HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 04 Ekim 2023, 05:26:53


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1] 2 3 ... 5   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: temyiz küfür değildir  (Okunma Sayısı 58879 defa)
0 Üye ve 12 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
ebu musap
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« : 09 Ağustos 2013, 15:22:38 »

temyiz hakkında küfürmüdür diye sormuşsun küfür değildir. delilleride hz yusuf as ile alakalı olan ayetlerdir islam küfüre küfür demiştir.müslümanda böyle inanır farkılı şekilde inanmak kafirlere mahsusutur,küfür olmayan bir şeye küfür demek küfürdür.
ayetleri yakından inceleyelim . hz yusuf a.s kadından kaçtığında herkezin bildiği bir olay ve hz yusufun un gömleği arkadan yırtılıyor ve birden kocası vezir karşılarına çıkıyor, ilk kadın bir suçlamada bulunuyor,bu adam (hz yusuf) bana saldırdı diyerek bir suçlamada bulunuyor,ve bunun üzerine hz yusuf savunmaya geçerek böyle birşey yapmadıgını açıklıyor, bu bir mahkeme,duruşmadır. Mahkemenin tanımı nedir oteritenin önünde davacının ve davalının davaya konu olayı anlatmaları sonucunda oteritenin kendisi yada oteriteyi temsil eden hakimin bulunduğu olaydır bu tagutların mahkemesinde de aynıdır müslümanların mahkemesindede aynıdır. mahkemeyi tagut yapan kullanmış oldugu kanunlar kriterlerdir, hz yusufun burda bir duruşma da bulunmadığını söylemek yanlıştır bu red edilemez bir gerçektir,hz yusufun içinde bulunduğu o kadından kaçarken kadının kocası ile karşılaşması ,ve orada yaşanan olaylar kesinlikle bir mahkemeleşmektir,bunu başka birşey altında izahat mümkün değildir
ve yine hz yusufun kadınlara ellerini neden kestiklerini sorun ,,,kısmına şöyle yaklaşanlar olmuş, temize çıkmak için bunu yaptı olaylar dinlensin neyin ne oldugu belirlensin,kendisine yapılan haksızlığın ortaya çıkması şeklinde bir açıklama yapılmıştır. Bu kendisinin haksızlığa uğradığını anlatması bir mahkeme değilmidir.hakim yani kral oranın en büyük hakimidir bir hatırlatma,bizim ihtilafımız küfür hukuk düzenin mahkeme konumalaması üzerine değildir,dediğim gibi kral hakimdir hakimlik işini yapmasada kararları kanundur hükümdür,hz yusuf dava açılan dava edende kadınlardır. bu bir mahkeme değildir i söylerken neye dayanarak söyleniyor açıklama yapılması gerek.
ÖNEMLİ BİR KONUDA: HÜKÜM İSTEMEK KONUSU.
Hüküm istemenin aslı küfür değildir ama tagutlara mahkeme olmanın aslıda küfürdür bir kişi ne olursa olsun kesinlikle tagutun mahkemesine giderek bir davasına hakemlik yapmasını isteyemez. insanların ihtiyaçlarını gideren değişik kurumlar vardır,mahkemelerde bunlardan bir tanesidir,Allah taala bu kurumun işleyişinde kullanacağı kanunların kendi kitabından olması gerektiğini belirtiyor ve inananlarında bunu kabul etmelerini istiyor. kitaplar ve peygamberleri ile açıkca emretmiştir,bunun aksi olan mahkeme ve yönetimleri red etmelerini imanın ilk kabulü olarak insana tebliğ etmiştir.işte burdaki sıkıntı bu kuran dışındaki bir kitap ile adalet dağıttığını iddia eden bu mahkemelerin kurumsallıgını tanımak küfürdür,bu tagut mahkemelerinin kurumsallıgını tanımanın tek yolu vardır,bir kişin şikayetine  bakmasını istemesidir, ki işlevi bu şekilde meşru zemine oturur bi kurum hiç kendisine baş vuran olmadığı zaman kapatılır ^^La^^ demiş bir müslüman tagutlara giderek şikayette bulunamaz ^^tagutu tanımamak ile emronuldurlar^^ayetide bunu anlatmak istemektedir.hüküm istemek ile tanımak ayrı şeylerdir.temyize küfür diyenler birisi kendilerini mahkemeye verdiği zaman örneğin malımı çaldı suçlaması ile karşılaştıkları zaman mahkemeye çağrılınca ne yapıyor.bu durumda gidip kendisini savunması caizdir,delil hz yusuf ilk olay,suçsuz bulunursa Hakimin sen suçsuzsun hükmünü red etmesi gerek. yada suçlu bulunsa temyize göndermediği zaman HÜKMÜ KABUL etmiş sayılır der bu iki  olayda onlara  göre küfürdür,
mahkemeye savunma yapmak için gitmek küfür değildir,temyizde bu savunmanın devamıdır,savunma yapan birisi ilk mahkeme yada temyiz, savunma yaptıgı için tagutları tanımış olmaz^^Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. ^^dediğimiz gibi tanımak şikayette bulunmak ile gerçekleşir,suçlanan kişi hakkında tagutun kurumunu tanıdır ve ordan yararlanmaya gitti denemez kuranda peygamberin hayatı ile delil vermiştir Allah taala.

buna küfür diyenler mutlaka bir günahtalar Allah taala^^yapmış oldukları bir takım günahar sebebi ile onları gerisn geriye çevirdi^^ buyurur şüpheye düşerek basiret ile tam anlayarak Allaha iman edin.

yazı hatalarım oldu kusura bakmayınız
Kayıtlı
Zemahşeri2
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 61


« Yanıtla #1 : 09 Ağustos 2013, 18:00:01 »

Ebu musap  bir peygamberi küfürle itham etmek tam anlamıylı küffara düşmenin en koyu şeklidir.Hz.Yusuf kıssasını anlatan yusuf suresinde Allah’tan başkasına kanun koyma ve hükm etme yetkisi vermenin ibadet olduğu açıkça ifade edilmesine rağmen ve bunu müslümanlar defalarca siz ve bu fikirlerin ağababaları olan Makdisi ve Ebu Hanzala gibi belamları hala peygamber (a.s) küfür işlemekle itham etmeye devam ediyorsunuz.

Bu fikirlerin ağabaları için üçbeş satır yazacağım zira bundan evvel size bir soru sormak istiyorum.Eğer siz bu soruma delil getiremezseniz ki inşeAllah delil sunamayacaksınız yine her zaman olduğu gibi küfrün boynu hakkın önünde bir kez daha eğilecektir.

Şimdi diyelim ki bir müslüman yarın çarşı pazarda dolaşırken bir kadın kendisine yanaştı ve bu müslümandan bir talepte bulundu.Müslüman bunu red etti.Bu kadın çığlık atarak insanları bu müslümanın başına toplayarak bu kişi bana tacizde bulundu deye iftira attı.Bu esnada insanlar toplandı hatta tağutların güvenlik güçleride geldi.Müslüman burada ne yapacak hiç konuşmayıp suçu kabullenmiş mi olacak yoksa; Haşa ben Allah’a sığınırım böyle bir hayasızlıktan çünkü ben müslümanım bu kadın bana iftira atıyor mu diyecek?

Şimdi sorum şu; Böyle bir meseleye gelmiş geçmiş tüm zamanlarda ve gelmiş geçmiş tüm dünya hukuk sistemlerinde muhakeme ismi verilmiştir.Günümüz hukuk sistemleri buna dahil.Bir meselenin muhakeme olup olmaması gerek İslam dinine göre, gerek batıl hukuk sistemlerine göre bir prösödürü vardır.Bu zikr etmiş olduğum misal hangi hukuk sistemine göre muhakeme kapsamına girmektedir.

Siz ve müslümcü buna acilen cevap verin ben ondan sonra size bu fikirleri enjekte eden belamlarınız hakkında bir kaç satır yazacağım inşeAllah.Cevabınızı bekliyorum.

Kayıtlı
ebu musap
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« Yanıtla #2 : 09 Ağustos 2013, 23:14:24 »

ilk önce belirtmek isterimki hanzala yada makdisi ile alakam yokzaten yazımı iyi okumuş san anlaman gerekti ben tagutun mahkemelerine şikayet için gitmeyi küfür olarak görüyorum ve buna bir ruhsatta yoktur. hanzala ve diğerleri buna küfür demiyor 3 4 sene önce bu konuyu hanzala ile tartışmıştık yotup da ses kadı vardır ben bu akideye çok önceleri sahiptim sonradan çıkan akımlar ile bir alakası yoktur.
öncelikle neden söylemek isdediğimin aksi bir şeyi söylemiş gibi gösteriyorsun ben bir peygambere küfür iftirası atmadım ve atmak peşinde değilim,bunu sadece beni rendice etmek amacı ile söylüyorsun ben peygamberi küfürle itham ediyor olsa idim amacım islam dinin çürütmek olması gerekti biz akide üzerine konuşuyoruz,değilmi, senin bana çok kızgın olman ve bana kin ve nefret duygunun çok olması beni senin inancına çekmez,aksi uzaklaştırır dinde zorlma bu yüzden yoktur eğer sen beni müslüman görsen namazıma yada başka bir ibadetime belki böyle yaklaşman olumlu sonuç doğura bilir ama bu tavırlar akide de hiç bir işe yaramaz.
konumuza gelelim öncelik ile demişsinki yusuf süresinde kafirlere hüküm yetkisi vermek yasaklanıyor ben bunu red etmiyorum yusuf 40 bunu anlatıyor ben yazımı tam anlamı ile okumadıgın kanısına kapıldım.bende kafirlere hüküm yetkisi vermek olur demiyorum bu bir çok eşkli ile olur örnek 1.oy vererek 2.bir ayrılıkta onları hakem tayin etmek şeklinde.bu ikiside küfürdür ama temyiz savunmadır burda suç suz oldugun yönde hukum istiyorsun bu ise küfür değildir.
ben gerçekten merak ettiğim için size bir soru sormak istiyorum sizi birisi mahkemeye verirse örnek.hırsız oldugunuzu söyleyerek dava açıldı gidip kendinizi savunuyormusunuz bu sorum sizin bana sordugunuz tuzak soru değil akideniz hakkında bilgi sahibi olmak istiyorum gidiyorsanız neye dayanarak gitmiyorsanız yine nedeni,

sorunu okuyorum biraz karmaşık geldi tam anlamaya çalışıyorum eger hatalı anladım ise düzelt .demişsinizki

 (Müslüman burada ne yapacak hiç konuşmayıp suçu kabullenmiş mi olacak yoksa; Haşa ben Allah’a sığınırım böyle bir hayasızlıktan çünkü ben müslümanım bu kadın bana iftira atıyor mu diyecek?)

bunun cevabı ilk yazımda var, yine cevap vereyim evet ben yapmadım diyecek ....devam ediyorum

siz sormuşsunuz

^^Şimdi sorum şu; Böyle bir meseleye gelmiş geçmiş tüm zamanlarda ve gelmiş geçmiş tüm dünya hukuk sistemlerinde muhakeme ismi verilmiştir.Günümüz hukuk sistemleri buna dahil..burasını anlamadım yani siz bu duruma mahkeme olarakmı bakıyorsunuz yada gelmiş geçmiş tüm küfür mahkemelerinin böyle gördüğü ama islam mahkemesinin böyle görmediğinimi anlatmak istediniz.

ben kendi açıklamamı yapayım bu durum günümüzde mahkeme olamaz buna 2 sebeb vardır 1. tc bir anlaşmamazlık durumunda mahkeme yetkisini verdiği kurumlar vardır.polis,jandarma gibi kurumlara  mahkeme denemez mahkeme sadece adliyelerdir ve kuran da sadece bu kurumlara bir anlaşmamazlığı götürmeyi küfür sayar.
 Bir toplumda nisa 60 kapsamına girebilmesi için o yerin halkının ve oteritesinin  yada yaptırım güçleri dinamiklerinin o yerin ordaki insanların resmi anlamda tanınmasıdır, mahkeme olunacak tek yer, oldugu kabullenilmiş kurumsalıgı herkezce onaylanmış olması gerek işte Allah bunları tanımayın emrini müslümanlara veriyor böyle bir ortamda müslüman bunu red edecektir bunun kabulu ise onlara bir şikayet ile gitmendir şuçlanmışolmak şartı vardır  dolaysı ile savunma yapmaktır işte  işin özünde savunma vardır bu yüzden temyiz küfür değildir.
2. TC de böyle bir duruma mahkeme denemez çünki, sadece kolluk güçleri gelir ve size ve diğer davacıya davacı olup olmadıgını sorarak duruma göre hareket eder eger davacı olunursa şahıs sizin pozisyonunuzaa göre sizi tutuklu tutarak kaçma v.s gibi ihtimallere dayanarak götürür ve sizi mahkemeye çıkarır yani orasının günümüz türkiyesinde mahkeme olma durumu yok,ama farklı kültürlerde pazar yeri v.s gibi alanlarda mahkeme yapmak yetkisi verilmiş güçler vardı, ve hükümdarlar istedikleri yerde mahkeme yapabilirdiler kimsenin onları bu konuda sorgulama yetkisi yoktu ve bunada cesaret edemezlerdi o anda olay yerinde de mahkeme yapma yetkisine ve adetlerine sahip olmuşturlar,hz yusufun durumuda budur vezirin onun hakkında hapis yada salınma suçlu oldugu olmadıgı gibi bir hükmü çok rahatlık ile verebilirdi, ve bunuda yaptı kısa bir mahkeme olundu şuçsuz oldugu bilindiği halde suçlandı ve daha sonrada oluşan dedikoduar nedeni ile hapse atıldı vezirin bu konuda mahkeme yetkisi elinde idi basit yada büyük meseleler olay yerlerinde alel acele hükümdarlar vezirler tarafından yapılan kısa sorgulamalar ve sonucun genellikle ezilen köle takımına ceza ile sonuçlanan duruşmalara mahkeme dememizi engelmez, yani o kültürlerde özelik ile ezilen kesimler için özel mahkeme salonları binaları yoktu ve bu özel mahkeme binaları ve salonlarının olmaması olay  yerindeki duruşmalara mahkeme dememizi engellemez vezirler yada hükümdarlar  sadece hz yusuf değil,başka birisi yada başka bir kişi ve olaya bakmak isterse esas işi hakimlik olmasada hakim konumunda olarak mahkeme yapabilridi o tür daha feodal yapıdaki toplumlarda güçler ayrılığı çok gelişip bir birinden bağımsız değillerdi bu yüzden vezir aynı zamanda hakim ve isdiğinde istediği yer,kişi,olay hakkında  mahkeme eder ve ceza veya berat gibi kararlar verebilirdi .

konun daha iyi anlaşılması bakımında kurtubi tefsirinde hz yusuf ile alakalı bu olayları tefsir ederken mahkeme düturuna ilişkin açıklamalarda bu meslelerden deliller getirmiştir.

Kayıtlı
Zemahşeri2
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 61


« Yanıtla #3 : 10 Ağustos 2013, 02:03:14 »

Bakın ne demek istediğimi anlamamışsınız diyorsunuz oysaki anladığım kadarıyla yazdıklarınızı siz anlamışsınız.Düşüncenizin ne hukuki nede şer-i hiçbir alt yapısı olmadığı gibi meselelere ayetleri hoyratça  kullanarak sonuca varmaya çalışmışsınız.Siz muhakemeye baş vurmak küfür fakat savunma için temyiz yani bir üst muhakemeye konuyu taşımak küfür değildir diyorsunuz.Ve bunun nasıl bir çeliş ki doğurduğunun da farkında değilsiniz.

Bugün ismi İslam devleti olan tağuti rejimlerin muhakemelerinde haksızlığa uğradıklarına inanalar  daha büyük bir tağuti muhakeme olan lahey uluslararası muhekemeye baş vurarak haklarını aramaktadırlar.Bunu size sorsam Allahualem kesin küfür diyeceksiniz.O halde sizin temyiz dediğiniz muhakemenin bundan ne farkı vardır.

Size öfkeli olmama gelince,elbetteki öfkeliyiz zira, sizin şahsınıza karşı değil bu tarz batıl zihniyetleredir kinimiz öfkemiz,buda  kıyamete kadar sürecektir.Çünkü sizler Allah’ın Rasullerine  çok ağır ithamlarla iftira atıyorsunuz.Tüm peygamberlerin geliş gayesi  insanların üzerindeki  zorba tağutların tahakümünü kırıp yerine  Alllah’ın şeriatine hakim kılmaktır. Bırakın bir Rasulu hiçbir ideoloji lideri kendi var olma gayesini ortadan kaldıran böylesi bir davranışta bulunmuş mudur? Çünkü bunu yapması davasının amacını ortadan kaldırmış olur.

Siz orada Hz.Yusuf (a.s) kendisine atılan iftirayı bertaraf etme diyaloğunu temyiz hükmünde değerlendirmiş dolayısıyla lahey adalet! Divanına müracaatı meşru göstermeye çalışmışsınız.Cümleleriniz orada.Bunun anlamıda küfür olan bir meseleyi meşru göstermektir buda akideyi bozar.

(^^Şimdi sorum şu; Böyle bir meseleye gelmiş geçmiş tüm zamanlarda ve gelmiş geçmiş tüm dünya hukuk sistemlerinde muhakeme ismi verilmiştir.Günümüz hukuk sistemleri buna dahil..burasını anlamadım yani siz bu duruma mahkeme olarakmı bakıyorsunuz yada gelmiş geçmiş tüm küfür mahkemelerinin böyle gördüğü ama islam mahkemesinin böyle görmediğinimi anlatmak istediniz.)
alıntı

Kusura bakmayın cümlemin sonunda teknik bir hata oluşmuş onu hemen düzelteyim.Yani böylesi bir diyaloğu dünyanın hangi hukuk sitemi muhakeme olarak isimlendirmiştir onu demek istemiştim?

2. TC de böyle bir duruma mahkeme denemez çünki, sadece kolluk güçleri gelir ve size ve diğer davacıya davacı olup olmadıgını sorarak duruma göre hareket eder eger davacı olunursa şahıs sizin pozisyonunuzaa göre sizi tutuklu tutarak kaçma v.s gibi ihtimallere dayanarak götürür ve sizi mahkemeye çıkarır yani orasının günümüz tursinde mahkeme olma durumu yok,ama
Alıntı

Gereken cevabınızı bu satırlarınızdan aldım,cevaptan sonraki ama kısmına gerek yoktur inşeAllah.Allah’u alem sizin kafanızın karışmasına vesile olan kısım şurası olması gerek.

Size göre;Bir müslümanın ister karakol, ister bir mafya, ister bir muhakemeye zorla çıkarılması sonucunda hiçbir şekilde ağzını açıp konuşmaması lazım.Eğer konuşursa bu müslüman o muhekemeyi kabul etmiş sayılır.Eğer öylesi bir ortamda böylesi bir pozisiyonda konuşuyorsa bu mehakeme sayılır dolayısıyla kendisine orada haksızlık edilmesi neticesinde bir üst merciye konuyu muhekeme yoluna gidebilir gibi bir mantık.Bu sebeple Hz.Yusuf’un tüm diyaloglarını temyiz hükmünde veya muhakeme hükmünde görmektesiniz.Şimdi t.c yasalarının tanımına göre temyizin anlamı nedir ona bakalım.Özetle;

Temyiz, Ayırt etme, seçme, ayırma; hukukta, doğruyu yanlıştan ayıran kuruldur.

Bir mahkeme hükmüyle bu hükmün dayandığı muhakemenin hukuki bakımdan, yüksek mahkemede (Yargıtay, Askeri Yargıtay, Danıştay) bir defa daha tetkiki imkânını sağlayan kanun yoludur. Ceza işlerinde; 15 sene ve daha yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalarla ölüm cezalarına ait hükümler, hiçbir harç ve masrafa tabi olmaksızın Temyiz Mahkemesince resen tetkik olunur.

İşte temyizi icat edenlerin temyiz tanımı bu .Şimdi sizin cümlelerinize bakalım.

temyiz hakkında küfürmüdür diye sormuşsun küfür değildir.
Ebu musab-alıntı

Yukarıdaki temyiz tanımını oturup bir tarikatçıya bile izah etseniz buna Allah’u alem küfürdür diyecektir.Siz ne yapıyorsunuz Allah’ın Rasulunu böyle bir ağır ithamla itham ediyorsunuz.Biz kızmayalım da kim kızsın? Şuna neden kafanız karışıyor şahsen bunu anlayabilmiş değilim.Bir müslüman olarak bugün zalim tağutların eline düşsek Allah’ın izniyle her türlü onlarla konuşuruz.Orada bile dinimizi anlatırız.Atılan adice bir iftira varsa bunu söyleriz.Fakat Allah’ın izni ile hiçbir şekilde onların konumlarını ve otoritelerini meşru gösterme noktasında herhangi bir hareket de bulunmayız.

Şehit Seyyid Kutup defalarca yargılandı ve her defasında o zalimlerle konuştu.Fakat şehit şunuda konuştu.

“Eğer ben hakkın hükmüne mahkum olmuşsam”

“Ben buna zaten dünden razıyım”

“Yok eğer ben kafirlerin ve münafıkların hükmüne mahkum olmuşsam”

“Onlardan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için”

“Kafirlerden ve münafıklardan merhamet dilemem”

İşte meselenin özü budur.

Hz.Yusuf’a isnad edilen temyiz meselesine gelince.Eğer sözlerinizde samimi iseniz o halde şuna cevap veriniz? Madem ki Hz. Yusuf'un temyiz etme ruhsatı vardı neden o kadar yıl zindanda kalmaya razı oldu da bu ruhsatı daha evvel kullanmadı.Bunun sizde cevabı var mı?

Allah’ın Rasulune haince ve her dinde adi suç olarak kabul edilen bir iftira atılmıştır.Elbetteki Allah’ın Rasulu bunun iftira olduğunu dile getirecektir.Bunun dünya hukuk sistemlerinin hangisinde muhakeme olarak tanımı vardır?

Yusuf suresinde çok açık bir şekilde Hz.Yusuf kral ikinci Amon’la konuştu ve kral sen dilediğin gibi yetki sahibisin dedi.Ve tarihçilere göre bu kral tebliğ aldıktan sonra müslüman oldu.Şimdi biz güncel olarak bu tür meselelerde nasıl yapıyoruz onu aktarmağa çalışayım Allah’ın izni ile.

Bu sözler forumu değil sadece beni bağlar.Biz müslümanlar her ne sebeple olursa olsun ancak ikrah durumu hariç hiçbir şekilde ne alt muhekeme nede üst muhekemeye baş vurmayız ve kendi rızamızla oralara da gitmeyiz.Ancak gücümüzü aşan neticeler sonunda zorla götürülümüşsek o başka.Orada bize atılmış iftiralar varsa bunu dile getiririz hepsi bu. Bu durum karakol ve benzeri kurumlar içinde böyledir.Çünkü biz ister alt muhakeme olsun ister üst muhakeme ancak bunların tekfir edilmesiyle imanın kamil olacağına iman etmişiz.Tekfir etmemiz gereken bir mercide bize haksızlık veya iftira atılmış çok mu? Bu rejimler Allah’ın rasullerini bile mahkum etmiş senelerce zindan hayatı yaşamalarına yol açmışlardır biz yatmışız çok mu.? Şu ayetlere bir bakında biraz kendinize gelin inşeAllah.

Bakara/”Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla beraber müminler: 'Allah'ın yardımı ne zaman?' diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı; iyi bilin ki Allah'ın yardımı şüphesiz yakındır.”

Ankebut/2/3“İnsan yalnız ‘iman ettik’ demekle, hiç imtihân edilmeden bırakacaklarını mı sandılar? Ant olsun ki biz, onlardan öncekileri imtihan ettik. Elbette Allah (imtihan ederek), doğru söyleyenleri de bilir, yalancıları da bilir.”

Şimdi Allah (c.c)  ile yapmış olduğumuz şu antlaşmaya bakalım.

Tevbe/111”Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır.....”

İşte müslüman olmak bu demektir.Bu bir akitdir,bu bir antlaşmadır.Kişi İslamı kabul ettiğinde canını ve malını satmıştır.Bunlar artık Yüce Allah’ın tahakümü altındadır.Müslümanın canlar ve mallar üzerinde hiçbir yetkisi kalmamıştır.Aksi takdirde antlaşma bozulur.Kusura bakmayın ama siz daha işin başında anltlaşmanızı bozmuşsunuz.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur.

"Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler bulunmuştur ki, (zalimler  tarafından) yakalanır, onun için yerde bir çukur kazılır, o kişi o çukurun içine gömülürdü. Sonra büyük bir testere getirilir, onun başı üzerine konulurdu da cesedi ikiye bölünürdü, fakat bu onu dinden döndürmezdi. (Bir başkasına da benzer işkenceler uygulanır); demir taraklar ile etinin altındaki kemiği ve sinirleri taranırdı da, bu işkenceler o mümini dîninden çevirmezdi. (Sahâbîlerim!) Size yemîn ederek söylüyorum ki, Allah bu işi (İslâm dînini), mutlaka tamamlayacaktır. Öyle ki, bir süvârî San'â'dan Hadramevt'e kadar  (tek başına)  yolculuk edecek de Allah'tan ve bir de (yolcu koyun sahibi ise) koyunlarına kurdun saldırmasından  başka hiçbir şeyden korkmayacaktır. Fakat sizler acele ediyorsunuz!."
(Ahmed b. Hanbel, 5/109; Buharî, Menakıbu’l-Ensar,29).

FesübhanAllah. FesübhanAllah.Şuraya bakarmısınız.Her iman iddiasında bulunanın derhal imanını tekrardan kontol etmesi gerekir.
Selam hideyete erenlere.
Kayıtlı
ebu musap
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« Yanıtla #4 : 10 Ağustos 2013, 03:12:23 »

lahey adalet divanı başvurmak küfür olur çünki tc nin vermiş oldugu kararı begenmiyoruz ve aramıda bize adalet vermesi için biz şikayetci olarak busefer tc yi dava etmiş oluruz ve buda küfürdür işte sizin anlayamadığınız kısımda burası aynı şeyi tc içindeki mahkeme farkından dolayı ayıramıyorsunuz oysaki adının temyiz yada başka bir isim olması bizi bağlamaz kurumun hepside tc mahkemeleridir ama farklı bir ülkenin yada avrupa mahkemesi ise 3 kişi olacaktır 
isimlere kurumlara girmeden olayı bire bir ele  alarak  kuran a göre ilerlesek sizi birisi bir şuç isnadı ile mahkemeye veriyor siz hz yusuf gibi kendinizi savunuyorsunzu bir kelime dahi olsa ben yapmadım diyorsunuz ama sizi hapise atıyorlar siz bu sefer o mahkemenin bir üstüne bir çeşit bir haber ulaştırmanız neden küfür olsun temyiz dilekçesine sadece ben suçsuzum yazmanız da yeterli oluyor içerik olarak küfür ifadeler kullanmak tabi olacak iş değil.bakınız birde mesela siz temyize değilde cumhur başkanına haber ulaştırsanız bu hz yusufun olayı ile aynı olmazmı bu konu hakkında nedersiniz ben sizin cevabınızı bekleyeceğim ama bir şeye açıklık getirmek istiyorum tc de kuvvetler ayrıı var demiştim aslında çok öenmli bir olay cumhur başkanının resen bir karar verme yetkisi yoktur yani bir mahkeme değildir ama karalın mahkeme etme yetkisi vardı çünki o zamanlarda küvetler ayrılığı ilkesi yoktu


birde sormuşsunuz hz yusuf madem temyiz küfür değildi neden okadar beklemiş diye aslında beklemek istemedi zindaha ilk girdiği zamanlarda arkadaşı tarafından krala haber ulaştırmak istedi ama arkadaşına şeytan unutturdu der kuranda hatırlamış olman gerek o arkadaşları biliyorsun rüyalarını tabir ettiği kişiler sonra birisi öldürülüyor birisi salınıyor işte salınan da zaten yıllar sonra kralın sıra dışı bir rüya görmesi üzerine rüya yorumunda başarılı olan hz yusufu hatırlıyor neyse ^^kralın yanında beni an^^ demesini tembehliyor karala yakın onun şarap hizmetlerinden sorumlu karalın yanında beni an !! demekle efendim hapiste iftira sebebi ile yatan birisi var diyecek ve kralda olayı tekrar incelediğinde hz yusuf kurtulacak. ama unutuluyor ve ozamanın zindanlarından insanlar ancak ölünce çıkabiliyordu bir köle ve hiç bir akrabası soranı olmayan insanın içerden çıkması çok zor haber bile salmak imkansız yoksa bu fırsatı yakalarsa yapardı.

Bende size bir soru sormak istiyorum aslında sordum ama cevap vermemişsiniz siz birisi bizi suçlarsa mahkemeye gider ve kendimizi savunuruz diyorsunuz ve bu mahekeme değildir tamam mahkeme olarak kabul etmiyorunuz ama buna deliliniz nedir.

ayrıca biz azameti seçme yi eleştirmiyoruz seyyit kutubun yapmış oldugu hareketler sorgulanamaz yanlız o bir tavırdır biz ise tavrın nasıl olmasını değil akideyi konuşuyoruz küfür olamayan bişeye küfür demek kişiyi kafir yapar nasılki haram helal olayında siz şaraba helal derseniz küfür ise,küfür olmayan bir filile küfürderseniz daha büyük bir şuçtur.
Kayıtlı
Zemahşeri2
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 61


« Yanıtla #5 : 10 Ağustos 2013, 12:51:26 »

Bende size bir soru sormak istiyorum aslında sordum ama cevap vermemişsiniz siz birisi bizi suçlarsa mahkemeye gider ve kendimizi savunuruz diyorsunuz ve bu mahekeme değildir tamam mahkeme olarak kabul etmiyorunuz ama buna deliliniz nedir.
alıntı

Bakın siz benim yazdıklarımı bile anlamakta sıkıntı yaşıyorsunuz Hz.Yusuf meselesini nasıl Tevhid kaidesine göre analiz edeceksiniz.Ben asla öyle bir cümle kullanmadım kullanmaktan da Allah’a sığınırım.Tam tersi sebep ne olursa olsun muhakeme amaçlı yerlere gitmeyiz dedim.Ancak elde olmayan sebeplerden dolayı yani zorla götürülme durumu hariç dedim.

Size ben yukarıya temyiz muhakemesinin tanımıyla ilgili tağutların kendi yükledikleri manayı verdim.Siz halen bu farklı birşey lahey adalet! Divanı farklı diyorsunuz bunun üzerine ne söyleyebilirim ki.Ne söylersem söyleleyim siz kendinizi şartlandırmışsınız bir kere.

Bugün batıl inanç sahipleri dahil Diyarbakır da Van da Batman da kendi ideolojilerine muhalif muhakemeleri yetki verme konusunda red ediyorlar.Kendisini Allah’ın dinine nisbet eden sözde müslümanlar! Bana göre bunlar kadar dahi kendi ideolojilerinde samimi değillerdir.

Hz.Yusuf’un zindan arkadaşına beni an meselesine gelince buna geçmeden önce size öncelikle Kur’an ve sünnetten usul açısından nasıl hüküm çıkarılması gerektiği hakkında müçtehid alimlerimizden öğrendiğim şekliyle izah etmeye çalışayım.Herhangi bir nastan hüküm çıkarırken Kur’an veya sünnetteki başka bir nas ile bu çıkarılmış olan hükmün çakışmaması usulde esas kaide olarak kabul edilir.

Bunun anlamı şudur. Naslar üzerinde örnek verecek olursak

Maide/96”Deniz avı ve onu yemek size de, yolculara da, geçimlik olarak helal kılınmıştır. İhramlı bulunduğunuz sürece kara avı size haram kılınmıştır. Huzuruna toplanacağınız Allah'tan sakının.”

Şimdi mealcilerin yaptığı gibi bu ayetden hareketle denizden avladığımız hayvanların her türü bize helaldir hükmü çıkarılamaz.Bunun sebebi şudur Allah Teala (c.c.) Kur’an’ın başka ayetlerinde ölü ve kanı bizlere haram kılmıştır.Biz müslümanlar Rasulullah (s.a.s) in beyanı üzerine denizde avladığımız ölü hükmünde olan hayvanları ancak yiyebiliyoruz. Eğer sünnetteki bu nas-a dayanmamış olsaydık o zaman bu ayetden böyle bir hüküm  çıkarmamız söz konusu olamazdı.Diğer naslarla çakışmama adına.

Bunun başka bir örneiğide şudur;

Bir peygamberin veya bir müslümanın Allah’ın şeriati dışında bir şeriatle hüküm vermesi Kur’an naslarına göre mümkün değildir.O halde Hz.Yusuf’un bu durumu bertaraf etmesi için bakın  Allah Teala (c.c.) ona nasıl bir plan hazırlamıştır.Ayetlerden görelim.
Yusuf Suresi

70- Yusuf, kardeşlerinin zahire yüklerini hazırlatırken, ölçü kabı olarak kullanılan su tasını öz kardeşinin yüküne koydurdu. Arkasından bir görevli: "Ey yolcular kafilesi, sizler hırsızsınız" diye seslendi.

71- Yusuf'un kardeşleri, görevlilere dönerek "Ne kaybettiniz?" dediler.

72- Görevlilerden biri dedi ki; "Ölçü kabı olarak kullanılan kralın su tasını kaybettik. Onu geri getirene ödül olarak bir deve yükü zahire verilecek buna ben kefilim. "

73- Yusuf'un kardeşleri "Allah aşkına, siz de biliyorsunuz ki, biz bu ülkeye kargaşa çıkarmak için gelmedik, biz hırsız değiliz" dediler.

74- Görevliler; "Peki eğer yalan söylüyorsanız, size göre hırsızlığın cezası nedir?" dediler.

75- Yusuf'un kardeşleri "Hırsızlığın cezası, tası yükünde bulduğunuz kimsenin karşılık olarak tutulmasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler.

76- Yusuf, öz kardeşinin valizinden önce üvey kardeşlerinin valizlerini aradı, sonra tası öz kardeşinin valizinden çıkardı. Biz Yusuf'a böyle bir plana başvurmayı ilham ettik. Çünkü kralın yasalarına göre kardeşini alıkoyamazdı. Meğer ki, Allah bu alıkonmayı dilemiş olsun. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her bilenden daha üstün bir bilgin vardır.


Bu ayetlerde de görüldüğü üzere Hz.Yusufa kralın yasalarıyla değil Hz.Yakub’un şeriatine göre hüküm verme planını Allah kendisine vahiy etmiştir.Çünkü aksi düşünülemez.Bunun aksi Tevhid akidesini bozar.Rasulun kendi geliş sebebini ortadan kalıdırır.Ayrıcı Ayetin arapça metninde yani orjinalinde kralın yasaları kralın dini olarak zikr edilmektedir.Bunu mealciler din kelimesi yerine yasalar olarak tercüme ederler.Gerçi her ne kadar zamanımızda avam tarafından bu bilinmesede yasalar din olarak tanımlanır.

Başka bir örnek;

İbni Teymiyye Allah ona rahmet eylesin enam 118-119-121 hac-30 Bakara-173 Maide-3.ayetleri tefsir ederken şöyle demektedir. Bilindiği gibi bu ayetlerden hareketle Besmeleyi illet görenler kesim kim tarafında yapılırsa yapılsın helaldir hükmünü çıkarmaktadırlar. İbni Teymiyye Allah ona rahmet eylesin naslardan hüküm çıkarma adına bunun yanlış olduğunu dile getirirken sonra bakın aynen şu cümleleri kullanıyor.

“Ayrıca Cenabbi Allah’ın ehli-kitap tarafından kesilecek hayvanların bize helal olması müşrikler tarafından kesilecek hayvanların haram olduğunu gösteririr.Buna rağmen ayetlerde dikili taşlar üzerine kesilen hayvanlardan söz edilmesi yeni ve farklı bir anlam taşıyor olmalı”İbni-Teymiyye Sırat-ı Müstakim (S.56)

Yani siz bu ayetlerin lafızlarından hareketle müşriklerin kestiklerini helal göremezsiniz bu ayetlerden böyle hüküm çıkaramazsınız demek istiyor ve konuyu kestirip atıyor.Sonra bu ayetlerin nasıl anlaşılması gerektiğini uzun uzun izah etmeğe çalışıyor.İşte bu fıkıhta bir usuldür.Takip edilecek yol da budur.

Bu örnekleri verirken konumuza kıyas olsun diye vermedim, bu yanlış anlaşılmasın naslardan nasıl hüküm çıkarılır onu  izah etmeye çalışıyorum.Meseleye dönecek olursak Tağuta muhakeme olmak açık bir şekilde muhkem naslardan hareketle şirk olduğuna göre o halde bir Rasulun bunu yapması söz konusu değildir.İşte sizde bunu anlamıyorsunuz.Bize göre eğer herhangi bir nassın lafzından Kur’an’ın başka bir nassıyla çakışır gibi anlam gözüküyorsa aynı İbni-Teymiyye’ninde dediği gibi o halde bu ayet veya ayetler başka bir şey anlatıyoru bulmamız gerekmektedir.Ancak o zaman ayetteki kast anlama yetisine sahip olabiliriz.Siz meselelere hep düz baktığınız için öyle anlıyorsunuz.Yahudi mantığı gibi Ticaretle Faizin arasında ki ince çizgiyi çözemiyorsunuz.


Tağuta muhakemenin şirk olup olmadığına bakalım inşeAllah. Bilindiği üzere Nisa/60.ayetin hükmüne göre Allah’ın şeriati dışındaki bir şeriate muhakeme olmak şirktir.

Tağuta muhakeme olmanın şirke sebebiyetine gelince meseleyi şöyle özetlemek mümkündür.Allah’a ait zatında sıfatlarında ve fiillerinde herhangi bir yetkiyi mahluka vermenin İslam dini literatüründe ismi şirktir.Bunun failide müşriktir.Tağuta muhakeme olmak Allah’a ve şeriatine has bir mesele olduğundan dolayı bu yetkiyi mahluka vermek şirk kapsamına girer.Bu sebeple Tevhidin gerçekleşmesinden önce bunun reddi söz konusudur.Bunu cenabbi Allah ayetin şu satırlarından beyan buyurmuştur. “Oysa onlar onu (Tağutu) reddetmekle emr olunmuşlardı”Nisa/60

Tağuta muhakeme olmak açık sarih bir şekilde şirk olduğuna göre ve nasla sabit olduğundan dolayı bir peygamberin şirk işlemiş olma ihtimali milyardabir dahi sıfırdır. Hiç kimse artık o ayetlerden böyle bir anlam çıkaramaz.Hiç kimse  bir rasulun tağuta muhakeme olmasından söz edemez.O halde bu diyaloglar muhakeme değil farklı bir anlam ifade etmektedir.Biz size bunu izah ettiğimiz halde anlamamakta direniyorsunuz.

İleri sürdüğünüz mantık çerçeveisinde Allah’ın rasulunu şirk işlemekle itham ediyorsunuz ister farkında olun ister farkında olmayın fark etmez.Buda iddia sahibini dinden çıkarır

Şimdi Yusuf/Suresi/ 38.ayete bakalım.

Yusuf/38- "Onun yerine atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinlerine bağlandım. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmak bize yakışmaz. Bu inanç Allah'ın, gerek bize ve gerekse tüm insanlara yönelik bir lütfudur. Fakat insanların çoğu Allah'a şükretmezler. "

İşte Hz.Yusufun (a.s) kendi dilinden Allah'a herhangi bir şey ortak koşulamayacağının beyanı.Bu beyandan hareketle Hz.Yusuf  İslam dinine muhalif herhangi bir harekette bulunmamıştır eğer bulunmuş olsaydı haşa; ismet sıfatı olmazdı.Meselenin tamamı şöyle özetlenebilir.

Züleyha  Hz.Yusuf’a (a.s) a meyl etti. Hz.Yusuf’ (a.s) Allah’ın izniyle bu durumu bertaraf etmek istedi.Züleyha Hz.Yusuf’ (a.s) in gömleğini arkadan çekerek yırtılmasına sebebiyet verdi.Tam odadan çıkarken Kadının kocası durumu gördü.Kadın Hz.Yusuf’ (a.s) a isnadda bulundu. Hz.Yusuf (a.s) kendisinin böylesine rencide edici bir mevzuda bir kabahatının olmadığını dile getirdi buna rağmen zindana atıldı. Fakat bu töhmet üzerinde kaldı. I.Amon ölene kadar bu durum devam etti taki II.Amona kadar zindan arkadaşına benim durumu krala hatırlat dedi ve bu arkadaşı bunu hatırlatmayı unuttu.Daha sonra rüya tabiri olayında durumu hatırlattı.

Çünkü peygamberin üzerindeki bu töhmet onun davasına yakışmayan bir töhmet idi üstelik hiçbir suçu yokken.Tüm bu olaylardan hiç kimse Hz.Yusuf (a.s) ın zindan çıkmak için bunu iddia edemez.Çünkü onun amacı bu töhmetin kalkması idi hepsi bu.

Tağuti rejimlerin tanımlarına göre dahi  bu diyalogların hiçbir hukuk sisteminde buna ne alt muhakeme nede üst muhakeme olarak tanımı yoktur.Eğer var diyorsanız o zaman hangi hukuk sisteminden buna muhakeme denilmiştir bunu söyleyin ?

Bu tanım sadece Ebu Hanzala Maktisi gibi belamların tanımıdır.Bu şahıslarında müslümanlar nezdinde hiçbir kıymeti harbiyeleri yoktur. İnşeAllah bu sefer ne demek istediğimi anlamışsınızdır.

Selametle kalın.
Kayıtlı
ebu musap
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« Yanıtla #6 : 10 Ağustos 2013, 14:41:19 »

hz yusuf a.s yıllarca neden bekledi diye sormuşsunuz cevabıma siz usul kaydeleri ile cevap vermeye çalışmışsınız ama bu alakasız olmuş şöyleki.

usul de de ihtilaflar vardır.herkezin kabul ettiği tek bir usul kitabı yoktur. siz ölü balığın yenmesine hadis ile cevaz verilmiştir doğru ama imam azam bunu red eder çünki ayetlerde ölü yemeyin şeklinde  emredilir der ve  bu konu hakkındaki hadislerin cabir hadisi sıkıntılı oldugunu söyler yine balina hadisi hakındada ravilerde kopukluk vardır der. yani ameli meselelerde farklılık arz edebilir 4 mesepden 3 ü yenir diyor ama imam azam ölü balık ayetlere dayanarak yenmez der ve hadisleri zayıf oldugu için almaz yani ameli konular böyledir. akidede ise durum farklıdır ya doguru tesbit dolayısı ile hak akide yaşanır.yada sapık akide   tabi ayetler ayetler ile hadislerde hadislerle çakışamaz.

hz yusuf as içerde yıllarca neden bekledi sorunuza vermiş oldugum cevabı karşılamamış kralın yanında ismmi an demiştir buda tefsirlerde tafsilatlı anlatılıyor.

tevhid akidesi nettir inanan kişi tam manası ile herşeyi anlamış olması gerek ameli konularda oldugu gibi çekindiği yada korktugu için bu küfürdür diyemez sizi kızdırmak için söylemiyorum ama siz temyize küfür diyorsunuz ama bunu tam manası ile anladıgınız için değil kortugunuz yine bizim hanzala yada makdisi gibi sapıklar ile bir alakamız yok 25 sene önce bu delillere dayalı olarak inandığımız bir durumdur,dediğim gibi bugünki akımlar ile hiç bir ilgisi yok.

demişsinizki

 (Tam tersi sebep ne olursa olsun muhakeme amaçlı yerlere gitmeyiz dedim.Ancak elde olmayan sebeplerden dolayı yani zorla götürülme durumu hariç dedim.)

mahkeme amaçlı yerlere gitmeyiz zorla götürülme durumu hariç .

rica etsem şu sorularıma cevap verebilirmisiniz.

1. sorum sizi birisi mahkemeye verdi örnek hırsız diyerek ama tutuklanmadınız giderek savunma yapmayı küfürmü görüyorsunuz?

2.(zorla götürülme hariç) bu zorla götürülme durumunda savunma yapadan susumanızmı gerek,ve savunma yapmak küfürmü


3. sorum hz yusuf as ın kadının şuçlamasında kendisinin şuçsuz oldugu yönündeki açıklaması orda birisinin gömleğin yırtılma yönünün v.s kralın yanında ismimi an,ellerini kesen kadınlara sorun tüm bu hadiselere biz savunma amaçlı  mahkeme  diyoruz.  siz bunlara  ne diyorsunuz nasıl bakıyorsunuz sizce bu olaylar nedir neler anlatmak isteniyor biz bunlardan nasıl birşey çıkarmamız gerekiyor hayatıma yaşamıma bu olaylardan nerde delil alabilirim  teker teker bize anlatırmısınız,siz sadece bunlar  başka birşey demişsiniz.Allah c.c sizin için deliller vardır buyurur.

bakın araştırın islam hukuk düzeni yada başka bir hukuk düzeni bir kişi bir suçla suçlanıyorsa karal vezir ceza yetkisine sahip oteriteye savunma yapıyorsa zaman ve mekana bakılmaksızın bu mahkemedir.küfür olan bu değildir küfür olan o mahkemeye ilk sizin gidip birisini mahkemeye vermenizdir kabul etmesenizde ne demek istediğimi anlayın.

hak yolda buluşmak üzere hoşca kalın
Kayıtlı
Zemahşeri2
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 61


« Yanıtla #7 : 10 Ağustos 2013, 20:21:27 »

Sayın ebu musap kusura bakmayın ama siz yine yazdıklarımı anlamamışsınız.Ben size bir nastan nasıl hüküm çıkarılabilinir usulunu izah etmeye çalıştım siz beni fıkhi ihtilafların içerisine çekmeye çalışıyorsunuz.Bakın bazı naslar vardır ki  birkaç manaya gelebilecek lafızlar taşırlar.Kişi bu manalardan birini tercih edebilir ve bu manaya uygun fetva verebilir zira yanılmış olsa bile. Buna da içtihat denir.

Fakat bu bir kaç manaya gelen nastan çıkarılacak herhangi bir mananın başka bir nasla çakışmaması noktasında icma vardır.Ben size bunu anlatmağa çalıştım.Kur’an’da sarih bir şekilde tağuta muhakeme olmanın küfür olduğuna dair nas varsa siz kalkıp o ayetleri temyiz vs. Şeklinde yorumlayamaz böyle bir hükme varamazsınız.

Yoksa bizim konumuz burada deniz canlıları değil.Sizinle itikat birliği sağlamadan da bu tarz fıkhi meseleleri sizinle mülaza edecek  değilim.Kralın yanında beni an sözüne bakın Seyyit Kutup nasıl bir açıklama getirmiş.

(Hz. Yusuf un suçsuzluğunu, rüyaları yorumlama bilgisini, kadınlarla ilgili meselenin içyüzünü araştırma noktasındaki isteğinin hikmetini, onun onurluluğunu ve kimseye minnet etmezliğini, kral kesinkes anlamış bulunuyordu. O ki hapisten kurtulmak için ya da koskoca Mısır kralı gibi bir kralla görüşebilmek için can atmamıştı! Tam tersine, söylentilere dayanarak suçlanmış ve haksızca tutuklanmış onurlu bir insana yaraşır biçimde, bedeninin çektiği hapis cezasının kaldırılmasını istemekten önce, söylentilere dayalı bir suçlamanın kaldırılmasını istemişti. Yine kralın huzuruna varmayı istemekten önce, kendi kişiliğine ve savunduğu dine saygı gösterilmesini istemişti.

Tüm bunlar kralın yüreğinde, Yusuf'a karşı bir saygı ve bir sevgi duymasına yolaçmıştı. Bu nedenledir ki kral şöyle diyordu:
"Getirin o adamı bana, onu yakın çevreme alayım."

Fizilal’il Kuran

Hz.Yusuf (a.s) bunu zindan çıkmak amacıyla yaptı diyenlerde yalan konuşmaktadırlar.Kralın adamları Hz.Yusuf (a.s) ı zindandan çıkarmaya gidince Hz.Yusuf (a.s) bunu red etmiş kendisine yapılan iftirayı ortadan kaldırmayı seçmiştir.Bugün bile olsa biz müslümanlara yüz kızartıcı bir iftira atılırsa müslüman bunu red eder ve bu belayı İslami ölçüler içerisinde bertaraf etmeye çalışır.

Sorularınıza kısaca cevap vermeye çalışayım.

1.sorum sizi birisi mahkemeye verdi örnek hırsız diyerek ama tutuklanmadınız giderek savunma yapmayı küfürmü görüyorsunuz?


Bakın hani diyorsunuz ya siz işte şurasını anlamamışsınız ya işte bende diyorum ki sizin tağutu tekfir etme noktasında anlama probleminiz var.Biz tağutu red etmeyi dil,amel,kalp ile bir bütünlük içerisinde olduğu zaman doğru bir “la ilahe” olduğuna inanıyoruz.Bizim iman konusunda da düşüncemiz aynıdır.Eğer bir düşünceye iman etmişsek dil,amel ve kalp ile bunu icra etmemiz gerekmektedir.

Tağuti muhakemelerin reddi de bu şekilde olmalıdır.Onların konumlarını meşrulaştırıcı herhangi bir hal ve hareketin içerisinde bir müslümanın bulunması söz konusu olamaz.Aynen Seyyid Kutub’un Hz.Yusuf (a.s) için söylediği şu ifadelerdeki gibi.

Yusuf) Tağutlara yaltaklanan üst düzey yetkililerinin yaptığı gibi, krala taparcasına şükran gösterisinde bulunmamıştı. Tağutların çevresindeki yaltakçılar gibi; "Çok sağolasınız, var olasınız efendim! Bendeniz her konuda emrinize amade olacağım! Size hizmette hiçbir kusurum olmayacağını bilmelisiniz!.." vb. türden yağ çekmemişti. O, bu türden hiçbir davranışta bulunmamıştı!
Seyyid Kutub

İşte biz bunu söylüyoruz Allah’ın Rasulu İslama aykırı hiçbir davranışta bulunmamıştır.Zaten isteseydi de bulunumazdı.Bizde bu tağuti rejimlerin en önemli organlarının konumlarını meşru gösterecek herhangi bir davranışta bulunmayız ancak kendi  kuvvetleriyle bizleri oralara götürmüşlerse bizde hem gelen memurlara hem orada muhatap edildiğimiz hakimlere hırsız olmadığımızı beyan ederiz.Buna rağmen bizleri suçlu bulmuş zindana atmışlarsa bizde Hz.Yusuf (a.s) gibi sabr ederiz işte bizim akidemiz bu. Burada ki kardeşlerde Allahualem böyle düşünüyorlar.Çünkü akidelerinde şuana kadar bir sıkıntı görmedim.

2.(zorla götürülme hariç) bu zorla götürülme durumunda savunma yapadan susumanızmı gerek,ve savunma yapmak küfürmü

Önceki yazımda yazdım bazı meseleler vardırki çok ince nüanslarla birbirlerinden farklıdırlar.O yüzden yahudilerin ticaret ile faizi benzetme örneğini verdim.Bu zihniyete göre ha herhangi bir eşya alıp satmış sonuçta para kazanmışsınız ha para satıp bundan kazanç elde etmişsiniz.Sonuçta parada bir eşya sayılır.Her iki alışverişte de sonuçta risk vardır.Çünkü para verip buna faiz yani fazlalık eklediğinizde bir kazanç elde etmektesiniz.Fakat bu paranızı tekrardan tahsil edememe riskiniz de vardır.Eğer sizden parayı alan kişi iflas ettiyse siz o parayı artık biraz zor tahsil edersiniz.Bugün bankaların faizle verdikleri milyonlarca lira batak durumunda.Yani yine mantık açısından baktığımızda ticarette de risk var faizle para satmakta da.Zira Allah Teala Faizi haram ticareti helal kılmıştır.

İstem dışı bu tağutların karşısına getirilmek farklı birşey kendi ayağınla oraya gidip konumlarını meşrulaştırmak farklı birşeydir.Kendi rızanla valizini hazırlayıp askere gitmek farklı birşey tutuklanıp götürülmek farklı birşeydir.Bunların hükmüde farklı farklıdır.

Tağutların önünde yada makamında size atılmış bir iftirayı dile getirmek bunun bir yalan olduğunu söylemek farklı birşeydir bir üst mahkemeye müracaat etmek farklıdır.Bunların hükmüde farklı farklıdır.Sap ile samanı karıştırmamak gerekir.

3. sorum hz yusuf as ın kadının şuçlamasında kendisinin şuçsuz oldugu yönündeki açıklaması orda birisinin gömleğin yırtılma yönünün v.s kralın yanında ismimi an,ellerini kesen kadınlara sorun tüm bu hadiselere biz savunma amaçlı  mahkeme  diyoruz.  siz bunlara  ne diyorsunuz nasıl bakıyorsunuz sizce bu olaylar nedir neler anlatmak isteniyor biz bunlardan nasıl birşey çıkarmamız gerekiyor hayatıma yaşamıma bu olaylardan nerde delil alabilirim  teker teker bize anlatırmısınız,siz sadece bunlar  başka birşey demişsiniz.Allah c.c sizin için deliller vardır buyurur.

Daha evvel söyledim dünyadaki hiçbir hukuk sisteminde bu diyalogların adı tanımı muhakeme değildir.Biz buna bu hükmü verdik diyorsunuz oda sizin yanılgınızdır diyorum elden birşey gelmaz.Sizin muhakeme olarak algıladığınız meselelerin birçoğunu müslümanlar defalarca komşularıyla, polislerle, askerlele yaşamaktadırlar.Çünkü biz darul-küfürde yaşıyoruz.Bu iftiralarla bu tür belalarla sürekli yüz yüze kalıyoruz.Bunların hepsine siz muhakeme derseniz o zaman islam olmayan beldelerde yaşama realitesi ortadan kalkmış olur.Oysaki nebilerin çoğu darul-küfürlerde yaşamışlardır.

Hz.Yusuf (a.s) ın kıssası müminler için büyük bir nimettir.Az öncede belirtmiş olduğum gibi eğer bu kıssa da ki örnekler olmasaydı gerçekten bizler birçok zorluğun altından kalkamazdık.Size bir misal vereyim.Geçen gün bir kardeşimiz bani aradı ve başından şöyle bir olay geçtiğini söyledi.Bu kardeşim apartman yöneticisine biriken aidatlarını vermiş fakat makbuz almamış aradan bir müddet geçince yönetici bu parayı aldığını unutmuş.Bu kardeşimizi diğer apartman sakinlerinin bulunduğu bir ortamda çağırmış ve neden aidat borçlarını vermediğini sormuş oda verdiğini söylemiş fakat yönetici bunu ilk başta inkar etmiş daha sonra nerede ve nasıl verdiğini iyice izah edince hatırlamış ve mesele hal olmuş.

Bu kardeş acaba ben onlara muhakememi oldum şüphesiyle fikir alışverişinde bulunmak için konuyu benimle mülaza etmek istemiş.Bende ona birincisi orası bir muhakeme ortamı değildi, her zaman apartman işlerinizi toplantı yaptığınız yerdir dedim.İkincisi ortadaki bir yanlışı düzeltmek için doğruyu ortaya koyarak kendinizi aklamışsınız bunun neresi muhakeme.

Bir örnek daha vereyim  bir gün bir benzin istasyonunda yakıp alırken henüz yakıt dolmadan parayı verdim.Yakıt dolduktan sonra pompacı benden tekrardan para istedi.Bende ısrarla verdiğimi söyledim derken konu petrol işletme sahibine intikal etti odası yukarıdaydı oraya çıktık adam hemen bir yetkili çağırdı kameradan görüntülere baktılar gerçek ortaya çıktı benden özür dileyerek elemanını azarladı.Şimdi ben burada muhakememi olmuş oldum elbetteki hayır.

İşte Hz.Yusuf (a.s) ın kıssası böylesine yüzlerce meselede bizim için bir örneklik sergilemektedir.Şimdi şöyle düşünün bu diyalogların hepsini muhakeme veya temyiz kapsamına alırsak o zaman o tağuti muhakemelerin iğrenç durumlarının vehametini basite indirgemiş olmaz mıyız? .Meselenin ciddiyetini ortadan kaldırmış olmaz mıyız?Davamızın özünü kaybetmiş olmaz mıyız?

Çünkü bunlar bu alanlarda birer otorite konumuna gelmişlerdir.Kab bin Eşref’in Medine'deki konumu da aynen böyledir.O her ne kadar bir kurum değilsede bir ferd olarak Medine de bu alanda tam bir otoriterdir ki Rasulullah (s.a.s) e birileri için alternatif olabilmiştir.Bizler Ebu Hanzala ve benzerleri gibi naslara böylesine yüzeysel yaklaşacak olursak işte böyle meseleleri çözüm noktasında da bir çıkmazın içerisine girmiş oluruz.Allahualem yanlış değilsem Rasulullah (s.a.s) Nisa/Suresi/60.ayete konu olan Kab bin Eşrefi öldürtmüştür.İşte Allah’ın rasulu bu meseleyi bu kadar ciddiyetle önemsemiştir.

Sizler böylesine ciddi meseleleri af buyrun ama çok sulandırıyorsunuz,önemsizmiş gibi algılanmasına belkide  farkında olmadan ön ayak oluyorsunuz.Dolayısıyla bugün ayakkabısının bağcığını kaybeden tağuti muhakemelere koşuyor.Çünkü gerek namaz kıldırma memurları gerekse radikal geçinen islamcı belamlar böylesine ciddi iman küfür meselesi olan konuları sulandırdıklarından avam nazarında bu tür meseleler itibarsızlaşmıştır.

Bu konuda söyleyeceklerim bu kadar artık karar sizin.Rabbim size hidayet nasip etsin.
Kayıtlı
ebu musap
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« Yanıtla #8 : 11 Ağustos 2013, 01:47:18 »

Bir örnek daha vereyim  bir gün bir benzin istasyonunda yakıp alırken henüz yakıt dolmadan parayı verdim.Yakıt dolduktan sonra pompacı benden tekrardan para istedi.Bende ısrarla verdiğimi söyledim derken konu petrol işletme sahibine intikal etti odası yukarıdaydı oraya çıktık adam hemen bir yetkili çağırdı kameradan görüntülere baktılar gerçek ortaya çıktı benden özür dileyerek elemanını azarladı.Şimdi ben burada muhakememi olmuş oldum elbetteki hayır.

İşte Hz.Yusuf (a.s) ın kıssası böylesine yüzlerce meselede bizim için bir örneklik sergilemektedir.Şimdi şöyle düşünün bu diyalogların hepsini muhakeme veya temyiz kapsamına alırsak o zaman o tağuti muhakemelerin iğrenç durumlarının vehametini basite indirgemiş olmaz mıyız? .Meselenin ciddiyetini ortadan kaldırmış olmaz mıyız?Davamızın özünü kaybetmiş olmaz mıyız?

bu düşüncenizde haklısınız bende böyle söylüyorum bu tür olaylar mahkeme değildir.

sizinle anlaşamadıgımız şey hz yusufun olayı petrol de sizin yaşamış oldugunuz hadiseden farkı direk o toplumun hakimi ile yaşanmasıdır eger hzyusuf halkın içinden birisi ile böyle birşey yaşasaydı ve haklı oldugu o an ordaki kişiler ile hal olsaydı tamam,o zaman bunu günümüz mahkemelerine örnek veremzdik,böylelikle  bugun biz hiç bir şekilde mahkemelere ve temyiz e gidemezdik hatta bizi onlar zorla götürselerdi biz söyle söylememiz gerekirdi siz müslüman değilsiniz ve islam ahkamı ile adalet dagıtmıyorsunuz sizin mahkemelerinizi tanımıyoruz kabul  etmiyoruz.diyerek susmamız gerekirdi.

ama hz yusufun olayı mahekmedir o toplumda ki mahkemeler böyle cereyan ediyordu

iş döndü dolaştı benim ilk baştan beri anlatmak istediğim yere geldi yanlış anlamayı sizi maglup ettim demiyorum demek istediğim hz yusufun hadisesi mahkememidir değilmidir siz mehkeme değildir diyorsunuz bizde mahkemedir günümüz mahkemeleri ile başı derde giren müslümanlara delidir diyorum sizde bu yaşam içinde çarşıda pazarda her insanın başına gelebilecek bir olaydır bunu günümüz mahkemelerine delil getiremezsiniz diyorsunuz,haksımıyım.

ama hz yusufun hadisesi ve bu hadiseyi yaşadıgı insanların normal kişiler olmaması sebebi ile mahkeme olma özelliği taşıyor.

hz yusuf vezirin karısı ile değilde avamdan birisinin karısı ile bu olayı yaşamış olsa idi bu mahkeme olarak görülmezdi mahkeme olarak görülmesi için, o avam dan olan kadının kocası askerleri çağırırdı ve onların mahkemelerine iş giderdi hz yusuf bu sefer aynı şeyleri yine yapardı. ama haside direk o toplumun hakimleri ile yaşandıgı için  yani vezir hakimdi ve orda mahkemeyi yaptı onların özel adliyeleri yoktu o tip toplumlarda vezirler hakimdi ve butür ayrılığa düşülen yerlerde verdikleri kararlar günümüz mahkemeleri ile aynıdır bakın tekrar söylüyorum hz yusuf avamdan birisi ile bir olay yaşamamıştır.

biz birisini mahkemeye vermeyi küfür görüyoruz ama birisi bizi verirse kendimizi savunmayı küfür görmüyoruz ve temizde bu savunmanın devamıdır.

1. birisi bizi mahkemeye verirse biz gider kedinimizi savunuruz .Delili hz yusuf un kadınla yaşamış oldugu ilk savunmasıdır.
2.kendimizi savundugumuz halde yinede ceza alırsak busefer onların daha yetkilisi olan üstlerine haklı oldugumu olayın tekrar incelenmesini isteriz.Delili hz yusufun (ellerini kesen kadınlara sorun) 

siz demişsinizki (.Kur’an’da sarih bir şekilde tağuta muhakeme olmanın küfür olduğuna dair nas varsa siz kalkıp o ayetleri temyiz vs. Şeklinde yorumlayamaz böyle bir hükme varamazsınız.)

biz kuranda mahkemenin küfür oldugunu anlatan ayetten böyle birşey çıkarmıyoruzki

bakın tagutun mahkemesini mahkeme olarak görmek küfür değildir sonuçta o bir mahkemedir ama Allahın istemediği bir mahkemedir,işte  bizi zorla götürürlerse kendimizi savunuruz diyoruz savunma yapmak ile orasının bir mahkeme oldugunu kabullenmiş olursunuz ama bu bizi küfre sokmaz çünki dediğim gibi orasının bir mahkeme oldugunu kabul küfür değildir,küfür olan meşruluğunu kabuldür buda ancak sizin birisini dava etmeniz ile gerçekleşir.bunu lütfen iyi düşünün

sorum cevaben siz (İşte biz bunu söylüyoruz Allah’ın Rasulu İslama aykırı hiçbir davranışta bulunmamıştır.Zaten isteseydi de bulunumazdı.Bizde bu tağuti rejimlerin en önemli organlarının konumlarını meşru gösterecek herhangi bir davranışta bulunmayız ancak kendi  kuvvetleriyle bizleri oralara götürmüşlerse bizde hem gelen memurlara hem orada muhatap edildiğimiz hakimlere hırsız olmadığımızı beyan ederiz.Buna rağmen bizleri suçlu bulmuş zindana atmışlarsa bizde Hz.Yusuf (a.s) gibi sabr ederiz işte bizim akidemiz bu. Burada ki kardeşlerde Allahualem böyle düşünüyorlar.Çünkü akidelerinde şuana kadar bir sıkıntı görmedim.) demişsiniz

soru: siz ..hırsız olmadıgımızı beyan ederiz.. demişsiniz sizi köşeye sıkıştımak gayesi ile söylemiyorum ama bunu yapmaya deliliniz nedir?

2. soru: zorlama ile ancak yapabileceğinizi söylüyorsunuz ikrah ile neden küfür olduğu içinise gitmenizmi küfür orda savunma yapmakmı gitmek sizin gibi düşünerek yazıyorum gitmek küfür olamaz savunma yapmak küfür olmalı o halde zorlamdan gidin ve hiç savunma yapmayın çünki savunma yapmaya başladığız an orasının mahkeme oldugunu kabul etmiş olursunuz ve onlara meşruluk kazandırmış olmazmı yani söylemek istediğim orda zorla yada kendi rızanız ile gittiğinizde savunma yapabilmenizin delili şu ayetlerdir.

 (    İkisi de kapıya koştular. Kadın Yûsuf'un gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında hanımın efendisine rastladılar. Kadın dedi ki: "Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası, ancak zindana atılmak veya can yakıcı bir azaptır."   
26.    Yûsuf, "O benden arzusunu elde etmek istedi" dedi. Kadının ailesinden bir şahit de şöyle şahitlik etti: "Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, O (Yûsuf) yalancılardandır.")

hz yusuf hiç böyle bişey yaşamasaydı kurandada olmayacaktı dolaysı ile bu konularda bişey yapamazdık.
 
selametle


Kayıtlı
ebu musap
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« Yanıtla #9 : 11 Ağustos 2013, 01:52:31 »

sami arkadaşımızın sorusna cevap vermeden önce yazdıklarım biraz uzun olacak ama iyice okusman ki birbirimizi daha iyi anlayalım.

    Andolsun kadın ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin delilini görmemiş olsaydı Yûsuf da ona istek duyacaktı. Biz ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.   
25.    İkisi de kapıya koştular. Kadın Yûsuf'un gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında hanımın efendisine rastladılar. Kadın dedi ki: "Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası, ancak zindana atılmak veya can yakıcı bir azaptır."   
26.    Yûsuf, "O benden arzusunu elde etmek istedi" dedi. Kadının ailesinden bir şahit de şöyle şahitlik etti: "Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, O (Yûsuf) yalancılardandır."   
27.    "Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. O (Yûsuf) ise, doğru söyleyenlerdendir."   
28.    Kadının kocası Yûsuf'un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce dedi ki: "Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır. Şüphesiz sizin tuzağınız çok büyüktür."   
29.    "Ey Yûsuf! Sen bundan sakın kimseye bahsetme. (Ey Kadın,) sen de günahının bağışlanmasını dile. Çünkü sen günah işleyenlerdensin."   
30.    Şehirde bir takım kadınlar, "Aziz'in karısı, (hizmetçisi olan) delikanlısından murad almak istemiş. Ona olan aşkı yüreğine işlemiş. Şüphesiz biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz" dediler.   
31.    Kadın, bunların dedikodularını işitince haber gönderip onları çağırdı. (ziyafet düzenleyip) onlar için oturup yaslanacakları yer hazırladı. Her birine birer de bıçak verdi ve Yûsuf'a, "Çık karşılarına" dedi. Kadınlar Yûsuf'u görünce onu pek büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. "Haşa! Allah için, bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir" dediler.   
32.    Bunun üzerine kadın onlara dedi ki: "İşte bu, beni hakkında kınadığınız kimsedir. Andolsun, ben ondan murad almak istedim. Fakat o iffetinden dolayı bundan kaçındı. Andolsun, eğer emrettiğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve zillete uğrayanlardan olacak."   
33.    Yûsuf, "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir. Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onlara meyleder ve cahillerden olurum" dedi.   
34.    Rabbi onun duasını kabul etti ve kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki o, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.   
35.    Sonra onlar, Yûsuf'un suçsuzluğunu ortaya koyan delilleri gördükten sonra yine de mutlaka onu bir süre zindana atmayı uygun buldular.

kadın vezire yani kocasına şikayette bulundugunda vezir yukardada anlatıldıgı üzere hapse hemen atılmıyor daha sonra suçsuz oldugu halde bir süre zindana atıldı, yani heme değil sorunuz istediğiz şekilde cevap verebildimmi
Kayıtlı
ebu musap
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« Yanıtla #10 : 11 Ağustos 2013, 02:54:40 »

hz yusufun meselesi hakkında mahkeme oldugu yönünde kuralların ele alınmasına kurtubi söyle diğiniyor buradan da anlaşıla bilir..

2- Kadının Yakınlarından Şahitlik Eden Kişi:
 

"Kadının yakınlarından bir şahit de şöyle şahitlik etti..." buyruğunda-ki şahitliğin sebebi; iki tarafın söyledikleri birbiriyle çelişince, hükümdarın kimin doğru, kimin yalan söylediğini bilmek için şahide ihtiyaç duymasıy­dı. O bakımdan kadının yakınlarından birisi şahitlik etti. Yani onun yakın­larından bir hakim hüküm verdi. Çünkü söyledikleri bir hükümdü, bir şahit­lik değildi. Bu şahidin kimliği hususunda dört farklı görüş ileri sürülmüştür.

1- Bu, beşikte konuşan bir çocuktur. es-Süheylî der ki: Doğru olan budur. Çünkü bu hususta Peygamber (sav)den varid olmuş bîr hadis vardır ki o ha­diste Hz. Peygamber: "Beşikte yalnızca üç kişi konuşmuştur" diyerek arala­rında Hz. YûsuPun lehine şahitlik eden kimseyi de saymaktadır.[129]

el-Kuşeyrî Ebu Nasr der ki: Şahitlik eden bu kişi hakkında evde bulunup, beşikte küçük bir çocuk idi ve kadının teyzesinin oğluydu. Said b. Cübeyr, İbn Abbas'tan, o Peygamber (sav)den şöyle buyurduğunu rivayet etmekte­dir: "Küçük yaşta dört kişi konuştu." Bunlar arasında da Yûsuf (a.s)ın lehi­ne şahitlik eden kişiyi zikretmektedir. Bu bir görüş.

2- Şahit gömleğin yırtılmasıdır. Bunu da İbn Ebî Necîh, Mücahid'den ri­vayet etmektedir. Bu da dil açısından sahih bir mecazdır. Çünkü hal dili, kal (söz söyleyen) dilden daha beliğdir. Araplar kimi zaman söz söylemeyi can­sız varlıklara da izafe eder ve onlar hakkında taşıdıkları nitelikleri söz konu­su ederek haber verirler, Arapların dilinde ve konuşmalarında bunun örnek­leri pek çoktur. Bunun en tatlı örneklerinden birisi de birisinin şu sözüdür: Duvar, kazığa: Beni niçin yarıyorsun-' diye sormuş. Kazık, duvara: Beni ça­kana sor, demiş. Ancak yüce Allah'ın: "Kadının yakınlarından" buyruğu ta­nıklık edenin gömlek olduğu görüşünü çürütmektedir.

3- Tanıklık eden bu kişi insan da cin de olmayan Allah'ın bir yaratığıdır. Bunu da Mücahid söylemiştir. Ancak bu iddiayı da yüce Allah'ın: "Kadının yakınlarından" kaydı reddetmektedir.

4- Tanıklık eden bu kişi, hikmet sahibi ve akıllı bir adamdır. Vezir işlerin­de o kişiyle danışırdı ve bu kadının akrabalarından birisi idi. O esnada da ka­dının kocası ile birlikte bulunuyordu ve şöyle demişti: Ben kapının arkasın­da dönüp koşmayı, gürültüyü ve gömleğin yırtılması sesini duydum. Ancak sizden hanginizin ötekinin önünde olduğunu bilemiyorduk. Eğer gömleğin yırtılması ön taraftan ise ey kadın, sen doğru söylüyorsun ve eğer gömlek ar­ka tarafından ytrtılmış ise doğru söyleyen odur. Gömleğe baktıklarında, gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu gördüler. Bu da el-Hasen, İkrime, Ka-tâde, ed-Dahhâk ve yine Mücahid ile es-Süddînin görüşüdür.

es-Süddî der ki: Bu şahit, kadının amcasının oğlu idi. Bu görüş İbn Ab-bas'tan da rivayet edilmiştir, bu husustaki sahih görüş budur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

-İsrail'in, Simâk'tan, onun da İkrime'den naklettiğine göre- İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmektedir: Şahitlik eden bu kişi sakallı birisiydi. Süf-yan da, Cabir'den, o İbn Ebi Müleyke'dcn, o İbn Abbas'tan şöyle dediğini nak­letmektedir: Şahitlik eden bu kişi hükümdarın yakın ve özel adamlarından birisiydi. İkrime de der ki: Şahitlik eden bu kişi çocuk değildi. O hikmet sa­hibi bir adamdı.

Süfyan, Mansur'dan, o Mücahid'den şahidlik eden bu kişi bir adamdı, de­diğini rivayet etmektedir.

Ebu Ca'fer en-Nehhâs der ki: Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır ya, anlamı en uygun olan açıklama, şahitlik eden bu kişinin aklı eren ve hikmet sahi­bi bir adam olduğudur. Hükümdar ona danışınca o da ona bu delâlet yolu­na başvurmasını söylemişti. Şayet şahitlik eden bu kişi bir çocuk olsaydı, onun Hz. Yûsuf un lehine şehadeti ayrıca alışılmış hallerden bir delil getirmesine ihtiyaç bırakmayacaktı, çünkü çocuğun söz söylemesi başlı başına bir bel­ge ve bir mucizedir ve bu adeten bilinen bir hususu delil göstermekten da­ha açık bir delil olurdu. Bununla birlikte bunun böyle olması hadisteki: "Dört kişi küçükken konuşmuşlardır"[130] ifadesine ve bunlar arasında Yûsuf ile il­gisi olan küçüğün sayılmasına muhalif değildir. Çünkü o takdirde anlam, bu kişi yaşlı başlı birisi değil, yaşı küçük birisi olur. Bunda da bir başka delil var­dır ki oda şudur: İbn Abbas (r.a) bu hadisi Peygamber (sav)den rivayet et­miştir. Ancak ondan gelen rivayetler, Hz, Yûsuf'un lehine şahitlik eden ki­şinin küçük bir çocuk olmadığı noktasında birbirini desteklemektedir.

Derim ki: İbn Abbas, Ebu Hureyre, İbn Cübeyr, Hilal b. Yesaf ve ed-Dahhâk'tan rivayet edildiğine göre şahitlik eden bu kişi, beşikte küçük bir ço­cuk idi. Şu kadar var ki eğer bu konuşan küçük bir çocuk olsaydı, bizatihi onun konuşması delil teşkil ederdi ve bunun için ayrıca gömleğin yırtılma­sı şeklinin delil gösterilmesine gerek duyulmazdı. Küçüğün bu konuşması da harikulade bir olay ve bir çeşit mucize olurdu. Doğrusunu en iyi bilen Ailah'tır. Beşikte iken konuşan çocukların kimliklerine dair açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Burûc Sûresi'nde (85/4-7. âyetlerin tefsirinde) gelecektir.[131]

 

3- Alâmetlere Dayanarak Hüküm Vermek:
 

Eğer bizler şahitlikte bulunan kimsenin küçük bir çocuk olduğunu kabul edecek olursak, -daha önce zikrettiğimiz gibi- bunda emarelere göre amel edişe delil olacak bir taraf olmaz. Şayet şahitlikte bulunan bu kişi eğer bir adam ise, o takdirde lukata ve pek çok konuda alâmete dayanarak hüküm verilebileceğine dair delil olabilir. Hatta Malik hırsızlar İle ilgili bir mesele­de şöyle demektedir: Eğer hırsızlarla beraber bir takım eşyalar bulunacak olur da bazı kimseler gelip o eşyaların kendilerinin olduğunu iddia edecek olur­sa, bununla birlikte ellerinde delilleri de bulunmuyor ise, sultan bu husus­ta hüküm vermek İçin bekler. Şayet (aynı iddiada bulunarak) onlardan baş­kaları gelmezse o eşyaları onlara teslim eder.

İmam Muhammed de karı ve kocanın herbirisi ev eşyalarının kendileri­nin olduğu iddiasında bulunurlarsa şöyle der: Erkeklere ait ve onlar tarafın­dan kullanılan eşyalar kocanındır, kadınlara has olan eşyalar kadınındır. Ka­dın ve erkek tarafından da kullanılabilen eşyalar ise erkeğe aittir.

Şureylı ile İyas b. Muaviye bu gibi anlaşmazlık konularında alâmetlere da­yanarak uygulamalarda bulunurlardı. Bunun da asıl dayanağı bu âyet-i ke­rîmedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

"Eğer gömleği önden yırtıldıysa" buyruğundaki; " İdi" şart edatı dolayısıyla cezm mahallindedir. Ancak nahiv açısından açıklanması gereken bir husus vardır. Çünkü şart edatları mazi olan fiili müstakbele (müzariye) çevirir. Oysa bu fiilde bu söz konusu olmaz. el-Muberred Muhammed b. Yezid der ki: Bu; "İdi" fiilinin gücünden gelmek­tedir ve bu fiil ile bütün fiillerin gerektiğinde ifade edilebilmesinden dola­yıdır.

ez-Zeccâc ise şöyle der: Buyruğun anlamı şeklinde olup eğer ... bilinirse, demektir ve burada bilgi henüz gerçekleşmemiş İdi. "İmek (oluş)" da böyledir. Çünkü bu da bilme anlamını verir.

"Önden yırtıldı" ile mazi fiil şeklinde ın haberi verilmek­tedir. Şair Züheyr'in şu beyitinde olduğu gibi:

"O içinde gizlediği bir aırn kalbinde saklayıp, durdu. Onu ne açıkladı, ne de öne geçti."

Yahya b. Ya'merve İbn Ebi İshak; "Önden" kelimesini "kat"," "be" ve "lam" harflerini ötrelî olarak okumuştur. “Arka" kelimesini de ay­nı şekilde okumuştur. ez-Zeccâc der ki: Bu okuyuşuyla bu İki kelimeyi "ön­ce ve sonra" anlamındaki kelimeler gibi iki gaye (nihâilik bildiren kelime) olarak değerlendirmektedir. Sanki; "Onun önünden ve onun arkasından" denilmiş gibidir. Asıl maksadı teşkil eden muzafu'n-ileyh hazfe­dilince, muzaf bizatihi gaye yerine geçmiştir. Oysa bundan önce muzafın ga­yesi, muzafu'n-ileyh idi. Bununla birlikte "lam" ve "ra" harfleri -munsanf ol­mayana benzetilerek-; şeklinde üstün olarak da okunabilir. Çünkü bu kelime marife olup asıl babından uzaklaştırılmıştır. Mahbûb, Ebu Amr'dan ve; şeklinde hafifletilmiş (be harfleri sakin olarak) ve mecrur okunduğunu rivayet etmiştir.

"Kocası gömleğinin arkasından yırtılmış olduğunu görünce: Şüphesiz ki bu, siz kadınların kilelerlndendir... dedi," Denildiğine göre bu sözleri Aziz kadına: "Zevcene kötülük yapmak isteyenin cezası... başka ne olabi­lir?" demesi üzerine söylemiştir. Bu sözleri kadına şahidin söylediği de söylenmiştir.

"Keyd; hile": Tuzak ve hile demektir. Bunun anlamı daha önce el-Enfal Süresi'nde (8/18. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

"Doğrusu siz kadınların hilesi büyüktür." Bu sözleri söyleyenin hileyi "büyüktür" İle nitelendirmesi, içine düştükleri yanlışlıklardan kurtulmak için giriştikleri fitne ve hilelerin büyüklüğünden dolayıdır. Mukatil, Yahya b. Ebî Kesir'den rivayetle Ebu Hureyre'den şöyle dediğini nakletmektedir; Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Hiç şüphesiz kadınların hilesi, şeytanın hilesin­den daha büyüktür. Çünkü yüce Allah: "Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır" (en-Nisa, 4/76) diye buyururken, diğer taraftan: "Doğrusu siz kadınların hile­si büyüktür" diye buyurmaktadır."[132]

"Yûsuf sen bundan vazgeç" sözlerini söyleyen şahitlik eden şahıstır. Buradaki "Yûsuf" nidadır ve "yâ Yûsuf" demektir. Nida harfi hazfedilmiştir. "Bundan vazgeç" yani bunu kimseye söyleme ve bunu gizle! demektir.

Daha sonra kadına yönelerek, şöyle dedi: "Ey kadınl Sen de günahının bağışlanmasını dile" yani kocandan bu günahını affetmesini, seni cezalan­dırmamasını iste. "Çünkü sen gerçekten günahkârlardan oldun."

Buradaki;" Günahkârlar" kelimesini müzekker çoğul olarak kul­lanıp şeklinde müennes çoğul kullanmayışırun sebebi, aynı zaman­da hem erkek, hem de dişilerden haber vermeyi kastettiğinden dolayıdır. O bakımdan müzekkeri tağlib etmiştir. Mana, sen günahkâr insanlardansın yahut günahkârlar topluluğundansın, şeklindedir. Bu yönüyle yüce Allah'ın: "Gerçekten o kadın kâfirler topluluğundandı." Cen-Neml, 27/43); " Ve o kadın itaat edenlerdendi" (,et-Tahrîm, 66/121 buyruklarını andırmaktadır.

Şöyle de denilmiştir; Hz. Yûsuf’a bundan vazgeç, kadına da bu işten ba­ğışlanma dite diyen kişi, onun kocası olan hükümdardır. Bu hususta da iki görüş vardır. Birinci görüşe göre kocası pek öyle kıskanç bir kimse değil­di, bundan dolayı hiçbir tepki göstermeyip hareketsiz kalmıştı. Mısır aha­lisinin bir çoğunda kıskançsızlık mevcuttur. İkinci görüşe göre ise yüce Al­lah ondan kıskançhğı çekip aldı. Ayrıca hükümdarda Yûsufa karşı bir İnce­lik ve bir nezaket vardı. Böylelikle Hz. Yûsuf bu badireyi atlattı ve kadını da affetti.[133
Kayıtlı
rukayye
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 17


« Yanıtla #11 : 11 Ağustos 2013, 06:03:00 »

Musab senin bu yazdığın hayır yalnış oldu, kopyaladığın diyecektim. Sizce de çok uzun bir cevap değilmi?Kaldı ki cevap niteliği bile yok! Kopyala yapıştır yapmışsınız, kendi ilminizle cevap verseydiniz, daha iyi olurdu ama;  Daha önce yazdıklarınızı da okuduğum için şaşırmadım. Allah cc size hidayet etsin hakkı göstersin.
   "Mahvolan apaçık bir delilden ötürü mahvolsun, yaşayan da apaçık bir delilden ötürü yaşasın." (Enfal:42)
         Hidayete tabi olanlara selam olsun.
Kayıtlı
rukayye
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 17


« Yanıtla #12 : 11 Ağustos 2013, 06:14:44 »

Bu soruya kısa cevabınızdan sonra meseleyi tek tek müzakere edebiliriz tabiî ki amaç hak olmak şartıyla. sami den alıntı...
 bakın burda kısa cevabınızdan sonra diyor ve yine diyor ki tek tek muzakere edebiliriz... ama siz cevap vermek yerine kitaptan kopyala yapıştır yapmışsınız
 
Kayıtlı
ebu musap
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« Yanıtla #13 : 11 Ağustos 2013, 08:36:34 »

 rukkayye sorunun cevabı sadece allata 1 2 satır ben ayetleride koydumki bakmak isterlerse bakabilsinler diye kopyla yap. suçmu ve ilmin v.s demişsin bu tür polemik ortamlarına girmek ne işe yarayabilirki iyi okudugunuzu düşünmüyorum
Kayıtlı
ebu musap
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« Yanıtla #14 : 11 Ağustos 2013, 08:37:59 »

islamda küfür olmayan bir meselede cahilce küfür diyerek tüm yapmış oldugunuz doğru şeyleride yok ediyorsunuz
Kayıtlı
Sayfa: [1] 2 3 ... 5   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.