HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 29 Mart 2024, 11:38:38


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: zıplayıcılare!? Bir Kaç Sorumuz Var!!!  (Okunma Sayısı 10424 defa)
0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« : 08 Aralık 2013, 21:41:43 »

Ey zıplayıcılar!? size İbni Teymiyye’nin şu sözü ile ilgili birkaç soru sormak istiyoruz;

İbni Teymiye, sözlerine şöyle devam etti:

"....Necaşi İslam şeriatinin çoğu hükümlerini yerine getirmemiştir. Hicret etmemiş, cihad yapmamış, beyti haccetmemiştir. Hatta beş vakit namazı kılmadığı konusunda rivayetler vardır. Çünkü, bunları yapmaktan aciz durumda idi. Şayet bunları yapmış olsaydı, kendisini açığa çıkaracak ve böylece kavmi ona karşı gelecekti. Necaşi’nin ise onlara karşı koyacak gücü yoktu. Onların arasında Kur’an ile hükmetme imkanına sahip olmadığına da kesin olarak inanıyoruz..."


İbni Teymiye sözlerine şöyle devam etti:

"...Necaşi, kavmine Kur’an hükümleriyle hükmetme imkanına sahip değildi. Çünkü böyle yapsaydı kavmi ona itaat etmezdi." (Minhacus Sünne c: 5 s: 110120, Fetvalar c: 19 s: 215-220)

1-Sahip olduğu krallık elinden gitmesin diye kişinin kendisine ulaşan hükümleri tatbik etmemesinin hükmü nedir?

2-Ve yine saltanatı ve mülkü elinden gitmesin diye hükümler kendisine ulaştığı halde namaz kılmayan, oruç tutmayan kişinin hükmü nedir?

3- Sahip olduğu krallık Müslümanlara bir çok faydalar sağladığından dolayı krallığı terketmeyip, küfür işlemek caiz midir?

4- İbni Teymiyye’ye nispet edilen sözler hakkında görüşünüzü kısaca, net olarak yazar mısınız?


Bu sorularıma açık ve net olarak, farklı yönlere kaymadan, evirip çevirmeden cevap verin.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #1 : 09 Şubat 2014, 11:25:12 »

Malum sitenin yöneticileri sorduğumuz sorulara cevap amacıyla bir takım şeyler yazmışlar. Bazı meşgalelerimizden dolayı cevabımız gecikti. İnşeAllah en kısa zamanda yazdıklarına gerekli cevabı vereceğiz.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #2 : 22 Mart 2014, 09:52:36 »

Uzun zaman önce darultavhid!? isimli sitenin yöneticilerine birkaç soru sorduk. Aradan uzun zaman geçtikten sonra daha önce yaptıkları gibi uzun cevaplar yazıp, konuyu asıl mecrasından saptırarak farklı farklı yerlere girdiler. Biz ise Allah’ın izni ve yardımıyla gücümüz nispetinde kısa ve öz olarak söyledikleri sözlerin tahlili ve saptırmalarının reddini yapacağız;

Asıl meseleye geçmeden önce Necaşi’nin durumunu neye delil getirdiğimizi ve bu kimselerin ise bize ne tür itirazlar yaptıklarını hatırlatalım;

Askerlik meselesi ile alakalı “Darimi” kardeşimizin mezkur şahıslarla yaptığı tartışmada Darimi “Orduda bulunan kimsenin hiçbir küfür ve şirk işlemeksizin sırf rütbe veya vasıftan dolayı kafir olmayacağını, bu kimsenin kafir olması için küfür ve şirk ameller işlemesi gerektiğini” açıklarken zıplayıcılar?! ise “orduda ister rütbesiz, ister rütbeli olarak bulunan kişi hiçbir küfür ve şirk işlemese dahi sırf vasfı ve rütbesinden dolayı bunun mücerred bir küfür olduğunu ve rütbeli kimselerinde aynen cumhurbaşkanı, başbakan ve hakim gibi olduğunu” iddia ediyordu. Bunun üzerine Darimi, Necaşi’nin Müslüman olduğu halde kâfirlerin kralı olduğunu ve ona ne hüküm verdiklerini sorduğunda onlar cehaletlerini arzettiler ve bir türlü ihdas ettikleri batıl ideolojilerini icra edemediler.

Hâlbuki onların ihdas etmiş oldukları usule göre; İbni Teymiyye'nin eserinde geçen söze binaen Necaşi’yi tekfir etmeleri gerekirdi. Ve onlar Necaşi’yi tekfir ettiklerinde bu tekfirleriyle bütün İslam ümmetini karşılarına alacaklarını bildikleri için cehaletlerini örtbas etmek için daha sonra İbni Teymiyye’ye nispet edilen Necaşi ile alakalı sözleri naklettiler ve kendilerince bir takım açıklamalarda bulundular. Bu kimseler bu kadar alakasız ve gereksiz açıklamalar yaptıkları halde bir türlü işin içinden çıkamadılar, ben ise akidelerini ortaya koymaları için bir kaç soru sorma gereği duydum. Ne yazık ki sorulara cevap adına yazdıkları şeylerde adeta bütün çelişki ve cehaletlerini gözler önüne serdiler.

Bu kimseler öncelikle üzerinde konuşulan konuyla ilgili olarak kendilerince bir akide ortaya koyarak şöyle demişlerdir:

“Meselenin tafsilatına girmeden önce bu husustaki net akidemizi beyan etmek istiyoruz. Bir kimsenin ister krallığını muhafaza etmek için, isterse de başka gerekçelerle küfür kanunlarını uygulaması küfürdür. İkrah haricinde küfür işleyen herkes kâfirdir. Dinin aslı haricindeki farzları da saltanatı muhafaza gibi dünyevi amaçlarla terk etmesi haramdır, bunu helal sayıyorsa küfürdür.”

Akide olarak ortaya koydukları sözleri üç şık halinde tahlil edelim;

Birinci şık: "Bir kimsenin ister krallığını muhafaza etmek için, isterse de başka gerekçelerle küfür kanunlarını uygulaması küfürdür."

Tahlili: Bu söz doğrudur.

İkinci şık: "İkrah söz konusuysa küfür kanunlarıyla hükmedilebilir."

Tahlili: Bu kimseler ikrah haricinde küfür işleyen herkes kafirdir, demekle adeta küfür kanunlarını ikrah altında icra etmek küfür değildir, hükmedilebilir demek istemiştir. Oysa ikrah anlık bir durumdur, süreklilik arzetmez. Bu söz sahipleri bu sözleriyle "Necaşi krallık yapmaya devam etmişse ancak ikrah altında olduğu için devam etmiştir. Dolayısıyısıyla küfür kanunlarını icra etmişse bile ikrah altında olduğu içi mazurdur" demek istemiştir. Bu söyledikleri söz onların ilk sözlerini çürütmektedir. Zira sorduğumuz sorular mevzumuzla alakalı olduğu için onların ikrahı ileri sürmeleri ise mevzuyla alakalıdır.

Üçüncü şık: "Dinin aslı dışındaki farzlar, huccet geldikten sonra saltanat için terkedilirse ancak terketmeyi helal saydığında küfürdür, yoksa haramdır."

Bu sözün tahlili: Bir kimse dinin aslı dışındaki farzları, saltanatı için terk edebiliyorsa demek ki o farzlarla ilgili huccet kendisine ulaşmıştır. Bu iddia sahipleri; "bu huccete rağmen, sırf saltanatını kaybetmemek adına helal saymaksızın o farzlar terkedilirse haram işlenmiş olur. Bunu helal sayarsa işte o zaman küfürdür.” diyorlar. Onlara göre örneğin; iktidarda kalmak için, sürekli olarak namazı terketmenin haram olduğuna inanarak namazı terkeden bir kral bu ameli ancak helal görürse kafir olur.

İşte bu sözlerin sahibi; yine ilk sözlerindeki görüşlerini kendi sözleriyle çürütmüşlerdir. Zira mevzumuzla alakalı olarak huccetin ulaşıp, ulaşmadığı ayırımı yapmaksızın farzlar konusunda hükmü genelleştirmişlerdir. Ya da amellerin henüz farz olup olmadığı, hüküm bildiren şer’i huccetin henüz ulaşıp, ulaşmadığı ayırımını yapmaksızın meseleyi genelleştirmişlerdir. İşte bu kişilerin tevhidden anladıkları! ve sahip oldukları akide! budur.

Bu kimseler bu akidelerine delil olmak üzere İbni Teymiyye’den ve Abdulvehhab’ın torunu Abdullatif’in sözlerinden bir takım alıntılar yapmış ve Necaşi hakkında sorulan sorulara cevapmış gibi buraya nakletmişler. Tabi bunu yazarken yukarıda kendilerinin açıkladığı şekilde izahını yaptığımız akidelerine ters bir şekilde cevap vermişler. Oysa yazdıkları cevaplar kendi akidelerini yalanlıyor. Bunu isbat edeceğiz biiznillah.

Konuyu uzatmamak için İbni Teymiyye’nin sözlerini burada tekrarlamıyoruz, sadece; Abdullatif'in, şeyhin sözleri hakkında yaptığı açıklamadan bazı kesitler sunmak istiyoruz:

Abdullatif Al’uş Şeyh şöyle demektedir:

“Şeyh Takiyyuddin (İbn teymiyye)’nin Necaşi hakkındaki şu sözüne gelince:

“Necaşi İslam şeriatinin çoğu hükümlerini yerine getirmemiştir. Hicret etmemiş, cihad yapmamış, beyti haccetmemiştir. Hatta beş vakit namazı kılmadığı, ramazan orucunu tutmadığı ve şer’i zekatı eda etmediği konusunda rivayetler vardır.”

Bu sözün siyakında, öncesinde insanın gücü yetmediği veya bilmediği veyahut da aciz kaldığı şeylerle mükellef olmadığından bahsetmiştir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

“Allah hiç kimseye gücünün üstünde yük yüklemez” (Bakara: 286)

Ayette geçen Vus’ (genişlik) kavramı takatten farklı bir şeydir. İbn Teymiye’nin muradı budur. Şimdi onun sözlerinin neresinde müşriklere düşmanlığı açığa vurmak gerekmez veyahut da bu olmadan da kişinin İslamı düzgün olur, gibi bir anlam vardır? Bu işin son noktası kişinin İslamı açığa vurmaktan aciz olmasıdır. Şeyhimizin sözleri ise kudret ve güç sahibi olan kişilerle alakalıdır. Acziyet ve ilimsizlik halindeki kişilerle alakalı değildir."

Şeyh, Abdullatif’in açıklaması nerede, bu kimselerin akide olarak sundukları görüşe bütünüyle delil oluşu nerede? Abdullatif, şeyhin; kişinin gücü üstünde bir şeyle mükellef olmadığı konusu üzerinde durduğunu, bu sebeple gücü yetmiyorsa kişinin İslam’ını gizleyebileceğini ya da huccetin henüz ulaşmadığı meselelerde amel yapmıyor olması ya da aksine amel yapıyor olması sebebiyle mazur olduğunu ortaya koyduğunu söylüyor. Yoksa ikrah altında küfür kanunlarıyla hükmediyor veya yapabildiği kadarıyla İslam’la, yapamadığı kadarıyla küfürle hükmediyor ya da ikrah altında kendisine huccet ulaştığı halde sırf saltanatını muhafaza için farzları terkediyor, demiyor. Bilakis şeyhin sözleri ve Abdullatif’in açıklaması yukarıda bu kimselerin de akide olarak sunduğu ilk olan sözlerini (kimsenin ister krallığını muhafaza etmek için, isterse de başka gerekçelerle küfür kanunlarını uygulaması küfürdür) destekliyor.

Eğer ki şeyhin sözlerini Necaşi’nin kendisine ulaşan İslam ahkamını uygulamadığı, bunu ise krallığını korumak için yaptığı şeklinde anlamışlarsa o zaman akide olarak ortaya koydukları ilk sözlerini kendileri bizzat iptal etmişlerdir. Bu durumda ya İbni Teymiye’nin görüşüne sarılacak ve akide olarak dillendirdikleri ilk sözlerini (Bir kimsenin ister krallığını muhafaza etmek için, isterse de başka gerekçelerle küfür kanunlarını uygulaması küfürdür.) reddedecekler, ki bu durumda kendileri kafir olurlar veya İbni Teymiyye kendilerinin ortaya koydukları birinci beyanlarına muhalif bir söz söylediğini iddia etmiş olacaklar ki bu durumda onu tekfir etmek zorunda kalacaklar ya da İbni Teymiye’yi Abdullatif’in açıkladığı şekliyle doğru anlayacaklar, ki biz de İbni Teymiye’yi Abdullatif’in anladığı gibi anladık.

Yine Abdullatif’in açıklamasında; Necaşi’nin kendisine huccet ulaştığı halde sırf makamını korumak için farzları terkettiğine, bu sebeple haram işlediğine dair bir görüş yoktur. Buna rağmen siz “farzları makam için terketmek haramdır, helal görülürse küfürdür” gibi batıl bir açıklama yaptınız.  Akideleriyle ilgili üçüncü şıkta belirttiğimiz anlayışı ortaya koymuşlardır. Bunlar, bu görüşleriyle de akidelerinin bozukluğunu gözler önüne seriyorlar. Oysa gerçek tevhid ehli, aciz kaldığı için saltanatını muhafaza etmek veya açığa çıkarmamak için farzların terkedilmesinin haram olduğunu söylemez. Böyle bir kişinin küfre girdiğinde basiret sahibi iki kişi ihtilaf etmez. Velev ki ikrah söz konusu olsa bile, bu şekilde farzları terketmesini mübah kılmaz. Kaldı ki bu kimseler, akideleriyle ilgili yaptıkları açıklamanın ikinci şıkkına göre; “ikrah olsa bile saltanatını kaybetmemek adına devamlı olarak farzlar terkedilebilir, İslam’ın hükümleri ulaştığı halde hükmedilmeyebilir” anlayışını ortaya koymuşlardır.

Bunların bu akideleri ne İbni Teymiye’nin açıkladığı gibidir, ne de Abdullatif’in İbni Teymiye’nin sözlerinden anladığı gibidir. Sebeplerini yukarıda açıkladık.

Bu kimseler İbni Teymiye’nin sözlerini alarak şu kanaati ortaya koyuyorlar:

“Burada dikkat edilirse Şeyhulislam daha çok Necaşi’nin birçok hükmü acziyetinden ötürü yerine getiremediğine vurgu yapmıştır. Necaşi hakkında kesin olan hicret etmediği, cihad etmediği, hacca gitmediği gibi hususları zikrettikten sonra temriz sigası olan “ruviye”(rivayet edilmiştir) ifadesiyle namaz, oruç, zekat gibi vecibeleri yerine getirmediğine dair rivayetleri zikretmiştir. Şeyhulislam’ın burada temriz yani rivayette bir hastalık, zaaf olduğuna işaret eden sigayı kullanması bu son zikredilenlerin sıhhatinin kat’i olmadığına işarettir. Zaten İbn Teymiyye’nin buradaki asıl gayesi Necaşi’nin namaz kılmadığını, oruç tutmadığını vs anlatmaktan ziyade birtakım hükümleri acziyetinden ötürü yapamamış olduğunu beyan etmektir. “

Bu kimseler; bu sözleri sarfetmekle adeta çuvallamışlardır. Zira hem başta akideleriyle ilgili bir usul ortaya koyuyorlar, sonra da İbni Teymiyye’den akidelerine delil gösterdikleri sözlerin temriz sigasında yani kat’i olmadığını söylüyorlar. Üstelik akidelerinde“makam için farzları haram olduğuna inanarak terketmek, haramdır, helal sayarsa küfürdür” kaidesini koyuyorlar. Akidelerini ortaya koymadaki delillendirme yöntemine bir bakınız! Kat’i olmayan ve temriz sigasında gelen bir açıklamayla akide ortaya koymak… Oysa Necaşi acziyeti sebebiyle küfür hükümleriyle asla hükmetmiş değildir. Ama belki kendisine hüccetle bir farz ulaştığı halde, o farzı açıkça uygulamamış ya da uygulatmamıştır. Yoksa ikrah altında olduğu ya da makam ve mevkisini kaybetmek adına farzları terketmeyi haram görerek asla terketmiş değildir. Bunun aksini ispat etmek mümkün değildir.

Bu konuyla ilgili İbni Kesir’den nakledilen ve akabinde yapılan şu açıklama da bu kimselerin artık ne söyleyeceklerini, hangi delili nereye kullanacaklarını bilmediklerinin apaçık delilidir:

“…Ey Allah'ın peygamberi! Eriha b. Esham b. Abcer'i kendi adıma sana gönderdim. Zira ben, kendimden başka herhangi bir kimseye söz geçiremiyorum. (فَإِنِّي لَا أَمْلِكُ إِلَّا نَفْسِي ) Şayet istersen, kendim de gelirim. Zira dediklerinin gerçek olduğuna şahadet ederim." (İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, 3/84 Dar’ul Fikr Türkçe tercemesinde bkz 3/124-126.)

Görüldüğü gibi Necaşi’nin kendisinden başka hiç kimseye sözünü geçirme kudreti yoktu. Onun sözleri tıpkı İsrailoğulları kendisine “Sen ve Rabbin gidin savaşın” dediklerinde Musa (as)’ın sarfetmiş olduğu sözlere benzemektedir hatta aynı lafzı kullanmıştır:

24. "Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde, sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız" dediler.

25. Musa: "Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına hakim olamıyorum; bizimle, bu yoldan çıkmış toplumun arasını ayır" dedi. (Maide suresi)”


Bu sözler; Necaşi’nin kendisinden başkasına söz geçiremediği halde makamında kalmış ve Allah (c.c) rasulüne iman ettiğini bildirdiği halde küfür ahkamını uygulamaya devam etmiş, farzları terketmiş, belki bunu ikrah altında kaldığı için yapmış şeklinde anlaşılmaktadır. Oysa kendisinden başkasına sözü geçmeyen bir adamın, krallığı bir an önce terketmesi gerekirdi. Demek ki terketmemişse yukarıda akidelerini açıkladıkları şıklardan birisi veya hepsi onun için söz konusu olmuştur. Bu güçsüzlük haliyle ya; küfür kanunlarıyla hükmetmeye devam etmiş veya kendisini ikrahta görmüş küfür kanunlarıyla hükmetmesini sürdürmüş ya da kendisine farz hücceti ulaşmasına rağmen yaptığının haram olduğuna inanarak farzları terketmiş, böylece hükmetmeye devam etmiş… Veya kafirlere kral olarak kalmakla birlikte bu makamda olduğu halde küfür işlemeden kalabilmiştir.

Bu kişiler halen neyi savunduklarını net bir şekilde ortaya koyamamışlardır. Ve İbni Teymiyye’nin görüşlerini nereye oturtacaklarını da bilmiyorlar. Bu sebeple bunların İbni Teymiye’den getirdikleri diğer sözlere, hakkımızda yazdıklarına ve sordukları sorulara sözü fazla uzatmamak adına ayrı ayrı cevap yazma gereği duymuyor ve sözü onların şu izahlarıyla noktalıyorum:

Kısacası; İbn Teymiyye’nin dediği şundan ibarettir, Allah gücünün üstünde kimseye yük yüklemez, Necaşi Allahın hükümlerini gücü nisbetinde uygulamıştır, gücünün yetmediği meseleler hakkında ise zaten bizzat Bakara suresinin son ayetlerindeki nasslar affedileceğini belirtmiştir. Şeyhulislam burada tamamen şeri bir kavram olan istitaat (güç yetirmek) kavramından hareketle meseleyi açıklamıştır. Necaşi’nin küfür kanunlarıyla hükmetmesi veya kendini öyle göstermesi gibi bir şey zaten sözkonusu değildir!
 
Necaşi madem ki, küfür kanunlarıyla hükmetmemiş ve kral olarak makamında “Necaşi” sıfatıyla kalmış, bu demektir ki bir Müslüman kafirlere kral olduğu halde bile Müslüman kalabiliyor. Bu sıfatı alıyor olması, onu kafir yapmaz. İşte aynı şekilde bir kimse başkan, cumhurbaşkanı, kral, sultan, padişah, imparator, asker, polis vs olsa bile, aynen Necaşi gibi küfür bir sistemin başında veya içinde sırf bulunuyor olması sebebiyle kafir olmayabilir. Bu durum zordur, ama asla imkansız değildir.

O halde bu görüş sahipleri; Necaşi’ye küfrün başında bir kral olduğu için ya kafir diyecekler, çünkü kafirlere kral olmuştur. Zira kafirlere kral olup Müslüman kalmak, kafirlerin kanunlarıyla hükmetmeden halkı razı etmek asla mümkün değildir, veya bu imkansızlığa rağmen Necaşi’ye Müslüman diyebiliyorlarsa ya da İbni Teymiyye bunu güç yetirebilmek kavramı çerçevesinde değerlendirmişse bu durumda kendileri yukarıdaki birinci şıkkkın çerçevesinde kendilerini veya İbni Teymiyye’yi tekfir etmeleri gerekir. Çünkü bu kimseler, küfrün ordusunda bulunmak herhalukarda bizatihi küfür diyorlar. Ve asla kişi buralarda küfür işlemeksizin bulunamaz diyorlar. Oysa Necaşi, küfür sisteminde kral olarak kaldığı halde Rasulullah (s.a.s) ona Müslüman muamelesi yapmıştır. Ama onun durumunu bilmeyen sahabeler onu kafir biliyorlardı, ta ki Rasulullah (s.a.s) onlara durumu açıklayıp gıyabi cenaze namazını kılıncaya kadar…
 
Yine İbni Teymiyye “güç yetirebilmek” kavramı çerçevesinde Necaşi, kral olduğu için güç yetiremediği şeylerden dolayı sorumlu olmadığını söylemek istemiştir, diyorlar. Bir sistemin kralı olup onun danışmanları, istişare meclisi, ordu komutanı vs. gibi olmaması mümkün değildir. Bu duruma rağmen Necaşi bir sistemin kralıydı.

Bizatihi küfür olduğu iddia edilen bir meselede Necaşi ile aynı dönemde yaşamamış, hangi şartlar altında kral olduğuna şahit olduğuna dair somut bir delili olmayan, üstelik sadece haberlerle mesele hakkında görüşünü belirten bir kişinin, bu kişi ister İbni Teymiyye olsun, ister bir başkası olsun sözlerine sarılarak küfür işlemeden, küfrün sisteminin en tepesinde onlara kral olunabileceğini isbat etmeye çalışmak kişinin kendi söylediklerini tamamiyle reddetmesi ve kendisini yalanlaması demektir. Üstelik konu başında ortaya koydukları akideye de terstir. Başta bunu izah ettik. Hem birinci şıkkı ileri sürüp sonra ikinci şıkkı ve üçüncü şıkkı dile getirmek sonra da bir alimin görüşünü alarak açıklamalarda bulunmak şu manaya geliyor:

a - “Bir Müslüman küfür kanunlarıyla hiçbir şekilde hükmedemez, küfür ordularında hiçbir şekilde asker sıfatıyla bulunamaz. Zira bu herhalukarda küfürdür. Ama bir kimse Necaşi gibi kafirlere komutan, kral, cumhurbaşkanı, başbakan vs olabilir…”

b – Bir Müslüman küfür kanunlarıyla ikrah olduğunda hükmedebilir ve Necaşi gibi kral olarak dahi kalabilir, tagutun ordularında asker sıfatıyla da bulunabilir. Zira ikrah küfür işlemek için geçerli bir mazerettir. Bunun bir ölçüyle sınırlandırılması gerekmez... Bu söz, bu manada anlaşılmıyorsa, akide ortaya konurken ikrah meselesini dile getirmek gereksiz olurdu.

c – Bir Müslüman küfür kanunlarıyla hükmediyor ya da kafir ordularında asker olarak bulunuyor olduğu halde bir takım farzları, yaptığının haram olduğuna inanarak terk ederse günahkar, helal olduğuna inanarak terk ederse kafir olur. Bu demektir ki kafirin bir kurumunda imanını gizleyerek farzları terk eden kimse birden fazla farzı da terk etse, haram olduğuna inandığı ve helal görmediği müddetçe sırf maddi çıkarları için bu fiili yapabilir.

Daha önce ifade ettiğimiz gibi sadece yazdıklarının bir kısmını, ehemmiyetine binaen cevaplama gereği duyduk. Bunun dışında ise söyledikleri laf kargaşasından başkası değildir. Bu yüzden cevabımızda bu kadarı ile yetiniyor cahilleri ya islah olmaları veya cehaletleriyle baş başa bırakıyoruz.

Hidayete uyanlara selam olsun…
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.