HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 29 Mart 2024, 12:02:39


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: 1 ... 8 9 [10]
 91 
 : 18 Ocak 2023, 00:00:13 
Başlatan SÜLEYMAN_34 - Son mesaj Gönderen: SÜLEYMAN_34
Sa öncelikle site yöneticilerine duyuru  sanırım siteniz sadece bilgisayar için yapılmış telefondan herşey çok karışık

 92 
 : 17 Ocak 2023, 23:56:10 
Başlatan SÜLEYMAN_34 - Son mesaj Gönderen: SÜLEYMAN_34
 sa 3 aylar ne zaman basliyacak

 93 
 : 24 Aralık 2022, 22:13:36 
Başlatan Alkame - Son mesaj Gönderen: Alkame

‎بِسْــــــــــــــــــــــمِ ﷲِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيم‎


Cumade’l Ahir ayının hilali, 29 Cumade’l Evvel 1444 (miladi 24 Aralık 2022) tarihinde dünyanın çeşitli bölgelerinde bulunan Müslümanlar tarafından gözetlenmiş olup görülmüştür. Hicri 1444 Cumade’l Ahir ayına, miladi 25 Aralık 2022 ‎Pazar günü başlanmıştır.





 94 
 : 20 Aralık 2022, 21:03:08 
Başlatan Alkame - Son mesaj Gönderen: Alkame

 95 
 : 13 Aralık 2022, 23:13:23 
Başlatan Alkame - Son mesaj Gönderen: Alkame
Soru 144: “Dinler arasında fark yoktur. İster Yahudi ister Hristiyan ister Müslüman isterse dinsiz olsun herkes değer olarak eşittir.” zihniyetine sahip olan bir kişi, insanlara bu zihniyeti yayarsa tağut olur mu?

Cevap: Evet, tağut olur.
Açıklama: İnsanlar, din ve düşünce bakımından birbirlerinden farklıdırlar. İslam dinine tâbi olan yani Müslüman hükmü verilen kişi, elbette İslam’a aykırı olan saptırılmış Yahudilik ve saptırılmış Hristiyanlık dinine tâbi olanlar ile sapık inançlara sahip olanlardan daha üstündür. Bunları eşit sayma zihniyeti, İslam’a aykırı olan bir zihniyettir.
Böylece Allahu Teâlâ’nın bâtıl saydığı dinleri, seçtiği ve razı olduğu İslam diniyle eşit görmek ya da Allahu Teâlâ’nın kâfir ve müşrik hükmünü verdiği ve hiçbir değerleri olmadığını bildirdiği kişileri, Müslüman hükmünü verip değerli olduğunu bildirdiği kişilerle aynı tutmak; Allahu Teâlâ’nın hükmünü beğenmemek, bunun yanlış olduğunu söylemek ve Allahu Teâlâ’nın hükmünden başkasını beyan etmek demektir. Bu sebeple böyle bir fikri yayan kişi, şeytanın yardımcısıdır ve şeytanın amellerini yapmaktadır. Bundan dolayı tağut olmuştur. Bu gibi düşünceler reddedilmeden tağut reddedilmiş olmaz.
Bilinmelidir ki kimin değerli ve üstün olduğunu tayin etmek, sadece Allahu Teâlâ’ya aittir. Kim bu hakkın kendisinde olduğunu iddia ederse tağut olmuş olur.

 96 
 : 13 Aralık 2022, 23:12:33 
Başlatan Alkame - Son mesaj Gönderen: Alkame
Soru 143: Kadın erkek eşitliğini savunan kadın grupları (feministler) tağut mudur?

Cevap: Evet, tağuttur.
Açıklama: Feminizm, kadın ve erkeğin her konuda eşitliğini savunan düşüncedir. Böyle bir düşünce hem İslam’a aykırıdır hem de kadın ve erkeğin tabiatına zıttır. İslam’a aykırıdır çünkü Allahu Teâlâ kadın ve erkeği birbirini tamamlayıcı iki varlık olarak yaratmış ve birbirini en güzel şekilde tamamlamaları için onlara görevler vermiş ve sorumluluklar yüklemiştir. Feminizm düşüncesi kadın ve erkeğin tabiatına da zıttır çünkü ilimle kati olarak sabit olmuştur ki kadın ve erkeğin tabiatı ve vücudu aynı değildir. Dolayısıyla onları eşit tutmak hem İslam’a aykırıdır hem de kadın ve erkeğin tabiatıyla ilgili gerçeğe ve kati delillere aykırıdır.
Evet, kadın ile erkek katiyetle ayrı varlıklardır. Eşitliküstünlük meselesine gelince; İslam dini kadın ve erkek arasındaki farklılığa riayet ederek maslahata göre bazı konularda erkeği kadından üstün tutmuş, bazı konularda kadını erkekten üstün tutmuş, bazı konularda ise erkek ve kadını eşit tutmuştur.
Evet, İslam dini bazı konularda erkeği kadından üstün tutmuştur. Şöyle ki idare ve itaat konusunda yetkiyi erkeğe vererek onu kadından üstün tutmuştur.
İslam dini bazı konularda ise kadını erkekten üstün tutmuştur. Örneğin; kadının maişetini temin etmek, ister kocası ister velisi olsun, erkeğe aittir ve bu, kadının hakkıdır.
İslam dininde çoğu meselede kadın ve erkek eşit tutulmuştur, farzları işleme ve salih amel yapmada eşit sevap almaları gibi.
Erkeklere, tabiatları bakımından kadınlara verilmeyen bazı haklar verilmiştir ve bu haklar da aslında kadınları korumaktadır. Örneğin; evin reisi ve velisi erkektir. Haramı emretmediği müddetçe veliye itaat farzdır. İşte bu hüküm aslında kadını korumaktadır. Çünkü kadın, tabiatı gereği duygusal bir varlıktır ve çoğu zaman aklıyla değil, duygularıyla hareket eder. Dolayısıyla eğer kadın veli olursa duygusal kararlar alır ve bu hem kendisine hem kocasına hem çocuklarına hem de çevresine zarar verebilir. Örneğin; boşama hakkı kadında olsa her kızdığında kocasını boşar.
Kadının mirasta erkekle eşit pay almasını, sonra da erkeğin hanımına bakmak mecburiyetinde olmadığını, yani kadının da erkek gibi çalışması gerektiğini söylemek, aslında kadına zarardır. Bir tarafta eşitlik yapılırken diğer tarafta kadına yük taşıttırılmaktadır. Hâlbuki akıllı olan bir kadına, “Mirasta erkeğin aldığı payın yarısı kadar pay alıp bütün maişetinin erkeğe ait olmasını mı istersin yoksa sen de onun gibi çalışıp mirasta eşit pay almayı ve harcamaların eşit olmasını mı istersin?” diye sorulsa elbette birincisini seçer, çünkü birinci seçenek onun için daha kârlıdır. Dolayısıyla feminizm zihniyeti kadına fayda değil, ancak zarar verir. Zira bu zihniyet, kadının tabiatını erkekleştirmek, yani bozmak ister. Böylece kadının maslahatına göre değil, bilakis zararına göre hareket eder.
Şu sabittir ki kadın ile erkeğin vücudu bile birbirinden farklıdır; beyin büyüklüğü, kalp büyüklüğü ve hatta kan sayımında bile farklılık vardır. Aklı başında olan biri bunu düşündüğünde anlar ki bu farklılık bir sebebe binaendir; o da taşıyacakları görevdir. Dolayısıyla İslam dini kadına, yapısına uygun görev ve sorumluluklar yüklemiştir. Feminizm zihniyeti ise bu tabiatı değiştirmektedir. Dolayısıyla kadına en büyük zararı veren bu düşüncedir.
Bir toplumda herkes tabiatına uygun olan görevi yaparsa o toplum sağlam ve mutlu olur. Fakat tabiatının kaldıramayacağı görevler fertlere yüklenirse kargaşa, ihtilaf ve zulüm, yani mutsuzluk baş gösterir. Gerçekten mutlu olan kadın, tabiatına uygun görevi yapan kadındır. Erkeğin görevini almak isteyen kadın ise tabiatına uygun hareket etmemektedir. Dolayısıyla feminizm zihniyetine sahip kadınlar, zahiren ne kadar mutlu olduklarını söyleseler de aslında içleri rahat değildir.
Buna göre, feminizm zihniyeti her bakımdan İslam’a aykırı bir zihniyettir. Bu zihniyete çağıranlar, şeytanın emrettiği şeylere çağıranlardır. Bundan dolayı tağut olmuşlardır.

 97 
 : 27 Kasım 2022, 18:39:35 
Başlatan Ebu Muhammed Es-selefi - Son mesaj Gönderen: Ebu Muhammed Es-selefi
Büyük şirklerden bazıları şunlardır:

1- Allah’ın ortağı olduğuna inanmak. Bu kâinatın iki ilahı olduğunu söylemek gibi…

Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor:
وَقَالَ ٱللّٰهُ لَا تَتَّخِذُوا إِلَهَيْنِ ٱثْنَيْنِۖ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌۖ فَإِيَّايَ فَٱرْهَبُونِ ٥١
«Ve Allah, bütün kullarına şöyle buyurdu: “Sakın iki ilah edinmeyin! Muhakkak ki ibadete layık ilahınız tektir, o hâlde (hiçbir şeyi şirk koşmadan yalnız bana ibadet edin ve) sadece benden korkun!”»    (En-Naḥl: 51)


2- Allah’tan başka bir varlığın ilah olduğuna inanmak. Hristiyanların Meryem oğlu İsa aleyhisselam hakkında söyledikleri gibi…
Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor:

لَقَدْ كَفَرَ ٱلَّذِينَ قَالُوٓا إِنَّ ٱللّٰهَ هُوَ ٱلْمَسِيحُ بْنُ مَرْيَمَۖ وَقَالَ ٱلْمَسِيحُ يَا بَنِيٓ إِسْرَائِيلَ ٱعْبُدُوا ٱللّٰهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْۖ إِنَّهُۥ مَنْ يُشْرِكْ بِٱللّٰهِ فَقَدْ حَرَّمَ ٱللّٰهُ عَلَيْهِ ٱلْجَنَّةَ وَمَأْوَاهُ ٱلنَّارُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنْصَارٍ ٧٢
«“Muhakkak ki Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.” diyenler kesinlikle küfre girmiştir. Oysa Mesih (İsa) şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Sadece, benim de rabbim sizin de rabbiniz olan Allah’a ibadet edin! Ve bilin ki Allah, kendisine şirk koşan kimseye cenneti kesinlikle haram kılmıştır. Onun varacağı yer ateştir (orada ebedî olarak kalacaktır). Zalimlerin (Allah’a şirk koşanların, ken-dilerini ateşten kurtaracak) hiçbir yardımcıları olmayacaktır.”»(El-Mâide: 72)



3- Allah’ın zatının, her biri farklı tabiata sahip çeşitli kısımlardan müteşekkil olduğuna inanmak. Hristiyanların “Allah üçün üçüncüsüdür.” demeleri gibi…

Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor:
لَقَدْ كَفَرَ ٱلَّذِينَ قَالُوٓا إِنَّ ٱللّٰهَ ثَالِثُ ثَلَاثَةٍۘ وَمَا مِنْ إِلَٰهٍ إِلَّآ إِلَٰهٌ وَاحِدٌۚ وَإِنْ لَمْ يَنْتَهُوا عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ٧٣
«“Muhakkak ki Allah, üç şeyden (baba, oğul ve kutsal ruhtan) müteşekkildir.” diyenler (Hristiyanlar) kesinlikle küfre girmişlerdir. (Allah, onların bu söylediklerinden münezzeh ve yücedir.) Bilin ki hak ilah birdir, O’ndan başka ibadete layık olan yoktur. Söyledikleri bu kötü sözden vazgeçmezlerse o kâfirlere çok acı verici bir azap isabet edecektir.»                 (El-Mâide: 73)



4- Allah’ın oğlu veya kızları olduğuna inanmak. Allah bu gibi şeylerden yüce ve münezzehtir. Hristiyanların “Mesih Allah’ın oğludur.” veya Yahudilerin “Uzeyr Allah’ın oğlu-dur.” ya da Arap müşriklerinin “Melekler Allah’ın kızlarıdır.” demeleri gibi…

Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor:
وَقَالُوا ٱتَّخَذَ ٱلرَّحْمٰنُ وَلَدًا ٨٨ لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا ٨٩ تَكَادُ ٱلسَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ ٱلْأَرْضُ وَتَخِرُّ ٱلْجِبَالُ هَدًّا ٩٠ أَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدًا ٩١ وَمَا يَنْبَغِي لِلرَّحْمَٰنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا ٩٢ إِنْ كُلُّ مَنْ فِي ٱلسَّمَاوَاتِ وَٱلْأَرْضِ إِلَّا ءَاتِي ٱلرَّحْمَٰنِ عَبْدًا ٩٣ لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا ٩٤ وَكُلُّهُمْ ءَاتِيهِ يَوْمَ ٱلْقِيَامَةِ فَرْدًا ٩٥
«Ve kâfirler (Yahudi, Hristiyan ve bazı müşrikler Allah hakkında yalan uydurup) “Er-Raḥmân çocuk edindi.” dediler. Ey kâfirler! (“Er-Raḥmân çocuk edindi.” demekle) Gerçekten de çok çirkin ve (aklın asla kabul etmediği) büyük bir iftira atmış oldunuz. Er-Raḥmân’a çocuk isnat ederek çok büyük ve çirkin bir iftirada bulunmalarından dolayı neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar şiddetle yıkılıp paramparça olacaktı. Şu bilinmelidir ki er-Raḥmân’ın çocuk edinmesi, ilahlığına zıttır (çünkü O, her türlü eksik sıfattan münezzeh ve yücedir). Muhakkak ki göklerde olanların (meleklerin) ve yerde olanların (insan ve cinlerin) hepsi, kıyamet gününde er-Raḥmân’a boyun eğmiş birer kul olarak gelecektir. Muhakkak ki Allah’ın ilmi bütün mahlukatı kuşatmış ve onların sayılarını tek tek tespit etmiştir (hiçbiri O’na gizli değildir). Ve herkes kıyamet gününde er-Raḥmân’ın huzuruna (yardımcılarını ve mallarını terk etmiş olarak) tek başına gelecektir (sonra da herkese hak ettiği mükâfaat ya da ceza mutlaka verilecektir).»                            (Meryem: 88-95)



5- Arap müşriklerinin cinler hakkındaki inançları.
Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor:
وَجَعَلُوا للّٰهِ شُرَكَآءَ ٱلْجِنِّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوا لَهُۥ بَنِينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ سُبْحَانَهُۥ وَتَعَالَى عَمَّا يَصِفُونَ ١٠٠
«(Allah’tan başkasına ibadet eden) Müşrikler, cinleri de (ibadette) Allah’a ortak koştular. Hâlbuki onları da Allah yaratmıştır (yaratılana değil, ancak yaratana ibadet edilir). Hiçbir ilme dayanmadan Allah hakkında erkek ve kız çocukları olduğuna dair yalan da uydurdular. Allah onların bu (yalan ve bâtıl) vasıflandırmalarından münezzeh ve yücedir.» (El-Enʿâm: 100)



6- Kâinatta Allah’tan başka, Allah’a rağmen etki eden bir etkileyici veya Allah’a rağmen tasarruf sahibi olup kendisine tâbi olanları muzaffer ve izzetli kılan bir varlığın olduğuna inanmak.

Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor:
وَٱتَّخَذُوا مِنْ دُونِ ٱللّٰهِ ءَالِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَ ٧٤
«Ve müşrikler, kendilerini muzaffer kılacağını ve (ahiret günündeki) azaptan koruyacağını umarak Al-lah’tan başka ilahlar edinip onlara ibadet ettiler.»                         (Yâ Sîn: 74)

Yüce Allah başka bir ayette şöyle buyuruyor:
وَٱتَّخَذُوا مِنْ دُونِ ٱللّٰهِ ءَالِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا ٨١
«Ve müşrikler, kendilerine yardımcı ve destekçi olup onları izzetli kılsınlar diye Allah’tan başka varlıklara ibadet ederek ilahlar edindiler.»   (Meryem: 81)


Bu ayet gösteriyor ki kim Allah’a rağmen kâinata etki etme ve onu yönetme konusunda Allah’ın ortağı olduğuna inanırsa bu, büyük şirktir ve fiillerin tevhidine zıttır. Çünkü Allah’ın mülkünde sadece kendi yarattığı var olur. Zira O’ndan başka yaratıcı yoktur.


7- Büyük şirklerden biri de Yüce Allah’ın bütün yarattıklarına rububiyeti konusunda ortağı olduğuna inanmaktır. Bu şirk ise rububiyet tevhidine zıt olan her şeyi kapsar. Do-layısıyla rububiyet tevhidi, ancak rububiyetin bütün manalarını sadece Allah’a vermekle sahih olur. Yine rububiyetin bütün manalarının âlemlerin rabbi olan Allah’a has olduğuna ve bu konuda hiçbir ortağı olmadığına inanmakla sahih olur.
Buna göre rububiyet tevhidi şöyle gerçekleşir:
a) Bu kâinatı ve içindeki bütün varlıkları icat eden ve yaratan, âlemlerin rabbi olan Allah’tan başka bir varlığın olmadığına inanmak.
b) Bu kâinatta âlemlerin rabbi olan Allah’tan başka gerçek manada rızık veren bir varlığın olmadığına inanmak.
c) Âlemlerin rabbi olan Allah’tan başka gerçek manada her şeyin sahibi olan, her şeyin mülkiyeti elinde bulunan ve bütün kâinatın düzenini sağlayan bir varlık olmadığına inanmak.
d) Âlemlerin rabbi olan Allah’tan başka gerçek manada seyyid olan, bütün kâinatı kontrol altında tutan, mutlak olarak hüküm koyma ve emir verme yetkisi olan bir varlığın olmadığına inanmak.
e) Âlemlerin rabbi olan Allah’tan başka gerçek manada muzaffer kılan, yardım eden, izzetli kılan, zelil eden, mertebeyi indiren ve yükselten, rızkı azaltan ve çoğaltan bir varlığın olmadığına inanmak.
f) Kâinatla ilgili herhangi bir işte, âlemlerin rabbi olan Allah’ın izni olmaksızın hiç kimsenin şefaatçi olamayacağına inanmak.
Bu sayılan şeylerden herhangi biri gerçekleşmezse rububiyet tevhidi bozulmuş ve rububiyette şirk meydana gelmiş olur. Buna göre kim Allah’tan başkasının, yaratma ve rızık verme konusunda Allah’ın ortağı olduğuna inanırsa şirk koşmuş olur. Yine kim Allah’tan başka bir varlığın kâinatı idare etme ve onda tasarrufta bulunma konusunda Allah’ın ortağı olduğuna inanırsa şirk koşmuş olur. Aynı şekilde kim Allah’tan başka bir varlığın düşmana karşı muzaffer kılma, destekleme, izzetli kılma, zelil kılma, fayda sağlama, zarar verme, doğru yola ulaştırma ve saptırma konusunda Allah’ın ortağı olduğuna inanırsa şirk koşmuş olur. Yine kim Allah’tan başka bir varlığın mutlak hüküm koyma, mutlak emir verme, Allah’a rağmen teşri koyma, Allah’a rağmen haram ve helal tayin etme hakkı olduğuna inanırsa şirk koşmuş olur. Ve kim, herhangi bir varlığın Allah’tan bağımsız olarak Allah katında şefaat edebileceğine ya da bu konuda Allah’ı mecbur kılan bir hakka sahip olduğuna inanır-sa şirk koşmuş olur.
Rububiyet konusunda şirkten nehyeden ayetlerden bazıları şunlardır:

Yüce Allah şöyle buyuruyor:
لَكِنَّ هُوَ ٱللّٰهُ رَبِّي وَلَآ أُشْرِكُ بِرَبِّيٓ أَحَدًا ٣٨
«O, benim Rabbimdir ve ben, Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam (O’nu zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birleyip sadece O’na ibadet ederim).»     (El-Kehf: 38)

وَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُشْرِكْ بِرَبِّيٓ أَحَدًا ٤٢
«… şöyle demeye başladı: “Vay hâlime! Keşke Rab-bime (zatında, sıfatlarında, fiillerinde, haklarında, yetkilerinde ve ibadette) hiçbir şeyi ortak koşmasaydım!”»                       (El-Kehf: 42)



أَأَرْبَابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ ٱللّٰهُ ٱلْوَاحِدُ ٱلْقَهَّارُ ٣٩ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهِ إِلَّا أَسْمَآءً سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَءَابَآؤُكُمْ مَآ أَنْزَلَ ٱللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۚ إِنِ ٱلْحُكْمُ إِلَّا لِلّٰهِ ۚ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوٓا إِلَّآ إِيَّاهُۚ ذَلِكَ ٱلدِّينُ ٱلْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ٤٠
«Ey zindan arkadaşlarım! Değişik rablere (ilahlara) ibadet etmek mi daha hayırlıdır yoksa tek ve benzersiz, (ٱلۡقَـهَّـار) el-Kahhâr (hiçbir şeyin kendisini âciz bırakamadığı, her şeye kadir) olan Allah’a ibadet etmek mi daha hayır-lıdır?! Allah’tan başka ibadet ettiğiniz şeyler, ancak sizin ve atalarınızın “ilah” diye isimler taktığı putlardan (sahte ilahlardan) başka bir şey değildir. Allah, onlar hakkında yüceltilip ibadet edilmeye layık olduklarına dair hiçbir delil indirmemiştir. Bilin ki (bütün yaratılanlar hak-kında) mutlak hüküm verme yetkisi, sadece Allah’a aittir (başkasına ait değildir). Çünkü O; kendisinden başkasına değil, yalnız O’na ibadet etmenizi emretmiştir. İşte, (kendisinde hiçbir eğrilik bulunmayan) doğru din budur! Fakat insanların çoğu bu gerçeği (yalnız Allah’a ait olan mutlak hüküm verme yetkisini başkasına vermenin, yetki verilen kişiye ibadet etmek ve onu Allah’tan başka ilah edinmek olduğunu) bilmez (böylece bu yetkiyi başkalarına vererek Allah’a şirk koşar).»   (Yûsuf: 39-40)



قُلْ يَآ أَهْلَ ٱلْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَآءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلَّا نَعْبُدَ إِلَّا ٱللّٰهَ وَلَا نُشْرِكَ بِهِۦ شَيْئًا وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ ٱللّٰهِۚ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا ٱشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ ٦٤
«Ey rasulüm! De ki: “Ey kitap ehli (Yahudi ve Hristiyanlar)! Gelin, bizim de sizin de hak ve adaletli olduğunu kabul ettiğimiz kelime (La ilahe illAllah) üzerinde birleşelim (ona bilerek iman edip onun gerektirdiği şekilde yaşayalım). O hak ve adaletli olan kelimenin manası ve gerektirdiği şeyler şunlardır: “Yalnız Allah’a ibadet etmemiz, O’na hiçbir şeyi şirk koşmamamız (zatında, sıfatlarında, fiillerinde ve ibadette Allah’a benzerler ve ortaklar edinmememiz) ve birbirimizi Allah’tan başka rabler edinmememiz (yalnız Allah’a ait olan hak, yetki ve sıfatları yaratılmışlardan herhangi birine vermememiz).” Eğer onlar (hak ve adaletli olan tevhid kelimesine bu mana ile iman etmeyip zahiren ve bâtınen ona uymaktan) yüz çevirirlerse siz onlara şöyle deyin: “Şahid olun ki biz (tevhid kelimesinin bu manasını bilip ona zahiren ve bâtınen uyduğumuz için) Müslüman olduk (siz ise bu kelimeye bu şekilde uymayı reddedip onu sadece kuru bir söz olarak söylediğiniz için Müslüman değilsiniz).”»    (Âli ʿİmrân: 64)


مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُؤْتِيَهُ ٱللّٰهُ ٱلْكِتَابَ وَٱلْحُكْمَ وَٱلنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا لِي مِنْ دُونِ ٱللّٰهِ وَلَكِنْ كُونُوا رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ ٱلْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَ ٧٩ وَلَا يَأْمُرَكُمْ أَنْ تَتَّخِذُوا ٱلْمَلَائِكَةَ وَٱلنَّبِيِّينَ أَرْبَابًاۗ أَيَأْمُرُكُمْ بِٱلْكُفْرِ بَعْدَ إِذْ أَنْتُمْ مُسْلِمُونَ ٨٠
«Hiç kimsenin; Allah kendisine kitap indirdikten, hüküm (hikmetle hüküm verme özelliği, ilim ve doğru an-layış) ve nebilik verdikten sonra insanlara, “Allah’ı bırakarak (veya Allah ile birlikte) bana ibadet edin (yalnız Allah’a ait olan hak, sıfat ve yetkileri bana verin).” demesi mümkün değildir. Ona (nebiye) layık olan, “Ey iman edenler! Kitabı (Kur’ân’ı) öğrettiğinize ve içindekileri (helal ve haram hükümlerini) anlayarak (insanlara) okuduğunuza göre rabbaniler (ihlasla sadece Allah’a ibadet eden, ilmiyle amel eden, insanları hakka irşad eden ve onları ıslah eden salih kullar) olun!” demektir. Yine (Allah’ın kendisine kitap, hüküm ve nebilik verdiği) o kimsenin size, “Melekleri ve nebileri (Allah dışında) rabler edinin (yalnız Allah’a ait hak, sıfat ve yetkilerden herhangi birini onlara verin).” diye emretmesi de mümkün değildir. Siz Müs-lüman olduktan (her türlü şirki terk ederek Allah’ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birleyip O’nun emirlerine kayıtsız şartsız tamamen teslim olduktan) sonra (iman ettiğiniz şeyleri) tekrar inkâr etmeyi mi size emredecek?!»   (Âli ʿİmrân: 79-80)



ٱتَّخَذُوٓا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِنْ دُونِ ٱللّٰهِ وَٱلْمَسِيحَ بْنَ مَرْيَمَ وَمَآ أُمِرُوٓا إِلَّا لِيَعْبُدُوٓا إِلَٰهًا وَاحِدًا لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ سُبْحَانَهُۥ عَمَّا يُشْرِكُونَ ٣١
«Yahudiler hahamlarını (bilginlerini), Hristiyanlar ise rahiplerini (Allah’ın helalini haram, haramını helal kıldıklarında onlara itaat ederek) Allah’tan başka rabler edindi-ler. Hristiyanlar, Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) de ilah edindiler. Oysa onlar, Allah (ve gönderdiği İsa dâhil bütün rasuller) tarafından sadece tek olan Allah’a ibadet etmekle ve O’ndan başka hiçbir şeye ibadet etmemekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O, onların ortak koştuklarından münezzehtir (her türlü noksan sıfattan beridir, hiçbir konuda benzeri yoktur; zatında, sıfatlarında, fiillerinde tektir ve ibadeti hak eden sadece O’dur).»   (Et-Tevbe: 31)


8- Büyük şirklerden biri de Yüce Allah’ın uluhiyeti ve ibadetinde ortak edinmektir. Bu şirk, uluhiyet tevhidini bozan her şeyi kapsar. Uluhiyet tevhidinin manası ise ibadeti sadece Allah’ın hak ettiğine inanmaktır. Çünkü hak ilah ve rab O’dur. Dolayısıyla bütün ibadetler sadece O’na yapılır.
Bu tevhidi en güzel şekilde anlatan, Allah’ın şu ayetleridir:


قُلْ يَآ أَهْلَ ٱلْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَآءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلَّا نَعْبُدَ إِلَّا ٱللّٰهَ وَلَا نُشْرِكَ بِهِۦ شَيْئًا وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ ٱللّٰهِۚ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا ٱشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ ٦٤
«Ey rasulüm! De ki: “Ey kitap ehli (Yahudi ve Hristiyanlar)! Gelin, bizim de sizin de hak ve adaletli olduğunu kabul ettiğimiz kelime (La ilahe illAllah) üzerinde birleşelim (ona bilerek iman edip onun gerektirdiği şekilde yaşayalım). O hak ve adaletli olan kelimenin manası ve gerek-tirdiği şeyler şunlardır: “Yalnız Allah’a ibadet etmemiz, O’na hiçbir şeyi şirk koşmamamız (zatında, sıfatlarında, fiillerinde ve ibadette Allah’a benzerler ve ortaklar edinmememiz) ve birbirimizi Allah’tan başka rabler edinmememiz (yalnız Allah’a ait olan hak, yetki ve sıfatları yaratılmışlardan herhangi birine vermememiz).” Eğer onlar (hak ve adaletli olan tevhid kelimesine bu mana ile iman etmeyip zahiren ve bâtınen ona uymaktan) yüz çevirirlerse siz onlara şöyle deyin: “Şahid olun ki biz (tevhid kelimesinin bu manasını bilip ona zahiren ve bâtınen uyduğumuz için) Müslüman olduk (siz ise bu kelimeye bu şekilde uy-mayı reddedip onu sadece kuru bir söz olarak söylediğiniz için Müslüman değilsiniz).”»   (Âli ʿİmrân: 64)


وَمَآ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُۥ لَآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنَا فَٱعْبُدُونِ ٢٥
«Ve ey rasulüm! Senden önce hiçbir rasul göndermiş olmayalım ki ona, “Benden başka ibadete layık ilah yoktur, yalnız bana ibadet edin (hiçbir şeyi şirk koşmayın)!” diye vahyetmiş olmayalım. (El-Enbiyâ: 25)


وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولًا أَنِ ٱعْبُدُوا ٱللّٰهَ وَٱجْتَنِبُوا ٱلطَّاغُوتَ
«Muhakkak ki biz her ümmete, “Yalnız Allah’a iba-det edin ve tağutlardan (Allah’ın sıfat, hak ve yetkilerinden herhangi birini kendinde görerek veya kendisine ibadet edilmesini isteyerek ya da bunlardan biri kendisine verildiğinde rıza göstererek haddini aşanlardan) uzak durun (onlara ibadet etmeyin, vela göstermeyin, onları kâfir ve müşrik görün, onlardan beri olun ve Allah’ın hiçbir sıfatını, hak ve yetkisini onlara asla vermeyin)!” diye emretmeleri için bir rasul gönderdik.»(En-Naḥl: 36)

لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِۦ فَقَالَ يَا قَوْمِ ٱعْبُدُوا ٱللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ
«Muhakkak ki biz Nuh’u kavmine (şirki terk edip yalnız Allah’a ibadet etmeye davet etmesi için) rasul olarak gönderdik. O, müşrik olan kavmine şöyle dedi: “Ey kavmim! (Şirki terk edip) Yalnız Allah’a ibadet edin, si-zin (ibadet edeceğiniz) O’ndan başka hak ilahınız yok-tur.»    (El-Aʿrâf: 59)


وَمَا خَلَقْتُ ٱلْجِنَّ وَٱلْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ ٥٦
«Ve ben, cinleri de insanları da sadece bana ibadet edebilsinler diye yarattım (şirk koşsunlar diye değil).»   (Eẕ-Ẕâriyât: 56)


وَمَآ أُمِرُوٓا إِلَّا لِيَعْبُدُوٓا إِلَٰهًا وَاحِدًا لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ سُبْحَانَهُۥ عَمَّا يُشْرِكُونَ ٣١
«Oysa onlar, Allah (ve gönderdiği İsa dâhil bütün ra-suller) tarafından sadece tek olan Allah’a ibadet etmekle ve O’ndan başka hiçbir şeye ibadet etmemekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O, onların ortak koştuklarından münezzehtir (her türlü noksan sıfattan beridir, hiçbir konuda benzeri yoktur; zatında, sıfatlarında, fiillerinde tektir ve ibadeti hak eden sa-dece O’dur).» (Et-Tevbe: 31)


Uluhiyet tevhidini bozan büyük şirk; sırf ibadet sayılan şeylerden herhangi birini her türlü noksan sıfattan münezzeh olan Allah’tan başkasına yapmakla vuku bulur. Sırf ibadet olan şeyler; namaz, oruç, zekât, hac, mutlak itaat hakkı vermek, mutlak sevgi hakkı vermek gibi Kur’ân ve sünnette muhkem delillerle ibadet olduğu sabit olan şeylerdir. Aynı şekilde herhangi bir söz veya ameli ibadet niyetiyle Allah’tan başkasına yapmakla da uluhiyette şirk meydana gelir. Dolayısıyla herhangi bir amel ya da söz ibadet niye-tiyle Allah’tan başkasına yapılırsa bu, büyük şirktir ve uluhiyet tevhidine zıttır.

Duamızın sonu;
ٱلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ ٱلْعَالَمِينَ
Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun!


 98 
 : 27 Kasım 2022, 18:21:36 
Başlatan Ebu Muhammed Es-selefi - Son mesaj Gönderen: Ebu Muhammed Es-selefi
Allah’ı hakkıyla tesbih ve takdis etmenin gerektirdiği şeylerden biri de O’nu, ortaktan tenzih etmektir.

İslam, tevhid dinidir. Tevhid ise şirkin zıddıdır. Şirk ise Allah’a ortak kılmak veya Allah’ın ortağı olduğuna inanmaktır. Kur’ân-ı Kerîm en açık beyanla Allah’a ortak kılma meselesini tedavi etmiştir.

Bu konudaki ayetlerden biri Yüce Allah’ın şu sözüdür:
لَوْ كَانَ فِيهِمَآ ءَالِهَةٌ إِلَّا ٱللّٰهُ لَفَسَدَتَاۚ فَسُبْحَانَ ٱللّٰهِ رَبِّ ٱلْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ٢٢
«Göklerde ve yerde Allah’tan başka gerçek ilahlar olsaydı muhakkak bu ikisinin düzeni bozulup yok olurdu. (Gökler ve yer var olduğuna göre Allah’tan başka gerçek ilah yoktur.) Bilinmelidir ki arşın rabbi olan Allah, müşriklerin vasfettiği noksan sıfatlardan (mahlukata benzeme; eşi, ortağı ve çocuğu olma gibi zatına layık olmayan şeylerden) münezzeh ve yücedir.» (El-Enbiyâ: 22)


Eğer Allah’ın mülkünde, yarattıklarında, emrinde ve kâinatı idaresinde bir ortağı olsaydı şüphesiz kâinatın düzeni tamamen bozulup yok olurdu.

Yüce Allah’ın şu ayette buyurduğu gibi:
مَا ٱتَّخَذَ ٱللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَٰهٍۚ إِذًا لَذَهَبَ كُلُّ إِلَٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍۚ سُبْحَانَ ٱللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَ ٩١
«Bilin ki Allah, (kâfirlerin iddia ettiği gibi) çocuk edinmemiştir ve O’nunla beraber ibadet edilmeyi hak eden gerçek ilah da yoktur. Eğer O’nunla beraber hak ilahlar olsaydı her biri yarattığı halkını kendisine ibadet ettirmek için alır ve muhakkak birbirine üstün olmaya çalışırdı. (İşte böyle bir şeyin olmadığı kesin ve açık delillerle görüldüğü için Allah’ın tek hak ilah olduğu ve ibadet edilmeye sadece O’nun layık olduğu sabit olmuştur.) Muhakkak ki Allah; her türlü noksan sıfattan, mahlukata benzemekten, müşriklerin O’na isnat ettiği çocuk ve or-taklardan münezzeh ve yücedir.» (El-Muʾminûn: 91)


Yüce Allah başka bir ayette şöyle buyurmuştur:
قُلْ لَوْ كَانَ مَعَهُۥٓ ءَالِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ إِذًا لَٱبْتَغَوْا إِلَى ذِي ٱلْعَرْشِ سَبِيلًا ٤٢ سُبْحَانَهُۥ وَتَعَالَى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا ٤٣
«Ey rasulüm! (Seni yalanlayan) O müşriklere de ki: “Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi Allah ile beraber hak ilah-lar olsaydı o zaman bu ilahlar, bütün kâinatın mülkünü ele geçirmek ve arşın sahibi olmak için yol ararlardı.” Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir ve O; müşriklerin, kendisi hakkında söylediği zatına layık olmayan sözlerden uzak ve yücedir.» (El-İsrâ: 42-43)


Bu sebeple Allah, bütün insanlara şöyle hitap etmiştir:
فَإِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ فَلَهُۥ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ ٱلْمُخْبِتِينَ ٣٤
«Ey insanlar! Biliniz ki hak ilahınız birdir ve sadece O’na ibadet etmeniz, mutlak boyun eğme ve mutlak itaat hakkını yalnız O’na vermeniz gerekir. Ey rasulüm! Emrime itaat konusunda ihlaslı olanları, kendilerini se-vindirecek güzel mükâfaatlarla müjdele!»   (El-Ḥacc: 34)


ذَلِكُمُ ٱللّٰهُ رَبُّكُمْۖ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۖ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَٱعْبُدُوهُۖ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ ١٠٢
«(Ey Allah’a eş koşan müşrikler!) Bilin ki (her şeyi yaratan ve her şeyi bilen) o Allah, sizin gerçek rabbinizdir. O’ndan başka ibadeti hak eden hiçbir varlık yoktur. (İbadet ettiğiniz sahte ilahlar dâhil) Her şeyi yaratan muhakkak O’dur, öyleyse sadece O’na ibadet edin (O’nun emirlerine boyun eğip yasaklarından uzak durun, hayatını-zın her alanını O’nun şeriatine göre düzenleyin ve O’nun hükümlerinden başka hükümlere muhakeme olmayın)! Mu-hakkak ki O, her şeye vekildir (kullarını gözetleyen, ko-ruyan ve mükemmel hikmetiyle idare edendir).» (El-Enʿâm: 102
)

Büyük şirkin çeşitli kısımları vardır. Bunlardan biri; Yüce Allah’a zatı, isimleri, sıfatları, fiilleri, bütün yarattıklarına rububiyeti veya uluhiyeti ve ibadeti konusunda ortak edin-mektir.


 99 
 : 27 Kasım 2022, 18:11:55 
Başlatan Ebu Muhammed Es-selefi - Son mesaj Gönderen: Ebu Muhammed Es-selefi
Allah’ı hakkıyla tesbih ve takdis etmenin gerektirdiği şeylerden biri de O’nu; babadan, çocuktan ve eşten tenzih etmektir.

Her türlü noksan sıfattan münezzeh olan Allah; kadınlara dokunmaktan, eş ve çocuk edinmekten de münezzeh ve yücedir. O, doğurmamış ve doğurulmamıştır. O’nun benzeri olan hiçbir varlık yoktur.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:
قُلْ هُوَ ٱللّٰهُ أَحَدٌ ١ ٱللّٰهُ ٱلصَّمَدُ ٢ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ ٣ وَلَمْ يَكُنْ لَهُۥ كُفُوًا أَحَدٌ ٤
«Ey rasulüm! Senden Rabbini tanıtmanı isteyenlere de ki: “O; zatında, sıfatlarında ve fiillerinde tek olan Allah’tır (hiçbir yönden benzeri yoktur). Bilin ki Allah, (ٱلـصَّـمَـد) es-Samed’dir (mükemmel sıfatlara sahiptir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, bütün mahlukat O’na muhtaçtır ve O, ibadete layık yegâne varlıktır). O, kesinlikle doğurmamış-tır (asla yok olmayacaktır) ve asla doğurulmamıştır (varlığının başlangıcı yoktur). O’nun (zatında, sıfatlarında ve fiillerinde) benzeri olan hiçbir varlık yoktur (bu sebeple mutlak itaat ve mutlak sevgi yalnız O’na verilmelidir).”»   (El-İḫlâs: 1-4)


Yüce Allah başka bir ayette şöyle buyuruyor:
بَدِيعُ ٱلسَّمَاوَاتِ وَٱلْأَرْضِۖ أَنَّى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌۖ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍۖ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ١٠١
«(İftira atılarak kendisine eş koşulan ve yalan söylenerek çocuk isnat edilen) O gerçek ilah, gökleri ve yeri örneksiz yaratmıştır. O’nun eşi olmadığı hâlde nasıl çocuğu olabilir ki?! (Onların eş koştukları dâhil) Her şeyi yaratan O’dur. Ve O, gizli açık her şeyi en ince ayrıntısıyla bi-lendir (herkese yaptıklarının hesabını soracaktır).»                          (El-Enʿâm: 101)


Yüce Allah hakkında imkânsız olan şeylerden biri O’na baba, eş ve çocuk isnat etmektir. Çünkü O; bütün mahluka-tın yaratıcısıdır, kdîm (قَدِيم)’dir, ezelîdir, O’ndan başka her şey mahluktur ve sonra olmuştur. O; zatında, sıfatlarında ve fiillerinde tektir. Her türlü ihtiyaç durumunda kendisine başvurulan seyyiddir. O, bir şeyden ayrılmaz ve O’ndan bir şey ayrılmaz. لَمْ يَلِدْ ; O, mahluk bir cüzü olmasından münezzehtir (çünkü doğurduğu şey O’ndan bir cüz olup sonradan olmuş olacağından mahluk bir cüz olmuş olur). وَلَمْ يُولَدْ; O, muhdes (sonradan olmuş) ve yaratılmış bir şey olmaktan da münezzehtir. Bilakis O; (ٱلْأَوَّل) el-Evvel’dir, O’ndan önce hiçbir şey yoktur; (ٱلْآخِر) el-Âḫir’dir, O’ndan sonra hiçbir şey yoktur. O, her şeyi yaratandır; O’ndan başka her varlık mahluktur. O; tektir, hiçbir benzeri yoktur. Sameddir; bir şeyden ayrılmaz ve O’ndan bir şey ayrılmaz.

Her türlü noksan sıfattan münezzeh olan Allah’a çocuk isnat etmenin imkânsız olmasının sebeplerinden biri de şudur: Çocuk, babasından bir cüzdür. Çünkü baba çocuğunu yaratmaz; bu sebeple ancak onun bir cüzüdür. Ve çocuk, babasının dengi, onun zatının misli ve benzeridir. Yüce Al-lah’ın ise hiçbir konuda, hiçbir yönden benzeri yoktur. O; tektir, sameddir; cüz olmaktan da bütün olmaktan da münezzehtir. İşte bundan dolayı asla O’ndan bir çocuk olmaz. Çünkü O’ndan bir çocuk olsaydı ki O, bundan yüce ve münezzehtir bu durumda o çocuk kdîm (قَدِيم) olurdu, aynı babası gibi. O çocuk hâdis iken; yani daha önce yokken sonradan var olduğu hâlde nasıl olur da kdîm (قَدِيم) olabilir?! Bundan dolayı Allah hakkında çocuğu olması mümkün değildir.

 İşte Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’e müşriklere söylemesini emrettiği sözde bu hastalığın ilacını buluruz.
قُلْ إِنْ كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ ٱلْعَابِدِينَ ٨١
«Ey rasulüm! (Allah’a kız çocuğu isnat eden) Müşrik-lere de ki: “(Farzımuhal) Er-Raḥmân’ın bir çocuğu ol-saydı ona ilk ibadet eden ben olurdum.»                                 (Ez-Zuḫruf: 81
)

Bu sözün manası şudur: “Eğer Raḥman’ın çocuğu olması caiz, mümkün, söz konusu olsaydı ben yine Allah’ın emrine boyun eğen ve itaatle O’na ibadet edenlerin ilki olurdum. Fakat Raḥman’ın çocuk edinmesi mümkün değildir. Çünkü bu, tek ve samed olan hakkında imkânsızdır.” Bu sebeple bu sözün hemen akabinde tesbih ve tenzih ayeti gelmiştir.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
سُبْحَانَ رَبِّ ٱلسَّمَاوَاتِ وَٱلْأَرْضِ رَبِّ ٱلْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ٨٢
«Göklerin, yerin ve arşın yegâne rabbi olan Allah, müşriklerin nispet ettiği bütün noksanlıklardan (ve mahlukata benzemekten) münezzeh ve yücedir.»                              (Ez-Zuḫruf: 82)


Öyleyse çocuk, her türlü noksan sıfattan yüce ve münezzeh olan Allah hakkında imkânsız olan şeylerdendir. Bundan dolayı Allah’ın çocuğu olduğu inancı, yeryüzündeki en bozuk inançlardandır. Öyle ki cansız varlıklar dahi bu iddiadan dolayı eziyet çekerler.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:
وَقَالُوا ٱتَّخَذَ ٱلرَّحْمٰنُ وَلَدًا ٨٨ لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا ٨٩ تَكَادُ ٱلسَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ ٱلْأَرْضُ وَتَخِرُّ ٱلْجِبَالُ هَدًّا ٩٠ أَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدًا ٩١ وَمَا يَنْبَغِي لِلرَّحْمَٰنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا ٩٢ إِنْ كُلُّ مَنْ فِي ٱلسَّمَاوَاتِ وَٱلْأَرْضِ إِلَّا ءَاتِي ٱلرَّحْمَٰنِ عَبْدًا ٩٣ لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا ٩٤ وَكُلُّهُمْ ءَاتِيهِ يَوْمَ ٱلْقِيَامَةِ فَرْدًا ٩٥
«Ve kâfirler (Yahudi, Hristiyan ve bazı müşrikler Allah hakkında yalan uydurup) “Er-Raḥmân çocuk edindi.” dediler. Ey kâfirler! (“Er-Raḥmân çocuk edindi.” demekle) Gerçekten de çok çirkin ve (aklın asla kabul etmediği) büyük bir iftira atmış oldunuz. Er-Raḥmân’a çocuk isnat ederek çok büyük ve çirkin bir iftirada bulunmalarından dolayı neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar şiddetle yıkılıp paramparça olacaktı. Şu bilinmelidir ki er-Raḥmân’ın çocuk edinmesi, ilahlığına zıttır (çünkü O, her türlü eksik sıfattan münezzeh ve yücedir). Muhakkak ki göklerde olanların (meleklerin) ve yerde olanların (insan ve cinlerin) hepsi, kıyamet gününde er-Raḥmân’a boyun eğmiş birer kul olarak gelecektir. Muhakkak ki Allah’ın ilmi bütün mahlukatı kuşatmış ve onların sayılarını tek tek tespit etmiştir (hiçbiri O’na gizli değildir). Ve herkes kıyamet gününde er-Raḥmân’ın huzuruna (yardımcılarını ve mallarını terk etmiş olarak) tek başına gelecektir (sonra da herkese hak ettiği mükâfaat ya da ceza mutlaka verilecektir).»                            (Meryem: 88-95)


 100 
 : 27 Kasım 2022, 18:06:36 
Başlatan Ebu Muhammed Es-selefi - Son mesaj Gönderen: Ebu Muhammed Es-selefi
Allah’ı hakkıyla tesbih ve takdis etmenin gerektirdiği şeylerden biri de O’nu, her türlü eksiklik ve ayıptan ten-zih etmektir.

Yüce Allah; uyuklamak, uyumak, ölmek, fâni olmak ve helak olmak gibi mükemmel hayata zıt olan her şeyden münezzehtir. Yine O; cehalet, gaflet ve unutma gibi mükemmel ilme zıt olan her şeyden münezzehtir. Aynı şekilde O; acziyet, zayıflık, şiddetli yorgunluk veya en hafif yorgunluk gibi mükemmel kudrete zıt olan her şeyden de münezzehtir. Herhangi bir şeyi yaratmak, O’nun için diğer bir şeyi yaratmaktan daha kolay veya daha zor değildir; çünkü O’nun kudreti mükemmel bir kudrettir. Yüce Allah mecbur olmak, zorlanmak ve mülkünde dilemediği bir şeyin olması gibi mükemmel iradeye zıt olan her şeyden de münezzehtir. O; sağırlık ve seslerin karışması gibi mükemmel duymaya zıt olan her şeyden de münezzehtir. Yine O; körlük ve gö-rülen şeylerin karışması gibi mükemmel görmeye zıt olan her şeyden münezzehtir. Aynı şekilde konuşamamak, söylemek istediğini ifade edememek ve kelimelerin son bulma-sı gibi mükemmel kelama zıt olan her şeyden de münezzehtir. O; ihtiyaç, şehvet, afet (bir zararın isabet etmesi), hastalık, yemek, içmek, fayda elde etmek ya da zarardan kaçınmak gibi mükemmel manada müstağni olmaya zıt olan her şeyden de münezzehtir. O; zulüm ve vâdinden dönmek gibi mükemmel hikmet ve adalete zıt olan her şeyden de münezzehtir. Yüce Allah sınır, miktar, bir mekânda olma, üzerinden zaman geçmesi, değişmek, sonradan olmak, zatında hâdislerin bulunmasını kabul etmek gibi mükemmelliğe zıt olan ve eksikliği gösteren her şeyden de münezzeh ve yücedir.
Yüce Allah’ın mahlukun zatının vasfedildiği her türlü eksiklik ve ayıptan münezzeh olduğuna dair Kur’ân-ı Kerîm’de birçok ayet vardır.

Örneğin; uyuklama ve uyku Allah’ın şu ayetinde nefyedilmiştir:
ٱللّٰهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلْحَيُّ ٱلْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُۥ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۚ
«Allah, kendisinden başka ibadete layık ilah olma-yandır. O (ٱلْـحَـيّ) el-Ḥayy’dır (mahlukatın hayatına benze-meyen, başlangıcı ve sonu olmayan mükemmel hayat sahi-bidir), (ٱلْـقَـيُّـوم) el-Kayyûm’dur (hiçbir şeye muhtaç olma-yan, kendisi dışındaki her şeyin hem var oluşlarında hem de varlıklarının devamında her an kendisine muhtaç olduğu yüce zattır). O’nu ne uyuklama ne de uyku tutar (her türlü noksanlıktan münezzehtir).»  (El-Bakara: 255)

Acziyet ve yorgunluk, Allah’ın şu ayetinde nefyedilmiş-tir:
وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلسَّمَاوَاتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ ٣٨
«Yemin olsun ki gökleri, yeri ve bunların arasındaki her şeyi (bir göz kırpmasından daha kısa zamanda yaratma kudretimiz olmasına rağmen) altı günde yarattık. Bundan dolayı bize herhangi bir yorgunluk isabet etmiş de de-ğildir.»   (Kāf: 38)

Unutmak, Allah’ın şu ayetlerinde nefyedilmiştir:
وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا ٦٤
«Ve Rabbin hiçbir şeyi unutmaz.»    (Meryem: 64)
قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبِّي فِي كِتَابٍۖ لَا يَضِلُّ رَبِّي وَلَا يَنْسَى ٥٢
«Musa ona şöyle cevap verdi: “Geçmiş milletlere ne yaptığının ilmi, Rabbimin katında olan bir kitaptadır (Levhi’l Mahfuz’dadır). Rabbim asla hata yapmaz ve unutmaz.”»                   (Tā Hâ: 52)

Zulüm, Allah’ın şu ayetlerinde nefyedilmiştir:
وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا ٤٩
«Ey rasulüm! Bil ki Rabbin hiç kimseye zulmetmez (herkese hak ettiği şeyi verir). (El-Kehf: 49)
وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ ٤٦
«Ve bilinmelidir ki Rabbin, kullarına asla zulmetmez (kıyamet gününde herkese hak ettiği karşılığı verecektir).»    (Fussilet: 46)

Kur’ân ve sünnette geçen her mükemmel vasıf Allah’a layıktır. Bu mükemmelliğe zıt olan her türlü eksiklikten ise Yüce Allah münezzehtir.
[/b]

Sayfa: 1 ... 8 9 [10]
Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.