HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 19 Nisan 2024, 21:54:25


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: TEMELSİZ BİR İNANCIN ÇELİŞKİLERİ..Hasan elbenna el makdisi ve takipçileri!  (Okunma Sayısı 12784 defa)
0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« : 29 Ocak 2012, 22:17:42 »

TEMELSİZ BİR İNANCIN ÇELİŞKİLERİ.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve nuru var eden Allah’a aittir.[b] Sonra yine de kâfirler Rablerine (başkalarını) denk tutuyorlar. (Enâm 1) [/b]
ibrahim(a.s) in milletine tabi olmayı, rasullerin davetine uymayı, Allemlerin rabbini tevhid etmeyi, şirkten ve müşriklerden uzak durmayı emretmek için gönderilen muvahhitlerin seyyidi Muhammed (a.s.v) e salât ve selam olsun.  

Konuya geçmeden önce bizler davetulhak sitesi prensiplerine uyarak isimler üzerinde tartışma yapmak istemediğimizi söyleyerek, davetulhak üyelerini defalarca uyardık.
Çünkü davetulhak sitesinin kuruluş amacı şahıslar üzerinde tartışma yapmak değildir. Amacı kelime i tevhidi insanlara en doğru ve anlaşılır bir şekilde anlatmaktır.
 Kişi tevhit çerçevesi içerisine girdikten sonra zaten kimin ne olduğunu çözecek ve anlatmamıza gerek kalmayacaktır.
Ancak bütün uyarılarımıza rağmen bazı üyelerimiz ısrarla bazı sözde İslam âlimleri hakkında fikirlerimizi sormakta ve bizden cevap istemektedirler.
Dolaysıyla bazı sözde İslam âlimlerinin savundukları inancın İslam ile hiçbir alakasının olmadığını bu sözde âlimlerin bir tevhit temelleri olmadığı için savundukları inancın ne kadar çelişkilerle dolu olduğunu bazen açıklama gereği duyuyoruz.
Böylece hak apaçık belli olsun ki iman ehli kimseler tarafından bu inanç mensuplarının nasıl bir inanca sahip oldukları daha da net olarak anlaşılsın.
Aktardığım inancın savunucuları bu aktardıklarınızın neresinde küfür var diyeceklerini tahmin ediyorum ki zaten dinin aslını gerçekleştirmedikleri dolaysıyla hak ve batılı birbirinden ayıramadıkları için genelde böyle bir metot kullanarak hakkı, önderleri gibi batılla süslemeye aynen çalışmışlardır.
Biz yinede bu inancın sapkınlığını ortaya koymaya devam edeceğiz her ne kadar bu dinin savunucuları, görmezden gelerek bu sözlerin neresinde küfür var hadi ispatlayın deseler bile.!
Muhaliflerimiz bizleri İslam âlimlerini muvahhit ve mücahitlerini delilsiz tekfir ettiğimizi iddia etmekteler, bizler bundan Allah a sığınırız bizim tekfir ettiğimiz kişiler batılı hak ile süslemeye çalışan! Zamanın belamlarıdır.
Bu belamların kitaplarına baktığımız zaman İslam toplumu hakkındaki tekfir kaidelerini ve fıkhı meselelerini bu şirkperest toplumlarına aynen uygulamaktadırlar.                         
Bunun sebebi ise sözde ve kimlikte İslam! Özde ise putperest toplumlarını Müslüman görmelerindendir.
Bu durum muhaliflerimizin savundukları dinin önderlerinden özenle seçerek aktardıkları delilerden net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Muhaliflerimizin aktardıkları delillerden bizim bu belamlar hakkındaki tespitlerimizin doğru olduğunu, onlar hakkında verdiğimiz hükmün delilsiz olmadığını, bu kimseler hakkında net bilgilere sahip olduğumuzu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Öncelikle bu dinin temellerini atan zat ile başlayalım ve daha sonra merhalelerini devam ettiren takipçilerinin nasıl bir temel üzerinde bina kurduklarına hep beraber bakalım.

Hasan Elbenna. Şöyle diyor) Kesinlikle söyleyebiliriz ki, Mısır Anayasasının esasını teşkil eden kaideler islâmî esaslara ters düşmemektedir. İslâm’dan uzak değildir.
 
Hasan elbena mısır anayasasının temel esaslarını teşkil eden kaidelerin İslami esaslara ters düşmediğini iddia etmektedir. Mısır anayasasının temel esasını teşkil eden kaidelerden iki tanesi şöyledir.
 
1923 anayasası madde: 24’de şöyle deniyor: Teşri (kanun koyma) hakkı krala aittir, milletvekilleri ve senatoyla birlikte kanun yapar. 1971’de bu madde 86. ve 112. madde olmak üzere iki maddeye bölündü. 86. madde: Teşri hakkı milletvekillerine verilmiştir.
112. madde: Kanunları çıkartma yetkisi cumhurbaşkanına verilmiştir.
1923 anayasası madde 23’de şöyle deniyor: Bütün yetkiler halktan alınır. İdarecilerin yetkisi halkın elindedir. Bu madde 1971’de 3. madde olarak şöyle geçer: Hüküm sadece halka aittir. Hüküm yetkisini veren halktır.


Yani hasan elbennaya göre hüküm koyma yetkisinin krala ait olması İslami esaslara KESİNLİKLE ters değilmiş!ve İslam’dan uzak değilmiş  yani yakınmış!!

Peki, hasan elbennanın eski arkadaşlarından olan seyit kutup r.a elbennanın İslam a kesinlikle ters olmadığını söylediği kralın egemenliğinde olan ve halkın egemenliği gibi sistemler hakkında acaba ne diyor okuyalım.

Bizi ilgilendiren asıl mesele, bugün için insanların üzerinde bulunduğu dinin gerçeğini tanımlamaktır. Ve bu din de kesinlikle Allah'ın dini değildir. Çünkü Allah'ın dini, apaçık Kur'an ayetlerinin de ifade ettiği gibi Allah'ın nizam ve kanunlarıdır.
Oysa bu ayete göre "kralın dini" demek, kralın kanun ve nizamı demektir. Öyleyse "Allah'ın dini" de, Allah'ın kanun ve nizamı demektir... (Yusuf:76)
Hiç kuşkusuz Allah'ın egemenlik ve şeriatine dayanmayan tüm iktidar ve otoriteler tağuttur." (Seyyid Kutub / Davet Yolu - s. 34)
 Bir kimsenin Allah’a ait olan ulûhiyet vasfının ilk şartı olan hükümranlığı, kendine izafe etmesi ve böylece Allah’la mücadeleye girerek kâfir olması için muhakkak halka: “Sizin benden başka ilahınız yoktur” demesi veya firavun’un yaptığı gibi: “Sizin en yüce rabbiniz benim” gibi şeyler söylemesi şart değildir. O kimsenin Allah’ın şeriatını hükümsüz hâle getirmesi ve başka bir kaynağın kanunlarını tatbikata koyması yahut Allah’tan başka herhangi bir kimseye hükümranlık hakkı tanıyarak onun söz sahibi olduğunu kabul etmesi… Evet, sadece bu kadarı dahi kafir olması için yeterli sebettir!...” (Fi Zilal’il Kur’an Cilt: 8 Sayfa: 403)


 işte seyit kutup r.a ile hasan elbenna arasındaki fark budur.!
Seyit kutup bu sözlerinde hasan elbennayı açık bir şekilde tekfir etmektedir şöyle!

Allah’tan başka herhangi bir kimseye hükümranlık hakkı tanıyarak onun söz sahibi olduğunu kabul etmesi… Evet, sadece bu kadarı dahi kafir olması için yeterli sebettir!...”

Peki, hasan elbenna hangi tağuta hükümranlık hakkı tanımış ki biz burada tekfir edildiğini anlıyoruz o halde hasan elbennayı dinleyelim!

Elbenna "Sizlerin, yolun iki tarafındaki kaldırımlara çıkıp kralı selamlamanız gerekir, böylece, yabancılar bu beldede bizim, kralımıza nasıl saygı gösterdiğimizi ve onu ne kadar çok sevdiğimizi anlasınlar ve böylece onların katındaki saygımız artsın."
İşte bu münasebet sebebiyle bir polis rapor yazdı. Bu raporda hükümete, bu cemaati desteklemesi ve onun şubelerini diğer bölgelerde yayması gerektiğini tevsiye etti. Çünkü bu cemaat, devletin güvenliğine hizmet etmekte ve halkın ıslahında büyük rolü oynamaktaydı."


İşte görüyorsunuz ki! Hasan elbennanın saygı duyduğu bir kralı ve devlet güvenliğine hizmet için çalışarak hükümranlık hakkını tanıdığı bir otoriteyi seyit kutup böylece yerle bir etmektedir.

 Şimdi anayasa meselesine dönelim, öncelikle konunun daha iyi anlaşılması için kaide ne demektir ona bakalım
Kaide: Lügat manası; temel, demektir. Örneğin; Kavaidul beyt (evin kaideleri) dediğimizde ‘evin te-melleri’ anlaşılır.
Ana yasanın esasını teşkil eden Kaideler demek ise; anayasayla ilgili hükümlerin üzerine bina edildiği temeller demektir.
Örnek: İslam anayasasının temeli, aslı, kur andır. İslam şeriatı bu temel üzerine bina edilmiştir.
Tevhit dinin temel esaslarında şöyle maddeler vardır.


Allah cc şöyle buyuruyor
Hüküm vermek yalnız Allah'a aittir. O'ndan başkasına değil yalnız kendisine ibadet etmenizi emretmiştir. Dosdoğru din budur. Ancak insanların çoğu bilmez." (Yusuf:40)

Hüküm yalnız Allah'a aittir. O'na güvendim. Güvenenler de O'na güvensin." (Yusuf: 67)
İhtilafa düştüğünüz her şeyin hükmünü Allah'tan alın.." (Şura: 10)
Dünyada ve ahirette hamd Allah'adır. Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz." (Kasas: 70)
Allah'dan başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur. O'na döndürüleceksiniz." (Kasas: 88)
(Hak onlara apaçık geldikten sonra) Onlar cahiliyyenin hükmünü (Allah'ın hükmünden başka bir hüküm) mü istiyorlar? İnanmış bir topluluk için Allah'dan daha iyi hüküm veren kim vardır?" (Maide: 50)
Size apaçık (her şeyi açıklayan) kitabı indiren Allah'ın hükmünden başka bir hüküm kabul eder miyim?" (En'am: 114)
Allah hüküm koymada kendine ortak kabul etmez." (Kehf: 26)
Görüldüğü gibi tevhidin temel esaslarında hüküm koyma sadece Allah cc ya ait iken mısır anayasasındaki temek esaslarında hüküm koyma hakkı kırala aittir.
İslam anayasasında. Hüküm vermek yalnız Allah'a aittir. (Yusuf:40)


Mısır anayasasında. Hüküm koyma hakkı krala aittir.
Hasan elbenna ise Anayasamız açıkça İslâm'a uygundur. Diyerek anayasamız dediği hüküm verme yetkisinin sadece kral da olduğu bir anayasayı kendi ana yasası olarak kabul etmiştir,
Aynı şekilde hüküm koyma hakkı krala aittir bir anayasayı. Hüküm vermek yalnız Allah'a aittir.yusuf 40) Diyen İslam anayasasına uygun olduğunu iddia etmiştir. Hem de bunun açıkça ortada olduğunu söylemektedir.

Hasan elbenna: Bilâkis Mısır Anayasasını tanzim edenler Anayasayı en modern anayasal esaslara göre hazırlamalarına rağmen, anayasanın', hiçbir kaidesinin Islama aykırı olmamasına çalışmışlardır.
Meselâ: «Devletin Dini İslâm’dır» maddesi böyledir. Yahut izah edilmek suretiyle İslâm'a uygunluğu ortaya çıkar. Meselâ: «inanç hürriyeti teminat altındadır.» maddesinde •durum budur.


elbenna bir yandan mısır anayasasını modern bir anayasa olarak tarif etmekte diğer yanda ise hiçbir kaidesinin İslam a aykırı olmamasına özen gösterilmiş demekte, yani yukarıdaki sözlerini her söylediği sözle hiçbir tevil yolunu bırakmadan açık bir şekilde teyit etmekte,
 Bu dinin tabilerine soruyorum! Bize İslam a aykırı olmayan şu MODERN dediğiniz anayasanın tarifini yapar mısınız?

Elbenna bir de örnek veriyor! Meselâ: «Devletin Dini İslâm’dır» maddesi böyledir.

Mısır anayasasında devletin dini İslam olarak yazılmışken kanun koyma hakkı krala verilmiştir yani kral mısır anayasasında kendisini Allah cc ya ortak kılmaktadır.!           
Aileyle ilgili evlenme boşanma gibi meselelerde yetki kısmen Allah a verilmişken diğer tüm meselelerde yetkiler krala aittir hatta zina cezalarını bile kral belirlemektedir. Yani kral kendisini ortak ettiği bir anayasanın yüzde doksan yetkileri yine kendine vermiştir.
Örneğin zina cezası kuranda belli olduğu halde kral kendisini ortak kıldığı bir anayasada bu yetkiyi kendisine vermiştir
Mısır, Cezayir, Tunus, Fas ve birçok arap devletlerinde tatbik edilen beşeri anayasaya göre zina yapan ister evli, ister bekâr olsun cezası; iki seneden fazla olmamak şartıyla hapsedilmektir. Bazen hapis cezası yerine para cezası da verilebilmektedir. Hatta bu beşeri kanunlar, zina yapan kişiye, kendisini bu suçtan kurtarması için imkânlar tanır. Şöyle ki; zina suçuyla itham edilen evli kadın zina suçunun cezasını almamak ve aleyhine açılan davayı iptal etmek için bir takım iddialarda bulunabilir. Şayet aşağıdaki iddialardan birisini ispat ederse zina suçundan dolayı ceza almaz:

1 - Kocasının daha önce zina yaptığını ispat etmek.

2 -  Zina hadisesinin üzerinden üç ay geçtiğini ve kocasının bunu bilmesine rağmen dava açmadığını ispat etmek.

3 - Mağdur olan kocanın davasından vazgeçmesi.

4 - Zina yaptığı esnada kocasının da bulunduğunu ispat etmek.

5 - Kadın zina suçundan dolayı hüküm aldıktan sonra, kocasının onu affedip bu hükmü durdurması.

Zinayla suçlanan erkek ise, kendini müdafa etmek ve ceza almamak için şunları ileri sürebilir:

1 - Cima olmadığını iddia etmek.

2 - Zina eden evli kadının rızasının olduğunu ve evli olduğunu bilmediğini söylemek.

3 - Zina yerinde o vakitte bulunmadığını ispat etmek.

4 - Zina yaptığı anda aklının tam olarak yerinde olmayıp sarhoş olduğunu iddia etmek.

5 - Zina ettiği kadının kocasının dava açmaması veya davasından vazgeçmesi.

Bunlardan birini ispat etmesi halinde zinakar evli erkeğin beraatine hüküm verilir. (Mısır Cinai Kanunlar madde 30/271-276) (Et Teşri FişŞeriati Ve’l Kanun s. 52 Dr. Abdulhalıkın Nevavi)


Böylece kral islamda cezası belli olan kanunları bile kendi tekeli altına almıştır. Kanunlardan kendisine ayırdığı pay Allah a geçmez Ancak Allah a ayırdığı pay kendisine geçmektedir.
Allah cc şöyle buyuruyor.
Allah ın yaratığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah a pay ayırıp zanlarınca: bu Allah a buda ortak koştuklarımıza dediler. Ortak koştukları için ayrılan Allah a geçmiyor fakat Allah için ayrılan ortak koştuklarına geçiyor! Ne kötü hüküm veriyorlar.(En am 136)

 
Müslümanlar çok iyi biliyorlar ki, halkı sözde Müslüman olan birçok devletlerde, tağutlar kendi otoritelerini garantiye almak, halktan gelen zararları engellemek için anayasaların da bir takım İslami kanunların uygulanmasına izin vermişlerdir. Bunu öyle başarmışlar ki hasan elbenna gibi sözde İslami hareketleri ve liderlerini bile bu tağuti düzenlerin bekası ve güvenliğini sağlamak için birer bekçi, koruma ordusu haline getirmişlerdir hasan elbenna bunu kendi ağzıyla itiraf ediyor.

Çünkü bu cemaat, devletin güvenliğine hizmet etmekte ve halkın ıslahında büyük rolü oynamaktaydı."
 
Görüldüğü gibi tağuti bir düzen hasan elbennayı halkın önünde bir otokontrol sistemi olarak kullanmıştır. Bu görevin farkına varan seyit kutup ziyaeddin el kutsi gibi bazı âlimler hareketten ayrılarak bu tağutlara karşı İslam a yakışan mücadeleler vermişlerdir.
 Bazıları bunu hayatıyla ödemiş, bazılarının tevhit mücadelesi, tebliği dünyanın dört bir yanına ulaşmıştır, bu uğurda ölenlere Allah tan rahmet diliyor mücadeleye devam edenlere ise Allah tan başarı muzaffer ve sabır diliyorum.
Ancak elbennanın bıraktığı otokontrol sistemi görevini şu an ıhvanı muslimin cemaati ve onun uzantıları, taguta bağlı mısır da ki selefi hareketler ve onun uzantıları, kardavı, gannuşi, Muhammed hassan, bin baz, utaymiyin, albani, albutı,  gibi balamlar üstlenmişlerdir.

Hasan elbenna parlamenter bir sistemin güveliğini sağlamak için ihvanı müslimin teşkilatını seferber etmiştir. Şöyle diyor. (Çünkü bu cemaat, devletin güvenliğine hizmet etmekte ve halkın ıslahında büyük rolü oynamaktaydı.")  çünkü ancak hasan elbenna gibi kişiler mısır halkının birlik ve beraberliğini sağlayabilir, bölünme ve ihtilafları engelleyebilirdi, çünkü ancak ihtilaflar çözüldükten sonra bölünmeler durdurulabilir ve böylece devletin güvenliği sağlanabilirdi. Ve kral bunu başardı. Bu tür oyunlar günümüzde de halen devam etmektedir.
Bir zamanlar ecdatları Müslüman olan kimi halklar sanki İslam anneden babadan gelen bir mirasmış gibi bir takım ibadetler yaparak kendilerini Müslüman görmekteler. Bu sözde Müslümanlar bazen tağuti sistemlerin laik radikal çıkışlarına karşı patlayacak bir bomba haline gelirler. Dolaysıyla tağuti düzenler bu tehlikeyi atlatmak için hasan elbenna gibi adamları adeta sakinleştirici birer iğne olarak öne sürmektedirler. Bunu günümüze ki canlı örnekleri örneğin Erbakan Erdoğan gibi şeriatın sahte telalarında görmekteyiz.

O dönem halkların sakinleşmesi için hassan elbenna şöyle sesleniyordu!
Bu sisteme göre milletin birlik ve beraberlik içinde olmasına da bir mani yoktur. Bölünme ve ihtilâf, parlementer sistemde şart değildir.
Şu halde İslâm idarî Nizamı ile parlementer nizam arasında bir tezat yoktur.
parlementer sistem, islâm Nizamından uzak değildir,

Diyerek bu sistemin bekası için nasıl bir kahraman asker olduğunu ortaya koyuyordu.!

Hasan elbenna parlamenter bir sistem için şöyle diyor.

ÜLKEMİZDEKİ PARLEMENTER SİSTEM VE İSLÂM

Anayasa profesörleri der ki Parlementer Sistem:

a —   idarecinin  Mes'uliyeti.

b —  Halkın iktidarı.

c —  Halk iradesine Hürmet...  esasları üzerinde kurulur.
Bu sisteme göre milletin birlik ve beraberlik içinde olmasına da bir mani yoktur. Bölünme ve ihtilâf, parlementer sistemde şart değildir.
Şu halde İslâm idarî Nizamı ile parlementer nizam arasında bir tezat yoktur.
parlementer sistem, islâm Nizamından uzak değildir,


İşte hasan elbenna mısır da yürürlükte olan parlamenter sistemin HAKKIN iktidarı değil halkın iktidarı ve halkın iradesine dayalı bir sistem olduğunu çok iyi biliyordu. Halkın iktidarı veya halk iradesine dayalı bir sistemin nasıl olduğunu bilmeyenler demokrasiye dayalı bir sistemin nasıl bir sistem olduğuna baksınlar.


Şu an yeryüzü coğrafyasında demokrasiyle yönetilen birçok devletlerin anayasasında devletin dini İslam’dır diye yazmaktadır, fazla uzağa gitmeye gerek yoktur sadece yaşadığımız devlete bakarsak yeterlidir.
Demek ki bunlara göre anayasalarında devletin dini İslam’dır yazan bütün bu ülkelerin anayasaları İslam ın temel esaslarına kesinlikle ters düşmemektedir, dolaysıyla bu anayasaları anayasamız diyerek kabul etmekteler, kimlikte ve sözde Müslüman olan bu anayasa tabileri olan halkta Müslüman’dır. Hüküm koyma yetkisi krala ait, kral ve parlamentodaki milletvekilleri birlikte kanun yaparlar. Diyen bir anayasa!

Elbenna: Mısır’da uygulanan Parlamenter Sistem ve Mısır Anayasası temel kaidelerinde, İslâm'ın getirdiği esaslara ters düşmemesine rağmen Anayasanın bazı maddelerinde eksiklik olduğunu, söylemektedir.

elbenna parlamenter bir sistemin İslam ın temel kaidelerine ve esaslarına ters düşmediğini ancak bazı maddelerinde eksiklik olduğunu iddia etmektedir.
Bunu muhalifimiz alisvs rumuzlu kişi de kabul etmekte ve diyor ki! (Temel prensipler çatışmayabilir doğrudur. Ama adam tali prensiblerin çatıştığını kabul ediyor.)

Demek ki muhaliflerimizin iddia ettiği gibi 1923 anayasası madde: 24’de şöyle deniyor: Teşri (kanun koyma) hakkı krala aittir, milletvekilleri ve senatoyla birlikte kanun yapar. Bir anayasanın temel esasları İslam ın temel esaslarına aykırı değilmiş tali meseleler çatışıyormuş.!
 Açıkçası bu tali prensiplerin ne olduğunu merak ettim. İmar kanunumu? trafik kanunumu veya bunlara benzer tali meseleler mi İslam ın temel prensipleriyle çatışıyor.!demek ki bu taife için temel meseleler önemli değil tali meseleler önemlidir.

Elbenna "Sizlerin, yolun iki tarafındaki kaldırımlara çıkıp kralı selamlamanız gerekir, böylece, yabancılar bu beldede bizim, kralımıza nasıl saygı gösterdiğimizi ve onu ne kadar çok sevdiğimizi anlasınlar ve böylece onların katındaki saygımız artsın."

Aynı şekilde Alisvs rumuzlu kişi hasan elbennanın böyle bir anayasa kralına duyduğu saygıyı teyit ve kabul ederek şöyle bir örnek vermektedir.
Allah rasulü İslam a kalbi meyilli ama kâfir olanlar için birçok iyilikte bulunmuş onları savunmuş korumuş yedirmiş içirmiş sevgi ve saygı beslemiş.
Diyerek Allah resulünün s.a.v kâfirleri sevdiğini ve saygı beslediği cüretinde bulunarak üstadı elbenna ile bu konularda aynı fikirde olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örrnek vardır. Hani bir zaman kavimlerine şöyle demişlerdi: "Biz sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ettik. Yalnız Allah'a iman edinceye kadar bizimle sizin aranıza ebedi bir düşmanlık ve kin girmiştir." (Mümtahine: 4)
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile, Allah'a ve rasulüne karşı gelenlere sevgi beslediklerini asla göremezsin. İşte Allah imanı bunların kalplerine yazmış ve katından bir nur ile onları desteklemiştir..." (Mücadele: 22)
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:
Kişi sevdiğiyle beraberdir." (Buhari, Müslim)
Kişi sevdiğiyle beraber haşrolunur." (Taberani sahih senedle rivayet etti.)
Din Allah için sevmek ve Allah için buğzetmekten ibarettir." (Ahmed, Hakim rivayet etti ve sahih dedi.)
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:
Sizden biri kiminle dostluk bağı kurduğuna dikkat etsin. Zira kişi dostunun dini üzerindedir." (Ebu Davud, Tirmizi, Ahmed)

 
Şüphesiz ki bu ayet ve hadislere benzer çokça ayetler ve hadisler vardır, Din Allah için sevmek ve Allah için buğzetmekten ibarettir." Diyen bir peygamberin müşriklere sevgi ve saygı beslediğini iddia etmek sapıklığın son zirvesidir. Üstelik bunu hasan elbenna ve taifesini savunmak adına iddia etmek daha büyük bir sapıklıktır.
Bu kişi bu sapkınlığıyla yetinmeyip, ibni teymiye r.a nın Müslümanlığı kesin olan kişi hakkında konuştuklarını genel olarak müşrikler için cehaletin mazeret olabileceğine delil verdiği gibi, şimdide aynı meseleye Allah resulünün gizli şirk hakkında söylediği ve öğrettiği duaları delil vermektedir.

ALİSVS.YAPTIĞI BİR FİİLİN AllahA ULUHİYET RUBUBİYET İSİM VE SIFAT TEVHİDİNVE ŞİRK VE KÜFRÜNE TEKABUL ETTİĞİNİ BİLMEYEN BİRİSİNİ CEHALET MAZARET DEĞİLDİR DİYE TEKFİR EDENLERİN YAPTIĞI YANLIŞ VE USULSÜZLÜK.
Allah RASULÜ BİLE BİLMEDİĞİ ŞİRKLERDEN RABBİNE YALVARMIŞ.BİLMEDİĞİ KÜFÜRLERDEN AllahA YALVARMIŞ
NERDE O CEHALET BABINI TAM ANLAYAMIŞ BASİT UÇUK SAÇMA SAPAN ANLAYIŞLARLA İNSANLARI TEKFİR EDENLER .
Allah RASULÜNÜ ASHABINI TEKFİR EDECEK DEĞİLSİNİZYA BAKIN ONLAR BİLMEDİKLERİ ŞİKLERDEN AllahA SIĞINIYORLAR SİZ İSE HEPSİNİ BİLME ZORUNLULUĞU KOŞUYORSUNUZ.


Diyerek ne sahabe nede günümüze kadar hiçbir tevhit âliminin ve hiçbir Müslüman ın böyle anlamadığı böyle söylemediği bir şeyi söyleyerek!Resulullah s.a.v min büyük şirki bilmeyebileceğini dolaysıyla bilmediği için işleyebileceğini bundan dolayı da mazeretli olacağını iddia etmiştir.!
Bu kişinin önderleri bile bu konuda ondan beri olurlar tıpkı şeytanın yandaşları şeytanın emriyle Allah ı inkâr ettiklerinde şeytan onlardan beri olduğu gibi.!
 İnsana, “İnkâr et!” dedi de, insan inkâr edince, “Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” dedi.” (Haşr, 56/19)
 
Bu taifenin sevgi ve saygıda kusur etmediği parlamenter bir sistem ve anayasa üzerinde durmak istiyorum.
O zaman parlamento nedir parlamenter sistem nasıl bir şeydir ki İslam ın temel esaslarına ters düşmemektedir.! Ve bu sistem nasıl bir şey ki sözde İslam adına ortaya çıkan, teşkilatlar kuran bunca sözde muvahhit, mücahit kişiler bu sisteme karşı can siper olup sevgi ve saygıda kusur etmiyorlar.
Parlamento nedir: Parlamento, Başlıca görevi yasama, devlet bütçesini çıkarma, hükümeti denetleme olan ve üyeleri halkoyu ile belirli bir süre için seçilen meclis veya meclisler, yasama kurulu, yasama meclisi, yasama organı demektir.
Parlamenter nedir: Parlamenter, Anayasaya göre millet meclisine seçimle giren millet temsilcisi, mebus, parlamenter, vekil.


İşte hasan elbenna ve tabileri, izleyicilerinin sevgi ve saygıda kusur etmediği sistem böyle bir sistemdir.
İşte hasan elbennanın iddiasına göre böyle bir sistem İslam a ters değilmiş.! Yani halkın oylarıyla seçilip darunnedveye giden orada çoğunluğun oylarıyla kanunlar çıkaran, hâkimiyet yetkisinin kayıtsız şartsız millette olduğu bir sistem İslam a ters değilmiş.!

Sözde İslam adına yola çıkan, İslam adına bir teşkilatın temellerini atan, parlamenter bir sistemin İslam ın temel esas ve kaidelerine kesinlikle ters olmadığının savunan, parlamentoda parlamenterler tarafından halkın hâkimiyetine dayalı bir anayasaya anayasamız diyen hasan elbennanın öğrencileri ve takipçileri şu anda bu parlamentoda sözde cihad etmekteler tıpkı ustadları gibi.


Hasan El Benna Risaleler
(Hasan el Benna - "Dava ve Davetçinin hatıraları" s: 87, Tarık Albişri-"1945-1952 Yıllarında Mısırda Siyasi Haraket" s: 43)
Hasan el-Benna / İslam Işığında Problemlerimiz.
DEVAM EDECEK
Kayıtlı
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« Yanıtla #1 : 06 Şubat 2012, 01:02:22 »

Hasan elbennadan vereceğimiz bazı nakillerden elbennanın nasıl bir düşünceye sahip olduğu net bir şekilde anlaşılacaktır.Bu nakilleri okuduktan sonra bizden elbennanın büyük şirkte cehalet, tağutun askeri ve hakimleri hakkın da delil isteyenlerin söyleyecek bir sözleri olmamalı.Eğer bu açıklamalarından sonra hala elbennanın görüşünü anlamıyorlarsa onlara rahmani ölçüyü hatırlatmaktan ve Allah (c.c)dan hidayet dilemekten başka elimizden bir şey gelmez.

Hasan elbenna: Mısırcılık ve milliyetçiliğin davımızda ayrı bir yeri ayrı bir önemi vardır. Mısırın kalkınmasına ilerlemesine bizde çalışıyoruz. Onun uğrunda kahramanca her an çarpışmaya bizde hazırız. Evet, bizde mısırlıyız. Bizde bu ülkede doğduk ve büyüdük. Bizde bu mübarek toprağın sırtında yetiştik mısır İslam ın ve Müslümanların malıdır. Bu memleket Müslüman bir memlekettir bunu hiç kimse inkâr edemez.

Biz bu sevgili vatana hizmet etmekten şeref duyarız, her zaman bu yüce ve aziz vatanı düşmanlara karşı mudafa etmeyi kendimiz için bir vazife olarak kabul ederiz, vücudumuzda ruhumuz bulunduğu müddetçe bu yolumuza devam edeceğiz.

İşte Elbenna!!!!! Elbennanın uğrunda öleceği öldüreceği bir mısırın nasıl bir mısır olduğunu yukarıda açık bir şekilde ortaya koyduk. Elbenna böyle tağuti bir düzen için zırh bile giymeden canını malını ortaya koymakta ve bundan şeref duymaktadır. Kral bundan daha iyi bir asker bulabilir mi? Elbenna ve teşkilatı kral için adeta bir özel askeri birlik gibidir.

Elbennayı dinliyoruz.!


Arapçılık veya Arap birliğinin davamızda şüphesiz önemli bir yeri vardır, benim kanaatimce bu gün Araplar bir arada toplanmazlarsa İslam ın dünyada kuvvetlenmesine ve ilerlemesine imkân yoktur. Bütün Arap topraklarını vatanımız kabul eder ve bu inançla yaşarız. Bu toprakların her karışımı İslam ın aziz ve yüce vatanının bir parçası olarak kabul ediyor ve bu uğurda her şeyimizi feda etmeye hazırız.

Bu gün siyasi ve coğrafi bölünmeler hiçbir zaman kalbimizde ki Arap ve İslam birliğinin önemini ve özlemini gidermiş değildir. Bu faktörlerden hiç biri birliğimizin bozulmasına ve bütünlüğümüzün parçalanmasına sebep teşkil etmez çünkü bu toprakların hepsi İslam ın malıdır ve bu topraklar üzerinde yaşayanların hepsi de Müslüman’dır. Hepsinin gaye ve hedefleri birdir.
 
Doğuculuğunda davamızda önemli bir yeri vardır. Evet, doğuculuğunda Müslüman kardeşlerin davasında kendisine has bir yeri ve önemi vardır ancak her şeyden önce bunu çok iyi bilmeliyiz ki doğuculuk fikrini doğuran sebepler kalıcı değil geçicidir. Çünkü doğuculuk fikri bizzat batılıların kendilerini ve medeniyetlerini övmelerini ve doğu insanlarını hor görmeleri ile doğmuştur. Batılıların sömürgeci ve emperyalist gayeleri uğruna dünyayı batı ve doğu diye ikiye ayırma düşünce ve amelleri doğuda doğuculuk fikrinin gelişmesine yardımcı olmuştur. kanaatımızca bu fikri doğuranlar bizzat batılıların kendileridir.
Batıda çok ünlü bir şair doğu ve batının iki ayrı dünya olduklarını ve asla bir araya gelmelerine imkân ve ihtimal olmadığını şöylece dile getirmektedir.
Batı batıdır doğuda doğudur ikisinin bir araya gelmesine imkân yoktur.
İşte doğuluların batılılarla karşı bir tek kitle halinde saflaşmaları için doğuculuk fikrini doğuran sebepler yukarıda sizlere arz ettiğimiz bu geçici sebeplerdir eğer batılılar insafa gelir bu sapık düşüncelerinden vaz geçerlerse bu kin ve düşmanlıkla kendiliğinden ortadan kalkar bu kin ve düşmanlığın yerini milletler arası dayanışma ve yardımlaşma fikri alır böylece doğu ve batı dünyalarının kalkınması ve iyiliği için gerekli olan tedbirler alınmış ve her ikisinin de güvenliği sağlanmış olur
(hasan elbennanın hayatı ve risaleleri: s 86-87-88-89

Buraya kadar aktardıklarımızdan elbenna, dini ve siyasi görüşünü ortaya koymuştur. Arap birliğini sağlamak, doğu ve batı arasında dostluk kurarak günümüzde ki adıyla dinler arası diyalogu başlatarak batını güvenliğini sağlamak.
Allah (c.c)şöyle buyuruyor.
Ey müminler Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez. Maide 51[/size][/b]
Kayıtlı
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« Yanıtla #2 : 09 Şubat 2012, 00:34:44 »

MAKDİSİ
Makdisi parlamenter sistem konusunda ve bazı temel konularında elbenna ile tamamen farklı düşünmekte
Örneğin makdisi parlamentoya girmeye küfür ve girenleri tekfir ederken
Hasan elbenna parlamentoya girmeyi küfür görmemekte ve kanun yapanları Müslüman görmektedir.bunu zaten krala belirttiği saygısında net bir şekilde ortaya koymaktadır.hatta ihvan teşkilatı parlamentoda mücadele etmeyi cihat olarak görmektedir.
Makdisi tağuti düzenlerdeki hâkimleri tekfir ederken
Hasan elbena ya göre hâkimler Müslüman’dır.
Bu zaten elbennanın en yakın arkadaşlarından ve ihvanın ikinci mürşidi olan İsmail elhudaybinin 30 yıl boyunca tağuti bir sistemde hâkimlik yapmasıyla sabittir.
Makdisi tağutun mahkemesine isteyerek gidenleri tekfir etmekte.
Hasan elbena ya göre tağutun mahkemesine isteyerek gidenler müslümandır.
Makdisi büyük şirkte cehaleti sözde mazeret görmemekte.
Hasan elbena ya göre büyük şirkte cehalet mazerettir.
Makdisi tağutun ordusuna girenler kâfirdir demekte.
Hasan elbena ya göre tağutun ordusuna girenler askerler müslümandır.
Hasan elbenna tağuti bir düzenin kralına saygıda kusur etmemekte ve Müslüman görmekte.
 Sizlerin, yolun iki tarafındaki kaldırımlara çıkıp kralı selamlamanız gerekir, böylece, yabancılar bu beldede bizim, kralımıza nasıl saygı gösterdiğimizi ve onu ne kadar çok sevdiğimizi anlasınlar.
Çünkü bu cemaat, devletin güvenliğine hizmet etmekte ve halkın ıslahında büyük rolü oynamaktaydı.
diyerek tağuti bir düzenin güvenliği için elinden geleni yapmakta

Biz bu sevgili vatana hizmet etmekten şeref duyarız, her zaman bu yüce ve aziz vatanı düşmanlara karşı mudafa etmeyi kendimiz için bir vazife olarak kabul ederiz, vücudumuzda ruhumuz bulunduğu müddetçe bu yolumuza devam edeceğiz.

İşte elbena bu söylemleriyle nasıl bir asker olduğu net bir şekilde ortaya koymaktadır.böyle tağuti bir düzenin güvenliği için kral ihvan teşkilatı gibi komutanı elbenna olan bir askeri birlik bulamaz!!

Makdisi Bu sebepten dolayı birçokları tağutların hazır askerleri ve ihlâslı destekçileri
Haline gelmiştir. Nasıl olmasınlar ki?! Bunlara göre bu yöneticiler
Müslüman hükmündedirler.
Biz, Allahu Teala’nın ve Rasulü’nün
SallAllahu Aleyhi ve Sellem ‘kâfirdir’ dediği kişilerden başkasını tekfir etmiyoruz.
Beşeri kanunları yapan, bunları koruyup destekleyen ve bu suçları
İşleyenlere dostluk ve yardımcılık yapanlar dışında kitaplarımızda, yazı ve
Konuşmalarımızda kimseyi tekfir etmiyoruz
Kâfir olduklarında ittifak edilen Allah u Teâlâ’dan başkasına kulluk
Edenler ve kanun yapanlar, Allah u Teâlâ’nın dinini red eden mürtetler ve
Onları destekleyenler de bunun dışındadır. Başka yerlerde ayrıntılı olarak üzerlerinde durduğumuz bu kişilerin
Kâfir olmalarının sebeplerini belirttik.(30 risaleye bakın)


Diyerek elbenna gibilerini, yöneticileri Müslüman gördükleri için tağutların hazır askerleri ve ihlâslı destekçileri olarak görmektedir.


makdisi: Bu tür insanlar, seçtikleri bu parlamenterlerin, şeriatın hükümlerini uygulama yolunu kapatacak yasalar çıkarmak için çalışacaklarını bilmemektedir.

makdisi: burada parlamenterlerin şeriatın uygulama yollarını kapattıklarını söylemekte.


Elbenna ise hiçbir kaidesinin Islama aykırı olmamasına çalışmışlardır. Demektedir.
makdisi ise parlamenterleri şeriatın uygulama yollarını kapattıklarını söyleyerek elbennadan tamamen parlamenter sistem konusunda farklı düşünmekte,

makdisi Bu seçmen hata etmektedir ve bu parlamenterleri, küfür yasalarını çıkarmaları maksadı ile seçmiş değildir. Bu nedenle böylelerini, kendilerine hüccet ikamesi yapılmadan ve parlamenterlerin yaptıkları yasama işinin mahiyeti açıklanmadan, İslam’a ve Allahu Teâlâ’nın dinine aykırı olan işler ile uğraştıkları belirtilmeden tekfir etmek doğru değildir.

Makdisi bu sözleriyle tüm çıplaklığıyla gerçek inancını ortaya koymaktadır. Parlamenterlerin küfür yasalar çıkardıklarını Allah u tealanın dinine aykırı işlerle uğraştıklarını ve onları açık bir şekilde tekfir ettiğini belirtmektedir. Ancak bu parlamenter anayasaya oy veren dediği (Müslüman kitleleri) tekfir etmemektedir.

Hasan elbenna ile Makdisi nin düşüncelerini karşılaştırmamızın sebebi muhalifimiz Alisvs rumuzlu kişi bu iki sözde âlimi! Muvahhit mücahit şehit naralarıyla savunmakta ve neden bu muvahhit, mücahitleri tekfir ediyorsunuz diye bize saldırmaktadır!
Bu kişiye soruyoruz! Şimdi sen elbennanın akidesine göre mi inanıyorsun yoksa makdisinin akidesine göre mi inanıyorsun. Gördüğün gibi ikisi de temelde bir birbirlerine zıt düşüncelere sahiptirler dolaysıyla sen ikisini savunamazsın.!?

Makdisi. Bir zamanlar İslam devleti olan, daha sonra tağuti düzenlere dönüşmüş tağuti sistemlerin anayasalarında devletin dini İslam’dır diye yazan, sözde İslam devletlerinin halklarının aslını Müslüman görmekte. Parlamenter bir sisteme oy veren bu sözde Müslüman kitlelerini acaba bu sistemin mahiyetini biliyor mu bilmiyor mu diye tekfir etmeden araştırma yapmaktadır.

makdisinin genel olarak durumuna baktığımız zaman tağutlardan ve bilerek tağutları savunanlardan ve bilerek oy verenlerden başkasını tekfir etmemektedir.
İşin mahiyetini bilmeyenler tekfir edilmez teranesiyle İslam ın aslını gerçekleştirmemiş putperest kitlelerini tekfir etmemekte ve Müslüman olarak görmektedir.
Aslında makdisi hasan elbenna dan daha tehlikeli bir düşünceye sahiptir,çünkü elbenna açık bir şekilde tağutlara enderin saygılarını sunmakta ve devlet güvenliği için kurduğu teşkilatı seferber etmekte hata bu saygısını herkes bilsin diye yabancıların önünde teşhir etmekte,cehaleti mazeret görmekte ve tağutun askerlerini hakimlerini Müslüman görmektedir.
 
Makdisi bunun tam tersini düşünürken şirk perest toplulukları Müslüman gördüğü için bu halk parlamenter sistemin küfür yasalar çıkardıklarını Allah cc nun şeraitinin yolunu kapattıklarını bilmiyorlar veya tağutun mahkemesine isteyerek gitmiyorlar, mecburdurlar mazlumdurlar, gidecekleri başka bir merci yoktur, diyerek kalbi İslam a meyilli insanları çok rahat bir şekilde kandırmaktadır.

İddialarına karşı Kül hadisi, bineğini kaybeden Müslüman ın sevinçten şaşırarak söylediği sözü, İslam a ters düşmeyen kâfir devletlerin kanunlarından faydalanma ve habeşistana korunma için gönderilen sahabelerin durumlarını hiç alakası olmadığı halde delil vermektedir.

Delil olarak verdiği şeyler ancak bir İslam toplumu için verilebilir, bu deliller ancak İslam ın aslını gerçekleştirmiş olan Müslümanlar için delildir. Risalet ile bildirilen meselelerde ancak dinin aslını gerçekleştirmiş Müslüman için cehalet söz konusudur.
 Onun için imanı yakin olan bir Müslüman ı tekfir etmeden önce tekfir kaideleri uygulanır ve bütün şüpheler ortadan kaldırılır Müslüman ın imanı yakindir bir yakini ancak onun gibi yakin kaldırır.

Makdisinin Müslümanlar için verilen delilleri ve tekfir kaidelerini bu toplumlar için kullanması bu toplumların aslını Müslüman olarak gördüğündendir. Ve bu açıktır makdisi Halkın çoğu, insanların çoğu, Müslüman kitleleri gibi genel sözcükler kullanarak bu düşüncesini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Alisvs rumuzlu kişinin naklettiği ibni teymiyenin Müslümanlar için söylediği sözlerini makdisinin sözleriyle karşılaştıralım.

İbn-i Teymiye Rahimehullah Müslümanlığı kesin olan bir kimsenin İslam’ı şüphe ile yok olmaz. Çünkü delil kesin olup şüphe ortadan kalkmadıkça Müslüman kişinin Müslümanlığı son bulmaz.” (75 İbn-i Teymiye, Mecmuu’l-Fetava, 12/250)

İbn Teymiyye Mecmûu’l Fetevâ’da"müslümanın tekfir edilmesi câiz midir?" sorusuna cevap olarak da şun¬ları söylüyor: "Bir müslümanı işlediği bir günah ve yaptığı bir hata sebebiyle tekfir etmek câiz değildir. Nitekim kıble ehli olan müslümanların ihtilâf ettikleri mes'elelerde durum böyledir.

İbn-i Teymiye Rahimehullah
“Delil mevcut olup, yol apaçık oluncaya kadar yanlışlık yapan bir Müslümanı kimsenin tekfir etmeye hakkı yoktur.


Makdisi: Halkın çoğu için, belediye seçimlerindeki küfür açık değildir. Bu seçmen hata etmektedir ve bu parlamenterleri, küfür yasalarını çıkarmaları maksadı ile seçmiş değildir. Birtakım insanların, hakikatini bilmedikleri bu tür işlere girişmesine sebep olmuştur.

Parlamento seçimleri konusunda da, seçmenlere insaf gözü ile bakan herkes, bu kişilerin çoğunun, kendilerine milletvekilli olarak seçecekleri kişinin sebebi ile elde edecekleri dünyevi hizmeti amaçladığını ve bu parlamentoların hakikatinin ne olduğunu bilmediğini görür. Seçmenlerin çoğu, parlamentoya da, belediye meclisi veya encümen üyeliği gibi bakarlar.
Halkın çoğu için, belediye seçimlerindeki küfür açık değildir. Çünkü çoğu kişi, vakıadan haberdar olan insanlarda olduğu gibi, tekel bayiliği, meyhane ve genelevi gibi bir takım yerlere belediyeler tarafından işlem yapıldığını ve ruhsat verildiğini bilmemektedir.


Alisvs rumuzlu kişi İbni teymiyenin bu sözlerini makdisinin bu sözlerine delil olarak getirmiştir azıcık ilimden nasiplenmiş herkesin ibni teymiye ile makdisinin sözleri arasında hiçbir benzerlik olmadığını anlayacaktır.
İbni teymiyye İslam ı kesinleşmiş bir Müslüman hakkında konuşurken makdisi ise bir zamanlar İslam devletleri olan şimdi ise demokrasi ile yönetilen, anayasalarında sadece devletin dini İslam’dır yazan aslında ise hâkimiyeti tamamen halka veren bir sistem halkının geneli için konuşmaktadır. Ve bu halka acıma duygusuyla yaklaşarak bu halka tebliğin götürülmemesi durumunda tekfir edilemeyeceğini söylemektedir.

Seyit kutup r.a
Halka acıma iddiasında olan kimi insanlar ise bu cehalete mazeret bulma peşindedirler. Sözde onlar "Allah'ın dini" kelimesinin gerçek muhtevasını bilmedikleri için ilahi kanunu hakem kılmıyorlar.
Şeriati "din" olarak bilmedikleri için direnmiyorlar. Sanki dinin gerçek muhtevasını bilmemeleri, kendilerinin cahil müşrikler olmalarına mazeret teşkil edecekmiş türünden bir iddia...
Sonra ben, bu dinin gerçek anlamını esasından bilmeyen kimselerin bu dinden olabileceklerini düşünemiyorum. Aslında bir gerçeğe inanmak, o gerçeği tanımanın bir parçasıdır. Buna göre eğer halk bir inancın hakikatini bilmiyorsa nasıl olur da onu benimsemiş olabilir? Seyit kutup


Makdisi parlamenter bir sisteme oy veren halkları tağuta muhakeme meselesinde de aynı şekilde mazeretli görmektedir.
Sitemizde kendisine reddiye yazılmış olduğu için ben fazla bir detaya girmeyeceğim, ancak ilk başlardaki 1-2 satır yazısıyla ilgili bir şeyler paylaşmak istiyorum.
 
Makdisi: Aşırıya kaçan bazılarının, neredeyse ikrah derecesinde bir mecburiyet sebebi ile bu mahkemelere başvurmuş (kişileri tekfir etmekteler)30 risale 23 bölüm)

özellikle (neredeyse ikrah derecesinde bir mecburiyet sebebi) cümlesine dikkat çekmek istiyorum, neredeyse ikrah derecesinde bir mecburiyet acaba ikrah mıdır!?
Yani neredeyse ikrah derecesine gelecek, yani daha ikrah olmamış ancak derece olarak yaklaşmış.!!!!!
 Bu neredeyse ikrah derecesinde olan bölümü daha iyi anlaşılması için örneklendirelim: Kişi yüksek bir yere çıkar ayağı bir yere takılır ve neredeyse o yüksek yerden yuvarlanıp aşağıya düşecek ama düşmüyor, kişiye soruyorsun ne oldu diye, benim ayağım takıldı neredeyse o yüksek yerden yuvarlanıp düşecektim diyor.
Peki, biz bu duruma yuvarlanıp düştü diyebilir miyiz? Asla!
 İşte Makdisi nin sözü buna benzer,! Kişi neredeyse ikrah derecesine gelmiş ancak ikraha düşmemiş. Peki, ikrah derecesine gelmiş fakat ikraha düşmeyen bir kimse nasıl oluyor da tağutu red etmekle emrolunduğu halde hala tağuta muhakeme oluyor ve hala Müslüman kalabiliyor,ve ikrahta olduğunu iddia ediyor!!

İslam âlimleri ikrah şartlarını açıklarken acaba (neredeyse ikrah derecesi)ni bir ikrah şartı olarak mı saydılar.
Aslında Makdisi nin kendisi bile bu durumu ikrah olarak kabul etmiyor! Çünkü kendiside neredeyse ikrah derecesine derken ikrah derecesine yaklaşmış ancak ikrah olmamış demektedir.
O zaman gerçek ikrah olmadan bir kimse nasıl oluyor da küfür işliyor ve hala Müslüman kalabiliyor?!
Makdisi ye soruyorum neredeyse ikrah derecesi ikrah mıdır? Sen bunu söylerken acaba kurandan sünnetten icmadan bir delil mi buldun?
Neredeyse ikrah derecesi de ne demek?

Makdisi risalenin çoğu yerinde bu insanlar mazlumdur haklarını aramak için bir İslam otoritesi yoktur diyerek tağutun mahkemesine başvuranları tekfir edenleri aşırı olarak ilan etmektedir.!
Makdisi ye şunu hatırlatmak istiyorum!
Mekke müşrikleri Müslümanların kapıları üzerine çarpılar koydular, onlarla her türlü alış verişi yasaklayıp ambargo koydular, kendi aralarında ambargoya uyulması gereken şartları yazıp Kâbe nin duvarına astılar.
Bu dönem tek otorite tek mahkeme vardı darunnedve! Aynen günümüz parlamentosu gibi işliyordu, peki Müslümanlar ne yaptı üç yıl boyunca ambargonun ağır şartları altında inim inim inleyen Müslümanlar açlık sefalet içerisinde yaşayarak Allaha tevekkül ettiler taki Allah cc müşriklerin planlarını boşa çıkarana kadar.
 
Makdisi ye soruyorum! Bundan daha mazlum bir durum var mı? Senin neredeyse ikrah derecesinde dediklerin acaba böyle bir duruma mı düştüler.! velev ki düşsünler yinede tağutun mahkemesine başvurma konusunda bu 3 yıl Mekke nin sıcak çöllerinde açlık ve sefalet içerisinde yaşayan Müslümanları örnek almaları gerekmez mi?
 
Bu dönemde Müslümanları koruyacak bir güç yoktu, onları himaye edenlerde bu durum karşısında aciz kaldılar Müslümanlar kendi memleketlerinden evlerinden sürülmüşlerdi gariptiler, mazlumdular, onları koruyacak Allah tan başka hiçbir otorite yoktu.
 Şimdi biz garibiz biz mazlumuz veya bu halk mazlumdur gariptir neredeyse ikrah derecesindedirler diyerek tağutun mahkemesine cevaz verenler bu durum karşısında utanmazlar mı bunların kıyamet gününde Allah ın vereceği azaba karşı acaba dayanacak güçleri olur mu?

Makdisi nin öğrencilerinden (hanzala) denen kişide aynı şekilde etrafında samimi ancak cahil insanları toplayarak aynı fetvaları vermektedir. Kendisinin istemesiyle kısa bir münazaramız oldu kendisine nisa 60 ayeti kerimesini tağuta muhakeme olayına delil veriyorsunuz bi açıklayın bakalım bu ayet nasıl tağuta muhakemeye delil oluyormuş!
Hanzala nisa atmış ayeti zaniymiş! Ayetteki yuridune kelimesine takıldı neymiş kalbinde isteyerek giderlerse kâfir olacaklarmış istemeden giderlerse kâfir olmazlarmış.
Kendisine bu konuda âlimlerin görüşleri nedir acaba sorduğumda hemen( Makdisi)hocasının fetvalarını sıralamaya başladı.
 Kendisine biz bu kişiyi Müslüman olarak görmüyoruz tevhit âlimlerinin bu konudaki görüşleri varsa onları söyle veya ben size âlimlerin nisa 60 ayeti hakkında söylediklerini aktarayım. Kendisi gerek yok deyince bende o zaman konuşmamızın hiçbir anlamı yoktur. Diyip konuşmayı bitirdik. Tabi bu münazarada baya sert konuşmalarımızda oldu çünkü kendisi alışmış 3  5 bilgisiz kimseleri alıyor karşısına yuridune yuridune deyip dururken etrafındakiler onun önünde el bağlıyorlar.

Bunların etrafındaki kişilerin inanç durumu gerçekten çok karışık temel olmadığı için ne savunduklarının farkında değiller.
Bu adamların tabilerinden bazı kişilerle çoğu kere konuşmalarımız, tartışmalarımız oldu, bazıları aynen şöyle diyorlar.

Darul İslam da iki Müslüman veya bir Müslüman ile kâfir ihtilaf vukuunda tağutun mahkemesine giderlerse bu küfürdür çünkü darul İslam da İslam mahkemesi vardır, dolaysıyla İslam mahkemesi bırakılıp taağuta gidilmez.
 Ancak darul küfürde bir Müslüman ile bir kâfir ihtilaf vukuunda hakkını almak için tağutun mahkemesine giderlerse müslümanı tekfir etmeyiz.!

Şöyle devam ediyorlar bizim yüz milyarımız gitse biz yinede tağutun mahkemesine gitmeyiz ancak gidenlere de gitmeyin bu çok tehlikelidir milyarlarınız gitse bile gitmeyin diyoruz. Aynen Makdisi nin biz hapislere girdik çoğu kere eziyetler gördük avukat bile tutmadık demesi gibi.

Deliliniz nedir diyoruz,nisa 60 nüzul sebebine bakın diyorlar. Oysa tağutu red etmekle emrolundukları halde hala tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Nisa 60 ayetinde Allah cc emrolundukları halde buyuruyor!

O zaman daha önce bu emir nerden geldi ve ne zaman geldi Allah c.c bunların daha mahkeme olmadan önce emrinin olduğunu buyurmaktadır. Demek ki bundan öncede tağutun mahkemesini red etme emri var ki Allah cc emrolundukları halde buyuruyor. Yoksa daha önce böyle bir emir olmasaydı emrolundukları halde sözü hâşâ anlamsız olurdu.

İkincisi tağutu red etmeleri emrolunmuşken hala tağuta muhakeme olmak istiyorlar  (nisa 60) ayeti net ve açıktır.
Aslında ayetin nüzul sebebine bakarak mahkemeye gidenler bu uyguladıkları hükmü aynen tağutlar içinde uygulamaları gerekir ki zaten mahkemeye giderek uyguluyorlar.
Yani iddiaları şu manaya gelir darul küfürde bir Müslüman ile bir kâfir ihtilaf vukuunda tağutu red etmezlerse kâfir olmazlar.
 Ancak darul İslam da ihtilaf vukuunda tağut red edilmezse kişi kâfir olur!
Yani bu iddia şu manaya gelir, bunlar darul İslam da tağutu red ediyorlar. darul küfürde ise red etmiyorlar.!
 
Bu söz elbennanın sözlerine tıpa tıp aynıdır. elbenna şöyle diyordu( Çünkü bu cemaat, devletin güvenliğine hizmet etmekte ve halkın ıslahında büyük rolü oynamaktaydı." Yine elbenna Anayasamız açıkça İslâm'a uygundur.
Diyerek hâkimiyettin kayıtsız şartsız kralda ve millete olan bir anayasayı red etmediğini açık bir şekilde haykırıyordu.

Tabi bu meseleyi akledemedikleri için mahkemeye takılıyorlar. akletseydiler tağutun mahkemesini caiz gördükleri halde yüz milyarımızda gitse biz gitmeyiz gidenlere de tavsiye etmiyoruz çok tehlikelidir diyoruz demezlerdi.
Mademki tağutun mahkemesini caiz görüyorsunuz o zaman yüz milyarınızı neden kâfirlere bırakıyorsunuz veya tağuta bırakıyorsunuz.bu ahmaklık değil de nedir.!!

Bunlara soruyoruz Allah ın hükmüne başvurup muhakeme olmak bir ibadet değimli? İbadettir diyorlar. Peki, kıyamette kadarda ibadet olarak kalmayacak mı? Kalacak diyorlar. Peki, bir ibadeti darul islamda Allah cc ya yapmak darul küfürde ise tağuta yapmak nasıl caiz olur. Diyoruz ayetin nuzül sebebine bakarsanız darul küfürde kişi kalbinde istemeyerek giderse kâfir olmadığını göreceksiniz eğer öyle olsa o zaman İmam Muhammed Eş Şeybani yi tekfir etmeniz gerekir.!

 Suphan Allah. Bu kadar cehalet olur mu? Neymiş imam muhamed darul küfürde hakkını aramak için ülkenin sultanına hâkimine başvuranları tekfir etmiyormuş! Hiçbir âlimde onu bu görüşünden dolayı tekfir etmemişmiş.!
 Meselenin öyle olmadığını bunlara izah ediyoruz,
Şöyle İslam da temel kaideler vardır.   Ve biz temel kaidelere bakarız yani bir hadis veya âlimin görüşleri ayete yani temel kaidelere zıt olursa biz ayeti yani temel kaideyi alırız ve bu hadisi veya âlimin görüşünü ayetin zahiri manasına göre tevil ederiz. Aynı zamanda nasın zahiri manasına zıt olan görüşleri nasa göre tevil etme de bir kaidedir.
 Söz konusu olan mesele yani (tağuta muhakeme) konusunda kesin nas vardır. Ve bütün âlimlerde bunu söylemektedirler.
Müslüman bildiğimiz bir âlimin bu konu hakkında ki görüşü eğer ki tağuta muhakeme hakkındaki nasların manasına zıt olursa biz aynen kaideyi uygular ve âlimin görüşünü bu kati nasların zahiri manalarına göre tevil ederiz.

İmam Muhammed e gelince, imam Muhammed in sözünde darul harbin kadısı na muhakeme yoktur ülkenin hâkimi sultanı geçiyor bu sıfatlar ancak ülkenin sahibi için kullanılır çünkü muhakeme işlerine sultan değil kadılar bakar.  Burada kast edilen istiaze yani yardım istemektir. Aynı bir kimsenin gidip çocuğu babasına şikâyet etmesi gibi.
Velev ki imam Muhammed böyle bir şey söylesin siz İslam ın temel naslarını bırakıp imam Muhammed de mi uyacaksınız? Âlimlerin sözleri şer i bir delil değil ki ancak onunla deliler izah edilir.
 
Anlamaları için daha çok örneklerde verdiğimiz halde yinede anlamıyorlar, getirdikleri başka delillerde himaye kanunu, devesini kaybeden adamın sevinçten dolayı şaşırarak farkında olmadan söylediği söz, kül hadisi ve konuyla hiç alakası olmaya başka başka deliller.

Son örnekte şu anda sitemizde bunları kanının son damlası pahasına savunan alisvs rumuzlu kişidir. Kendisi bazen. ben İslam’ına şahit olmadığım kimselere Müslüman demem, bazen de savundukları sözde âlimlerine, ben bu adamların küfürlerini bilmiyorum tevhitlerinide tanımıyorum (bilmiyorum)itirafında bulunuyor.
Bazen de, bu muvahhit ve mücahitleri ne diye tekfir ediyorsunuz bunlar hayatlarını zindanlar da geçirmişler bu yolda şehit olmuşlar demekte!

Yani açıkçası ne savunduğunu daha bilmemektedir. Belki de muvahhit mücahidin şehidin ne manaya geldiğini bilmiyor yoksa tevhidini bilmediği kişilere ne diye şehit desin, muvahhit mücahit desin.
Aslında alisvs rumuzlu kişi bu taifenin nasıl bir inanca sahip olduklarının en güzel örneklerinden sadece bir tanesidir, bundan başka hiçbir örnek bunların durumunu bu kadar net bir şekilde ortaya koyamaz.

Bu insanların çoğunun samimi olduklarını biliyorum, ancak ilim olmadığı için maalesef başkalarının oyunlarına alet oluyorlar. Allah samimi insanlara yardım etsin ve onlara doğru yolu göstersin inşaAllah.
Allah cc şöyle buyuruyor.
Andolsun ki sana ilim geldikten sonra şayet onların  arzularına uyarsan Allah'tan sana ne bir veli ne de bir yardımcı vardır."

 (Bakara: 120)
Son sözümüz Âlemlerin Rabbi olan Allah a hamd olsun.
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.