HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 29 Mart 2024, 00:34:44


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: Ehli Zimmet.  (Okunma Sayısı 9009 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« : 08 Ekim 2014, 12:08:03 »

                                                                                بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم

Âlemlerin yegâne Rabbi ve ilahı, her türlü noksanlıktan münezzeh sıfat ve isimlerin yegâne sahibi, inananlara hidayet kaynağı, inkârcılara bir uyarı ve öğüt olarak Yüce Kitabı indiren Allah'a, O'nun razı olduğu şekilde hamd ederiz. Şüphesiz biz, O'na ibadet için varız ve O'na döndürüleceğiz. «O» ne güzel dost, «O» ne güzel yardımcıdır.
İbrahim (a.s)’in milletine tabi olmayı, resullerin davetine uymayı, Âlemlerin rabbini tevhit etmeyi, şirkten ve müşriklerden uzak durmayı emretmek için gönderilen muvahhitlerin seyidi Muhammed (a.s)’e salât ve selam olsun!
Şu iyice bilinsin! Kim Allah’a şirk koşarsa, büyük bir iftira atmış olur. Kim Allah’a şirk koşarsa, apaçık bir şekilde sapmış olur.

Bundan sonra.

Günümüzde en çok karşılaştığımız meselelerden biriside Müslümanların darul harpte küfürden, şirkten ve haramlardan korunmak için kafirlerden faydalanmalarıdır.
Örneğin: müşrik olan birine evimin veya iş yerimin elektrik ve su sözleşmelerini kendi üzerine al yada bu paketi kendi adına kargoyla şu adrese gönder demesi gibi...
Müşrik bu işlemleri yaparken karşı tarafla imzaladığı sözleşmelerde küfür olan bir madde varsa müşriğin bu madde altına imza atması Müslüman’ı bağlar mı? Bu kişi her ne kadar sözleşmeleri kendi adına yapsa da sonuçta bizim yönlendirmemizle yapıyor.
Kısacası yapılması istenen amel caiz olduğu halde fakat bu ameli yaparken küfür işleme ihtimali varsa Müslüman bu ameli bir kâfire yaptırabilir mi? Veya böyle caiz olan bir ameli yapmasını kâfirden isteyebilir mi?
Bütün bu meselelere örnekler vererek detaylı bir şekilde açıklayacağız inşaAllah.

İslam devletinde yaşayan zimmîlerle olan muamelatta saydıklarımızdan daha ağır meselelerin vuku bulduğuna şahit oluyoruz. Hatta bu meseleler İslam devletinin zimmet ehliyle yapılan sulh anlaşmaları kapsamında koruma altına alınmıştır.
Ehli zimmenin kendi mahkemelerini kurmalarına, miras ve evlenme gibi meselelerde kendi hâkimleri tarafından hüküm verilmesi, bu hükümlerin İslam kadısı tarafından onaylanması, zimmî fertlerin verilen bu hükme uymalarını sağlaması, ibadetlerini rahat bir şekilde yapmaları, rahip yetiştirmeleri, mabetlerine rahip ve patrik atamalarını yapmalarına izin verilmesi, mabetlerini onarma, içki içme, domuz etini yeme, Hata Müslüman fert İslam şeriatına göre haram olan içki ve domuz gibi şeylere zarar verdiğinde bunu tazmin etmesi v.s gibi meselelerde islam devletininin ehli zimmeye izin vermesi hiçbir zaman kâfirleri küfre, harama yönlendirme, onların küfür ve şirk işlemelerini istemek ve dinde kötü bir çığır açmak olarak görülmemiştir.
Bu durumlar müşrik ehli zimmenin dini ve yaşayış biçimi olarak görülmüştür “sizin işledikleriniz (amelleriniz)size bizim işlediklerimiz(amellerimiz)bize. Bakara 139 kasas 55- kafirun 1-6 ayetleri çerçevesinde değerlendirilmiştir.

İslam dini küfre rızanın sınırlarını tayin etmiştir akıl değil. İslam devletinde ehli zimmîye karşı takınılan tavır İslam'a uygundur ama akla uygun değildir. Çünkü akıl, adamın küfre devam etmesine izin veriyorsun, koruyorsun, bir kaç para karşılığında. Bu küfre rıza değil mi?!Düşünebilir.
Ama aklına böyle bir şey gelen kişi şeriatı bilmiyor demektir. Evet, normal bir insanın şeriat bilgisi yoksa küfre rıza olarak algılayacaktır. Ama gerçek bu değildir. Asla Rasulullah s.a.s küfre, şirke rıza göstermez. Müslümanlar da asla küfre, şirke rıza göstermezler. Demek ki böyle bir amel küfre rıza değildir. Yani küfre rıza artık şer'i bir terim olmuştur. İnsanların kafasına göre değil, şeriata göre olması gerekir. Bu tür meseleleri küfre rıza kapsamına sokanların karşına bu defa da Rasulullah s.a.s İslam devletinde Kâfirlere karşı takındığı tavrı çıkıyor.
Aklıselim düşünülse Allah resulü (s.a.s) necran hrıstiyanlarını mescidi nebi'ye alması, onlarla yaptığı sulh anlaşması ve onlara karşı davranışında bütün sorularımıza açık ve net cevaplar buluyoruz.
Örneğin: İslâm’da gayrimüslimlerin dinî değerlerine ve dinî hükümlerine dokunulmaz.
قَالَاِبْنإِسْحَاق : وَحَدَّثَنِيمُحَمَّدبْنجَعْفَربْنالزُّبَيْرقَالَ : قَدِمُواعَلَىرَسُولاللَّهصَلَّىاللَّهعَلَيْهِوَآلِهِوَسَلَّمَالْمَدِينَةفَدَخَلُواعَلَيْهِمَسْجِدهحِينصَلَّىالْعَصْرعَلَيْهِمْثِيَابالْحِبَرَاتجُبَبوَأَرْدِيَةمِنْجَمَالرِجَالبَنِيالْحَارِثبْنكَعْبقَالَ : يَقُولمَنْرَآهُمْمِنْأَصْحَابالنَّبِيّصَلَّىاللَّهعَلَيْهِوَسَلَّمَمَارَأَيْنَابَعْدهمْوَفْدًامِثْلهمْوَقَدْحَانَتْصَلَاتهمْفَقَامُوافِيمَسْجِدرَسُولاللَّهصَلَّىاللَّهعَلَيْهِوَسَلَّمَفَقَالَرَسُولاللَّهصَلَّىاللَّهعَلَيْهِوَسَلَّمَ : " دَعُوهُمْ " فَصَلَّوْاإلَىالْمَشْرِق.

Peygamberimiz, Necran Hıristiyanlarını Mescidü’n-Nebî’de kabul etmiştir. Tartışmalar ortasında Necranlılar konuşmalarını yarıda keserek rasulullahın mescidinde namaz kılmak istediler sabahalar  onlarıvengellemek istediler fakat rasulullah s.a.s bırakın kılsınlar dedi .Hıristiyanların kıblesi doğu olduğundan, onlar Mescid’de doğuya doğru yöneldiler ve namazları kıldılar. (ibni ıshak , ibni hışam )
قالابنالقيمفي (أحكامأهلالذمة): قدصحعنالنبيصلىاللهعليهوسلمأنهأنزلوفدنصارىنجرانفيمسجدهوحانتصلاتهمفصلوافيه،وذلكعامالوفود. انتهى... وذكرهذهالقصةأيضاًفي (زادالمعاد) فقالالمحقق: رجالهثقات،لكنهمنقطع. انتهى.
İbni kayım ahkamu el zımme kitabında şöyle dedi : “sahih rivayete göre  hayat yılında Hristiyan olan nacran heyeti rasulullah mescidinde kendi namazların vakti gelince mescitte kıldılar .”
İbni kayım bu rivayeti  zadulmıad kitabinda da zikr etti.
Ayrıca Necranlılar ile yapılan sulh anlaşmasında mabetlerine dokunulmayacağı, patrik ve rahip atanmalarına karışılmayacağı Peygamberimiz tarafından belirtilmiştir (Ebu Yusuf, 72, 73).


Bütün Müslümanlar bilirler ki Hıristiyanlar ibadetlerinde Hz İsa’yı hâşâ Allah’ın oğlu ve Allah tan başka bir ilah olarak kabul ederek şirk koşarlar ve bu açıktır, şirk olan inançlarının simgesi olan haçı da zaten boyunlarından çıkarmazlar.
Böyle şirk dolu bir inanca sahip olan necran Hıristiyanları ibadet yapma vakitleri gelince rasulullah’ın mescidinde kılmak istediler sahabeler engellemeye kalkınca  Allah resulü bırakın kılsınlar dedi .
Necran heyeti resulullah’ın kıblesinden farklı bir kıbleye yönelerek mescitte kendi ibadetlerini yaptılar.
Peki bunların yaptığı ibadet nasıl bir ibadetti? Bunlar İsa Allahın oğlu ve Allah tan başka bir ilahtır diyen Hıristiyanlar değil miydi.?
Peki, ibadetlerini kimin izniyle, mescidi nebevide yaptılar? Elbette ki rasulullah’ın izniyle.
Allah resulü onların nasıl bir ibadet yapacaklarını bildiği halde onların dini değerlerine dokunmadı hata kendi mescidinde farklı bir kıbleye yönelerek ibadet etmelerine izin verdi.
Mantıkla düşündüğümüzde necran Hıristiyanları ibadetlerini farklı bir yerde icra etmeleri gerekiyordu. Çünkü boyunlarındaki haçla ve İsa üçün üçüncüsüdür gibi bir inançla hem de Allah resulünün mescidinde farklı bir kıbleye yönelerek bu şirk olan ibadeti yapamazlar ve buna kesinlikle müsaade edilmez çünkü yaptıkları bu ibadete ve bu kötü işe Allah resulü izin vermez.
Ancak şeriat’a baktığımız zaman bu gibi davranışların rıza meselesine girmediğini, kötülüğe bir çığır açmak olmadığını öğreniyoruz hem de bize bunu öğreten Rasulullah salAllahu aleyhi wesselem.
Allah resulü Hıristiyanların ibadetlerine şirk karıştırdıklarını bildiği halde necran heyetine kendi mescidinde ibadet etmelerine izin vermesi Hıristiyanların ibadet yaparken şirk koşup koşmaması Allah resulünü bağlamadığını gösterir. Ve asla yaptıklarına razı olduğunu göstermez . .Onların amelleri onlara bizim amellerimiz ise bizedir. “Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize!” (Kafirun Sûresi, 1 -6)
(Ey Muhammed) de ki: «(Ey yahudiler, hristiyanlar ve arap müşrikleri!) Bizim ve sizin Rabbiniz Allah olduğu halde O'nun hakkında bizimle niçin tartışıyorsunuz? Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Biz  O'na muhlis kullarız.» Bakara 2/139

(Ayrıca Necranlılar ile yapılan sulh anlaşmasında mabetlerine dokunulmayacağı, patrik ve rahip atanmalarına karışılmayacağı Peygamberimiz tarafından belirtilmiştir (Ebu Yusuf, 72, 73)

Bu mabetlerde nasıl bir ibadet yapılacağı bilindiği halde bu ibadetlerin icrası ve öğretimini yapan patrik ve rahiplerin atanmasına bile Allah resulü karışılmayacağını onları kendi dinleri ile baş başa bırakacağını yapılan sulh anlaşmasında belirtmiştir.
Yani düşünün! Bu patrikler ve rahiplerin görevi nedir? Şirk olan bir inancı öğretmek icra etmek ve yaşatmak değil mi? Bu rahipler ve patrikler bu mabetlerde yeni rahipler yetiştirecekler ve şirk olan bir dini icra edecekler hem de sulh anlaşması yapılmak suretiyle İslam devleti koruması altında…
Onlar yaptıklarının şirk olduğunu kabul etmiyorlardı o onların dini, nasıl yaşıyorlarsa yaşasınlar. İslam devletinin onları bu şekilde serbest bırakması ibadetlerini yapmaları için izin vermesi, kendi mahkemelerini kurmalarına aralarındaki ihtilafları çözmelerine müsaade etmesi, onların verdiği hükümleri onaylaması, zimmet ehli mahkemelerinin verdiği hükümlere zimmet ehli fertlerin uymalarını istemesi ve onları kendi mahkemelerine yönlendirmesi asla küfre rıza değildir.
Allah c.c bakara 139 ve kasas 55 ayetinde buyurduğu gibi onların işledikleri onlara Müslümanların da işledikleri Müslümanlaradır.

İslam devletinde zimmet ehline beli haklar tanımıştır.“Mal, can, ırz ve dini için İslâm devleti tarafından güvence verilmiş olan ehl-i kitap. Zimmet; söz, güvence, kefâlet, hak, kendileriyle anlaşma yapılan topluluk anlamlarına gelir. Ehl-i zimmet ise; hristiyan, yahudi ve başkaları gibi ehl-i kitaptan İslâm yurdunda oturanlardan kendileriyle anlaşma yapılanlar demektir. Zimmetin çoğulu "zimem"dir. Bir fıkıh terimi olarak zimmet; gayri müslimlerin cizye verip itaat etmelerine karşılık İslâm topraklarında yerleşmelerine izin verilmesi; mal, can, ırz ve inançlarının korunması ve dış saldırılara karşı İslâm Devleti tarafından savunulmaları demektir. Gayr-i müslimlerle zimmet anlaşmasını ancak İslâm devlet başkanı veya yetki verdiği kimse yapabilir. Çünkü ehl-i kitapla zimmet anlaşması yapılması görüş ve takdir hakkı kullanılması gerektiren önemli bir konudur. Diğer yandan Mâlikîlere göre, zimmet akdini İslâm devlet başkanından başkası yaparsa yine onlara emân verilir, öldürülmez ve esir edilmezler. Ancak bu durumda devlet başkanı bu akdi geçerli sayma ya da onları güvencede olacakları bir yere kadar geri çevirme yetkisine sahiptir (İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, 1. baskı, Mısır 1316/1898, IV, 368; eş-Şirbinî, Muğnî'l-Muhtâr, Mısır t.y., IV, 243; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletüh, 2. baskı, Dimaşk, 1405/1985, VI, 442). “

Mabetlerine, içkilerine ve domuzlarına, bunları açıktan işlemedikleri sürece dokunulmaz. Bir müslüman onların içki, domuz vb. yiyecek, içeceklerine zarar verirse tazmin etmesi gerekir. Şafii ve Hanbelîlere göre ise tazmin gerekmez.
Bir zimmî İslâm beldesine açıkça içki, domuz ve benzeri şeyleri soksa, bunu bilmeme yüzünden yapmışsa İslâm devletince geri çevrilir ve tekrarı halinde cezalandırılacağı bildirilir. Bilerek yaptığı anlaşılırsa, bunlar yine geri çevrilir ve kendisi darb veya hapis gibi bir ceza ile te'dîb edilir. Diğer yandan bunları bir müslüman telef etse tazmin etmesi gerekir. Çünkü bunlar zimmî bakımından mütekavvim (değerli) maldır.
(bk. el-Cassâs, a.g.e., II,15, vd.; el-Kâsânî, a.g.e., II, 270, 271; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 37 vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, 225 vd).

Gayrimüslimlerin mal varlıklarına riâyet edilmektedir. Müslüman bir kişinin gayrimüslim bir vatandaşın malını çalması durumunda hırsızlık cezası tatbik edilir. Hattâ dini açıdan Müslümanlara haram olan içki ve domuz gibi mallar gayrimüslimlerin mal güvenlikleri kapsamına dahildir. Her ne kadar bu mallar Müslümanlar açısından kıymeti haiz bir mal (mal-ı mütekavvim) olarak değerlendirilmeseler bile, gayrimüslim sahiplerince mali bir değer ifade ettiği için bu mallara dokunulamaz. Hakim kanaate göre, Müslüman birisinin bu mallara zarar vermesi durumunda tazmin etmesi gerekir (Serahsî, Mebsut, XI, 102).

Fıkıhta gayrimüslimlerin dini hükümleriyle ilgili konulardaki genel prensip, “dini hükümlerinde gayrimüslimleri inançlarıyla baş başa bırakınız!” (Kasani, VII, 147) ifadesiyle özetlenir. Esasen Müslümanlarla gayrimüslimler arasındaki eşitlik ilsinin yegâne istisnasını dinî hükümler oluşturur. Dini hükümler de, gayrimüslimlerin dinî hükümleri ve Müslümanların ibadet kategorisinde değerlendirilen dinî hükümleri olmak üzere iki kategoride değerlendirilebilir.
Gayrimüslimler, dini inanç esaslarını kendi çocuklarına öğretme ve onları kendi inançları istikametinde eğitme hürriyete de sahiptir. Peygamberimiz zamanında Medine Yahudilerine ait, sinagog ve eğitim müessesesinin her ikisini ihtiva eden Beytü’l-midras bulunmaktaydı (İbn Hişam, II, 552, 558-Hamidullah, 217;).
Genel düstur olarak kiliselerinde çan çalmaları, ayin ve bayramlarında haç gezdirmeleri dinî ayin ve ibadet serbestisi kapsamında düşünülmüştür. Yalnız namaz vakitlerinde çan çalmalarına izin verilmeyeceği bazı anlaşma metinlerinde kayıtlıdır (Ebu Yusuf, 146).
 İslâm hukukunda fethedilen yerlerde eski mabetlere dokunulmayacağı, tahrip olmuşsa restorasyon imkânı sağlanacağı beyan edilir (Ebu Yusuf, 143, 146-149).
Ayrıca alkollü içkilerin kullanılması Müslümanlara yasak olduğu halde, gayrimüslimler yalnız kullanmada değil, imal ve ithal etmekte ve kendi aralarında alım-satımını yapmakta serbesttirler. İslâm tarihinde sadece Müslümanların çoğunlukta olduğu yerlerde sedd-i zerai ilsi açısından içkinin aleni satımına izin verilmemiştir (Kasani, VII, 113).
İslâm hukukunda devletlerarası anlaşmalar eman (himaye hakkı) müessesesine, eman müessesesi zimmet müessesesine dayanırken, zimmet müessesesi de Müslüman’a eşdeğer hukuki bir güvenceyi gerekli kılar (Kasani, VII, 111).

Gayrimüslimlerin dinî değerlerine dokunulmaz ve dinî hükümleriyle ilgili bütün hususlarda kendi inançlarıyla baş başa bırakılmaları temel il olarak kabul edilir. Ayrıca gayrimüslimler, İslâmî ibadetlerle muhatap değildir. Bu anlayış, “Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize!” (Kafirun Sûresi, 109/6) ve Ehl-i Kitap kastedilerek “Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size!” (Bakara, 2/139; Kasas, 28/55; Şura, 42/15)
şeklinde ifade edilen âyetlere dayanır.
İslam devletinde ehli zimmeye sağlanan serbestlik ve dini hürriyet konusunda yaptığımız birkaç nakil olaya ışık tutacaktır. Aynı zamanda az bir araştırmayla kolay bir şekilde elde edilecek bu bilgilere ulaşma imkânı olduğu halde kuru bir ideayla mantıksal hareket ederek fikir üretenlere bir nebzede olsa onların konuyu anlamalarına belki yardımcı olur.

İslam devletinde güç İslam’ındır, bu devlette tamamen İslam kanunları geçerlidir. Allah’ın yasak kıldığını yasak, serbest yaptığını serbest yapmak için hiçbir engel yoktur. Zira İslam devletini küfre sokabilecek veya küfre rıza sayılabilecek veya bir kötülüğe çığır açmak sayılacak hiçbir unsura ve fiile izin verilmez. Peki, ehli zimmîye tanınan bu dini hürriyet küfre rıza sayılır mı? Elbette ki hayır, bunun küfre rıza olmadığını Rasulullah’tan ( s.a.s) bizzat öğreniyoruz.
Ehli zimmet kendi dinlerini rahat bir şekilde icra edebiliyorlar, aralarındaki ihtilafları çözmek için mahkemelerini kuruyorlar. Verdikleri hükümler İslam devleti tarafından kabul ediliyor.,hata bu hükümlere uymayanlar uymak için zorlanıyor.Domuz ve içkileri İslam devleti tarafından koruma altında, bu içki ve domuzlara zarar veren Müslüman’a İslam kadısı ceza veriyor ve tazmin ediyor.
Oysa İslam devleti isterse bunların hiç birine izin vermez çünkü buna gücü vardır. Bu fiillerin hepsini yasaklayabilir. Buna rağmen yasaklamıyor bilakis koruma altına alıyor. Hatta bu kurallara uymayan ehli zimmeye ceza veriyor. Aynı Raslullah’ın (s.a.s) recim meselesinde onların mensuh olan Tevrat’ın hükmüne uymalarını istemesi ve Tevrat’ın hükmüyle onları cezalandırdığı gibi. Bu olay vuku bulduğu zaman İslam’da recim cezası yoktu recim cezası Tevrat’a vardı ve Allah resulü onlardan recim olayında Tevrat’ın hükümlerine uymalarını istedi ve kendiside bu hükmü uyguladı.
 
Şirk iki türlüdür. 1. (İbâda mahde) Tam belli ve açık olan bir ibadeti hem Allah'a hem de başkasına yapmaktır. Yani namaz gibi, oruç gibi, kurban kesme gibi..Bu gibi olan şirkler asla kâfire yap denilmez. Fakat bu müşrik zimmî ise, bu şirk olan ibadetleri yapmak için hürriyet veriliyor. Bu iznin verilmesi veya muhayyer bırakılması hiçbir zaman o ibadetten razı anlamına gelmez.
Git haça tap, kiliseye git denilmez. Çünkü bunlar sırf olan ibadettir. Bir de bazı şeyler var ki dolayısıyla Allah'tan başkasına ibadettir. Tağut’a mahkeme olmak gibi…
Örneğin; Tağut’a muhakeme olmak; Allah'ın indirdiği kanunlara zıt olan bir kanunla hükmeden birine muhakeme olmaktır.
İslam dini kâfirlere böyle yapmalarına yani kendi aralarında mahkeme kurarak kendi ihtilaflarını çözmeye izin veriyor. Bilakis böyle yaptıkları zaman da onların Kabul ettiği hükmü de Kabul ediyor, bu hükümlere uymayan fertlere de uymalarını emrediyor.
İslam devletinde ehli zimmet müşriklerine ait mahkemeler vardır. O mahkemelere muhakeme oluyorlar ve onların hükmü İslam kadısına önerildiği zaman kadı verdikleri hükmü uyguluyor. Örneğin ehli zimmet kadısı iki zimmet ehli arasında hüküm vermişse bunlardan biri verilen bu hükme itiraz ederek İslam kadısına gelirse İslam kadısı duruma bakar eğer verilen hükümde Haksızlık yoksa verilen hükme uymalarını emrederek ehli zimmet kadı’nın verdiği hükmü de onaylar. Zaten oların inancı budur öyle inanıyorlar. Eğer verilen hükümde haksızlık varsa İslam kadısı kendisi hüküm verir.

İbâdaMahde (العبادة المحضة) İbâda ĞayriMahde ( العبادة غير المحضة ) meselesini örnekler vererek biraz daha açıklamaya çalışalım çünkü bu iki mesele arasındaki farkı anlamayan kişi meseleyi anlamayabilir.
İbadamahde de ibadet niyeti vardır. Putları hakkında: Biz onlara tapıyoruz demeleri gibi. Yani kurban kestiklerinde biz onlara ibadet niyeti ile yapıyoruz derler. Fakat ibade ğayri mahde de ibadet niyeti yoktur.
Mesela Hâkime muhakeme olmak için giden kişi ibadet niyeti ile değil, onun aklını, verdiği hükmü beğendiği ve güzel gördüğü için meseleyi çözmesi için hakem tayin etmiştir. Çarşıda bile hakem tayin ediliyor. İhtilaf edildiğinde aklını beğendikleri bir kişiyi meseleyi çözmesi için hakem tayin ediyorlar..
Bu ibadamahde değildir. Yani bu kişi ibadet etmek niyetiyle hakem tayin edilmiyor. Biz onu şirk olarak görüyoruz ama o hayır bu şirk değildir, ben onu ibadet niyeti ile yapmıyorum der. Bu iki farkı bilmeyen kişi, birçok meseleleri anlamayıp şaşırır.

Müslüman, kitap ehli olan hanımının şirk yapabilecağini bildiği halde nafakasını vermek zorundadır. Kadının kendi evinde haç takıp ibadet etmesi, kiliseye gitmesi, içki içmesi, domuz eti yemesi ve Müslüman kocanın bütün bunları bildiği halde izin vermesi hiçbir zaman küfre rıza değildir. Bundan ve rasulün haraketlerinden şu anlaşılır. Kişi kendi kafasına göre bu küfre rıza, bu şirke rıza diye tayin edemez.Ancak bunu şeriat tayin eder .
İslam dini küfre , şirke rızanın sınırlarını tayin etmiştir, akıl tayin etmemiştir. Bunu şeriat tayin eder ve bizler ona göre hareket ederiz ve buna göre hüküm vermemiz gerek .
 Şer'i terimleri şeriat açıklar, akıl veya dil açıklamaz. Bu yüzden Müslüman yapacağı ameli şeriata bakarak yapar.
Ne zaman küfre rıza? Ne zaman şirke yönlendirme olur gibimeseleler şeri meselelerdir. Herkes bu meseleyi aklıyla anlamayabilir. Dolaysıyla örnekler vererek bu meseleyi açıklamak gerekir.

1.Örnek: Kadın Müslüman, kocası kâfir. Aralarında bir resmi muamele var. Kocasına bu muameleyi bozarsan istediğin kadar para veririz diyebiliriz. Çünkü kadın bu kâfirden ancak böyle kurtulacaktır. Burada ki gaye; Arada ki bağı kesmektir. Fakat biz biliyoruz ki koca resmi muameleyi ancak mahkemeye başvurarak bitirebilir.Kâfir koca bunu ibadet niyeti ile değil, ayrılma niyeti ile yapar. Gidip hakime namaz kılmayacaktır ibadet niyetiyle kurban kesmeyecektir . Biz ona, tağuta ibadet edersen istediğin kadar para veririz demedik diyemeyiz de. Biz resmi bağı kesmek niyeti ile veya Müslümanı kâfirden kurtarmak niyeti ile Kocasına bu muameleyi bozarsan istediğin kadar para veririz söylüyoruz.
Ondan İstediğimiz şey meşru olan , caiz olan bir şeydir , yapma şekli yapanı bağlar.  Bu zaten onların kabul ettikleri bir kanun, kabul ettikleri bir mercidir.Biz ona, tağuta ibadet edersen istediğin kadar para veririz demedik.Bu şuna benzer: İslam devletinde kâfirlerin kendi mahkemesine gitmesine izin vermek gibi . Bu hiçbir zaman tağutun mahkemesine rıza göstermek değildir.

2.Örnek. Kâfirehaça tap, kiliseye git diyemeyiz. O yüzden İslam devleti kiliseye git demiyor, gidebilirsin diyor. Müslüman Koca Hristiyan hanımına kiliseye git demiyor ama gitmek istediği zaman izin veriyor . İzin vermesi şeriata göre  bu amalden rıza göstermesi sayılmaz .
3. Örnek. Kilise bazı kanunlar koymuştur ama Hıristiyanlar uygulamamışlardır. İslam hâkimine bu konu gittiğinde hâkim o kanunları uygulattırmaz. Mesela her hafta kiliseye ibadete gelinmesi gerekiyor. Hıristiyanlar bunu uygulamadığında İslamhâkimine başvurulursa hâkim bunu uygulattıramaz. Her hafta kiliseye ibadet etmek için gitmen gerekir diyemez. Bu zorlattırmadır. Çünkü ibadet niyeti ile yapılıyor. İşte bu gibi olan ibadet niyeti ile yapılan amellere yönlendirilmez.

4.Örnek. İslam devletinde iki Hıristiyan evlenmişler, boşanmak istiyorlar. İslam kadısı neye göre akit yaptırdıysanız git ona gören boşanın dediği zaman gidip papaz onları boşayacaktır. Bu, İslam'a göre boşanma sayılıyor. Çünkü zaten o şekilde evlenmişler. Evet, İslam'a göre evlilik yapmamışlar ama ikisi Müslüman olurlarsa evli kabul ediliyor. Boşama konusunda da aynı şekilde boşanmış kabul ediliyorlar.

5.Örnek:İslam devletinde ehli zimmet kendi dinine göre hakem tayin edebilir. İslam devleti seçtikleri hâkimi, kendilerine meşru olarak görebilir ve ona göre muamele yapabilir.

6.Örnek: İslam devleti zimmet ehline rahat bir şekilde kilisede ibadet yapmalarına izin verir, kendi aralarında belirledikleri Tağut’a muhakeme olmalarına izin verir.İslam devletinde kiliselerde ibadet yapmalarına izin verilmesi,bu ibadete rıza göstermesi demek değil. o kilisede yapılan ibadetlerin çoğu şirktir. Dolaysıyla Cizye karşılığında kilise açarak onlara şirk yapmaları için izin verdin denilmez, sen onlara şirk işleme konusunda rıza gösteriyorsun denilmez.
7.Örnek:Rasulullahs.a.s mensuh olan hükümler ile onlara hükmetti. Mesela henüz İslam şeriatında olmadığı halde recm hükmü Tevrat’ta vardı ve Rasulullah s.a.s bu hükmü ehli zimmîye uygulamıştır. Bu olayla ilgili Allah c.c kuranı kerimde; Eğer sana aralarında hükmetmen için gelirlerse, ister aralarında hükmet istersen onlardan yüz çevir“( maide 42)

İbni kesir bu ayetin tefsirinde:“Denildi ki; bu âyet, birini öldüren Yahudi topluluğu hakkında nâzil olmuştur. Onlar dediler ki; gelin, biz Muhammed'in hükmüne başvuralım. Eğer bize diyet hükmü verirse söylediğini tutalım, eğer kısas hükmü verirse onu dinlemeyelim.
Sahih olan şudur : Buâyet, zina eden iki Yahudi hakkında nazil olmuştur. Yahudiler, kendi elleriyle Allah'ın kitabını değiştirmişler ve evli kişilerin recmedilmesi emrini te'vîl ve tahrif ederek, yüz sopa ve yüzü karaya boyayıp ters-yüz olarak merkebe bindirme şekline çevirmişlerdi. Hz. Peygamberin Medine'ye hicretinden sonra, bu vak'a cereyan edince, kendi aralarında dediler ki; gelin, Hz. Muhammed'in hükmüne başvuralım. Eğer sopa ve yüzü siyaha boyama hükmü verirse, onu alalım. Ve Allah ile kendi aramızda hüccet kılalım. Allah'ın peygamberlerinden bir peygamber, bizim aramızda  böylece  hüküm vermiş olur.“

ibni kesir bu ayetin tefsirinde birbirine benzer birçok nakiller yapmıştır hepsini buraya aktarmamıza gerek yoktur.

Şeyh seyfuddin el muvahhid “Şayet sana gelirlerse, ister aralarında hükmet istersen onlardan yüz çevir.”
Allah (c.c), yahudilerin sıfatlarını anlattıktan sonra bu ayetle, aralarında çıkan ihtilafı çözmek için kendisine geldiklerinde yahudilere hüküm verip vermemekte Rasulullah (s.a.s)’ı serbest bırakmıştır.
Onlar, haklarında hüküm verilmesini ister haketsinler ister haketmesinler, Rasulullah (s.a.s) bu konuda muhayyerdir. Dilerse onlara hükmeder dilerse hükmetmez  ve onları kendi lider veya alimlerine çevirir. Çünkü yahudiler, Rasulullah (s.a.s)’a hakkı öğrenmek için değil bir takım şeyler elde etmek için gelirler.
Fakat zimmet ehli aralarında ihtilaf ettikleri zaman, hüküm için Rasulullah (s.a.s)’a veya müslümanlara gelirlerse Rasulullah (s.a.s) ve müslümanlar hüküm verip vermeme konusunda muhayyer değildirler. Onlara İslam’la hükmetmeleri gerekir. Çünkü onlar, İslam hükümlerine tabi olmayı kabul etmiş kimselerdir. Onlara kan, ticaret vs. kabul ettikleri her meselede İslam’ın hükümleri uygulanır.
Fakat evlilik, miras, kendi dinlerinde helal olan içki ve domuz satma veya alma konularında kendi dinlerini uygulamakta serbesttirler.(Davetçinin tefsiri


Raslullah’a ( s.a.s) gelen ehli zimmet arasında açığa çıkmış ve kapatılması mümkün olmayan zina suçu işlenmiş başka rivayete bir adam öldürülmüş ve bu işlenen suç hakkında mutlaka hüküm verilip bir sonuca bağlanması gerekirdi. Eğer Rasulullah s.a.s hükmetmezse onlar kendi din adamlarına gideceklerdir. Onlarda zaten helali haram, haramı helal yapmışlardır ve şeriatlerinde var olan asıl recm hükmünü değiştirip kendi heva ve heveslerine göre bir hüküm uydurmuşlardır. Eğer Allah resulü aralarında hükmetmezse bunlar kendi din adamlarına giderek uydurdukları şeriate göre muhakeme olacaklardı. Buna rağmen Allah c.c “ister aralarında hükmet istersen yüz çevir“ buyurmaktadır.  

Sana geliyorlar '' aramızda hüküm ver '' diyorlar. Hayır, vermiyorum diyorsun. Ne yapacaklar? Aralarında ihtilaf var ve senden hüküm istiyorlar. Sen muhayyersin. Sen hüküm vermezsen onlar aralarında kendi din adamlarına gideceklerdir veya aralarında bu ihtilafı çözmek için hüküm verecek birine mutlaka gideceklerdir.. Buda bir yönlendirme sayılır . Rasulullah s.a.s bunu yaptığına göre demek ki buradaki olan yönlendirme, şirke yönlendirme değildir. İslam devletinde kâfirlerin kendi aralarındamahkeme kurması, onların kendi tayin ettikleri hâkimlere muhakeme olmalarında serbest olması ve verilen hükmün İslam devletince uygulattırılması bir tür yönlendirmedir.Ama küfre veya şirke rıza değildir .

8. Örnek: İslam devletinde zimmîlerden iki kişi kendi ihtiyari ile zımmî bir kadıya muhakeme olursa, zimmî kadı bir hüküm verirse ve bunlar ardından islam kadısına giderek biz kendi mahkememize gittik kadı bize böyle bir hüküm verdi derlerse, İslam kadısı; Eğer kendi rızanız ile muhakeme olduysanız hükmü kabul etmeniz gerekir der. Ama hüküm zülüm olan bir hüküm ise red eder uygulattırmaz.

O zaman şöyle bir soru akla gelebilir.Hangi yönlendirme küfür olur . Hangi niyetle yönlendirilmiş olsun ki bu durum küfür olsun?

Cevap: Şirk olan yönlendirme, ille bunu yapacaksın şeklinde zoraki yönlendirmedir. Yani sadece bu yönü takip edeceksin, bundan başka yola gitmeyeceksin şeklinde şirke zorla yönlendirmektir. Veya küfre şirke teşvik ederek yönlendirmek . Bu ise küfür ve şirktir .mahd olan ibadeti tağuta yapılması için açık bir şekilde söylemek
örnek 1: Tağuta namaz kılabilirsin , kurban kesebilirsin demek gibi . Veya  tağuta namaz kılarsan istediğin kadar para veririz demek. Benim yerime tağuta namaz kılarsan istediğin kadar para veririm demek .

Allah c.c; şöyle buyuruyor

وَقُلِالْحَقُّمِنْرَبِّكُمْفَمَنْشَاءَفَلْيُؤْمِنْوَمَنْشَاءَفَلْيَكْفُرْ

“ Allahtan sana gelen hakkı söyle Dileyen küfre girsin, dileyenmümin olsun “ (kehf: 29)
Yine Allah c.c “Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir.“Buyurmaktadır.Bakara 139- Kasas 55.


2-Örnek: Adamın sana borcu var. Diyorsun ki mutlaka benim paramı vereceksin, vermezsen seni öldürürüm. Adam parayı bulmak için gider korkudan para çalarsa veya bankadan para alırsa vs. buna sen yönlendirmiş değilsin. Sen git çal dersen, o zaman harama yönlendirmiş olursun.
Biliyorsun ki adam Hıristiyan birisidir senden para alacak gidip domuz alıp yiyecek. Veya taksi tutup kiliseye gidecek Ona borç para veya sadaka para verdiğin zaman Sen domuz yemesine veya şirk işlemesine vesile mi oldun? Asla!
 
İslam devletinde kâfirin domuzu var, bir Müslüman onu öldürürse parasını ödeyecek. Bu değersiz diyerek parasını ödeyemezlik yapamazsın.  Bu malkâfirin elinde değerlidir, ama Müslüman’ın elinde değersizdir. Akıl bunu kabul etmez. Fakat şeriata göre bu böyledir.
Akıl Ya olur mu? Diyebilir. Ama İslam devletinde kilise var, içinde bir sürü şirkler işleniyor! Hıristiyanlar Rasulullahs.a.s'in mescidinin içinde kendi ibadetlerini yaptılar. Hıristiyanlar Allah'a mı yoksa İsa'ya mı dua ediyorlardı?!Onlar Allah'ım dediklerinde aslında İsa a.s'a dua ediyorlardı. Buna rağmen Raslullah’ın mescidinde ibadet yapmalarına izin verilmiştir. Kendi evinde Hıristiyan kadının ibadet yapmasına izin verdin. Buna rıza göstermiş mi olursun? Hayır. İzin verdin ama rıza göstermedin.

Hüküm vermek için amelin bizatihi ne bakılır. İslam'da caizse o zaman caizdir.

1.Örnek; Kâfir ile alış-veriş anlaşması yapmak caizdir. Ama biliyoruz ki kâfir paranın çoğunu haram yoldan kazanmıştır. Fakat bu parayı nasıl elde etmiştir bakılmaz. Belki adam, put imal ederek para kazanmıştır. Yine de onunla ticaret yapılır. İslam'da hiçbir zaman kazandığı para haram yoldan ise kâfirle alış-veriş yapılmaz diye bir hüküm olmamıştır. Çünkü zaten kâfir parasının çoğunu haram yoldan kazanır. O yüzden nerden kazandığı bizi ilgilendirmez. Önemli olan o para onun olması .

2.örnek: Bir kişiye ''gel elektrik saatini üzerine al'' diyoruz. Gel küfür işle, demiyoruz. Ona söylediğimiz şey caiz olan bir şeydir. Yani o saati üzerine alması İslam'da caiz olan bir şeydir. Küfür işlemeden bizde alıyoruz. Yanı amel bizatihi caiz olan bir amel. Ama Küfür işleyerek o saati üzerine alması kendine ait olan bir şeydir bizi ilgilendirmez. Biz ona küfür işleyerek al demedik .
Hristiyan’a kendi dinine göre ibadet yapman için sana izin veriyoruz dediğimiz zaman şirk işlemen için izin veriyoruz demiş gibi değiliz .
Gel, benim için elektrik saati al demekle biz onu küfre yönlendiriyoruz. Asla denilmez! Yine bir çek veriyoruz, bunun parasını tahsil edersen bu kadar para veririm nasıl tahsil edersen beni ilgilenmez adam küfür işleyerek tahsil ederse o amel bizi bağlamaz.
Daru’l harpte bir kâfire benim için bir saat satın al veya bir buzdolabı, bir ev satın al dersem, İslam buna izin verir mi?
Kafir bir kişiye benim için buzdolabı al, bir ev al, veya bir saat al demek İslam da caizdir. Vekil tayin etmeden bu kâfirin yaptığı amel onu bağlar seni bağlamaz. Vekil başkadır. Vekil tayin edersen seni bağlar. Yani onun yaptığı amel seni bağlar. Benim için bir saat al veya buzdolabı al demek, vekil tayin etmek değildir.sen ondan istediğin şey İslam’da caiz olan bir şey .Onun kullandığı vesile onu bağlar seni bağlamaz .

Bu şuna benzer : Hristiyandan borç istedin o domuzu satı ve onun parasını sana verdi . Bu parayı almak haram mı? Asla.
Kâfir buzdolabını satın alırken ne şekilde satın alırsa alsın ne akdi yaparsa yapsın seni ilgilendirmez. Seni ilgilendiren buzdolabı satın alan kişi ile arandaki akittir. Buzdolabını satın alan kişi ile sözlü akit yapabilirsin veya ayriyeten yazılı akitte yapabilirsin örneğin: Buzdolabını alan kişi,ben bu fiyata aldım bu fiyata veya aynı fiyata sana verdim parasını şu gün öde demek gibi. Veya ben şu mağazadan taksitli aldım her ayın şu gününde git bu taksiti öde her ayın belirlenen gününde gider bu parayı onun adına mağazaya yatırabilirsin .

Allah’ ın izni ve keremiyle meseleyi detaylı bir şekilde örnekler vererek açıkladık. Son sözümüz.“Hamdâlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. O, Rahman ve Rahimdir.Din gününün malik (sahib)idir.(Ey Allah'ım) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
Bizi doğru yola ulaştır. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğramış ve sapmışların yoluna değil“Fatiha suresi)
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.