HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 28 Mart 2024, 22:37:08


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: muhakeme  (Okunma Sayısı 8671 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
abuzeyd
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 12


« : 27 Nisan 2010, 21:34:55 »

bir arkadaş bana muhakeme meselesi hakkında sordu ben tam tatmin edici cevap veremedim İNŞAllah siz yardımcı olursunuz

soru şöyle: nisa 60 suresi medinede nazil olmuş yani darul islamda ama bugün darul küfür her taraf ondan neden bugün muhakeme olunmaz?

Kayıtlı
Alkame
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1174


« Yanıtla #1 : 15 Haziran 2017, 13:17:36 »

bir arkadaş bana muhakeme meselesi hakkında sordu ben tam tatmin edici cevap veremedim İNŞAllah siz yardımcı olursunuz

soru şöyle: nisa 60 suresi medinede nazil olmuş yani darul islamda ama bugün darul küfür her taraf ondan neden bugün muhakeme olunmaz?





Cevap: Şeyh Seyfuddin el-Muvahhid (Allah onu korusun) bu mesele hakkında şunları söylemiştir:

"Böyle iddia eden kişiler ne Nisa 60 ayetini, ne İslam’ı, ne La ilahe illAllah’ı, ne de tağutun mahkemesine başvurmanın ne demek olduğunu kavramış değillerdir. Bu zihniyete sahip olan kişilerin iddiaları; “tağutu reddetmek ancak müslüman devlette gereklidir. Çünkü; “tağutu inkar edip Allah’a iman eden kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır.” (Bakara 256) ayeti Medine’de inmiştir” iddiası gibidir. Eğer onlar İslam’ı anlasaydılar bütün rasullerin gönderiliş gayesinin Allah’ın kanunlarını bildirmek, insanlara Allah’ın kanunlarına uymalarını emretmek, insanları sadece Allah’a taptırmak ve Allah’ın kanunları dışındaki bütün kanunları, fikirleri reddederek Allah’tan başkalarına tapmaktan uzaklaştırmak olduğunu bilirlerdi. Bütün rasullerin ilk tebliğ ettiği şey budur. Ancak bunları kabul eden kişi müslüman olur.

La ilahe illAllah’a iman; Allah’ın itaat edilmesi gereken tek varlık olduğuna inanmak, sadece O’nun bildirdiği şeriatı hayat nizamı olarak kabul etmek, O’nun şeriatı dışındaki bütün fikir ve sistemleri reddetmekle başlar, islam’a girmiş olan bir kişi sadece Allah’ı ilah olarak kabul etmiş ve ibadetlerin sadece Allah’a yapılması gerektiğine inanmıştır, islam’a girmekle hüküm verme yetkisinin bir ibadet olduğunu kabul etmiştir. Bunu kabul etmeyen kişi Allah’ı tam olarak birlememiş ve tevhid akidesine sahip olamamıştır.

Mekke’de hiçbir müslüman Allah’ın ve Rasulullah’ın hükmü dışında bir hükme başvurdu mu? Bunlara muhakeme oldu mu?

Bu ne Mekke’de ne de Medine’de olmuştur. Bunu ancak Medine’de, zahiren müslüman olan, gerçek manada iman etmeyen münafıklar yapmışlardır. Bunları yaparken müslümanlardan onları kim görmüşse münafık olduğunu anlayıp onlara zahiren kafir hükmü vermişlerdir.

Tağuta muhakeme olmak la ilahe illAllah’ı ilgilendiren bir meseledir. Tağutu reddetmek müslüman olmanın ilk şartıdır. Her türlü tağutu (yani Allah’ın şeriatı dışındaki sistemleri, hükümleri ve sahte ilahları) reddetmedikçe gerçek manada islam’a girmek, Allah’a iman etmek ve muvahhid sıfatı almak mümkün değildir.

Nisa 60 ayeti tağuta muhakeme olmanın yasak olduğunu bildiren ilk ayet değildir. Tağuta muhakeme olma yasağı la ilahe illAllah’ın tebliğinde bildirilmiş ilk emirdir. Çünkü tağutun mahkemesini reddetmek tağutun bir çeşidini reddetmektir. Tağutun her çeşidini reddetmek ilk inen emirdir. Zaten Nisa 60’ta buna işaret vardır. “Onu reddetmekle emrolunmuşlardı,”

Nisa 60 ayetinin nüzul sebebi; Allah’a, Rasulullah’tan önce inen bütün hak kitaplara ve Kur’an’a inandıklarını iddia ettikleri halde tağuta muhakeme olmak isteyenlerin gerçek yüzünü, kalben inanmadıklarını ve iman iddialarının sadece sözden ibaret olduğunu bildirmektir. Çünkü gerçek manada ihlaslı bir şekilde inansaydılar tağuta muhakeme olmayı asla istemezlerdi." (Seyfuddin el-Muvahhid: Davetçinin Tefsiri c.5, s.170-171)


Ayrıca sorduğunuz konuyla alakalı olarak ortaya şöyle bir iddia atılmaktadır: İslam iddiasında bulunan bir kimse şöyle diyebilir:

"Bizim yaşadığımız devlette Allah-u Teâlâ’nın kitabı ve rasûlunun sünnetiyle hükmedilmemektedir. Şayet Allah-u Teâlâ'nın indirdiğinden başkasıyla hükmeden tağuta muhakeme olmaya gitmezsek hakkımız zayi olacak (elden gidecek). Öyleyse bizim gasp edilmiş olan hakkımızı elde etmemiz için bu mahkemelere gitmemiz ve meseleyi şikâyet etmemiz kesinlikle gerekmektedir. Üstelik biz bu mahkemelere kalben inanmıyor ve onlara tağut olarak bakıyoruz. Fakat biz, hakkımız gitmesin diye böyle yapmaya mecburuz, bizim onlara muhakeme olmamız kesinlikle gerekmektedir. Buna göre biz, inanmadığımız, niyetimiz ve kalbimiz Allah-u Teâlâ için halis olduğu ve bunu yapmakta bir şirk ve Allah-u Teâlâ'nın şeriatından başkasının kabulü söz konusu olmadığı halde nasıl olur da bundan dolayı kâfir oluruz?"

Şeyh Ziyaeddin el-Kudsi (Allah onu korusun) bu iddiaya şu şekilde cevap vermiştir:

"Böylelerine diyoruz ki:

"Size bir soru sormak istiyoruz:

"Şayet  bir kimse sizin hakkınızı gasp etse ve size:

"Şayet hakkınızı geri almak istiyorsanız sizin üzerinize düşen görev bana bir rekât namaz kılmanız veya bir gün oruç tutmanızdır" dese acaba bunu yapar mısınız?
Eğer bunu yapacak olursanız Müslüman kalır mısınız?

Kesinlikle dersiniz ki: "Elbette Müslüman kalmayız. Zira namaz ve oruç Allah-u Teâlâ'dan başkasına yapılmayan birer ibadettir. Her kim bunları Allah-u Teâlâ'dan başkasına yaparsa, O’ndan başkasına kulluk yapmış ve şirk koşmuş olur. Çünkü o, kendisini ilah yerine koyan bir kimseye namaz kılmış ve oruç tutmuştur."
Öyleyse (Allah size hidayet etsin) hiç düşündünüz mü?

Allah-u Teâlâ kendi şeriatından başkasına muhakeme olmayı niçin yasakladı?

Kendi kitabından ve rasûlunun sünnetinden başkasına muhakeme olan kimseye apaçık bir sapıklık ve İslam milletinden çıkaran bir küfürle niçin hükmetti ve o kimseyi tağutun kulu olarak niçin vasıflandırdı?"

Allah-u Teâlâ'nın dünyada ve ahirette  tek hüküm koyucu olduğunu kabul etmek ve O’nun kitabına, rasûlunun sünnetine muhakeme olmak tıpkı tevhidin temellerinden birer temel olan namaz, oruç, hac gibi bir ibadettir.

Her kim bu ibadeti veya ondan bir kısmını Allah-u Teâlâ'dan başkasına yaparsa işte o tıpkı Allah-u Teâlâ'dan başkasına namaz kılmış ve oruç tutmuş gibidir. Zira bu da ibadettir, onlar da ibadettir. Üstelik hüküm vermenin ve hükmüne muhakeme olmanın ancak bir olan Allah-u Teâlâ'ya ait olduğunu bize Allah-u Teâlâ söylüyor.

İster büyük meselede olsun, ister küçük meselede olsun O, hükmünde kendisine asla ortak kabul etmez. İşte bu ibadet sadece O’nun hakkıdır. Bu sebeple ne konuda ve kime olursa olsun O’ndan başkası için yapılması asla caiz değildir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

“Muhakkak ki hüküm vermek, yalnız Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil, yalnız O’na ibadet etmenizi emretti. Dosdoğru din işte budur! Fakat insanların çoğu (hüküm verme yetkisinin yalnız Allah’a ait olduğunu) bilmez.” (Yusuf: 40)  


Şayet iddianız tağuta sevgi göstermediğiniz ve onu inkâr ettiğiniz, bununla birlikte ona muhakeme olduğunuz şeklinde ise o zaman ameliniz iddianızı yalanlamaktadır. Zira siz gerçekten tağutu inkâr etseydiniz ve ona kalben buğzetseydiniz, küçük veya büyük hiçbir meselede ona muhakeme olmazdınız. Velev ki hakkınız zayi olsa (elden gitse) bile... Öyle ki rızık Allah-u Teâlâ'dandır. Onu hiç kimse artırmaya veya eksiltmeye güç yetiremez.

Gerçek şu ki; Allah-u Teâlâ'dan başkasına muhakeme olma meselesi, hak ve hukuk ya da bunların zayi olması (elden gitmesi) me-selesi değildir. Şüphesiz ki o, ibadetlerden birisini Allah-u Teâlâ'dan başkasına yapmak ve Allah-u Teâlâ'nın haklarından bir hakkı Allah-u Teâlâ'dan başkasına vermek, böylece bir kimseyi ya da kimseleri Allah-u Teâlâ seviyesine yükseltmektir. İşte bu, küfür ve şirkin ta kendisidir...

Allah-u Teâlâ bu kimselerin iman iddialarını reddediyor ve onlara Müslümanlar olarak bakmıyor. Velev ki onlar Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem  ’e indirilene iman ettiklerini iddia ediyor olsalar bile... Çünkü onlar iman iddialarıyla birlikte, gerçek imanla aynı anda bir arada bulunamayacak bir ameli işlemeyi istemektedirler. Oysa her kim Allah-u Teâlâ'ya doğru iman ederse kesinlikle o kimse gerek nefsinde ve gerek amelinde tağuta muhakeme olmayı istemez.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا

“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak isterler. Oysa şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister.” (Nisa: 60)


İşte bu ayet, iman iddialarıyla birlikte tağuta muhakeme olmak isteyenleri şeytanın saptırmak istediğini açığa çıkarıyor.

Öyle ki onlara:

"Tağuta muhakeme olmayı istedikleri ve ona muhakeme oldukları halde iman üzerinde kalacaklarına dair vesvese veriyor, onları kandırıyor, amellerini süslü göstererek onları buna inandırıyor."

İşte Allah-u Teâlâ'nın:

 وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا

"…Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister.”
sözü bu manadadır.

Şeyh Süleyman b. Sehman’a zaruret altında tağuta muhakeme olmak konusunda sorulduğunda şöyle dedi:

"İkincisi: Tağuta muhakeme olmanın küfür olduğunu öğrendikten sonra sana şöyle denir:

Allah-u Teâlâ kitabında küfrün, öldürmekten daha büyük olduğunu şöyle zikretti:

وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ

“…Çünkü fitne (şirk), (Mescid-i Haram'da) öldürmekten daha beterdir.” (Bakara: 191)

وَالْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِ

“Fitne (şirk işlemeniz, haram aylarda sizi) öldürmekten daha büyük bir günahtır.” (Bakara: 217)


Bu ayetlerde geçen (فِتْنَةُ) "fitne" den kasıt; küfür ve şirktir.

Bil ki! Gerek çölde yaşayan ve gerekse şehirde yaşayanların hepsinin, birbirleriyle ta ki yok oluncaya kadar savaşmaları, İslam şeriatına ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem  'in getirdiği hükümlere muhalefet eden ve başka hükümlerle hükmeden tağutu, aralarındaki ihtilafı çözme konusunda hakem tayin etmelerinden daha ehvendir.

Üçüncüsü: Eğer muhakeme olmak küfürse ve ihtilaf dünya içinse, o zaman nasıl olur da dünya için küfre girersin?

O halde Allah-u Teâlâ ve rasûlü her şeyden daha sevgili olmadıkça hiç kimse iman etmiş olmaz. Aynı şekilde Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, kendi çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça hiç kimse iman etmiş olmaz.

Bütün dünyan gitse de tağutun mahkemesine muhakeme olmak senin için asla caiz olmaz.

Şayet sana ya elindeki her şeyi vereceksin veya tağuta muhakeme olacaksın denilirse, sana farz olan şey; elindeki her şeyi vermen fakat tağuta asla muhakeme olmamandır. (Eddureru’s Seniye Mürtedin hükmü bölümü s: 275)

Şu ayetleri dikkatlice okuduğumuzda bu meseleyi daha iyi anlarız.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَى لَهُم ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمْ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ ذَلِكَ بِأَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَا أَسْخَطَ اللَّهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ ْ

“Hidayet yolu kendilerine açıkça belli olduktan sonra (İslam'dan) dönüp irtidat edenlerin yaptıklarını şeytan kendilerine süslü göstermiş ve onları boş hayallerle aldatmıştır. İşte bu onların, Allah’ın indirdiklerini beğenmeyenlere: “Biz ileride bazı meselelerde size itaat edeceğiz” demelerindendir. Şüphesiz ki Allah, onların gizlediklerini bilmektedir. Ya melekler yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını alırken halleri nice olacak?! İşte bu halde olmalarının sebebi; onların, Allah’ı gazaplandıracak şeylere tabi olup, O'nun razı olduğu amelleri işlemeyi hoş karşılamamalarıdır. Böylece Allah da onların (iyi) amellerini boşa çıkarttı." (Muhammed: 25–28)
(Ziyaeddin el-Kudsi: İşte Müslüman s. 48-56)
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.