HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 19 Nisan 2024, 14:57:07


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: "ZÂTUENVÂT " HAKKINDA AÇIKLAMA!  (Okunma Sayısı 21096 defa)
0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Seyyit
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 85


« : 11 Aralık 2010, 13:07:02 »

Zâtuenvât Hadisesinde ,bazı Necid Alimlerinin ,(büyük şirktir yönündeki) fetvâlarını aktaracağız.Bu konuda ki bizim değerlendirmelerimizi ve tercihimizi ortaya koyacağız.

  

Muhammed bin Abdulvehhab'ın torunu, Şeyh Abdurrahman bin Hasan alaş- Şeyh, şöyle diyor:" Zatuenvat hadisesinden şu hükümler çıkar: Hüküm konusunda, önemli olan isimler değil, önemli olan manalardır.                                                                                                                                                             ( Örneğin  içki, bazı içki çeşitlerine değişik isimler verilmiştir, şampanya veya viski gibi. Diyebilir miyiz ki bunun ismi şampanyadır hamr değildir veya viskidir hamr değildir, diyemeyiz, çünkü önemli olan isimler değil önemli olan manalardır yani gerçeği neyse o dur)

Onun için Rasulullah( s.a.v )onların istediklerini, Beni İsrâilin istediklerine benzetti. Onların isim olarak Zâtuenvât demelerine itibar etmedi, önem vermedi. Yani istedikleri şeyi, Zâtuenvât olarak isimlendirmelerine önem vermedi. Müşrik müşriktir, işledikleri şirklerine istedikleri hangi isimleri verirlerse versinler, yani hangi isimle isimlendirirlerse isimlendirsinler.  Misal: Ölüleri çağırmak, kurban kesmek,  onlara adak adamak veya bunlara benzer olan şeyler. Onları sevmek veya büyütmek adına isimler verseler bile, onları yüceltmek için onları sevdiklerini söyleseler bile, bunların hepsi şirktir. İstediklerine ne isim verirlerse versinler. (Fethul Mecid :Shf, 65 )


Süleyman bin Abdullah alaş- şŞeyh, şöyle diyor:" Zâtuenvât hadisinden şunu istifade ederiz ki, kim cehâletinden dolayı büyük şirk işlemeye niyet ederse ve bundan nehy edildiği vakit hemen vaz geçerse kâfir olmaz.( Teysiru-l   Azîzul HamÎd:Shf,  185 )

Bu söz zahiren küfür olan bir sözdür ama ,Abdulvehhab 'ın torunu olan Süleyman bin Abdullah Alaş- Şeyh, hemen vaz geçerse, tövbe  sayılır demiştir. Âlimlerin bu sözlerini  inşaAllah açıklayacağız. Bu alimler, Muhammed bin Abdulvehhab' ın torunlarıdır. Fethul Mecid  ve Teysirul   Azîzul Hamîd isimli kitaplar," Kitâbu-t Tevhid'in"  şerhleridir.

İmam Şevkâni şöyle diyor:" Sahâbelerin kasdı  bu ağaca tapmak değildi veya onların kasdı;  mezara tapanların, mezar ehlinden istediği şeyleri, istemek değildir. Rasulullah( s.a.v)' den, onların istediği şey açık şirk gibidir ve Allah 'tan başka ilâh edinmek isteği gibidir."

Şöyle bir kâide vardır:" Müslüman âlimleri asla büyük şirkte ihtilâf etmezler, ihtilâf ettikleri nokta ,küçük şirk olan bir meseleyi ,büyük şirk olarak görmeleridir." Bir âlim küçük şirk olan bir meseleyi ,büyük şirk olarak görebilir. Misaller: Zâtuenvât hadisesi ve  Rasulullah (S.A.S)'den , şefaât isteme meselesidir. Buradaki şefaât istemekten  kasıt duâ  istemektir. Âlimlerin çoğuna göre bu küçük şirktir. Fakat İmam Muhammed bin Abdulvehhab ve Necid Âlimlerine göre: "Bu büyük şirktir". İbni Teymiyye ye göre:" Bu küçük şirktir, bid'attir". İşte bu gibi ihtilâflar vukû  bulabilir. Ama hiç bir zaman büyük şirk olan bir meseleye, küçük şirk diyen bir âlim göremeyiz.

Zâtuenvât meselesinde;eski âlimler, yani muteber olan âlimler, bunun küçük şirk olduğunu söylediler.Aynı şekilde İmam Muhammed ibni Abdulvehhab da," Küçük şirk olduğunu söyledi".Ama ondan sonraki Necid Âlimlerinin bazılarına göre:"Yukarıda isimlerini zikrettiğimiz âlimler ki, İmam  Şevkâni hariç, bunlar Necid âlimleridir  ve Muhammed ibni Abdulvehhab' ın torunlarıdır. Bunlar Zâtuenvât hadisesine ,"büyük şirk" dediler. Niçin büyük şirk dediler? Çünkü olayı yanlış anlamışlardır. Bu âlimlerin takıldıkları nokta ,Rasulullah (s.a.v) 'in sahâbelerinin  isteğini, Beni İsrâilin  sözüne her yönden benzetmeleridir. Rasulullah(s.a.v)'in  sahâbelerinin  sözlerini, Beni İsrâilin söylediği söze benzetmesini büyük şirk zannettiler. Çünkü, Beni İsrâilin söylediği söz, çoğu âlimlere göre :" Büyük  Şirk tir".

Âlimlerin buradaki ihtilâf sebebi ;olayı farklı  yorumlamaları veya olaya değişik açıdan bakmalarından kaynaklanmaktadır.

İşte ihtilâfların vuku bulma sebebi budur. Çünkü yukarıda isimlerini zikrettiğimiz âlimler, Zâtuenvât hadisesine, büyük şirk demişlerdir.       Peki bu âlimler, niçin büyük şirk dediler? Dediler ki:" Çükü Rasulullah (s.a.v ) sahâbelerin istedikleri şeyi, Beni İsrâilin  istediklerine benzetmiştir"." Çünkü Beni İsrâilin, Musa (a.s)dan istediği şey büyük şirktir.Aynı şekilde ,Zâtuenvât meselesinde, Rasulullah(s.a.s) den  istenilen şeyde " büyük şirktir" dediler. Dolaysıyla meselenin inceliğine dikkat etmedikleri için büyük bir hatâya düştüler.

İmam Şâtıbî:" Zâtuenvât edinmek, Allah'tan başka bir ilâh edinmeye bir yönden benzemektedir fakat aynısı değildir. Nass'ta, tamamen bütün yönleriyle benzediğini ifade eden bir şey yoksa, her yönden  benzediğine hüküm vermemek gerekir". Diyerek ,usûl olarak; olaydaki inceliği ortaya koymuştur.

Sahâbelerin istediği şeyin, İsrailoğullarının istedikleri şeyle her yönden aynı olması,benzeşmesi  şart değildir. Rasulullah( s.a.v) bu iki hadise ,birbirine benzediğinden dolayı sahâbeleri azarlamıştır. Yoksa büyük şirk istediklerinden dolayı değildir. Çünkü bunlar müslüman kimselerdi ve müslüman olanlar, muvahhit olanlar, asla büyük şirk olan bir şeyi istemezler.

Şimdi esas mesele nedir? Onu açıklamaya çalışalım. "İşte Tevhit " kitabının eski baskısında  , Zâtuenvât hadisesi, "büyük şirk" olarak yazılmıştır. "Ancak,  sahâbeler hemen vazgeçtikleri için dinden çıkmamışlardır deniliyordu". Zâtıenvât hadisesinde ,bazı  âlimlerin ihtilâflarından haberleri olmayan kimseler, sanki yazar:" Cehâleti mazeret görüyormuş " gibi anladılar. Eski Tevhitte ki görüş, isimlerini verdiğimiz, Necid Âlimlerinin ,görüşlerine dayanılarak yazılmıştır. Necid âlimleri:" Sahâbeler istediler fakat yapmadıkları için tekfir edilmediler demektedirler". Şimdi bu  ifadelerden; büyük şirk isteyen kişi,istediğini  yapmadığı zaman, müşrik olmaz diye anlaşılabilir.

Ancak   muvahhit bir kimsenin böyle anlamaması gerekir. Çünkü her muvahhit büyük şirk istemenin şirk olduğunu bilir, kişi işlemezse bile. Bütün müslümanların akidesi:" Büyük şirk istemenin ,şirk olduğudur velev ki yapmazsa dahi". Necid Âlimlerinin bazıları:"Sahâbelerin istedikleri büyük şirktir. Fakat müşrik olmadılar .Çünkü hemen vaz geçtiler ve yapmadılar". Bu ifâdeler, Necid Âlimlerinin, kitaplarında böyle geçmektedir. Ama biz biliyoruz ki; bu âlimler  müslüman olan âlimlerdir ve hiçbir zaman ,büyük şirkte cehâleti mazeret görmemişlerdir.

Şimdi ya bu âlimleri tekfir edeceğiz yada bu âlimlerin sözlerini te'vil edeceğiz. Çünkü bu âlimler:" Büyük şirk istediler fakat yapmadıkları için kâfir olmadılar " dediler.

Burada şu hususları  gözönünde bulundurmamız gerekir:

Birincisi: Burada; sahâberin istedikleri şirk, gerçekten büyük şirk olsaydı, bu âlimlerin söylediği ifâdeler (sözler) küfür olurdu. Çünkü insan  büyük şirk ,istediği zaman ,istediği anda, kâfir olur .İstediği büyük şirki,işlemesi  gerekmez .

 İkincisi:  Âlimin şöyle bir kastı olabilir. Bu kişiler, büyük şirk istediler fakat yapmadıkları için kâfir olmadılar.Yani  burada kast edilen irtidattir. Yani küfür ameli  istediler ancak mürted olmadılar, dinden çıkmadılar. Çünkü hemen vazgeçtiler, yapmadılar ve Rasulullah( s.a.v)'in şiddetli nehyini duydular ve hemen itaat ettiler.  

Ücüncüsü:  Buradaki âlimlerin sözleri gerçekten büyük şirk olan meseleler için değildir. Yani Rasulullah (s.a.v) sahâbelerin istediği şeye izin verebilirdi, biz nasıl ki Kâbe'nin etrafında tavaf yapıyoruz, Hacerul Esved'i Allah'a yaklaşmak için öpüyoruz. Duâ etmek için kendimizi Kâbe' nin duvarlarına asıyoruz, Kâbe' nin mübârek bir yer olduğuna inanıyoruz, Kabey'i tavâf etmenin ibadet olduğuna ve büyük sevap olduğuna inanıyoruz. Şimdi bu amelleri başka bir ev için yaparsak, başka bir taş için yaparsak, bu büyük şirk olurdu. Lâkin   Allah (c.c )  izin verdiği,Rasulullah(s.a.s) de izni,müsâdesi ve uygulamasıyla  müslümanlar  için bu ameller, birer  ibadet olmuştur. Dolaysıyla o sahâbeler isterken caiz olabilecek şeyleri istemişlerdir, caiz olmayacak şeyleri istememişlerdir. Yani Rasulullah( s.a.v) onlara böyle mübarek bir ağaç tayin edebilir. Derki:" Bu ağaç mübarektir ,kılıçlarınızı asın, astığınız zaman Allah (c.c ) size yardım edecektir". Rasulullah (s.a.v) böyle söyleyebilir ve bu caizdir.Çünkü Rasulullah(s.a.s) Allahı'ın izniyle Şâridir. Dolaysıyla bu âlimlerin  hatası bu tür gerekçelerden  ötürü  olmuş  olabilir ve bundan dolayı tekfir etmeyiz, çünkü istedikleri şeyi Rasulullah( s.a.v) onlara izin verebilirdi, yani izin verseydi ,büyük şirk olmazdı. Yani bu âlimler amele baktılar ,Rasululah(s.a.s)' in iznine bakmadılar.

Bu âlimlere iki ilâh isteyenin hükmünü sorduğumuzda teredüt etmeden elbete istediği anda kafir olurlar, istediği anda müşrik olurlar diyeceklerdir.

Rasululluh(s.a.v) belli konularda izin verebilir  ve sordukları kişi Rasulullah(s.a.s) dir. Başkalarına sormadılar. Başkalarına sorsaydılar; müşrik olurlardı ve bütün âlimler ihtilâf etmeden onlara müşrik hükmü verirlerdi. Unutulmaması gereken şey şudur ki; büyük şirk istiyen kişi, istediği anda kâfir olur.

 Eğer islâm âlimlerinin  kitaplarında ,bir âlim, bu konu şirktir fakat isteyen kişi kâfir olmaz çünkü  bu kişi,  istediğini yapmamıştır derse, bu âlimi tekfir etmeden önce hangi mesele hakında konuştuğuna bakılması gerekir. Eğer söylediği mesele ;gerçek manada şirk ise tekfir ederiz .Gerçek manada şirk değilse ihtilâf olabilecek konularda ise tekfir etmeyiz. Zâtu envât meselesine büyük şirk diyen âlimler   büyük hata yapmışlardır. Ama bu hatadan  dolayı onları tekfir etmeyiz .

  
 

 
 
Kayıtlı
Seyyit
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 85


« Yanıtla #1 : 23 Aralık 2010, 16:45:47 »

Sitemizi sürekli takip edenler,bizim İslami ilimlerdeki çizgimizi ve usulümüzü bilirler.Yolumuz,”Ehli Sünnet “yoludur.Ölçümüz,”Edile-i Şer’iyyedir”.İmamlarımız;mutekaddimun ve müteahhirun ulemasıdır.Sermayemiz ,”Selef-Halef” Alimlerinin bıraktığı ilmi mirastır.Gayemiz;selefimizden kalan,İslami değerleri,günümüz şartları içerisinde ,aslına uygun,sahih-sağlam şekliyle insanlara ulaştırmak,gelecek kuşaklara ,İslam Sancağını teslim etmektir.Hak-bâtıl mücadelesinde,hakkın taraftarıyız,bâtılın yılmaz hasmıyız.Bizler hak ehli olarak dümanlarımız çok ve çeşitlidir.Başta,Şeytan,tağutlar ve onların askerleri ve destekçileridir.Bâtıla alet olan fakat ;şeytanın ve nefislerin aldatmasıyla kendilerini İslama nisbet eden bir çok taife-i dalle de bizim mücadele alanımıza girmektedir.Bu taifelerden bazıları kendilerinin, ilim ehli olduklarını iddia ederek yolumuza  tabiri caizse ufak-tefek barikatlar kurmaktadırlar.Olsun burası imtihan alanıdır ve bizler ufak-tefek,büyük-küçük her bâtıl ehli ve taraftarıyla ta ki:Bir olan Allah’a iman edinceye ve ibadetin her çeşidini yalnız Allah’a yapıncaya,şirk’in ve küfrün pis –kirli hakimiyetine son verip ,din-hakimiyet yalnız Allah’ın oluncaya kadar mücadelemize devam edeceğiz  İNŞAllah’U TEALA….
Süreti Hak’tan görünüp,Selefin kitaplarını ve fetvalarını çirkin emellerine alet eden ,yeni türediler, bizlere saldırılarda bulunmaktalar,hakkımızda asılsız-mesnedsiz çirkin ithamlarda bulunmaktalar ve bizlere karşı “Eleddul Hasm “ içerisine girmektedirler.
Kaç yıldır bu sitede Allah için,İslami alanda hizmet veriyoz ve süre içerisinde bu sapık güruh ,iftiralarıyla,asılsız söylemleriyle karşımıza çıkmaktalar.Onlara hakkı söylememize rağmen anlamadıkları gibi,sövgülerine ve çirkin söylemlerine devam ediyorlar.İşte onlardan bir taife yazısını,iddialarını hatta hakaretlerini,alimlerin görüşlerini de çirkin emellerine alet ederek  sitemize asmıştır.Bu konuları,sitemizin kuruluşundan itibaren ; ilmi kurallar çerçevesinde ortaya koymuş bu alanlardaki en sahih bilgileri okuyucularımızla paylaşmıştık.İşte sitemizde bizim bu konulardaki görüşlemizi ve usulümüzü bilen katılımcılar , bizlere haksız yere saldıran ve asılsız ithamlarda bulunan zevatın asıl niyetlerini ne olduğunu daha iyi anlayacaklardır.Biz kısaca onların çelişkilerini ve nasıl bir ruh hallerini kısaca ortaya koymaya çalışacağız Allah’ın izniyle…


YAZDIKLARIN:Zatul envat konusunda yazdıklarınıza aslında söylenecek çok şey var ama şimdilik özet bir cevapla yetiniyoruz.
 
Buhari'nin sahihinde geçtiğine göre, Ebu Hureyre, Resulullah'ın (s.a.v) şöyle dediğini duymuştur:
"Şüphesiz kul ne demeye geldiği belli olmayan bir kelime kullanır, onunla cehennemin en derin noktasına kayar.. " (Buhari Terc., 14/6405)  

"Şüphesiz kul önemsemeden Allah'ın rızasını gerektiren bir kelime konuşur Allah onunla derecesini yükseltir. Gene kul önem vermeksizin Allah'ın öfkesini doğuran bîr kelime konuşur ondan dolayı cehenneme atılır."(Buhari Terc., 14/ 6406, 6416; Müslim Terc., 11/459-460; Kütüb-i Sitte, 16/379, 17/530)

Burada yazdığınız şeyler iyi düşünüldüğünde tüyleri ürperten, iman küfür sınırlarını ortadan kaldıran, hatta sizin bugüne kadar savunduğunuz akideyi de yerle yeksan eden cinsten şeylerdir. Düşünen varsa tabi.


CEVAP:Evet doğru,senin menhus düşünceni ve bozuk itikadını,batıl davanı yerle bir eden ;Selef-i Salihinin temiz-pak ilmî görüşleridir.


YAZDIKLARIN:Şimdi evvela; küfre rıza küfür olduğu gibi şirke rıza da şirktir. Kelimelerin arkasına saklanarak büyük hadiseleri önemsiz gibi gösterenler ancak bilinçli olarak küfrü itikad edinmiş nifak ve zendeka ehlidir. “Şirk olan bir şey istemek” bu kavramın arkasında gizli olan mana şudur: “Allah'la beraber ikinci bir ilah taleb etmek”

CEVAP:Senin gibi,kalbi fesat
Kayıtlı
Seyyit
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 85


« Yanıtla #2 : 23 Aralık 2010, 16:47:35 »


YAZDIKLARIN: Çünkü İsrailoğulları Musa (as)'dan açıkça tapınacakları bir put ve tağut istemişlerdi, kasıdları belliydi. Abdullah bin Muhammed'in bu sözünden kasıd ya bu talebte bulunan kimselerin sözleri küfür olduğu halde hemen tevbe ettikleri için –o an küfre girmekle beraber- kendilerine mürted haddi uygulanmadığı manasındadır yahut da bilmediğimiz başka bir te'vili vardır. Fakat herhalükarda Şeyh'in bu sözünde "şirk olan bir ameli başkasından değil de Şari'den taleb eden kişi tekfir edilmez" şeklindeki batıl usule işaret edecek herhangi bir şey yoktur. Diğer alimlerin sözlerinde buna bir dayanak olmadığı gibi


CEVAP:Bizim görüşümüz ,sahabelerin istekleri küçük şirk noktasında olmasıdır.
Bu konuda söz söyleyen,ulemanın görüşlerinin bu yönde olduğu da sabittir ve kuvvetli olanda budur. Fakat bu konuda büyük şirk diyen, Abdurrahman b. Hasan,Süleyman b. Abdullah,İmam Şevkâni gibi alimlerin görüşlerini de ,tahrif etmeksizin,zorlama te’villere girmeksizin ortaya koyduk ve nasıl anlaşılması gerekirse onu da ilmi;usul ve kaidelere göre izah ettik.
Hz. Peygamber(s.a.s) de ,Allah’ın izin verdiği,müsaade ettiği kadar tabi ki Şâridir.Henüz İslâma,yeni girmiş,bir takım meseleleri kavramamış kimselerin,Rasulullah(s.a.s) din adına bir takım taleplerde bulunmaları olağan işlerdendir.Bu konuda hata edenler elbette olacak ve onlar düzeltilecektir.Kıyamete kadar gelecek olanlar için ,bu tür olaylardan hükümler çıkacak,ölçüler konacak.Yani o sahabeler,cahiliyyeden çıkmadılar mı? O insanlar da nefis,heva veya şeytanın vesvesi gibi ,her insanın mübtela olduğu şeyler ,onlar için geçerli değil miydi?
Cahil kişi,yukarıda M. B. Abdulvehhabın sözlerini,şunu düşünerek söylediyse,yok şunu kasd ettiyse ,şöyle olur,yoksa böyle olur gibi indi yorumlar yapıyor..
Ziyaddin el-Kudsiye gelince  yalan ithamlar ve iftiralarda bulunuyor.Biz aşağı da Rasulullah(s.a.s)in Şâriliğiyle ilgili misaller vereceğiz ve bunları analiz edeceğiz.

  

 
YAZDIKLARIN:
Fasıl: Küçük Şirkte Cehaletin Mazeret Olması Ne Anlama Gelir?

Şeyh Abdullah bin Muhammed görüldüğü üzere Allah'tan başka yemin ederek küçük şirk kapsamındaki bir ameli işleyen kimsenin hüccet ikamesinden önce tekfir edilmeyeceğini söylemektedir. Fakat onun bu sözü küçük şirk işleyen kimselerin hüccet ikamesinden sonra mutlaka tekfir edileceği anlamına gelmez. Bir müslüman Allah'tan başka ikinci bir ilah ve rabb edinmediği müddetçe müşrik addedilemez. Dolayısıyla küçük şirk işleyen bir kimsenin bu ameli küçük şirk olarak kaldığı müddetçe yani Allah'tan başkasına ibadet etme seviyesine çıkmadıkça o kimse –velev ki yaptığı işin küçük şirk olduğuna dair hüccetler kendisine ulaşsa dahi- sadece o amelden dolayı tekfir edilmez. Ancak o kimse bu husustaki nasslar kendisine ulaştıktan sonra nasslara karşı inatçılık yaparak herhangi bir te'vili olmaksızın nasslara muhalefet etmeye devam ederse, rasulu tekzib edip yalanladığından ötürü kafir olur. Esasen bu, sadece gizli şirkle alakalı meselede değil şeriatın en cüz'i meselesinde bile böyledir. Mesela kendisine misvakın sünnet olduğu ulaştığı halde bunu hafife alıp küçümseyen kimsenin durumu gibi… Kısacası küçük şirk işleyen kimsenin hüccet ikamesinden sonra tekfiri o kimsenin ameliyle doğrudan alakalı değildir, nasslara karşı tavrıyla alakalıdır.

Şeyhulislam Muhammed bin Abdi'l-Vehhab (rh.a)'ın "Kitab'ut-Tevhid" deki sözlerine gelince; O "BELAYA KARŞI HALKA, İP VB. ŞEYLER TAKMANIN ŞİRK OLDUĞUYLA İLGİLİ BÂB" başlığı altında konuyla ilgili nassları sevkettikten sonra bu nasslarla alakalı meseleleri izah ederken şöyle demiştir:

الأولي:التغل
Kayıtlı
Seyyit
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 85


« Yanıtla #3 : 23 Aralık 2010, 17:24:21 »

YAZDIKLARIN:Bütün bunlar Allahın kudreti dahilinde olan şeyler olsa bile O şirki affetmeyeceğini hükme bağlamış ve şirkin kötülüğünü insan fıtratına yerleştirmiştir. Bu husus icma ile sabittir. Tek ihtilaf noktası rasulun daveti ulaşmadan önce şirkten dolayı azabın sözkonusu olup olmayacağı hususudur.

Ayrıca hakkında delil olmayan bir taşı selamlamanın, el sürmenin, öpmenin vs büyük şirk olduğu iddiası ise sadece avamı aldatmak için ortaya atılan bir demagojidir. Bu tarz ameller yapan kimseler sözkonusu taş, mezar, türbe, ağaç vs şeylere hangi sıfatı verdiklerine göre hüküm alırlar. Eğer bu nesnelere ibadet kapsamındaki fiilleri yöneltiyor ve de bunlarda bir fayda ve zarar verme özelliği görüyorlarsa bu ilah ve rabb edinme anlamına gelir ki büyük şirk işte budur. Şayet böyle bir uluhiyet ve rububiyet vasfı vermiyor da bu nesneleri Allah'a yaklaşmak için vesile ediniyorlarsa bu da küçük şirk olur. Türbe ve mezarlarda yapılıp da alimlerin küçük şirk olarak nitelediği amellerin hangisi hakkında Şari'den delil vardır? Qudsiyye'nin ortaya attığı şu son iddia yani hakkında nass olmayan bir mahluka tazim davranışları göstermek –yapılan fiiller ibadet boyutuna çıkmasa da sırf kudsiyet vermekten dolayı büyük şirk olur iddiası- da tamamen onlara has bir bidat ve sapıklıktır.

Kabe dışında bir yeri ibadet amaçlı tavaf etmenin büyük şirk olduğu doğrudur. Ancak bunun illeti de yine tavaf edilen yerin sahibini ilahlaştırma anlamına gelmesidir. Çünkü insanlar bilirler ki Kabe Allah'ın evi olduğundan dolayı tavaf edilir. Bu insanlar başka yerleri tavaf edip oralara hac havası içinde giderken, saçlarını traş edip kısaltırken amaçları o türbe veya ziyaretgahın sahibi olan evliya olarak niteledikleri şahsı tazim etmektir. Öyle bir tazim ki artık bu kimse Allah'a denk tutulmuştur. Öyle ki Allah'ın evine hacc yapıldığı gibi o kimsenin evine de hacc yapılır. Bunun şirk oluşu ise izahtan varestedir. Bu: "Artık bile bile Allah'a denkler edinmeyin." (el-Bakara 2/21) ayetine zıddır. Kısacası Kabe dışındaki bir yeri tavaf etmenin şirk oluşu yine tavaf eden kişilerin tavaf edip etrafında döndükleri nesneye yükledikleri manayla irtibatlıdır. O mana mübah olan bir manaysa bu mübah bir tavaf (yani etrafında tur atmak) olur. Tıpkı cennetteki hizmetçilerden bahseden şu ayetteki gibi:

وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَّكْنُونٌ
 
"Kendilerine ait bir takım hizmetçiler de onların etrafında tavaf ederler (dönerler). Bu gençler sanki sedefleri içine gizlenmiş inci gibidirler." (et-Tur 52/24)

Selamlamak, öpmek, el sürmek gibi ameller de böyledir. Anlayanlar için…


CEVAP:Yukarıda alimlerden yapılan nakillar ,kitaplarımız da ve sitemizde mevcuttur.Tekrar tekrar yazmadık.
Bu yazıları asan zevat, bizim kabul ettiğimiz ve delil olarak kullandığımız bu delilleri niçin asmakta? Sanki bu delillere  karşıymışız gibi bir ortam oluşturma çabası içerisine girmekte,sahtekarlığını gizlemektedir.
Ziyaddin el Kudsinin , yazmış olduğu” İşte Tevhid” kitabının birinci baskısın da geçen ibareleri bahane edip,ilmi tenkitlerin dışına çıkılarak,tamamen maksatlı ve artniyetli bir girişim sergilendiğine şahit olmaktayız.Müellif bu kitabında;zatuenvat hadisinin yorumundaki ifadelerin kaynağını belirtmesine rağmen; yukarıdaki nakillerde de alimlerin yorumlarının bu doğrultuda olduğunu görmekteyiz.Bu düşmanlığın,bu saldırganlığın temel nedenlerinin tesbitini okuyucularımıza bırakıyoruz.
Ziyaddin el Kudsi,”İşte Tevhid”in genişletilmiş ikinci baskısında;zatuenvat hadisindeki olayın yorumunu yaparken, önceki görüşlerin isabetsiz olduğunu ve Cumhuru Ulemanın görüşlerinin ki bunlar, “sahaberin isteklerinin küçük şirk noktasında olduğu” nu tercih etmiş ve “büyük şirk noktasındaki” görüşlerin isabetli olmadığını dolayısıyla tercihe şayan da olmadığını belirtmiştir.Büyük şirk noktasında algılayan alimlerin görüşlerinin de nasıl anlaşılması gerektiğini usul çerçevesinde ortaya koymuştur.
Şimdi bütün bunlardan sonra,bu tür ilmi faliyetleri,zayıf-sahih tercihleri,ulemanın tercihlerinin ,kavillerinin  değerlendirilme usulleri  yada musanniflerin mütalalarının krıterlerinin neler olduğu gibi ilmi faliyetler ; ilim ehli ve yolcusu olmayan fakat kendilerini zamanın Abdulvehhab’ları yerine koyan cahil,bağnaz,önyargılı mübtedi ve mümterin kişiler tarafından gavga ve savaş alanlarına dönüştürülmeye çalışıldığını görmekteyiz.Allah’ın dinini ihtilaflar yumağına çeviren bu zihniyet, sabit ve net bir çizgi takip etmemekteler. Kah Harici mantığı ile hareket etmekteler ,kah mürciye zihniyeti sergilemekteler. Kah da mu’tezili bir yol tutturarak ,akıl ve mantıklarının kabullendiğini tek doğru kabul etmekteler ,tevhid ehli alimlerini  çeşitli yaftalarla cerh etmekteler.
Onların bu usulü şu olaya ne kadar da benzemektedir. Hz. Aliyi(r.a) tahkime zorlayan zihniyet, vAllahi Kur’anın hakemliğine muracat etmezsen seninle savaşırız diyordu.Hz. Ali(r.a)  tahkimi kabul edince ,bu sefer sen; meşru halife olduğun halde onların hükümlerini kabul ettin ve sen tevbe etmediğin müddetçe seninle savaşacağız dediler.
Günümüz de ,Ziyaddin el Kudsi hakkında iftiralarda bulunan bu zihniyetin usulü de maalesef budur.
Bir alimin yetişmesi kolay bir iş değildir.Yılları alan,yoğun eğitimi,emeği,çabayı,ihlası,Allah’ın yardımını,mücadeleyi,mücahedeyi,takvayı gerktiren biriştir.Bir alim kendiliğinden,bitki gibi oluşan veya gökten zenbille inen bir hadise değildir.Bir alimin talebelik yılları,çeşitli cemaatlarla ilişkisi-münasebeti,araştırması,tecrübe-deneyimleri,davetleri,sevenleri,sevmiyenleri,hakkında yapılan ithamlar yahutta çeşitli müelliflerin eserlerini mütalaları,davet çalışmaları,yolculukları,düşmanları vs. bunları yaşar,bunlarla birlikte gelişir,bunlarla birlikte varolur.Çünkü alim bu toplumun içinden neşet edecek.O toplumda yaşanan ve gelişen olaylardan,etrafındaki insanlardan müstağni kalamaz.
Ziyaddin el Kudsi veya Mustafa Sabri veya Seyyit Kutub neler yaşadılar? Nelerle ,kimlerle karşılaştılar?
Bir alimin öğrencilik yıllarını alıp,yada bir cemaatla olan; davet,tebliğ,münazara gibi ilişkilerini farklı mecralara çekerek,iftiralarda bulunmak,onun hakkında asılsız iddialar yaymak hakkaniyetli bir davranış mıdır? Hele ilmi faliyetler adı altında bu tür tezviratlarda yada jurnallerde bulunmak bırakın ilimle uğraşanları,mert ve hasbi karekterli insanların yapacağı işlermi dir?
Alim görüşlerinde yanılabilir yada eserine aldığı bazı görüşler zayıf olabilir.Kendince gerekçeleri vardır.Fazilet ise zayıfı bırakıp,sahihi tercih etmektir.Bunlar bahane edilerek ,alimi ve eserlerini kampanya usulu karalamak,onun çalışmalarını yok etmek ,ilmi bir girişim olamaz asla .Olsa olsa çeşitli mihrakların saikiyle hareket eden fitnecilerin organizeli ;daveti ve davetçiyi  yoketme girişimleri olabilir.
Mustafa Sabri ne mücadeler verdi. İttihat ve terakki cemiyetinin üyelerinden neler çekti,kaç kere Şeyhulislamlık’tan azledildi,kendi memleketinde ,Yahudilerin uşaklığını yapan insanlar eliyle sürgünler yaşadı ve en sonunda bu topraklardan hiçret etmek zorunda kaldı.Peki gittiği,İskece de rahat mı etti,en son oradan da Mısır’a gitmek zorunda kaldı.Mısır’da Ezherli ve Reformist Ulemanın(!?) gayrı ilmi ve ahlaki davranışlarıyla mücadele etmek zorunda kaldı.Onun hakkında da yerli ve yabancı işbirlikçiler çeşitli iddialar,karalamalar hatta yazılar yayınlatıyorlardı.Bu hadiseler tarih boyunca yaşanmış,zamanımız da yaşanan ve dünya durdukça yaşanacak olaylardır.Ama batılın amigolarını da itlaf etmek gerkir.
Ziyaddin el Kudsi,Hamid el Fıkı nin kitabını mütela eder,Cüheymanın kitabını da mütala etmiştir, Mevdud’inin eserlerini de.Bunlar bir noksanlık değil bilakis yapılamsı gereken faliyetlerdir.
Yukarıdaki fitneci tipler ortada yokken, el-Kudsinin eserleri,Necid  Ulemasını fetvaları bu coğrafyada okunuyordu.Bu fitneleri,karalamaları yapanların geçmişi nasıl,kimlerle düşüp kalktılar,kimlerden ilim aldılar? Allahın izniyle bizler bu tipleri biliyoruz,insanların onlardan sakınıp Allahın ipine sımsıkı tutunmalarını tavsiye ediyoruz.

Allah(c.c) şöyle buyuruyor:”İslama davet olunurken ,Allah’a yalan uydurandan daha zalim kim vardır.Allah zalimler topluluğuna hidayet vermez.Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar.Allah ise,kafirler hoşlanmasa da nurunu tamamlayacaktır.O Allah ki ,müşrikler istemesede bütün dinlere üstün çıkarmak için,Rasülünü hidayet ve hak dinle gönderdi.Ey iman edenler ,sizi acıklı azaptan kurtaracak bir ticareti size göstereyim mi? Allah’a ve Rasulüne iman edersiniz,Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla cihad edersiniz.Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.Sizin günahlarınızı affeder,sizi altından ırmaklar akan cennetlere ve Adn Cennetlerinde güzel evlere koyar.İşte büyük kurtuluş budur.Seveceğiniz başka bir şey daha var.Allah’tan bir yardım  ve yakın bir fetih .mü’minlere müjdele.Ey iman edenler!Allah’ın yardımcıları olunuz.Meryem oğlu İsa’nın “Allah (yolunda)benim yardımcılarım kimdir? Dediğinde havarilerin:Bizler Allah’ın yardımcılarıyız. Dedikleri gibi.Bunun üzerine Beni İsrailden bir kısmı iman etmişti. Bizde de düşmanlarına karşı iman edenleri destekledik,böylece üstün geldiler.”(SAFF:7,14)

Rasulullah(s.a.s) şöyle buyurmuştur:”Muhakkak insanlar üzerine aldatıcı yıllar gelecektir.O zamanda yalancı,doğru sözlü ve doğru sözlü de yalancı sayılır.Hain kişi emin,emin kişi hain sayılır ve Ruveybızlar konuşurlar.”
Ruveybızlar kimdir? Diye soruldu. Rasulullah(s.a.s)
“İnsanların idaresi hakkında konuşan hakir kişidir” dedi.( Ahmed  b. Hanbel,el-Müsned, ebu Davud,sünen)
Zamanımızda tağutlar ve onların maşaları ,mü’minlerin emirleri kılığına ,zındıklar ise islahatçı ,alim,zahit kılığına girdiler.Bid’at ehli ,sünnet ehlinin elbisesine büründü.Fasık ve mücrimler,adalet ve takva elbisesini giydi.Saptıranlar ve menfaatçiler ,alimlerin kılığına girdi.

Allah tüm bâtıl ehline hidayet etsin ve onlara doğru yolunu  göstersin. Bizlere de ;hidayetimizi artırsın,sırat-ı müstakıymdan saptırmasın,ayaklarımızı tevhid dininden kaydırmasın. Fitnecilerin ,bozguncuların şerrinden korusun.
 
 



-
Kayıtlı
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« Yanıtla #4 : 27 Aralık 2010, 00:34:00 »

İmam Muhammed b. Abdu'l Vehhab'a Şöyle bir soru soruldu
İnsanları haktan uzaklaştırmak isteyen, onların hakka boyun eğmelerini istemeyen bir kişi şöyle derse:
Sizin anlattığınıza göre ve kesin İslam dan olduğunu söylediğinize göre, kim ey Allah ın resulü bana şefaat et derse o kişi müşriktir kanı helaldir.
Bu söylediklerinize göre, İslam ümmetinin çoğu bu hükme göre kâfir olmuş olur,
Özellikle son dönem âlimleri (900 -1000 senenin âlimleri) dir. Çünkü o dönemin muteber âlimleri, bu şekilde demek mendup (mustehap)olduğunu söylediler, bu konuda o dönemin âlimleri, kendilerine muhalefet edenlere, karşı gelerek çok kötü sözler söylediler ve onlara saldırdılar.

İmam Muhammed b. Abdu'l Vehhab şöyle cevap verdi.
Benim Size anlattığımdan böyle anlayış çıkmaması gerekir Çünkü mezhebin görüşünden gerektiren şey mezhep değildir,
Örneğin hadiste olduğu gibi Allah göktedir dendiği zaman bu hadisten dolayı Allah göktedir dersek mucessime olduğumuzu göstermez yani Allah yukardadır göktedir dediğimiz zaman Allaha yer tayin ettiğimizi göstermez.
Biz şöyle diyoruz
Biz, bizden önce ölen kişiler hakkında şöyle diyoruz bizden önce ölmüş olan Müslümanlar âlimler onlar geçmiş bir ümmettir
Biz ancak doğru dürüst bir şekilde davetimiz tebliğimiz kendilerine ulaşan kişileri tekfir ederiz.
Ve kendilerine hüccet açıklananlar, kendilerine hüccet ap acık şekilde belli olanlar, deliller açıkça kendilerine anlatılanlar ve bundan sonra ısrarla kibirlenerek reddeden kişileri tekfir ederiz,
Bu günde, savaş açtığımız çoğu kişinin hali gibi
Onlar şirk üzerinde ısrar ediyorlar, farz olan şeyleri eda etmeyi reddediyorlar ve büyük günahları, haram olan şeyleri açıkça işliyorlar,
Bu halde olmayıp ta, az olanlar ise, yani savaş açtığımız kimselerden az olan kimselere gelince, bunlara savaş açıyoruz çünkü vasfettiğimiz kişileri destekliyorlar, onların amellerine rıza gösteriyorlar, onların sayılarını çoğaltıyorlar ve onlara karşı gelenlere karşı savaşa katılıp sayılarını çoğalttıkları için tekfir ediyoruz.
İşte bundan dolayı onların hükmünü alır ve bundan dolayı onlara savaş açtık.
Geçmiş olan Müslümanlar hakkında ise biz onları mazeretli görüyoruz onlar hatalıdırlar özür sahibidirler çünkü hatadan masum değiller
Rasulullah(s.a.s) ümmetimin hata üzerinde birleşmeleri mümkün değildir,
Kim rasulullah tan şefaat istenilmez diyenlere saldırırsa hata yapmıştır Ve âlimlerinde hata yapması vakidir, onlardan daha hayırlı olan kişilerde hata yapmışlardır,
Örneğin Ömer ibni hattap r.a hata yapmıştır o da mehir konusunda hata yapmıştır bir kadın onu düzeltince hatasından dönmüştür
Ömer r.a mehir konusu dışında başka konularda da hata yapmıştır ve siyeri bilen kişi bunu bilir hatta büyük bir gurup sahabede yanlış yapmışlardır rasulullah s.a.v
Onların içinde olduğu halde ve rasulullahın nuru yani ilmi Onların içine yayıldığı halde.

Rasulullaha(s.a.s) şöyle dediler.
Onların zatu envatı gibi, bizim içinde bir zatu envat yap dediler
Bunu isteyenler zuhul halinde istediler, yani dehşet halinde oldukları halde istediler ve uyarıldıklarında hemen döndüler
 (Yani İmam Muhammed b. Abdu'l Vehhab zatu envat isteyen Müslümanları zuhul  (dehşet)halinde olarak vasvediyor)
Yani ne dediğini düşünmeden söylemiş ve uyarıldıkları zaman hemen geri döndüler.
Ama bunların hali, delilleri gören deliller kendisine anlatılan büyük âlimlerin sözlerini okuyan buna rağmen ölünceye kadar devam eden kişinin hali gibimidir?
Biz aynı şekilde dini sahih olan, Salih olduğunu, ilmi, takvası olan, Zahitliği olan, sireti iyi olan ve İslam ümmetine nasihat veren ve bütün vaktini ve saatlerini Müslümanlara ilim öğretmeye harcayan ve İslam kitabı yazan kişiyi asla tekfir etmeyiz, bu meselede veya başka bir meselede hata yapsa bile tekfir etmeyiz, aynı ibni hacer el heytemi gibi,
Biz ibni haceril heytemi eddurrul munazzam kitabında, bu mesele hakkında ne yazdığını biliriz ibni haceril heyteminin geniş ilim sahibi olduğunu inkâr etmiyoruz, onun için kırk hadis şerhini övüyoruz okuyoruz,  insanlara öğretiyoruz zevacir kitabına ve başka kitaplarına da önem veriyoruz ve naklettiği hadislere de itimad ediyoruz çünkü o Müslüman âlimlerindendir
eddürerüsseniye cilt bir akaid babı sayfa 235’ 236
Bazı kimseler diyorlar ki eski tevhitte zatu envat meselesi büyük şirk olarak geçmektedir, yeni tevhitte ise küçük şirk olarak düzeltilmiştir, dolaysıyla yazar eski tevhitteki görüşünden dolayı küfre girdiğini söylemeli ve tövbe etiğini ilan etmelidir.
Oysa zatu envat meselsinin aslı küçük şirktir ve bunun gibi meselelere büyük şirk diyen âlimler hiçbir zaman birbirlerini tekfir etmemişlerdir,(birinci mesajımız da zatu envat meselesine büyük şirk diyen alimlerin görüşlerini zikrettik) Tevhidin ikinci baskısında doğru olan söz yazılmıştır mesele araştırılınca o sözün yanlış olduğu tespit edilmiş dolaysıyla tevhidin yeni baskısında ise, doğru olan ve kuvvetli olan görüş yazılmıştır,
 Fakat bu sözden dolayı âlim kâfir olmaz, çünkü İmam Muhammed b. Abdu'l Vehhab'da aynı şeyi söylüyor
Ne diyor bu kişiler hakkında, zuhul(dehşet)halindeydiler, yani o kişilere hüküm verirken başka hüküm veriyor, söze de başka hüküm veriyor,
Bu yazıda zatu envat meselesine, İmam Muhammed b. Abdu'l Vehhab'da ın büyük şirk dediği anlaşılıyor, ama aslında bu büyük şirk değil küçük şirktir ama sahabeleri tekfir etmediler çünkü diyorlar ki bunlar zuhul halinde yani dehşet halinde idiler birde rasulullah s.a.s den istiyorlardı.
 
Yine bu yazıda anlaşılan, rasulullah (s.a.s)den şefaat istemek büyük şirk olmadığı bidat olduğu hatta bazı âlimler ibni hacer elhaytemi gibi mendup(mustehap) dediği halde  İmam Muhammed b. Abdu'l Vehhab onu tekfir etmemiştir neden? Çünkü bu mesele içtihadi bir mesele olduğu için,
Bu meseleler aslıddini ilgilendiren meseleler olmadığı ve ince meseleler olduğundan dolayı âlimler bu konuda hatta yapabilirler dolaysıyla bundan dolayı tekfir edilmezler, çünkü bu aslı dinle alakası olan bir şirk değildir.
Bu kaideyi iyi bilmek gerekir, âlimler büyük şirk konusunda ihtilaf etmezler ama küçük şirk konusunda ihtilaf etmişlerdir,
Bazı âlimler küçük şirk olan bir meseleye büyük şirk dediler ve bundan dolayı birbirlerini tekfir etmediler çünkü ihtilaf ettikleri şirk, içtihat konusu olan bir şirktir anlayışla alakası olan bir şirktir aslı dinle alakası olmayan bir şirktir âlimler aslı dinle alakası olan büyük şirk te ihtilaf etmediler, ancak Küçük şirk konusunda ihtilaf etmişlerdir, bazı âlimler küçük şirk olan bir meseleye büyük şirk demişlerdir ama hiçbiri diğerini bu konuda tekfir etmemiştir, çünkü ihtilafın söz konusu olduğu şey, küçük şirk olan bir şirktir bu aslı din ile alakalı değildir
Rasulullahtan şefaat istemek, onun sağ olduğunu düşünerek, öylece ondan yani rasulullahtan dua istemek gibidir, rasulullah mezarında sağ olduğu için dua edeceği sanılabilir,
Burada Allah tan başkasına ibadet yapılmamıştır. Dolaysıyla büyük şirk değildir, Allah tan başkasına ibadet edilmiş gibi değildir,
Bu istiğase yapmak gibi değildir yani ey Allah ın resulü bana çocuk ver demek gibi değildir.
İmam Muhammed b. Abdu'l Vehhab şefaat isteme meselesine büyük şirk dediği halde, biz ancak doğru dürüst bir şekilde davetimiz kendisine ulaşan yani ikameyi hücce yaptığımız kişileri tekfir ederiz demektedir.

Bizim kabul ettiğimiz görüş bunun bidat oluşudur, çünkü ileride büyük şirke sebep olabilir bu dört mezhebin ve ibni teymiyenin görüşüdür.
Biz İmam Muhammed b. Abdu'l Vehhab bu konudaki büyük şirk sözüne katılmıyoruz bununla beraber bunu caiz gören mendup (mustehap)gören âlimlerin sözünü de kabul etmiyoruz,
Bizim bu konudaki görüşümüz bidattir büyük şirke götüreceği için bunun küçük şirk olduğuna inanıyoruz
Kayıtlı
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« Yanıtla #5 : 22 Mart 2015, 11:52:17 »

.
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.