HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 28 Mart 2024, 14:35:42


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: zıplayıcılarin!? Şefaat Hususunda ki İtikadi Sapıklıkları  (Okunma Sayısı 40736 defa)
0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« : 24 Kasım 2013, 23:23:25 »


zıplayıcılarin!? Şefaat Hususunda ki İtikadi Sapıklıkları

بســـم الله الرحمن الرحيم
الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِم يَعْدِلُونَ
Hamd, gökleri ve yeri  yaratan,  karanlıkları ve nuru var eden Allah’a aittir. Sonra yine de kâfirler Rablerine denk tutuyorlar. En-am/1

Ey Darultawhit’çiler! Biliniz ki: Sizinle münazaraya başlarken hakkınızda yeterli bilgiye sahip olmadığımız için Nass ile değil, ağlâbuz-zan ile kâfir hükmü verdiğimizi size söylemiştik.

Münazarayı kabul etmemizin sebebi tam olmamakla birlikte küfrü ve şirki bildiğinizi tahmin ettiğimiz içindi. Fakat itikat ve tatbikiniz konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığımız için size vereceğimiz gerçek hükmü münazaranın sonuna bırakacağımızı da söylemiştik, ancak üzülerek söylüyorum ki sizin Tevhid’den zerre kadar anlamadığınızı, müşrik olduğunuzu kendi beyanınızla öğrenmiş bulunuyoruz.

Allah (c.c) şahittir ki bizlere attığınız iftira, karalama ve haksız ithamlar sebebiyle sizlere karşı kırgınız. Dahası; hala Tevhid’i anlamamış olmanız ve buna sebep olarak da müşrik olmanız bizleri son derece üzmüştür.

Sizler yıllardır bir site kurmuş karalama kampanyaları düzenleyerek  haksızca bizlere saldırmaktasınız. Buna mukabil bizlerin genel tavrı, kendimizi bu asılsız iftiralara karşı savunmak, iddialarınızın iftira ve yalandan ibaret olduğunu, bütün bu iddiaları ancak şeriat nezdinde ispatlarsanız sizleri kâle alacağımızı söyledik. Zirâ iddiayı ispat etmekle mükellef olan iddia sahibidir.


Sizler ise "iddia sahibi biziz, mademki böyle bir şey yok o zaman olmadığını ispat edin" diyerek cahilce konuştunuz. İddiayı sizler ortaya attınız ispatını ise bize bıraktınız!! Yani pislediğiniz kabı ortada bıraktınız!!

Bu konuda sizden hiçbir sonuç alamadık. Defalarca uyarıp, tavrınızı düzeltmenizi söyledik. Usul bilmiyorsanız sorun, öğrenin dedik. Huylu huyundan vazgeçmez ya, siz de huyunuzdan vazgeçmediniz, ardı arkası gelmeyen saçmalıklarla yeniden, yeniden karşımıza çıktınız.

Peki, bizler ne yaptık? Sizleri kâle almadan yolumuza devam ettik. Çünkü şeriat nezdinde ispatlanmamış bir iddia geçersizdir. Sahibi ise yalancıdır, iftiracıdır.

İşte bütün bunlara rağmen sizlere yine de ağlâbuz-zan hükmünden başka bir hüküm vermedik. Çünkü bu yaptıklarınız nas ile tekfiri gerektirecek şeyler değildi.
İşte görüyorsunuz, tartışmamızın seyri bundan ibaret. Netice olarak durum çok vahim... Sizler hakkında beslediğimiz hüsnü zann'ımızı yerle bir ettiniz.
Allah şahittir ki, gayemiz kınayanın kınamasından korkmayarak Allah’u Teâlâ'nın gerçek tevhidini gücümüz nispetinde gerek bizleri seven gerekse düşman kesilen insanlara ayırım yapmadan ulaştırmaktır. Bizim ecrimiz ise Âlemlerin rabbi olan Allah'a aittir.

Asıl meselemize gelince:
 
abdulmelik
•   Administrator
•   Sr. Member
•       
•   İleti: 356
•   Değerlendirme Puanı: +31/-0
•   
 
RASULULLAH'IN KABRİ BAŞINDA ŞEFAAT İSTEMENİN HÜKMÜ
« : 09 Kasım 2012, 23:16 »


Belirttiğimiz başlık altında sitenizde bir risale okuduk. Ancak ne gariptir ki yazan ve kopyalayan sizler, yazdığınız ve kopyaladığınız şeyleri anlamış değilsiniz.
 Risalenin sonunda genel bir özet yaparak kast ettiğiniz şirk olan inancınızı belirterek şöyle diyorsunuz.

Netice: Allahtan başkasından şefaat istemek şirk olmakla beraber, yapan kişinin niyetine göre bunda tafsilat olabilir. Bunu yapan kişi bir teville bunu ibadet olmaktan çıkartıp sıradan bir fiile dönüştürürse küfre girmez. (Fakat bunu ibadet şeklinde yapıyorsa hangi tevili getirirse getirsin küfürden kurtulamaz.) Ancak bu amel ne şekilde olursa olsun, Allah Rasulunun mezarı başında da yapılsa selefin yapmadığı bir davranıştır yani bidattir.

Diyerek kopyaladığınız risalenin sonunda kendi itikadınızı beyan ediyorsunuz. İtikadınız ise: Allahtan başkasından şefaat istemek şirk olmakla beraber, yapan kişinin niyetine göre bunda tafsilat olabilir. Bunu yapan kişi bir teville bunu ibadet olmaktan çıkartıp sıradan bir fiile dönüştürürse küfre girmez. (Fakat bunu ibadet şeklinde yapıyorsa hangi tevili getirirse getirsin küfürden kurtulamaz.)

İtikadınız işte budur. Yazdığınız şeyler bizi bağlamaz, önemli olan ne anladığınız ve neye itikat ettiğinizdir. Biz ancak anlayışınıza ve itikadınıza göre hüküm verebiliriz.
Şimdi Allah ın izzet ve yardımıyla şirk olan inancınızı kelime kelime ele alarak izah edeceğim.
Allah’tan (c.c)sizler için hidayet diliyor bir an önce takipçilerinizle beraber gerçek tevhidi kabul ederek hakkıyla Allah a iman etmenizi temenni ediyorum.

Diyorsunuz ki:“Allahtan başkasından şefaat istemek şirk olmakla beraber”

Cevabımız: Bu söz şu manaya gelir: “Ey Rabbim bana şefaat et” veya Allah’a “ya Rabbi bana şefaat et” demek ibadettir” diyorsunuz. O ibadeti başkasından istersen müşrik olursun. Yani şefaati Allah’tan isteyeceksin. Allah’tan istediğin zaman da Tevhid’dir. Allah’tan başkasından istediğin zamanda şirktir. Bu sözün manası budur.
Bu sözünüz açık olan bir sözdür. “Allah’tan başkasından şefaat isteme ameli şirktir.” Bu sözden başka bir mana çıkmaz? “Allah’tan başkasından şefaat istemek şirktir.” Yani bu amel büyük şirktir.
Büyük şirk olan bir amel, “kişinin niyetine göre tafsilat olabilir. diyorsunuz.” Peki, bu nasıl olur? Bu apaçık küfür olan bir sözdür. Tevhid’i zerre kadar bilen bir kişi böyle bir söz söylemez. Büyük şirk olan bir ameli yapan kişi niyetine göre tafsilat olur mu? Allah'tan başkasına ibadet fiili yapan bir kişi niyetine göre hükmünde  nasıl tafsilat olabilir?  Tafsilat ne demek? Yani  bir kişi Allah’tan başkasına ibadet fiili yaparsa yani bükük şirk olan bir fiil yaparsa, niyetine göre müşrik olabilir de olmayabilir de. Tafsilat demek bu demektir. Başka bir manası var mı?
Akabinde “Bunu yapan kişi bir teville bunu ibadet olmaktan çıkartıp sıradan bir fiile dönüştürürse küfre girmez.”
Bu apaçık küfür olan bir sözdür ve ancak Tevhid’i bilmeyen bir kişinin söyleyebileceği bir sözdür. Büyük şirk olan bir amel, teville ibadet olmaktan çıkar mı? İbadet olmaktan nasıl çıkacak? Yani; bazı büyük şirkler (Allah’tan başkasına ibadet olan ameller) teville şirk olmayacak? Böyle bir şey olur mu? Tevhid’i zerre kadar bilen bir Kişi bilir ki, eğer büyük şirk olan bir ameli işliyorsa, ne tevil getirirse getirsin, ne niyetle işlerse işlesin,  o kişi müşriktir.
Bizatihi Şirk ameli değişmez. Bizatihi Şirk ameli hiçbir zaman başka bir amele dönüşmez. Bu amel şirktir. Nasıl teville başka bir şeye dönüşebilir??
Allah’tan başka İbadet olmaktan nasıl çıkartacaksın??
İbadet olmaktan çıkarmak demek, şirkten çıkarmak demektir.
Yani bizatihi şirk olan ameli teville şirkten çıkartacaksın.
Böyle bir söz söyleyen kişi Tevhid’den zerre kadar anlamıyor demektir? Bu açık olan bir küfür, açık olan bir şirktir. Bu Tevhid’i zerre kadar bilmeyen bir kişinin söylediği sözdür.

Bizatihi Şirk olan bir ameli yapan kişi, teville bu ameli ibadet olmaktan çıkaracak. Nasıl ibadetten çıkartacak?!!!!!
O zaman o amel bizatihi şirk değildir, demektir. Allah’tan başkasına ibadet değildir. Sadece Allah’tan istenir denilmez. Başkasından istemek şirktir denilmez.
Her Muvahhid bilmelidir ki bizatihi büyük şirk olan bir amel değişmez. Hep büyük şirk olarak kalır ve bu ameli yapan  Kişinin teviliyle ibadet olmaktan çıkmaz. Bizatihi Şirk olan bir amel, yapan kişinin teviliyle bu amel caiz olmaz veya küçük şirk olmaz veya İslam’dan çıkartmayan bir bidate dönüşmez.

“Bunu yapan kişi bir teville bunu ibadet olmaktan çıkartıp sıradan bir fiile dönüştürürse” Diyorsun.
Nasıl dönüştürecek?

Akabinde diyorsunuz ki: “Fakat bunu ibadet şeklinde yapıyorsa hangi tevili getirirse getirsin küfürden kurtulamaz”

O zaman akidenize  göre bizatihi şirk olan bir amel ibadet şeklinde yapılmayabilir ve bu amel şirk olmaktan çıkar. Yani bu akidenize göre tağuta muhakeme veya teşri hakkı Allah'tan başkasına verme fiili, kişi bir teville bunu ibadet olmaktan çıkartıp sıradan bir fiile dönüştürebilir.
Bilmeniz gerekir ki: Bir amel sadece Allah'a yapılması gereken  bir amel ise, başkasına yapıldığı zaman tafsilat yapılmaz. Yapan Kişiye müşrik hükmü vermek için İkame-i hücce gerekmez. Müşrik hükmü vermek için İkame-i hücce yapan kişi Tevhid’i bilmiyor, küfrü şirki bilmiyor demektir.

Başlangıçta amelin bizatihi ne şirk diyorsun, "Allah'tan başkasından şefaat istemek şirk olmakla beraber". ama “yapan kişinin niyetine göre tafsilat vardır.” Diyorsun.
Yani sizin inancınıza göre  Amel bizatihi büyük şirktir ama yapan kişinin niyetine göre hüküm verilecektir. Böyle bir şey olur mu?

Tevhid’i şirki bilen böyle bir söz sarf eder mi? Amel şirkse artık yapan kişi müşriktir niyeti ne olursa olsun ne tevil yaparsa yapsın. Yaptığı tevili geçerli sayanda onun gibi müşriktir.

Şimdi “Allahtan başkasından şefaat istemek şirk olmakla beraber” yapan kişinin niyetine göre bunda tafsilat olabilir. Bunu yapan kişi bir teville bunu ibadet olmaktan çıkartıp sıradan bir fiile dönüştürürse küfre girmez.”sözünüz apaçık şirk olan bir sözdür. Bu inancınızla cahil müşrik Telefilerden, Yahudilerden, Hıristiyanlar’dan hiçbir farkınız yoktur. Yukarıda açıkladığımız üzere Tevhid’den, şirkten, küfürden, imandan anlamış değilsiniz.
İnşAllah bu açıklamamızı düşünür akleder ve şirkinizden ısrar etmezsiniz ve tevbe edersiniz. Gayesi hak olanın bundan başka bir tavrı olamaz. Eğer hala inat ederseniz size söyleyeceğimiz söz ancak Allah( c.c) ‘nun şu sözü olur.

"İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: Biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Bizimle sizin aranız-da, bir olan Allah’a iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır." (Mumtahine: 4)

Şimdi bizlere bir takım eleştiriler gelebilir şöyle ki: Bu risale bir seneden beri sitelerinde durduğu halde neden şimdiye kadar gündeme getirmediniz. Hatta münazarada onları tanımadığınızı söyleyerek ağlabuzzanla hüküm verdiğinizi söylediniz. Şimdi kalkıp nass ile hüküm vererek tekfir ettiğinizi ilan ediyorsunuz?


Böyle bir eleştiriye karşı cevabımız şudur:
Bizler bu batıl taifeyi pek kale almadığımız için yazılarını takip etmiyorduk, onun için bu tür şirk düşüncelerini bilmiyorduk, 17 Kasım 2013 tarihinde yani bir sene sonra bir kardeşimizin bildirmesiyle haberimiz olmuştur. Eğer haberimiz olsaydı bu gibi kişilere Tevhid’den başka bir şey konuşmazdık. Kim bilir bu batıl ehlinin sitesini kontrol edersek daha ne tür batıl görüşlerle karşılaşırız bilemiyorum.




Son olarak attığınız iftiralar hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.
Teymullah kardeşim geniş bir şekilde cevap verecektir. Ancak ben yinede kısaca değinmek istiyorum

Elhamdulillah, sizlerin yalancı, iftiracı olduğunuz Allah’ın izni ve keremiyle her kesin önünde ispatlandı.
En son Teymullah kardeşim bütün iddialarınızı sıralayarak “Allah’ın şeriatına göre bunu ispat edin, yoksa yalancı, iftiracı, müfteri olursunuz” dedi.
Sizler, yıllardır kendinizden emin bir şekilde hırsız ve sahtekar olduğumuzu bütün dünyaya ilan ettiniz.Sonra sizlere “şer’i delillerle bunu ispat edin” denildiğinde şöyle bir cevap vermişsiniz !!!!!!

Diyorsunuz ki:Cevap: Öncelikle hırsızın hırsızlığını isbat etmenin zor bir iş olduğu ortadadır. Biz şu anda mahkemede kadı huzurunda değiliz. Toplumun önündeyiz ve yalancı, sahtekar olduğuna dair elimizde karineler olan birisine karşı toplumu uyarmak zorundayız. Siz mahallenizde sahtekar olduğu herkes tarafından bilinen fakat isbat edilemeyen birisine karşı insanları uyaramaz mısınız, aman dikkat edin, bu adam sahtekarın birisidir diyemez misiniz?Alıntı Darultawhid

Sizler bu cevabınızla Allah’ın lanetini hak etmiş oldunuz. Bu cevap gerçekten de ibretlik bir cevaptır.

Diyorsunuz ki: Öncelikle hırsızın hırsızlığını isbat etmenin zor bir iş olduğu ortadadır.


Ey İftiracı! Eğer İslam devletinde yaşasaydık senin hükmün şu anda ne olurdu?

Diyorsunuz ki: Biz şu anda mahkemede kadı huzurunda değiliz.


Ey İftiracı! Sizi mahkemeye çağıran yok ki. Sizinle olan hesabımızı Mahkeme-i Kübra’ya bıraktık.
Net ortamında yıllardır herkesin önünde hakkımızda iftiralar attınız ve sizleri herkesin önünde ispata çağırdık.Şimdi bu insanlara verebilecek bir cevabınız var mı? İftiralarınıza alet ettiğiniz insanların önünde hiç mi yüzünüz kızarmayacak? Haysiyet yoksunu musunuz yoksa?

Diyorsunuz ki:Toplumun önündeyiz ve yalancı, sahtekar olduğuna dair elimizde karineler olan birisine karşı toplumu uyarmak zorundayız.

Ey İftiracı! Toplumun önünde olduğunu demek ki biliyorsunuz. Peki, bu toplum size demeyecek mi bunca senedir bu insanlara neden iftira attınız? Önünde olduğun toplum demeyecek mi ey cahil, ey ahmak, karinelerle mi bu insanlar hakkında hırsızlık hükmü verdiniz?

Diyorsunuz ki: Siz mahallenizde sahtekar olduğu herkes tarafından bilinen fakat isbat edilemeyen birisine karşı insanları uyaramaz mısınız,

Ey İftiracı! Mademki mahallenizde herkes tarafından sahtekâr olduğumuz biliniyor. O zaman bütün mahallenizle bir araya gelip de neden bir tane şer’i delil getiremediniz? Bu nasıl bir hırsızlıktır ki bütün mahalle bildiği halde ispat edemiyor!! Bir tane şer i delil getiremiyorlar? İşte sizin mahallenizin temeli budur.
Net ortamında Muvahhidlerin hakkında bunca iftiralar attınız.Müslümanlara en şerli kimselerin yapmak istediğini yaptınız, şeytan ve yandaşlarına bir iş bırakmadınız, bütün görevi sizler üstlendiniz.şerli kâfirlerin elindeki silahı Muvahhidlere doğrultması için yardım ettiniz.Hedef gösterdiniz.
Ey İftiracı! Eğer hiçbir küfrünüz yoksa bile bu size küfür olarak yeter.!!!!

Şimdi ben, sahtekâr, yalancı, iftiracı, laneti hak etmiş olan bu yüzleri kızarmayan haysiyet yoksunu kimselerle nasıl münazaraya devam edeceğim? Sizler zaten münazaradan kaçmak için her yolu denediniz ve en sonunda başardınız.
Bundan sonra sizinle ancak Tevhid’i konuşabiliriz. Daha küfrü şirki bilmeyen kimselerle askerlik meselesini konuşmak abes olur.

Münazara meselesinde geri kalan cevabımızı verdikten sonra, askerlik hakkında özet olarak görüşümüzü açıklayıp meseleyi kapatacağız. Küfrünüzden vaz geçip tevbe ettiğinizi ilan ettiğiniz vakit, münazarada kaldığımız yerden devam ederiz, aksi halde sizi muhatap alamayız.

Son sözümüz Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Kayıtlı
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« Yanıtla #1 : 01 Aralık 2013, 00:59:47 »

Darultavhid!? isimli site yöneticileri yazdıklarını yanlış anladığımızı ve onları siyasi tekfir!(siyasi tekfir ne ise!!!) ile tekfir ettiğimizi iddia etmektedirler!. Ve sözlerinin yanlış anlaşıldığı iddia ederek daha da kapalılaştırmaya çalıştılar ve neticesinde şirk dediğimiz sözü değiştirdiler. Fakat bunu yaparken de hatalarından döndüklerini söylemek yerine yeni hatalar yaptılar. inşAllah bu açıklamalarımız meseleyi anlamalarına yardımcı olur.

Şimdi Allah’ın izni ve keremiyle bu mevzuyu tek tek açıklamaya çalışacağız. Umarım akıl sahipleri faydalanır ve sözün en güzeline uyarlar.

Sizin daha önce ki (şirk dediğimiz) sözünüzü ve sonra onu silip, yerine getirdiğiniz sözü yan yana koyuyor ve diyoruz ki;
Siz bu yazdıklarınızı Türkçe olarak yazdınız. Ve okuyan kişi, Türkçe’ye uygun bir şekilde anlar. Bir kimse bir söz söylüyorsa ve sonra sözü yanlış anlaşılıyorsa veya kapalı olduğundan dolayı açıklama yapıp “benim kastım budur” diyorsa ve kastını açıklamaya çalışıyorsa bu kişi hakkında iki durum ortaya çıkar;

1.Ya bu kişi yalancıdır

2.Ya da bu kişi gerçekten de böyle anlamıştır.

 
Biz bu kimsenin sözünü şöyle anlayacağız;
Şayet söylediği söz birkaç manaya gelebilen, ihtimalli bir söz ise ve kastına göre dil bakımından tevil etme imkânı varsa o zaman bu mümkün olabilir. Ve “kastım budur” dediği zaman gerçek kastını Allah’a havale eder ve sözünü kabul ederiz. Zira söz ihtimalli olduğu ve tevil edilebildiği için bu sözden “kastım budur” şeklinde bir mana çıkarılabilir.
 
Yani; söylediği sözün birkaç manası varsa ve biz bir manayı anlamışsak ve kendisine sorduğumuzda “hayır sizin anladığınız manayı kastetmiyorum” derse ve gerçekten de o mana o sözden çıkabiliyorsa bu kişinin beyanını kabul eder ve hüsnü zan yaparız. Kişinin gerçek niyetini ve kastını ise Allah (c.c) bilir.
 
Fakat kişi “kastım budur” dediği halde, kast ettiği manayla uzaktan yakından hiçbir alakası olmayan bir şeyler söylerse o zaman bu kişiye “dur, sen yalan söylüyorsun, bu sözden kaçmak için fasit teviller yapıyor ve alakası olmayan bir mana çıkararak kastının bu olduğunu söylüyorsun” deriz. Bu şuna benzer;
 
“Bir kimse bir canlı hakkında “bu inektir” derse ve bizde “sen inek dedin” dersek, o da “hayır yanlış anladınız bana iftira atıyorsunuz, anlayışınız çok zayıf siz fitne ahalisiniz ,benim kastım devedir . Derse o zaman bu kimsenin yalancı olduğuna hükmederiz.
Şayet bir dil sürçmesi olmuşsa “Aslında ben inek dedim ve yanlış söyledim ve aslında deve kastediyordum, dilim sürçtü ağzımdan inek çıktı ve hata yaptım Allah affetsin, siz haklısınız” demesi gerekir. Zira hiçbir zaman inek kelimesinden deve manası çıkmaz. Yani kişi “inek” şeklinde telaffuz ettiğini, kastının deve olduğunu ve yanlış yaptığını söylerse biz “bu adam hata yaptı” deriz.
 
Fakat kişi “Nasıl bir anlayışınız var, yanlış anlamışsınız. Dediğim inek sözü deve manasına gelir ve böyle şeyler yazılabilir. Yani inek deyip de deve kastediyorum. Onun için siz bana iftira atıyorsunuz, yalan söylüyorsunuz ve bana yanlış hükümler veriyorsunuz” derse biz bu kimseye ne diyebiliriz ki! Sonra konuyla alakasız misaller vermeye kalkarsa bu kimse nasıl bir kimsedir!
 
Bu kimse ancak güneşi balçıkla sıvamak isteyen bir kimsedir. Bu kimse ya kendisini kandırıyor ya da karşısında ki kişileri aptal zannediyor. Yaptığı davranıştan başka bir şey anlamak mümkün değildir.
 
İşte ey güneşi balçıkla sıvamaya çalışan kimseler!!!!
 
Birinci sözünüzde diyorsunuz ki; “Allahtan başkasından şefaat istemek şirk olmakla beraber, yapan kişinin niyetine göre bunda tafsilat olabilir”
 
Bu sarf ettiğiniz söz açık ve net olan bir sözdür. Ve bu sözünüzden sadece bir mana anlaşılıyor, başka bir şey değil. Allah’tan başkasından şefaat isteme fiili şirktir ve yapan kişinin niyetine göre tafsilat olur. Şimdi bu söz açık bir söz değil midir? Elbette bu söz açıktır. Açık ve net olan bir sözde ise “kastım budur” denilmez.
 
Farz edelim ki; bu söz kapalı olan bir sözdür!. Sizde bu sözü açıkladınız!. Ve sözün manası budur diyorsunuz.  “Allahtan başkasından şefaat istemek fiili umumiyetle şirk şeklinde icra edildiği için bizler bunu umumi bir hüküm olarak şirk olarak isimlendiririz. Ancak neticede bu, ihtimalli bir fiil olduğu için, az ihtimalle de olsa Allahtan başkasına ibadet seviyesine çıkmadan işlenme ihtimali olduğundan dolayı bu hususta aslen müslüman olan kişinin tam olarak kasdı, niyeti ve de fiili ne şekilde icra ettiği ortaya çıkana kadar onu tekfir etmeyiz.” Daha önce söylediniz sözün açıklaması bu olur mu?
 
Yani; Umumiyetle şirk olarak icra edildiği için biz bunu şirk olarak isimlendirdik. Yani bazı şirk filleri umumiyetle şirk şeklinde icra edildiği için, umumi bir hüküm olarak bu fiile şirk deriz!. Bir müvahhid te böyle bir düşünce olurmu?
 O zaman bu düşünceye göre; Şirk fiilleri iki kısımdır; 1- Her zaman şirktir. 2-Çoğu zaman şirktir, ama bazı zamanlarda kişinin niyetine göre şirk olmayabilir. Böylece bu düşüncenize göre yeni bir kavram, yeni bir mefhum ortaya çıkardınız.
 
Siz, başlangıçta yapılan bir amele şirk diyorsunuz akabinde de aynı amel için bu fiil bazı durumlarda şirk olmaz diyorsunuz. En basit Muvahhid bilir ki  bizatihi Şirk fiili daima şirktir. Fakat bir amel yapan kişinin niyetine göre şirk olabilir de olmaya bilirde… Böyle mahiyette olan bir amel için sizin söylediğiniz sözler söylenmez, şöyle denir; Bu amel bizatihi şirk değildir ama yapan kişinin niyetine göre şirk olabilirde, olmayabilir de… Fakat “bu amel şirktir, ama bazı durumlarda şirk olmaz” diye bir kavram olmaz. Böyle söyleyen kişi bizatihi  şirk amalinin ne demek olduğunu bilmez.
 
O zaman sizin yaptığınız tevillerin fasit, çıkardığınız mananın da sözünüzle hiçbir alakası olmadığı için ortada bir tek gerçek kalıyor oda yalancı olduğunuzdur.
Kendinizi müdafaa etmek için yaptığınız meseleyle alakası olmayan  açıklamalara tek tek cevap verecek değiliz. Fakat bazı kısımların üzerinde kısada olsa duracağız ki “çamur at izi kalsın” şeklindeki iftiralarınızı gerçek zannederek okuyan kişiler bunun gerçek olmadığını bilsinler, ondan sonra dileyen istediği gibi inansın.
 
Diyorsunuz ki; Âlimler bizim yaptığımızı yapmıştır, Ziyaeddin El-Kudsi’de vs. deyip bir takıp örnekler veriyorsunuz.
 
Biz de size diyoruz ki; Siz hayaller âleminde olduğunuz için hayal görüyorsunuz. Ve âlimlerin de sizin gibi şirkte tafsilat yaptıklarını zannediyorsunuz.
 
Şimdi Ziyaeddin El-Kudsi’nin sözlerine bakalım. Acaba sizin yaptığınızı yapmış mı yapmamış mı?
 
“Allah'ın izni olmadıkça kimse kimseye şefaat edemez. Rasulullah ve onun gösterdiği nurlu yolda yürüyen salih kimseler de ancak Allah izin verirse şefaat edebilirler. Bu yüzden doğrudan doğruya ölülerden şefaat istemek şirktir. Ancak Allah'tan onların bizlere şefaatçi olmalarını isteyebiliriz.” (İşte Tevhid sf 237)
 
Ve diyoruz ki; Ziyaeddin el-Kudsi hiç bir zaman sizin yaptığınızı yapmamıştır. Onun sözleri açık ve nettir.
 
 
Naklettiğiniz Tevhid kitabında geçen yazıda “ Allah'ın izni olmadıkça kimse kimseye şefaat edemez” sözü geçmektedir. Bu söz ve şeyhin bahsettiği mesele; Allah’ın izni olmadan kimsenin kimseye şefaat edemeyeceği meselesidir. Yani şeyh belli olan bir mesele hakkında konuşuyor. Bu mesele ise Allah’ın izni olmadan şefaat isteme meselesidir. Kişi ister hayatta olsun, ister ölü olsun Allah’ın izni olmadan bir kimsenin şefaat edebileceğine inanırsa velev ki şefaat istemese bile bu inancı ile müşrik olur. Yani burada sizin iddia ettiğiniz umumi olan şefaatten bahsedilmemektedir. Burada bahsedilen şefaat Allah’ın izni olmadan şefaat isteme meselesidir. Bu ise ittifakla şirk olan bir ameldir. Onda niyete göre tafsilat olmaz.
 Burada şirk  olan sözden hocamızın kastı söylediğiniz gibi; Umumiyetle şirk olarak icra edildiği için şirk olarak isimlendirilir. Yani bazı şirk filleri umumiyetle şirk şeklinde icra edildiği için, umumi bir hüküm olarak bu fiile şirk demiş . Değildir asla.
Şeyh öncelikle şefaati açıklamaktadır. Sonra ise doğrudan doğruya şefaat istemekten ve Allah’ın izni olmadan doğrudan doğruya şefaat istemenin şirk olduğunu açıkça beyan etmektedir. Bu kitabımızda geçen İbni Kayyım (rah.) sözü ile aynı şekildedir.
Bu bölümü tekrar güzelce okursanız anlarsınız. Şimdi düştüğünüz durumun farkında mısınız acaba.!!
Yanlış olan ve tek manaya gelen yazınızda, "aslında kastımız bu değildi farklı bir mana kastediyorduk" diyorsunuz ve bu yanlışınızı da âlimlere mal ediyorsunuz!! İşte âlimler de bizim gibi söylüyor diye…
Kusura bakmayın ama ister istemez aklımızdan sizin hakkınızda, acaba bunlar okuma ve yazma özürlülerimi demek geçiyor.

Bir diğer sorun da şudur ki; Sizler Arapça bilmediğinizden dolayı tercüme hatalarını fark edemiyorsunuz. Neticesinde ise hükümleri Türkçe okuduğunuz metinden çıkartıyor ve yanlış anlıyorsunuz. Örneğin; İbni Teymiyye (rah.)’den aldığınız nakli doğru anlamış değilsiniz. Bu birincisi...
 
İkincisi; فأخبر أن حصول الشفاعة على هذا الوجه ممتنع قطعا، وهي الشفاعة التي نفاها القرآن في هذه الآية وغيرها، لأن طلبها من غير الله شرك؛ ولهذا نزه تعالى نفسه عن ذلك الشرك بقوله: {سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ} [سورة يونس آية: 18] “Allahu teala bu şekilde şefaatin meydana gelmesinin kesinlikle mümkün olmadığını beyan etmiştir. İşte bu, bu ayette ve başka ayetlerde Kuranın reddettiği şefaattir. Çünkü şefaati Allahtan başkasından istemek şirktir. İşte bundan dolayıdır ki Allah kendisini bu şirkten tenzih etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir” (Ed-Durar’us Seniyye, 11/438)
 
 
Alim:  فأخبر أن حصول الشفاعة على هذا الوجه ممتنع قطعا،
 
“Allah (c.c) bu şekilde şefaatin olmasının, kat’iyyen mümkün olmadığını haber vermiştir”

 
Peki, burada hangi şefaat hakkında konuşuluyor? Burada mümkün olmayan şefaat hakkında konuşulmaktadır. İşte şirk olan şefaat budur. Bunun akabinde âlim “Allah’tan başkasından şefaat istemek şirktir” demektedir. Böyle olan bir şefaatte tafsilat olabilir mi? Niyete göre hüküm verilir denir mi?
 İbni Teymiyye’nin burada şirk sözünden kastı :" Bu fiil Umumiyetle şirk olarak icra edildiği için İbni Teymiyye bunu şirk olarak isimlendirdi, Yani bazı şirk filleri umumiyetle şirk şeklinde icra edildiği için, umumi bir hüküm olarak bu fiile şirk demiştir. ."denir mi ?
İbni Teymiyye burada hangi amel hakkında konuştuğunu anlamış mı acaba? Böyle diyen kişi tevhidi bilir mi?
 
 
Allah’ın Kur’an’da reddettiği şefaat şirk olmayabilir mi? Bu şefaat türünde tafsilat olabilir mi? Elbette olmaz. Âlimlerin ve Ziyaeddin el-Kudsi’nin bahsettiği şirk dedikleri şefaat işte budur. Yani imkânsız olan, Kur’an’ın reddettiği şirk olan şefaattir. Allah’ın izin vermediği şefaat konusunda tafsilat olmaz. Bu yüzden Allah (c.c) Yunus suresinde “Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir” buyurmuştur.
 
 O zaman burada şirk olan Allah’ın izin vermediği ve kat’iyyen imkânsız olan şefaatten bahsediliyor. Şayet siz sözünüzde bu şefaati kastediyorsanız tafsilatı var demeyeceksiniz. Bu şekilde bir şefaatte yani Allah’ın izni olmadan istenilen şefaatte ise tafsilat yapmak küfürdür. Şayet bu şefaat türünü kastetmiyorsanız o zaman sözünüz çok yanlış bir sözdür.
 
Böyle bir söz kullanmayacaksınız “ Allahtan başkasından şefaat istemek şirk olmakla beraber, yapan kişinin niyetine göre bunda tafsilat olabilir.”
 
Allah’tan başkasından şefaat istemek şirktir der ve akabinde yapan kişinin niyetine göre bunda tafsilat olabilir.”Demezsiniz.
O zaman Kur’an’ın reddettiği ve Allah’ın izin vermediği hiçbir zaman mümkün olmayan,  Âlimlerin söylediği şefaati kastetmiş olacaksınız. Bu şefaat türünde ise bir tafsilat olmaz.
Hiç bir âlimde şirk dediği şefaatte, "kişinin niyetine göre tafsilat olabilir" dememiştir, demezde.
 
Üçüncüsü; Bakıyoruz ki artık bizatihi, biğayrihi küfür- kavramlarını kullanmaya başlamışsınız. Ya sizin gibi bu kavramları bilmeyen çıkarsa ona nasıl açıklayacaksınız acaba?
Secde meselesini örnek veriyor ve diyorsunuz ki; “ Şefaat yerine secde kelimesini koyalım o zaman ne demek istediğimizi anlamış olursunuz”.
 
O zaman dediğiniz gibi kelimelerin yerini değiştirelim.
 
"Netice: Allahtan başkasına secde etmek şirk olmakla beraber, yapan kişinin niyetine göre bunda tafsilat olabilir."
 
O zaman size soruyoruz ki; Şirk olan secde nedir? Şu malumdur ki; Secde iki türlüdür: 1- İbadet secdesi, 2-Saygı secdesi.
 
Şayet burada şirk dediğiniz ibadet secdesi ise ki- saygı secdesi şirk değildir- o zaman burada “ibadet secdesi yapmak” kelimesini koymanız lazımdır. Zira şirk olan budur.
Sözünüz şöyle olur : " "Netice: Allahtan başkasına ibadet secdesi etmek şirk olmakla beraber, yapan kişinin niyetine göre bunda tafsilat olabilir."
Ne anlıyorsunuz? Bu apaçık küfür olan bir söz değil midir?
 
Şimdi ise ikinci secde türünü (saygı secdesi) koyalım;
 
“Netice: Allahtan başkasına saygı secdesi şirk olmakla beraber, yapan kişinin niyetine göre bunda tafsilat olabilir."
 
Peki, bu cümle sizde doğru bir cümle mi? Ne tafsilatı yapacaksınız? Secde fiili şefaatle kıyaslanır mı? Secde iki türlüdür. Şayet şirk denirse ibadet secdesi kastedilmiştir. Ve ibadet secdesinde de tafsilat yapılmaz, tafsilatı vardır denilmez.
 
Allah’tan başkasına secde etmek şirktir, denildiğinde buradan anlarız ki âlim ibadet secdesini kastediyor. Zira saygı secdesini kastetseydi şirk demezdi, bu böyledir. Yani âlimin bu secdeden kastı nedir? Genel bütün secde türleri mi? Hayır, bunu söyleyen kimse zırcahildir! Hiçbir âlim ibadet secdesini kastederek “ ''Allahtan başkasına ibadet secdesi yapmak şirk olmakla beraber, yapan kişinin niyetine göre bunda tafsilat olabilir.” demez. Bu âlimlerin değil, ancak ne söylediğinin farkında olmayan cahillerin sözüdür.  Bu ancak Şirk fiilinin hükmünü bilmeyen kişinin sözüdür.
 
Bahsi geçen İbni Kayyım (rah.) burada bahsettiği secde, saygı secdesi değildir. Şayet saygı secdesi olarak anlaşılırsa mana yanlış olmuş olur. Âlim asla bundan bahsetmemiştir.
 
Fakihler demişlerdir ki: Şu beş şeyin Allah’tan başkasına yapılması şirktir: Rükû, secde, adak, kurban ve yemin”
 
Peki, burada ki yemin hangi yemindir? Veya rükû hangi rükû, kurban hangi kurbandır? Secde hangi secde? Bunların hepsi ibadet türlerindendir. Yani Allah’tan başkasına kurban kesmek amelinde tafsilat olabilir mi? Ve ona rükû etmekte... Bunların ibadet türlerinden olduğunu ve ibadetinde Allah’tan başkasına yapıldığında şirk olduğunu, bu konuda tafsilatın olmadığını en basit muvahhid bile bilir. Aksini anlamak ise yanlıştır.
 
Ve diyorsunuz ki: “Görüldüğü gibi Allahtan başkasına secdenin şirk olması, kişinin niyetine göre değişebilmektedir.”
 
Söylediğinize göre; Bunu eğer ibadet secdesi hakkında konuşuyorsanız o zaman şirk secdesi diyeceksiniz. Şirk secdesi kişinin niyetine göre değişmez. Şirk olan secde hakkında konuşuluyorsa asla niyete göre değişmez. “Şirk olan bir fiil asla niyete göre değişmez.” Bu genel bir hükümdür. Ve en basit bir muvahhid bile bu hükmü bilir. Siz ise ilim iddiasında bulunduğunuz halde bu hükmü bilmiyorsunuz. Şayet bilmiş olsaydınız böyle şeyler yazmazdınız.
 
“Secde etmek şirktir”
diye genel bir hüküm verilmez. Genel olarak hüküm verilecekse ibadet secdesi için verilir. “Allah’tan başkasına ibadet secdesi yapmak şirktir” denilerek genel hüküm verilir ve bunda tafsilat olmaz.
 
“Allahtan başkasından şefaat dilemek şirktir” ibaresini kaldırıp “Allahtan başkasına secde etmek şirktir” koyup, ardından “niyetine göre tafsilat olabilir” ifadesini eklerseniz iki söz arasında hiçbir fark olmadığını görürsünüz.“ diyorsunuz.
 
“Allah’tan başkasına secde etmek şirktir, niyete göre tafsilat olabilir” sözü çok yanlış olan bir sözdür. Eğer burada secdeden kasıt ibadet secdesi ise ki şirk olan ibadet secdesidir. Dolayısıyla ibadet secdesini Allah’tan başkasına yapmak şirktir. Ve bu konuda tafsilat yapmak küfürdür. İbadet secdesinde niyete göre tafsilat yapılmaz, tevile göre tafsilat yapılmaz, buna ibadet secdesi denilir, saygı secdesi denilmez. Şirk olan secdede tafsilat vardır demek, ibadet secdesinde tafsilat vardır demektir ki bu küfürdür.
Şirk olan  İbadet secdesinde niyete göre tafsilat yapılmaz.
Bundan dolayıdır ki âlimler; eğer secde için şirk diyorlarsa o zaman bu kastettikleri ibadet secdesidir. Bundan başka bir şey anlamak yanlıştır. Ve sizde zaten âlimlerin sözünü yanlış anlamışsınız. Yani sizin anlayışınıza göre âlimler saygı secdesine genel olarak şirk demişler, siz böyle anlamışsınız.
 
Şayet âlimler şirk olan secdeden bahsediyorlarsa bundan anlayacağız ki; bu ibadet secdesidir. Ama kişi şöyle diyebilir; Allah’tan başkasına secde etmek durumuna göre şirk olabilir de, olmayabilir de. “Allah’tan başkasına secde etmek genel olarak şirktir,  fakat Niyete göre şirk olur, niyete göre şirk olmaz"  denilmez. Âlimlerin kullanacağı ifade ise; Allah’tan başkasına secde etmek duruma göre şirk olabilir, duruma göre şirk olmayabilir şeklindedir.
 
Fakat “Allah’tan başkasına secde etmek şirktir " deyip ve akabinde “niyete göre tafsilat olabilir” şeklinde ki bir söz cahillerin sözüdür, âlimlerin değil...
 
Siz halen bizim söylediklerimize karşı kendinizi müdafaa edip, uzun uzadıya şeyler yazıyorsunuz. Ve yazdıklarınıza bakınca sizin daha meseleyi anlamadığınız, nerede hata yapmış olduğunuzu hatanızı kavrayamadığınızı görmek mümkündür.
 
Siz daha önce –bizatihi, bigayrihi- kavramlarının yeni kavramlar olduğunu iddia edip duruyordunuz. Ama nedense şuan sözlerinizin anlaşılması için daima bu kavramları kullanıyorsunuz. Bunu ise bizim anlamamız için değil, düştüğünüz çelişkiden kurtulmak ve anlaşılır bir şey ortaya koymak için yapıyorsunuz. Fakat bunu yaparken dahi yine elinize, yüzünüze bulaştırıp, yanlış yapıyorsunuz.
 
Allah’ın red ettiği şefaati Allaha rağmen başkasından istemek bizatihi şirk değil midir?
 Allah’ın izin vermediği şefaati, Allah’a rağmen başkasından istemek biğayrihi şirk değildir, bizatihi şirktir. Bu Tağuta muhakeme olmak gibidir. 
Yoksa size göre Tağuta muhakeme olmak bizatihi şirk değil midir?
 
 
Şirk olan şefaat, Allah’ın izni olmadan Allah’a rağmen başkasından istemektir. Bu şefaat şirk olan bir şefaattir, bu konuda tafsilat yoktur, niyete göre hüküm verilmez. Bu aynı tağuta muhakeme olmak fiili gibidir. Allah’ın izin verdiği şefaat caiz olan şefaattir.
Şefaat iki türlüdür; 1- Allah’ın izin vermediği şefaat ki bu bizatihi şirktir, biğayrihi şirk değildir. Ve bu konuda tafsilat yoktur. 2- Allah’ın izin verdiği şefaat ki bunu Allah’ın istediği meşru bir şekilde istemek caizdir. Fakat Rasulullah’ın kabrine gidip, ondan şefaat istemek; Rasulullah bunu emretmediği ve sahabeler yapmadığı için bid’attır, şirk değildir.

Âlimlerin şirk dediği şefaat; Allah’ın izin vermediği şefaattir. Allah’ın izin vermediği şefaat şirktir,
bunun tafsilatı yoktur ve kişinin niyetine de bakılmaz.
 
Diyorsunuz ki; Onları tekfir etmeden ikame-i hüccet gerekir”
 
Peki, size soruyorum; Bu ne demektir? Sen ikame-i hücce yaptıktan sonra tekfir edeceksin. Ama ikame-i hücce olmadan Müslüman sayacaksın! Bu hangi şefaat için? Şirk olan şefaat için mi yoksa şirk olmayan şefaat için mi? Allah’ın izin verdiği şefaat mi yoksa Allah’ın izin vermediği şefaat için mi? Bunu hangisi için söylediniz? Allah’ın izin vermediği şefaat ne şekilde istenirse istensin. Yani Allah’a rağmen şefaat istemek... Böyle bir şefaati isteyen kişi ikame-i hücce olduktan sonra tekfir edilir diyen kimse muvahhid olan bir kimse değildir. Böyle bir kimse ikame-i hücce olmadan tekfir edilir. Çünkü bu kimse Allah’a rağmen şefaat istenilebileceğine inanmaktadır. Velev ki istemese bile bu kişi inancıyla müşrik olur, muvahhid değildir.
 
Fakat istediği şefaat Allah’ın izin verdiği bir şefaat türü ise, ister bu kişiye hücce ikame edilsin, ister edilmesin bu kişi tekfir edilmez. Siz ona bidat olduğunu anlatırsınız, eğer sizi dinlemezse tekfir eder misiniz?. tekfir ederseniz Rasulullah’ın kabrine gidip, ondan şefaat istemeye cevaz veren, mustahap diyen  alimleri tekfir etmiş olursunuz
İbni Teymiyye onlara hüccet ikame etmişti. Fakat o zaman ki âlimler İbni Teymiyye (rah.)’ı yanlış söyledin diye karşı çıktılar. Buna rağmen İbni Teymiyye onları tekfir etmedi. Demek ki hüccet ikame edildiğinde dahi kişinin kâfir olmadığı şefaat kısmı vardır. Siz müdafisi olduğunu iddia ettiğiniz Necd âlimlerini dahi yanlış anlıyorsunuz. Evet Necd âlimlerin kendi zamanlarında ki şefaat isteği şirk olan, Allah’ın izni olmayan şefaat türüdür. Ve Necd âlimleri hüccet ikame etmeden bu kişilere müşrik hükmü veriyorlar. Ve burada ki tekfir malı ve kanı helal kılan tekfirdir. 
İki tekfir vardır;
 
1-.Malı ve canı helal kılan tekfir. Azabı gerektiren tekfir.
2- .Malı ve canı helal kılmayan tekfir
 
Biz bu âlimlerin sözlerinin anlaşılması ve onları müdafaa etmek için bunu söylüyoruz. Siz de bir amel için şirk diyorsunuz sonra akabinde tafsilat var, hüccet gerekir diyorsunuz. Bir amel şirkse o zaman bu ameli yapan kişiye müşrik hükmü vermek için nasıl hüccet gerekebilir? Ve diyorsunuz ki : "âlimler de bizim gibi diyorlar." Ama ne hikmetse sizin söylediğinizi söyleyen bir tane âlimin sözünü getiremediniz ve getiremezsiniz de. Çünkü böyle bir söz yoktur Ve bu sözü bir muvahhid bile demez, kaldı ki âlim desin.
 
İbadet seviyesine çıkmayan bir ameli yapan ikame-i hücce edildikten sonra tekfir edilir mi?
 
İhtimalli olan bir fiil için bu şirk olan bir fiildir denilmez. Fakat böyle, böyle yapılırsa şirktir, böyle yapılırsa şirk değildir denir. Âlimler şirk olan bir fiili kastetmişlerse akabinde tafsilat vardır, niyete göre yapanın hükmü  değişir,  şeklinde bir şey söylemezler.
Ve yine sizler hocamız Ziyaeddin El-Kudsi’nin sözlerini anlamış değilsiniz. Size tavsiyemiz güzelce okuyup, anlamanızdır.
 
Son olarak âlimlerin sözlerinden bir hatırlatma yapmak istiyorum.
 
Abdullatif şöyle demiştir:
 
“Fıkıh alimleri ve diğer alimlere göre; irtidatla ilgili ve diğer konularda açık sözler söyleyen bir kimse söylediği sözün manasını değil, başka bir şeyi kastettiğini söylese bile, o kimseye söylediği sözün hükmü uygulanır. Alimlerin sözlerini okuyan bir kişi bu hükmü muhakkak görür ve bilir.” (El-Minhac s: 134)
 
 
İbni Teymiyye (rah)
 
“Kim küfür sözü söyler ve küfür ameli işlerse bunu kafir olma niyetiyle işlemezse bile kafir olur. Çünkü Allah’ın dilediği dışında çok az kişi küfür kasdıyla küfür sözü söyler ve küfür ameli işler.” (Es-sarim El-Meslul s: 177)
 
 
İmam EsSan’ani şöyle dedi:
 
“Fıkıh alimleri fıkıh kitaplarında Riddet babında apaçık bir şekilde şöyle diyorlar:
 
“Manasını kastetmezse bile küfür kelimesini söyleyen kimse küfre girer. Kendilerinin yaptıkları amelden dolayı şirke gireceklerini bilmemeleri İslam’ın hakikatini, tevhidin mahiyetini bilmediklerini gösterir. İşte bundan dolayı İslam’a hiç girmemiş kâfirlerden olmuşlardır.
 
Eğer “bunlar müşrik olmuşlarsa onlarla cihad etmek vacip olmuştur. Ve Rasulullah (s.a.s)’ın müşriklere karşı takındığı tavrı takınmak gerekir.” dersen sana şöyle cevap veririm:
 
“Alimler bu hükmü vermişler ve şöyle demişlerdir:  “Savaş açmadan önce onları tevhide çağırmak gerek (Tathiru’l İtikad An Edran el-İlhad  s: 22

Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.
[/color]
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.