HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 29 Mart 2024, 14:21:44


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: "İslam Davetçilerine Öğütler" İsimli Eser Hakkında Hak Yayınlarından Açıklama  (Okunma Sayısı 8669 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« : 08 Aralık 2013, 19:32:34 »

Bizi hakka ulaştırarak üzerimizdeki nimetini tamamlayan, dinini kemale erdiren ve din olarak bize İslam’dan razı olan Allah-u tealaya hamd olsun.
 
Salât ve selamın en güzeli ve en mükemmeli; Rasulullah (s.a.s)’e onun tertemiz ehli beytine, ashabına ve kıyamete kadar onun nurlu yolunda yürüyenlerin üzerine olsun.
 
Ey Cebrail’in, Mikail’in ve İsrafil’in Rabbi! Gökleri ve yeri yaratan, gaybleri yegâne bilen Allah’ım! Sen, kullarının arasındaki ihtilaflarda hüküm verensin. Ey Allah’ım! Beni hakka ulaştır. Sen dilediğini doğru yola iletensin!

 
Son zamanlarda bir takım zümreler tarafından bazı eserlerimiz hakkında bir takım karalama kampanyaları başlatıldı ve bizim aleyhimize söz söylemek isteyen herkes eline ilk geçen malzeme! ile linç girişiminde bulundu. Bu ise bizim beklemediğimiz veya garipsediğimiz bir durum değildir. Aksine bizler her zaman hak davetçilerinin, tevhid önderlerinin bu tür karalama ve linç edilme kampanyalarına maruz kaldığını bildiğimiz için bu konuda müsterihiz ve Allah’ın tevhid önderleri ve davetçileri hakkında olan sünnetinin tecelli ettiğini görmekteyiz.
 
Ve şuan ise yayınladığımız eserlerimizden tevhidi öğrendiklerini söyleyen bir takım kimseler; akidemizde çelişki! olduğunu, eserlerimizde yanlış! olan, batıl! olan ve hatta onların deyimiyle küfür olan yazılara rıza! gösterdiğimizi iddia ettiler. Hâlbuki bu kimseler bahsi geçen eserimizde ki sözü anlamadıklarını gibi kendi anladıkları şekilde bize ithamlar da bulundular. Bizi itham etmek yerine açıklama yapmamızı isteseydiler bizler bunun için gerekli izahatları yapardık. Fakat bizler kimseye takılıp kalmıyor, yanlış anlaşılmaları bertaraf etmek için eserlerimizde geçen sözlerin iddia edildiği gibi yanlış olmadığını çarpıtıldığını ve iddia edildiği gibi olmadığını açıklayacağız inşeAllah…

Âlimlerin yazdığı eserlerde bazı kavramları herkesin aynı manada anlaması veya doğru anlaması mümkün değildir. Bu ise kişinin yanlış anlayışından veya eksik anlayışından kaynaklanmakta olup yazarı itham etmesini gerektirmez. Zira bazı kimseler Allah’ın kelamı olan Kur’an’ı Kerim’i dahi yanlış anlamaktadırlar. Bu ise bu kimselerin eksik anlayışından kaynaklanmakta olup, Allah’ın kelamına bir eksiklik izafe etmeyi gerektirmez. Zira ayetler açık ve nettir ve herhangi bir noksanlıkta söz konusu değildir. Noksanlık ise ancak kişilerin anlayışındandır. Bu konuya örnek verecek olursak;
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
 
“Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyice araştırın da size selam verene dünya hayatının geçici menfaatini arzulayarak; “sen mü’min değilsin” demeyin. Allah katında bitmez tükenmez ganimetler vardır. Önceden siz de öyleydiniz. Fakat Allah size lütufta bulundu. Öyleyse iyice araştırın. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa: 94)
 
İşte bu ayete dayanarak ve fasit akılları ile çıkarımlarda bulunarak bir takım kimseler “Allah size selam verenlere mü’min değilsin demeyin yani onlara kafir demeyin, selam ise günümüzde Müslüman hükmü vermek için yeterli bir İslam alametidir” derler. Ve böyle hükümler verenlerde şeriat! fakültelerini okumuş, Arapçayı iyi bilen kimselerdir. Bunların bu şekilde bir çıkarım yapması ayette eksiklik veya yanlış olduğunu göstermez. Eksiklik ve yanlışlık ancak fasit olan akıllarda ve anlayışlardadır.
 
Ve yine Hristiyan ve Yahudiler Hz. Muhammed’in rasul olduğuna inandıkları halde O’nun kendilerine değil, Araplara gönderilmiş olduğunu iddia ederler ve delil olarak da Kur’an’dan ayet getirerek, O’nun ümmilere gönderilmiş bir rasul olduğunu ve kendileri için gönderilmediğini iddia ederler. Şimdi akıl sahiplerine soruyorum;
 
Bu ve benzeri ayetleri kendilerine delil edinerek fasit akılları ile istidlalde bulunanlar mı hatalıdır yoksa ayetler de mi eksiklik veya vardır!? (Allah’ın kelamını bu tür eksiklik ve hatalardan tenzih ederiz.)
 
Şimdi asıl meselemize dönelim;
 
“İslam Davetçilerine Öğütler” isimli eserimizde bazı kimseler yanlış yapıldığını ve sonra bu yanlışın gizlice düzeltildiğini iddia ediyorlar. Ve hatta daha ileri giderek orada küfür! olan bir görüşe sahip olunduğu ve buna rıza gösterildiği iddia edilmektedir. Bu şekilde ithamların aslı ve astarı olmadığı gibi eserimizde geçen şeyhin önceki yazısında herhangi bir yanlışlık yoktur.

Fakat bazı kimselerin yanlış anlayabileceği ihtimali göz önünde bulundurularak daha sonra yayınevi tarafından yazara müracat edilip, ek yapılarak yeni bölümde anlaşılması gerektiği gibi açık ve bir şekilde yazıldı.

Bu yapılan şerh mahiyetli açıklamayı ise âlimlerin çoğu yapmıştır. Zira bazı âlimler kendi ortamlarına uygun, talebelerinin anlayacağı şekilde bir takım eserler yazarlar. Zamanın değişmesi ve anlayışın farklılaşmasıyla onlardan sonra gelen âlimler bunları şerheder, bunlarla ilgili eserler yazarlar. Ve bu şerhler ise sözün yanlış olduğunu göstermemekle birlikte, sözün yanlış anlaşılmasına engel olmak için yapılmaktadır. İşte bizim de yaptığımız budur. Biz eserimizde geçen sözleri yanlış olduğu için değiştirmiş veya şerh etmiş değiliz. Yazılanların yanlış anlaşılmaması için daha geniş açıkladık, olay bundan ibarettir.

Eserin yeni baskısında gerekle açıklama yapılmıştır. Ancak biz yine de daha iyi anlaşılması, kafalarda soru işareti kalmaması için yapılan şerh üzerinde birkaç izahatta bulunalım ki yanlış anlayışların ve ithamların asılsız olduğu anlaşılmış olsun;
 
Şeyh bahsi geçen eserinde şöyle diyor;
 
“Burada şu soru akla gelebilir: Lailahe illAllah kelimesi herkes tarafından hatta bunun manasını bilmeyen ve bu kelimenin gereklerine tamamen zıt amellerde bulunanlar ve hatta kendisini ilah makamına koyanlar tarafındanda söylenir oldu. Peki, tevhid kelimesini söylemek; İslam alameti olmaktan çıkmış mıdır? Elbette hayır. Çünkü «La ilahe illAllah» kelimesi  bir alamet değil; bir inancın, sahte ilahları reddeden İslam inancının ifadesidir.”
 
İzahat; La İlahe İllAllah sadece bir söz veya alamet olmayıp, bütün rasullerin ortak daveti, tevhid inancının temeli, sahte ilahları reddeden İslam’ın ifadesidir. İşte bu yüzden bu alamet, selam, namaz vs. gibi diğer alametlerden farklıdır. Bu yüzden bu kelime değeri ve konumu itibariyle manası bilindiği ve gerekleri yerine getirildiği toplulukta elbette İslam’ın şiarıdır. Zira bu tevhidin temeli, insanların yaratılış gayesidir. Bu kelime ibadeti yalnızca Allah’a has kılmanın, onun dışında ki bütün sahte ilahları reddetmenin açıkça ifadesidir. İşte bu yüzdendir ki; tevhid kelimesi namaz, oruç, selam, sakal vs. alametlerden çok farklıdır. Tevhid kelimesi her zaman, her yerde İslam’a ait olan bir alamettir. Zira bu kelime çok geniş ve derin manası, şartları ve gerekleri olan İslam’ın temeli, rasullerin ortak daveti, şirk ve küfürden beri olma ve ibadeti yalnızca Allah’a has kılmanın açık ve net ifadesidir. Tabi ki bu her zaman ve çağda İslam’a ait olan bir alamettir. Fakat bunun İslam’a ait olan bir alamet olması sadece bu kelimeyi dille ikrar etmenin kişiye fayda sağlayacağı anlamına gelmez. Zira kişinin bunun manasından, şartlarından ve gereklerinden habersiz ve bunları reddeden söz, fiil ve inanca sahipse bu kelimeyi diliyle ne kadar ikrar ederse bile bu kelimenin manasına zıt olan şeylerden vazgeçmedikçe bu kelime ona bir fayda sağlamaz.
 
Ve yine şeyh eserinde şöyle diyor;

“Bu nedenle tanımadığımız ve yanımızda tevhid kelimesini söyleyen kişi zahiren tüm tağutları ve cahili sistemleri reddetmiş, ilah olarak da sadece Allah’ı kabul etmiş sayılır. Ayrıca tanımadığımız, fakat tevhid kelimesini dille söyleyen kişiye -hatta bu kişi bizim bilmediğimiz haliyle, bu kelimenin manasından habersiz ya da bildiği halde bu kelimeyi reddeden bir kişi de olabilir- müslüman muamelesi yapılmasını emreden birçok sahih hadisler mevcuttur. Bu hadislerin hükmü geneldir ve her çağa aittir”


İzahat: İşte kitapta geçen bu ifadeler bize yapılan ithamların sebebidir. Hâlbuki bu ifadeler siyakıyla birlikte güzelce tahkik edilip, okunsaydı bu sözlerde herhangi bir yanlışlığın olmadığı anlaşılmış olacaktı.
Burada geçen tanımadığımız ifadesi; günümüzde nerenin halkından olduğunu veya hangi kabileye bağlı olduğunu bildiğimiz fakat akidesini bilmediğimiz kişi değil hangi halk veya kavimden olduğunu bilmediğimiz bir kimsedir içindir. Yani burada bildirilen hüküm naslardan çıkan genel hükümdür. Tanımadığımız ifadesi genel bir kelimedir. Nerede yaşadığı; dar-ul islamda mı, dar-ul harpte mi yaşadığı belli değildir. İşte biz böyle bir kimseden bahsediyoruz. Yani nerede yaşadığı ve nasıl yaşadığı belli olmayan bir kişidir. İşte biz böyle bir kimse hakkında genel olan İslam alametini konuşuyoruz. Ve bu kişi dille tevhid kelimesini söylemektedir. Biz bu kişinin nerede yaşadığını, hangi halka bağlı olduğunu, gerçek halini bilmiyoruz. Ve böyle bir kimse hakkında Müslüman hükmü verilebileceğine dair birçok sahih hadis vardır. Şimdi inşeAllah bu konu da ki birkaç hadisi zikredelim;

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor;

“Kim La İlahe İllAllah derse cennette girer”

“Kim La İlahe İllAllah derse canı ve malı haram olur”


Ve buna benzer hadisler çoktur. Rasulullah (s.a.s)’in bahsettiği kişi bizim tanımadığımız kişidir. Yani biz bu kişinin nerede ve nasıl yaşadığını bilmiyoruz. Bizim bildiğimiz bu kişi kelime-i tevhidi ikrar etmiştir. İşte bu şekilde olan bir kimsenin hükmü hakkında tevhid kelimesini söylerse Müslüman hükmü verilmesini emreden bir çok hadis vardır. Bu sözümüz genel olan bir haberdir. Tanımadığımız kişi hakkında sadece kelimeyi tevhidi ikrar etmesi dışında bir şey bilmiyoruz. Bu sözümüzden hiçbir zaman günümüz insanların bu kelimeyi söylediklerinde onlara Müslüman muamelesi yapmamız gerektiği anlaşılmamalıdır. Zira zamanımızdaki insanları tanıyoruz; milletlerini, kavimlerini, hangi halklardan olduğunu biliyoruz. O zaman bu sözlerimiz günümüz halkları ve milletleri hakkında değil hangi millet veya halktan olduğunu bilmediğimiz kişi hakkındadır. Ve yine çoğunun bu kelimeyi söylediği halde küfür ve şirk içinde bocaladığını da biliyoruz. Yani günümüzde hangi millete veya topluluğa tabi olduğunu bildiğimiz kişi artık tanıdığımız kişidir. Buna ise ya tebayete göre, ya delalete göre, ya da nassa göre hüküm veririz. Zaten bu kitaptaki sözün siyakından ve sibakından açıkça anlaşılmaktadır.

Ve akabinde eserimizde şöyle geçmektedir;

“Bu hadislerin hükmü geneldir ve her çağa aittir”

İzahat: Evet, bu hadislerin hükmü genel olup, her çağa aittir. Yani; tanımadığımız (hakkında kelimeyi tevhidi söylediğinden başka hiçbir bilgiye sahip olmadığımız) kişi kelimeyi tevhidi söylerse zahiren İslamlılığına hükmederiz. Ve bu hüküm amm olan bir hükümdür. Bu tanımadığımız ve hakkında tevhid kelimesini söylediğinden başka bilgimiz olmayan kimse içindir. Günümüzde ise biz halkların çoğunun müşrik olduğunu ve bu kelimenin manasından habersiz olduğunu biliyoruz. İşte bu yüzden bunlar tanımadığımız kişiler değildir. Aksine bunlar tanıdığımız kişilerdir. Biz bunlara ya nassa, ya delalete, ya da tebayete göre hüküm vereceğiz. Zaten şeyh tanınan kişilerin hükmünü bu sözün sibakında açıklamıştır ve tanıdığımız kişiler bu kelimeyi söyledikleri halde manasını bilmez, ona uygun hareket etmez, küfür ve şirklerden beri olmazlarsa isterlerse bu kelimeyi binlerce defa tekrarlasınlar yine de Müslüman hükmü verilmez.

Ve yine şeyh bahsi geçen eserinde şunları söylüyor;

“Buna mukabil, kendisinin tevhidin manasından habersiz olduğu veya tevhide ters hareketlerde bulunduğu bilinen kimseye, değil bir kere, isterse bin kere tevhidi ikrar etsin, küfründen döndüğünü söyleyip, amelleriyle bunu göstermedikçe, kâfir muamelesi yapılır.”

İzahat: İşte bu ifade günümüzde tanıdığımız yani; hangi millete tabi olduğunu, hangi diyarda yaşadığını bildiğimiz kimselerin hükmünü açıklamaktadır. Zira biz zamanımızda ki insanların çoğunun bu kelimenin manasından habersiz olduğunu, ona ters hareketlerde bulunduğunu açıkça biliyoruz. Böylelikle bunlar tanımadığımız kişiler değil bilakis tanıdığımız kişilerdir.

Bazı kimseler kalkıp da “ Zamanımızın insanları şehadeti söylerlerse ona Müslüman muamelesini yapmamız gerektiğine dair bir çok hadis vardır” derse bu o kişinin kıt anlayışından ve tevhidi tam olarak bilmediğinden kaynaklanır. Zira bizler zamanımızda ki insanların hangi millet ve kavme tabi olduklarını biliyoruz. Mesela “bu adam Suriye’lidir, Irak’lıdır, Avrupalı’dır, Türktür, Hristiyandır, Yahudidir” denilirse demek ki bahsi geçen kişi tanınan bir kimsedir. Bu yüzden bu kişinin hangi kavme ve millete tabi olduğu bilindiği için ona göre hüküm verilir ve ona göre muamele edilir.

Rasulullah (s.a.s) zamanında tevhid kelimesi İslam alameti idi. Arap müşrikleri bu sözü söyledikleri zaman yeterliydi. Hristiyanlar ve Yahudiler söylediği zaman yeterli değildi. Ve yine bu tevhid kelimesi günümüzde de İslam ait olan bir alametidir. Manasını ve gereklerini bilip, bunları yerine getirip, bütün küfür ve şirklerden beri olarak kişi bu sözü ikrar ederse ve bizde bunu bilirsek kişiye Müslüman hükmü veririz. Fakat ehli kitabın söylediği gibi bu sözü söyleyip, küfür ve şirklerinden vazgeçmezse bu kişiye Müslüman hükmü verilmez.
 
İddia: Yukarıdaki satırlar İslam Davetçilerine Öğütler kitabından alıntıdır. Kitap yeni değiştirilmiş. Şu ana kadar bu kitap ben diyeyim 20 sen de 25 senedir bu şekilde çıkmıştır. Yeni kitap çıktı ancak eski kitaptaki bu inanç binlerce kişiye yayıldı. Hem de Hak Yayınları tarafından. Şimdi bu kitapları okuyup yeni kitaplardan bihaber kişileri ben nasıl tekfir ederim ? ? ?
 
Cevap: Bahsi geçen yazılar eserimizde geçmek geçmiş olup, yanlış olan sözler değildir. Biz bu sözleri ve mahiyetlerini yukarıda açıkladık. Ve bu sözlerimiz hadislerde bildirilen genel hükmü ifade etmektedir. Fakat bazı kimseler fasit bir anlayışla yanlış anlamışlarsa bu onların anlayış eksikliğindendir. Bizim kitabımızda bir hata olmadı ki biz bunu değiştirelim. Bizim yaptığımız değişiklik yanlış anlaşılmaları göz önünde bulundurarak yapılan bir şerhten ibarettir. Ve biz daha önce farklı bir şey, sonra farklı bir şey de söylemiş değiliz. Önce söylediklerimiz sonra söylediklerimizin aynısı olup, daha fazla açıklanmışı ve şerh edilmiş şeklidir. Siz bu kitapta yazdığımız şeylerin yanlış olduğunu nereden anladınız. Hâlbuki aklıselim ve tevhid akidesini bilen herkes anlar ki bu kitapta hiçbir zaman günümüzde ki müşrikler tevhid kelimesini söylediğinde ona Müslüman muamelesi yapılacağı manası çıkmaz. Şuan Tevhid alimleri olarak bildiğimiz; İbni Teymiyye, Muhammed B. Abdulvehhab (rah.) vb. alimlerin eserlerini okuyanlar bir çok küfür ve şirk içerisinde olup, günümüzde tevhid kelimesini söyleyenlere Müslüman hükmünü veriyorlar. Acaba kafirlerin fasit anlayışlarından dolayı bu alimlerin eserlerinden yaptıkları batıl çıkarımlardan dolayı bu alimleri de bu şekilde itham ediyor musunuz?
 
Ve yine tağutların alim taslakları, alimleri!, hocaları! şeyhleri! Rasulullah’ın bazı hadislerini ve ayetleri kendilerine delil alarak günümüzde ki insanların namaz, oruç, selam, tevhid kelimesi vs. gibi alametlerden dolayı Müslüman hükmünü veriyorlar? Bu satılmış alim taslaklarının bu tür çıkarımlarından dolayı siz Rasulullah’ın hadislerini ve ayetlerini itham ediyor musunuz? Yoksa bu kıt akıl ve anlayışları mı itham ediyorsunuz?
 
İddia: O kişiler o inanca 20-25 senedir yayınlanan İslam Davetçilerine Öğütler kitapları ile ulaştı.Peki hatayı düzeltmek için duyuru anlamında ne yapıldı ? ? ? ?Bir hiç !!!Bu çelişki değil midir? Sen akideyi anlatmak için şirk dediğin inancı yayacaksın !!!. Sonra düzeltmek için kılın kıprdamayacak. Duyuru yapacak kaç tane site var !? Sitelerden duyurulabilirdi !!! Kaç yeni kitap basıldı ?!; arka sayfasında şu kitaptaki düzeltme diye yayınlayabilirdi. Ama hiç biri yapılmadı !!! Peki bu şirke rıza değil mi? şirk değil mi ? ? ? ?
 
Cevap: Bahsi geçen kitap uzun zamandır yayınlanmaktadır. Ve bununla birlikte bir çok kitabımızda yayınlanmıştır. Ne bu kitabımızda ne de diğer kitaplarımızda hiçbir şekilde günümüzde ki müşriklerin bu kelimenin manasını bilmeden veya küfür ve şirklerini terk etmeyip söylediklerinde Müslüman olduğu söylenmemiştir ve tam aksine bu kimselerin bütün küfür ve şirklerinden beri olmadıkça Müslüman olmayacakları açıkça bildirilmiştir. Bu kitapta geçen sözlerin ise açıklamasını yaptık, yanlış olmadığını ispatladık. Bunların yanlış olduğunu, küfür olduğunu söyleyenler o zaman Rasulullah’ı tekfir etmesi gerekir. Zira bu sözler Rasulullah’ın hadislerinin genel manasından verilmiş bir hükümdür. Ve bu hükmün ise günümüzde ki tanınan kimselerle alakası yoktur. Bu hükmü biz vermedik, Rasulullah verdi? Bizi tekfir etmek için bu kadar cüretkâr davrananlar acaba bu ifadelerin asıl sahibi hakkında da bu kadar cüretkâr olacaklar mı?
 
Farz edelim ki bizim kitabımızda böyle yanlış bir inancımız var (böyle bir inançtan Allah’a sığınırız) tevhidi bizim kitaplarımızdan öğrendiğini iddia eden kimseler neden diğer kitaplarımızı okumadılar? Biz kitaplarımızın hemen hemen hepsinde (öğütler kitabımızda dâhil olmak üzere) günümüzde ki kişilerin hükmünü ve onlara nasıl Müslüman hükmünün verilebileceğini açıkladık. Şimdi size bunları ispat edelim;
 
Şeyh Seyfuddin El-Muvahhid tefsirinde şunları söylüyor;
 
“Şirk koştuğu halde İslam selamı söyleyen veya La ilahe illAllah diyen veya mü’min ve müslüman olduğunu iddia ettiği halde şirk koşan kişinin La ilahe illalah demesi, selam söylemesi, mü’min veya müslüman olduğunu iddia etmesi İslam alameti değildir. Bunları yapmakla müslüman sayılmaz. Her türlü şirki terketmeden açık bir şekilde her türlü tağutun ve tağuta ibadet edenlerin kafir olduğunu onlardan beri olduğunu, sadece Allah’a ibadet edilmesi gerektiğini söylemedikçe müslüman sayılmaz. İslam alameti gösterse de şirk koşan bir kişi müslüman sayılmaz.

Zamanımızda selam, sakal , cübbe, sarık, tesettür, namaz, oruç, hac İslam alameti değildir. Yani darul harpte tanımadığımız bir kişide bunlardan birini görmek ona müslüman hükmü vermek için yeterli değildir. Çünkü zamanımızda sakal bırakan, cübbe, sarık, tesettür giyen, namaz kılan, oruç tutan, hacca giden nice müşrikler vardır.

Hatta zamanımızda İslam ibadetlerini yerine getirdiği halde tağutlara ve din adamlarına ibadet eden, mezar ve türbelerden yardım isteyen, Rasulullah (s.a.s) dışındaki bazı insanların gaybı bildiğini iddia eden, Kur’an’ı bir kenara atıp beşeri kanunlarla hükmeden hakimleri müslüman sayıp destekleyen, hiç çekinmeden tağuti hükümlerle muhakeme olan cahili sistemler için malını ve canını feda eden ve buna benzer türlü türlü şirkler işleyen, bununla beraber şehadeti getirip namaz kılan, oruç tutan, hacca giden nice insanlar vardır.
 
İşte zamanımızdaki toplumların böyle olduğunu bildiğimiz için namaz kılan, oruç tutan, zekat veren, La ilahe illAllah diyen, mü’min ve müslüman olduğunu iddia eden kişilere kesin bir şekilde araştırmadan müslüman hükmü vermemeliyiz. Sadece La ilahe illAllah Muhammedun Rasulullah diyen kişiyi tanımıyorsak, hakkında kesin araştırma yapıncaya kadar öldürmememiz daha uygundur. Böyle kişiler hemen imtihan edilmeli ve haklarında ona göre kesin hüküm verilmelidir.

La ilahe illAllah dedikleri halde çoğunluğu şirk koşan bir toplumda yaşayan bir kişiyi müslüman kabul etmek için onun sadece la ilahe illAllah demesi yeterli değildir. Yaşadığı bu toplumun şirkini reddettiğine kanaat getirmeden, bu konuda onu imtihan etmeden, ona müslüman hükmü vermemek gerekir. Fakat bu kişi şehadet getirirse imtihan edinceye kadar öldürmememiz daha uygundur. Şirk işledikleri halde kelimei şehadet getiren bir toplumda yaşadığı için kelimei şehadeti söylediği halde onu müslüman saymayıp öldüren kişi bir müslümanı öldürmüş hükmünde değildir. Fakat öldürmeden onun durumunu araştırmamız daha efdaldir.” (Davetçinin Tefsiri- Nisa 94 Ayeti)
 
Ve yine İslam davetçilerine öğütler kitabında şunları söylüyor;

“Bu nedenle, böyle bir toplumda rastlanılan ve hakkında hiçbir şey bilinmeyen kimselere ki bu kişi bilinmeyen yönüyle Allah’ın dinini hakim kılmak için çalışan bir müslüman da olabilir evet, bu kimselere zahiren kâfir muamelesi yapılır. Çünkü bu kişi bilindiği kadarıyla bir cahili sistemde yaşamakta ve zahirinde bu sisteme karşı çıktığını gösteren alamet taşımamaktadır. Elbette bu hüküm zahiri ve o kişide İslâm alameti görülüne kadar verilecek hükümdür. Ne zaman ki, o kişinin imanı hakkında müsbet bilgi edinilir veya onda İslâm alameti görülürse hüküm değişir ve o kimseye müslüman muamelesi yapılması gerekir.

İslâm alameti ise ancak müslümanların bulundurduğu şeyler, ancak müslümanların söylediği sözler ya da ancak müslümanların yaptığı amellerdir. Örneğin: Rasûlullah zamanında selam kelimesi ancak müslümanların söylediği bir sözdü. Yani müslümanlardan başkası bu şekilde selam vermezdi. Fakat daha sonraları bu şekilde selam vermek insanlar arasında yayılmaya başladı ve hatta kâfirler de birbirlerine bu şekilde selam verir oldular. Böyle olunca, bu fiilin İslâm alameti olması için gereken şartı kalkmış ve böylece selam İslâm alameti olmaktan çıkmış oldu. Selamın herkes tarafından, hatta yahudi ve hristiyanlar tarafındanda söylenir hale gelmesi günümüzde İslâm alameti olmasını engellemiştir.” (İslam Davetçilerine Öğütler- 111. Hadisin İstifadesi- Ve konuyla alakalı diğer eserlerimizde de günümüzde sadece diliyle tevhid kelimesini ikrar eden kimsenin Müslüman olmayacağını ve buna Müslüman muamelesi yapılmayacağını açıklamış bulunmaktayız.)
 
Evet, burada açıkça görüldüğü gibi şeyh darul harpte tanınmayan kişilere zahiren tebaiyete göre müşrik hükmü verileceğini açıkça söylemiştir. Ne zaman ki kişi de İslam alameti olan sadece Müslümanların bulundurduğu bir alamet, bir söz veya amel görülürse o zaman zahiren Müslüman hükmü verilir. Bu tanıdığımız yani nerede yaşadığını, hangi topluma tabi olduğunu bildiğimiz kişi içindir. Fakat hiçbir şekilde hangi topluma ve millete tabi olduğunu bilmediğimiz, sadece tevhid kelimesini söylediğini bildiğimiz kişinin durumu ise farklıdır. Bu kişi genel hüküm olarak zahiren müslümandır. Ve buna Müslüman muamelesi yapmamızı emreden birçok hadis vardır.
 
Ve son olarak şunu söylüyoruz;
 
Ey bizi yanlış anlayışından dolayı küfre ve şirke rıza ile itham eden kimseler!

Bizim hakkımızda Allah’tan korkun. Sözlerimizi yanlış anlayarak bize kendi hevanıza göre hüküm vermeyin. Şu bilinen bir gerçektir ki; bizim hiçbir eserimizde günümüzde tanınan (hangi topluma ve millete tabi olduğu bilinen) kimselere sadece kelime-i tevhidi ikrar ettiğinden dolayı Müslüman hükmü verdiğimiz şeklinde bir inanç söz konusu değildir. Biz bundan Allah’a sığınırız. Ve bugüne kadar hiçbir muhaliflimiz bizi böyle bir şeyle itham etme cesaretinde bulunmamıştır. Zira bizim hiçbir şekilde böyle bir inancımız söz konusu değildir. Eserlerimizden kıt anlayışları ile farklı hükümler çıkaranlar ise nasıl ki eski alimlerimizin eserlerinden bazı sözleri kendi anlayışlarına delil getirdiklerinde bu alimleri bağlayıcı olmuyorsa ve onları itham etmeyi gerektirmiyorsa bu kimselerin yaptıkları da bizi ve şeyhimizi bağlamaz.

Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.