Ebu Muhammed Es-selefi
|
 |
« Yanıtla #1 : 21 Kasım 2022, 22:03:32 » |
|
11- İmam el-Harameyn Ebu’l-Meali el-Cuveyni (vefa-tı: h.478) şöyle dedi: “Her türlü noksan sıfattan yüce ve münezzeh olan (ٱلْـبَارِئ) el-Bâriʾ (eşyaları örneksiz icat eden Allah), nefsi ile kaimdir. O, yerleşeceği bir mahalden ya da bulunacağı herhangi bir mekâna muhtaç olmaktan münezzeh ve yücedir.”(El-İrşâd ilâ Kavâtı’il-Edille, s: 53)
Başka bir yerde şöyle dedi: “Hak ehlinin tamamının mezhebi şudur: Her türlü nok-san sıfattan yüce ve münezzeh olan Allah, hayyizden ve herhangi bir cihette olmaktan münezzehtir.” (El-İrşâd, s: 58)
Başka bir yerde şöyle dedi: “Bilin ki hak ehlinin mezhebi şudur: Her türlü noksan sıfattan münezzeh ve yüce olan Rab, bir hayyiz işgal etmekten mukaddestir, yücedir ve bir cihette olmaktan münezzehtir. Müşebbihe, Allah’ın fevk (üst) cihetinde olduğunu söylemiştir. Bu müşebbiheler, Allah’ın bir cihette olduğunda ittifak ettikten sonra bu konuda ihtilafa düşmüşlerdir. Müşebbihenin aşırı olanlarına göre noksan sıfatlardan münezzeh ve yüce olan Allah arşın en üst tabakasına temas etmiştir, arş da o cihette Allah’a temas etmiştir. Bu müşebbiheler Allah hakkında bir hâlden başka hâle geçmeyi, bir yerden başka yere intikal etmeyi, bir cihetten başka cihete geçmeyi, hareket etmeyi ve sakin olmayı caiz görmüşlerdir. Daha önce onların mezhebinin saçmalıklarına dair bazı söz-leri naklettik.” (Eş-Şâmil fî Usûliddin, s: 511)
12- İmam Ebu Hamid el-Gazali şöyle dedi: “Allah, zamanın kendisini sınırlandırmasından münezzeh olduğu gibi mekânın kendisini kuşatmasından da münezzehtir. Bilakis Allah, mekânı ve zamanı yaratmadan önce vardı. Ve Allah şimdi nasılsa öyleydi (O’nda hiçbir değiş-me olmadı, olmaz da).”(İhyâu Ulûmiddin; Kava’idi’l-Akaid, 1/108)
Başka bir yerde şöyle dedi: “Yedinci asıl: Yüce Allah’ın zatının özel bir ciheti olmaktan münezzeh olduğunu bilmek. Çünkü cihetler ya üst ya alt ya sağ ya sol ya ön ya da arkadır. Bu cihetleri yaratan Allah’tır ve bunları, insanın yaratılışı vasıtasıyla meydana getirmiştir. Çünkü insan için iki taraf yaratmıştır. Bunlardan biri yere dayanır ve buna “ayak” denir. Diğeri bu tarafın karşısında olan taraftır ki ona da “baş” denir. Bu sebeple baş tarafındaki cihet için “üst” ismi, ayak tarafındaki cihet için de “alt” ismi meydana geldi. Hatta tavanda ters bir şekilde duran karınca için üst ciheti alt ciheti olur. Bu cihet bizim için üst olsa da o karınca için alttır. Ve Allah insan için iki el yaratmıştır. Genellikle bu ellerden biri diğerinden daha kuvvetlidir. Bundan dolayı kuvvetli olan için “sağ” ismi, diğeri içinse “sol” ismi meydana geldi. Sağın tarafında olan cihet “sağ”, onun karşısındaki cihet ise “sol” olarak isimlendirilir. Allah insana iki taraf daha yaratmıştır. Bun-lardan biri ile görür ve o tarafa doğru hareket eder. Böylece kendisine doğru hareket ettiği cihet için “ön” ismi meydana geldi. Diğer taraf için de “arka” ismi meydana geldi. İşte bu sebeple insan hâdis olduğuna göre cihetler de hâdistir.”
Sonra İmam Gazali şöyle dedi: “Cihet hâdis olduğu hâlde nasıl olur da ezelde Allah’ın özel bir ciheti olabilir ya da özel bir ciheti yokken nasıl olur da sonradan özel bir cihet sahibi olur?! Yoksa Allah âlemi üstünde yaratarak mı cihet sahibi oldu?! Allah üstü olmasından münezzehtir çünkü üst, başı olan için kullanılan bir tabirdir. Allah ise başı olmasından münezzehtir. Yoksa Al-lah âlemi altında mı yarattı?! Allah altı olmasından münezzehtir çünkü alt, ayağı olan için kullanılan bir tabirdir. Allah ayağı olmasından da münezzehtir. Bunların hepsini akıl Allah hakkında imkânsız görür. Çünkü aklın kabul ettiği şudur ki ciheti olan varlığın ya cevherler gibi hayyizi vardır ya da arazın cevherde olması gibi cevherdedir. Yüce Allah’ın cevher ve araz olmasının imkânsız olduğu açıktır. Bu sebeple ciheti olması da imkânsızdır. Eğer cihet lafzı ile bu iki manadan başka bir şey kastedilmişse bu, isimde hata etmektir. Bununla birlikte bu lafız kullanıldığında manası da akla gelir. Çünkü Allah âlemin üstünde olursa âlemin hizasında olur. Bir cismin hizasında olan şey ya onun gibi ya ondan daha küçük ya da daha büyüktür. Bunların hepsi bir miktardır ki zaruri olarak o miktarı tayin edene ihtiyaç duyar. Kâinatı düzenleyen yegâne yaratıcı bundan münezzeh ve yücedir. Dua edilirken ellerin semaya kaldırılmasına gelince; sema, duanın kıblesi olduğu için eller semaya doğru kaldırılır. Aynı şekilde ellerin semaya kaldırılması dua edilen varlığın celal ve azamet sahibi olduğuna işarettir. Çünkü Allah kahır ve istila olarak var olan her şeyin üstündedir.” (İhyâu Ulûmiddîn, 1/128)
13- Maliki âlimlerinden Endülüslü Kadı Ebu Bekir İbni Arabi şöyle dedi: “Örneksiz yaratan Allah cihetlerin O’nu sınırlandırma-sından veya bir yerin O’nu kuşatmasından münezzehtir”(El-Kabes -Muvatta şerhi- 1/395)
Başka bir yerde şöyle dedi: “Noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah hareketten, bir yerden başka bir yere intikalden münezzehtir. Çünkü O, hiçbir mekânda olmaz, hiçbir zaman O’na geçmez, hiçbir hayyizi işgal etmez ve O, hiçbir şeye mesafe olarak yaklaşmaz. Zatı afetlerden mukaddestir, değişmelerden münezzehtir. Ve işte bu akide açık delillerle kalplerde sabit-tir.” (El-Kabes -Muvatta şerhi- 1/289)
Başka bir yerde şöyle dedi: “Yüce Allah, cihetlerin kendisini sınırlandırmasından mukaddestir.” (El-Kabes -Muvatta şerhi- 1/395)
Başka bir yerde şöyle dedi: “Noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah nasıl bir mekâna hulul etmez ve bir cihete nispet edilmezse O’nun ilmi de bir mekâna hulul etmez ve bir cihete nispet edilmez. Fakat Allah; her yerdeki her şeyi, her hâli üzere bilir. Mey-dana gelen her şey, Allah’ın ilmindedir. Olan her şey Allah’ın ilmiyle hasıl olmuştur. Allah’ın ilmi olmadan hiçbir şey olmaz. Ne var olan ne de yok olan, asla Allah’ın ilminden gizli değildir. Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’in söylediği haberden kastedilen şey; Yüce Allah’ın cihetler-den yükseğe nispet edilmesi ile aşağı nispet edilmesinin aynı olduğudur. Çünkü Allah’ın zatı herhangi bir cihete nispet edilmez.”(Arîdatu’l-Ahvezi fî Şerhi Süneni Tirmizi, 12/184)
14- Maliki âlimlerinden olan Kadı İyad (vefatı: h.544) şöyle demiştir: “Bil ki burada (rivayette) Allah’a izafe edilen yanaşmak ve yaklaşmak, mekân olarak yanaşması ya da mesafe olarak yaklaşması değildir. Aynı Cafer bin Muhammed es-Sadık’tan zikrettiğimiz söz gibi... Cafer bin Muhammed şöyle dedi: “Allah’ın yaklaşması asla had olarak yaklaşma değildir. Bu, yücelme ve yüksel-menin sıfatıdır. Çünkü Allah, kahır ve istila ile hükmü altına alma ve hükmüne boyun eğdirme bakımından her şeyin üstündedir.”(Eş-Şifa, 1/205)
15- Şafii mezhebinden İmam Şehristani şöyle dedi: “Hak ehlinin mezhebi şudur: Muhakkak ki her türlü nok-san sıfattan münezzeh ve yüce olan Allah, mahlukattan hiçbir şeye benzemez ve mahlukattan herhangi bir şey de hiçbir yönden O’na benzemez. Yüce Allah şöyle buyuruyor: لَيْسَ كَمِثْلِهِۦ شَيْءٌۚ «(Bilin ki herhangi bir konuda veya herhangi bir yönden) O’na benzer hiçbir şey yoktur. (Eş-Şûrâ: 11) Şu bilinmelidir ki (ٱلْـبَارِئ) el-Bâriʾ olan (eşyaları örneksiz icat eden) ve her türlü noksan sıfattan münezzeh ve yüce olan Allah cevher değildir, cisim değildir, araz değildir, herhangi bir mekânda değildir ve herhangi bir zamanda da değildir.” (El-Milel ve’n-Nihal; Nihâyetu’l-İkdâm fî İl-mi’l-Kelâm, s: 103)
16- Hanbeli âlimlerinden İmam Hafız İbnu’l-Cevzi (ve-fatı: h.597) şöyle dedi: “Şöyle inanmamız vaciptir: Allah’ın zatını hiçbir mekân kuşatmaz ve Allah değişim ve bir yerden başka bir yere intikal etmekle vasfedilmez.” (Def’u Şubheti’t-Teşbih, s: 58)
“Saydu’l-Hâtir” kitabında şöyle dedi: “Bazı kimseler sıfat ile ilgili haberleri duyduklarında bunları hissin gerektirdiği şekilde anlarlar. Örneğin şöyle demeleri gibi: “Allah, zatı ile gökten iniyor ve zatıyla bir yerden başka yere intikal ediyor.” Bu haberleri böyle anlamak, çok kötü bir anlayıştır. Çünkü bu anlayışa göre bir yerden başka yere intikal eden zat, bir mekânda idi sonra başka bir mekâna intikal etti. Bu ise şunu gerektirmektedir: Bulunduğu mekân ondan daha büyüktür ve o, hareket et-mektedir. Bunlar ise aziz ve yüce olan hak ilah hakkında imkânsızdır.”(Saydu’l-Hâtir, s: 476)
“El-Bâzu’l-Eşhep” kitabında şöyle dedi: “Cihette olan her varlığın bir miktarı vardır ve mahduttur (sınırlıdır). Yüce Allah ise bundan münezzehtir. Şüphesiz cihetler; cevherler ve cisimler içindir. Çünkü bunların bir hacmi ve bir cihette olmaya ihtiyaçları vardır. Allah hak-kında cihetin bâtıl olduğu sabit olduğuna göre mekânın da O’nun hakkında bâtıl olduğu sabit olmuştur.” (El-Bâzu’l-Eşheb, s: 57)
17- Hafız İbni Asakir (vefatı: h.620) “Durretu min Tenzihati’l-Ulema” kitabında şöyle demiştir: “Allah mahlukattan önce vardır. O’nun için önce ve son-ra yoktur; üst, alt, sağ, sol, ön, arka diye bir şey de yoktur. Allah hakkında “bütün” ya da “bazısı” denilmez. Allah hakkında “Ne zaman oldu, nerede idi ve nasıldı?” denil-mez. Allah mekân olmadan vardı. O, mekânı yarattı ve za-manı icat etti. O, zamanla sınırlandırılmaz ve bir mekâna tahsis edilmez.”(Tabakatu’ş-Şafiiyye, 8/186)
18- Âlimlerin sultanı el-İzz bin Abdisselam (vefatı: h.660) şöyle dedi: “Noksan sıfatlardan münezzeh ve yüce olan Allah tasvir edilmiş bir cisim, sınırlanmış ve miktarı olan bir cevher de-ğildir. O, hiçbir şeye benzemediği gibi hiçbir şey de O’na benzemez. Hiçbir cihet O’nu kuşatamaz. O, göklerin ve yerlerin içinde değildir. Mekânı yaratmadan ve zamanı var etmeden önce vardı ve nasıl idiyse şimdi de öyledir (O’nda hiçbir değişme olmadı).”(Tabakatu’ş-Şafiiyye, 8/219)
19- Maliki âlimlerinden müfessir Muhammed bin Ah-med el-Ensari el-Kurtubi (vefatı: h.671) şöyle dedi: “(ٱلْـعَـلِـيّ) el-ʿAliyy ile kastedilen değer ve menzile yüksekliğidir, mekân yüksekliği değildir. Çünkü Allah hayyizden münezzehtir.” (El-Cami’u li-Ahkâmi’l-Kur’ân, 3/278)
Başka bir yerde şöyle dedi: “Bu konudaki kaide şudur: Noksan sıfatlardan münez-zeh ve yüce olan Allah; hareketten, bir yerden başka bir yere geçmekten ve mekân işgal etmekten münezzehtir.” (El-Cami’u li-Ahkâmi’l-Kur’ân, 6/390)
Başka bir yerde şöyle dedi: وَهُوَ ٱلْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِۦۚ “ «Kullarının fevkindedir (üstündedir).» (El-Enʿâm: 18) ayetinin manası; kahrı ile onlardan üstün ve onlara galip olması demektir. Yani kullar O’nun buyruğu altında, O’na boyun eğdirilmişlerdir. Buradaki fevkıyet, mekân fevkıyeti değildir.”(El-Cami’u li-Ahkâmi’l-Kur’ân, 6/399)
هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمُ ٱلْمَلَائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَۜ «(Allah hakkında yalan söyleyen ve haktan bile bile yüz çeviren) O müşrikler (sana ve getirdiklerine) iman etmek için hâlâ neyi bekliyorlar?! Ruhlarını kabzedecek ölüm meleklerinin kendilerine gelmesini ya da Rabbinin (yok edici azabının) gelmesini veya kıyamet vaktinin geldiğini kesin gösteren Rabbinin bazı alametlerinin (güneşin ba-tıdan doğması gibi) gelmesini mi bekliyorlar?!» (El-Enʿâm: 158) ayetinin tefsirinde şöyle demiştir: “Allah’ın gelmesi; hareket etmesi, bir yerden başka bir yere geçmesi ve bir yeri boşaltması değildir. Çünkü bu sıfatlar, ancak gelen varlık cevher ve cisim olduğunda söz konusu olur. (El-Cami’u li-Ahkâmi’l-Kur’ân, 7/145)
وَجَآءَ رَبُّكَ وَٱلْمَلَكُ صَفًّا صَفًّاۚ «Ve o gün Rabbin (O’nun emri) ve melekler saf saf gelir.» (El-Fecr: 22) ayetinin tefsirinde şöyle demiştir: “Her türlü noksan sıfattan münezzeh ve yüce olan Allah, bir mekândan başka bir mekâna geçmekle vasfedilmez. Allah nasıl bir mekândan başka mekâna geçmekle ve bir yerden başka bir yere geçmekle vasfedilebilir ki?! Oysa Allah için hiçbir mekân ve zaman yoktur. O’nun üzerinden zaman ve vakit geçmez. Çünkü bir şeyin üzerinden vaktin geçmesi, o şeyin geçen vakti kaybetmesi demektir. Bir varlık bir şeyi kaybediyorsa o zaman âciz olan bir varlıktır.”(El-Cami’u li-Ahkâmi’l-Kur’ân, 20/55)
Aynı şekilde müfessir Muhammed bin Ahmed el-Ensari el-Kurtubi, أَأَمِنْتُمْ مَنْ فِي ٱلسَّمَاءِ أَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ ٱلْأَرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ ١٦ «Yoksa gökte olanın sizi de yere batırmasından emin mi oldunuz?!» (El-Mulk: 16) ayetinin tefsirinde de şöyle dedi: “Bu ayette kastedilen; Allah’ı yüceltmek ve aşağıda ya da altta olmaktan tenzih etmek ve O’nu uluvv ve azametle vasfetmektir. Asla O’nu mekânlarla, cihetlerle ve sınırlarla vasfetmek kastedilmemiştir. Çünkü bunlar cisimlerin sıfatlarıdır. Dua edilirken ellerin semaya kaldırılmasının sebebi ise vahyin semadan gelmesi, yağmurun oradan inmesi, Cibril’in yerinin ve tertemiz meleklerin orada bulunması, kulların amellerinin oraya yükseltilmesi, üstünde Allah’ın arşı ve cennetinin olmasıdır. Bu aynı Allah’ın Kâbe’yi dua ve namaz için kıble yapması gibidir. Çünkü mekânları yaratan Allah’tır ve Allah, onlara muhtaç değildir. Allah ezelde, mekânı ve zamanı yaratmadan önce vardı. O’nun mekânı da zamanı da yoktur ve Allah nasıl idiyse şimdi de öyledir (O’nda hiçbir değişme olmadı).” (El-Câmi’u li-Ahkâmi’l-Kur’ân, 18/216)
20- İmam Hafız Ebu Zekeriyya Muhyiddin en-Nevevi (vefatı: h.676) şöyle dedi: “Muhakkak ki (herhangi bir konuda veya herhangi bir yönden) Allah’a benzer hiçbir şey yoktur. O; tecsimden (cismin özelliklerinden), bir yerden başka bir yere intikalden, bir cihette yer işgal etmekten ve mahlukun diğer bütün sıfatlarından münezzehtir.” (Sahih-i Müslim Şerhi, 3/19)
|