DARİMİ
|
|
« : 29 Ocak 2012, 22:17:42 » |
|
TEMELSİZ BİR İNANCIN ÇELİŞKİLERİ. بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve nuru var eden Allah’a aittir.[b] Sonra yine de kâfirler Rablerine (başkalarını) denk tutuyorlar. (Enâm 1) [/b] ibrahim(a.s) in milletine tabi olmayı, rasullerin davetine uymayı, Allemlerin rabbini tevhid etmeyi, şirkten ve müşriklerden uzak durmayı emretmek için gönderilen muvahhitlerin seyyidi Muhammed (a.s.v) e salât ve selam olsun.
Konuya geçmeden önce bizler davetulhak sitesi prensiplerine uyarak isimler üzerinde tartışma yapmak istemediğimizi söyleyerek, davetulhak üyelerini defalarca uyardık. Çünkü davetulhak sitesinin kuruluş amacı şahıslar üzerinde tartışma yapmak değildir. Amacı kelime i tevhidi insanlara en doğru ve anlaşılır bir şekilde anlatmaktır. Kişi tevhit çerçevesi içerisine girdikten sonra zaten kimin ne olduğunu çözecek ve anlatmamıza gerek kalmayacaktır. Ancak bütün uyarılarımıza rağmen bazı üyelerimiz ısrarla bazı sözde İslam âlimleri hakkında fikirlerimizi sormakta ve bizden cevap istemektedirler. Dolaysıyla bazı sözde İslam âlimlerinin savundukları inancın İslam ile hiçbir alakasının olmadığını bu sözde âlimlerin bir tevhit temelleri olmadığı için savundukları inancın ne kadar çelişkilerle dolu olduğunu bazen açıklama gereği duyuyoruz. Böylece hak apaçık belli olsun ki iman ehli kimseler tarafından bu inanç mensuplarının nasıl bir inanca sahip oldukları daha da net olarak anlaşılsın. Aktardığım inancın savunucuları bu aktardıklarınızın neresinde küfür var diyeceklerini tahmin ediyorum ki zaten dinin aslını gerçekleştirmedikleri dolaysıyla hak ve batılı birbirinden ayıramadıkları için genelde böyle bir metot kullanarak hakkı, önderleri gibi batılla süslemeye aynen çalışmışlardır. Biz yinede bu inancın sapkınlığını ortaya koymaya devam edeceğiz her ne kadar bu dinin savunucuları, görmezden gelerek bu sözlerin neresinde küfür var hadi ispatlayın deseler bile.! Muhaliflerimiz bizleri İslam âlimlerini muvahhit ve mücahitlerini delilsiz tekfir ettiğimizi iddia etmekteler, bizler bundan Allah a sığınırız bizim tekfir ettiğimiz kişiler batılı hak ile süslemeye çalışan! Zamanın belamlarıdır. Bu belamların kitaplarına baktığımız zaman İslam toplumu hakkındaki tekfir kaidelerini ve fıkhı meselelerini bu şirkperest toplumlarına aynen uygulamaktadırlar. Bunun sebebi ise sözde ve kimlikte İslam! Özde ise putperest toplumlarını Müslüman görmelerindendir. Bu durum muhaliflerimizin savundukları dinin önderlerinden özenle seçerek aktardıkları delilerden net bir şekilde anlaşılmaktadır. Muhaliflerimizin aktardıkları delillerden bizim bu belamlar hakkındaki tespitlerimizin doğru olduğunu, onlar hakkında verdiğimiz hükmün delilsiz olmadığını, bu kimseler hakkında net bilgilere sahip olduğumuzu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Öncelikle bu dinin temellerini atan zat ile başlayalım ve daha sonra merhalelerini devam ettiren takipçilerinin nasıl bir temel üzerinde bina kurduklarına hep beraber bakalım.
Hasan Elbenna. Şöyle diyor) Kesinlikle söyleyebiliriz ki, Mısır Anayasasının esasını teşkil eden kaideler islâmî esaslara ters düşmemektedir. İslâm’dan uzak değildir. Hasan elbena mısır anayasasının temel esaslarını teşkil eden kaidelerin İslami esaslara ters düşmediğini iddia etmektedir. Mısır anayasasının temel esasını teşkil eden kaidelerden iki tanesi şöyledir. 1923 anayasası madde: 24’de şöyle deniyor: Teşri (kanun koyma) hakkı krala aittir, milletvekilleri ve senatoyla birlikte kanun yapar. 1971’de bu madde 86. ve 112. madde olmak üzere iki maddeye bölündü. 86. madde: Teşri hakkı milletvekillerine verilmiştir. 112. madde: Kanunları çıkartma yetkisi cumhurbaşkanına verilmiştir. 1923 anayasası madde 23’de şöyle deniyor: Bütün yetkiler halktan alınır. İdarecilerin yetkisi halkın elindedir. Bu madde 1971’de 3. madde olarak şöyle geçer: Hüküm sadece halka aittir. Hüküm yetkisini veren halktır.
Yani hasan elbennaya göre hüküm koyma yetkisinin krala ait olması İslami esaslara KESİNLİKLE ters değilmiş!ve İslam’dan uzak değilmiş yani yakınmış!!
Peki, hasan elbennanın eski arkadaşlarından olan seyit kutup r.a elbennanın İslam a kesinlikle ters olmadığını söylediği kralın egemenliğinde olan ve halkın egemenliği gibi sistemler hakkında acaba ne diyor okuyalım.
Bizi ilgilendiren asıl mesele, bugün için insanların üzerinde bulunduğu dinin gerçeğini tanımlamaktır. Ve bu din de kesinlikle Allah'ın dini değildir. Çünkü Allah'ın dini, apaçık Kur'an ayetlerinin de ifade ettiği gibi Allah'ın nizam ve kanunlarıdır. Oysa bu ayete göre "kralın dini" demek, kralın kanun ve nizamı demektir. Öyleyse "Allah'ın dini" de, Allah'ın kanun ve nizamı demektir... (Yusuf:76) Hiç kuşkusuz Allah'ın egemenlik ve şeriatine dayanmayan tüm iktidar ve otoriteler tağuttur." (Seyyid Kutub / Davet Yolu - s. 34) Bir kimsenin Allah’a ait olan ulûhiyet vasfının ilk şartı olan hükümranlığı, kendine izafe etmesi ve böylece Allah’la mücadeleye girerek kâfir olması için muhakkak halka: “Sizin benden başka ilahınız yoktur” demesi veya firavun’un yaptığı gibi: “Sizin en yüce rabbiniz benim” gibi şeyler söylemesi şart değildir. O kimsenin Allah’ın şeriatını hükümsüz hâle getirmesi ve başka bir kaynağın kanunlarını tatbikata koyması yahut Allah’tan başka herhangi bir kimseye hükümranlık hakkı tanıyarak onun söz sahibi olduğunu kabul etmesi… Evet, sadece bu kadarı dahi kafir olması için yeterli sebettir!...” (Fi Zilal’il Kur’an Cilt: 8 Sayfa: 403)
işte seyit kutup r.a ile hasan elbenna arasındaki fark budur.! Seyit kutup bu sözlerinde hasan elbennayı açık bir şekilde tekfir etmektedir şöyle!
Allah’tan başka herhangi bir kimseye hükümranlık hakkı tanıyarak onun söz sahibi olduğunu kabul etmesi… Evet, sadece bu kadarı dahi kafir olması için yeterli sebettir!...”
Peki, hasan elbenna hangi tağuta hükümranlık hakkı tanımış ki biz burada tekfir edildiğini anlıyoruz o halde hasan elbennayı dinleyelim!
Elbenna "Sizlerin, yolun iki tarafındaki kaldırımlara çıkıp kralı selamlamanız gerekir, böylece, yabancılar bu beldede bizim, kralımıza nasıl saygı gösterdiğimizi ve onu ne kadar çok sevdiğimizi anlasınlar ve böylece onların katındaki saygımız artsın." İşte bu münasebet sebebiyle bir polis rapor yazdı. Bu raporda hükümete, bu cemaati desteklemesi ve onun şubelerini diğer bölgelerde yayması gerektiğini tevsiye etti. Çünkü bu cemaat, devletin güvenliğine hizmet etmekte ve halkın ıslahında büyük rolü oynamaktaydı."
İşte görüyorsunuz ki! Hasan elbennanın saygı duyduğu bir kralı ve devlet güvenliğine hizmet için çalışarak hükümranlık hakkını tanıdığı bir otoriteyi seyit kutup böylece yerle bir etmektedir.
Şimdi anayasa meselesine dönelim, öncelikle konunun daha iyi anlaşılması için kaide ne demektir ona bakalım Kaide: Lügat manası; temel, demektir. Örneğin; Kavaidul beyt (evin kaideleri) dediğimizde ‘evin te-melleri’ anlaşılır. Ana yasanın esasını teşkil eden Kaideler demek ise; anayasayla ilgili hükümlerin üzerine bina edildiği temeller demektir. Örnek: İslam anayasasının temeli, aslı, kur andır. İslam şeriatı bu temel üzerine bina edilmiştir. Tevhit dinin temel esaslarında şöyle maddeler vardır.
Allah cc şöyle buyuruyor Hüküm vermek yalnız Allah'a aittir. O'ndan başkasına değil yalnız kendisine ibadet etmenizi emretmiştir. Dosdoğru din budur. Ancak insanların çoğu bilmez." (Yusuf:40)
Hüküm yalnız Allah'a aittir. O'na güvendim. Güvenenler de O'na güvensin." (Yusuf: 67) İhtilafa düştüğünüz her şeyin hükmünü Allah'tan alın.." (Şura: 10) Dünyada ve ahirette hamd Allah'adır. Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz." (Kasas: 70) Allah'dan başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur. O'na döndürüleceksiniz." (Kasas: 88) (Hak onlara apaçık geldikten sonra) Onlar cahiliyyenin hükmünü (Allah'ın hükmünden başka bir hüküm) mü istiyorlar? İnanmış bir topluluk için Allah'dan daha iyi hüküm veren kim vardır?" (Maide: 50) Size apaçık (her şeyi açıklayan) kitabı indiren Allah'ın hükmünden başka bir hüküm kabul eder miyim?" (En'am: 114) Allah hüküm koymada kendine ortak kabul etmez." (Kehf: 26) Görüldüğü gibi tevhidin temel esaslarında hüküm koyma sadece Allah cc ya ait iken mısır anayasasındaki temek esaslarında hüküm koyma hakkı kırala aittir. İslam anayasasında. Hüküm vermek yalnız Allah'a aittir. (Yusuf:40)
Mısır anayasasında. Hüküm koyma hakkı krala aittir. Hasan elbenna ise Anayasamız açıkça İslâm'a uygundur. Diyerek anayasamız dediği hüküm verme yetkisinin sadece kral da olduğu bir anayasayı kendi ana yasası olarak kabul etmiştir, Aynı şekilde hüküm koyma hakkı krala aittir bir anayasayı. Hüküm vermek yalnız Allah'a aittir.yusuf 40) Diyen İslam anayasasına uygun olduğunu iddia etmiştir. Hem de bunun açıkça ortada olduğunu söylemektedir.
Hasan elbenna: Bilâkis Mısır Anayasasını tanzim edenler Anayasayı en modern anayasal esaslara göre hazırlamalarına rağmen, anayasanın', hiçbir kaidesinin Islama aykırı olmamasına çalışmışlardır. Meselâ: «Devletin Dini İslâm’dır» maddesi böyledir. Yahut izah edilmek suretiyle İslâm'a uygunluğu ortaya çıkar. Meselâ: «inanç hürriyeti teminat altındadır.» maddesinde •durum budur.
elbenna bir yandan mısır anayasasını modern bir anayasa olarak tarif etmekte diğer yanda ise hiçbir kaidesinin İslam a aykırı olmamasına özen gösterilmiş demekte, yani yukarıdaki sözlerini her söylediği sözle hiçbir tevil yolunu bırakmadan açık bir şekilde teyit etmekte, Bu dinin tabilerine soruyorum! Bize İslam a aykırı olmayan şu MODERN dediğiniz anayasanın tarifini yapar mısınız?
Elbenna bir de örnek veriyor! Meselâ: «Devletin Dini İslâm’dır» maddesi böyledir.
Mısır anayasasında devletin dini İslam olarak yazılmışken kanun koyma hakkı krala verilmiştir yani kral mısır anayasasında kendisini Allah cc ya ortak kılmaktadır.! Aileyle ilgili evlenme boşanma gibi meselelerde yetki kısmen Allah a verilmişken diğer tüm meselelerde yetkiler krala aittir hatta zina cezalarını bile kral belirlemektedir. Yani kral kendisini ortak ettiği bir anayasanın yüzde doksan yetkileri yine kendine vermiştir. Örneğin zina cezası kuranda belli olduğu halde kral kendisini ortak kıldığı bir anayasada bu yetkiyi kendisine vermiştir Mısır, Cezayir, Tunus, Fas ve birçok arap devletlerinde tatbik edilen beşeri anayasaya göre zina yapan ister evli, ister bekâr olsun cezası; iki seneden fazla olmamak şartıyla hapsedilmektir. Bazen hapis cezası yerine para cezası da verilebilmektedir. Hatta bu beşeri kanunlar, zina yapan kişiye, kendisini bu suçtan kurtarması için imkânlar tanır. Şöyle ki; zina suçuyla itham edilen evli kadın zina suçunun cezasını almamak ve aleyhine açılan davayı iptal etmek için bir takım iddialarda bulunabilir. Şayet aşağıdaki iddialardan birisini ispat ederse zina suçundan dolayı ceza almaz:
1 - Kocasının daha önce zina yaptığını ispat etmek.
2 - Zina hadisesinin üzerinden üç ay geçtiğini ve kocasının bunu bilmesine rağmen dava açmadığını ispat etmek.
3 - Mağdur olan kocanın davasından vazgeçmesi.
4 - Zina yaptığı esnada kocasının da bulunduğunu ispat etmek.
5 - Kadın zina suçundan dolayı hüküm aldıktan sonra, kocasının onu affedip bu hükmü durdurması.
Zinayla suçlanan erkek ise, kendini müdafa etmek ve ceza almamak için şunları ileri sürebilir:
1 - Cima olmadığını iddia etmek.
2 - Zina eden evli kadının rızasının olduğunu ve evli olduğunu bilmediğini söylemek.
3 - Zina yerinde o vakitte bulunmadığını ispat etmek.
4 - Zina yaptığı anda aklının tam olarak yerinde olmayıp sarhoş olduğunu iddia etmek.
5 - Zina ettiği kadının kocasının dava açmaması veya davasından vazgeçmesi.
Bunlardan birini ispat etmesi halinde zinakar evli erkeğin beraatine hüküm verilir. (Mısır Cinai Kanunlar madde 30/271-276) (Et Teşri FişŞeriati Ve’l Kanun s. 52 Dr. Abdulhalıkın Nevavi)
Böylece kral islamda cezası belli olan kanunları bile kendi tekeli altına almıştır. Kanunlardan kendisine ayırdığı pay Allah a geçmez Ancak Allah a ayırdığı pay kendisine geçmektedir. Allah cc şöyle buyuruyor. Allah ın yaratığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah a pay ayırıp zanlarınca: bu Allah a buda ortak koştuklarımıza dediler. Ortak koştukları için ayrılan Allah a geçmiyor fakat Allah için ayrılan ortak koştuklarına geçiyor! Ne kötü hüküm veriyorlar.(En am 136) Müslümanlar çok iyi biliyorlar ki, halkı sözde Müslüman olan birçok devletlerde, tağutlar kendi otoritelerini garantiye almak, halktan gelen zararları engellemek için anayasaların da bir takım İslami kanunların uygulanmasına izin vermişlerdir. Bunu öyle başarmışlar ki hasan elbenna gibi sözde İslami hareketleri ve liderlerini bile bu tağuti düzenlerin bekası ve güvenliğini sağlamak için birer bekçi, koruma ordusu haline getirmişlerdir hasan elbenna bunu kendi ağzıyla itiraf ediyor.
Çünkü bu cemaat, devletin güvenliğine hizmet etmekte ve halkın ıslahında büyük rolü oynamaktaydı." Görüldüğü gibi tağuti bir düzen hasan elbennayı halkın önünde bir otokontrol sistemi olarak kullanmıştır. Bu görevin farkına varan seyit kutup ziyaeddin el kutsi gibi bazı âlimler hareketten ayrılarak bu tağutlara karşı İslam a yakışan mücadeleler vermişlerdir. Bazıları bunu hayatıyla ödemiş, bazılarının tevhit mücadelesi, tebliği dünyanın dört bir yanına ulaşmıştır, bu uğurda ölenlere Allah tan rahmet diliyor mücadeleye devam edenlere ise Allah tan başarı muzaffer ve sabır diliyorum. Ancak elbennanın bıraktığı otokontrol sistemi görevini şu an ıhvanı muslimin cemaati ve onun uzantıları, taguta bağlı mısır da ki selefi hareketler ve onun uzantıları, kardavı, gannuşi, Muhammed hassan, bin baz, utaymiyin, albani, albutı, gibi balamlar üstlenmişlerdir.
Hasan elbenna parlamenter bir sistemin güveliğini sağlamak için ihvanı müslimin teşkilatını seferber etmiştir. Şöyle diyor. (Çünkü bu cemaat, devletin güvenliğine hizmet etmekte ve halkın ıslahında büyük rolü oynamaktaydı.") çünkü ancak hasan elbenna gibi kişiler mısır halkının birlik ve beraberliğini sağlayabilir, bölünme ve ihtilafları engelleyebilirdi, çünkü ancak ihtilaflar çözüldükten sonra bölünmeler durdurulabilir ve böylece devletin güvenliği sağlanabilirdi. Ve kral bunu başardı. Bu tür oyunlar günümüzde de halen devam etmektedir. Bir zamanlar ecdatları Müslüman olan kimi halklar sanki İslam anneden babadan gelen bir mirasmış gibi bir takım ibadetler yaparak kendilerini Müslüman görmekteler. Bu sözde Müslümanlar bazen tağuti sistemlerin laik radikal çıkışlarına karşı patlayacak bir bomba haline gelirler. Dolaysıyla tağuti düzenler bu tehlikeyi atlatmak için hasan elbenna gibi adamları adeta sakinleştirici birer iğne olarak öne sürmektedirler. Bunu günümüze ki canlı örnekleri örneğin Erbakan Erdoğan gibi şeriatın sahte telalarında görmekteyiz.
O dönem halkların sakinleşmesi için hassan elbenna şöyle sesleniyordu! Bu sisteme göre milletin birlik ve beraberlik içinde olmasına da bir mani yoktur. Bölünme ve ihtilâf, parlementer sistemde şart değildir. Şu halde İslâm idarî Nizamı ile parlementer nizam arasında bir tezat yoktur. parlementer sistem, islâm Nizamından uzak değildir, Diyerek bu sistemin bekası için nasıl bir kahraman asker olduğunu ortaya koyuyordu.!
Hasan elbenna parlamenter bir sistem için şöyle diyor.
ÜLKEMİZDEKİ PARLEMENTER SİSTEM VE İSLÂM
Anayasa profesörleri der ki Parlementer Sistem:
a — idarecinin Mes'uliyeti.
b — Halkın iktidarı.
c — Halk iradesine Hürmet... esasları üzerinde kurulur. Bu sisteme göre milletin birlik ve beraberlik içinde olmasına da bir mani yoktur. Bölünme ve ihtilâf, parlementer sistemde şart değildir. Şu halde İslâm idarî Nizamı ile parlementer nizam arasında bir tezat yoktur. parlementer sistem, islâm Nizamından uzak değildir,
İşte hasan elbenna mısır da yürürlükte olan parlamenter sistemin HAKKIN iktidarı değil halkın iktidarı ve halkın iradesine dayalı bir sistem olduğunu çok iyi biliyordu. Halkın iktidarı veya halk iradesine dayalı bir sistemin nasıl olduğunu bilmeyenler demokrasiye dayalı bir sistemin nasıl bir sistem olduğuna baksınlar.
Şu an yeryüzü coğrafyasında demokrasiyle yönetilen birçok devletlerin anayasasında devletin dini İslam’dır diye yazmaktadır, fazla uzağa gitmeye gerek yoktur sadece yaşadığımız devlete bakarsak yeterlidir. Demek ki bunlara göre anayasalarında devletin dini İslam’dır yazan bütün bu ülkelerin anayasaları İslam ın temel esaslarına kesinlikle ters düşmemektedir, dolaysıyla bu anayasaları anayasamız diyerek kabul etmekteler, kimlikte ve sözde Müslüman olan bu anayasa tabileri olan halkta Müslüman’dır. Hüküm koyma yetkisi krala ait, kral ve parlamentodaki milletvekilleri birlikte kanun yaparlar. Diyen bir anayasa!
Elbenna: Mısır’da uygulanan Parlamenter Sistem ve Mısır Anayasası temel kaidelerinde, İslâm'ın getirdiği esaslara ters düşmemesine rağmen Anayasanın bazı maddelerinde eksiklik olduğunu, söylemektedir.
elbenna parlamenter bir sistemin İslam ın temel kaidelerine ve esaslarına ters düşmediğini ancak bazı maddelerinde eksiklik olduğunu iddia etmektedir. Bunu muhalifimiz alisvs rumuzlu kişi de kabul etmekte ve diyor ki! (Temel prensipler çatışmayabilir doğrudur. Ama adam tali prensiblerin çatıştığını kabul ediyor.)
Demek ki muhaliflerimizin iddia ettiği gibi 1923 anayasası madde: 24’de şöyle deniyor: Teşri (kanun koyma) hakkı krala aittir, milletvekilleri ve senatoyla birlikte kanun yapar. Bir anayasanın temel esasları İslam ın temel esaslarına aykırı değilmiş tali meseleler çatışıyormuş.! Açıkçası bu tali prensiplerin ne olduğunu merak ettim. İmar kanunumu? trafik kanunumu veya bunlara benzer tali meseleler mi İslam ın temel prensipleriyle çatışıyor.!demek ki bu taife için temel meseleler önemli değil tali meseleler önemlidir.
Elbenna "Sizlerin, yolun iki tarafındaki kaldırımlara çıkıp kralı selamlamanız gerekir, böylece, yabancılar bu beldede bizim, kralımıza nasıl saygı gösterdiğimizi ve onu ne kadar çok sevdiğimizi anlasınlar ve böylece onların katındaki saygımız artsın."
Aynı şekilde Alisvs rumuzlu kişi hasan elbennanın böyle bir anayasa kralına duyduğu saygıyı teyit ve kabul ederek şöyle bir örnek vermektedir. Allah rasulü İslam a kalbi meyilli ama kâfir olanlar için birçok iyilikte bulunmuş onları savunmuş korumuş yedirmiş içirmiş sevgi ve saygı beslemiş. Diyerek Allah resulünün s.a.v kâfirleri sevdiğini ve saygı beslediği cüretinde bulunarak üstadı elbenna ile bu konularda aynı fikirde olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor: İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örrnek vardır. Hani bir zaman kavimlerine şöyle demişlerdi: "Biz sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ettik. Yalnız Allah'a iman edinceye kadar bizimle sizin aranıza ebedi bir düşmanlık ve kin girmiştir." (Mümtahine: 4) Allah (c.c) şöyle buyuruyor: Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile, Allah'a ve rasulüne karşı gelenlere sevgi beslediklerini asla göremezsin. İşte Allah imanı bunların kalplerine yazmış ve katından bir nur ile onları desteklemiştir..." (Mücadele: 22) Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor: Kişi sevdiğiyle beraberdir." (Buhari, Müslim) Kişi sevdiğiyle beraber haşrolunur." (Taberani sahih senedle rivayet etti.) Din Allah için sevmek ve Allah için buğzetmekten ibarettir." (Ahmed, Hakim rivayet etti ve sahih dedi.) Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor: Sizden biri kiminle dostluk bağı kurduğuna dikkat etsin. Zira kişi dostunun dini üzerindedir." (Ebu Davud, Tirmizi, Ahmed) Şüphesiz ki bu ayet ve hadislere benzer çokça ayetler ve hadisler vardır, Din Allah için sevmek ve Allah için buğzetmekten ibarettir." Diyen bir peygamberin müşriklere sevgi ve saygı beslediğini iddia etmek sapıklığın son zirvesidir. Üstelik bunu hasan elbenna ve taifesini savunmak adına iddia etmek daha büyük bir sapıklıktır. Bu kişi bu sapkınlığıyla yetinmeyip, ibni teymiye r.a nın Müslümanlığı kesin olan kişi hakkında konuştuklarını genel olarak müşrikler için cehaletin mazeret olabileceğine delil verdiği gibi, şimdide aynı meseleye Allah resulünün gizli şirk hakkında söylediği ve öğrettiği duaları delil vermektedir.
ALİSVS.YAPTIĞI BİR FİİLİN AllahA ULUHİYET RUBUBİYET İSİM VE SIFAT TEVHİDİNVE ŞİRK VE KÜFRÜNE TEKABUL ETTİĞİNİ BİLMEYEN BİRİSİNİ CEHALET MAZARET DEĞİLDİR DİYE TEKFİR EDENLERİN YAPTIĞI YANLIŞ VE USULSÜZLÜK. Allah RASULÜ BİLE BİLMEDİĞİ ŞİRKLERDEN RABBİNE YALVARMIŞ.BİLMEDİĞİ KÜFÜRLERDEN AllahA YALVARMIŞ NERDE O CEHALET BABINI TAM ANLAYAMIŞ BASİT UÇUK SAÇMA SAPAN ANLAYIŞLARLA İNSANLARI TEKFİR EDENLER . Allah RASULÜNÜ ASHABINI TEKFİR EDECEK DEĞİLSİNİZYA BAKIN ONLAR BİLMEDİKLERİ ŞİKLERDEN AllahA SIĞINIYORLAR SİZ İSE HEPSİNİ BİLME ZORUNLULUĞU KOŞUYORSUNUZ.
Diyerek ne sahabe nede günümüze kadar hiçbir tevhit âliminin ve hiçbir Müslüman ın böyle anlamadığı böyle söylemediği bir şeyi söyleyerek!Resulullah s.a.v min büyük şirki bilmeyebileceğini dolaysıyla bilmediği için işleyebileceğini bundan dolayı da mazeretli olacağını iddia etmiştir.! Bu kişinin önderleri bile bu konuda ondan beri olurlar tıpkı şeytanın yandaşları şeytanın emriyle Allah ı inkâr ettiklerinde şeytan onlardan beri olduğu gibi.! İnsana, “İnkâr et!” dedi de, insan inkâr edince, “Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” dedi.” (Haşr, 56/19) Bu taifenin sevgi ve saygıda kusur etmediği parlamenter bir sistem ve anayasa üzerinde durmak istiyorum. O zaman parlamento nedir parlamenter sistem nasıl bir şeydir ki İslam ın temel esaslarına ters düşmemektedir.! Ve bu sistem nasıl bir şey ki sözde İslam adına ortaya çıkan, teşkilatlar kuran bunca sözde muvahhit, mücahit kişiler bu sisteme karşı can siper olup sevgi ve saygıda kusur etmiyorlar. Parlamento nedir: Parlamento, Başlıca görevi yasama, devlet bütçesini çıkarma, hükümeti denetleme olan ve üyeleri halkoyu ile belirli bir süre için seçilen meclis veya meclisler, yasama kurulu, yasama meclisi, yasama organı demektir. Parlamenter nedir: Parlamenter, Anayasaya göre millet meclisine seçimle giren millet temsilcisi, mebus, parlamenter, vekil.
İşte hasan elbenna ve tabileri, izleyicilerinin sevgi ve saygıda kusur etmediği sistem böyle bir sistemdir. İşte hasan elbennanın iddiasına göre böyle bir sistem İslam a ters değilmiş.! Yani halkın oylarıyla seçilip darunnedveye giden orada çoğunluğun oylarıyla kanunlar çıkaran, hâkimiyet yetkisinin kayıtsız şartsız millette olduğu bir sistem İslam a ters değilmiş.!
Sözde İslam adına yola çıkan, İslam adına bir teşkilatın temellerini atan, parlamenter bir sistemin İslam ın temel esas ve kaidelerine kesinlikle ters olmadığının savunan, parlamentoda parlamenterler tarafından halkın hâkimiyetine dayalı bir anayasaya anayasamız diyen hasan elbennanın öğrencileri ve takipçileri şu anda bu parlamentoda sözde cihad etmekteler tıpkı ustadları gibi.
Hasan El Benna Risaleler (Hasan el Benna - "Dava ve Davetçinin hatıraları" s: 87, Tarık Albişri-"1945-1952 Yıllarında Mısırda Siyasi Haraket" s: 43) Hasan el-Benna / İslam Işığında Problemlerimiz. DEVAM EDECEK
|