HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 19 Nisan 2024, 07:34:28


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: 1 [2] 3 4 5   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: Gadir-Hum olayı Nedir?  (Okunma Sayısı 84896 defa)
0 Üye ve 5 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« Yanıtla #15 : 19 Nisan 2011, 12:20:37 »

Yazdıklarıma katılır veya katılmazsın bu sizin sorununuzdur, eğer tarafsız davranırsanız ki (davranmadığınız alenidir )hem Sünni hem de Şii kaynaklardan size bilgiler sunduğumu göreceksiniz, eğer Hz muaviyeye karşı söyledikleriniz sadece adam öldürmekten ibaret ise bu kavramlar içine Hz Ali yide katmış oluyorsunuz,
Çünkü hz Ali de Müslüman öldürdü, bu iki sahabe döneminde ki savaşlarda tarafsız kalıp sesiz kalmayı tercih eden önde gelen sahabeler mevcuttur, bu bilginin doğruluğunu hem Sünni hem de Şii kaynaklarında teyit edebilirsiniz.
Yazdıklarınızı incelediğimizde mutezili mantığınızı net bir şekilde ortaya koyduğunuzu görmekteyim her ne kadar Alim tarafgirliğim yoktur deseniz bile.
Nereye bakarsan bak hangi kaynağa bakıyorsan bak mutezile akla müracaatı her zaman ön planda tutmuştur.
İslam adına yaptıkları hizmet ve mücadeleler ayrı meselelerdir, eğer İslam adına yaptıkları mücadeleyi ön plana alıp kuran mahluktur gibi fikirlerini görmemezlikten gelirseniz o zaman Hz muaviyeye zalim ve fasık demenizde Allah a sığınmanız gerekir, çünkü Hz muaviyenin İslam adına yaptığı hizmetler gerek Allah resulü s.a.s zamanın da gerekse rasulüllah tan s.a.s sonraki dönemde hiçbir kesim tarafından inkar edilemez.
Neredeyse bütün yazdıklarınız da tarafgirlik yaptığımızı idda ediyor kendi yazdıklarınıza ise toz kondurmuyorsunuz, hep kur”an sünnet çerçevesinde olaya bakıp ve buna göre değerlendirme yaptığınızı ida ediyorsunuz, öyle bir değerlendirme yapıyorsunuz ki mutezile fırkasını muaviyeye bile kıyas edecek bir seviyeye indirmiyor ve savunuyorsunuz el-insaf!
şahsınız hakkında bizde hasıl olan bu görüşümüzü boşa çıkarmak için muaviyeyi idanıza göre nasıl kuran ve sünnet çerçevesinde değerlendiriyorsanız o zaman mutezile bundan müstağnimi! Mutezile fırkasını neden buna göre değerlendirmiyorsunuz! yoksa kuran mahluktur inancı kuran ve sünnete uygun bir kavram mıdır?!!
Taraf tutmadığınızı ve hakikatleri ortaya koyarken kimseyi tabirinizce put edinmediğinizi söylüyorsunuz, ancak idda ettiğinizi dikkat ederseniz hep değer ve önem vermediğiniz tarih sosyoloji gibi bilgilere dayanıyorsunuz, ilk astığınız yazınız buna delildir, bu düşüncenizde düştüğünüz tezatı ortaya koymaktasınız ve  bu durum gösteriyor ki bir puttan kaçarken başka bir puttun ağına takılmışsınız oda aklınızdır, çünkü fikrinizin önüne geçeni siliyorsunuz!!!!
Kayıtlı
İmamHuseyin
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26


« Yanıtla #16 : 19 Nisan 2011, 13:36:16 »

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

Darimi kardeşim sizde iyi bilirsiniz İslam dininde iki kavram vardır Hakk Yada Batıl ikisinin ortası bir anlayış olamaz bu mücadele sürdürülürken biri hak biri batıl olur bizler haktan yana durmak zorundayız ve batıla karşı dik durmalıyız şimdi siz İma Alininde adam öldürdüğünü ve o kapsama girebileceğini demişsiniz bu söyleminizi hangi hakikate göre değerlendirmemiz gerekir eğer İmam Ali ve Muaviye aynı kefede değerlendirecek olursak Kurani kavramları yeniden sorgulamamız gerekecek ...

Şimdi sırası ile Kurani kavramları ele alalım:

Evvela tağut’un kelime anlamına bakalım.

"Allah'ın indirdiği hükümlere karşı gelen ve onların yerine geçmek üzere sahte din ve sapık düzenler icat eden herkes ve her şey tağuttur."

Allah'ın dinine ve Kur'an disiplinine aykırı olarak, bozuk ve batıl şeyler uyduranların insan veya şeytan olması tağutun mahiyetini değiştirmez.

Bir memleket’te hırsızlık,adeletsizlik,fuhuş,faiz,zulüm vs şeyleri yapan veyahut destekleyen insanlar Allah’ın indirdiği hükümlere karşı gelmekle tağut’lar zümresi içinde olmaktan kaçınamazlar.

Müslüman’ın dediğimiz vakit ,imani olarak tağut’u ve destekcilerini reddetmek vazifemiz olmalı ve kendimize şiar edinmeliyiz.

Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.
(BAKARA SURESİ 256)

Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkâr edenlerin velileri ise tağut'tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır. (BAKARA SURESİ 257)

Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Onlar, tağuta ve cibt'e inanıyorlar ve diğer inkar edenler için: "Bunlar, iman edenlerden daha doğru bir yoldadır" diyorlar.
(NİSA SURESİ 51)

cibt " İnsanları Haktan saptıran kahin ve sihirbazlar ve batıl yollar uyduran "düzenbazlar" dır.

Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağut'un önünde muhakeme olmayı istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister.
(NİSA SURESİ 60)

İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.
(NİSA SURESİ 76)

De ki: "Allah katında, 'kesinleşmiş bir ceza olarak' bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır."
(MAİDE SURESİ 60)

Andolsun, biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.
(NAHL SURESİ 36)

Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver.
(ZÜMER SURESİ 17 )

KURAN’i kerimde müminler için apaçık olarak, belirtilen tağutlara karşı yapabileceğimiz öncelikli görevimiz Allah’ın kitabı KURAN’i kerimin arapçasını bilmiyorsak meal’ini yada tefsirini okumakla bize söylenmek istenen hakikatleri anlamaya gayret ederek mümin kullar arasında yerimizi alabilmeliyiz.

Biz kendi kitabımız olan KURAN’ı anlamadıkça ,ve anladıklarımızı anlatmadıkça hayatımıza yön verecek olan uygun prensiplerle ,yaşamadıkça layık olduğumuz şekillerde yönetilmeye mahkum oluruz. Örnek olarak bir üniversite ,veya herhangi bir sınava,hazırlandığımızda kitaplara ,çalıştığımız kadar ömrümüzde hiç olmassa bir defa, KURAN’i kerimin anlamını anlayarak okur isek gerçek manada hakka yönelmemize vesile olacaktır .
Kayıtlı
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« Yanıtla #17 : 19 Nisan 2011, 15:22:32 »


Öncelikle verdiğim cevapların konumuzla ilgili olmasına özenle dikkat ediyorum, aynı şekilde sizinde konumuzla ilgili cevaplar vermenizi ve ona göre yazmanızı isterim, kaçamak cevaplar verilirse münazaranın bir anlamı kalmaz. Bir önceki yazımın içinde sorduğum veya dikkatinizi çekmek istediğim konulara cevap vermenizi istiyorum.

Dediğiniz gibi hak ve batıl kavramları var olan kavramlardır, İslam adına verilen mücadeleler hep bunun üzerinde olmuştur, verdiğiniz ayetlerde bu gerçekler net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Hz Ali ve muaviyeyle aralarında geçen mücadelelerde her iki tarafta Müslüman öldürmüştür hem de binlerce! Siz bunu inkâr mı ediyorsunuz! Bu ayrı bi meseledir.
Bu olayda kimin haklı kimin haksız olduğu meselesi de ayrı bir meseledir bu konuda yukarıda görüşümüzü söyledik ve bu konuda tartışmakta kimseye fayda vermez.
İmam Âlinin kullandığınız kavramlar içine girdiğini ben idda etmiyorum bu tamamen idda etiklerinizin içinden çıkmaktadır, bunun nedeni de olaylara tek taraflı yaklaşmanızdan dolaysıyla insaflı bir bakış açısıyla bakmamanızdan kaynaklanmaktadır.
Kur”an i kavramları yeniden sorgulamaya acaba ilminiz yeter mi? Her işine gelmeyen kesim kur”an i kavramları tekrar tekrar sorgulamaya kalkarsa acaba Yahudi ve Hıristiyanlardan ne fark kalır?Yahudi ve Hıristiyanlar Tevrat ve incilin heva ve heveslerine uymayan ayetlerini heva ve heveslerine göre tevil ve tahrif ettiler sonuç ortada!!!!
Kayıtlı
İmamHuseyin
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26


« Yanıtla #18 : 19 Nisan 2011, 17:08:01 »

Sayın darimi kardeşim kaçamak cevap vermediğime inanıyorum Elbette İmam Ali ve Muaviye arasında geçen savşlarda Müslümanlar ölmüştür bunda sizinle hemfikirim Kavramları sorgulayalım derken haşa kavramlarda sıkıntı var anlamında kullanmadım değinmek istediğim mevzuu Kurani kavramlarda var olan karakterlerin kime uyup uymadığı hususu idi emin olun taraflı davranmamak için elimden geleni yapmaktayım...

Benim sorguladığım sıffin cemel vb savaşlar değil İmam Alinin hilafetinin meşruluğuna rağmen gaspedilmesinde oynanan oyunlardır  ve Yönetimi gasp ettikten sonra Muaviyenin yapmış olduğu Nassa aykırı tutum va davranışlardır en basit örnek Hz Ebubekir Ömer Osman ve İmam Alinin ortaya koymuş oldukları ortada bunlara rağmen Nassa aykırı tutum ve davranışlar sergileyen kendine krallık düzeni kuran Fakirin yetimin vb kesimlerin hakkını iç eden Muaviyeye Hz denmesi  günümüz ile karşılaştıralım hiçbir katliam yapmayıp kendi üretmiş oldukları anlayışlara hakikat kisvesi giydiren Tarikat ve cemaatleri hemen tekfir ediyor iken nasıl olurda bu kadar zulme rağmen halen birileri bunlara laf dememiş diye bizlerde körü körüne onlara uymak zorundamıyız?

Müslüman iki kesimin savaşması esnasında neler yapılması gerektiği Ayetle sabittir..Ve anlayışımızı ona göre belirlemek zorundayız haklı kesimden yana tavır koyarak şimdi her zaman söylenen İmam Ali haklıdır söylemine göre karşı durmamız gereken kesim Muaviye ve tarafları değilmi o dönemde olsa idiniz ve İmamın haklılığını bilse idiniz ve karşınıza Muaviye çıksa idi ne yapardınız emin olun ben olsa idim karşımda haksız olan Babam dahi olsa idi hiç gözümü kırpmadan vururdum Bedir savaşı bu tavra en büyük örnektir baba oğul vb karşı karşıya gelmişleridir...

Sizin sormuş olduğunuz Mutezile fırkası hakkında görüşüm şudur asla hiç bir fırka arasında ayrım yapmadan Hakikat kimden olursa benimserim hatalı söylem ve eylemleride reddederim ....Sorularınız tüm cevapları deliller ile sunmaya devam edeceğim İnşaAllah amacım tefrika vb değildir dikkat ederseniz taasupçu yaklaşımım olsa idi Maide suresi 67 ayeti hakkında birilerinin söylemini esas alarak devam etmem gerekirdi ama hakkı hakk adına ortaya koymak için hakk olandan taraf oldum ve Nass ile olmadığını açıkça kabul ettim ...

Kayıtlı
mümin34
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 64


« Yanıtla #19 : 19 Nisan 2011, 20:53:15 »

DARİMİ kardeşim muaviye ile Hz.Ali (r.a) yı aynı kategoride değerlendirmeminiz doğrusu kabul edilir bir durum değildir. Eğer iki müslüman toplum bir konu hakkında ihitlaf edip savaşa girmişlerse bu iki toplumda haklıdır mantığı tamamen tarafgirliktir. Şunu demek daha doğru değilmidir?Hz.Ali (r.a) haklıydı muaviye haksızdı.

Muaviye islama çok faydalı işler yapmıştır diyorsunuz peki muaviyenin islama verdiği zararlar ne olacak bunuda düşünmek gerekmezmi? Nedense şunu hep hep unutuyoruz islam devletinin başındaki halifenin zaten asıl görevi islama faydalı işler yapmak değilmi?

Asıl görevi hayır işlmek olan, müslümanların arasında Allah’ın kitabı ile hüküm vermek olan adalet ile hüküm etmek olan adam kayırmacılığından uzak bir idare şekli değilmidir? Bunları neden muavyenin artısı olarak sunmaya çalışıyoruz bunu anlamıyorum. Eğer muavaiye hiçbir günahı yoksa bile yezid gibi bir zalimi islam toplumunun başına bela etmesi ona yeter. O kendi oğlunu bilmiyormuydu? Onu tanımıyormuydu? bunu bile bile yezide biat etmek istemeyn müslümanları kılıç zoruyla o fasıka biat etmelerine zorlaması günah olarak muaviyeye yeter.

Yezide gelince onun zülümleri onun cürümleri Allaha hesap vereceği bir meseledir. Rabbim ona karşı olan içimdeki kini nefreti azaltmasın inşAllah. İçki içmeği hovardalık yapmayı müslüman öldürmeyi ibadetlerinde bile adam olamamış günah hayatını kuşatmış bir insanın saflarında bulunmayıda rabbim bana nasip etmesin.
“Bir de dediler ki: “Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır.” Sen onlara de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”

“Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.” Bakara/80-81

Keyfi olarak mümin kadınların ırzına geçmek müminleri öldürmek sonrada bunlar devletin bekası içindir demek Allahın kitabına peygamberin sünnetine aykırı şeylerdir.

“Hani birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan sürmeyeceksiniz diye de sizden söz almıştık. Kendi tanıklığınızla bunu kabul etmiştiniz.”

Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu hâlde onları yurtlarından çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz. Yoksa siz Kitab’ın (Tevrat’ın) bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. Bakara/84-86

“Kim bir mü'mini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azab hazırlamıştır.”Nisa/93

Yezid ve yezid gibi daha zihniyetlerin daha hayata yeni gözlerini açmış kız ve erkek çocukların mümin erkek ve kadınları saltanatları uğruna nasıl öldürdüklerinin hesabını bu ayetlere nasıl muhalefet ettiklerinin ahirette versinler. Eğer iki müslüman toplum karşı karşıya gelmişlerse bu iki toplumdan biri haksızdır. Bizler müslüman olarak olayları analiz ederken muaviyede haklıydı Hz.Ali de haklıydı gibi yaklaşımlar doğru bir analiz şekli değildir. Haksıza haksız haklıyada haklı demesini bilmek lazımdır.

Evet iki müslüman toplum arasında ihtilaf çıkabilir bu ihtilaf savaşlada sonuçlanabilir,bu savaşta insanlarda ölebilir,fakat saltanat için makam için mevki için keyif için suçsuz insanlarıda sanki mürted olmuşlarcasına kılıçtan geçirmek yada boğmak islam dininin kabul etmeyeceği ve bu suçun karşılığının da ebediyyen cehennem olduğu bir gerçektir.
Kayıtlı
İmamHuseyin
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26


« Yanıtla #20 : 19 Nisan 2011, 23:11:59 »

Hasan El Basri: Ümeyye zalimleri ile sıkı ilişkiler içinde olan bazı fıkıhçıları eleştirirken onların Beni Ümeyye’nin fasıklığına ve zulümlerine göz yumarak halkı anlamsız meseleler ile uğraştırmalarına kızdığı dönemde şöyle bir olay nakledilir:

‘’Vaki b. Ebu-l Esved’’ Hasan Basri ye bir şu soruyu sormakta: Eğer elbisene bit kanı bulaşırsa o elbise ile namaz kılınabilirmi?

Cevap: Müslümanların kanlarını susamış köpekler gibi içen birinin gelip bit kanının hükmünü sorması çok garip değil mi? Bu cevap üzere meclisi terk eden Vaki b Ebu-l esvede işaret ederek ‘’Allah’ım sen bizleri verdiğin nimetler ile şımarıp isyan edenlerden eyleme!
(Cahız el hayavan cilt 1 sh 225)

Bugün İslam’ı din olarak benimseyenlerin yeniden tevhidi inanca dönmeleri bütün batıl bidat ve hurafeleri reddetmeleri İmani bir sorumluluktur, hâlihazırda var olan tüm siyasi yapılanmalar dinsizliği esas aldıkları için. Egemenliği Allah’ın hükümlerine vermeyip/düşünmeyip gasp etmiş oldukları halkın malları üzerinde saltanat sürdürmektedirler.

Adalet’ten ve Tevhid’ten uzak fasık olan iktidar ve yöneticilere karşı ayaklanmak -mümkün olduğunda- Müslüman’ın diyenler üzere vaciptir. Günümüz de yönetici olanlar zahiren ne mülhit ne zındık ve nede peygamberliğe itiraz etmemişlerdir. Devralmış oldukları Beni Ümeyye Fasıklarının mirasını devam ettirmektedirler.

Beni Ümeyye Yöneticileri, Muaviye ile başlayıp ‘’Lanetullahi Aleyh’’ olan oğlu Yez it ile devam edegelmiş olan zahiren iyi halleri dünya sevgisine aşırı muhabbetleri sayesinde batırmışlardır.

Gerçek şu ki, Biz (akıl ve irade) emaneti(ni) göklere, yere ve dağlara sunmuştuk; ama (sorumluluğundan) korktukları için onu yüklenmeyi reddettiler. O (emanet)i insan üstlendi; zaten o, daima haksızlığa ve akılsızlığa son derece meyyal biridir.
(Ahzab-72)

(İşte böylece) Allah, ikiyüzlü erkek ve kadınlara ve kendisine eş koşan erkek ve kadınlara azab edecektir. Ve mümin erkeklere ve mümin kadınlara rahmetiyle yönelecek olan (da) Allah'tır. Allah gerçekten çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır!
(Ahzab-73)

Değerli ipekli kumaşlara bürünüp gayet ince elbiseler giyenler, daha fazla güç ve iktidar sahibi olmak için verilmiş olan emaneti yerine getirmeyip, halka zulüm ederek halkın inançları ile alay edercesine göbeklerini büyütmek ile meşguldürler.

Kendilerini Adalete Hakka Eşitliğe Tevhid’e davet eden insanlar üzerinde terör estirmekten geri durmayanlar, dünyalıklarını genişleterek mezarlarını daralttıklarını görmemektedirler. Heva ve Hevesleri uğrunda dinlerini zedeleyenler, mazlumların haklarını gasp edip yanları üzere yayıla-yayıla yatmaktadırlar.

''Zorbalık ve gasp ile elde etmiş oldukları, nimetler sayesinde keyifleri için karşılıksız hizmet ettirirler. Acıdan sonra tatlı, soğuktan sonra sıcak, kurudan sonra yaş meyveler ile tıka basa doldurdukları karınlarından dolayı kımıldayamaz hale gelirler ve cariyelerinden hazım ilacı isterler.

Cariyelerden biri şöyle cevap verir:

Hayır, vAllahi sen yediklerini değil ancak dinini eritebilirsin, nerede komşuların, nerede yetimler, nerede yoksullar nerede Allah’ın sana vasiyet ettiği’’
(Murtaza, Emali’l-Murtaza, sh 154-155)
Kayıtlı
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« Yanıtla #21 : 20 Nisan 2011, 11:58:20 »

Mümin34
DARİMİ kardeşim muaviye ile Hz.Ali (r.a) yı aynı kategoride değerlendirmeminiz doğrusu kabul edilir bir durum değildir. Eğer iki müslüman toplum bir konu hakkında ihitlaf edip savaşa girmişlerse bu iki toplumda haklıdır mantığı tamamen tarafgirliktir. Şunu demek daha doğru değilmidir?Hz.Ali (r.a) haklıydı muaviye haksızdı.
DARİMİ
Mümin34 “Yazılarımızı okumadan ve anlamadan bazı itmahlarda bulunmayın! Lütfen yazdıklarıma dikkat edin!!Siz hangi yazıma dayanarak böyle bir şey yazdınız doğrusu anlayamadım!oysa ki ben bu konudaki görüşümü net ve anlaşılır bir şekilde yazmıştım,buna rağmen böye ithamda bulunuyorsanız işimiz var demektir.  
Şöyle yazmıştım”Hz.Ali ile Hz.Muaviye arasındaki olaylarda,Ehli Sünnet'e göre hak olan taraf ve meşru olan Hz.Alidir.Aralarındaki geçen olayları Allah'a havale ederiz.Geriye dönüp bakarsan bu cümleleri daha teferuatlı bir şekilde yazdığımızı göreceksiniz.


Mümin34
Muaviye islama çok faydalı işler yapmıştır diyorsunuz peki muaviyenin islama verdiği zararlar ne olacak bunuda düşünmek gerekmezmi? Nedense şunu hep hep unutuyoruz islam devletinin başındaki halifenin zaten asıl görevi islama faydalı işler yapmak değilmi?

DARİMİ
Elbette ki islam devletinin başındaki idarecinin görevi islam ve müslümanların maslahatını gözetmek ve bu yolda hıyırlı ve faydalı şeyler yapmaktır, ancak tarihi iyi biliyorsanız adil sıfatından yoksun,idaresi altında ki müslümanları inim inim inleten çokça idareci göreceksiniz!
bu konulara dikat çekmemin sebebi insanlar bu konuda konuşurlarken adalet terazisinden yoksun olmamalarıdır.

Hz muaviye elbette islama çok faydalı işler yapmıştır,bunu kimse inkar edemez Hz hüseyin bile!Siz inkar ediyorsanız diyecek bir şey yok,bunun yanında muaviye sütten çıkmış akkaşıktır demiyorum öyle bir idamda olmadı biz sadece bu konu hakında konuşmak ve tartışmak istemiyoruz çünkü bu tartışmanın kimseye fayda vereceğine  inanmıyoruz
 Sapık fırkaların kuran mahluktur fikirlerini islam adına mücadele ettiler diye  göz ardı etmek veya es geçmek islami bir yol değildir eğer sapık fırkaların İslam adına yaptıkları bir takım mücadeleyi ön plana alıp kuran mahluktur gibi fikirlerini görmemezlikten gelirseniz o zaman Hz muaviyeye zalim ve fasık demenizde Allah a sığınmanız gerekir, çünkü Hz muaviyenin İslam adına yaptığı hizmetler gerek Allah resulü s.a.s zamanın da gerekse rasulüllah tan s.a.s sonraki dönemde hiçbir kesim tarafından inkar edilemez,dolaysıyla bazı insaf sahibi kimselere!!!!!diyorum ki muaviye mutezileden övülmeye daha layıktır.
Neredeyse bütün yazdıklarınız da tarafgirlik yaptığımızı idda ediyor kendi yazdıklarınıza ise toz kondurmuyorsunuz, hep kur”an sünnet çerçevesinde olaya bakıp ve buna göre değerlendirme yaptığınızı ida ediyorsunuz, öyle bir değerlendirme yapıyorsunuz ki mutezile fırkasını muaviyeye bile kıyas edecek bir seviyeye indirmiyor ve savunuyorsunuz el-insaf!

Bize şu an fayda verebilecek yegane şey insanların kulla kuluktan kurtulup     Allah a yönelmeleri için gerçek islamı tebliğ etmek, yoksa muaviyeye sövmek, kötülemek, iman, “aliyi yüceltmek imanın şartlarından değildir!
Kayıtlı
İmamHuseyin
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26


« Yanıtla #22 : 20 Nisan 2011, 13:22:02 »

Darimi kardeşim Kur’anın Mahlûk olup olmaması bizi çok ilgilendirmez size bir soru soracam cevabınıza göre konuya devam edeceğiz…Sapık fırka nitelemeniz insafsızca Evet Mutezileyi benimsemekteyim ve İslam ekolleri arasında takdir ettiğim bir çizgide durmuştur…Saray mollalığı ile Muaviye Fasık/Zalimine yardakçılık yapmamışlardır…

Yaradılan her şey hadismidir? Yaradılan her şey yok olmaya mahkumudur Cennet cehennem dahi ?
Kuran Allah tarafından indirildiğine göre nasıl bir tabiata sahiptir kağıt sahifelerinden öte özelliği canlı bir hitaba sahipmidir?
Kayıtlı
mümin34
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 64


« Yanıtla #23 : 20 Nisan 2011, 16:15:28 »

DARİMİ bey haklısınız bu konu şahsen benim için kapanmıştır. Değerli fikirlerinizden dolayıda rabbim size yardım etsin yolunuz pak olsun inşAllah. Mutezilenin kuran mahluktur demesi ve Memun hükümdarı döneminde zirve yapmıştır.Memun hükümdarı idare güçlerini de kullanarak birçok alimi ya kendi görüşlerine kabule zorlamıştır yada alimleri şehit ederek mutezilenin görüşelrini zorla dikta etmiştir.

Ahmet bin hanbel Memun hükümdarına karşı sağlam bir duruş sergilemiş ve memun hükümdarı kendisinin tarsusa huzuruna getirilmesi talimatını vermiştir. Muhtemelen Ahmet bin Hambel görüşünden vaz geçmeyecek ve Memun hükümdarı tarafından şehit edilecekti.

Fakat ilahi takdir Ahmet bin Hambel Tarsusa götürülmek üzereyken yolda Memun hükümdarının ölüm haberi gelir. Ve Ahmet bin Ahmbel (Allah ondan razı olsun) Allah’ın yardımı ile ölümden kurtulmuştur. Rabbim beni o düşüncelerden korusun inşAllah.
Muaviye meselesinin bize pratikte fayda sağlayamayacğı da bir gerçek. O meselelere girdikçe insan bir şekilde ister istemez yanlış şeyler yapma ve yanlış işlere düşmekten öteye fayda vermez. Ben şahsen geçmiş fırkların dahi eğer günümüzde ciddi şekilde uzantıları yok ise bu kadar gündem olmalarınada karşıyım.

Sizin Bize şu an fayda verebilecek yegane şey insanların kulla kuluktan kurtulup Allah a yönelmeleri için gerçek islamı tebliğ etmek sözünüze katılıyor ve bu konu Üzerinde çalışılması gerektiği hususunda size katılıyorum.

Bizler hayatımızda tam olarak tağutu ne kadar redetmişiz itikadi sorunlarımız varmı yokmu samimi bir şekilde ortaya koyup önce kendimizi düzeltme daha sonra fitne kalkıp din Allah’ın oluncaya kadar Allah’ın düşmanlarına karşı yek vucut bir şekilde çalışmadıkça vAllahhi ne Muaviye nede imam Ali (r.a) ahirette bize bir fayda veremeyecektir.

Bizler bugün ne yapıyoruz yada bizlerin oluşturduğu akide islam dinine ne kadar uygundur değildir,günlük hayatımızda islamı ne kadar yaşıyoruz tağutlarla mücadelemiz varmıdır yokmudur onlara bakmak lazım. Bizler halen kim müslüman kim kafir hangi ülke islam hangi ülke tağut bunları dahi tam analiz edebilmişmiyiz bunları sorgulamalıyız.

İslam dini muamelat dinidir eğer kişi islamın emir ettiği şekilde  önce kendi kimliğini tanımlayıp daha sonra muhatap olduğu toplumların kimliğini tanımlayamadığı müddetçe islam dinini şirkten küfürden uzak yaşaması söz konusu olamaz. Allah’ın dost dediğine dost düşman dediğine düşman demedilçe müslümanları kendisine dost veli kardeş kabul etmedikçe söylediği tüm şeyler havada kalmaktan öteye geçmez.
Allah’tan duam bizi fırkayi NACİYE olanlardan eylesin ayaklarımızı sabit kılsın tevhidi bir basiretle günümüz tağutlarını analiz etmeyi nasip etsin. Etsinki bizler tağut-u red Allah’a iman olgusunu tam manasıyla gerçelştirmiş olalım. Akidevi bozukluklarımızı çözmedikçe bizlerin dini tebliğ ediyorum iddiamızda boş bir iddiadan öteye geçemeyecektir.
Allah Emanet Olunuz.

Kayıtlı
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« Yanıtla #24 : 20 Nisan 2011, 18:07:10 »

Darimi kardeşim Kur’anın Mahlûk olup olmaması bizi çok ilgilendirmez size bir soru soracam cevabınıza göre konuya devam edeceğiz…Sapık fırka nitelemeniz insafsızca Evet Mutezileyi benimsemekteyim ve İslam ekolleri arasında takdir ettiğim bir çizgide durmuştur…Saray mollalığı ile Muaviye Fasık/Zalimine yardakçılık yapmamışlardır…

CEVAP Bu ne tezat! Haniya pes doğrusu derler ya, bu kadarını sizden beklemezdim doğrusu.
muaviyenin yaptıkları sizi ilgilendiriyorsa mutezili harekette ölümlere, zulümlere, ve her türlü zorluk ve meşakkatlere maruz kalan Müslümanlarda seni ilgilendirmesi gerekir, aksi halde sağlıkı bir anlayıştan söz etmek mümkün değildir.
Burada bas bas bağırıyorsunuz muaviye fasıktır zalimdir diye! mütezili harekette İslam fırkaları ve dönemin âlimleri zülüm altında inim inim inlemeleri, ölmeleri seni ilgilendirmiyorsa muaviye ve yezidi herekttle ilgili konuşmaya hiç hakkın yoktur demektir.
Hani kimseyi kutsallaştırmıyordun hani tarafsız yazıyordun hani kuran ve sünnet çizgisinde değerlendirme yapıyordun senin kuran ve sünnet anlayışın bu mu?!!!! Böyle bir taassupçu anlayışa cevap verme gereğini görmüyorum
Kayıtlı
Seyyit
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 85


« Yanıtla #25 : 30 Nisan 2011, 16:18:44 »

    EHLİ SÜNNET'İN GÖRÜŞLERİ ŞÖYLEDİR:

 Hz. Osman'ı,fitneciler,zındıklar ve onlara alet olan ve onlardan etkilenen bir takım kimseler ZULMEN ŞEHİD etmişlerdir.

 Hz. Osman'dan sonra şûrâ usûlüyle seçilen ,mü'minlerin meşrû halîfesi Hz. ALİ dir.
 Hz. Osman'nın ,hilâfetinin altıncı yılından sonra gelişmeye başlayan fitne ve kargaşa hareketleri gelişmiş ve Hz. Ali zamanında da büyüyerek devam etmiştir. Cemel,Sıffin hadiseleri vukû bulmuş ve bu olaylar İslam toplumunda derin yaralar,ayrılıklar ve dinî-siyasî bir takım grupların çıkmasına sebep olmuştur.
  Gelişen bu olaylarda,Hz. Aliy'le Hz. Muâviye arasında çıkan siyâsî olaylarda; isâbetli ve hak olan taraf Hz. Ali 'dir.Hz. Muâviye ve taraftarlarının bir takım gerekçeleri ve te'villeri varsada bunlar isâbetli ve geçerli değildir.Bizler Hz. Ali'nin haklı,hasımlarının haksız olduklarına inanıyor  ve  bütün bunları Allah'a havale ediyoruz.
  Hz. Ali'de haksız ve ZULMEN ŞEHİD edilmiştir. Hz. Hasan altı ay gibi bir müddet halîfelik yaptıktan sonra,Hilâfeti,Hz. Muâviye'ye bırakmış,Ümmet Hz. Muâviye'nin halifeliğinde birleşmişler,âsayiş ve emniyet sağlanmış,kalpler birleşmiş,futûhat hareketleri tekrar başlamıştır.
Hz. Muâviye'nin hatalı ictihatları ve uygulamaları olmuşsa da kendisi sahâbedir,fazileti vardır,Âlimdir,zekî bir idârecidir.
  Yezid zamanında bir çok zulümler olmuştur:Harre vak'ası, Kâbe'nin kuşatılması,Kerbela faciası,bazı sahabelerin ve çocuklarının zulme uğraması,saltanatın başlaması, ehil olmayan kimse için biât alınması ve biâtların içeriğinin sünnet'e aykırı olması vs.
  Bütün bu gelişmeleri zulüm,fısk ve büyük günahlardan olarak görüyoruz.Yezid zâlimdir,fâsıktır,sevilmemiş buğz edilmiştir.Hatta lânet edilmiştir.
a
Kayıtlı
Melih Saygın
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 68


« Yanıtla #26 : 24 Temmuz 2011, 20:28:07 »

- Ali (ra)'nun herkesin mevlası olduğunu bildiren hadis:

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

«Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Ey Allah'ım! Ali'yi mevla olarak kabul edenin mevlası sen ol, Ali'yi düşman olarak kabul edenin de düşmanı sen ol.»

Bazı kimselere şöyle diyorlar: «Mevla» kelimesi lügatta; evla, yani «daha üstün» demektir. Rasulullah (s.a.s)'in: «Ben kimin mevlasi isem Ali de onun mevlasıdır» sözünden kasıt: «Ben kimden daha üstün isem Ali de ondan üs-tündür» demektir. Demekki Ali (r.a) Rasulullah (s.a.s)' den sonra en üstün kişidir. Öyleyse Rasulullah (s.a.s)' den sonra itaat edilmeye en fazla layık olan da odur. Yani Rasulullah (s.a.s)'den sonra halife olması gereken kişi Ali (r.a)'dur.

Ehli sünnet alimlerinin bu iddiaya vermiş oldukları cevaplar:

1 - Bu hadis Rasulullah (s.a.s)'den sonra halife olacak kimsenin Ali (r.a) olduğunu göstermez. Bu hadis mütevatir

değildir. Kaldı ki bu hadissin sıhhati de alimler arasında ihtilaflıdır. Ebu Davud es-Secistani ve Ebu Hatim er-Razi bu hadisin sahih olmadığını söylemişler ve bunu isbat etmek için şu hadisi delil olarak getirmişlerdir.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:

«Muzeyne, Cuheyne, Gıfar ve Eslem kabileleri insanlardan (müslümanlardan) ayrı olarak benim mevlalarımdır. Onlardan hiç birisinin Allah ve Rasulünden gayrı mevlası yoktur

Rasulullah (s.a.s)'in bu sözü ile bazı kimselerin delil aldıkları hadis arasında bir zıtlık vardır. Daha önceki hadiste Rasulullah (s.a.s) kimin mevlası ise Ali'nin de onun mevlası olduğu, bu hadiste ise Muzeyne, Cuheyne, Gıfar ve Eslem kabilelerinin Allah ve Rasulünden başka mevlası olmadığı söyleniyor. Eğer hadisten anlaşılması gereken mana bu kimselerin iddia ettiği gibi olursa o zaman bu iki haberden birinin yalan olması gerekir ki yalan olan bu kimselerin rivayetidir. Doğru olan ise Cuheyne hakkındaki rivayettir. Çünkü bu rivayet senet bakımından daha kuvvetlidir. (Kurtubi - Ahkamu'l - Kur'an)

2 - Ali (r.a) hakkında rivayet edilen bu hadis sahih olsa bile bundan Rasulullah (s.a.s)'den sonra gelmesi gereken halifenin Ali (r.a) olduğu hükmü çıkmaz. Bu hadis ancak Ali (r.a)'nun ne kadar faziletli bir kişi olduğunu gösterir. Hadisteki «mevla» kelimesi «veli» anlamındadır. O zaman hadisin manası; «Ben kimin velisi isem Ali de onun velisidir.» şeklinde olur. Çünkü Allah (c.c) da şöyle buyuruyor:

«Allah, Cibril ve salih mü'minler onun (resulün) mevlasıdır.» (Tahrim: 4)

Ayetteki «mevla» kelimesinden kastedilen «veli» yani; «dost»tur. Öyleyse Rasulullah (s.a.s)'in bu sözüyle, Ali (r.a)'nun büyük bir fazilete sahip olduğu ve onun hem zahirinin (dışının) hem de batının (içinin) aynı olduğunu insanlara bildirmek istemiştir.



3 - Rasulullah (s.a.s)'in bu sözü söylemesinin belli bir sebebi vardı. Rasulullah, bu sözü Usame ile Ali (r.a) arasında ortaya çıkan bir tartışma sebebiyle söylemiştir.

Ali (r.a), Usame (r.a)'ya:

«Ben senin mevlanım» dedi. Usame (r.a) ise:

«Hayır sen benim mevlam değilsin. Benim mevlam Rasulullah (s.a.s)'dir.» dedi. Bu tartışma Rasulullah (s.a.s)'e ulaştığında Rasulullah (s.a.s):

«Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır» dedi. (Kurtubi - Ahkamu'l- Kur'an)

Rasulullah (s.a.s)'in bu sözü söylemesinin sebebi Ali (r.a)'nun üstün bir kişi olduğunu bildirmekti. Görülüyor ki, Rasulullah (sas) bu sözü belli bir olay üzerine söylemiştir. Bu sözü genelleştirerek, Rasulullah (s.a.s)'den sonra Ali (ra)'nun halife olması gerektiği hükmünü çıkarmak yanlıştır.

4 - Rasulullah (s.a.s)'in bu sözü söylemesinin bir sebebi de Ali (r.a)'nun ifk olayı sırasında Aişe (r.a) hakkında söylediği sözdür. Ali (r.a) Rasulullah (s.a.s)'e Aişe (r.a) hakkında şöyle dedi:

«Ey Allah'ın Rasulü! Allah seni zorda bırakmaz. Ondan başka kadın çoktur. Yine de sen onun hakkında cariyene danış.» (Buhari-Müslim)

Ali (r.a) bu sözü söylerken niyeti Aişe (r.a)'yı kötülemek değil, Rasulullah (s.a.s)'in üzüntüsünü hafifletmekti. Aişe (r.a) bu söze çok üzüldü. Münafıklar da bu olayı fırsat bilerek Ali (r.a)'ya laf atmaya ve ondan uzak olduklarını açıkça bildirmeye başladılar.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s) münafıkları susturmak ve yalanlamak için Ali (r.a.) hakkındaki bu sözü söyledi.

Rasulullah (s.a.s)'in bu sözüne dayanarak bazı sahabeler şöyle demişlerdir:

«Biz Rasulullah (s.a.s) zamanında bir kişinin münafık olup olmadığını Ali (r.a)'yı sevip sevmediğinden anlardık.»

(Kurtubi-Ahkamu'l-Kur'an)



B - Ali (r.a)'nun Rasulullah (s.a.s) yanındaki yerinin Harun (a.s)'ın Musa (a.s) yanındaki yeri gibi olduğunu bildiren hadis::

Rasulullah (s.a.s) Ali (r.a)'ya şöyle buyurdu:

«Senin yerin benim için Harun'un Musa'nın yanındaki yeri gibidir. Fakat benden sonra nebi yoktur.»

Bazı kimseler buna dayanarak şöyle iddia etmektedirler:

Harun (a.s)'ın Musa (a.s)'ın yanındaki yeri biliniyordu. Musa ile nübüvvete ortaktılar ve Harun (a.s) Musa (a.s)'ın aynı zamanda kan kardeşiydi. Ali (r.a) ise ne nebi ne de Rasulullah (s.a.s)'in kan kardeşidir. Musa (a.s) Allah (c.c) ile konuşmak için Tur dağına gittiğinde Harun (a.s)'ı arkasında halife olarak bırakmıştı. Öyleyse Ali (r.a)'nun Rasulullah (s.a.s) yanındaki yerinin Harun (a.s)'ın Musa (a.s) yanındaki yeri gibi olması bu noktadır. Yani Rasulullah (s.a.s) kendisinden sonra Ali (r.a)' nun halife olmasını istemiştir.

Ehli Sünnet alimlerinin bu iddiaya vermiş oldukları cevaplar:

1 - Rasulullah (s.a.s)'in bu sözünden; kendisinin ölümünden sonra gelecek olan halifenin Ali (r.a) olduğu hükmü çıkarılamaz. Çünkü Musa (a.s)'ın vefatından sonra halife olan kişi Harun (a.s) değildi. Zaten Harun (a.s) Musa (a.s)'dan daha önce vefat etmişti. Musa'dan sonra halife olan kişi ise Yu'şa b. Nun'dur. Rasulullah (s.a.s) 'in bu sözüyle kastettiği bazı kimselerin iddia ettiği gibi olsaydı o zaman Rasululah'ın: «Senin yerin benim için Yu'şa'nın Musa'nın yanındaki yeri gibidir» demesi gerekirdi.

Rasulullah (s.a.s) böyle bir şey söylemediğine göre bu hadisten böyle bir hüküm çıkarmak mümkün değildir. Rasulullah (s.a.s) söylemiş olduğu bu sözle şunu demek istiyordu: «Ben hayatta iken herhangi bir yere gittiğimde ailem ve müslümanlar için kendi yerime geride bıraktığım halifem yani vekilim sensin.» Zaten Harun'un Musa (as) yanındaki hilafeti de bu şekildeydi. Musa (a.s) Tur dağına çıktığında Harun (a.s)'ı geride kalanlar için sadece bir yönetici olarak tayin etmiştir.

2 - Rasulullah (s.a.s)'in bu sözü sebepsiz söylenmiş bir söz değildir. Rasulullah (sas) bu sözü şu olay üzerine söylemiştir:

Rasulullah (s.a.s) Tebük gazvesine çıkmak istediği zaman Ali (r.a)'yu Medine'de bırakmıştı. Münafıklar bu olayı fırsat bilip Rasulullah (s.a.s)'in Ali (r.a)'yu Medine'de bırakıp yanına almamasının sebebinin onu sevmemesi ve değer vermemesi olduğunu söylediler ve bu sözlerini yaymaya başladılar. Ali (r.a) bu sözü duyunca ağlayarak Rasulullah (s.a.s)'in peşinden gitti ve ona yetişip münafıkların kendisi hakkında söylediklerini an lattı. Rasulullah (s.a.s):

«Onlar yalan söylemişler. Ben seni Musa Harun'u nasıl bırakmışsa öyle bıraktım. Senin yerin benim yanımda Harun'un Musa'nın yanındaki yeri gibi olsun istemez misin? Fakat benden sonra nebi yoktur.» dedi.

(Kurtubi-Ahkamu'l-Kur'an)

Eğer Rasulullah (s.a.s)'in Tebuk'e çıktığında Ali (r.a)' yu kendi yerine halife olarak bırakması öldükten sonra da kendisinin ardından halife olacağı anlamında olsaydı, Rasulullah (s.a.s)'in Medine'den çıktığı zamanlarda kendi yerine bırakmış olduğu bütün sahabelerinin ondan sonra halife olması gerekirdi. Çünkü Rasulullah (s.a.s) Medine'den savaş için her çıkışında kendisinin yerine geride kalacak bir sahabe tayin ederdi. Bunların arasında İbn Ümmü Mektum, Muhammed İbni Mesleme Ebu Seleme b. Abdu'l- Esed, Zeyd b. Harise gibi birçok sahabe var-dı.

3 - Ayrıca Ebu Bekir ve Ömer (r.a) hakkında, Ali (r.a) hak kındaki bu rivayete benzeyen hatta bundan daha açık olan rivayetler vardır. Bunlardan bazıları:

Rasulullah (s.a.s), Muaz İbni Cebel'i Yemen'e vali olarak tayin ettiğinde sahabeler:

«Ebu Bekir ve Ömer'i tayin etseydin» dediler. Rasulullah (s.a.s) şöyle dedi:

«Ben her ikisinden de müstağni olmam (yani ikisine de ihtiyacım var).Onlar benim için başın, kulağı ve gözü gibidir.» (Ebu Davud, Nesei, Tirmizi, İbn Mace)

Rasulullah (sas) şöyle buyuruyor:

«Ebu Bekir ve Ömer yeryüzünde benim vezirlerimdir.»

(Tirmizi)

«Ebu Bekir ve Ömer'in benim yanımdaki yerleri Harun'un Musa'nın yanındaki yeri gibidir.» (Kurtubi- Ahkamu'l- Kur'an)

«Ebu Bekir nebiler hariç insanların en hayırlısıdır.»

(Taberani- Kebir, İbn Adiyy- Kamil)

«Ebu Bekir ve Ömer nebiler ve resuller hariç cennete girecek tüm insanların en hayırlısıdır.»

(Tirmizi, İbni Mace, Ahmed)

Eğer bu sözler, açık bir şekilde Rasulullah'ın ölümünden sonra halife olacak kişiyi tayin ediyorsa o zaman bu hak Ebu Bekir ve Ömer'e de verilmiştir. Ayrıca Rasulullah (s.a.s)'in Ebu Bekir ve Ömer (r.a) hakkında söylemiş olduğu bu sözler belli bir sebebe bağlı olarak söylenmiş sözler değildir. Halbuki Ali (r.a) hakkındaki sözü belli bir sebebe bağlı idi. Rasulullah (sas) bu sözü münafıkların Ali (r.a) hakkındaki kışkırtmalarından dolayı söylemiştir. Buna göre Ebu Bekir ve Ömer hilafete Ali'den daha layık kimselerdir.

4 - Rasulullah (s.a.s)'in Ali (r.a)'yu Tebuk seferinde geride vekil olarak bırakması onun bütün sahabelerden daha üstün olduğunu ve Rasulullah (s.a.s)'den sonra gelmesi gereken halifenin o olduğunu göstermez. Çünkü Rasulullah (s.a.s) hem bu olaydan önce hem bundan sonra Medine'de yerine birçok vekil tayin etmişti

Rasulullah (s..a.s) Ebu Bekir (r.a)'yu hac için emir olarak gönderdiğinde Ali (r.a)'yu bir hükmü tebliğ etmesi için Ebu Bekir (r.a)'nun arkasından gönderdi. Ali (r.a) Ebu Bekir'e yetiştiğinde Ebu Bekir ona:

«Sen emir olarak mı yoksa bana tabi olmak için mi gönderildin?» diye sordu. Ali (r.a) ise:

«Hayır. Emir olarak gönderilmedim.» dedi ve Ebu Bekir'e tabi oldu. Hatta onun arkasında namaz kıldı.

(Müslim, Siyeri İbni Hişam, İbn-i Esir)

Eğer sahabeler Rasulullah (s.a.s)'in Ali'ye söylediği bu sözden, Ali'nin bütün sahabelerden üstün olduğunu ve Rasulullah'ın kendisinden sonra gelecek olan halifenin Ali'nin olmasına işaret ettiğini anlasalardı ve Rasulullah (s.a.s)'in sözünden kastı özellikle bu olsaydı o zaman Ali (r.a)'nun Ebu Bekir (r.a)'ya tabi olmaması gerekirdi.



C - Rasulullah'ın Ali'yi kendisinden sonra halife olarak seçtiğini bildiren hadis:

Rasulullah (s.a.s) Ali (r.a)'ye şöyle buyurdu:

«Sen benim kardeşim, mirasçım ve öldükten sonra halifemsin. Aynı zamanda sen müslümanlar arasında hüküm vericisin.»

Bazı kimseler bu hadisi delil alarak Rasulullah (s.a.s)'in Ali (ra)'yu kendisinden sonra halife seçtiğini iddia etmiştir.

Ehli Sünnet alimleri bu iddiaya şu şekilde cevap vermiştir:

Bu rivayet sahih değildir. Hiçbir sahih kaynakta bulunmaz ve hiçbir muteber hadis alimi de bunun hakkında sahih dememiştir. Bu ve benzeri rivayetler sadece sahabelerin faziletlerini anlatan bazı kitaplarda geçer. Ebu Na im, Hatib'ul Havaziym gibi bazı alimlerin, sahabelerin faziletlerini anlatan kitaplarında bu tür rivayetlere rastlamak mümkündür..

Ehli sünnetin bütün alimleri bu tür kitaplarda geçen rivayetleri furuu fıkıh'ta bile delil olarak kabul etmezler. Temel meselelerden olan, hilafet meselesinde ise bu tür rivayetleri kabul etmeleri mümkün değildir.



D - Itra hadisi:
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:

«Ben size iki şey bırakıyorum; eğer onlara tutunursanız asla sapmazsınız. Bunlar Allah'ın kitabı ve ıtrati (ehli beytim)dir. Bunlar (Allah'ın kitabı ve ehli beytim) havzda bana kavuşuncaya kadar hiçbir zaman ayrılmazlar.» Ve şöyle dedi:

«Benim ehli beytim sizin için Nuh'un gemisi gibidir. Kim binerse kurtulur. Kim binmezse boğulur.»

Bazı kimseler bu hadise dayanarak: «Rasulullah (s.a.s)'in ehli beytine bağlanmamız gerekir. Ali (r.a) ise ehli beytin seyyididir. Bundan dolayı herkesin ona itaati farzdır ve Rasulullah (s.a.s)'den sonra halife o olmalıdır.»diye iddiada bulunmuşlardır.

Ehli Sünnet alimleri bu iddiaya şu şekilde cevap veriyorlar:

Bu mesele ile ilgili Sahihi Müslim'de şöyle bir rivayet vardır:

«Rasulullah (s.a.s) Ğadiri Hum'da şöyle buyurdu::
«Ben size iki sakaleyni (yükü) bırakıyorum. Bunların birincisi Allah'ın kitabıdır. Sonra Allah'ın kitabını zikretti ona bağlanmaya teşvik etti. «İkincisi ise ıtrati (yani ehli beytim) dir Bunlara karşı hareketlerinizde Allah'tan korkun ve Allah'ı hatırlayın» dedi ve bunu üç kere tekrarladı.

Bu hadisi Tirmizi de rivayet etmiştir. Tirmizi'de şu fazlalık vardır:

«Onlar (yani Kur'an ve ehli beytim) hiçbir zaman ayrılmazlar. Ta ki havza varıncaya kadar.»

Birçok alim Tirmizi'de geçen bu ibarenin zayıf olduğunu söylemişlerdir. Bu ziyadeyi sahih olarak kabul eden alimler ise rivayeti şöyle açıklamışlardır. «Bu rivayetten kastedilen; Rasulullah'ın ıtrat'i (yani ehli beyti) dir ki bunlar Haşimoğullarıdır. Rasulullah (sas)'ın ehli beyti hiç bir zaman sapıklık üzerinde birleşmezler, demektir.»

Müslim'de geçen bu sahih rivayeti şu şekilde anlamak gerekir: Allah'ın Rasulü Muhammed (s.a.s) müslümanlara Kur'an'a bağlanmaları için vasiyette bulunmuştur. Rasulullah (s.a.s) bu vasiyyeti zaten daha önce veda haccında da söylemişti. Rasulullah (s.a.s) bu hadiste ehli beyte tabi olmayı emretmemiştir. Onlar hak- kında:

«Onlara karşı davranışlarınızda Allah'tan korkun ve Allah'ı hatırlayın.» buyurmuştur.

Rasulullah (s.a.s)'in müslüman ümmetine yapmış olduğu bu hatırlatma, daha önce onlara (ehli beytine) haksız davranışlarda bulunulmuş olmasından dolayı bundan sonra bu tür haksızlıklar yapılmasını önlemek içindir. Bu hadiste yeni bir emir, yeni bir şeriat bildirilmesi söz konusu değildir. Çünkü Rasulullah (s.a.s) böyle bir vasiyeti zaten daha önceden söylemişti. Ayrıca Rasulullah (s.a.s)'in ıtrat'ı Haşimoğulları'nın hepsidir. Bunların içine Abbas'ın çocukları, Ali'nin çocukları ve Haris'ın çocukları da dahildir. Rasulullah (s.a.s)'in ıtrat'ı sadece Ali (r.a) değildir. Ayrıca Ali (r.a) Rasulullah (s.a.s)'in ehli beytinin seyyidi (en üstünü) de değildir. Yine İbn Abbas gibi Rasulullah'ın ehli beytinin alim olan kişileri Ali'nin her söylediğine ittiba edilmesi gerektiğini de söylemiş değillerdir.

Sahabeler de Ali'nin her söylediğine kayıtsız şartsız ittiba etmiyorlardı. Ne sahabeler ne Haşimoğulları ne de başkaları Ali'nin her sözüne ittiba edilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Ayrıca Rasulullah (s.a.s)'in ehlinden gelen kimselerin çoğu İmam Malik, Ebu Hanife, İmam Şafii, İmam Muhammed gibi ehli sünnet alimlerine tabi oldular. Ehli beytten olup ehli sünnete tabi olanların sayısı bu kimselere tabi olanların sayısından çok daha fazladır.

Son olarak; Ali (r.a) halife olacağını açık bir şekilde gösteren bütün rivayetler ya uydurma ya da zayıftır. Ayrıca Ebu Bekir'in halifeliği ehli beytin çoğu tarafından ve ehli sünnet alimlerinin icmaıyla kabul edilmiştir. Müslümanların icmaı ise, sahih olsa bile haber ehad hadislerden daha kuvvetlidir.

Seyfuddin El-Muvahhid: Davetçinin Tefsiri
,

Kayıtlı
Elmeddin
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 13


« Yanıtla #27 : 24 Temmuz 2011, 20:49:21 »

benim mesajlarımı silerekmi munazara ediyorsunuz? lütfen sildiğiniz mesajları iade edin, yaptığınız ne Allahın kitabına ve nede Rasulullahın s.a. sünnetine uygun değildir.

ama sizin yazdıklarınıza gelince:


Alıntı
Ehli sünnet alimlerinin bu iddiaya vermiş oldukları cevaplar:

1 - Bu hadis Rasulullah (s.a.s)'den sonra halife olacak kimsenin Ali (r.a) olduğunu göstermez. Bu hadis mütevatir değildir.

bunu söyleyen kişinin ilimden zerre kadar olsun nasibi yoktur. Gadiri Hum hadis kadar çok senetle rivayet edilmiş hangi bir hadis daha var söyleye bilirmisiniz? ama ben meseleyi uzatmaya niyetli değilim. o yüzden bizzat ehli sünnet alimleri ile delil getireceğim. işte Gadiri Hum hadisinin mütevatir olduğunu söyleyen 2 ehli sünnet alimi (daha niceleride var ve inşaAllah hepsini paylaşacağız):



Alıntı
Kaldı ki bu hadissin sıhhati de alimler arasında ihtilaflıdır. Ebu Davud es-Secistani ve Ebu Hatim er-Razi bu hadisin sahih olmadığını söylemişler ve bunu isbat etmek için şu hadisi delil olarak getirmişlerdir.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor: «Muzeyne, Cuheyne, Gıfar ve Eslem kabileleri insanlardan (müslümanlardan) ayrı olarak benim mevlalarımdır. Onlardan hiç birisinin Allah ve Rasulünden gayrı mevlası yoktur

Rasulullah (s.a.s)'in bu sözü ile bazı kimselerin delil aldıkları hadis arasında bir zıtlık vardır. Daha önceki hadiste Rasulullah (s.a.s) kimin mevlası ise Ali'nin de onun mevlası olduğu, bu hadiste ise Muzeyne, Cuheyne, Gıfar ve Eslem kabilelerinin Allah ve Rasulünden başka mevlası olmadığı söyleniyor. Eğer hadisten anlaşılması gereken mana bu kimselerin iddia ettiği gibi olursa o zaman bu iki haberden birinin yalan olması gerekir ki yalan olan bu kimselerin rivayetidir. Doğru olan ise Cuheyne hakkındaki rivayettir. Çünkü bu rivayet senet bakımından daha kuvvetlidir. (Kurtubi - Ahkamu'l - Kur'an)

yukarıda Gadiri Hum hadisinin mütevatir olduğunu bildiren 2 alim aktardık yani hadis zaten sahih oldu. ama bu alimlerde cevaben diyorum ki: Gadiri Hum hadisi sahihdir, ez-Zehebi, ibni Hacer, ibni Kesir, Hakim en-Nişaburi gibi ehli sünnetin rical ilminde otorite alimleri hadisin sıhhatini beyan etmişdirler. en son devir ehli sünnet muhaddisi olarak tanınan el-Elbanide hadisin sahih olduğunu beyan etmiştir. ez-Zehebi, ibni Hacer, Hakim en-Nişaburi, Ebu Cafer et-Tahavi ve ibni Kesir gibi ehli sünnet otorite alimlerinin Gadiri Hum hadisinin sıhhati hakkındaki sözlerini göre bilmek için linke bakınız:



ama sizin delil diye yazdığınız Cüheyne kabilesi hakkındaki rivayete gelince, bu hangi kaynakta rivayet edilmiştir? bunun sahih olduğunu hangi muhaddis doğrulamıştır? bunun mütevatir olduğunu hangi muhaddisler beyan etmiştirler?

Gadiri Hum hadisi kadar mütevatir olan hangi hadis ola bilir? Allame Emini r.a "el-Gadir" kitabında bu hadisi tarih, tefsir, hadis, kelam, lugat kitaplarından aktardıktan sonra hadis hakkında başlı-başına kitap yazmış olan 25 ehli sünnet aliminin listesini kaynakları ile birlikte vermiştir. ben onlardan bir kaçını araştırıp buldum ve paylaştım. linke baka bilirsiniz:



]
Kayıtlı
Bulkînî
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 116


« Yanıtla #28 : 24 Temmuz 2011, 20:53:56 »

el-Elbani, İslam'dan bi haber birisi. Ne zaman muhaddis olmuş? İlk başta müslüman olsun.!
Kayıtlı
Elmeddin
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 13


« Yanıtla #29 : 24 Temmuz 2011, 20:58:00 »

el-Elbani, İslam'dan bi haber birisi. Ne zaman muhaddis olmuş? İlk başta müslüman olsun.!

kusura bakmayın kardeşim, her kes her taraftan ehli sünnetim iddası yapınca böyle oluyr. ben ihtiyat için el-Elbaninin adını da ekledim. malum bazıları onu muhaddis olarak görmektedir. ama siz onu kabullenmiyorsanız ez-Zehebi, ibni Hacer, Ebu Cafer et-Tahavi, ibni Kesir, Hakim en-Nişaburiden de örnekler verdim. onlara bakınız.
Kayıtlı
Sayfa: 1 [2] 3 4 5   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.