HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 25 Eylül 2023, 12:57:52


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1] 2 3 ... 10
 1 
 : Bugün 00:07:25 
Başlatan Alkame - Son mesaj Gönderen: Alkame

Soru: bir müşrik bize Allah senden razı olsun derse bizde ona tüm müslümanlardan diyoruz. fakat böyle deyince müşrik kedisini müslüman gördüğü için onada dediğimizi zannediyor bu durumda biz ne yapmalıyız o müşriğe karşı tavrımız ne olmalıdır ona kendisine demediğimizi belirtmelimiyiz?

Cevap: Müşrik birisi bize "Allah razı olsun" dediğinde o kişiye "Amin, tüm Müslümanlardan razı olsun" dememizde bir sakınca yoktur. Müşrik kimsenin bizim bu sözümüzden ona Müslüman muamelesi yaptığımızı anlaması bizi bağlamaz. Çünkü; bizim bu sözümüzden o kişiye Müslüman muamelesi yaptığımız anlamı çıkmaz.


 2 
 : Bugün 00:02:32 
Başlatan Alkame - Son mesaj Gönderen: Alkame

Soru: selamun aleykum vahşi isanların hakkı bilmemeleri mazeretmidir vahşi insanlar için ? onlar konuşmayı bilmiyorlar vs.. bu yuzden onların cehaletleri mazeretmidir hakkı bilmemeleri?

Cevap: Hakkı bilmemelerinden kastınız nedir? Açar mısınız?

Soru: yani islamı öğrenmemeleri  hazreti muhammedi veya Allahı tanımamaları mazeretmidir onlar için

Cevap: Ebubekr el-Kâsânî şöyle demiştir:

"Ebu Yusuf (r.a), Ebu Hanife (r.a)’den şöyle bir söz nakletti: “Ebu Hanife (r.a) şöyle diyordu: “Halktan hiç kimse için yaratıcısını bilmemesinde cehalet özür olmaz. Çünkü bütün halk üzerine Rabbi  ve O’nu tevhid etmeyi bilmek farzdır. Zira halktan her bir kimse gökleri ve yeri kimin yarattığını ve kendisini yaratanı ve Allah (c.c)’ ın yarattığı herşeyi kimin yarattığını görüyor. 

Farzlarla ilgili meseleye gelince… Farzları bilmeyen ve kendisine bu konuda tebliğ ulaşmayan kimse, aynen kendisine huccet ikame edilmemiş kimse durumundadır." (Ebubekr el-Kâsânî: Bedaiu’s Senai 7/132, Kitabus Siyer, İki Yer Hakkında İhtilaf Etmenin Hükmü Babı)


Büyük şirk konusunda kimsenin cehaleti, tevili ve taklidi mazeret değildir. Bu kişi isterse bahsettiğiniz gibi konuşma bilmeyen birisi olsun farketmez. Bu konuda muhkem naslar vardır ve alimler bu konuda ittifat etmişlerdir. Bir kişi cehaleti sebebiyle (velevki hüccet ulaşmamış olsun) büyük şirk işlerse müşrik hükmünü alır. Alimlerin ihtilaf ettikleri; bu gibi kişilerin ahirette azap görüp görmeyeceği konusundadır. Bu konuda daha geniş bilgi almak için Şeyh Ziyaeddin el-Kudsi'nin Büyük Şirkte Cehalet Mazeret Değildir kitabını okuyabilirsiniz.



 3 
 : Dün 00:39:27 
Başlatan Alkame - Son mesaj Gönderen: Alkame

Soru: 3-4 yaşlarındaki çocuklara sure ezberletiyoruz. Çocuklar sureyi ezbere okuduklarında, başka sureleride ezberlemelerinde teşvik amaçlı çocukları alkışlıyoruz. Sure okuyan ve tekrar okuması için çocuğu alkışlamakta bir mahsur var mıdır?

Cevap: Alkış, iki eli birbirine vurarak çıkarılan sese denir. Bu ise cahiliye toplumlarında hemen hemen her yerde kullanılan ve bir meseleyi tasdik veya bir meseleye teşvik ya da bir meseleyi kınama amaçlı yapılan bir cahili adet haline gelmiştir. Öyle ki; kutlamalarda, beğeni ifade eden durumlarda ve hatta cenazelerde yapılır hale gelmiştir. Ve bu şekilde yapmak alkışlanılan duruma göre hüküm alır. Haram bir şey alkışlanıyorsa haram, küfür bir şey alkışlanıyorsa küfürdür.
 
Bu şekilde alkışın İslam dininde bu şekliyle yeri yoktur. Fakat İslam dininde şöyle bir uygulama vardır. Namazda imamın hata etmesi veya herhangi bir durumun olması durumunda bu durumu imama hatırlatmak için kadınların ellerini  çırpmaları  (yani; alkış) caizdir. Erkekler ise tesbih lafızlarından birisini söylerler. Namaz dışında ise; alkış ancak Müslümanlar arasında bir işaretleşme, kötü bir durumu haber verme şeklinde kullanılabilir.
 
Ebu Hureyre (r.a)’den Rasulullah (s.a.s)’ın şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:
 
“SübhanAllah demek erkeklere, el çırpmak kadınlara mahsustur." (Müslim)

Çocukların sureleri okuduklarında, tekrar başka bir sureyi ezberlemesi (veya okuması) için alkışlamak caiz değildir. Bunun yerine güzel bir hediye vermek daha doğrudur.


 4 
 : Dün 00:24:07 
Başlatan Alkame - Son mesaj Gönderen: Alkame

Soru: -Resûlullah'ın bir şekilde kanının ve idrarının içildiği hadis kaynaklarında geçiyor. Böyle hadislere bakışımız nasıl olmalı? (Abdullah b. Zubeyr ve Cariye Bereke olayı)

-Resûlullah'ın artıklarıyla teberrük etmek veya onda şifâ ve mübareklik aramak doğru bir şey mi?

-Birde bu hadislere karşı "Ben olsam içmezdim." , "Benim miğdem bulanırdı." demek kötü bir söz olur muydu?


Cevap: Rasulullah (a.s)’ın kanının ve idrarının içildiğine dair rivayetler vardır ama bu Rasulullah (a.s)’a has olan şeylerdir. Rasulullah (a.s)’ın idrarını içen cariye, bir rivayete göre hastalanmamıştır. Allah (c.c) bu konuda ona şifa vermiştir.

Rasulullah (a.s), kanını içen sahabe hakkında “Ateş ona dokunmayacaktır” demiştir. Bunlar sahih rivayetlerdir. Rivayetler sahih olduğu için biz inanıyor ve garip karşılamıyoruz.

Rasulullah (a.s)’ın kanını ve idrarını içerek şifa ve mubareklik aramak doğrudur. Çünkü Rasulullah (a.s) böyle yapan sahabelere karşı gelmeiştir. Bilakis fayda göreceğini söylemiştir.

“Ben olsam içmezdim” diyen kişiye ise: Rasulullah (a.s) kanının ve idrarının içilmesini emretmemiştir. Dolayısıyla içmeyen kişi günah işlemiş değildir. Ama içmeyen kişi fayda görmez, rivayete göre içen fayda görecektir. Yine aynı şekilde “benim midem bulanırdı” diyen kişi bu sözüyle sahabeleri kötülemek ise, sakıncalıdır. Ama kendisi böyle bir şeyi yapmayı kaldıramaz ve midesi bulacağını insani hâl olarak söylemişse bir sakıncası yoktur. Bu tıpkı ilacı içemeyen kişi gibidir. Önemli olan bu sözleri kullanan kişi yapanları kötülemek niyetiyle yapmamış olsun.

Kanının içilmesiyle alakalı rivayet: el-Askalani: el-Metalibu’l-Aliyye, el-Heytemi: Mecma’uz-Zevaid, el-Hakim: el-Mustedrek’de geçmektedir.

İdrarının içilmesiyle alakalı rivayet: Beyhaki’de geçmektedir.

 5 
 : Dün 00:19:58 
Başlatan ukba - Son mesaj Gönderen: Alkame
Esselamu aleykum
bankada vezneyi beklerken bankaya ait koltuklarda oturmakta bir sakınca var mı?


Cevap: Bir sakıncası yoktur.


 6 
 : 23 Eylül 2023, 00:44:58 
Başlatan Alkame - Son mesaj Gönderen: Alkame

Soru: "Müslümana sövmek fısk, onu öldürmek küfürdür." (Buhari, Müslim)

Ebu Hureyre (r.a)’nın rivayetine göre Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
Babalarınızdan yüz çevirmeyin kim babasından yüz çevirirse bu yaptığı küfürdür.(Buhari)

Ebu Zer(r.a)in rivayet ettiğine göre Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Babasının kim olduğunu bildiği halde Ondan başkasının oğlu olduğunu iddia eden kimse de kâfir olur.(Buhari)

"İnsanlar arasında iki alışkanlık vardı ki bunlar küfürdür. Soya sövmek ve ölünün arasından ağıt yakmak." (Müslim)

Ebu Hurayra’den (r.anh) Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Kadınla dübüründen ilişkiye giren mel’undur / lanetlenmiştir.”

Yine, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: “Hayızlı kadınla ilişkide bulunan, bir kadınla dübüründen ilişkiye giren veya kahine giden Muhammed’e indirileni inkar etmiştir.”

bu hadisleri nasıl anlamak gerekir.Buradaki kast edilen küfür nedir ? bu sayılanları yapanların hepsi İslam dininden çıkartan küfrümü işlemiş sayılır ?

Cevap: "Müslümana sövmek fısk, onu öldürmek küfürdür." (Buhari, Müslim)

İmam Nevevi hadisin başında geçen “Müslümana sövmek fısk”tır kısmını açıkladıktan sonra şöyle söylemektedir:

“Onunla haksızca kıtale (çarpışmaya ) gelince, hak ehline göre bundan dolayı onu dinden çıkartacak anlamda kafir olmaz. Az önce pek çok yerde açıkladığımız gibi. Ancak bunu helal kabul etmesi hali müstesnadır. Bu iyice anlaşıldığına göre  şunu da belirtelim ki, hadisin tevili ile ilgili çeşitli açıklamalar yapılmıştır:

1-   Bu hüküm bu işi helal kabul eden kişi hakkındadır.
2-   Bundan kasıt iyiliği, nimeti, Müslüman kardeşliğini inkardır. İmanın inkarı anlamındaki küfür değildir.
3-   Uğursuzluğu sebebiyle sonunda küfre kadar götürebilir.
4-   Böyle bir iş kafirlerin işine benzer.” (İmam Nevevi / Müslim Şerhi el-Minhac – 1/583)

Ebu Hureyre (r.a)’nın rivayetine göre Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
Babalarınızdan yüz çevirmeyin kim babasından yüz çevirirse bu yaptığı küfürdür.(Buhari)

Ebu Zer(r.a)in rivayet ettiğine göre Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Babasının kim olduğunu bildiği halde Ondan başkasının oğlu olduğunu iddia eden kimse de kâfir olur.(Buhari)

İbn Hacer el-Askalani bu hadisin şerhinde şerhinde şunları söylemektedir:

“1- Hadisi şerfite bilinen nesebin reddedilerek başka bir nesep iddiasında bulunmanın haram olduğu belirtilmektedir. Hadisi şerif bunun için de ilim (bilmek) kaydını getirmiş bulunmaktadır. İster olumlu, ister olumsuz iddia halinde bilgi kaydı kaçınılmazdır. Çünkü günah, bir şeyi bilen ve onu kasti olarak yapan kimse için sözkonusudur.

2- Hadisten -daha önce açıkladığımız gibi- kesin olarak vazgeçirmek maksadıyla masiyetler hakkında küfür lafzının kullanılmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır.” (İbn Hacer el-Askalani / Fethu’l Bari – 7/221)

"İnsanlar arasında iki alışkanlık vardı ki bunlar küfürdür. Soya sövmek ve ölünün arasından ağıt yakmak." (Müslim)

İmam Nevevi bu hadis hakkında şunları söylemektedir:

“Nebi (sallalahu aleyhi ve sellem)’ın: “İnsanlarda iki haslet vardır ki … ağıt yakmak” buyruğu hakkında çeşitli görüşler vardır. En sahih olanlarına göre anlamı bu iki hasletin kafirlerin işleri ve cahiliyye dönemi ahlakından olduklarıdır. İkinci görüşe göre bu, sonuçta küfre kadar götürür, üçüncüsüne göre bu, nimet ve ihsanda küfrü (küfran-ı nimet) demektir. Dördüncüsü bu (kafir olma hükmü) bu işi helal kabul eden kişi hakkındadır.” (İmam Nevevi / Müslim Şerhi el-Minhac - 1/588)

Ebu Hurayra’den (r.anh) Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Kadınla dübüründen ilişkiye giren mel’undur / lanetlenmiştir.”

Yine, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: “Hayızlı kadınla ilişkide bulunan, bir kadınla dübüründen ilişkiye giren veya kahine giden Muhammed’e indirileni inkar etmiştir.”

Hayızlı kadınlarla ve kadınların dübüründen ilişkiye giren kişi bunun haram olduğunu öğrendikten sonra helal sayarsa kafir olur. Haram kabul ederek bu işi yaparsa haram işlemiş ve yaptığı iş çok çirkin bir iştir.

Hadiste geçen “Kahine  giden” kişiler hakkında ise Şeyh Prof. Dr. Ziyaeddin el-Kudsi şunları söylemektedir:

Falcı: Birtakım vesilelerle çalınan veya kaybedilmiş eşyaların yerlerini bildiren veya buna benzer şeyler yapan kimsedir.

Hadisin zahirine göre, ondan bir şey öğrenmek için falcıya soru soran kişinin namazı kırk gün kabul olmaz.

Müslim'in rivayetinde "ona inanırsa" sözü yoktur. Bu söz sadece Ahmed b. Hanbel'in rivayetinde vardır.

Fakat hüküm böyle değildir.

Falcıya soru soranın hükmü soranın durumuna göre değişir. Şöyle ki;
 
1 - Falcıya inandığından dolayı değil, ondan bir şey öğrenmek için soru sormak:

Böyle yapmak haramdır ve bu amel böyle yapan kimsenin kırk gün kıldığı namazının sevabını giderir.

Çünkü Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Kim bir falcıya başvurur da ondan bir şey öğrenmek ister ve onun söylediklerine inanırsa kırk gün namazı kabul olmaz" (Müslim, Ahmed)
 
2 - Falcıya soru sorup onun söylediğine inanmak ve sözüne itibar etmek:

Böyle yapmak küfürdür. Çünkü gayb konusunda ona inanmıştır. Gayb konusunda falcıya inanmak Kur'an'ı yalanlamak demektir.

Allah-u teala şöyle buyuruyor:

"De ki: "Göklerde ve yerdeki gaybı Allah'tan başkası bilmez. Onlar ne zaman dirileceklerini hissetmiyorlar." (Neml: 65)
 
3 - Falcıyı imtihan etmek için soru sormak:
Bu; falcının sözüne itibar etmek için değil, söylediğinin doğru mu yoksa yalanmı olduğunu tespit etmek için onu imtihan etmek amacıyla soru sormaktır.

Bu şekilde soru sormak caizdir ve böyle yapmak yukarıdaki hadisin hükmüne girmez.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem İbni Sayyad'a şöyle sordu:

"Ben senin hakkında ne gizledim?"

İbni Sayyad:

"Ed-duh (duman)" dedi.

Bunun üzerine Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem ona şöyle dedi:

"Alçal! Sana alçaklıktan başka bir kıymet verilmeyecektir." (Buhari - Müslim)

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem İbni Sayyad'a onu imtihan etmek için kendisinin gizlediği bir şey hakkında sordu. İbni Sayyad bunu haber verdi.

Bu hadis gösteriyor ki falcıya sadece imtihan etmek için soru sormak caizdir.
 
4 - Falcının aciz ve yalancı olduğunu ortaya çıkarmak için ona soru sormak:

Böyle yapmak da caizdir, hatta vaciptir. Çünkü kafirlerin ve falcıların yalancı olduğunu ortaya çıkarmak şeriatın istediği bir şeydir.
Ebu Hureyre radiyAllahu anh'den Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Kim bir kahine başvurur ve onun söylediklerine inanırsa, Muhammed'e Allah tarafından indirilen dini inkar etmiş olur." (Ebu Davud, Ahmed, Tirmizi, İbni Mace) (Şeyh Ziyaeddin el-Kudsi / İşte Tevhid - s. 285, 286)


 7 
 : 23 Eylül 2023, 00:03:47 
Başlatan Alkame - Son mesaj Gönderen: Alkame

Soru: Muaviye'nin vahy katibi olduğunu isbat edermisiz?

Cevap:
Ebu Süfyan, Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve Sellem)'a "Muaviye'yi katibin yap" dediğinde, Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve Sellem): "Peki" demiştir. (Müslim: 6359)

İbn Hacer el-Askalani (rh.a), Muaviye (r.anh) ile bilgi verdiği başlıkta, Halid b. Ma'dan şunları nakletmiştir:

"Peygamber SallAllahu aleyhi ve sellem'e sahabelik ve katiplik yapmıştır." (İbn Hacer el-Askalani: Muhtasar el-İsabe, s. 366)

Başka bir yerde ise şöyle demiştir: "Ahmed'in Müsned'inde ve Müslim'in sahihinde İbn Abbas radıyAllahu anhuma'dan şöyle rivayet edilmiştir:

"Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:

"Muaviye'yi bana çağır." Muaviye onun katibi idi." (İbn Hacer el-Askalani: Muhtasar el-İsabe, s. 367)


İbn Kesir (rh.a)
Muaviye (r.anh)'nin biyografisini ve menkıbelerini anlatırken şöyle demiştir:

"Alemlerin Rabbi'nin Rasûlünün vahiy katibidir." (İbn Kesir: el-Bidaye ve'n-Nihaye)


 8 
 : 21 Eylül 2023, 17:13:13 
Başlatan Arzu - Son mesaj Gönderen: Alkame

 zamana sovmenin hukmu nedir?


Cevap: Ebu Hureyre’den Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Allahu Teala şöyle buyurdu: “İnsanoğlu bana eziyet ediyor. Zamana sövüyor. Halbuki zaman Ben’im. Bütün işler benim elimdedir. Gece ve gündüzü ben çeviririm.” (Buhari - Kitabu’t Tefsir: 4826. Müslim – Edeb: 5824)

İbn Hacer el-Askalani, Buhari şerhi Fethu’l Bari isimli kitabında yukarıda ki hadis hakkında şunları söylemektedir:

“Hattabi şöyle demiştir: “Bu hadis şu anlama gelir: Zamanın sahibi Benim. İnsanların zamana nispet ettikleri işleri Ben yönetirim. Zaman, işlerin meydana gelmesi için zarf yapılmış bir süredir. Araplar kendilerine bir kötülük dokunduğu zaman bunu zamana nispet ederlerdi ve ‘Yazıklar olsun zamana!’, ‘Kahrolası zaman’ gibi ifade kullanırlardı.” (İbn Hacer el-Askalani / Fethu’l Bari - 9/604)

İmam Nevevi, Müslim şerhi el-Minhac’ta yukarıdaki hadis hakkında şunları söylemektedir:

“İlim adamları derler ki: Bu ifade mecazi bir ifadedir. Buna sebep de şudur: Araplar çeşitli musibetler, beklenmedik olaylar ve ölüm, yaşlılık, bir malın telef olması ve benzeri sıkıntılar gelip çattığında dehre (zamana) sövmeyi adet edinmişlerdi. Bunun için ‘vay dehrin musibetine’ ve buna benzer dehre söven lafızlar söylerlerdi. Bundan dolayı Nebi (s.a.s) de: “Dehre sövmeyin, çünkü dehr Allah’tır.” buyurdu. Yani siz başınıza gelen bu olayları yapana sövmeyin. Çünkü sizler bu olayların failine sövdüğünüz zaman bu sövme yüce Allah’a yapılmış olur. Çünkü bu olayları yapan ve onları indiren (gerçekleştiren) O’dur. Zamanın kendisi olan dehre onun bir etkisi, yaptığı işi yoktur. Aksine o yüce Allah’ın yarattıklarından bir mahluktur.

“Şüphesiz Allah dehrdir” ifadesi de meydana gelen olayları, hadiseleri, musibetleri ve bütün kainatın (sonradan olma şeyleri) yaratan O’dur anlamındadır. Allah en iyi bilendir.” (İmam Nevevi / Müslim şerhi el-Minhac - 9/631)

İbn Hacer el-Heytemi, yukarıdaki hadisleri zikrettikten sonra şunları söylemektedir:

“Dehre sövmenin büyük günahlardan olması, ilk bakışta yukarıdaki hadislerin zahirinden kolaylıkla anlaşılmaktadır. Özellikle dehre sebbeden hakkında Allahu Teâlâ'nın, “Kulum bana sebbetti.” buyurarak, dehre sövmenizi kendisine sövmek demek olduğunu söylemesi ve kendisine kötü söylemek küfür olduğuna göre, küfre vesile olan her şeyin en azından Kebire olacağı kendiliğinden ortaya çıkar. Fakat bizim imamlarımız dehre sövmenin Kebire ve hatta haram olmak şöyle dursun, ancak mekruh olduğunu söylemişlerdir. Bunun için bu hususun açıklığa ihtiyacı vardır.

Şöyle ki:

Dehrin üç anlamı vardır: Zaman, Allah ve her ikisi arasında ortak. Şayet kişi, zaman anlamında dehre kötü söylemişse bunun kerahetinde, Allah anlamında dehre kötü söylemişse bunun da küfür olduğunda şüphe yoktur. Ancak şüpheli olan, mutlak olarak dehre sövmesindedir. Hem küfür ve hem de kerahete ihtimali olan burasıdır. Yine bizim imamların açıklamalarına göre mutlak olarak dehre sövmek, zaman anlamındaki dehre sövmek gibi mekruhtur. Zira dehr kelimesinden anlaşılan ilk mana, zamandır. Dehrden Allah manasını çıkarmak mecazdır. Bunun için hadisin manasında dediler ki: Araplar kendi inançlarında yağmuru yıldız yağdırdığı için, yağmur yağdığı vakit, “Bu yağmuru falan yıldız yağdırdı” dedikleri gibi, bir kimseye bir üzüntü, musibet veya felâket geldiği vakit, bu kötülüğün dehrden geldiğine inandıkları için, dehre söverlerdi. İşte bu mana ile dehre sövmek, faili lanetlemek demektir. Aslında her şeyin yaratıcısı ve gerçek anlamda yapıcısı Allah olduğu için, Rasûl-i Ekrem, böyle gerçek yapıcı anlamında dehre sövmeyi yasaklamıştır. Bundan sonra dehrin, gelen havadis ve musibette dahil olduğuna inanarak dehre söven kimsenin bu hareketinin büyük günah olduğunu birçok âlimlerden duydum. Fakat bu da şüpheli bir görüştür. Zira yukarda anlattığımız gibi, meydana gelen işlerde dehrin müessir olduğuna inanarak dehre sövmek büyük günah değil, belki küfürdür.” (İbn Hacer el-Heytemi / ez-Zevacir an İktiratîl Kebair - 1/305, 306)


 9 
 : 21 Eylül 2023, 17:09:45 
Başlatan Alkame - Son mesaj Gönderen: Alkame

Soru: Peygamberlerin eşleri Peygamberler vefat ettikten sonrada zina yapma yada buna sevk eden davranış gibi şeylerden korunmuşmudur ?

Cevap: İmam Kurtubi, “…onlara hıyanet etti...” (Tahrim: 10) ayeti hakkında şunları söylemektedir:

"onlara hıyanet etti" buyruğu hakkında İkrime ve ed-Dahhak: kâfir olmak suretiyle diye açıklamışlardır. Süleyman b. Rukayye, İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Nuh'un hanımı insanlara: "O bir delidir", diyordu. Lût'un hanımı da ona gelen misafirleri haber veriyordu. Yine İbn Abbas'tan: "Hiçbir peygamberin hanımı hayasızlık işlememiştir" dediği nakledilmiştir. Bu hususta el-Kuşeyri'nin naklettiğine göre; müfessirlerin icmaı vardır.” (İmam Kurtubi / el-Camiu li-Ahkâmu’l Kur’an - 17/489,490)


 10 
 : 21 Eylül 2023, 16:49:00 
Başlatan Alkame - Son mesaj Gönderen: Alkame

Soru: davete muhatab olan bir kimseye islami gerçekler anlatılıyor .kabullenemiyor ve görüşmeyi kesiyor. bu durumda davetçi ne yapmalı.yola devammı etmeli yoksa bırakmalı mı?

Cevap:
Öncelikle kendisine Tevhid Akidesi anlatılacak kişilerin, önceden belirli şartlar göz önünde tutularak tanınması ve bunlara göre seçilmesi gerekmektedir. Karakteri bozuk, davet edildiğinde İslam'a ve Müslümanlara düşmanlık gösterecek kimseler davet edilmemelidir. İslam davetçisinin davayı anlatarak İslam’a hidayet etmesine vesile olacağı kişilerin, yakinen tanıdığı, bildiği ve güvendiği kişiler olması gerekmektedir.

İslam davetçilerinin, davet ettiği kişi(ler) eğer ki İslam'ı dinlemiyor, kabullenmiyor ve görüşmeyi kesiyorsa, böyle kimselerle vakit kaybetmemeli, daha başka kimselere yönelmesi gerekir.


Sayfa: [1] 2 3 ... 10
Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.