DARİMİ
|
 |
« Yanıtla #3 : 11 Nisan 2015, 01:54:06 » |
|
Diyorsunuz ki: Eğer bu anlattıklarımızın bir harfine itirazları varsa –kelamcılardan, müteahhir âlimlerden vs değil- bizzat seleften nakil yaparak bu söylediklerimizi çürütsünler ki bunu asla yapamayacaklardır, Cevap: Ey batıl ehli! Sizler seleften bir nakil getirmediniz ki bizden de seleften nakil istiyorsunuz? Baştan beri sizden seleften “zatıyla” kelimesini veya hangi selef âlimleri “Allah hakiki manada zatıyla semadadır” demiştir, ispat edin diyen biz değil miyiz?Müteahhir âlimlere ait olan bir takım sözleri selef alimlerine mal ettiğiniz için itiraz ettik.! Hiç dönüp yazdıklarınıza baktınız mı seleften bir tek nakil getirdiniz mi?
Baştan beri bâtıl ehlinden istediğimiz buydu. Sorup cevap istediklerimiz çok basitti. Fakat görünen o ki bâtıl ehli, onlardan istediğimizi soru olarak bize yönelttiler. Biz zaten baştan beri “Allah hakîkî mânâda zâtıyla semâdadır” isimlerini verdiğiniz âlimlerden (ki bunlar selef âlimleridir) “orijinal kitaplarından ispat edin” diyoruz. İcmada isimlerini saydığınız âlimlerin selef âlimleri olduğunu bilmiyor musunuz yoksa? Bâtıl ehli seleften bu sözleri kullanan yoktur ancak müteahhir âlimler bu sözü kullandılar diyemediler. Kendileri müteahhir âlimlerden değil, bizzat seleften nakil istiyorlar. Hâlbuki naklettikleri sözler selefe değil müteahhir âlimlere ait sözlerdir. Şimdi ise bize “anlattıklarımıza itirazınız varsa müteahhir âlimlerden değil selef âlimlerden delil getirin” diyorsunuz.!! Demek ki size İbni Teymiye’den es-siczi’den Zehebi’den nakil getirirsem kabul etmezsiniz çünkü bunlar sonraki âlimlerdir. Yani kendin bile naklettiklerini kabul etmiyorsun. Bu kadar cehalet bu kadar anlayışsızlık olur mu? Mademki bu konuda müteahhir âlimlerin sözlerini kabul etmiyorsun o zaman bize neden müteahhir âlimlerden nakiller yapıyorsun? Kelam yapmayı biliyorsunuz fakat sözü anlama melekeniz gelişmemiş. O kadar basit bir dille anlatıyorum ki en avam kişi bile anlasın ama maalesef yinede anlamıyorsunuz. Size baştan söyledim sözlerimizi anlamıyorsunuz onun için içinizden varsa anlayışı daha iyi olan birisi sözlerimizi ona okutun, anlayın sonra cevap verin.
Diyorsunuz ki: bizzat seleften nakil yaparak bu söylediklerimizi çürütsünler ki bunu asla yapamayacaklardır, Ey batıl ehli sizden ispatını istediğimiz şeyi sizde bizden istiyorsunuz.! Hâlbuki sözlerimizi anlamanız için çok basitleştirdik. İddia sahibi sizsiniz. Seleften nakil istedik siz ise seleften değil müteahhir âlimlerden nakil getirdiniz. Ve böylece iddianızı seleften ispat etmediğiniz için kendi kendinizi zaten çürüttünüz. İşte siz böyle ahmaksınız. Kendi kendinizi çürütüyorsunuz bundan haberiniz yok.
Bunların işi zaten nakil aktarmaktır. Nakilden anladıkları da yoktur. Kitap yüklü merkepler gibi… Okuduklarını anlamayan sefih kimselerdir bunlar. Diyorsunuz ki: Biz daha önce Ebu Nasr es-Siczi’nin bu hususta selef imamlarından naklettiği icmayı zikretmiştik. İmam es-Siczi şöyle diyordu:
أئمتنا كسفيان الثوري، ومالك، وحماد بن سلمة، وحماد بن زيد، وسفيان بن عيينة، والفضيل، وابن المبارك، وأحمد، وإسحاق متفقون على أن الله سبحانه بذاته فوق العرش، وعلمه بكل مكان
“İmamlarımız Sevri, Malik, Hammad bin Seleme, Hammad bin Zeyd, İbn Uyeyne, Fudayl, İbn Mübarek, Ahmed ve İshak Allah Subhanehu’nun zatıyla Arşın üzerinde olduğunu ve ilminin de her yerde olduğu hususunda müttefiktirler.” (Nakleden Zehebi, Muhtasar’ul Uluvv, 266 Türkçesi için bkz. Sf 291)
Zehebi, bu sözün izahında şöyle demektedir:
قلت: هذا الذي نقله عنهم مشهور محفوظ، سوى كلمة "بذاته" فإنها من كيسه نسبها إليهم بالمعنى، ليفرق بين العرش وبين ما عداه من الأمكنة.
“Derim ki: Onun bu imamlardan naklettikleri meşhur ve mahfuzdur. Ancak “zatıyla” kelimesi müstesna ki o bu ifadeyi kendisi söyleyerek imamlara mana yoluyla nispet etmiştir. Amacı da arş ve diğer mekânların arasını ayırd etmektir.”
Görüldüğü üzere, zâtıyla kelimesinin kullanılmasında gerek Zehebi gerekse diğer imamlar nezdinde mânâ açısından bir sıkıntı yoktur. İmam Es-Siczî, bu ismi geçen imamların Allah’ın arşın üzerinde olduğuna dair sözlerine vâkıf olmuş ve onların sözlerini “zâtıyla arşın üzerindedir” şeklinde tefsir etmiştir. Yukarıda da geçtiği üzere, bu ifâde “Allah zâtıyla semâdadır” ifadesiyle aynı mânâya gelir. Şu halde bu adı geçen selef imamlarının “Allah hakîkî mânâda zâtıyla semâdadır “ sözünü nerede sarf ettiklerini soran itirazcının bu soruyu bizzat İmam Es-Siczî’ye yöneltmesi gerekir, bize değil! Biz sadece bu imamın sözünü nakletmekle yetindik o kadar! Cevap: Diyorsunuz ki: bizzat seleften nakil yaparak bu söylediklerimizi çürütsünler ki bunu asla yapamayacaklardır, Ey batıl ehli! Bu nakilleri seleften mi getirdin? Essiczi- İbni teymiyye- zehebi selef mi müteahhirin mi?
Bâtıl ehli, Ebu Hanife’nin sözlerine “zâtıyla” kelimesini sokuşturdular ve bizde buna itiraz ettik. Bunun üzerine “zâtıyla” sözünün Ebu Hanife’ye ait olmadığını söyleyerek bir takım laf kalabalığıyla izah etmeye çalıştılar. Bizimde amacımız; Bu sözün Ebu Hanife’ye ait olmadığını sonraki âlimler tarafından eklendiğini ispat etmekti. Yine bâtıl ehli “Allah hakîkî mânâda zâtıyla semâdadır” dediler ve bir takım selef âlimlerin isimlerini zikrederek, onlara bu sözü nispet ettiler. Biz yine buna itiraz ettik. Çünkü isimleri zikredilen selef âlimlerinin “Sevri, Malik, Hammad bin Seleme, Hammad bin Zeyd, İbn Uyeyne, Fudayl, İbn Mübarek, Ahmed ve İshak, “ “Allah hakîkî mânâda zâtıyla semâdadır” gibi bir söz kullanmadıklarını biliyoruz. Dolaysıyla bunu ispat etmelerini istedik. Fakat bâtıl ehli ispat edemedikleri gibi yükü yine âdetleri gereği İmam Siczî’ye bırakıp kenara çekildiler. Çünkü selef âlimlerinden bu sözü getiremeyeceklerini anladılar.
Hâlbuki mesele çok basitti! “Başta;İcmâda isimleri zikredilen Selefi-s Sâlih böyle bir söz kullanmadılar fakat sonraki âlimler bu sözü eklediler” deselerdi mesele biterdi.
Zaten Zehebi’den “Derim ki: Onun bu imamlardan naklettikleri meşhur ve mahfuzdur. Ancak “zatıyla” kelimesi müstesna ki o bu ifadeyi kendisi söyleyerek imamlara mana yoluyla nispet etmiştir. Amacı da arş ve diğer mekânların arasını ayırd etmektir.” Naklini de kendileri getirdiler ! İmam Zehebi açık bir şekilde “zâtıyla” kelimesinin icmâda adı geçen âlimlere değil Siczî’ye ait olduğunu söylüyor. Fakat bâtıl ehli bunu diyemediler! Siczî’nin naklettiği icmâda “zâtıyla” kelimesi yoktur. İmam kendisi eklemiş, adı geçen âlimlere nispet etmiştir ve bu Zehebi’nin sözünde açıktır.
بذاته فوق العرش "Allah (c.c) zâtıyla arşın üzerindedir." Biz diyoruz ki:”Böyle bir söz,(zatıyla kelimesi) Selefi-s Sâlih’ten gelmeyen bir sözdür. Müteahhir âlimlerin kullandığı bir sözdür. Bu, İmam Es-Siczî (ki bu, müteahhir alimlerdendir) böyle bir söz naklediyor ve bunların bu sözü söylediklerini söylüyor. İmam Zehebi buna itiraz ederek; "Diğer söyledikleri tamam. Ama “zatıyla”kelimesi onların söylediği kelime değildir" diyor ve hatta şöyle tabir kullanıyor: من كيسه "Bu kelimeyi kendi cebinden eklemiştir." Yani çok sert bir tâbir kullanıyor. "Diğer sözler imamlarda vardır ama bu "zatıyla" sözünü, İmam Siczî kendi kesesinden (çuvalından) eklemiştir." diyerek çok sert tabir kullanıyor. İmam Zehebi başka bir yerde sert bir şekilde yine söylüyor. Hatta bu kelimeyi eklediğinden dolayı âlimlerin ona laf attıklarını söylüyor. الذهبي لما نقل عبارة ابن أبي زيد في " العلو" (ص236-طبعة أضواء السلف-) قال :" و قد نقموا عليه -أي ابن أبي زيد- في قوله "بذاته" فليته تركها "
İmam Zehebi: "İbn Ebi Zeyd, Ulûv kitabında, “zatıyla” kelimesini söylediği için âlimler ona karşı kinlenmişler, saldırmışlardır. Keşke bu tabiri kullanmasaydı." Bu gösteriyor ki; İmam Zehebi, “zatıyla” kelimesinin kullanılmasına karşıdır. Yâni burada, “zatıyla” kelimesinin seleften geldiğini söylemek yanlış olan bir bilgidir. İmam Zehebi’de "keşke bu sözü kullanmasaydı" dedi. Ama “zatıyla” kelimesini kullanan duruma göre küfre girer, duruma göre küfre girmez. Ama bu kelime iyi bir kelime değil, Selefi-s Sâlihin’in kullanmadığı bir kelimedir. İtirazımız; Bu kelimenin, Selefi-s Sâlihin’in söylediğini iddia etmektir. Yoksa bunu söyleyen kâfir olur mu meselesi, ayrı bir meseledir.
Batıl ehline diyorum ki! İşi Siczî’ye bırakıp çekildiğiniz gibi zâtıyla kelimesini Selef’e değil, Halef’e ait olduğu işini de aynı şekilde İmam Zehebi’ye bırakıp çekilebilirdiniz! Sizler şeytanın çocuklarısınız. İşinize geldiğinde işi imamlara bırakıyorsunuz, işinize gelmediği zamanda nakilleri görmezden gelip bâtıl fikirlerinizi avama enjekte etmeye çalışıyorsunuz. Eğer bu şekilde işi imamlara bırakıp çekilseydiniz, bu kadar saçma sapan izâhatlarınıza gerek kalmazdı. Geriye sadece “Allah hakîkî mânâda zâtıyla semâdadır demek ne demektir? ” sorumuz kalırdı. Bunu da izâh edeceklerdi ve bizden bu konuda ki inancımızı soracaklardı. Bizde onlara anlatırdık.
Bâtıl ehli! Şimdilik sorumuza onlara verdiğimiz Şeyh’ul İslam İbni Teymiyye’nin sözleriyle meseleyi izâh etmeye çalıştılar -ki zaten şeyhin ne sözlerini nede sıfatlar konusundaki akîdesini anlamış değiller.
“Allah hakiki manada zâtıyla semâdadır” sorumuzdan vaz geçtik. Çünkü gördük ki; bir sürü boş kelam ettiğiniz halde “Allah hakiki manada zatıyla semadadır ne demektir” meselesini hala açıklayacak bir ilme,akideye ve anlayışa sahip değilsiniz. Sizler sadece anlamadığınız nakilleri yaparak meselenin içinden çıkmaya çalışıyorsunuz.
Bizler “Allah zâtıyla arşın üzerindedir ne demektir ” soranlara daha önce meseleyi basit bir şekilde açıkladık ki öğrenmek isteyenler âlimlerin sözlerini yanlış anlamasınlar. Fakat bâtıl ehli soranlara âlimlerin sözlerini izah etmek yerine kendileri bile anlamadıkları nakilleri nakletmeye devam ediyorlar ve meseleyi daha da karmaşık hale getiriyorlar. Hatta getirdikleri nakillerle cehaletlerini ortaya koyuyorlar bize gerek kalmıyor. Önemli olan nakilleri sıralamak değil. Önemli olan; Nakilleri anlamadığı için soran kişilere anlayabileceği şekilde meseleyi açıklamaktır ki sizde zaten bunu açıklayamıyorsunuz.
Bâtıl ehli bu konuda inancımızı bilmediği hâlde onlara soru sormamız baya ağırlarına gitmiş olmalı ki bizleri çeşitli sapık fırkalara nispet edip duruyorlar! Ayrıca verdikleri cevaba göre inancımızı şekillendireceğimizi de söylüyorlar. Hâlbuki daha önce bu konuda soru soranlara basit bir şekilde meseleyi izah etmiştik. Daha önce verdiğimiz cevabı tekrar aktaralım ki bu zındıkların ne kar yalancı ve iftiracı oldukları ortaya çıksın. Aynı şekilde kimin verilen cevaplara göre akidesini şekillendirdiği de bir kez daha ortaya çıksın.
Önceki cevabımızı aynen buraya aktaralım ki bâtıl ehli de belki faydalanır. Cevap:“Allah c.c zamandan, mekândan münezzehtir. Allah c.c yeri ve göğü yaratmadan önce vardı. Hiçbir yer Allah’ı ihtivâ etmez (içine almaz) Allah’ın ulûv sıfatı vardır. Bazı âyetler ve hadislerde “Allah yüksektedir, semâdadır “ denildiğinde Allah’ın ulûv sıfatı kast edilmektedir.
“Allah semâdadır” denildiği zaman, Allah'ın gök içinde olduğu mânâsında değildir. Kim Allah'ın gök içinde olduğunu söylerse, kâfir olur. Çünkü gök, Allah'ın yarattığı bir şeydir. Allah'ın sadece kürsüsünün eni yerden ve göklerden daha fazladır. Allah’ın kürsüsü ise zaten mahlûktur. Kürsüden sonra arş geliyor, arş da mahlûktur. Yâni yaratılmıştır.
Allah c.c şöyle buyuruyor.
Allah, O'ndan başka ibadete layık ilah olmayandır. O, Hayy ve Kayyum'dur. Kendisini uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O' nundur. O'nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir. (Yarattıkları) O'nun ilminden, kendisinin dilediği dışında hiçbir şeyi kavrayamaz. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O Aliyy'dir, Azim’dir. (Bakara 255)
Allah'ın arşa istivâsı, oraya oturması demek değildir. İstivâ bilinen bir şeydir. Keyfiyeti bilinmez. (Kim “Allah (c.c) arşa oturmuş” derse kâfir olur. Çünkü oturmakta temas vardır. “Oturmuş” derken arşa temas ederek oturmuş. Bu ise, açık bir küfürdür.)
Allah c.c semâdadır. Yâni ulûv sıfatı vardır. Zikredilen deliller Allah'ın ulûv sıfatına sahip olduğunu gösteriyor. Arş göklerin üzerinde olduğu için yükseklik, yâni ulûv mânâsındadır. Yoksa Allah'a yer tâyin etmek gâyesiyle konuşulmamıştır. Çünkü yer, Allah'ın yarattığıdır. Allah mekândan münezzehtir. Mekân, Allah'ın yarattığıdır. Gökler, yerler, kürsüsü yokken Allah vardı. Arşın üstünde demek, yer tâyin etmek demek değildir. Burada kast edilen; Allah’ın ulûv sıfatıdır. “Allah (c.c) kalbimizdedir” sözünden kastımız, “Allah'ın sevgisi kalbimizdedir” demektir. Yoksa Allah'a yer tayin ediyoruz anlamında değildir. Hep Allah'ı düşünüyoruz, zikrediyoruz mânâsındadır. Örneğin: Birisi “sen hep kalbimdesin”, derse “hep seni hatırlıyorum” mânâsındadır. Yoksa “bizzat kalbinde yer etmiş” demek değildir. “Allah her yerdedir” demek yanlıştır. “Allah'ın ilmi her şeyi kuşatmıştır” denilir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor. Sizin ilahınız, yalnızca, kendisinden başka ilah olmayan Allah tır O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır. Taha -98” 19 Eylül 2014, 13:55:07 » Mesele bu kadar basittir. Bundan sonra bu konuda sizlere cevap vermeyi düşünmüyorum. İki kelimeyle izah edilecek bir meseleyi, küfrederek anlatmaya çalışıyorsunuz. Bize saldırdıkça basitleşiyorsunuz, çirkeflik karakteriniz olmuş. Basit, karaktersiz insanlar için harcayacağımız dakikalara yazık olur.
Son sözümüz Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun.
Selam hidâyete tabi olanların üzerine olsun.
|