HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 29 Mart 2024, 16:30:33


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: 1 [2]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: Okul meselesi  (Okunma Sayısı 54066 defa)
0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Memo80
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 14


« Yanıtla #15 : 24 Temmuz 2010, 20:11:13 »

arkadaslar, meseleye takip ettim ve sunu fark ettim. sorulan sorular verilen cevaplardan güzel. yani hala mutmain edici bir cevap göremedim.
Kayıtlı
Ebu muvahhid
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« Yanıtla #16 : 25 Temmuz 2010, 23:07:47 »

Selamun Aleykum

Ebu Muvahhid tarafından okul meselesiyle ilgili yukarda asılan yazıyı okudum. Bu konuda başka üyelerce yazılan yazıları da okudum. Fakat bu konuda bazı sorularım olacak. Bu sorulara gerek Ebu Muvahhid tarafından gerekse site yöneticileri ya da yetkilileri tarafından acilen cevap verilmesini istiyorum.

Cevap: İlimde acelecilik olmaz onun için acil cevap vermemekten bizi mazur görün inşAllah.Ve cevabımız geciktiği için kusura bakmayın vakit buldukça Allahın izniye cevap vereceğim inşAllah.

1 - Günümüz sistemlerine genel olarak bakıldığında insanları kafirleştirme ve onları zulümle yöneterek dini duygularını köreltme ve yoketme anlayışı ve uygulaması üzerine bina edildiği aşikar olarak görülmektedir. Bu meseleyi okulla neden sınırlandırmışsınız?

Cevap: Öncelikle şunu bilmeniz gerekir ki Küfrü insanlara enjekte etme temeli bu tağuti sistemlerin okularında atılmakta ve orda yerleştirilmektedir. Ve zahiren bakıldığında İslam düşmanı olanlar buralarda yetiştirilerek sonra asker,belam,öğretmenler,hakim, savcı, gibi bir çok kişi temel eğitimini buralarda almakta ve buralarda yetişmektedir. Ve buralarda bu kişilere verilen eğitim insanın yönünü belirtmektedir.Size şöyle bir özet yapayım Bugün,Ortadoğu'ya,Afrikaya ve üzerinde yaşadığımız coğrafya'ya bir bakalım.Hilafeti yıkan kadrolar kimlerin okullarında ve kimlerin ellerinde yetiştiler.Yine İslami hükümleri lağvedip,onun yerine lanetlenmiş,batı-hiristiyan ve yahudi desiseleri çerçevesinde hazırlanan,insanın doğasına,fıtratına,insanlık onuruna,haysiyetine,şerefine aykırı kanunları,nizamları yaşadığımız beldelere ithal edip hakim kılanlar;yahudilerin kurduğu ve eğitimini verdiği "Şemsi Efendi(!)" okullarında yetişmediler mi? Küfrün önderliğini yapan çağdaş Ebu Cehil,Ebu Leheb zihniyetli ,devlet adamları,siyasetçileri,bakanları,milletvekilleri Robert Kolejlerinden,Amerikan,Fransız,İngiliz Kolejlerinden yetişmediler mi? Asrın Hamanları,modern,çağdaş askari harp akademilerinden mezun olmadılar mı? Zeki,çalışkan,saf Anadolu çocuklarını çeşitli burslarla yabancı üniverstelere göndererek,geleceğin siyasetçisini,bilim adamını ki,o bilim adamları asıllarını unutup,maymundan türediklerini savunmadılar mı?  Yine bu çağdaş(!),medeni(!) üniverstelerden laik hokkabaz,müstemleke ruhlu,idmanlı dalkavuk zihniyetli devlet başkanları yetiştirmediler mi? Yine bu okullardan,Allahı'ın farzlarını inkar eden,Kur'an da haşaa "İslam devleti" tanımı olmadığını iddia eden,Sünneti inkar eden,selefi salihini inkar eden,Fakihleri,Ulemayı kabul etmeyen reformist,yenilikçi,çağdaş çıplak uyarıcılar,ebeselli,karaktersiz ve kişiliksiz,Peygamberimiz(s.a.s)'e postacı diyen,Şarkiyatçı,Oryantalist Goldzerin,Şahatın,Lammesin,Brokelmanın tabaları olan modernist ilahiyatçılar  bu okullardan ve bu okullarda görev yapan öğretmenlerin,öğretim görevlilerin tezgahlarından geçmediler mi? İslam düşmanı,sahtekar mürted liderleri kahraman(!),kurtarıcı(!) ilan edip,ona dua edenleri,ettirenleri,Allah'ın kitabını,Rasulullah(s.a.s)in sünnetini tahrif ederek,batıl tevillerle;"Çağdaş,laik,sosyal hukuk devleti" dedikleri batıl,islam düşmanı,"Kur'an ve Sünnetin" hakimiyetini kabul etmeyen küfür sistemlerinin yaşaması,ayakta durması için yorumlayan çağdaş Bel'amlar bu okullardan yetişmediler mi?
Bugün yeryüzünde şeytanın askerliğini yapan,hayasızlık,fuhuş,kumar,uyuşturucu,inkar,ilhad,her türlü fısk ve zulmün savunuculuğunu yapan bu nesiller,bu halklar,tüm bu pislik ve şer odakları,terörizim,anarşi gibi unsurlar,dünyadaki gizli güçlerin hakimiyeti ve hegomanyası için çalışan zümreler bu batılın ve küfrün okullarından yetişmiyor mu?  Batıl anayasaları yapan hukukçu geçinen cahil,yobaz ve hokkabaz Proflar bu okullar da görev yapmıyorlar mı? Yeryüzünü inanlara dar eden,kuduz [Yasak Kelime]ler gibi,onları yakalamak için maddi-manevi tüm çabalarını sergileyen istihbarat birimleri; bu usulleri,disiplinleri,yönetenleri,çağdaş casusluk tekniklerini,çağdaş işkence teknik ve taktiklerini bu askeri ve polisiye akademilerinden ve dahi uluslararası,akıl hocaları olan haçlı-Siyonistlerden ders almıyorlar mı? Öğrenmiyorlar mı? Tabiî ki bu sadece okula sınırlandırılmaz.
Sizde gördüğünüz gibi küfrün odağı ve küfrün temeleri bu eğitim sistemlerde atılmakta ve buralarda yetiştirmektedir. Tabiî ki konumuz okul olduğu için okul üzerinde durmuşuz. Ancak okul üzerinde durduğumuz için geneli göz ardı etiğimiz düşünülmemesi gerekir. Tabiî ki okulun hükmü genel hükmü değiştirmez ve etkilemez.Genele bakıldığı zaman tağut kendisine yandaş ve taraftar eleman bulmak ve yetiştirmek için her safhada  mücadele etmektedir. Bunun işlevi apaçıktır. İnsanların okul konusunda sorunları olduğu ve okul konusunda çok yanlışlara düştükleri için okul konusu ele alınmış ve hükmü belirtilmiştir. 

 
2 - Neden eğitimi tur ile sınırlandırmışsınız. Küfür sistemi olduğu halde eğitimin temel amacının insanları kafir yapmak ya da küfrün birer hizmetçisi yapmak üzere olmadığı yeryüzünde bir sistem gösterebilir misiniz?

Cevap: Biz eğitimin tur ile sınırlandırmadık ancak biz tur den haberdar olduğumuz ve eğitim sistemini bildiğimiz için tur deki eğitim sistemini ele aldık. Tabiî ki bazı devletlerde eğitim sistemi değişebilir. Onun için tur deki eğitim sistemi hakkında hükmünü açıkladık başka ülkelerin eğitim sisteminin değişik olabileceği yada daha kötü olabileceğini düşünerek genel değilde tur deki eğitim sistemini ele aldık ve açıkladık. Eğitim sistemleri tur deki eğitim sistemine aynı olan her ülke tur ye verilen hükmü alır bu tartışılmaz bir gerçektir. 

3 - Neden meseleyi eğitimle sınırlandırmışsınız? Yönetimin temeli şirke ve küfre dayalı ülkelerde yaşamak başlı başlına küfür olmaz mı sizin mantığınıza göre?
Ve okula göndermek genel olarak caiz değil, küfürdür, demişiniz? Bir şey genel olarak caiz değil küfür hükmünde oluyorsa bu mesele asli küfür konumunda mıdır?

Cevap:Biz mantığımızla hüküm vermedik biz naslarla hadislerle hüküm vermişiz.Bir meselenin genel anlamda hükmü küfür ise her halükarda küfür olacak diye bir kaide yoktur. Aksine bir meselenin genel hükmü küfür ise bazı istisnayı durumlar olabilir ve bu istisnayı durumlar genel hükmü bozmaz ancak tahsisi eder.
Genel kaidelere göre verilen hüküm  ile özel durumlarda yani ferdin durumuna göre verilen hüküm farklıdır. Örneğin müşriklerle beraber oturmak onlarla haşir neşir olmak genel hükme göre küfürdür. Ancak bazı durumlarda caizdir. Örneğin Darulharpte Müslüman’ın gideceği ve kalacağı bir yer yoksa ve islam’ın hakim olduğu ve islam’ın yaşandığı toplum yok ise Müslüman akidesini koruyarak müşriklerle birlikte kalması yada yaşaması caizdir. Bunun örneği ise Allah resulünün hayatı ve sahabelerin hayatı örnektir.
Bu meseleyi bu kadar karıştırman karma karışık yapman ancak kendi kafanı karıştırırsın başka kimseye yararın olmaz.
Okul meselesine gelince okuma yazma öğrenmenin aslı küfür değildir. Okuma yazma öğreten kim olursa olsun okuma yazma öğretmesi küfür değildir. Aynı şekilde okuma yazma öğrenmekte küfür değildir.okuma yazmayı öğreten kafir olsa bile ondan okuma yazma öğrenmek küfür değildir.Bu bilinen ve hadislerle açık olan bir durumdur. Ancak tağutun eğitim sistemlerinde durum bundan ibaret değildir tağutun okullarının amacı sadece okuma yazma öğretmek değildir.
Tağutun okularında verilen eğitimin temeli küfre ve şirke dayalı olduğu için bu gibi eğitim sistemlerinde okumak eğitim almak genel anlamda küfür hükmü verilmiştir. Bunun genel anlamda küfür hükmü verilmesinin sebebi ise verilen eğitimin temel amacındandır.Verilen eğitimin temel amacı insanları sisteme karşı kısırlaştırmak ve sistem dişlisi olarak yetiştirmektir.Yani okulda okuyan kişilere dinsizliği İslam düşmanı laikliği ve demokrasiyi enjekte etmek küfür düzeninin birer bekçi yapmak ve yetiştirmektir.Verilen eğitim temel amacı budur. Eğitimin temeli küfre ve şirke dayalı olduğu için genel anlamda buralarda hiçbir önlem almadan çocuk göndermek küfürdür.Bu okullara hiçbir önlem almadan çocuğunu gönderen kişi zahiren küfre rıza gösterdikleri için kafir olurlar ve küfre rıza göstermek küfürdür. Bu İslami bir kaidedir.Buna dair alimlerin görüşü şöyledir: İmam-I Kurtubî (Rh.a.) şöyle diyor: “Herkim şirke razı olursa, o müşriktir.” (E1-Cami-u Li Ahkami’l Kur’an (İmam-ı Kurtubî) C: 8, Sh: 94, Mısır/1967) İmam-i Kurtubî (Rh.a.) tefsirinin başka bir yerinde de şöyle diyor: “KÜFRE RIZA KÜFÜRDÜR. MA’SİYETE RIZA MA’SIYETTİR.” ( E1-Cami-u Li Ahkami’l Kur’an (İmarn-ı Kurtubî) C: 5, Sh: 418, Mısır/1967)
Molla Husrev () şunları haykırıyor: “Siyeru’l Ecnas’ta kaydedildiğine göre; bir kimse, başkasına küfr ile emretmek için azmeylese, sırf bu azmi sebebiyle kafır olur. Şayed BİR KİMSE, KELİME-İ KÜFRÜ KONUŞSA VE BİR CEMAATTE 0 KONUŞANIN SÖZÜNÜ KABUL EYLESE, 0 CEMAATİN HEPSİ KAFİR OLUR.” (Durerü’l Hükkam Şerhu Gureri’l Ahkam (Molla Hüsrev) C: 1, Sh: 244,İST/1258
Akaid ulemasından Molla Aliyyül Kari (Rh.a.) şunları kaydediyor: “Yüz sene sonra olsa bile, kim ki küfretmeye azmederse, o kimse hemen o anda kafir olur. Küfür kelimesini konuşan kimseye, bu işinden dolayı rıza göstererek gülen kimse kafır olur. Bu söz şunu ifade ediyor: Kim küfür kelimesini konuşan kimseye, bu işinden dolayı rıza göstererek gülerse kafir olur. Ama rızası olmadan gülerse o kimse kafır olmaz. Bu hususta mühim olan nokta rıza göstermektir. Bir kişi küfür kelimesini konuşur, insanlar da onu o adamdan kabul ederse şöyle ki, küfür kelimesiyle bir vaiz, bir muallim veyahut bir yazar konuşur da insanlar, buna muttali olduklarında doğruluğuna itikad ederlerse kafir olurlar. Onlar için hiç bir mazeret yoktur. Ancak küfür kelimesi fukaha arasında ihtilaf edilen bir kelime olursa, böyle değildir.
   El-Muhit adlı kitapta şu meseleden ziyade bahsedilmiştir: İnsanlar küfür kelimesini söyleyen kimseye hiçbir şey söylemeyip, küfür kelimesini konuştuktan sonra mecburiyet yok iken onun yanında otururlarsa, küfre iştirak etmiş olur1ar.” (Fıkh-ı Ekber Şerhi (Aliyyül Karı) Sh: 246, Beyrut 1984)

Ve bu nitelikte olan alimlerin görüşleri çoktur.  Ancak bazı durumlarda küfre rıza küfürdür kaidesinde istisnalar olabilir.
 Bunun istisnası ise eğer okula gidecek kişi bu eğitimin farkında olur ve eğitimin temel amacına uygun değilde küfür ve şirkin aksine hareket edip hiçbir küfür amel işlemeyerek yada hiçbir küfre şirke rıza göstermeyerek her türlü önlemleri alıp  bazı dünyevi ilimleri öğrenmeye ve faydalanmaya çalışması küfür hükmü almaz. Bu durum ise küfür olmayan bir durumdur. Ve bu durumun küfür olmaması için bunların şartlarını ilk yazımızda açıkladık.


4 - Genel olarak küfür hükmü verdiğiniz bir meseleye nasıl istisna getirebiliyorsunuz? Bu konuda muhkem bir nasla bunu isbat edebilmeniz mümkün müdür acaba?

Cevap: Tabiî ki İslam hukukunda bunun  ispati naslarla sabittir. Bu İslami hukukunda tartışılmaz bir kaidedir. Ve hiçbir alim bu konuyu ihtilaf etmemiştiler. Ve ayetler hadislerle bu istisnalar yapımıştır.
Ben sana örnekler vereyim sende naslara bak orda bulursun sabittir. Örneğin şirk  küfür işlemeye ancak ikrah durumunda istisna edilmiştir ve ruhsat verilmiştir bu naslarla sabittir. Yani küfür ve şirk işleyen kişi ancak ikrah altındaysa kafir olmaz. Bunun istisnası budur.Ancak bunun anlamı her küfür şirk işleyen kişi kafir olmaz diye bir anlam çıkarılmaz.Ancak ikrah altında işlenen küfür ve şirk kişiyi İslam dan çıkarmaz.
Harbilere yani İslam düşmanlarına yardım etmek küfür olduğu halde bazı durumlarda istisna edilmesi örneğin onların islam’a ısınmaları ve islam’a girmeleri için yardım etmek gibi. Örneğin kafirlere yardım etmek vela kapsamına girdiği ve küfür olduğu halde bazı durumlarda istisna ederek kafirlere yardım etmek caiz olduğu gibi.İçki içmek haram olan şeyleri yemek haram olduğu halde zaruret anında faydalanması ve mubah olması gibi.V.s. örnekleri böylece çoğaltabiliriz. Bu verdiğim örnekler genel anlamda naslarla sabittir ki İslam da yapılması caiz olmayan durumlardır. Ancak bazı Sebenlerden ve maslahatlardan dolayı istisnalar edilmiştir.Bunun örnekleri hem tarihte hem de fıkıh usul kitaplarında çoktur.Onlardan faydalanabilirsiniz. Örnek ayetler şunlardır.
Kalbi iman ile sükûnet bulduğu halde (dinden dönmeye) zorlananlar dışında, her kim imanından sonra küfre kalbini açarsa, mutlaka onların üzerine Allah'tan bir gazab gelir ve kendilerine çok büyük bir azab vardır. (Nahl 106)
İstisna şerri bir kaidedir ve İslam hukukunda naslarla sabittir. Onun delileri çoktur. Onun için hepsini buraya nakletmeme gerek yoktur. Ve bir çok konuda duruma göre istisnalara yapılmıştır. Yani biz bu kaideyi yeni açıklayamıyoruz bu kaide zaten vardır. Biz anlaşılması için dile uygun anlaşılır şekilde izah ediyoruz.
Okula verilen genel hüküm ise zahiren küfre rıza gösterdikleri için küfre rıza küfürdür. Bunun istisnası ise hem amelle hem kalple hemde inançla küfre rıza göstermemekle söz konusu olur.Ancak bunu yapanlar küfre rıza göstermiş sayılmaz.


5 - Mümeyyiz olan çocuk kimdir? Alimlerin mümeyyiz olarak tanımladığı çocuğun vasıfları nelerdir? Bu konuda ihtilaf var mıdır? Rasulullah (s.a.s) döneminde ya da küfrün müslümanlar üzerinde hüküm sürdüğü dönemlerde müslümanların çocuklarını mümeyyizlik meselesini sizin dediginiz gibi ortaya koyan bir tarihi bilgi var mıdır? Hem genel olarak küfür diyorsunuz, hem de küfrün içine çocuk egitildikten sonra gönderilir diyorsunuz. Bir de imtihan yapılması gerektigini, imtihandan geçerse gidebilecegini söylüyorsunuz? Bunun şeri dayanagı nedir?

Cevap: Mümeyyizlik kavramı şerri bir kavramdır. Onun için alimler çocukla ilgili hükümleri açıklarken yada eda ehliyeti hakkında konuşurken üzerinde durmuşlardır. Hep mümeyyizlik üzerinde durmuşlardır.Ve mümeyyizliği açıklamışlardır. Tabiî ki bu kavram üzerinde duran alimler Allah resulünün hadisleri ve ayetleri tefsir ederken bu kavramı açıklamışlardır.Yoksa bu kavramı ilk kullanan bizler değiliz.
Mümeyyiz lik kavramı üzerinde hiçbir alimin ihtilafı yoktur.
Dört mezheb alimlerine göre mümeyyizlik kavramı İslam da vardır ve bütün alimler bu kavram üzerinde yazılar yazmışlardır.
Ancak çocuk ne zaman mümeyyiz olur ne zaman mümeyyiz olmaz kaç yaşında mümeyyiz olur  kaç yaşında mümeyyiz olmaz hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bu ihtilafın sebebi ise mümeyyizlik yaşının değiştiğini ve iklime göre gelişmenin değişebileceğinden kaynaklanmaktadır.
Çünkü bazı yerlerde çocuklar erken olgunlaşabilir. Bazı diyarlarda çocuklar geç olgunlaşabilir. Bu iklime göre değişebileceği için alimler arasında nakledilen görüşlerde açıkça göstermektedir.
Mümeyyiz yaşı değişebileceği ve alimler arasında ihtilaf olduğu için ancak mümeyyizlik tesbiti yapmak ilim sahibi olan bir kişinin yapması ve vasıflarının belirlemesi gerekir. Örneğin Alimler belirledikleri en önemli özelik çocuk iyiyi kötüyü bir birinden ayırt etmesidir.  Temel vasıf bunu seçmişlerdir tabiî ki bunu tamamlanacak bazı vasıflarda vardır oda çocuğun durumuna göre belirlenir.
Sizin bu mesele bu kadar karıştırmanıza gerek yoktur.
Okul meselesindeki genel hüküm için deki bazı istisnaları küfür yapmaz. Genele göre küfür olan hüküm şahsa indirdiğinde istisnalar olabilir.
Eğitimin aslı küfür ve şirke dayandığı için oraya her giden çocuğa o eğitim verilmektedir. Ve dolayısıyla genel hüküm verilmektedir.
Durum ferde indirdiğinde hüküm değişebilir.


6 - Hangi çocuk mümeyyizdir sorusuna verdiğiniz cevap sizin şahsi görüşünüz müdür? Yoksa alimlerin görüşlerinin özeti midir? Bu konuda bir yaş sınırı var mıdır? Hangi yaştaki çocuklar iyiyi kötüden ayırt edebilirler? Ya da kendisine verilen eğitimin mahiyetini idrak edebilirler? Ya da hangi çocuk kendisini küfür, haram ve şirkten koruyabilir? Bu mesele sadece okula has mıdır? Çocuğa küfür, şirk ve haramdan korunma eğitimi sadece okul için mi verilir yoksa küfür devletinde karşılaşabileceği her türlü olumsuzluk sebebiyle mi verilir?

Cevap: Mümeyyizlik tespiti ancak alimler tarafından belirlenebilir. Verdiğim cevap ise alimlerin sözlerinin özetidir. Mümeyyizlik meselesinde yaş sınırı yoktur.ve yaş sınırı olmadığı için mümeyyizlik hangi yaşta olur meselesinde alimler arasında ihtilaflıdır. Çocuğun iyiyi kötüyü birbirinde ayırt etme kabiliyetine ne zaman hangi yaşta sahip olacağını çocuğun durumuna bağlı olan bir durumdur. Ve bu hüküm çocuğun durumuna göre verilen bir hükümdür. Onun hakkında genel hüküm verilmez.
Çocuklara verilen eğitim sadece okula sınırlı olan eğitim değildir.Çocuğa verilen eğitim hem genel hem de özel durumlar için gerekli ve aile üzerinde farz olan bir durumudur. Onun için aile her konuda çocuğunu en iyi bir şekilde eğitmelidir. Kişi darulharpte yaşadığı için darulharpte çocuğun nasıl hareket etmesi ve kiminle arkadaş yada dost edineceği en iyi bir şekilde öğretip eğitmelidir. Bu genel konu herkes tarafında bilinen bir gerçektir. Yukarda dediğimiz gibi konu okul meselesi hakkında insanlar bir çok yanlışa düştükleri için okul konusu açıklanmıştır.


7 - Mümeyyizlik için iyiyi kötüden ayırt edebilme izahı yapmakla birlikte mümeyyizlik tesbitini herkesin yapamayacağını yazmışsınız. Bunu hangi geçerli şeri nassa dayanarak yazmışsınız?
Bir kimse alimlerin bu konudaki görüşlerini okuyup görüşlerden birisine göre çocuğuna mümeyyiz hükmü verse ya da benim çocuğum iyiyi kötüden ayırabiliyor dese bu kişi yanlış yapmıştır, ya da mümeyyiz olmayan ve kendi kafasına göre mümeyyiz hükmü verdiği çocuğunu okula göndererek, üstelik de uzman kimselere bu tesbiti yapma fırsatı vermeyerek kafirdir denilebilir mi? Şayet bu şekilde hüküm verilebiliyorsa bunun şer’i dayanağı nedir?
Mümeyyizlik meselesini bilmek dinin aslından mıdır? Füruundan mıdır? Bu konuyla ilgili tüm hükümleri bilmek mutlaka gerekli midir? Şayet bu konuda detaylı hükümler varsa bu hükümleri buraya yazarsanız bizler de sizin bu bilgilerinizden istifade ederek mümeyyizlik konusundaki cehaletimizi giderelim.

Cevap: Eğer bir ilmi seviye tespit edilecekse bu tespit eden kişi ilim sahibi olması şartır. Yoksa cahil bir kişinin ilmi bir seviye tespit etmesi mümkün değildir. Örneği Kuran ve sünnetten hüküm çıkarmak. Yada fıkhı kaideleri açıklamak İslam ahkamını açıklamak ilim isteyen mesellerdir. Onun için ilim sahibi olmadan bu meselleri açıklamaya kalkanlar bir çok hata ve saptırma yapabilir dini konuda insanları saptırabilir. Onun için mümeyyizlik kavramı şerri bir kavramdır. Bu kavramın mahiyetini anlamını ve sınırlarını ölçüsünü belirlemek ise ilim isteyen bir tespittir onun için bunun tespitini ancak ilim sahibi olan bir kişi yapabilir. Kendi çocuğunu mümeyyiz mi değimli tespiti yaptırmadan ve yaptırmak istemeyen kişi tekfire engel olan bütün unsurlar anlatılır.Yinede mümeyyizlik tespiti yapmadan çocuğunu okula gönderen kişi tekfir edilir. Mümeyyizlik meselesi fıkhı bir meseledir. Alimler genellikle Çocuklalar la ilgili olan hükümlerde bu kavramı kullanmışlardır.
Alimlerin mümeyyizlikle ilgili sözleri;
SAĞÎR: Sabî, yani: Henüz, bülug çağma erme¬miş olan çocuk demektir. Sağır:
1-) Sagİr-i Mümeyyiz.
2-) Sağîr-i Gayr-i Mümeyyiz; olmak üzere iki kıs¬ma ayrılır:
SAĞÎR-İ MÜMEYYİZ: Alış-verişi anlayan, ya¬ni: Satmanın, satılan şeydeki mülkiyet hakkını orta¬dan kaldırdığını; bir şeyi satın almanın da mülkiyeti calip olduğunu bilen ve —yüzde elli aldanmak gibi— gabn-i fahiş olduğu açık ve herkesçe bilinen bir gabni, gabn-i yesîrden ayırabilen çocuk demektir.
SAĞÎR-İ GAYR-İ MÜMEYYİZ: Satmanın, mül¬kiyeti ortadan kaldırdığını, satın almanın da mülki¬yeti celbettiğini bilmeyen ve gabn-i fahişi, gabn-i yesîrden ayırmaya kadir olmayan çocuk demektir
İcârenin in'ikâdı için, akidlerin (= akid, anlaşma, sözleşme yapan kişilerin) ehliyetli (yani: Âkil ve mümeyyiz) olmaları, îcabm kabule muvafakati ve îcap ile kabulün hakikaten veya hükmen bir mecliste vuku bulması şarttır.
Deli ve aklı ermeyen çocuğun sözleşmesi sahih değildir.
Mümeyyiz bir çocuk veya bir matuh (= bunak) ise, ehliyet-i kâsıra sahibidir. Bu şahıslardan sâdır olan fiillerin, bir kısmı sahih ve muteber olur; bir kısmı ise sahih ve muteber olmaz.((Fetavayı hindiye))
Birisi, âkid'de (= akid yapanda, sözleşme yapanda) bulunacaktır ki, bu şart: akdi yapan şahsın, akıllı ve mümeyyiz (= iyiyi kötüden ayı¬rabilen bir kimse) olmasıdır. Kâfi ve Nihâye'de de böyledir.
Şu halde mümeyyiz olmayan bir çocuktan meydana gelen bütün tasarruf, vasiyet veya bağış gibi ne kadar çocuğun lehinde de olsa bile batıl sayılır. Zira bir sefer onun sözü kabule şayan değildir. Aynı bunun gibi mümeyyiz olmayan bir çocuğun üzerine namaz, oruç, hac gibi dine bağlı olan iba¬detler farz değildir. Mali zimmet ise doğumuyla çocuk üzerinde mükem¬mel bir surette başlar ve ölünceye kadar ondan ayrılmaz((el-Fıkh'ul-İslami))
Mümeyyiz olmayan çocuğun ezanı sahih olmaz. Çünkü çocuk ibadet ehli değildir, vakti tesbit etme ehliyeti de yoktur.
Kişi temyiz sahibi olmalıdır. Bu bakımdan delinin veya temyiz sahibi olmayan çocukların orucu sahih olmaz. Çünkü bunlarda niyet yoktur. Mümeyyiz olan çocuğun orucu sahihtir. Eğer gücü yetiyorsa, o çocuğa oruç tutmasını emretmek gerekir.
Mümeyyiz Olmak
Temyiz yaşına gelmeyen çocuğun haccı sahih olmaz. Temyiz'den maksat, çocuğun iyi ve kötüyü ayırabilme yeteneğine sahip olmasıdır. Bu, her çocuğa göre değişir.
Bulûğa ermiyen çocuk iki kısımdır: 1- Mümeyyiz olmıyan: Ahş-verişin ne ol¬duğunu bilmiyen, kâr ve zararı ayırd edemiyen çocuktur. 2- Mümeyyiz olan: Ahş-verişi kâr ve zararı bilen çocuktur. (Bak. Mecelle Mad. 943).
Bu gibi ifadeler hükümler fıkıh kitaplarında  çok yerde geçer ve alimler çocuklarla ilgili hükümleri bildirirken bu tesbiti kulanmışlardır.



8 - Mümeyyiz olan çocuğa İslami hükümler nasıl anlatılır? Anlatılacak İslami hükümler nelerdir? Çocuk nereye kadar bu hükümleri anlamak zorundadır? Anlatırken bunu anlayıp anlamadığının pratiği nasıl tesbit edilir?
Okullarda işlenen küfürler nelerdir? Çocuk hangi küfürlerden kendisini korumalı ki okulda küfre girmesin? Okulda mutlak olarak sürekli küfür mü işleniyor, ya da küfür mü öğretiliyor? Öğretilen ve işlettirilen küfür ve şirkler nelerdir?
Çocuğun bir başkası tarafından imtihan edilmesinin şeri dayanagı nedir? Bir kimsenin uzman olduğuna kim karar verecek? Anne ve baba çocugunun mümeyyiz olup olmadığını tesbit edemez mi? Bu anlaşılmayacak kadar çok zor bir mesele mi? Ya da ictihad gerektiren bir mesele mi? Bu konuda usul mü bilmek gerekir? Şayet bu mesele ictihad gerektiren mesele değilse bu imtihanın uzman tarafından yapılmasını gerektiren sebep nedir? Niçin uzman bu konuda şarttır? Bu hüküm İslam’ın hangi naslarından çıkarılmış bir hükümdür?
Çocuğun mümeyyizlik tesbitinin yapılacağı imtihan sorularını sizin uzman olarak gördüğünüz ve onların bu konuda yaptığı uygulamalar doğrultusunda bize de bu ortamda yazarsanız bu konuda nasıl mümeyyizlik testi yapılıyormuş bizler de öğrenelim.

Cevap:Mümeyyiz olan çocuğa verilecek ilk eğitim İslam,küfür ,şirk , ve nasıl Müslüman olunur nasıl küfür şirk nedir ve bunlardan nasıl korunabilir eğitimi verilir.Çocuğa bu hükümler anlatılmalıdır. Çocuk gerek evde gerek dışarıda olsun çocuğun nasıl hareket edeceği ve nasıl korunması gerektiği eğitilmelidir ve bununla ilgili hükümler bildirilmelidir.Çocuğa verilen eğitimin anlayıp anlamadığını ancak imtihanla tespit edilebilir.Bu eğitimler verildikten sonra imtihan edilir. Ve ondan sonra çocuğun anlayıp anlamadığı tespit edilir.
Okul içinde olan başlıca küfürler şunlardır.
1)   Tağutu övücü ve yüceltici sözler kullanmak ve ameller işlemek.
2)   İslam la alay edici İslam şeriatı küçümseyici sözler kullanmak ve itikat etmek.
3)   İslam dışı dinleri övmek yada benimsemek.
4)   Küfür olan bayramlarına katılmak.
5)   Müşrik İslam düşmanı olan kişileri övmek yüceltmek.
Benim burada saydıklarım sadece başlıklarıdır.Bu başlıklar altında daha okulda bir çok küfür şirk olan unsurlar vardır. Onun için okula giden ve okulu bilen kişiler bu küfürleri çok iyi bilirler.
Çocuğun bir başkası yada uzman kişi tarafında imtihan edilmesi biz yukarıda açıkladık. Yinede kısaca açıklıyım  ilmi bir tespit yada imtihan yapmak için mutlaka ilim sahibi olmayı gerektirir. Onun için Çocuğun durumunu ve seviye tespitini yapmak ilim gerektiren bir meseledir. Onun için ehil olmadan bu tespit yapılamaz.Aynı şekilde ehil olmadan İslami hükümlerini açıklamaya kalkmak gibidir. Çünkü mümeyyizlik tespiti yapmak İslami bir hükümdür.Ve bu hüküm belirlemek hükmü bildirmek için mutlaka ilim sahibi olmayı ve ilmi bilmeyi gerektiren bir gerçektir.Onun için ehil olmadan ilim sahibi olmadan bu tesbiti yapmak mümkün değildir.
Eğer ane ve baba bu seviyede olan kişiler yani ilim ehli ve adalet sahibi olan kişiler ise onlarda bu seviye tespiti ve imtihanı yapabilirler. Mümeyyizlik testi ancak çocuğun durumuna göre yapılır.


9 - Müslüman bir velinin çocuğunun mümeyyiz olduğunu ve onu her türlü olumsuzluklardan koruduğunu söylemesi halinde bu velinin çocuğu yine uzman biri tarafından mı imtihan edilir? İslam tarihinde bunun bir örneği var mıdır? Yoksa bu sizin ictihadi görüşünüz müdür? Şayet bu bir ictihad ise siz ictihad yapmaya ehil misiniz? Yok eğer bu muteber bir alimin ictihadı ise hangi alim böyle ictihadla hüküm vermiştir?

Cevap: Bir Müslüman çocuğunu mümeyyiz olduğunu söylüyor ve koruyorsa ve eğer bu işe ehil ise çocuğunun başkası tarafından imtihan edilmesinden korkmamalıdır.Ve kendisi koruduğunu ve imtihan ettiğini söylediği halde bu işe ehil olan kişiler tarafında imtihan edilmesine ve seviye tespitini yapmasından sakınmamalıdır.
İslam da ilmi tespitler ilmi gerektiren durumlar ilim ehline bırakılmış ve ilim ehlinden fetva alınmış ve ona göre hareket edilmiştir.
 İslam tarihinde bunun örnekleri çoktur. Hakkında hadisler naslar vardır. Bunlar bilinmeyen meseller değildir. İlmi olan konuları ilim ehline bırakmak İslam da temel kuralardandır.
İslam da temel kuraları bilmediğiniz malumdur. İslam da işin ehli kim ise iş ona verilir. Örneğin kadı olacak kişi İslami hükümleri bilen kişiler olması şarttır. Yoksa İslami hükümleri bilmeyen avam olan kişiler kadı olarak tayin edilmiyor ve tayin edilmez. İşi bilen uzmanı olan kim ise İslam da iş ona verilir.İslam da İslami hükümleri en iyi bilen kişiler fetva verir seviye tespiti yapar yoksa herkes evinde oturduğu gibi fetva vermez yada seviye tespiti yapmaz. Bunun örnekleri İslam tarihinde doludur. Okuyun öğrenin,,


Çocuğunu okula gönderdiği halde hangi veli onun okulda küfre maruz kalıp kalmadığını araştırmaz??? Bu konuda kayıtsız kalabilecek bir veli söz konusu mudur?

Cevap: Tabiî ki söz konusu olabilir cahil olan kişiler hem kayıtsız kalır hemse önemsemezler. Buda cahilliğinden dolayıdır. Yada bir diploma yada rızık endişesi taşıdı için çocuğunun iş sahibi olması düşüncesidir.Ve insanlar bundan dolayı kayıtsız kalıyorlar.

Okulda bir konuda küfre maruz kalan ve küfür işleyen iyi yetiştirilmiş bir çocuk o küfürden tevbe etse ve velisi de bunu öğrenip tevbe etse ve o küfrü öğretse bir daha okula gönderdiğinde neden veli kafir olur? Küfür; işlenen fiil ya da söylenen söz  ya da sahip olunan bir inancın sonucu değil midir? Okul konusunda küfür okulun kendisi midir? Yoksa işlenen küfür müdür? Şayet okulun kendisiyse her giden kimse orada kafir olmaz mı? Yok işlenen küfür ameli sebebiyle küfür söz konusuysa neden o küfür amelinden yapılan tevbe sonucu okula devam edilmesin ki? Yoksa Allah (c.c) işlenen küfürlerden tevbeyi Kabul etmiyor mu diyorsunuz? Böyle bir iddianız mı var?

Cevap:Ben sizin yazınızdan şunu anlıyorum ya siz bu meseleyi hiç bilmiyorsunuz yada bilerek karıştırmaya çalışıyorsunuz.
Şimdi biz yazımızda dedi ki  çocuk her türlü eğitim verildiği halde ve verilen eğitimden dolayı imtihan edildiği ve imtihanı geçtiği halde okulda küfür işlerse bu çocuk okuldan alınır ve bir daha gönderilmez.
Çünkü her türlü eğitimi alan çocuk eğer küfür işlerse tekrar küfür işleyecektir. Onun için bu çocuk bir daha okula gönderilmemelidir.
Bu çocuğun tevbesi o işlediği küfürden tevbesi bir daha o okula gitmemesidir. Çünkü aldığı eğitime rağmen küfür işleyen çocuk tekrar küfür işleyecektir. Onun için en büyük önlem okuldan uzaklaştırmaktır.Çocuk küfür işlediği halde baba ben tevbe etim gönderiyorum demesi çocuğun tekrar küfrü işlediğini bildiği halde küfre rıza gösterdiği için tekfir edilir. Çocuğunu okuldan alırsa küfre rıza göstermemiş tekfir edilmez. Onun tevbesi kabul olunur olunmaz diye bir şey demedik zahiren tevbesi geçerli olması için o küfür yuvasından uzaklaştırmalı ve ancak öyle önlem alarak kurtulabilir bunu açıkladık. Yoksa tevbesi biz kabul ederiz yada etmeyiz diye bir mesele değildir. Tevvap olan Allah tır. O dilerse kabul eder dilerse etmez bizi bağlamaz biz ancak zahire hükmederiz. Zahire göre alimler tevbenin kabul şartlarında birisi ise şunu zikretmişler. İşlediği fiili bir daha işlememek için her türlü önlemi almasıdır.
Allah u teala işlenen küfürlerin tövbesini elbette kabul eder,Ancak küfür işlediği halde tekrar küfre niyetlenen ve kendisini korumayan kişilerin tövbesini kabul etmeyeciğinide bildirmiştir.

 

10 - Küfrü hafife almanın şer’i tarifini yapar mısınız? Çocuğu okulda bir konuda küfre düşmüş bir kimsenin bu meseleden tevbe etmesi ve çocuğuna o küfrü öğretmesi ve böylece tekrar çocuğunu okula göndermesi halinde küfrü hafife aldığını neye göre söyleyebiliyorsunuz? Ya da çocuğunu ya da kendisini veya ehlini şirkten, haramdan korumadığını ve küfre rızası olduğunu neye göre söylüyorsunuz?

Cevap: Küfrü hafife almak küfür olan amelleri önemsememek kayıtsız kalmak bir Müslüman küfür işlendiği zaman gücü olduğu halde müdahale etmemek. Küfürden korunacak ilimleri öğrenmemekle olur. Kişi okula göndereceği çocuğu göndermeden önce eğitmelidir. Ve baştan her türlü  eğitimi vermelidir. Ve bu eğitimden dolayı imtihan etmelidir. Ve bu eğitimden imtihan etikten sonra ancak imtihanı geçerse gönderilmelidir. İmtihanı geçmese göndermeyip eğitimine devam etmelidir. Bu eğitimden sonra çocuk okulda küfür işlerse bir daha gönderilmemelidir. Eğer verilen eğitime rağmen çocuk küfür işlemişse bu veli tekrar gönderiyorsa bu velinin zahiren küfre rıza gösterdiği apaçıktır. Bu amelin onun küfre rıza gösterdiğinin göstergesidir. Yani biz zaten kişinin amellerine göre hüküm verebiliriz. Ve bu kişin ameli ehlini küfürden ve şirkten korumadığını aşikardır..

Ayrıca küfre rıza nedir? Bunun şartları nelerdir? Hangi durumlar küfre rızaya girer, hangi durumlar küfre rızaya girmez? Bu konuda şer’i yol nedir? Böyle bir meseleyi nasıl küfre rıza içerisine sokabildiniz? Her işlenen küfürden sonra o küfrün işlendiği yerde bulunulamayacığının bir delili var mıdır? Yoksa bu sözleriniz yine sizin ictihadınız mıdır?

Cevap: Küfre rıza nasıl küfür olduğunu yukarda açıkladım orda oku öğrenirsin alimlerin görüşlerini de verdim.Küfre rıza kalple amele sözle olabilir. Bunun dereceleri vardır. Onun için kişinin düştüğü duruma göre hüküm alır.

Bir kimse küfrün işlenmesi söz konusu olmayan bir durumda küfre rıza göstermiş sayılır mı? Ya da henüz ortada işlenmiş bir küfür yoksa veya bir kimsenin küfre girmesini istemek yoksa küfre rıza söz konusu olabilir mi?
Okul meselesinde küfre rıza ne zaman söz konusu olur? Çocuk okula yazdırıldığı anda mı yoksa küfrüne şahit olunup buna kayıtsız kalındığı anda mı söz konusu olur? Ya da çocuğu okula gönderirken hiç bir tedbir almaksızın orada işleyeceği küfür ve şirkleri önemsemeksizin mi olur? Bu konudaki rızanının nasıl tezahür ettiğini ayrıntılı olarak izah ederseniz ve izahlarınızı delillendirirseniz daha muteber olur.


Cevap: Küfre rıza küfür işlemekle alakalı olan bir durum değildir. Küfre rıza gösteren kişi küfür işlemiyor ancak küfür işlemesine rıza gösteriyor gerek amelle gerek sözle gerek kalp ile rıza göstermektir. Bir kişi küfür işleme yerine çocuğunu gönderiyorsa ve İslam daki muteber tedbirleri almıyorsa bu çocuk hiç küfür işlemese bile bu kişi küfre rıza gösterdiği için kafir olmuştur.Çünkü küfrü hafife almış ve üzerinde farz olan küfürden korumak ilmini öğretmemiş  nede önlem almış. Çünkü kendini korumayı bilmeyen bir kişi  küfür şirk yuvalarında kendini koruması mümkün değildir. Buda gösteriyor ki bu kişi çocuğunu göndererek onun küfre girmesine rıza göstermiş sayılır.Buna şöyle örnek vermiştik Yüzme bilmeyen bir kişiyi denize atmak gibi yüzme bilmeyen bir kişi denizde kurtulması mümkün değildir. Onun için kişi yüzme bilmeyen çocuğu hiç denize atarmı mutlaka atmaz ancak akılda noksan olan yada insani duyguları yitiren kişi atabilir yada inancını yitiren kişi atar.
Çocuğu okula gönderen kişide çocuğunun küfür işlemesine rıza göstermesi de bu şekildedir.
Çocuğunu okula gönderen kişi ne zaman küfre girer. Hiçbir tedbir almadan gönderen kişi göndermeye niyet etmesi bile küfürdür. Çünkü bu kişi hiçbir tedbir almadan çocuğunun küfre girmesine rızası olduğu için küfre girmiştir. Bunun kuralı İslam da sabittir şirke niyet şirktir. Küfre niyet küfürdür.. Küfre rıza göstermeye niyet küfre rızadır.Bunun örneklerini çoğaltabiliriz. Kişi ben çocuğumu korurum der ve gereken tedbirleri almasa adamın ameli sözü yalanlamaktadır. Ve küfre rıza sayılır.Bu kişi eğer söylediği sözden samimi ise ameli sözü tasdik etmesi şarttır.
Amel söze ters düşerse zahiren amele göre hüküm verilir.


11 - Okulda şirk ve küfür işleyen çocuğun tevbesi çocuğu okuldan almaktır demişsiniz ve bunun İslami bir kural olduğunu söylemişsiniz. Ve demişsiniz ki: kişinin çıktığı kapıdan tekrar girmesi gerekir. Başka kapıdan giriş, giriş değildir. Şimdi okul meselesinde küfür, bir konuda olursa bu mesele okulun tamamında küfür işlenmiştir manasında mıdır? O halde okulun tamamında küfür işlenmeyecek şekildeki imtihan sorularını ve çocuğa mümeyyiz denilebilecek uzman tespitini net olarak ortaya koyarsanız mesele daha iyi anlaşılacak? Diyelim sizin uzmanınız imtihan etti ve çocuğa mümeyyiz hükmü verdiniz? Ve çocuk sonra sizin de farkında olmadığınız bir meselede bir küfür işledi? Şimdi bu mümeyyiz çocuğun durumu nedir? Ya da sizin uzmanınızın veya sizin durumunuz nedir? Bu çocuk şimdi okula hiç gitmeyecek mi yoksa uzman kişi küfre düştüğü noktada onu tekrar eğitip bu konuda tevbesini Kabul edip, biz bu meseleyi atlamışız, unutmuşuz biz de tevbe ediyoruz diyerek okula devam etmesine razı mı olacak?

Cevap: İslam’da eğer kişi okulda küfür işleyerek İslam dan çıkmışsa Bu kişi okulda işlediği küfürden tevbe etmesi ve işlediği küfürden dönmesi gerekir. Bunun tevbesi işlediği amelin küfür olduğunu söyleyip o amelin küfür olduğuna itikat edip ondan dönmesi şarttır. İslam daki kural böyledir.Şimdi bir kişi okulda bir konuda küfür işlemesi yada başka konularda küfür işlemesi arasında fark yoktur. Eğitim bir bütündür. Ve eğer kişi aldığı eğitime rağmen bir konuda küfür işliyorsa diğer konularda işleyebilmesi kaçınılmazdır.Şimdi bizim bu söz etiğimiz çocuk okula gitmeden önce eğitilmiş kişidir. Ve hiçbir konuda eğitimsiz kalmış değildir. Zaten çocuk bu şekilde eğitmeden okula gönderilmez. Eğer çocuk eğitilmeden eğitiminde eksiklik varsa gönderilmez. Şimdi okul okumak ne farz ne vacip neden olmazsa olmazlardandır. Yani çocuk bir daha okula gitmemesi çocuğa bir zarar değildir. Ancak çocuk okulda küfür işleye işleye yetişirse işte bu çocuk ve veli için büyük zarardır.
İster çocuk farkında olsun yada olmasın aldığı eğitime rağmen küfür işlerse bir daha okula gönderilmez. Ancak yeni Müslüman olmuş bir kişinin çocuğu okula gidiyorsa okuldan alınır ve gereken eğitim imtihan yapılır Sonra tekrar gönderilebilir. Bu kişinin daha önce İslam ı bilmediği veya eğitilmediği için böyle bir şey söz konusu olabilir.Ancak daha önce eğitilen ve ve okula gönderilen kişi için bu söz konusu değildir.   Eğer eğiten ve eğitilen kişiler bazı meseleleri atlamış yada anlatılmamışlarsa ondan dolayı çocuk cahil bırakılmışsa ve çocuk okulda küfür işlemişse ve eğiten ve eğitilen kişide tevbe etmişse Bu çocuğun tekrar okula gitmesine ise durumuna bakılarak karar verilir. O zaman onun hakkında ancak sağlıklı karar vermek için ancak durumuna bakarak verilebilir.Yoksa genel olan hükme göre  göndermez.

 
Ayrıca okul meselesini nasıl namaz meselesine kıyas ettiniz ben çıkaramadım. Acaba küfürden tevbe konusunda meseleler aynı meseleler midir ki örnek olarak namazı seçtiniz?
Diyelim bir kimse yaşadığı diyarı harpte bir takım küfürler işlemiş ve sonra tevbe etmişse bu kimse için tevbe o diyarı terketmesi mi olmalıdır? Çünkü o kişinin küfür sebebi diyarı harpte yaşamasıdır. Bu durumda küfrünün tevbesi de ancak küfür işlemeyeceği bir diyar seçmesiyle söz konusu olur. Bu meseleyi nasıl izah edebiliriz?

Cevap: Siz gerçekten meselelerin cahilisiniz.Ben hiçbir zaman okul ile namazı kıyas yapmamışım.sade anlattığım kural daha iyi anlaşılması için kaideyi açıklamak için namaz örneğini vermişim.Aynı şekilde zekat ta örnek verilebilir. Yani kişi eğer zekatı inkar ederek islamdan çıkmışsa bu zekatın farz olduğuna ikrar ederek ve ittikad ederek İslam a girmesi gerekir. Yoksa bu kişi la ilahe ilallAllah diyerek İslam girmez. Çünkü bu kişi zaten la ilahe illAllah diyor ve islamın bir farzını inkar etiği için dinden çıkmıştır. Ve bu kişi ancak o farzı kabul ederek İslam a girer . Ben namazı da aynı şekilde buna örnek verdim yoksa kıyas falanda yapmamışım. Ancak bakıyorum da siz alimlik kisvesini giymiş kıyaslar yapmışsınız.
Okul ile darulharp herne kadar birbiriyle kıyaslanmayacak kadar açıkken ancak bazı benzerlikleri vardır.Bu benzerlikler ise içinde olan bazı hükümlerdir.Darulharp ile ilgili olan hükümler kısaca şunlardır.  Kişi şirk beldesinde İslam beldesine bidat beldesinden sünnet beldesine yada küfür ve şirkin çok işlendiği yerden küfür ve şirk az işlendiği yere hicret etmesi farzdır. Ve aynı şekilde kişi eğer bir şehirde çok küfür ve şirk işlemeye maruz kalıyorsa ve hicret imkanı oludğu halde başka bir şehre hicret etmiyorsa ve küfür ve şirk işliyorsa bu kişinin mazereti geçerli değil tekfir edilir.
Aynı şekilde küfür ve şirkten beri olup hicret etme imkanı olduğu halde hicret etmeyen ve zorla kafirlerin safında kalan kişiler Allah c.c. onları tekfir etmiştir. Darul harp ile ilgili böyle hükümlerde vardır. Aynı şekilde okulda rahat uzaklaşma imkanı olduğu halde okula gidip defalarca küfür işleyen kişin durumu nasıl olur elbette bu kişinin durumu daha kötüdür.
 

Şimdi size şöyle bir soru sorulsa: çocuğunuzu imtihan ettiniz ve küfür konusunda aşırı boyutta olan anne ve babanızın yanına çocuğunuzu koydunuz. Çocuk buraya gittiğinde yapmaması gerekenleri öğrettiniz, hatta bir uzmana da imtihan ettirdiniz ve çocuk oraya gittiğinde küfür işledi? Şimdi sizin bu konudaki tevbeniz nasıl olacak? Ya da bu konuda tevbe söz konusu mudur? Söz konusuysa nasıl söz konusudur?

Cevap: Bu durumda kişinin tövbesi tevbe edip  bir daha çocuğu baba ve anne yanına yalnız göndermemesi ve  ondan uzak tutmalarıdır ancak yanına gönderildiğinde mutlaka beraber gidip korumalıdır. Ane baba konumu okulun konumu gibi değildir. Bu farklı olan mesellerdir.    

Ya da çocuğunuzu eğitmediniz küfrün ve haramların yaygın olduğu sokağa saldınız. Bu çocuğun sokakta bir çok küfürler işlediğine şahit oldunuz. Çocuğunuzu tekrar sokağa gönderirseniz sizin durumunuz nedir? Veya çocuğunuzu eğittiniz ve yine bir çok küfür ve şirklerin yaygın olduğu sokağa saldınız. Ve çocuk o sokakta yine bir çok küfürler işledi. Siz de buna şahit oldunuz? Bu durumda siz çocuğunuzu tekrar sokağa salarsanız durumunuz nedir? Bu konuda tevbe söz konusu mudur, değil midir? Eğer yazdığınız kuralı buraya uygulayacak olursak çocuk büluğ yaşına kadar sokağa çıkmaması gerekir, tevbenizin geçerli olması için. Çünkü tevbe çıkılan kapıdan girmekle olur.

Cevap: Böyle fasit kıyaslar yaparak meseleyi sulandırmanın anlamı yok  okul ile sokak hiçbir zaman aynı değildir. Okulun  hükmü farklıdır sokağın hükmü farkıldır. Ve aynı şekilde durumlarıda farklıdır. Bunun yeri burası olmadığı için üzerinde fazla durmuyorum

12 - Çocuğunu okuldan almayan, fakat bir konudaki küfrü sebebiyle o konuda kendisini düzeltip bir daha işlememek üzere tevbe eden çocuk ve velisi neden oraya tekrar gönderdiğinde kafir oluyor? Bir kere küfür işlenen yere bir daha gidilmez diye bir hüküm var mıdır? Böyle bir hüküm varsa şayet bunun şeri dayanağı nedir?
Ayrıca bir kişinin tevbe ettiğine nasıl hüküm verilir? Yapılan tevbenin şartları var mıdır? Tevbe hangi durumlarda geçerli, hangi durumlarda geçerli değildir? Bunu bize delillendirerek izah ediniz.

Cevap: Bu soru  yukarıdaki sorularla aynı olduğu için cevap verdim. Kısaca izah edeyim: Çocuğu okulda küfür işlediği halde tövbe edip tekrar çocuğu okula gönderen kişi neden tekfir edilir? Bu kişi küfre rıza gösterdiği için tekfir edilir.Küfür işlenen bir yere bir daha gidilmez diye bir kaide yoktur. Siz meseleleri karıştırıyorsunuz.Okul okul olduğu için küfür değildir.Okulda verilen eğitim küfürdür.Onun için eğer bir çocuk bu eğitimden dolayı küfür işlemişse bir daha o eğiti almaya gönderilmez. Yoksa bu mekanla alakalı olan bir durum değildir. Okula gönderilmeme sebebi işte budur bu kişi aldığı eğitimi ayırt etmediği ve aldığı eğitimin küfürmü, şirkmi bilmediği için bir daha o ağitimi almaya gönderilmez. Bu aynen şuna benzer örneğin kuranın değerini bilmeyen ve özen göstermeyen yırtan ve ve alay edilen hakaret sayılacak şeyleri yapan kişiye kuranı vermek gibidir. Eğer kişi kuranı küçük bir çocuğun eline verirse ve bu çocuk değerini bilmediği için yırtar ve pisletir bişi yapacağını bildiği halde bir daha onun eline kuran verir mi ellbete veremez verirse küfre rıza gösterdiği için kafir olur. Okulda aynı şekilde böyledir okulda verilen eğitim çoğu küfürdür. Ve bu küfür ve şirk olan eğitimden kendini nasıl koruyacağını bilmeyen çocuk bir daha o eğitimi almaya gönderilmez.Ve gönderilirse bu kişi aynı şekilde ayırt etmediği için küfür işleyecektir.
Tövbenin şartları vardır elbette kısaca şunlardır
 1 - İşlenen küfür ve günahlardan pişman olmak.
2 - Onları terketmek.
3 - Bir daha onlara dönmemek üzere düşünce ve amellerle Allah'a dönmek.
4 - Tevbede sadık ve doğru olunduğunu söz ve amellerle göstermek. Bütün hareketleri Allah'ın istediği şekilde düzeltmek. Çünkü ameli etkilemeyen bir tevbe geçerli bir tevbe değildir ve Allah katında kıymeti yoktur.
Sonra, şüphesiz ki Rabbin; cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tövbe eden ve durumunu düzeltenlerden yanadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.(Nahl 119)
Bu şartlar ve ayete bakıldığında tevbe eden kişi düştüğü günaha bir daha düşmemek için elinden geleni yapmalıdır.
Ve kabul edilmeyen tevbe ise kişi  niyet etiği harama her türlü imkanını kullanarak yetişmediği yada elde etmediği için sonra tevbe etmesidir.  Yada tevbe etiği halde durmunu düzeltmemsidir. Alimler kabul edilmeyen tövbeyi böyle açıklamışlardır.  Ve bunlar gibi bilgiler alimlerin kitaplarında çoktur. Onun için alimlerin eserlerini okursanız böyle bir çok bilgi bulacaksınız.



13 - Mümeyyiz olan çocuğu eğitip, bir takım imtihanlara tabi tutup, imtihan sonrası geçtikten sonra okula göndermeye cevaz veren siz mümeyyiz olmayan çocuğu okula göndermeye de belli şartlar altında cevaz vermişsiniz. O halde mümeyyiz olmayan çocuk kimdir? Alimlerin bu konudaki görüşleri nelerdir? Alimlerin mümeyyiz çocuğu küfürden koruma konusundaki öğretileri nelerdir? Neden mümeyyiz olan çocuk uzmanlarca imtihandan geçirildikten sonra okula gidip gitmemesine karar veriliyor da mümeyyiz olmayan çocuk velisinin aldığını söylediği tedbir doğrultusunda okula gönderilebilir deniyor? Yoksa mümeyyiz olmayan çocuk mümeyyiz olandan daha mı kendisini korumaya evladır? Ya da mümeyyiz olan çocuğun velisi zır cahil, sözünü itibar edilmeyen, yalancı, münafık birisi de mümeyyiz olmayan çocuğun velisi bilge, sözüne güvenilir, takva sahibi bir müslüman mı sizin nazarınızda? Bu şekilde bir ikilem neden?


Cevap: Sizin sorularınız ilerledikçe gerçekte çokta karıştırmışsınız. Yukarda mümeyyizlikle ilgili hükümler kısaca verilmiştir oradan faydalanabilirsiniz.Mümeyyiz ile mümeyyiz olmayan çocuk arasında tabiî ki fark vardır.fark yoksa yani bu tespit nedir yada mümeyyizlik ayırımı yapmak nedendir ve alimler bu ayırmı neden yapmışlardır. Mümeyiz olan çocuk için verilen eğitim farklıdır. Mümeyyiz olmayan çocuk için alınan tedbirler farklıdır. Bunu ilk yazımızda açıkladık: Çünkü mümeyyiz olmayan çocuk eğitim almaz kavramaz ve idrak edemez. Onun için mümeyyiz olmayan çocuğa eğitim verilmez ancak islamda muteber olan tedbirler alınır. Mümeyyiz olmayan çocuk için alınan tedbirler islamda geçerli olan tedbirler olması gerekir. Bu tedbirlerin geçerli geçerli değimli veli değil yine ilim ehli olan bir kişi karar verecektir. Eğer veli ilim ehli adalet sahibi olan bir kişi ise aldığı tedbirler islama göre geçerliyse yinede kabul edilir.
Eğitim ancak mümeyyiz olan çocuğa verilir.Çünkü mümeyyiz olan çocuk leh ve aleyhine olan şeyleri bilen çocuktur. Biz bu konuda ikilem içinde değiliz elhamdülillah biz ne dediğimizi ve ne yazdığımızı çok iyi biliyoruz. Sıkıntı ya sizin anlayışınızda vardır. Yada  amacınızda vardır.


14 - Demişsiniz ki: mümeyyiz olmayan çocuğu korumada geçerli tedbir müslüman bir öğretmene teslim etmesi veya onunla beraber derslere girilmesi, bütün derslerde beraber olması veya öğretmene işleteceği dersleri söyleyebilmesidir. Peki acaba bunları söylerken neden velinin durumunu da değerlendirme ihtiyacı hissetmediniz? Hem mümeyyiz çocuğun mümeyyizlik tesbitini uzman kişilere yaptırıyor, velilere itibar etmiyorsunuz, hem de mümeyyiz olmayan çocukla ilgili velinin aldığı tedbirleri geçerli görüyorsunuz? Acaba veli kendisini bu gibi ortamlara girdiğinde küfürden koruyabilme özelliğine sahip mi ki sizin için velinin aldığı tedbir yeterli oldu? Bu durumda ya sizin uzmanlarınız gidip o çocukla beraber derslerde bulunacak veya gerekli tedbirleri bu uzmanlar sağlayacak ya da öğretmenliği yine bu uzmanlar ya da uzmanların kontrolundeki kişiler yapacak? Açıklamalarınızdaki çelişkiyi anlayabilmemiz konusunda bizlere yardımcı olun.

Cevap: Allah ın izniyle biz çelişki içinde değiliz. Tabiî ki okula gönderilecek çocuk veli kişiler kontrol altında eğitilmiş kişiler olacak. Yoksa çocuk gibi olan mümeyyiz olmayan veliler çocukla birlikte okula derslere girilmeyecek. Bu mesele itibarla yada güvenle alakası olan bir mesele değildir. Yani velilere güvenilmediği için imtihan edilmiyor yada velilere güvenilmediği için tedbirler öne sürülmüyor. Bu tedbirler imtihanlar veliyi ve çocuğunu korumak ve ona yardımcı olmak onları tağutların ve küfrün ve şirkin şerinden korumaktır. Bu imtihanın ve tedbirlerin temel amacı budur. Ve bu amacın gerçekleştirmesi için b işin uzmanları tarafından yapılması ve gereği gibi hareket edilmesi içindir.yukarda dediğimiz gibi bu işin güvenle lakalı değildir. Bu tamamen İslami ve Müslümanları korumaktır.
Elhamdülillah bu konuda da aynı şekilde çelişkimiz yoktur.Okuyan çok iyi bilirki biz çelişkili şeyler yazmamışızdır
.


15 - Diyorsunuz ki: Hiç bir müslüman mümeyyiz olmayan çocuğunu küfür ve şirk dolu okula kesinlikle göndermemelidir. Oysa okul meselesini öyle bir anlatmışsınız ki sanki asli küfür olan bir meseledir? O halde bu tavsiyenizi sadece mümeyyiz olmayan çocuk için değil, mümeyyiz olan çocuk için hatta büluğa erişmiş bir çocuk için de yapmanız gerekmez mi? Ya da belli tedbirler dahilinde mümeyyiz olmayan çocuğu göndermek caizdir demeniz yerine ilk olarak söylemeniz gereken söz oraya gönderilmemesi gerektiği yönünde olması gerekmez miydi?

Cevap: Biz hiçbir zaman okuma yazma öğrenmenin aslı küfürdür. Dememişiz delil olmadığı içinde diyemeyiz. Ancak yukarda anlattığımız gibi tur gibi devletlerde her ne kadar okulların kurulmasının hedefi okuma yazma öğretmek diye adlandırılmışsıda, Ancak gerçekte amaçları bu değil çocuklara küfür ve şirk enjekte etmek ve sistem dişlisi bir diş hainle getirmektir. Ve biz bu işin ehemmiyetini ve zararlarını üzerinde durmuş ve anlatmışız. Yoksa İslam da kaynaklanmayan hükümler bildirmemişiz. Onun için böyle olan devletlerde kişi çocuğunu okuma yazma yada bazı dünyevi ilimleri öğrenmek için gönderirse nasıl göndermesi gerektiğini hangi şartlar altında gönderebileceğini İslami hükümler çerçevesinde açıkladık.Ve Müslümanları hangi çocukları gönderebileceğini ve küfre  şirke düşmemeleri için nasıl hareket edeceklerini de açıkladık. Bunarlı açıkladık ve yinede çocukların okula göndermeye taraf değiliz aksine göndermemeleri hem kendileri için hemde çocukları için daha uygundur.

 16 - Eğitimin temeli küfre ve şirke dayanmayan bir sistem var mıdır acaba? Madem pratikte hiç bir fark yok neden özel ve resmi ayrımı yapılmıştır? Zira okul meselesi başlı başına bir küfür olarak görülen bir meseledir. Madem ki başlı başına küfür olan bir mesele o zaman küfür meselesi özel için de aynıdır, resmi için de aynıdır.

Cevap:Eğitimin temeli küfre ve şirke dayalı olan tur gibi devletlerde  ister devlet okulu olsun ister özel okul olsun verilen temel eğitiminde hiçbir fark yoktur.Ancak şöyle bir fark vardır. Özel okularda verilen eğitim devlet okularından verilen eğitip daha kalitelidir.Ve bu iki okulu birbirinden ayıran özelikte budur Yoksa verilen temel eğitimde bir değişiklik yoktur.Biz küfür konusun özel yada resmi diye bir ayırım yapmamışız yazıları iyi oku. 

17 - Okuldaki müdür ve öğretmenler mademki kafirdirler, müslüman bir öğretmene nasıl mümeyyiz olmayan çocuğu teslim edebiliyorsunuz? Kaldıki yöneticisinin kafir olduğu bir okulda ve kafirlerce denetlenen bir okulda müslüman bir öğretmen kendisini nasıl koruyacak ki kaldı ki müslümanın mümeyyiz olmayan çocuğunu korusun? Oysa küfür sistemlerinin okullarında yönetici kadrosu kafir iken nasıl olur da bir müslüman kafirin yönetimi altında öğretmenlik yapabilir? Oysa kafirlerin müslümanlar üzerinde hele de küfrün söz konusu olduğu bir durumda hiç bir yetki hakkı yoktur.
Ayrıca müslüman bir kimseyi okul konusunda bu kadar araştırmak okul meselesi asli küfür görüldüğü için midir? Bu şekilde bir araştırma yapılacağı hangi şeri delilden çıkıyor?

Cevap: Okulun yönetimi kafir olması müslümanın öğretmenlik yapmayacağı anlamına gelmez. Müslüman eğer akidesini koruyorsa ve verdiği derslerde küfür ve şirki öğretmiyorsa ve kendini küfür ve şirkten koruyabiliyorsa öğretmenlik yapabilir. Bu öğretmenlik yapan Müslüman bir kişiye Müslüman olan bir çocuk teslim edilebilir. Ve bu öğretmende çocuğu koruyabilir. Ve bu mümkündür. Eğer bu gerçekleştirildiğinde Çocuğunu Müslüman a teslim eden ve orda Müslüman olan öğretmen tekfir edilmez. İslam da hüküm böyledir.
Yukarda da açıkladık okulun aslı küfür değildir. Eğer okulun aslı küfr olsaydı her halükarda küfür olurdu ister mümeyyiz olsun ister mümeyyiz olmasın bunları okula göndermek küfür olurdu.Oysa okuma yazma öğrenmenin aslı küfür değildir. Ancak tur gibi devletlerde verilen eğitimin çoğu küfür ve şirktir.Bunu bir öok defa açıkladık örneklerle..


18 - Yaptığınız izahları şeri naslar ışığında tekrardan gözden geçirirseniz yazınız daha ilmi bir değer kazanır. Şu durumda yazınız ilmi bir yazıdan ziyade kişisel görüş gibi duruyor. Bu yazıyı biraz daha ilmileştirerek ortaya koyarsanız memnun kalırız. Zira şahsi görüşlerin İslam nazarında ancak Kur’an ve sünnete uygunluk arzettiğinde bir değeri olur. Aksi takdirde heva ve heves devreye girer. Ve böylece heva ve heveslerini ilah edinmenin söz konusu olduğu olumsuz sonuç ortaya çıkar. Bu yüzden yazınızın heva ve hevesten kaynaklanan bir yazı mahiyetini almaması için şer’i olarak açıkça meseleyi netleştiriniz. Aksi takdirde bu yazınız itibar edilecek bir delil teşkil etmemektedir.


Cevap: Allahın izni ve yardımıyla diyorum ki biz şerri naslara dayanmayan hiçbir görüşü ileri sürmeyiz ve savunmayız Okul konusunda yazdıklarım hepside delile dayalı İslam hukuku çerçevesinde yazılmıştır.   Ve ilk astığım yazı tartışılmış tekrar ekrar gözden geçirilmiş ve üzerinde çalışmalar yapılmış sonra asılmıştır. Delileri koymamamın nedeni ise made made açıklayıp daha iyi anlaşılması içindir ve delilere dayanılarak hazırlanmıştır.
Biz heva ve hevesimize uymaktan Allah a sığınırız.Aynı şekilde heva ve hevesimizi ilah edinmekte Allah a sığınırız.
Anlamadığın yada bilmediğin şeyler farsa usulüne göre sor Allah ın izniyle vaktim olunca cevaplarım ancak sıkıştırmak yada alay etmek hakaret etmek nitelikteki sorularına cevap vermem çünkü meselenin cedeleşmeye gitmesini istemem cedeleşmeye giden mesellerde mutlaka kişi yanlışlara sevk edebilir.
Son duamız alemlerin rabi olan Allah a hamd olsun
Kayıtlı
a.kadirbaki
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 8


« Yanıtla #17 : 28 Temmuz 2010, 16:56:59 »

Selamun Aleykum
Sami bey, yazılara cevap vermeye devam etmeniz beni inanın ki çok sevindirdi. Bu sizin sözlerinizin arkasında oldunuğunuzun açık bir göstergesidir. Bu sebeple sizi takdir ediyor, fakat  soruları tek tek ve de ayrıntılı bir şekilde cevaplamıyor olmanızı esefle karşılıyorum. Umarım bu hususta da duyarlı davranarak size sorulan soruları hiç eksik bırakmadan, ayrıntılı bir şekilde cevaplarsınız.
Verdiğiniz cevaplara gelince, bu cevaplarınızın öncekilerden ilmi olarak açıklayıcı mahiyette olması açısından bir farkı yok. Sadece sözcüklerinizi biraz daha artırmış, meseleyi yine şahsi görüşünüzle ya da ictihad mertebesindeysiniz şayet ictihadınızla süslemişsiniz. Yok ictihad seviyesinde değilseniz hüküm verme kaide ve kurallarını kimden öğreniyorsunuz veya bu konuda size hükmü veren kim, doğrusu merak ettim!
Şimdi verdiğiniz cevapları bir kez daha gözden geçirelim:
Okula göndermek küfürdür diye ayet ya da hadis olsaydı zaten bu konuyu tartışmazdık. Ama getirdiğiniz delillerden ancak kişinin tasarrufu altındakiler üzerinde sorumluluk sahibi olduğu, bu konuda Allah katında hesaba çekileceği bildiriliyor. Getirdiğiniz alim açıklamaları da bu şekilde bu nasları tevil ve tefsir ediyor. Durum bundan ibaretken bu nasları delil alarak ve bu naslara bir takım kaideleri bina ederek tekfir yoluna varmanız, ictihad ederken izlediğiniz yolun ne şekilde olduğu konusunda beni düşündürüyor doğrusu? veya bu konuda her kim ictihad yapmış ise o kimsenin ictihad ederken izlediği yolun ne şekilde olduğu konusu beni düşündürüyor?
Küfre rıza küfürdür kaidesini alarak bir kaideyle kişileri mürted ilan edecek, kanlarını, mallarını helal kılacak, karıyla kocanın ve müslümanların birbirleriyle arasını ayıracak boyuta getiriyorsunuz. Bu kaide mutlak bir kaide midir? Her mesele için geçerli bir kaide midir? Nerelerde uygulanır nerelerde uygulanmaz, değinmemişsiniz?
İnsanları okula göndermedeki gayeyi sırf diploma almak veya okuma yazma öğrenmek olarak ön yargılı bir şekilde bu işi sınırlandırıyor, aldıklarını söyledikleri tedbiri tedbir olarak değerlendirmiyorsunuz. Ya da bir müslümanın çocuğunu buradan koruyacağına itimat ve güveniniz yok. Doğrusu bu durumda sizin müslümanlara güveniniz yok. Eğer ki müslümanlara güven duysanız tevhid konusunda eğittiğiniz gibi, diyarı harpte karşılarına çıkabilecek her konuda onları eğitirdiniz. Ve olumsuz durumlarla karşılaştıklarında onlar hazır hale gelirlerdi.
Ve çocuğun % 90 küfür olan bir yere kendi isteğiyle göndermeyi küfre rızaya soktunuz. % 90 ihtimalin olduğu yerde % 10'luk bir ihtimal daha vardır. O halde bir müslümanın bu gibi yerlere çocuğunu gönderdiğinde neden % 10'luk ihtimali de göz önünde bulundur muyorsunuz ya da % 90 ihtimali çocuğunu oradaki küfürlerden sakındırma ihtimalinin olduğu yönünde değerlendirmiyorsunuz? Bunu sağlamak bahsettiğiniz, tanımladığınız mümeyyiz çocuk için mümkün olmayan bir durum mudur? Ya da veli olan kimse bu imkanı sağlayamaz mı? Yeter ki siz o veliyi çocuk sahibi olduğu andan itibaren eğitiyor olsanız, ya da eğitmeseniz bu işle karşılaştığı zaman onu bu konularda bilinçlendirseniz acaba bu % 90 küfür ihtimalinin ortadan kalkma imkanı hiç mi yoktur?
Küfre rıza amel söz konusu olduğunda olur mu olmaz mı demişsiniz? Elbette olur? Ama bu sizin dediğiniz şekilde ihtimalli durumlar için olmaz, bizzat küfür söz konusu olduğunda olur. Örneğin; bir müslümana küfür işlettirip onun küfür işlemesine kayıtsız kalmak gibi. Örneğin; kendisi küfür olan bir senedi imzalamıyor, ama bir müslümana o senedi imzalattırıyor ve o müslümanın senede küfürlü bir şekilde imza atmasına ses çıkarmıyor, bilakis kayıtsız kalıyor. İşte bu, ameli konuda kişinin küfre rızasıdır. Burada küfür amelini yaptırması, kendi amelidir. Bu durumla okul arasında hiç benzerlik var mı acaba? Çünkü okulun tamamı küfür olan bir yer değil. Orada işlenen küfürler var ve bu küfürler sebebiyle küfür. Bu küfürlere karşı tedbirli olduğunu, çocuğuna küfür işlettirmediğini söylediği halde bir kimsenin nasıl küfre rızası vardır denilebilir?  İşte bu mesele halen netlik kazanmış değil? Ve madem ki sordunuz şimdi izahınızı ona göre yapınız lütfen. Ama önceki sorulanları da atlamayarak?
Okul konusu asli küfür değil diyorsunuz ve % 90'lık küfür ihtimali olan bir yer olduğunu söylüyorsunuz. O halde % 90'lık küfür olan bir yeri neden istisnalara bakmaksızın, % 100'luk küfür kategorisine sokuyorsunuz? Yani oraya giden mümeyyiz çocuk ya da gayri mümeyyiz çocuk % 100 küfür işleyecek hükmü vererek, gönderen veli tedbirini almamıştır, küfre razıdır şeklinde % 100 küfür hükmü veriyorsunuz? Aglabuz zanla küfür hükmü verdik, % 100 vermedik. Bu durumda % 100 küfür işleyecek hükmü kesin ifade etmezde ne ifade eder? Aglabuz zanla hüküm vermek böyle mi oluyor acaba? Verdiğiniz cevaplarda bu konuya tekrar değineceğim?
Yetişkinlerle akledemeyen çocukları bir tuttuğumu söylemişsiniz. Oysa kendini küfürden koruyamayacak durumdaki kimse, ya da büyük çoğunlukla küfrün yaygın olduğu bir yere giren kimse oradab büyük ihtimalle küfür işleyecekse bu da kendisini koruyamayacak çocuk durumunda değil midir sizce? Bu sorunuzdan anlıyorum ki siz büyüklerin kendilerini her halukarda küfürden koruyacak durumda olduğunu söylemek istiyorsunuz. Öyleyse neden veli olan büyükleri bu sınıfa sokmuyorsunuz da sözlerine itibar etmeksizin mutlak imtihanı gerekli görüyorsunuz? Veya neden imtihanla ilgili delil verdiğiniz kadınların imtihanı meselesinde kadınlar imtihan ediliyor da erkekler imtihan edilmiyorlar? Yoksa kadınlar yetişkin değiller miydiler? Veya erkekler mi sadece yetişkindiler? Bu durumda bu yapılan karşılaştırma yani kıyaslama sizce yanlış mıdır? Her karşılaştırma yapmak için kıyas ilmi mi bilmek gerekiyor.
Yazınızda hep aklı olmayan çocuk üzerinde durmuşsunuz. Oysa mümeyyiz olan çocuk aklı olduğunu söylüyordunuz. Şimdi ne oldu da meseleyi aklı olmayan çocukla sınırlandırmaya başladınız? Aklı olmayan çocuğun zaten hükmü yoktur. Ama bu hükümsüzlük veli ona küfür işlettirmekte hürdür manasında değildir. Buna rağmen siz, gayri mümeyyiz çocuğu % 90 küfür olan yere göndermekte, alınan bir takım tedbirler dahilinde mahsur görmemiştiniz. Öyleyse böyle bir ortamda alındığını söylediğiniz tedbirlerle bu aklı olmayan çocuk kendisini ne kadar koruyabilecek? O çocuğun küfür işlemesi ihtimali de yok değildir. Bu durumda buna nasıl cevaz verdiniz? Diyeceksiniz azın hükmü yoktur. Ben bunu çözemedim. Küfrün azı, çoğu mu varmış? Bir sinekle kafir olan bir deveyle de kafir olabiliyor. Bir konuda şirk işleyen, bir çok şirkler işleyen gibi müşriktir.
Ben, kimseye bir şeyler yutturmaya çalışıyor değilim. Ama sizde böyle bir zihniyet varsa bilemem. Her suçlu karşısındakini kendisi gibi görürmüş.
Şehadeti kavramış, yaşadığı sistemi ve o sistemdeki olumsuzlukları bilen bir müslümanın kendisini şirkten ve küfürden koruduğu gibi, ailesini de şirkten ve küfürden koruduğuna inanırım. Bu benim akidemdir. Siz ise bazı durumlarda müslüman kimselerin bunları yapamayacağını söylüyorsunuz velev ki yaptığını söylese bile. Ve zaten size düşen bir kimse müslüman olduğu anda ona yaşadığı cahiliyeyle ilgili tüm olumsuzlukları öğretmek, onlara karşı alacağı önlemleri bildirmektir. bunu yapmamışsanız ve siz müslümanlar üzerinde yetki sahibiyseniz, bu durumda o müslüman olan kimse bilmediği konuda mazur mudur? Ya da siz bildirmediğiniz konuda mazur musunuz? Zira o kimse sizin tasarrufunuz aldında idi. Bu durumda daha önce yazdığınız ayet, hadis ve açıklamaların hükmü sizi de içermez mi?
Müslümanların kandırılmaya çalışıldığına değinmişsiniz. Acaba burada müslümanları kandıran siz misiniz ben miyim? Ben müslümanın beyanını asıl kabul ederken, siz yaptığı ameli küfür olarak telakki edip küfre rıza kaidesiyle bunu süsleyip aglabuzzannı üzerine bina edip yaptığınız bir ictihad neticesinde kati delildir diyerek müslümanların tekfir edilmesi gerektiği konusunda insanları kandırmıyor, ben ise kandırıyorum öyle mi? Doğrusu aramızda ihtilaf ettiğimiz şeyler konusunda hükmü verecek olan Allah'tır. Bütün işlerin sonu Ona döndürülür. hesap görücü olarak Allah yeter. Bİr kimseyi itham etmeden önce iyi düşünün ve nefsinizle değil, Allah'ın kitabıyla ya da rasulun sünnetiyle konuşun lütfen!
Açıklamalarınızı nedense mümeyyiz olmayan çocuğa youğunlaşarak yapmışsınız. Mümeyyiz olan veya olmayan çocuk olsun, velisi tüm tedbirleri aldığını söylüyorsa mutlaka onun araştırılması gerektiğine dair henüz bir delil sunmadınız. veliye yalancı demediniz belki, ama yanılıyorsun da demediniz. yaptığınız hareketle biz sana güvenmiyoruz dediniz adeta. Çünkü güvenseydiniz o velinin koruduğuğunu söylemesi sonrası şöyle derdiniz: Şunları şunları yaptınız mı, şurda şu var, burda bu var, bunları biliyor musun? Veli, bunları bilmiyordum derse işte bu veliye sen çocuğunu koruyacağın konusunda yanılıyorsun dersiniz. Bunları da biliyordum ve hatta sizlerin söylemediği şu şu şeyleri de biliyorum derse işte bu velinin çocuğuyla ilgili artık bir araştırmaya ihtiyaç duymazsınız.
Mümeyyiz çocuğu konusundaki velinin durumu da aynıdır. Üstelik mümeyyiz çocuğun kendisini koruması daha ehvendir. Böylece mümeyyiz çocuğun eğitilmesi, bunu velinin yapabilmesi mümkün olan bir durumdur. Aksi takdirde müslüman olan insanları bir kağıt parçası için oraya gönderiyorlar diye itham ederseniz, bu hem onlara iftiradır, hem zandır, hem de müslümanları nifakla, iki yüzlülükle itham etmektir.
Ben tedbir aldım diyen veliyi araştırmak, iman ettiğini bildiğin veliyi iman etmiş mi etmemiş mi araştırmak gibidir. Bu veliye bir iyilik yapacaksanız onu eksik olduğu noktalarda tamamlar veya daha önceden bu konulara hazır hale getirirsiniz. sonradan o velinin bilmediği, koruyamayacağı gibi bir zanla gidip veliyi araştırmazsınız.
Kalbim temiz deyip her tür şirkleri işleyenlerle imanı bildiği için çocuğunu küfürden koruyarak okula gönderen velinin ne alakası var. Siz meseleye hep bir tek gözlükle baktığınız için mesele sanki hep olumsuz olacakmış gibi değerlendiriyorsunuz. Hiç meselenin olumlu olabileceğine % 1'de ihtimal vermiyorsunuz. Oysa sizin ifadelerinize bakılırsa % 10 ihtimal vardır. Ve bu ihtimal az değildir.
Ateş üzerinde ip örneğinizde bu konuya örnek teşkil edecek bir söz değil. % 100 ateş üzerindeki ipten % 10'luk kurtulma imkanı olanın bu % 10'u tercih etmesi mutlak olarak o kişinin yanacağı manasında değildir. Ve bu % 10'la birlikte % 90'lık etkiyi ortadan kaldırma veya tamamen yok etme söz konusu da olabilir. O halde ihtimalli olan durumlarda meseleye bir tek yönüyle yaklaşılmamalıdır.
Daha önceki yazdığınız yazıları da okudum ve sorulması gerekenleri sordum. Şİmdiki yazınızı okudum ve yine size sorma ihtiyacı hissediyorum. Madem beni cehaletle itham ettiniz. O zaman siz ilim sahiplerine biz cahilleri eğitmek ve sorularımızla bizi bilinçlendirmek düşer. O halde itham ve saldırı yerine cevaplarla uğraşınız lütfen.
İlk yazılarınıza, sonraki yazılarınıza ve şimdiki yazılarınıza bir bakınız. Her birinde birbirini nakzedecek sözler mevcut. Bu durumda sizin yaptığınız imtihan, tekfir, küfre rıza kaidesi, aglabuzzan acaba birisini geerçekten kurtarmak amaçlı mı gözüküyor. Yoksa o kimse küfre girmiş mi girmemiş mi, imanda kalmış mı kalmamış mı amaçlı mı gözüküyor. Demek ki bu meseleyi ben anlayamamışım. Benim eksikliğime ve cehaletime verin, beni mazur görün. Rica ediyorum, ama beni gerçekten bu konuda meseleyi anlayacağım şekliyle bilgilendirin.
Yok eğer siz benden de cahilseniz o zaman bu fetvaları veren kim? O zaman o ilim sahibi kimse bu meselelere cevap versin. doğrusu cahil, cahilden ancak cehalet öğrenir! Bu da onun cehaletini artırır.
Siz daha önceki yazılarınızda verilen hükmün kati hüküm olduğunu söylemiştiniz. Şimdi ise tekfir illetinden bahsediyorsunuz. Bir mesele başka meselelerdeki illetlerden yola çıkılarak küfür hükmüne ulaşılmışsa bu küfür hükmü o müctehidin ulaştığı küfür hükmüdür. Yoksa kati bir küfür hükmü değildir. zira bir müctehidin küfür dediğine diğeri küfür diye ictihad etmeyebilir. Örnek; namazın terkiyle ilgili durum gibi. Veya çocuğun İslamlığı ya da irtidatı gibi. Bu gibi konularda alimler birbirinden farklı görüşler zikretmemişler ama hiç bir alim diğerini görüşü sebebiyle tekfir etmemiştir.
Beni ilimden nasibi olmamış olarak değerlendiriyorsanız şayet o zaman ilminizle beni nasiplendirin. Sorularımda sizleri karalamış da değilim. Sadece soru sormuşum. Soru sormak suç ve insanları karalamaktan sayılıyorsa siz neden açıklamalar yaparken sorular soruyorsunuz? Yoksa siz de beni mi karalamak istiyorsunuz?
Delilleri sunmadaki gayenizi söylemişiniz. Ama sunduğunuz delillerin ucunu hep tekfire dayandırdınız. Bu konudaki daha önceki izahlarınızı ve size sorulan soruları bir daha gözden geçiriniz.
Kadınların imtihanı konusunda acaba kadınlara yapılan imtihanın mahiyeti ne idi? İmtihanda sorulan sorular nelerdi? Onların kendilerine söylenilen söz karşısında yemin etmeleri onları doğru söylemiş saymak için yeterliydi. İbni Abbas'ın bu konudaki sözünü bir daha okuyun. Onlara denilmedi ki siz yalan söylüyorsunuz. Ya da yalan söylüyorsunuz değil de siz kendinizi kandırıyorsunuz, buraya hicret eden şu şu sebeplerle ancak hicret eder. Onların yeminleri onlar için kabul gören bir durum oldu. Siz ise yeminden ziyade veya söylenilen sözün doğruluğundan ziyade olmayacağı yönünde meseleyi değerlendirmek ve küfürle nihayetlendirmek durumuna düştünüz. Öyle ki imtihan ettirmese dahi kafir olur diyecek boyuta vardırdınız. şimdi söyleyin bu durumda ben bu delillerden bu hükümleri nasıl çıkarıyorsunuz, tekfire nasıl ulaşıyorsunuz derken yanlış mı soru sormuş, cahil mi olmuş, sizi karalamak isteyen mi olmuş oldum? doğrusu derin muhakeme anlayışınıza hayrette kaldım!
Mümin kadınların sadece iman sözüne bakılmasından ziyade onlara hicret etme sebepleriyle yemin ettirme söz konusu olmuştur. Siz de mümin velinin iman sözüne bakıyor, onu ilk etapta mümin olarak vasıflandırıyor, bir amelinden dolayı ona soruyorsunuz. Çocuğunu koruyor musun diye. O da evet Allah'a yemin ederim ki koruyorum, küfür, şirk işlettirmiyorum diyor, işte bu durumda onun sözüne neden itibar etmiyorsunuz? Buna rağmen siz diyorsunuz, hayır bizim alimlerimiz seni ve çocuğunu imtihan edecek. Onlar cevaz verirse senin çocuğunu koruduğuna hükmedeceğiz, onlar cevaz vermezse çocuğunu koruduğuna hükmedemeyeceğiz ve seni kafir sayacağız. İşte bu şekilde bir uygulamanın delilini de henüz ortaya koymuş değilsiniz. Bu şekilde yapılacağının delili nedir? Harici damgası değil onlardan daha şiddetli bir duruma gelmiş olma damgasını hakedersiniz? Çünkü hariciler en azından muhkem bir ayeti yanlış anlamışlar ve hata yapmışlardır. siz bir çok ayet ve hadisler ve kaidelerle bir meselede neredeyse zorlanarak bir  hüküm ya da hüküm zincirleri çıkarıyorsunuz. Bu, benim sizin yazdıklarınızdan çıkardığım sonuç. Öyleyse sizi doğru anlayabilmemi ve meseleyi doğru öğrenebilmemi sağlayın lütfen.
Şüphesiz ki ayetle emredilen imtihanın doğru şekilde gerçekleştirildiği ve mü'min kadınlara takınılması gereken tavrın da aynı şekilde doğru olduğu konusunda zerre miskali şüphem yoktur. Ama sizin imtihanlarınızın nasıl yapıldığı konusunda şüphem vardır. Bu konuda henüz bizi bilgilendirmediniz. sizin dediğiniz gibi imtihanın yapıldığına ve küfür konusunda imtihan sonucu bir kimsenin küfrün işleneceği yere gönderilip gönderilmeyeceğine karar verildiğine dair tarihi bir vakıa var mıdır? Biz de zamanımızdaki bu durumu o tarihi vakıaya uygulayalım da ictihad daha sağlam bir hal halsın?
Konumuz diyarı harp konusu değil diyorsunuz. Doğru da söylüyorsunuz ama atladığınız bir husus vardır ki o da sizin iddianızdır. Siz diyorsunuz ki büyük ihtimalle küfür işlenecek yere giren kimse orada büyük ihtimalle küfür işleyecek. Küfür işlememesi için tedbir alması lazım. Tedbir almaz da girerse küfre rızadan kafir olur. Şimdi bu durum diyarı harbe giren büyük için farklı da mümeyyiz ya da mümeyyiz olmayan çocuk için daha mı farklı? Nihayetinde her ikisi de büyük ihtimalle küfür işleyecekleri bir yere giriyorlar? Küfür kendini koruyamayan açısından sadece mümeyyiz ya da mümeyyiz olmayan çocuğa has bir durum mudur ki de bunlar böyle ortama girdiğinde oraya gönderen küfre razı oluyor da büyük kimse küfre razı olmamış oluyor? Bu sebeple sorulan soruyu tekrar iyi bir düşününüz? Bu durumda hiç bir şey anlamayan ben miyim yoksa kendinizi ifade edemeyen siz misiniz? Ya da siz mi hiç bir şeyi anlatamıyorsunuz? Benim aklım yerindedir çok şükür. Ama akil baliğ olan siz lütfen hiç bir soruyu geçmeden cevaplayınız. Yine meseleleri eksik bırakmışsınız.
Ben nerede baba okulda küfür işleyecek dedim. Benim dediğim, veli neden daha çocuğunun küfrüne şahit olmadan ve o da bunu bilip duruyor olmadan veliyi çocuğu sebebiyle tekfir ettiniz onu öğrenmek istedim. Ve verdiğiniz cevaplar hep aynı. Küfre rızası vardır. Hani nerde küfür var ki küfre rıza olsun? Benim ruh halim gayet normal ama siz herhalde soruları başka bir ruh haliyle okuyorsunuz ki böyle bir ithama ihtiyaç duydunuz.
Ben ne çalarım ne oynarım. Ben sadece hakkı arar, hakka tabi olur, hakkı konuşur, hakkı düşünür, hakka tabi olurum. Birilerinin hak diye sunduğu şeylere körü körüne tabi olacak da değilim. siz birisini tekfir ediyorsanız siz ettiğiniz için değil Allah ve rasulü o kimseyi tekfir ediyorsa tekfir ederim. Alakasız delillere sarılarak, alakasız konulara ve hele de ilerde gerçekleşecek olaylara daha gerçekleşmeden sizin gibi küfür hükmü vermem. Çünkü böyle bir hüküm verileceğine dair ben ne kuranda ne de sünnette bir delile rastlamış değilim. Yok eğer siz rastladıysanız buyrun delillerinizi ortaya koyun?
Hem müslüman veliye yalancı ithamı yapmıyoruz diyorsunuz sonraki satırlarınızda yalancı damgasını yapıştırıyorsunuz. Oysa okula gönderilen çocuğun velisi orada küfürlerin varolduğunu bile bile, bunların önlemini almış olarak gönderir. Bu durumda veliyi neden yalancılıkla itham ettiniz. Hani diyordunuz ki kendini kandırıyorsun der, onu bu işten sakındırırız. Şimdi ise birden bire yalancı oluverdi. sözlerinizdeki daha önceki tezatlar gibi buradaki tezatı nasıl açıklayabilirsiniz?
Veli çocuğunu küfür işleyeceğini biliyor, ama küfürden nasıl korunacağını bilmiyor. Hayret doğrusu küfrü bilip de ondan korunma yollarını bilmemek ve müslüman kalmak? Ne ilginç bir durum? siz o veliye müslüman demiyor muydunuz? İmtihan etmiyor muydunuz? Hem kendisini hem çocuğunu? Şimdi de küfür işleyeceğini biliyor ve bile bile gönderiyor, küfre razıdır diyorsunuz. Çünkü küfür işleyeceğini bildiğin için çocuk o küfrü işleyecek ve sen razısın diyorsunuz veliye? Bu şekilde hükmün dayanağını hala görebilmiş değilim. Yani henüz gerçekleşmemiş olan bir küfrü, küfre rızaya nasıl sokabildiniz? Ve bu veli çocuğunu daha göndermeden kafir olmuştur diyorsunuz? Kafir olunma ihtimallerini ortadan kaldırdığını söyleyen bir veli neden göndermeden kafir oldu ki? Bu ilerde mahkemeye başvurmak gibi bir küfre razı oluş mudur? Ya da kafirlere küfür olan konularda ilerde itaat edeciğine dair söz veriş gibi bir küfür müdür ki küfre rıza ya da küfrü istemek vardır? Bu meseleyi nasıl anlıyorsunuz henüz anlayamadım?
Okula göndermek ameli küfür olan amel mi ki amel sözü yalanlasın? Oysa amelin sözü yalanladığı durumlar bizzat o amelin aksi yapılarak söz konusu olur. Örneğin; bir yandan benim kitabım kurandır, ona tabiyim derken, diğer yandan bile bile kurana basan veya kurandan bir hükmü  yalanlayan kimse işte bu kimsenin ameli sözünü yalanlamıştır. Oysa okul meselesindeki durum aynı değildir. Her ne kadar işlenmesi yüksek küfürler olsa bile orada o küfürlerin işlendiğine şahit olunmadıkça bir kimse hakkında bu ilerde kesin küfür işleyecek hükmü verilemez. Hele de bir takım tedbirler aldığını söyleyen kimseler ister mümeyyiz, ister gayri mümeyyiz çocuğunu göndersin gönderdiği için hemen tekfir edilmez. ancak korumadığı ve onun da buna şahit olduğunu bildiği zaman gerekli tedbirleri almazsa ve o işlenene razı bir şekilde gönderirse işte o zaman küfre rıza söz konusu olur. Yoksa daha işlenmemiş, ortada olmayan bir küfür sebebiyle küfür sabit olmaz.
Ayrıca ben alimlerin mürtedlerle ilgili sözlerini incelediğimde sizin dediğiniz gibi dinden dönme şekli tarif eden bir alim göremedim. Varsa şayet o alimlerin isimlerini yazınız lütfen.
Şimdi siz milletvekilinin ameliyle çocuğunu okula gönderen velinin amelinin aynı mı olduğunu söylüyorsunuz? Doğrusu şimdi ben sizin kıyasınıza şaştım. Milletvekilinin ameli asli küfür mü değil mi? Velinin amelinin asli küfür olmadığını siz de kabul ettiniz. O zaman bu kıyas neden?
Benim sorduğum sorulara verilmesi gereken cevapları veriniz de benim içinde bulunduğum çelişkilerden beni kurtarınız?
Okullarda işlendiğini zikrettiğiniz küfürler konusunda çocuğunu eğittiğini söyleyen bir veliye siz, hayır sen eğitmedin, dur biz bir bakalım eğitilmiş mi eğitilmemiş mi, böylece seni tekfir etmememiz için biz çocuğunu imtihan edeceğiz mi denir yoksa sözüne itibar edilir mi? Ve bu saydığınız küfürlerin hepsi bir anda insanın karşısına çıkan küfürler midir, peyderpey karşılaşılabilecek şeyler midir? Bunlardan korunmak imkansız mıdır? Şayet imkansız derseniz, sizin uzmanlarınızın imtihan ettiği çocuk için de imkansızdır. Yok şayet imkan vardır derseniz o zaman daha ne diye veliye itibar etmiyorsunuz?
Ehil kimseler tarafından tedbir alınması hükmü nereden çıkıyor? Veli tedbir almaya ehil değildir öyle mi?
Zanni galip kelimesinin sizn yazdıklarınızda olup olmadığını sormuşsunuz. Peki eglabuz zan, zanni galip ya da galip zan demek değilmidir? Arasında ne fark vardır? Oysa benim anladığıma göre hiç bir fark yoktur.
Şimdi siz kalkıp büyük zanla, o da nassın delalet ettiği manalardan birisini ictihad sonucu karar kılmak değil, ilerde işlenmesi muhtemel küfürlerin olduğu bir ortamda kesin küfür işleyecek hükmü veriyorsunuz? Bu nasıl galip zandır? Bu ancak ve ancak olsa olsa sui zandır. Çünkü müslüman hakkında aslolan hüsnü zan yapılmasıdır. Bu gibi tevili olan meselelerde.
Bir kimseye zahirine göre müslüman hükmü veriyorsak Allah ve rasulü onda bulunan vasıflara o hükmü verdiği içindir. Biz kimsenin Allah katındaki hükmüne karışmıyoruz. O zaman zahiren müslüman gördüğümüz her bir ferdi sizin anlayışınıza göre sürekli imtihana tabi tutacağız, küfre giriyor mu girmiyorlar mı diye öyle mi?
Aglabuz zanla amel edilir kaidesi hangi kati delile dayanıyormuş, bu kaidenin uygulanışı nasıldır, her yerde ya da her meselede aynı şekilde mi uygulanır onu da burada açıklarsanız memnun ve müteşekkir olurum.
Kayıtlı
a.kadirbaki
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 8


« Yanıtla #18 : 28 Temmuz 2010, 16:59:33 »

Ebu Muvahhid bey,
 
İlk sorduğum soruları tek tek inceleyip cevaplama zahmetinde bulunmanız sizin nezaket ve inceliğinizin bir göstergesidir.  Aceleci olmamanız konusunda da size diyecek bir sözüm yoktur. Önemli olan cevap yazmış olmanızdır. Ve daha da vereceğiniz cevaplar varsa şayet istifade ederiz yazılarınızdan Allah izin verirse.
İlk soruya uzun uzadıya doldurduğunuz satırlar ve saydığınız bir çok olumsuzluklar sadece tur için geçerli olmasa gerek. Saydığınız vasıfların olmadığı, adı İslam olan ülkelerden hangisinde var ki sanki? Bu yerlerin bu duruma gelişlerinin asıl sebebi küfür okulları mıdır yoksa yönetimlerin değişmesi midir? Şimdi sizin bir takım vasıflar atfettiğiniz şahıs küfrün okullarında mı yetişmiştir yoksa İslam okulunda mı yetişmiştir?
Küfür okullarından her çıkan sizin dediğiniz gibi küfrün birer hizmetçisi durumunda mı oluyorlar? Oysa nice okuyanlar vardır ki küfrün karşısında gerek batıl için gerek hak için mücadele etmiştir. Siz herhalde bunlara şahit değilsiniz. Veya herhalde okuma yazma bildiğinize ve bu yazıları yazabildiğinize göre siz küfür okullarında yetişmediniz? Veya yaşadığınız dünyayı iyi tanımıyorsunuz. O yüzden bir okul meselesinden yola çıkarak bütün dünyayı dalalete boğan halleri sanki bu mesele ortaya çıkarmış gibi göstermeye çalışmayınız.
Benim burada asıl anlamak istediğim sizin de belirttiğiniz gibi diyarı harpte olan olumsuzluklar sebebiyle orada yaşamak, kişinin kendini koruyarak, ne kadar mümkünse aynı şekilde küfür okullarında da korunmanın mümkün olup olmayacağını vurgulamanızı istemektir. Bu sebeple neden meseleyi sadece okulla sınırlandırdınız ve ona bir takım hükümler bina ettiniz de aynı durumda olan başka meseleleri de bu arada bildirmediniz?
Meselemiz okul meselesi onun için onun üzerinde durdum diyorsanız, o zaman okul meselesine uyguladığınız hükümleri diyarı harpte başka hangi meselelere de uyguluyorsunuz, bunları da ortaya koyun ki, sizin de saydığınız tüm olumsuzluklardan müslümanlar korunsun veya müslüman kalabilsinler. Çünkü diyarı harpte insanlara işlettirilecek küfürler çokcadır ve bir müslüman veya onun çocuğu bu küfürlere mutlaka düşebilir. O halde küfre rıza söz konusu olmaması için müslümanları bu halden koruyunuz ve insanların küfre düşebilecekleri bildiğiniz her konuyu okul konusu gibi net ve açık bir şekilde anlatınız da müslümanların küfre düşüşlerine razı olmayınız. O halde okul meselesine benzer meseleleri  de anlatınız?
İkinci soruya verdiğiniz cevap, biz tur'ye biliyoruz ve bizi orası ilgilendirdiği için o hükmü verdik diyorsunuz? Peki sizi ilgilendiren başka yerler yok mu? Veya sizin eğitimi tur gibi olmadığını, muslumanların rahatlıkla çocuklarını gönderebileceğini bildiğiniz bir yer var mı? Veya böye yapanlar var mı? yapanlar varsa nerede ve nasıl yapıyorlar? Veya o yerlerde gönderenler imtihana tabi tutulmuyor, ya da küfür söz konusu olmuyorsa oraları böyle kılan etken nedir? Bildiriniz. Özellikle tur ve onun durumunda olan ülkeleri konuşuyorsunuz. Veya tur'un durumunda olan ulkeler var mı? Zira yazdığınız mesele ilmi bir mesele ve herkesi ilgilendirir.  Ve internet ortamında bu gibi sitelere her yerden insanlar girebilir. O zaman herkese lazım olacak şekilde bu meseleyi netlik kazandırınız. Ve şayet rahatlıkla çocukların okula gönderildiği yerler varsa bunu ilan ediniz. Sizin müslümanlara yapacağınız yardımlardan bir tanesi bu şekilde yol göstermek olabilir.

Üçüncü soruya verdiğiniz cevap:
Genel anlamda küfür hükmü verilen meseleler zanni delillerden mi kat'i delillerden mi çıkıyor? Zanni delillerden çıkıyor diyorsanız zanni delillerden ancak ictihadle hüküm çıkar ve bu da kati hükmünde olmaz. Örneğin; bir alim bir meselede ictihad yapar ona küfür hükmü verir, diğeri de başka ictihad yapar küfür hükmü vermez. Küfür hükmü veren, vermeyeni tekfir etmez. Veya haram hükmü verir, diğeri vermez. Haram hükmü vermeyeni haram hükmü veren tekfir etmez.
O halde siz bir meseleye küfür hükmü vermişseniz ve bunun zanni delillerden çıktığını söylemişseniz, bu durumda sizin dediğiniz şekliyle küfür demeyeni tekfir etmemeniz lazım. Çünkü hakkında kati nas olmayan bir meselede, bir takım naslardan yola çıkarak, ictihad yaparak hüküm verdiniz. Sizin gibi ictihad yapmayan ve sizin ictihadınızı kabul etmeyen veya bu konuda  tutunduğu delillere dayanarak sizi dinlemeyen kimseyi tekfir etmemeniz lazım.
Siz genel küfür hükmü verdiğiniz bir meselede bir kimseyi bir konuda istisna yapıp ancak sizin oluşturduğunuz şartlarda küfrüne hüküm vermişseniz, bir başkası da küfür sebebine bakarak küfrün işlenip işlenmemesine göre hüküm verir veya kişinin beyanına göre hüküm verir. Bu durumda siz diğer kimseyi tekfir etmemeniz lazım. Tabi burada geçerli şart heva ve hevesin söz konusu olmaması, gerçek delillerin söz konusu olmasıdır.
Verdiğiniz örneklere bakalım şimdi:
Müşriklerle beraber oturmak onlarla haşir neşir olmak küfürdür, özel durumlar istisna.
Müşriklerle oturmayı ve haşir neşir olmayı küfür kılan etken nedir? Şeri bir sebep olmaksızın olması değil midir?
O halde bir müslüman sürekli müşriklerle oturuyor ve haşir neşir oluyorsa, bu durumda ona küfür hükmü vermemek için ne yapmalısınız?
Sizin okul konusundaki pratiği buraya uygulayalım: Gideceğiz bu kimsenin yanına. Hatta biz değil alim kişi gidecek. Ona el vela ve'l bera konusuyla ilgili bir çok sorular soracak. O da bunları ya cevaplayacak ya da cevaplamayacak. Cevaplarsa küfür hükmünü kaldıracaksınız, cevaplamazsa küfür hükmünü vereceksiniz öyle mi? Oysa ona sorulacak soru, imtihan: Niye onlarla oturup kalkıyorsun şeklinde olacaktır. Onun verdiği cevap bizim ona inanmamızı gerektirecek. Yani o derseki: Benim onlardan menfaatim var, maddi menfaat elde ediyorum bu sebeple böyle davranıyorum. Şimdi siz el vela vel bera konusuyla ilgili tüm sorularla onu imtihan etmeden onun yanından ayrılmayacak mısınız? Ona sen yalancısın mı diyeceksiniz ya da yanılıyorsun mu diyeceksiniz?
Diğer örneklerinizi de bu minval üzere değerlendiriniz.
Ben ne kendi kafamı karıştırıyorum ne de başkasının kafasını karıştırmak istiyorum. Sadece açıklamalarınızı doğru şekilde, İslama uygun şekilde anlamaya çalışıyorum. Bu şekilde ithamlardan vazgeçiniz.
Okuma yazma öğrenmek küfür değildir. Tagut okulları küfre dayalı eğitim verdikleri için küfürdür diyorsunuz. Yani temeli küfürdür diyorsunuz.
Diyarı harbin de temeli küfür üzere kurulmuştur ama buna rağmen, ister avam olsun ister alim olsun, ister mümeyyiz olsun, ister gayri mümeyyiz olsun, ister kadın olsun, ister erkek olsun bu müslüman olan kimseler bu ortamda yaşayabiliyorlar. Öyleyse sizin anlayışınıza göre hiç bir diyarı harpte istisnai olanlar hariç hiç bir müslüman yaşayamaz. Ya öyle yerde yaşamak için alim olmak lazım, ya da bir alimin icazetiyle yaşamak lazım, kişi için başka yolu yoktur. Çünkü kendisini küfürden koruyamayan kimseler aynen öğretildiği halde küfür işleyen mümeyyiz gibidirler. Ya da ot durumunda olan gayri mümeyyiz durumundadırlar, öyle mi?
Alimlerin görüşlerini yazmışsınız güzel de bu konuya nasıl uyarladınız çıkaramadım. Oysa alimlerin yazdıkları görüşler genel olan görüşlerdir.
Kim küfre rıza gösterirse kafir olur. Kim masiyete rıza gösterirse masiyet işlemiş olur. Kim küfür kelimesini konuşur, dinleyenler de ona rıza gösterirlerse onlar da o küfrü işlemiş olurlar. Kim ilerde küfür işleyeceğine niyet etse o kimse daha şimdiden kafir olur. vs.
Bu kaideler ve sözler açık sözler ve kaidelerdir. Öyleyse buradaki sözlerin okulla alakası nedir ki? Okul konusunda kim küfre rıza göstermiş ki? Bilakis veli rızası olmadığını söyleyerek gönderiyorsa nasıl senin rızan vardır diyebilirsiniz? Hala bu meseleyi net bir şekilde açıklamadınız? Üstelik okulun küfür oluşunu temeli şirke ve küfre dayalı olduğu için diyorsunuz. Yani okul kurulurken asıl amacın küfür ve şirk işletmek olduğunu söyluyorsunuz. Çocuğunu okula gönderen veli de benim temel amacım küfrü ve şirki öğretmemektir, bu konuda önlemlerini alıdm diyor. Bu durumda veliye itibar etmiyorsunuz, imtihan ederek, hem kendisi, hem çocuğunu ona göre karar veriyorsunuz. Bir de imtihanı mutlak alimler yapacak diyorsunuz. Tarihte müslümanlardan hangisi alimlere çocuğunu götürmüş de benim çocuğum mümeyyiz mi değil mi bir imtihan yapın bakalım demiş? Veya alimler bir kimseye gitmişler de senin çocuğun mümeyyiz oldu mu olmadı mı bir bakalım anlayalım demiş? Var mı böyle bir deliliniz de mümeyyizlik imtihanı sizin alim dediğiniz kimselere kaldı?
Okula çocuğunu gönderen kimsenin küfre düşmemesi için istisna şartı olarak koştuğunuz şartlar tamamiyle sizin şahsi görüşlerinizdir. Bunun böyle olmadığını isbat etmediniz.
Dördüncü soruya verdiğiniz cevap:
İkrah konusunu, harbilere yardım konusunu istisnaya örnek olarak vermişsiniz. Bu meselelerin küfür oluşu nasla sabit ve yine istisnası nasla sabittir. Fakat siz okul konusunu neye kıyas ettiniz ki istisnası da kıyas ettiğiniz gibi oldu? Bu konuda açık bir nas getiremediniz. İmtihan ayeti, tebeyyun ayetini delil getirdiniz. Şartları o naslarda geçtiği şekilde uygulamadınız. Bu uygulamanın ilk öncüleri sizlersiniz herhalde? Okul konusuyla ilgili olarak ya da bu uygulama yeni bir uygulamadır. Böyle bir uygulama ben şimdiye kadar hiç bir kimseden duymuş değilim ya da okumuş da değilim.
O halde yeni bir meseleyle karşılaştığınızda nasıl hüküm veriyorsunuz? eğer kurana bakıyoruz diyorsanız kuranda sizin dediğiniz şekliyle bir tekfir, yani ilerde kesin küfür işleyecekleri sizler de bilebilirsiniz, zannı galiple bunu tesbit mümkündür, o yüzden genel küfür hükmü verdiğiniz her meseleyi ilerde işleyecek ihtimali olanları tekfir ediniz, şeklinde bir hüküm bilmiyorum, açık küfür ve şirk olan meseleler dışında.
 eğer sünnete bakıyoruz diyorsanız sünnet için de aynı durum söz konusu.
Yok eğer sahabe görüşlerine ya da alimlerin yaptıkları ictihadlara bakıyoruz diyorsanız yine getirdiğiniz alim sözlerinde bu şekilde diyene rastlamış değilim, ya da ben anlamaktan acizim. Lüften bu meseleye anlamamda yardımcı olunuz.
İstisna şeri bir kaide olabilir ama istisnayı sizin yaptığınız ya da algıladığınız gibi yapan ve algılayan kaç alim var söyler misiniz?

Beşinci cevabınız:

Mümeyyizlik kavramı alimlerce üzerinde konuşulan bir kavramdır diyorsunuz ama alimlerin sözlerini burada söylemiyorsunuz. Mümeyyizlik lafzı üzerinde ihtilaf olmayabilir, ama mümeyyizin kim olduğu konusunda ihtilaf vardır. Yani önemli olam isim değil, vasıftır. Öyleyse mümeyyiz kimdir?
Mümeyyizlikte en ayırt edici özellik iyiyi kötüden ayırt etmektir diyorsunuz. O halde demek ki önemli olan yaşadığı iklim ve çocuğun fiziksel gelişimi değildir. Akli gelişimidir? Bir çocuğun aklı zamanımızda kaç yaşında gelişir, madem ki sorunumuz Tur, bölgelere göre çocukların mümeyyizlik yaşlarını söyleyiniz?
Veya Rasulullah döneminde kaç yaşındakilere mümeyyiz deniliyordu. Mesela Ali 10 yaşında İslam'a girmiş ise 10 yaşında mı mümeyyizdi yoksa daha önce mümeyyiz olmuş mu idi? veya müctehid alimler bu yaşı nasıl saptamışlardır? Büluğ yaşı konusunda nasıl ki görüşleri varsa mutlaka mümeyyizlik yaşı konusunda da görüşleri vardır? Bu görüşleri neden yazmıyorsunuz?
İlk müctehid alimlerle son asır alimlerinin mümeyyizlik konusundaki görüşleri farklılık arzediyor mu? Çünkü aradan geçen uzunca zaman önceki alimlerin fetvalarını geçersiz kılar. Hatta o alimlerin yaşadığı bölgeler için bile geçersiz kılar. Bu meseleyi nasıl anlamamız gerekiyor?
Durumu ferde indirdiğinizde hüküm değiştiriyorsunuz ama sizin belirlediğiniz şartlar tahakkuk ederse değiştiriyorsunuz. Aksi takdirde bir müslüman sizin şartlarınızı kabul etmemesi, reddetmesi halinde tekfir ediyorsunuz. yazılanlardan ben bunu anlıyorum.

Altıncı Cevabınız:
Mümeyyizlik tesbitini alimler mi yapar yoksa alimler mümeyyiz kimdir konusunda ictihad mı yapar ve bu genel ictihada göre insanlar hareket ederler? Tarihte müslümanların çocukları mümeyyiz mi değil mi tek tek imtihanla mı tesbit edilmiştir? Oysa bütün müslümanlar alim değildiler, avam olan, cahil olan kimseler elbette vardı? Bu kimselerin çocukları mümeyyiz mi değil mi kim karar vermiş?
Çocuğa verilmesi gereken eğitim sadece okulla sınırlı değilse, o zaman bir aile reisi olarak baba çocuğunu her türlü olumsuzluklardan koruyacağı şekliyle eğitir. Yine bir halife tebasını hem okul, hem başka konularda küfre düşmeyeceği şekilde eğitir. O halde halife olan kimse sorumluluğunu yapmazsa babanın yapmaması konusunda sadece babayı mı suçlamak gerekir? Bir halifenin sorumluluğu altındakiler küfür olan konularda eğitilmemişlerse ve insanlar da küfür işliyorlarsa halife de bundan haberdarsa bu durumda halifenin hükmü nedir?
Okul konusunda insanların yanlışa düşmelerinin sebebi nedir? veya kimdir? Bu konuda insanlar yanlış mı yönlendirilmişlerdir? Yoksa yanlışı kendileri mi yapmıştırlar? Şayet yanlış yönlendirilmişlerse bugüne kadar işledikleri küfürlerin sorumlusu kimdir? Ya da onları yanlış yönlendirene bir pay var mıdır? Var ise bu kimse için çözüm nedir?

Yedinci Cevabınız:
Mümeyyizlik meselesini tesbit etmek; bir kimseyi tevhidin manasını ve şartlarını biliyor mu bilmiyor mu, şeklinde tesbit etmek gibi gerçekten ilim mi gerekiyor? Normal bir kimse mümeyyiz tesbiti yapamaz mı? Bu ictihad gerektiren bir mesele midir? Mümeyyizlik meselesini bilmek islamın diğer ahkamlarını bilmek gibi midir?
Mümeyyizlik meselesi fıkhi meseleyse bu konuda imtihan yaptırmayan kimse tekfir mi edilir? Şimdi adam abdestin farzlarını almayı biliyor. Ve bu şekilde yapıldığını gördüğünde o gördüğü şeye abdest hükmü verirse yanlış mı yapmış olur? Oysa abdest konusu da fıkıh konusudur. Ve öğretilen bilgilerle nasıl tahakkuk ettiği öğrenilebilir. Bu kimse kendisinin nasıl abdest aldığı konusunda kendisi imtihan ettirmezse tekfir mi edersiniz?
Bir meseleye hem fıkhi mesele diyeceksiniz, hem de fıkhi meselede o meselenin aksine davranan, üstelik de bir nassı değil de bir takım kimselerin uygulamalarını reddeden kimseyi tekfir mi edeceksiniz? Bu nasıl hüküm vermedir böyle?
Alimlerin mümeyyizlik hakkındaki sözlerini yazmışsınız ama bunları tek tek açıklamanızı istesem belki siz de alimlerin söyledikleri sözlerin neyi ifade ettiğini anlamamışsınız. Kopyala yapıştır usulu yazdığınız yazının o kısmını geçiyor ve bu konuda size bir şey sormuyorum.
Yanlız size şöyle bir görüş söyleyeyim. Bilmiyorsanız araştırınız.
İbni Abbas'tan nakledilen bir hadiste: Bir kadın peygambere bir çocuğu kaldırıp gösterdi. Ve buna hac var mı diye sordu? Peygamber de: Evet, ayrıca senin için de sevap vardır, buyurdu. Müslim Hacc 15/72 no 1336
Bu hadise dayanarak çocuğun haccı İmam Malik ile İmam Şafii sahihtir demişlerdir. İmam Ebu Hanife ise sahih değildir demişlerdir.
Yine imam malikin tabileri süt emen çocuğun haccı sahih midir değil midir diye kendi aralarında ihtilaf etmişlerdir.
Malikilerden ibni rüşd yedi yaşındaki çocuğun namazının sahih olduğunu söylemiştir. Ve buna delil olarak yedi yaşında namazın emredilmesi hadisini getirmiştir. Ebu Davud salat 2/26 no: 495
Alimler arasında bu mesele bile ihtilaflı olabiliyor ve belli kurallara bağlanıyorsa neden mümeyyizlik konusundaki ihtilaflarda kurallara bağlanmış olmasın?

Sekizinci Cevabınız:
Çocuk dediğiniz şekilde eğitildikten sonra mümeyyiz çocuğu kontrollü olarak sokağa okula ya da bir başka yere gönderen veli ve çocuğu yine mümeyyizlik tesbitinden geçirilir mi? Geçirilimez diyorsanız o zaman neden bu eğitimler verilmiş olsun ki? İmtihandan geçirilir diyorsanız ki siz bunu sadece okul için söylüyorsunuz, o zaman verilmiş olan eğitim çocuğa ne kazandırmışdır ki? ve çocuğa ne kazandırdığını velisi anlayamaz mı? Bu anlaşılması karmaşık bir mesele mi?
Okul içinde başlıklandırarak yazdığınız küfürlerin çocuğa öğretilmesi ya da çocuğun bunları algılaması gerçekten zor mudur? Kaldı ki çocuğa şu şu eğitimleri veli vermeli diyorsunuz. Aslında veliyle birlikte, imtihan zamanı gelmeden önce, yani çocuk o duruma düşmedem önce müslüman sorumlular ya da imtihan edecek ilim sahipleri bu konuda da veliyi eğittikleri gibi çocuğunu da eğitmeleri gerekmez miydi?
Akil, gayri akil ilmi terimler değil midir? Bir kimsenin akıllı olup olmadığını anlamak için alim mi olmak gerekir. Ya da bir kimsenin deli olduğunu anlamak için alim mi olmak gerekir? Bir kişinin akil mi gayri akil mi olduğunu anlamak için imtihan yapması için ilim sahibi birisine mi götürmek gerekir? O halde bütün müslüman veliler çocuklarını dini emirleri öğretme yaşı geldi mi gelmedi mi diye karar versinler diye ilim sahiplerine onları götürecekler onlar da bunlar dini emirlere tabi tutulmazlar, bunlar tabi tutulurlar demeleri doğrultusunda çocuklara ilim verilecek ya da verilmeyecek. zira ilmi tesbiti alimler yapar, avam yapamaz. Öyle mi?
Mümeyyizlik kavramını açıklamak, ehil olmadan bir mirasın hükmünü açıklamak gibi midir? Veya bir mahkemede hüküm vermek gibi midir? Bunun böyle olduğunu neye göre söylüyorsunuz? Her ilmi meseleyi bilmek için alim mi olmak gerekir? Örneğin; talakın hükümlerini öğrenmiş avamdan bir kimse talakla ilgili bir meselede hüküm verirse, bildiği konuda hüküm verdiği için yanlış mı yapmıştır? Öyleyse bu gibi şeri meseleleri açıklamak ve hakkında bir takım hükümler vermek için mutlaka alim mi olmak gerekir? Şimdi siz bu sitede yazı yazıyor ve bir takım hükümler söylüyorsunuz? Hem de şeri olan konularda? O halde siz alim misiniz?

Dokuzuncu Cevabınız:
Müslüman ve çocuğunun mümeyyiz olduğunu tesbite ehil, ama başkasının da imtihan etmesini istemiyor, ya da bu konuda kimseyi yeterli görmüyor veya çocuğu üzerinde psikolojik bir etki yapar diye bir başkasını söz sahibi kılmak istemiyor. Bu durumda bir başkasının imtihan etmesini istememesi onu kafir mi yapar?
İslam'da iş ehline verilir, doğrudur. Temel kuralları bilmediğimi söylüyorsunuz ama sizler de kuralları yerlerine oturtamıyor, meseleleri hep yuvarlıyorsunuz. zira hep aynı şeyleri cevap olarak tekrarlıyorsunuz.
Bir kimsenin mümeyyizin, iyiyi kötüden ayırt eden olduğunun tesbiti için mutlaka bir müftiye mi ihtiyac vardır? Bu konuda islam sınırı koymamış mı? İyiyi kötüden ayırabilme sınırı? Kim bu sınırı sağladığı tesbit edilmişse bu mümeyyizdir denilemez mi? Bunun tesbiti neden o kadar zor ki? Yoksa bu, hakkında İslam'ın hüküm bildirmediği, zaman ve şartlara göre hakkında ictihadle hüküm verilecek yeni çıkan meselelerden midir? Böyle olduğunu söylüyorsanız o zaman bu konuda deliller sununuz? Deyiniz ki şu imam zamanındaki şu durumda olan çocuklara mümeyyiz demiş, ama şu zamanda ondan yüz yıllar sonra gelen başka imam o durumdaki değil de şu durumdaki çocuklara mümeyyiz demiştir? Var mı böyle ayırt edici delileriniz? İslam tarihinde böyle denildiği görmedim? Varsa siz bildiriniz lütfen!

Cahil insanlar dediğiniz kimseler ya yaşadıkları sistemi bilmeyen cahiller, ya okuldaki küfürleri bilmeyen cahiller ya tevhid konusunda cahiller? Müslüman bir kimse şayet bu cehaleti taşıyorsa o zaman onun cehaletinin sebebi kimin tasarrufu altında yaşıyorsa o değil midir? Böyle bir müslümanın çocuğunu imtihan etmeden önce onun kendisini iyice bir yetiştirmeniz gerekmez mi? Yani şayet sizseniz bu cahil kimsenin sorumlusu. Zaten bir kimsenin sorumluluğu altında değilse, o kimse nasıl tevhidi anlamıştır, bilinmez ve yaptıkları Allah'la kendisi arasındadır.
Diploma sahibi olsun diye gönderen kimsenin meseleleri bilen birisi olması da muhemeldir. Bunu neden hesaba katmadınız?
Rızık endişesi taşıyan bir kimse söz konusuysa zaten bu kimsenin okul konusuyla ilgili sorunundan önce rızık konusuyla ilgili sorunu vardır. Bu kimseyi önce kaza ve kadere iman noktasında eğitmeniz gerekir, şayet varsa böyle bir müslüman!
O halde şayet bir toplum ya da topluluktan bahsediyorsanız, topluluğun başındaki ferdin toplumunu iyi tanıması, fertleri durumlarına göre eğitmesi ve değerlendirmesi gerekir. Bunları yapmıyorsa o da güttüğünden sorumludur.

Ben meseleyi bilmiyorsam öğretmek size düşer. Bu da cevaplarınızın doğru verilmesiyle olur. Ve üstelik benim karıştırmak istediğim bir şey söz konusu değildir. Sadece meselenin aydınlığa kavuşmasını istiyorum o kadar? Ne diye meseleyi karıştırayım ki? Daha önce de yazdım ve şimdi de yazıyorum. Birilerini savunmak ya da belli şeyleri meşru kılmak için burada yazmıyorum. Sadece meseleyi doğru öğrenebilmek ve anlamak için yazıyorum.
Her ne kadar alim değilsem de gerek fıkıhda olsun gerek hadiste olsun, gerek diğer ilimlerde olsun eski alimleri okumayı seviyorum ve okuduklarımla sizlerin yazdıklarınızı karşılaştırıyorum. Ve yazdıklarınız bana çelişkili geliyor. Bunun bir çelişki olmadığını ise ancak siz ortaya koyabilirsiniz.
Diyelim her türlü egitimi verdiniz ama bir konuda siz de okuldaki küfürlerden birisini atladınız veya kaçırdınız. Bu durumda o küfürü çocuk işlediği için siz, bu çocuk bu küfürü işlediyse başka küfürleri de işler, bu işin tevbesi göndermemektir, deyip çocuğu gönderecek misiniz? Yoksa göndermeyecek misiniz?
Veya çocuk o kadar öğretildiği halde bildiği bir konuda küfre düştü, şimdi bu çocuk o işlediği küfürden tevbe etmesi halinde bir daha okula gönderilirse , neden küfre rıza olsun ki? Bir konudaki küfrü, diğer konularda da küfür işleyeceği manası taşımaz ki? O halde diyarı harpte tevhid ilmini öğrendiği halde bir konuda küfre düşen kimse, diyarı harpte tekrar küfre maruz kaldığında küfür işleyecektir, o yüzden onun bir daha bu diyarı harpte kalmaması gerekir mi diyeceğiz? Çocuğun küfür sebebi okulda bulunması, büyüğün küfür sebebi diyarı harpte bulunması. Çocuk velisinin isteğiyle okula gitmiştir, büyük kendi isteğiyle diyarı harpte kalmıştır?
Nasıl olacak bu iki ayrı kimsenin tevbesi?
Tevbenin şartı olarak işlediği küfrü bir daha işlememek için önlem almasıdır. Bu konuda alınacak önlem okula gitmemek mi, küfürle karşılaşma ihtimali olan durumlardan okulda uzak durmak mı? Bir kişi ben bu şekilde önlemimi alıyorum derse o kimseye yalan söylüyorsun? Bu kesinlikle olacak şey değildir, seni tekfir ediyoruz mu diyeceğiz?
Diyorsunuz ki küfür işlediği halde tekrar küfür işlemeye niyet edenin tevbesi kabul edilmez. Bu kimse zaten tevbe etmemiştir ki tevbesi kabul olsun. Okulda küfür işlediği halde işlediği konudan dolayı tevbe eden kimse tekrar küfür işlemeye niyet eden kimsemidir acaba? Bu hükmü nasıl ve neye göre verdiniz?
Bir kimse Allah ve rasuluyle alay edilen yerde durdugu için küfre girmişse, sonra bu meseleyi iyice öğrenip o alay edilen yere, alay edenlere karşı çıkmak için giderse oraya girmesi küfre niyet etmesi manasına mı gelir?

Onuncu Cevabınız:

Küfrü hafife almakla ilgili bir tanımlama yapmışsınız ama okul konusunda bir kere küfre düşen ve tevbe edip orada kalmaya devam eden kimsenin yaptığınız tanımlama içine girdiğini göremedim.
Bu durumda ehlini küfürden şirkten korumadığını söylüyorsunuz ama bu küfür amelinden sonra veli daha titiz davranıyor ve önlemlerini artırıyor olsa bile o küfür işlenen yere çocuğunu göndermeye devam ettiği için küfre razı mı oldu, ya da küfrü hafife mi aldı? Bu ilme nereden vakıf oldunuz? Bu sizin görüşünüz müdür bir alim görüşü müdür?

Küfre rızayı açıkladığınızı söylemişsiniz ama küfre rızayı anlaşılabileceği netlikle, sorularıma cevap olacak şekilde cevaplamamışsınız. Öyleyse böyle ciddi meseleleri geçiştirerek değil de net olarak anlatınız?
Gerçi bu gibi şeri kavramları alim olan kimselere sormam gerekiyor ama sizler birer alim edasıyla fetvalar yazdığınız için, bilemiyorum belki de ilim sahibi kimselersinizdir, sizlere sorma konusunda kendimi sorumlu hissediyorum ve soruyorum. Yok eğer siz alim değilseniz, sayfalar dolusu yazdığınız fetvalar, getirdiğiniz alim delilleri, ayetlerden, hadislerden çıkan hükümler kime aittir? Bir alimin görüşüyse alim görüşü dersiniz ve alimin ismini ya da alimlerin isimlerini yazarzınız. Böylece şeri kavramlar hakkında ictihad yetkisi alimlerin konuştuğunu bilerek daha rahat ve müsterih oluruz.

Küfre rıza küfür işlemekle alakalı değildir derken ne kastettiğinizi anlamadım. Yani kişi kendisi küfür işlemiyor, başkasının işlediğinden mi razı oluyor manasında söylediniz? başkasının işlediğinden razı olmasa bile kendisi ilerde küfür işleyeceğine niyet ederse bu kimsenin işlenecek küfre şimdiden razı olduğu manasına gelmez mi? Kişi kendinin ilerde küfür işlemesinden razıysa başkasının işlemesinden de razı olur. Bu da elbette küfre rızaya girer. Öyleyse küfrün işlendiği yere değil, küfür işleme ihtimali olan yere çocuğunu gönderen ve tedbir aldığını söyleyen kimse neden küfre razı olsun ki? Kullandığınız küfür işlenen lafzıyla, küfür işleme ihtimali olma lafzı arasında fark vardır. Birincisi tamamiyle küfür varlığını ifade eder, ikincisi sadece küfürlerin varlığını ifade eder. Okulda ise sadece işlenmesi muhtemel küfürler vardır. Tamamı küfür olan bir yer değildir.
Sürekli küfre rızadan, küfrü hafife almaktan bahsediyorsunuz. Ama bunu bir türlü netleştiremiyorsunuz. Kullandığınız her cümle bu şekilde yorumlarla geçiyor.
ve yine yüzme bilmeyen örneğini veriyorsunuz. Bu konuda daha önce yazılanları bir kez okuyunuz. Bu kıyasınız şeri bir kıyas mıdır? Akıl ve mantığın uygulaması bir yorum mudur? Lütfen yorumlarla değil de delillerle konuşunuz?
Amel söze tersse amele göre hüküm verilir diyorsunuz. Bu kimsenin amelinin sözüne ters olduğunu çocuğunu küfür işlerken gördünüz de mi tesbit ettiniz? Yoksa çocuk % 100 küfür işleyecek diye mi karara bağladınız? Nasıl oldu amelin sözü yalanlaması?

Onbirinci Cevabınız:

Hem diyorsunuz okulda bir küfür işlemişse onun tevbesi işlediğinin küfür olduğuna inanması ve onu yapmamasıyla ve ondan tevbe etmesiyle olur. Hem de okul bir bütündür bir konuda küfür işlemesiyle diğer konularda işlemesi arasında fark yoktur. Diğer konularda da küfür işlemesi kaçınılmazdır. O sebeple tevbe ettiği halde oraya çocuğunu gönderen kimse tevbe etmemiş, kafir hükmündedir. Çünkü küfre rızası vardır. Bir küfürün ardından ikinci bir küfrün işleneceğine kesin hükmün verilmesinin dayanağı nedir? Bu hüküm hangi şeri naslardan çıkmıştır anlaşılmış değildir?
Okul okumak elbette ne farzdır, ne vacibtir. Ama çocuğu okuyan kimse de bir takım şartlar ileri sürülerk mutlak küfre razıdır hükmü de verilmesi naslardan uzaklaşmaktan başkası değildir. Sunduğunuz görüşler ve deliller bu konuyu netleştirecek boyutta değildir. Ve hep görülen şu ki şahsi görüşler youğun durumdadır.
Yeni müslüman olan kimsenin çocuğunu siz eğitip okula gitmesine izin veriyorsunuz, sonra da sizin de yanıldığınız, atladığınız konularda çocuk küfre girince bir daha o konuda eğitip gönderelim mi göndermeyelim mi karar aşamasına sokuyorsunuz? Niye siz önce bu konuda tevbe etmiyorsunuz. Niye İslam'a çıkılan kapıdan girmiyorsunuz? Niye aynı şekilde egiten ve bir takım meseleleri atlayan veliye aynı hakkı sunmuyorsunuz? Yoksa siz insanların İslam'da kalmasına, ya da küfürden çıkmasına karar veren bir otorite misiniz? Doğrusu siz kimsiniz? Bu şekilde yazdığınızın muhatabı olarak sizi alıyorum çünkü verdiğiniz hüküm size ait?

Ben meselelerin cahili değilim, sizin nasıl hüküm verdiğinizi sadece anlamaya çalışıyorum. Elbette namaz konusuna irtidad eden namaz konusunda tevbe ederek İslam'a döner. Ama namaz bir bütündür. Okul ise diyarı harp beldesi gibi bir yerdir. Orada işlenmesi muhtemel küfürler vardır. Dolayısıyla bir konuda küfre düşen her konuda küfre düşmeyebilir ya da küfre düşmesi gerekmez. Bu nedenle kişi ancak işlediği küfürden tevbe ederek İslam'a girer. O kimsenin tevbesi okuldan ayrılması değildir. O halde diyarı harpte yaşayan ve bir konuda küfre düşen kimse her konuda küfre düşecektir diye diyarı harbi terk etmeli öyle mi? Çünkü bu kişi kendini bu diyarda küfürden koruyacak durumda değildir?
Kafirlerin safında savaşa katılanlar, küfrün işlendiği yerde kaldıkları için kafir olmamışlar, kafirleri sayılarıyla destekledikleri için kafir olmuşlardır. Demek ki küfür işlenme ihtimali olan yerde bulunmak her zaman küfür değildir. Ve okulda bir kere işlenmiş küfür oradaki okuyan müslüman çocuğun her defasında küfür işleyeceği manasına gelmez. Hicret etmeyenler, küfre düşme ihtimalleri olan bir yerde kaldıkları halde tekfir edilmemişlerdir. Taki bedire kadar. Ve orada da öldürülmüş olup tevbe fırsatları kalmamıştır. Yoksa siz, onların işledikleri küfürleri sonrası diyarı harpte kalmaya tekrar karar verdikleri için tevbe ettikleri halde tevbelerinin söz konusu olmadığını mı söylüyorsunuz?

Küfürde ileri boyutta anne baba konumu küfür işlenmesi açısından ne fark vardır? Çocuk orada da büyük ihtimalle küfür işleyecek okulda da? Anne babayı farklı kılan durum nedir?

Dikkat ediniz, herhangi bir sokaktan değil, küfürlerin çokca işlendiğ, çocuğun bu küfürler içerisinde yetiştiğii sokaktan bahsediliyor. Bu şekilde kıyaslara fasit diyor, sizin yaptığınız tüm kıyasları sahih addediyorsunuz. doğrusu şaşılacak bir durumdasınız? Zamanımızda çocuğu eğiten sadece okul mudur?
Sokaktır,
Televizyondur,
Gazetedir,
Mecmualardır
Arkadaşlardır
Akrabalardır
Dede ve ninelerdir
Cahiliye kültürünü içeren her unsur
Bunları siz çocuğun eğitiminde etkili görmüyorsunuz. Bunlar konusunda velinin şahit olduğu küfürlere kayıtsız kalmasını  normal mi karşılıyorsunuz?
Bunlar arasındaki hükümleri farklı kılan sebepler nelerdir? Bu gibi yerlerde işlenen küfürler, şahit olunsa bile hükümsüzdür öyle mi?

On ikinci cevabınız:

Okul okul olduğu için küfür değil orada işlenenler sebebiyle küfürse bir meselede küfür işleyen, bütün küfürleri işleyecek diye bir kayıt yoktur. Sizde diyorsunuz ki küfür işlenen bir yere bir daha gidilmez diye bir kayıt yoktur. Böyle bir kayıt yoksa tevbe sonrası gidilmeyeceğine dair nasıl bir kayıt var acaba?
Okula gönderilen çocuğu eline kuran verilene kıyas etmeniz sizin kıyastaki hafifliğizin göstergesidir. Okulun kendisi küfür degil diyorsunuz, okulda büyük oranda küfür var diyorsunuz, ama az ihtimal de olsa küfür işlenmeme ihtimalleri de var diyorsunuz. O zaman okul konusu nasıl kuran sahifeleri konusuna kıyas ediliyor? Neden hep gayri mümeyyiz olan çocuk örnek gösteriliyor ve yine neden gayri mümeyyiz çocuk kuran yırtacak, ona pisleyecek çocuk kategorisine sokuluyorda buna rağmen bazı tedbirlerle okula gönderileceği söylenebiliyor? Aynı tedbirler eline kuran sahifeleri verilen için de söz konusu olmaz mı?
Tevbenin şartları hakkında yazdıklarınız doğrudur ama çocuğu bir konuda küfür işleyen kimse o küfür işletmediği müddetçe başka küfürlerden koruduğu müddetçe neden tevbesi bu şartlara uygunluk arzetmiyor denilsin ki? İnsanların tevbeleri şartlara uyuyor mu uymuyor mu bunun kararını sizler mi veriyorsunuz? Yoksa bu konuda bir ölçü yok mudur?

On üçüncü cevabınız:

Yine benim meseleleri karıştırdığımı söylemişsiniz. Ben mümeyyiz olan yada mümeyyiz olmayan çocuğun durumu farklı değildir demedim. Ama sizin yapıtığınız izahatlardan mümeyyiz olmayan çocukla ilgili alınması gereken tedbirler konusunda çocuk velisiyle ilgili takındığınız tavır ile, mümeyyiz olan çocuk ve onun velisiyle ilgili takındığınız tavır arasında bir hafiflik olduğunu görüyorum. Ve siz mümeyyiz olmayan çocukla ilgili velinin aldığını söylediği tedbirler konusunda velinin sözüne itibar ediyor,  mümeyyiz çocukla ilgili velinin aldığı tedbirlere itimat etmiyorsunuz ve hem veliyi hem de çocuğu imtihana tabi tutma ihtiyacı hissediyorsunuz. Ve şayet imtihana yanaşmaz ise tekfir ediyorsunuz. Bu durumda siz aklı olmayan hükmünü verdiğiniz gayri mümeyyiz çocuğu aldığını söylediği tedbirlere bakarak, o çocuk orada hiç küfre ve şirke düşmez edası takınıyorsunuz. Oysa örneğin bir öğretmen müslüman olsa bile, yani alınan tedbir müslüman öğretmene teslim etmek olsa bile, müslüman öğretmen o çocuğu okulda belli bir yere kadar muhafaza edecektir. Ve sizler okulu % 90'lara varan ölçülerde küfürle sınırlandırıyorsunuz. Acaba böyle bir okulda öğretmen mümeyyiz olmayam çocuğu %'de kaç koruyabilir? Diyelim % 80 korudu. % 10 alınan tedbirler sebebiyle önemsiz midir küfrün vaki olması için? Bu durumu küfre razı saymaktan istisna kılan nedir? İstisna kaidesini burada nasıl uygulayabilirsiniz? Belki dersiniz ki; azın hükmü yoktur. İmanla birlikte az küfür zarar vermez. Bilinen bir şey vardır ki küfür küfürdür. Azı veya çoğu kişinin dinden çıkmasına yeterlidir. Örneğin: içkiden bir damla tatmak ile bir şişe içmek bu yapılanın haram olduğu hükmü verilmesi noktasında bir fark var mıdır? Nihayetinde öyle de haramdır,  böyle de haramdır?
Eğitim ancak mümeyyiz olan çocuğa veriliyorsa, tabi sizin kastınız küfürden koruma eğitimidir, o halde eğitilmiş olduğu ve iyiyi kötüden ayırt edebildiği veli tarafından söylenildiğinde onun verdiği mümeyyiz hükmünü kabul etmiyorsunuz ve mümeyyizlik sanki tesbiti imkansız bir meseleymiş gibi ilim gerektirir diyorsunuz? Ve yine niye eğitilmesi gereken mümeyyizin gerçek manada eğitimi sonucunda okula gitmesine izin veriyorsunuz da, eğitilmesi söz konusu olmayan gayri mümeyyizi zamanımız okullarına gitmesi için söylediğiniz tedbirleri yeterli görüyorsunuz? Diyelim müşrik bir öğretmen, İslam'a düşman olmasa, bilakis sevse ve sizin söylediklerinizi yapacağına söz verse, fakat bu öğretmen iman ehli olmadığı için siz buna rağmen tedbirimi aldım diyerek mümeyyiz olmayan çocuğunuzu okula gönderseniz bu durumda sizin hükmünüz nedir? Veya sizin doğru söyleyip söylemediğinizi araştırmayan, söz konusu öğretmenle durumu gidip görüşmeyen sizin alim dediğiniz kişi sizin sözünüze bakarak çocuğunuzu okula gönderebileceğinizi söylese bu alimin hükmü nedir? Ve sizce okula mümeyyiz olmayan çocuğu gönderme konusunda amaç hasıl olmuş mudur?
Bu sorular ve önceki sorular, daha önce de açıkladığım üzere benim amacımda bir tek kastı gösterir, o da meseleyi net hale getirmektir. Sizin görüşlerinizi herkes kabul etmek zorunda mı? Bu sebeple size soru soran kimse amaçlı mı sormuş oluyor yoksa anlayış sorunu mu yaşıyor sizce acaba? siz herhalde karşınızda sizin her söylediğinizi tasdik eden, size soru sormayan, meseleleri anlaşılması için çalışmayan, ne derseniz, ne yaparsanız doğrudur mantığını güden ve böylece amel eden dalkavuklar arıyorsunuz herhalde? Ya da siz alimsiniz, verdiğiniz fetvalar mutlaktır, alime soru sorulmaz, yazılanları okuyanlar avamdır. avama düşen alimlere tabi olmalarıdır idosuna sahip sapık taifeler gibi kimseler mi istiyorsunuz karşınızda?
Ama yine de ben size şöyle diyorum: Benim meseleleri karıştırdırğımı, hatta yanlış anladığımı düşünerek, böyle değerlendirerek cevaplarınızı yazınız. Ama ilmi cevaplar olsun, kelam içeren cevaplar olmasın!

On dördüncü cevabınız:

Mesele veliye itibar edip etmeme meselesi değilse şayet o zaman velileri okul gibi bir sıkıntıyla yüz yüze geldikleri anda kendi hallerine kendileri çözüm ararken değil, diyarı harp sistemlerinde bu sorun her zaman var olduğu için daha önceden bu gibi durumlara hazır hale getirmeniz gerekmez mi? O zaman kimlerin hazır hale geldiğini, kimlerin gelmediğini bilirdiniz. Ve bir kimse yeni müslüman olmuş ise onu okul konusunda da uyarmanız ve şayet okulla ilgili sorun yaşarsa karşılaşılabilecek küfürlerin ve onlardan nasıl kurtulunacağını açıklamanız gerekmez mi? Bir kimseye tebliğ ettiniz ve siz okul meselesinin insanı düşüreceği küfür boyutunu biliyor olduğunuz halde o kimsenin okula gidecek veya giden çocuklarının olduğunu bildiğiniz halde bu konudaki ilmi ona vermez ve bu arada o kimse küfre rıza bir şekilde çocuklarını okula gönderirse sizin durumunuz nedir, müslümanın küfrüne razı olduğunuz için? Siz yukarlarda bu konulara değinmiş ve geçiştirmişsiniz. sadece yeni müslüman olan kişinin çocuğunun okuldan alınması gerekir demişsiniz. Eğitilir ve ondan sonra gönderilmesine karar verilir demişsiniz. Peki neden aynı eğitimi daha önceden müslüman olmuş kimselere yapmıyorsunuz da ancak okula göndermesi söz konusu olduğunda bu eğitimin, daha doğrusu bu kimse kendisini okuldan korur mu korumaz mı imtihanının yapılmasına başlıyorsunuz. Oysa önceden müslüman olmuş kimselere de sonradan müslüman olmuş kimsenin çocuğuna verdiğiniz küfürden korunma eğitimini verip ondan sonra tutacağınız imtihanla kimlerin başarılı olup kimlerin başarılı olmayacağına karar verebilirdiniz. Bu sorumluluğunuzu yerine getirmediğiniz halde sorumluluğunu yerine getiren veliye de itibar etmeniz gerekir. Çünkü veli yaşadığı sistemdeki şirk ve küfürlerden kendisini koruduğuna şahitsiniz. ve okul konusunda da çocuğunu aynı şekilde koruduğunu söylemesi onun kendisini kandırdığı manası taşımaz. Bu ancak suizandır, taki aksi isbat edilinceye kadar. aksinini isbatı ise çocuğun kendisini koruyamadığıdır.

On beşinci cevabınız:

Bir sistemin amacına göre fertler hakkında hüküm verileceğinin delili nedir? Şimdi diyarı küfrün amacı bütün insanları kafirleştirmektir diye, müslüman bildiğimiz bir kimseye bu ilerde bu sistemin amacına hizmet eder veya falanca aklı kıttır % 100 küfür işleyecek, o kimsenin orada bulunuyor olması sebebiyle o kimseyi tekfir mi edeceğiz?
Örneğin diyarı harpte bir müslüman ferdi düşünelim. O her türlü pislikten kendisini koruyabilecek durumda. Fakat onun ilgilenmesi sonucu müslüman anne ve babası var. Ve sadece o müslümanın öğretileri doğrultusunda hayatlarını sürdürüyorlar, ama meselelere delillerle vakıf değiller? Sadece diyarı harpte olan küfürleri öğrenmişler ve onlardan uzak durarak diyarı küfür içinde serbestçe dolaşabiliyorlar. Şimdi bu kimseler hakkında bunlar ancak taklidcidir, delillerle amel etmedikleri için diyarı harpte % 100 küfre düşecekler diyerek o kimselerin o diyarda rahatça dolaşabilmeleri ve yaşayabilmeleri için onlara tebliğ eden müslüman akil baliğ yetişkin çocuğunu ve o anne ve babayı imtihan etmemiz mi gerekir? Zira o yaşanılan sistemin amacı insanları şirke ve küfre düşürmektir. Ve her an insanın karşısına şirk ve küfür ve haramlar çıkması ihtimal dahilindedir. Aynı ihtimal okulda da vardır. Çünkü okulun tamamı küfür değildir. Orada işlenen fiiller, söylenen sözler, taşınan inançlar küfürdür. Bunlardan korunan mümeyyiz ya da gayri mümeyyiz çocuk için küfür hükmü söz konusu olmaz.
Ayrıca biz çocukları okula göndermek ya da göndermemek uygundur değildir meselesini konuşmuyoruz. Elbette bir insan müslümansa ve müslümanlarla yaşıyorsa elbette müslümanlar düşen kendi eğitimlerini çocuklarına vermeleridir.
Ama biz, bu konuda tekfir olur mu, olursa ne şekilde olur ne şekilde olmaz? Bu meselede küfre rıza nasıldır, nasıl değildir? Aglabuz zanla bu konuda nasıl hüküm verilir, nasıl verilmez, imtihan yapılır mı yapılmaz mı? Bunları konuşuyoruz ve bunları netleştirmeye çalışıyoruz.

On altıncı cevabınız:

Peki öncelikle yine soruyorum eğitiminin temelinin şirke ve küfre dayalı olmadığı bir sistem gösterebilir misiniz acaba?
Yine özel ve devlet diye ayırım yapmıyorsanız madem ki neden eğitimin temeli küfre şirke dayalı olmayan özel okullara mümeyyiz olmayan çocuğu göndermekten bahsetmişsiniz de mümeyyiz olan çocukla ilgili hükmü bu konuda da yazmamışsınız? Yoksa özel okullara mümeyyiz olmayanlar gönderiliyor da devlet okullarına mümeyyiz olanlar mı gönderiliyor? Siz fetvanızda sadece mümeyyiz olmayan çocukla ilgili hükü açıklamışsınız? Ve bu okullara gerekli tedbirleri alarak gönderenleri tekfir etmemişsiniz, gerekli tedbiri almadan gönderenleri tekfir etmişsiniz. Üstelik yazdıklarınızda ne ilim sahibinin araştırmasından bahsetmişsiniz ne de çocuğun nasıl korunacağından. Baştan beri yaptığınız gibi hep yuvarlama usulü cevap verip duruyorsunuz. Ben yazdıklarınızı gayet iyi okuyorum.

On yedinci cevabınız:

Okulun yönetiminin kafir olması müslümanı kafir yapmaz demişsiniz. Ama bir meseleyi atlamışsınız. Öyle bir zikrediyorsunuz ki oraya girildiğinde şirk ve küfrün işlenmemesinin imkansız olduğu bir yer burası. Buraya gelen mümeyyiz çocuk olsun, eğitilmemiş bir veli olsun veya mümeyyiz olmayan çocuk olsun küfür işleyeceği kesindir gözüyle baktığınız bir yer. O halde madem ki böyle bir yer gözüyle bakıyorsunuz okula, o zaman neden kafirin sevk ve idaresi altındaki bu yerde öğretmenlik yapılmasına cevaz veriyorsunuz ve öğretmenlik yapacak müslüman dediğiniz kimsenin müslümanın gayri mümeyyiz çocuğunu koruyabileceğini söylüyorsunuz? Kesin olarak küfür işlenecek böyle bir yerde akidenin korunabileceğinden nasıl söz ediyorsunuz? Peki orada öğretmenlik yapacak müslüman dediğiniz kimseleri de yine Mumtahine ayeti ve hucurat ayeti gereği imtihana tabi tutuyor musunuz? Çocuğunu koruduğunu söyleyen veli cahil de öğretmen alim mi diyorsunuz? İslam'da hüküm gerçekten böyle mi yoksa bu sizin verdiğiniz hükmü islam adına tescillendirme ameliyesi midir? Şimdi bütün bu açıklamalarınız doğrultusunda sözleriniz arasında çelişki olmadığını söyleyebiliyor musunuz? Bu izahlarınızın bir ikilemde kalmaktan başka bir şey olmadığını nasıl izah edebilirsiniz?

On sekizinci cevabınız:

Dilerim şeri naslara dayandığınız için iddianızda sabit kalıyor ve halen aynı sözleri tekrarlayıp duruyorsunuz. Bu durum ya sizin ilminizin derinliğini, böylece de müctehidliğinizi ifade eder, veya başkalarının görüşlerini kafanızda sabitleştirip onu o başkalarının yönlendirdiği şekliyle savunduğunuzu ifade eder, ya da heva ve hevesinize bir takım nasları dayatarak şeri hüküm diye ortaya koyduğunuzu ifade eder. Öyleyse size sorulan sorulara hiç eksik bırakmayarak ve atlama yapmayarak ve ictihade mahal bırakmadan, kendinizin yorumlarını katmadan veya alim görüşlerine dayanıyorsanız onların görüşlerini ortaya koyarak veysa sizin gibi düşünen alimlerin varolduğunu ortaya koyarak meseleyi daha net bir şekilde şeri sınırlar dahilinde açıklarsınız.
Sorularımda ve soru sorma şeklimde bir usulsüzlük gördüyseniz bu konuda beni uyarınız. Sizin ilmi terbiyenizden faydalanmak isterim.
Sorular sıkıştırmak ya da alaya almak için sorulmuş değildir. Bu sizin kötü zannınızdır. size düşen hakkı ortaya koyabileceğiniz şekilde meseleyi hiç eksiksiz açıklamanızdır. Tebliğde eksiklik tebliğcinin eksikliğidir, tebliğ edilenin değil. eğer size sorulan sorular tekrar sorulma ihtiyacı hissediliyorsa bunu kendi eksikliğiniz olarak addediniz de cevaplarınızı her okuyucunun anlayacağı netlikle yazınız.
Heva ve hevese uymaktan ve uyanlardan, sapmaktan ve saptırılmaktan Allah'a sığınırım.
Kayıtlı
halil ibrahim
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 51


« Yanıtla #19 : 01 Ağustos 2010, 15:15:19 »

SELAMUN ALEYKUM
Konuyu takip eden gerek soru ve gerek açıklamalardan faydalanmak amacında oldugum için a. kadirbaki bey size sorum olacak
imtahan etme konusunu ben müslümanları küfürden kurtarmak adına yapılacagına,inanıyorumda siz neden tekfir için yapılıyormuş gibi yorumluyorsunuz. böyle düşünmezi gerektirecek bir nedenmi var? eger yoksa amacınız nedir?


Her müslümanın özelliklede okol gibi bir meselede küfre duşme konusunda cocugunu eittigi gibi birde şayet varsa ilmi olan birine imtihan ettirmesi  önceligi degilmidir? bundan kaçınmanın anlamı nedir? bir takım gerekçeler sunmuşsunuz o gerekçeler şerimidir? müslümanın imtahınından olumsuz etkilenen  çocuk  okuldaki imtihanlardan nasıl etkilenir? sizin meselelere bakışınız neden farklı acaba

çocogun malının kendisine verilmesinde imtihan gerekirken, küfre düşmesin diye imtihan etmek, bilmeyenlerin bilenler gibi olmadıgı halde  bilenlerin imtihan etmesinin neresi yalış anlayamadım. siz farklı bir yerde yaşıyorsunuz olsa gerek bizim çevremizde okul konusunda çocugunu gerektigi gibi egitemeyecek yada henüz yeni olan müslümanlar var  onları tekfir edilmiyor her müslüman yapması gerektigi gibi yardımcı olmaya çalışılıyor  
birde dalkavuk meselesi yazmışınız bu fetvanın altına sizden başka soru soran olmadıgı için  siteyi takip eden insanları,sizin gibi anlamadıgı veya niyeti farklı ilmi farklı oldugu için böyle bir ithamda bulunmadıgıızı,az ihtimalde olsa bizleri bu şekilde itham etmediginizi düşünmek isteriz

sorularınız üzerinden sizede çok soru sorulabilir ama konuyu dahada karmaşık hale getirmeyelim niyetinizin halis oldugna inanmak istiyorum.
Kayıtlı
a.kadirbaki
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 8


« Yanıtla #20 : 02 Ağustos 2010, 14:06:16 »

Selamun Aleykum
Halil İbrahim bey,
Sitede bir üye olmanız hasebiyle diğer meseleleri takip durumunuzu bilmiyorum ama okul meselesiyle ilgili konuyu takip etmenize diyecek bir sözüm yok. Hele de istifade amaçlı takip ediyorsanız bu gerçekten güzel bir durum. Çünkü ben de bu siteden istifade etmek amacındayım.
Ama dilerdim ki ortaya delil konmaksızın, sırf sahip olunan görüşe bir takım delilleri mutlak nas gibi yerleştirerek bir hüküm ortaya koyanlara sorular yöneltmeniz öncelikli olarak daha yerinde olurdu. Fakat bu soruları bana yönelttiğinize göre anlaşılan siz anlatılanlardan ve verilen delillerden mutmainsiniz. Öyleyse şu ana kadar sorulan sorularla sizi de muhatap kılıyor ve bu konuda sizin de cevaplarınızı almak istiyorum, tabi yapılan açıklamalardan kani iseniz. Yok açıklamaların ikna edici yönleri olduğu gibi beni ikna etmeyen yönleri de vardır diyorsanız bu durumda siz nelerden ne şekilde ikna oldunuz, nelerden ikna olmadınız bunları yazınız. Böylece benim sorduğum sorular yerinde sorular mı, kafa karıştırmak amaçlı sorular mı, yoksa laf olsun diye sorulmuş sorular mı isbatı mümkün olur. Çünkü belki aynı soruları siz soracaksınız.
Sizin bana yönelttiğiniz sorularınızı elbette cevaplandıracağım. Böylece meseleleri bir çerçeveden değil, objektif olarak daha geniş çerçeceden değerlendiriniz.
İmtihan konusunun müslümanları küfürden kurtarmak amacıyla yapıldığına inandığınızı söylüyorsunuz. Acaba bu sözünüzde samimi misiniz?
Oysa bu konuda fetvayı ortaya koyanlar imtihan sonucu imtihanda geçemeyen velinin çocuğunu okula göndermesi sebebiyle tekfir etmektedirler. Ya da hiç imtihan etmek istemeyeni de tekfir etmektedirler. Şimdi size göre bu imtihan acaba veliyi ve çocuğunu küfürden kurtarmak amaçlı mı yapıldı yoksa sonu tekfirle biten bir amaçlı mı yapıldı?
Şimdi meseleyi imtihan yaptıran ve yaptırmayanlar açısından değerlendirelim:
İmtihan yaptıran ve çocuğunda hiç bir sorun çıkmayan imtihanı geçti. Ve bu çocuk kendini koruyabilir hükmü verildi. Bu veli ve çocuğu küfürden kurtarıldı, öyle mi? Yani yapılan imtihan çocuğun okuldaki bütün küfürleri bildiğini bir anda ortaya koyabilecek kadar basit bir imtihan öyle mi? Öyleyse bu konuda veliyi ve çocuğu küfürden koruyacak, ona yardımdan sayılacak imtihanın sorularını bize de öğretebilir misiniz? Çünkü siz yapılan imtihanın küfürden kurtarma amaçlı olduğunu söylediğinize göre sorulacak soruların da küfürden her yöyüyle kurtarıcı boyutta olduğunu ya pratik yaparak bilmişiniz ya da bir yerlerden duymuşunuz ya da sadece imtihan lafzı sizin meseleyi anlamanızı sağlayacak basitlikte.
İmtihan yaptıran, fakat çocuğunda bir kaç soruda sorun çıkan çocuk. Şimdi bu velinin çocuğunun mümeyyiz olmadığına hükmedilecek. Ve veli çocuğunu bu konuda koruyacağını, çocuğunun mümeyyiz olduğunu, okula gitmesine engel teşkil etmediğini söylediğinde bu veli küfre rızadan tekfir edilecek? İmtihan edilme anında büyük insanlar bile yanlışlar yapabilir, ciddi sorulara yanlış cevaplar verebilirler. Bu durum onların mümeyyiz olmadığı anlamına gelmez.
İmtihan yaptırmayan ve bu konuda kimseden yardım istemeyenler, bu hareketleri sebebiyle küfre rızadan dolayı tekfir edilecekler. Bu veli, çocuğunu küfürden kurtardığını söylese bile. Böyle bir durumda siz bir imtihanla veliyi ve çocuğu küfürden koruyorsunuz da veli çocuğunu küfürden koruyamıyor. Bu şaşılacak bir durum. Bu demektir ki bu veli kendisini de küfürden koruyamıyor.
Siz gerçekten müslümanları küfürden korumak mı istiyorsunuz? İşte size yapmanız gereken bir kaç yol:
Eğer içiçe yaşadığınız,  birlikte hareket ettiğiniz müslümanlar varsa bu müslümanları ve çocuklarını daha bu sorunları yaşamadan o sorunlara hazır hale getirirsiniz. ve böyle bir durumla karşılaştıklarında onlarla mücadele edecek donanımla donatırsınız.
Eğer içice yaşadığınız değil, yeni müslüman olmuş kimseler iseler sizler bu konuda bilgi sahibi olarak tagutun nasıl reddedileceğini tebliğinizle öğrettiğiniz o yeni müslüman olmuş kimseleri aynı şekilde okul konusunda da eğitirsiniz ve çocuklarını da eğitirsiniz. Yine bu kimseleri de buralarda mücadele edebilecekleri donanımla donatırsınız. Nitekim insanlara akaid ve bununla birlikte karşılarına çıkabilecek meselelerle ilgili ilim verilmesindeki hikmet ne olsa gerek acaba sizce?
Eğer içiçe yaşamadığınız ve kendilerinden haberdar olmadığınız müslümanlarsa işte burada bu meseleyi internet ortamında yaydığınız gibi velilerin bu meselede kendilerini ve çocuklarını nasıl koruyabileceklerini de yayarsınız. Şayet derdiniz küfürden kurtarmaksa bu meseleyi her akıl sahibinin anlayacağı şekilde açıkça tüm ayrıntılarıyla ortaya korsunuz da böylece gerek  birlikte olduklarınız, gerek yeni müslüman olmuşlar veya gerekse eskiden veya yeni müslüman olup da sizinle alakası olmayan müslümanları bu ortamda böylece eğitirsiniz. İşte küfürden kurtarmak böyle olur. Yoksa imtihan küfürden kurtarmak amaçlı yapılıyor diyerek meseleyi bir tek boyutta bırakmayınız. Çünkü küfürden kurtarmak meseleyi küfürle sonlandırmakla olmaz. İnsanları bir takım şartlara bağlayarak kafir yaparak insanlar küfürden kurtarılmış olmaz. Bir takım şartları insanlar üzerinde doğru uygulayarak insanlar küfürden kurtarılır. yukarda yaptığım açıklamalarda olduğu gibi.
Okul konusunda küfre düşme ihtimalini alıyorsunuz da velinin bu küfürden kurtarma ihtimalini niye yeterli görmüyorsunuz? Herkesin çocuğunu imtihan ettirmesi için mutlak bir bilene ihtiyacı mı olacak? O zaman bilen kimsenin olmadığı yerde çocuğunu imtihan ettirmeden okula gönderen kimse hiç dine girmemiş mi olacak?
Diyelim kişi İslamı okuduğu kitaplardan öğrendi ve müslüman oldu.  Ve bu kişi çocuğunu kafir okuluna gönderiyor. Bu kişi bir bilenle karşılaşıncaya kadar bu işlediği küfür sebebiyle imana girmemiş hükmünü mü alacak yoksa imana girmiş de bir bilen gelip ona bu meseleyi tebliğ edinceye kadar mazeretli mi olacak? Yoksa o kimse kendisi imanı gereği kendisini koruduğu hallerden çocuğunu da koruyorsa fakat bir bilene imtihan ettirmek için bir arayışa girmemişse bu kimse araştırma yapmadığı için yine kafir mi olacak? Çünkü tevhidin inceliklerinde tereddüt etmek, durup beklemek küfürdür. Bu durumda sorup öğreneceği bir alimi araştırmak farzdır. Bu, alimlerce kabul edilmiş bir kaidedir.
Veya diyelim İslama giren kimseye bir müslüman tebliğ etmiş, fakat o müslüman da alim değil. Onun da tanıdığı bir alim yok. O da kendisinden biraz daha bilgili bir başka müslümandan dini öğrenmiş. Şimdi bu İslama yeni giren kimse İslami anlayışı doğrultusunda okuldaki şirkleri tesbit ederek çocuğunu koruduğunu söyleyerek okula gönderiyorsa, ya da bu konuda tamamen cahil bir şekilde okula gönderiyorsa, yani okulda sadece matematik, türkçe vs öğretildiğini düşünerek gönderiyorsa, bu durumda ona tebliğ edene de imtihan ettirmemişse veya bu amaçla başvurmamışsa ya da tebliğ eden de böyle bir meselede onu uyarmamışsa ya da meseleyi bildiği halde nasıl imtihan yapacağını bilmediği için uyarmamışsa bu kimselerin hükümleri nedir sizce?
Mesele imtihandan kaçınmak ya da kaçınmamak meselesi değildir. Mesele böyle bir imtihan eğer veliyi ve çocuğu koruma amaçlı yardım olarak yapılıyorsa yardım istemeyen kimseye kötü gözle bakılmaması meselesidir. Ya da yardım isteyenin eksiği çıktığında, ben o konuda koruyacağım, diyene kötü gözle bakmama meselesidir. Yani sonu tekfirle biten bir mesele olmamalıdır. zaten imtihanlarda amaç nedir? Eksiği ortaya koymak ve eksik olunan konuda o eksiği gidermek değil midir?  Şimdi siz imtihan sonucu imtihanına girdiğiniz derste karşınıza çıkan sorulardan yapamadıklarınız konusunda ne yaparsınız? Bu soruları yapamıyorsunuz diye o dersi tamamen iptal mi edersiniz yoksa eksiklerinizi telafi ederek o derse devam mı edersiniz?
İşte imtihanın amacı bu olmalıdır. İnsanlara eksiklerini öğretmek ve bu eksikleri doğrultusunda hareket etmelerini sağlamak. Yoksa bir takım kaidelerden yola çıkarak galib zanna göre küfre rızası vardır diyerek tekfir etmek değildir.
sunulan gerekçelerin bana şeri olup olmadığını soruyorsunuz da şu ana kadar bu meselede anlatım yapanların yaptıkları açıklamaların şeri olup olmadığını hiç dile getirmiyorsunuz. Burada sizin taraflı yazdığınız ağırlık kazanıyor.
Siz yapılan imtihanın küfürden kurtarmak amaçlı olduğunu yazmadınız mı? Buna göre çocuğunu küfürden koruduğunu söyleyen veli, çocuğunu bu gerekçelerle imtihan ettirmemesi ona art niyetli hükmü verdirmez. Çünkü tevili olan meselelerde müslüman hakkındaki hüküm suizan değil hüsnü zan üzere verilmesi gereken hüküm olmalıdır. Burada müslüman hakkında yapılması gereken doğru davranış onun sözünün doğru olduğuna inanmak şeklinde olmalıdır. Sözlerinin arkasındaki gizli halleri Allah'a aittir. Ta ki gizli hali apaçık güneşin görüldüğü gibi açığa çıkıncaya kadar. Yoksa siz bu şekilde bir savunmayla gelen müslümanı imtihan ettirmediği için tekfir mi edersiniz? Eğer tekfir ederim derseniz bu durumda size şeri dayanağınızı sorarım. Yok eğer tekfir etmem, ben onu küfürden kurtarmak için böyle yaptım. Ama bu konuda sözüne itibar ederek kendi haline bırakırım derseniz, o zaman onu küfürden kurtarmanız nerede kaldı? Bu durumda onu küfürden kurtarmış oldunuz mu?
Neden ön yargılı sorular soruyorsunuz? Müslümanın imtihanından olumsuz etkilenen, diğer imtihanlardan nasıl etkilenir acaba diyorsunuz?
Siz sonunu küfüre ya da imana bağlayacağınız bir imtihan yapıyorsunuz. Gerek veliye ve gerekse çocuğuna. Bu durumda kişi kendinin küfürle itham edileceği endişesi taşıyarak böyle bir imtihana girmesi acaba kişi açısından ne derece sağlıklı olur. Yok eğer küfürle itham edilmeyecek sadece eksikleri tesbit edilip o konuda düzeltilerek, okula gideceklerse bile düzelmiş bir şekilde gitmeleri sağlanacak derseniz o zaman bu konuda kimse itham edilecekleri zannı altında olmayıp rahatlıkla imtihan ettirir ve böyle bir imtihan da tabi gerçeği tüm yönleriyle ortaya koyacaksa işte o zaman kişilere fayda verir.
Kalkıp bu imtihanı çocuğun okulda gördüğü imtihanlarla kıyaslarsanız ve bu kıyasla insanları itham ederseniz bu sizin kıyasta ne kadar basit düşündüğünüzü ortaya kor. Tabi kıyasa eğilseniz? Şimdi çocuğun matematik imtihanında heyecandan kendisine sorulan 2 + 2 = 5 yanlışını yapmasıyla sizin sorduğunuz sorularda yanlış yapması aynı şeyler midir? Birinde çocuk o sorudan puan alamayacak ve dinine zarar gelmeyecek, diğerinde çocuk hakkında şeri bir hüküm olan mümeyyiz değil hükmünü vererek bu imtihana rağmen okula gönderen veliyi tekfir edeceksiniz. Şimdi imtihanlardaki yanlışlık aynı mı oldu?
Bu durumda meselelere farklı bakan ben mi oluyorum yoksa siz mi oluyorsunuz? Bir düşünün bakayım!
Başta da dediğim gibi mesele imtihan olup olmama meselesi değil, ya da bilenlerin imtihan edip etmemesi meselesi değil, mesele bu konu bu kadar hassas görüldüğü halde imtihan öncesi bu konuda yapılabilecek bir şeylerin olup olmaması, ya da imtihan sonucu takınılacak tavırların ne olduğu ya da imtihan ettirmek istemeyen kimselerin neye göre tekfir edildikleri meselesidir. Yapılan açıklamalar doğrultusunda sorulan soruları dikkatle okusaydınız üzerinde durulmak istenen meselenin ne olduğunu anlardınız.
Benim nerede yaşadığım meselesi o kadar da önemli bir mesele değil. Benim için önemli olan müslüman olan kimselere ne kadar İslamlarını korusunlar diye yardımcı olunup olunmadığı meselesidir. Çevrenizdeki insanların durumunu yukarda yazdıklarıma göre bir daha gözden geçiriniz. Tekfir etmemiş yardımcı olmuşsanız bu yolları bize de öğretin. Nasıl bunu başardınız? Diğerlerinin tekfire kadar götürdükleri bu meseleyi siz nasıl halledebildiniz? Acaba siz de mi bir eksik var bu açıklamaları yapanlar da mı? Bu durumda eksik nereden kaynaklanıyor iyi bir araştırınız. Belki de eksiğin sebebi sizsinizdir. Ve belki tekfir etmedik dediğiniz kimseler, şayet çocuklarını okula halen gönderiyor durumdaysalar küfür içinde olabilirler. Bu durumda insanların küfre düşmeyeceği şekilde onları bir an önce eğitmelisiniz. Böyle bir sorunla karşılaştıkları ya da karşılaşacakları zaman imtihan söz konusu olmayacak şekilde onları hazır hale getiriniz. Şunu unutmayın ki öyle bir zaman gelir ki bu duruşunuz sebebiyle yaptıklarınızdan dolayı kendinizi dahi tekfir etmeniz gerekecek boyuta gelirsiniz. O yüzden bu konuda gereken önlemlerinizi alınız. Size tavsiyem budur. Zira diyarı harpte yaşamanın muhakkak böyle getirileri olur. Ve bu durum size isabet edecek hal alabilir. Tedbirinizi alınız. Yardımcı olacaksanız hem kendinize hem çevrenizdekilere bu şekilde yardımcı olursunuz. Yoksa insanları kendi sorunlarıyla başbaşa bırakarak sorunlarını kendileri çözdükleri bir anda kalkıp imtihan meselesi, küfre rıza, zanni galip gibi diretmelerde bulunursanız bu sizin acizliğinizi ve müslümanları önemsemediğinizi gösterir. Eğer Allah'tan gereği şekliyle korkuyorsanız Ömer'in bir keçi yavrusunun başına geleceklerden korktuğu endişesini, eğitmediğiniz, hazırlamadığınız sonra da kendi başının çaresine bakar duruma getirdiğiniz insanların ilerde düşebilecekleri durumlar karşısında siz de şimdiden taşırsınız.
Öyleyse Allah'tan korkun ve adil olun.  Bir şeyleri öğrenmek istiyor gözükerek, üstelik tarafsız davranışı sergileyerek birilerini savunma ve taraflı davranma yoluna girmeyin. Bu konu açıldığından beri yazı yazanları, onlara sorulan soruları ve onların cevaplarını, papağan gibi tekrarladıkları sözleri, delil diye sundukları ayet, hadis ya da görüşleri, hiç cevaplanmayan soruları, yüzeysel geçilenleri, bir takım açıklamalar yapılmış gibi gösterilen kalabalık yazıları, evet tüm bunları bir kez daha gözden geçiriniz lütfen. Ve bu konuda tüm okuyucular da değerlendirmede bulunabilirler. Yapılan açıklamaların yeterli olup olmadığı, sorulan soruların yersiz olup olmadığı, sorulan sorulara verilen cevapların cevap olup olamayacağı, atlanan soruların olup olmadığı, yüzeysel geçilenlerin olup olmadığı, aynı sözlerin tekrarlanıp tekrarlanmadığı, evet tüm bu konularda tüm okuyucular görüşlerini yazabilirler.
Yazılan yazılarda diretilen delilsiz, mesnedsiz görüşler mutlak nas gibi sunulmaya çalışılır ve aksi yapılırsa iş kötü sonla bitirilir ve insanlar da bunu kabul etmek zorunda bırakılmaya çalışılır, fetva sahipleri gibi düşünmeyenlerin onlar gibi düşünmesi istenir, buna karşı hiç soru sorulmasından hoşnut olunmaz, soru soran kimse itham edilir ve zan altında bırakılırsa  işte bu durumda onlara denilecek söz; kendi fetvanıza delilsiz ve mesnedsiz sahiplenecek dalkavuklar arıyorsunuz. Çünkü bir insan bir kimseye delilsiz tabi oluyorsa ya cahil, mukalliddir. Ya cahil veya bilgili menfaatçi bir  dalkavuktur. Bunun açıklaması budur.
Yoksa ben bu ithamı siteyi takip eden insanlara yapmış değilim. yazılanları iyi okuyunuz lütfen. Ben de sizin yazılanları anlayarak okumadığınız hüsnü niyetini taşıyorum. Çünkü anlayarak okusaydınız bu şekilde sözler sarfetmezdiniz. Bu sözleri daha iyi anlamanız ve tekrar bulma konusunda yorulmamanız için tekrar asıyorum. Sözler şöyle idi:

Bu sebeple size soru soran kimse amaçlı mı sormuş oluyor yoksa anlayış sorunu mu yaşıyor sizce acaba? siz herhalde karşınızda sizin her söylediğinizi tasdik eden, size soru sormayan, meseleleri anlaşılması için çalışmayan, ne derseniz, ne yaparsanız doğrudur mantığını güden ve böylece amel eden dalkavuklar arıyorsunuz herhalde?

Sorduğum sorular üzerine bana istediğinizi sorabilirsiniz ama önce sorulan soruların bir cevapları gelsin. Çünkü cevap hakkım olan bir meselede bana soru yöneltirseniz daha önce bu meselede yazı yazan ve yazısı sorulan sorularıma soru yöneltmek olan genel yetkili kişinin durumuna düşersiniz. O yüzden ben sorularıma, hiç eksiksiz, atlanılmadan cevap bekliyorum. Ama ilmi cevap, yorum değil.
Yine ictihad sonucu çıkan bir fetva ise bu fetvayı verenin fetvaya ehil olup olmadığını bilmek istiyorum. İlmi derecesi nedir? Fetva ehli midir? Müctehid midir? Müctehidse kimdir bu muctehid?
Yok müctehid ya da fetva ehli değilse o zaman bu şekilde ictihadları hangi ilme göre yapmıştır? Bu konular açıkça ortaya konsun.
Şimdilik okul konusunda sorularım oldu. Allah izin verirse sitede yazılan bir takım yazılarla ilgili anlayamadığım bazı meselelerde sorularım tekrar olacak. Ama benim için önemli olan, üzerinde konuşulan bir konunun öncelikle halledilmesidir. Bu konu tam netliğe kavuşsun sıra başka konulara da gelecek, merak etmeyiniz.
Çünkü bir mesele hakkında konuşmak, kalabalık bir takım sözcükler dizerek, kitabın sayfaları arasından bir takım alıntılar yaparak, ya da internet ortamında kopyala yapıştır yolunu takip ederek, bir takım açıklamalar yapıp bunları kesin nasmış gibi kabul ettirmeye çalışmak, hele de önce delilsiz ictihad yapıp sonra bunlara delil getirmeye çalışmak şeri ilim olmasa gerek. Yine bu şekilde fetva diye sunulmuş görüşler şeri fetvalar olmasa gerek. O yüzden şeri olmayan her görüş sorgulanır, delil ve dayanak istenir. Ayrıca şeri fetvalar yine fetvaya ehil olanlarca verilir. Ehil olmayan kimsenin verdiği ya da vereceği fetvalar ancak kendisini ya da başkalarını aldatmaktan başka bir şey kazandırmaz kişiye. Öyle ki cahil, ancak kendisi gibi cahil olanı kandırabilir. Cahil olmayanların sorularından ise rahatsız olur. Sapık olan ehli tarik, grup ve cemaatlerin durumunda olduğu gibi.
Kayıtlı
a.kadirbaki
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 8


« Yanıtla #21 : 03 Ağustos 2010, 13:11:04 »

Selamun Aleykum
Sami bey, yazılara cevap verme konusundaki duyarlılığınızı devam ettirmenizi ve meseleleri kestirip atmamanızı dilerdim.
Mümeyyizlik konusunda takılıp kaldığımı söylüyorsunuz. Oysa benim anlamaya çalışmak istediğim sadece mümeyyizlik konusu değildir. Yazıları bir bütün olarak okuyunuz lütfen. Size yöneltilen sorular sizin açıklamalarınızın sonucu sorulan sorulardır. Hiç bir soru sebep olmaksızın sorulmuş değildir, hiç bir söz sebep olmaksızın söylenmiş değildir.
Öncelikle Ebu Muvahhid siteye bir yazı astı. Bu yazıda sadece şahsi görüş denebilecek türden izahlar söz konusuydu. Bu nedenle kendisine sorular soruldu. Sorular soruldukça da bu yazıya deliller izah edilmeye, açıklamalar genişletilmeye çalışıldı. Ve bu konuda verilmesi gereken fetva ya da fetvalar sizlerce verildi.
Şimdi ben sizden şunları öğrenmek istedim:
Siz fetva ehli misiniz, ki bu şekilde fetva verebiliyorsunuz?
Şayet fetva ehli iseniz ictihatta izlediğiniz yol nedir?
Bizatihi küfür olmayan bir meselede % 100 küfür işleneceğini neye dayanarak söylüyorsunuz?
Delil olarak sunduğunuz naslar ictihadınızda tekfir hükmünü vermeyi açıklayacak netlikte naslar mıdır?
Küfre rıza küfür kaidesi mutlak bir kaide midir, her meselede aynı şekilde uygulanır mı?
Müslüman olan insanlar çocuklarını sırf diploma alsınlar diye mi okula gönderirler? Ya da niyet sırf diploma almak olsa bile bu kişi küfre razıdır denilebilir mi?
Müslümanlar kaç sınıftır? Çocuğunu hiç imtihana tabi tutmadan okula göndermesine rıza gösterilecek müslümanlar var mıdır? Yoksa bütün müslümanların çocukları mı imtihan edilmelidir?
İhtimalli durumlarda hükümler neye göre ve nasıl verilir? Her ihtimalli meselede okul konusunda olduğu gibi dakik davranıyor musunuz? Örnekler verebilir misiniz?
İmtihanlar mümeyyiz olma ihtimali olan çocuklara ve velilerine has mıdır yoksa mümeyyiz olmayan çocukların velileri imtihan edilmeden, sözlerine bakılarak, aldıklarını söyledikleri tedbirlere bakılarak hükümsüz mü bırakılırlar?
Kendini küfürden koruyamayan bir yetişkinle, kendini küfürden koruyamayan bir çocuğun durumu aynı değil midir? Sizce yetişkinler hiç imtihan edilmezler mi? İmtihanlar çocuklara mı has?
Mümeyyizlik ya da mümeyyiz olmamazlık konusu şeri bir kavramsa bu şeri kavramın büluğda olduğu gibi tanımlayıcı açıklamaları yapılmamış mıdır alimler tarafından?
Mümeyyiz çocuğun velisi ne zaman çocuğundan sorumludur? Mümeyyiz olmayan çocuğun velisi ne zaman çocuğundan sorumludur? Veli büluğa ermiş çocuğundan da sorumlu mudur?
Kendisi okul konusunda gerekli tedbirleri aldığını söyleyen veli imtihan edilir mi edilmez mi? İmtihan edilirse çocuk bir takım soruları cevaplayamadığında o çocuğa mümeyyiz hükmü verilir mi verilmez mi? Veya veli çocuğunu imtihan ettirmek istemese tekfir edilir mi edilmez mi?
Okul meselesi huccet ulaşıncaya kadar küfür görülen ve sahibi tekfir edilmeyen, huccet ulaştıktan sonra tekfiri gerektiren bir mesele midir? Tekfiri gerektiren bir meseleyse çocuğuna mümeyyiz hükmü veren veli huccet sonrası çocuğunu okula gönderirse kendisi tekfir edilir mi edilmez mi?
Aglabuz zan, ittifak edilmiş bir kaide midir? Aglabuz zanla tekfirin şartları nelerdir ve bu konudaki alim görüşleri nelerdir?
İnsanlara yapılan okul konusundaki imtihan, mutlak yapılması gereken farz olan bir imtihan mıdır yoksa velilere yardım olsun diye yapılan imtihan mıdır?
Bir takım illetlerden yola çıkarak bir meselede küfür hükmü vermek o mesele gerçekten herkesçe küfür olarak kabul edilmesi gereken bir mesele midir?
Diyarı harpte bulunmakla zamanımız okullarında okumak arasında bir benzerlik var mıdır yok mudur?
Bir insanın küfrüne şahit olmadan o kimsenin ilerde küfür işleyeceğine dair, nasla sabit olan meseleler hariç, sizin dediğiniz gibi diyen var mıdır?
Bir insanın küfür işlediği sabit değiln, bir başkasının o kimse sebebiyle tekfir edileceğine dair delil var mıdır ya da sizin dediğiniz gibi diyen var mıdır?
Bir insanın işlediği küfüre şahit olup da ona kayıtsız kaldığına şahit olmadan o kimse küfre razıdır, kafir olmuştur hükmünü sizin gibi veren var mıdır?
Bir insanı tekfir nasıl olur? Birileri tekfir edince mi tekfir olur yoksa nasla sabit olan hükümlerle mi tekfir olur? Şayet birileri sonradan tekfir ettikleri bir meselede daha önceden tekfir hükmü vermemişlerse şimdi bu durumda bu durum yanlış ictihade mi girdi yoksa daha önce küfür hükmü verilmediği için bu hükmü vermeyenler kafir mi idiler?
Bir insan yaşadığı sistemdeki tüm küfürleri biliyorsa bu insan çocuğunu o küfürden koruyamaz diyebilir misiniz? Şayet mesele okulla alakalı derseniz, bu veli okulla alakalı çocuğunu koruyamıyorsa daha başka küfürlerden de koruyamaz ithamına layık olur mu olmaz mı?
Çocuğu okula göndermek ameli küfür müdür? Daha doğrusu irtidatı gerektirecek amelin işlenmesiyle meydana gelen küfür müdür? Bunu nasıl söyleyebiliyorsunuz?
Zamanımız okullarında işlenen küfürlere karşı tedbirler almak ancak alim kişilerin bilgilendirmesiyle mi söz konusu olabilir? Ya da bir takım imtihanlar yaptırmasıyla mı söz konusu olur? Peki alim sıfatı verilecek insanların tüm meselelere vakıf olması her zaman için söz konusu olabilir mi? Eğer söz konusu olamazsa nasıl bir izinle ve imtihanla küfür olan bir yere çocuğun gitmesine izin verebilir?
İnsanlara neye göre müslüman ya da kafir hükmü verilir?
Bakınız size bu soruları soruyorum. Demek ki benim takıldığım konu sadece mümeyyizlik veya mümeyyiz değillik konusu değil.
Yaptığınız izahlar eğer yeterli olmuş olsaydı sizlere tekrar soru sorma ihtiyacı duyulmazdı. Siz en iyisi yazdıklarınızı ve size sorulanları bir daha akli selim olarak gözden geçiriniz.

Ben tevbenin şartlarına değil, sizin koyduğunuz şartlara takılıp kaldım. Bu konuda yaptığınız açıklamalar da diğer meselelerde yaptığınız gibi geçiştirmeli ve tekrarlanan sözlerden ibaret açıklamalardır. Bu konuda size sorulanları iyice bir gözden geçiriniz. Herkes sizin izahlarınızı kabul edecek diye bir sonuç mu bekliyorsunuz?

İmtihan meselesiyle ilgili yazdıklarımı ve sorduklarımı da bir daha gözden geçiriniz. Acaba sizin imtihan diye nitelendirdiğinizle kadınlara yapılan imtihan aynı nitelikte mi? Kadınların imtihan edilmesi farz mı idi değil mi idi?
Bu durumda çocukların ve velilerinin imtihanı farz mıdır, değil midir?
Benim istediğim tarihi olay bu şekilde bir ayeti alıp bu meseleye delil olarak sunmanız şeklinde değil, müslümanların kafirlerin hükmü altında oldukları herhangi bir dönemde islam alimlerinin böyle bir benzer konuda bu gibi tavrı takınıp takınmadıklarıdır?

Araştırma konusunda size söyleyeceğim yukardakinin aynısıdır?

Ben hiç bir meseleyi farklı bir mecraya çekmiş değilim. Sizin açıklamalarınızdaki net olmayan ifadeler ya da yoruma dayalı görüşler yine size soru olarak geri dönüyor? Kusura bakmayınız ama okula çocuğunu gönderen veliyle ilgili olarak tekfir illetiniz nedir? Bir daha izah eder misiniz? Gerçekten benim bu konudaki cehaletimi giderin. Sizi anlamakta zorlanıyorum. Tekfir illetiniz küfre rıza mıdır? Küfre rızanın tesbiti aglabuzzan mıdır? Aglabuzzanla tekfir illetinin kalkmasının illeti de imtihan mıdır? Ya da mümeyyiz olmayan çocuk için alınan bir takım tedbirler midir? Lütfen sizin yazdıklarınızı da size sorulanları da bir daha gözden geçiriniz.

Sizi tebrik ediyorum. Her seferinde şunu şöyle yaptım, bunu böyle izah ettim diyorsunuz. açıklamalarınız sizin dediğiniz gibi güzel bir şekilde olmuş olsaydı size sorular sorulmazdı. ama siz diyorsunuz ki sorular kasıtlı ve de kafa karıştımak amaçlı soruluyor. Neden sorulardan rahatsız oluyorsunuz? Madem siz sözlerinizde kararlısınız sonuna kadar hiç bir soruyu atlamaksızın net bir şekilde cevapsız bırakmayınız.
Ben size tekrar soruyorum. Çocuğu okula göndermek velinin kendi isteğiyle küfrü istemesi midir? Şayet bu kimse küfrü istediği için gönderiyorsa zaten kafirdir. Küfre rızaya ve eglabuz zanna meseleyi sokarak zorlanmanıza gerek yoktur. Bu durumda mesele asli küfür olur. O halde çocuğu okula göndermeyi istemek, tedbir aldığını söyleyen ve çocuğunu yetiştirdiğini söyleyen veliyi küfre sokan bir hal midir? Siz diyeceksiniz ki hayır değildir, ancak bu kişinin durumu şüphelidir. İmtihan ederiz. Alınan tedbirleri biz uygun bulursak göndermesine izin veririz uygun bulmazsak gönderdiğinde meseleyi küfre rızaya sokarak tekfir ederiz. siz bunları demiyor musunuz yoksa?
Konuyu farklı mecralara çeken ben miyim yoksa sizin açıklayıcı olmayan izahlarınız mıdır? O halde bana isbat ediniz ki, küfrün yoğunlukta olduğu fakat küfre girmemenin de söz konsu olduğu bir yere giren kimse daha küfür işlemeden büyük ihtimalle küfür işler, küfre rıza vardır, böyle yapan kafir olmuştur diyen bir alimi. veya şeri bir nassın ortaya koyduğu hükmü?
Hani nerede şimdiye kadar bu konuda koyduğunuz deliller? Siz açıkladınız, bir takım sunumlar yaptınız, bir takım kural ve kaideleri buraya uyguladınız diye hemen mesele sizin dediğiniz gibi mi kabul görmeli?

Eğer mümeyyiz çocuk ya da mümeyyiz olmayan çocukla ilgili sizin yaptığınız açıklamalar doğrultusunda size yönelttiğim soruları sizi anlamadan aklımca uydurduğum bir takım izahatlarla sorduğumu dile getiriyorsanız siz gerçekten yazdığınız yazılara verilen cevapları ve yazılan soruları dikkatlice okumamış geçiştirmişsiniz. Herhalde  bu geçiştirme işi sizlerde haslet olmuş ki açıkladığınız meseleleri geçiştirdiğiniz gibi size yazılanları da geçiştiriyorsunuz? O halde size tavsiyem geçiştirmeden bire bir olarak yazılanlara cevap veriniz. Tabi cevap ehliyetiniz varsa?

Anlayışıma ve ilmime şaşırmanıza doğrusu ben de şaşırdım. Ben sizin karşınıza bir ilim edasıyla çıkmadım. Sizlere sadece sorular sordum. Ve sorduğum soruları da inandığım İslam inancının bir gereği olarak sordum. Sizlerin yazılarınıza bu tür sorular gelebiliyorsa o zaman kendi eksikliğinize ve sahip olduğunuz düşünceyi ortaya koyamamanıza şaşınız, bana neden şaşıp kalıyorsunuz? İlim sahibine şaşmak değil, öğretmek düşer. Sizler yazılarınızla bir takım fetvaları uçuşturmakta cesaretli davranacak, insanları fetvalarınızla dine sokacak ya da dinden çıkaracaksınız kimse buna şaşırmayacak ama benim size sorduğum sorulara siz şaşıp kalacaksınız? Doğrusu bu anlayışınıza söyleyecek bir söz bulamıyorum. Ben yazdıklarımı beni alaycı bir şekilde tebrik edesiniz diye yazmadım ve sormadım. Ama sizin hasletiniz insanlara cevap vermeyi değil, verdiğiniz cevapları insanların kabul etmesini isteyen bir haslet olsa gerek ki sorulardan rahatsız oldunuz ve işi artık ilmi konuşmaya değil, karşınızdakini tahkir etmeye vardırdınız. Bu tutumunuz sebebiyle kendinizi tebrik ediniz! Ve sitedeki tüm üyelere mailinizi gönderiniz de sizi tek tek tebrik etsinler!

Ben sizin söylemediğiniz hiç bir söze karşılık yazı yazmış değilim. Siz ya yazdıklarınızı unutuyorsunuz ya da sizin yazdıklarınız başkaları tarafından yazılıyor. O halde isminizle yazdığınız yazıları bir gözden geçirin bakalım, söylemediğiniz bir söz sebebiyle size söylenmiş bir söz ya da yöneltilmiş bir soru var mı?
Şu söz size ait değil mi:
bu mesele sizin anladığınız gibi değildir.bu mesele büyük ihtimalle küfür işleyebileceği bir yere çocuğu bile bile göndermesiyle alakalıdır bu şöyle de olabilir eğer bir küfür diyarına veya bölgeye gideceksen burada ağlabuzzanla yani büyük ihtimalle küfür işleyecek durumun söz konusu ise bunu bildiğin halde gidiyorsan işte küfrü hafife almış ve buna rıza göstermişsin dolaysıyla büyük ihtimalle kafirsin demektir çünkü o bölgenin durumunu bildiğin halde gidiyorsun

Gerçi bu konularda size sorulan soruları da cevaplamadınız. Şayet cevaplamış olsaydınız böyle bir söz yazdığınızı unutmazdınız. Şimdi size yazılanlar sebebiyle iftira mı atılmış oluyor yoksa siz ne yazdığınızı bilmiyor musunuz?


Okullardaki küfürler % 90'dan % 99'a mı çıktı? Doğrusu siz ne yazdığınızı bilmiyorsunuz. Velev ki sizin dediğiniz gibi olsun % 1'lik ihtimal yine tekfirin önüne geçen bir ihtimal değil midir? Velev ki veli çocuğunu imtihan ettirmese bile?

Sözlerin arasındaki farkı anlayamayan ben miyim yoksa ne yazdığının farkında olmayan ve meseleler anlaşılsın diye size sorulan sorulara cevap vermeyerek geçiştiren siz misiniz? Siz beni sözler arasındaki farkı anlamamakla suçlayacağınız yerde size sorulan her soruya cevap verirseniz daha yerinde olur.
Sizin ilmi kıvraklığınızı ve zekanızı yazdıklarınızla daha iyi anlıyorum. Gerçekten siz şimdi size soru soran kimseye iftira atıyorsunuz. Size soru sormanın uyanık olmakla ya da üste çıkmakla veya konuları saptırmakla ne alakası var? Yoksa uyanıkların soruları sizleri rahatsız mı ediyor? Acaba şeri nas diye ortaya koyduğunuz fetvayı anlamak için size soru soran şeytana mı meyletmiş oluyor? Söylediğiniz sözleri size soru olarak yönelten kimse sizi itham ve iftara mı etmiş oluyor? Biraz sözlerinize ve yazdıklarınıza dikkat ediniz.

Son sözlerinizi iyice tahlil ediniz. İmtihandaki son yazdığınız amacınızla baştan beri yazdıklarınız arasında ne kadar farklılık var. siz gerçekten ne yazdığınızı biliyor musunuz? İmtihan meselesini bir yardım gibi değerlendirmeye geçtiniz. Oysa başta hiç de öyle söylemiyordunuz.
Yoksa şu söz size ait değil mi?
eğer bu kimse bildiğimiz Müslüman ise bu kimse için araştırma daha da önem kazanır eğer araştırmaya izin vermesse bu kimsenin büyük ihtimalle küfür işleyebileceği bir yere çocuğunu göndermesi bu kimsenin küfre rızası olduğunu gösterir

Hani imtihanın amacı müslümanlara yardımcı olmaktı? Sizden yardım istemeyen kimseyi neden hemen kafir saydınız? Bu durumda acaba imtihan meselesi tekfir sebebi bir mesele mi oldu yoksa yardım amaçlı bir mesele mi oldu?
Kimse size iftira atmıyor ama siz ne yazdığınızın ya da iddia ettiğiniz meselenin daha şuuruna varmış değilsiniz. Eğer bu meseleyi şuurlu olarak yazsaydınız bu tezatlarınız bariz bir şekilde ortaya çıkmazdı.
Bundan sonra ister cevap yazın isterseniz yazmayınız. Sizin bileceğiniz bir durum. Bu sizin acziyetinizi ve sözlerinizin arkasında olmadığınızı gösterir. Ama sizde niyet okuması herhalde bir hastalık haline gelmiş ki size sorulan sorulardaki gerçek niyetimi defalarca söylememe rağmen kalbime hükmedercesine niyet okuması yapmışınız. Bu zaten okul konusundaki fetvanızda da kendisini gösteriyor. Bakınız bir üstte size ait olarak astiğımı sözler de bile niyet okuması yapmışsınız. İmtihan ettirmek istemeyen kimseyi küfre razı olarak tekfir etmişsiniz. Siz gaybe mi bakıyorsunuz, size bu hükümler bildiriliyor mu? doğrusu merak ettim? Sizler kimsiniz?
Kayıtlı
Ebu muvahhid
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« Yanıtla #22 : 09 Ağustos 2010, 23:22:55 »

Rahman ve rahim olan Allah ın adıyla
Kendisine şirk koşan kişiyi  bağışlamayan Allah’a hamd olsun. Bütün övgü ve yüceltmeye layık olan, bütün noksanlıklardan münezzeh olan Allah’a hamd olsun . Biz yalnız ondan yardım diler onun bağışlamasını isteriz ve yanlızca ona kulluk ederiz.
Kulluk etmeye  layık olan tek ilahta odur. Salat ve selam onun kulu ve yüce insan olan h.z. Muhammed s.a.s. üzerine aline ehli beytine ve onun yolunu takip edenlerin üzerine oldun.
Bundan sonra
Ben inşAllah uzun cevaplar yerine kısa cevaplar vereceğin hem okuyucunun  fazla vaktini almaması ve benim vaktimde olmadığı için kısaca izahlar yapacağım inşAllah.


Ebu Muvahhid bey,
 
İlk sorduğum soruları tek tek inceleyip cevaplama zahmetinde bulunmanız sizin nezaket ve inceliğinizin bir göstergesidir.  Aceleci olmamanız konusunda da size diyecek bir sözüm yoktur. Önemli olan cevap yazmış olmanızdır. Ve daha da vereceğiniz cevaplar varsa şayet istifade ederiz yazılarınızdan Allah izin verirse.
İlk soruya uzun uzadıya doldurduğunuz satırlar ve saydığınız bir çok olumsuzluklar sadece tur için geçerli olmasa gerek. Saydığınız vasıfların olmadığı, adı İslam olan ülkelerden hangisinde var ki sanki? Bu yerlerin bu duruma gelişlerinin asıl sebebi küfür okulları mıdır yoksa yönetimlerin değişmesi midir? Şimdi sizin bir takım vasıflar atfettiğiniz şahıs küfrün okullarında mı yetişmiştir yoksa İslam okulunda mı yetişmiştir?

Cevap: Ben  saydığımız vasıfları herhangi bir yerle sınırlandırmadığım gayet açık ve nettir. Ancak sizler yazdıklarımı anlamamışsınız ki yine aynı soruları sormuşsunuz. Eğer yazıları ön yargısız anlayarak okursanız inşAllah anlayacaksınız.
Eğer gerçekten tarihi iyi bir şekilde okursanız hilafeti yıkan yönetimi değiştirenlerde  kimler  tarafında ve nerde nasıl yetiştirilmiş  olduğunu açıkça göreceksiniz. Gerek günümüzde gerek  on sekiz on dokuzuncu asırlarda adı İslam olan devletler okul adı yada kolej verdikleri küfür yuvalarında nasıl elemanlar kadrolar yetiştiğini gayet iyi anlamış ve görmüş olurdunuz. Ve yetiştirenler hilafeti nasıl yıktıkları daha iyi anlamış olacaksınız.

 
Küfür okullarından her çıkan sizin dediğiniz gibi küfrün birer hizmetçisi durumunda mı oluyorlar? Oysa nice okuyanlar vardır ki küfrün karşısında gerek batıl için gerek hak için mücadele etmiştir. Siz herhalde bunlara şahit değilsiniz. Veya herhalde okuma yazma bildiğinize ve bu yazıları yazabildiğinize göre siz küfür okullarında yetişmediniz? Veya yaşadığınız dünyayı iyi tanımıyorsunuz. O yüzden bir okul meselesinden yola çıkarak bütün dünyayı dalalete boğan halleri sanki bu mesele ortaya çıkarmış gibi göstermeye çalışmayınız.

Cevap: Siz meseleyi yanlış anlamışsınız.  Ben hiçbir zaman okulda çıkan kişilerin mutlaka tağutun hizmetçisi olacak diye bir şey demedim. Ancak bu eğitimin temel amacı insanları kendine hizmetçi yapmak ve ilk verilen eğitim kendini dinini ve ideolojisini ona enjekte etmek kendi sistemine ve dinine ideolojisine karşı kısırlaştırmaktır dedim. Verilen eğitimin temel amacı budur. Yoksa sonra yetiştirdiği kişiler kendisine birer direk olabileceği gibi onun azılı düşmanlarda olabilir. Ama bu okulda verilen eğitimin temel amacınız değiştirmez.
Ben bir okulda dolayı dünya delalete düşmüş demedim ama bugün dünyaya yön verenler çoğu bu gibi küfür yuvalarından yetiştiğini söyledik ve hakikat budur. Bunu görmeyen ancak kör yada duymayan kişiler olabilir.
Bu okul adı altında kurulan küfür yuvaları boşuna kurulmamıştır. Eğer gerçekten iyi düşünür ve analiz ederseniz bu okulların gerçek amacı  apaçıktır.Neye kime nasıl hizmet etikleri ve verilen eğitimin nasıl işlediğini açıkça göreceksiniz.Müslüman a düşen çocuğun bu gibi küfür yuvalarında korumak ve eğitmeden gerekli tedbirler almadan göndermemektir.
Tabiî ki burada tağutun eğitiği kişiler, sonra Allah ın hidayet nasip etiği ve bunlara baş kaldıranlarda çıkmıştır. Ancak bu kişilerin çıkması okul konusunda verilen eğitimi değiştirmez sizde biliyorsunuz.
Elbette bende bu okullarda okudum ancak ben cahiliye dönemimde okudum  Allah c.c. beni İslam la şereflendirdiğinde benim Allah ın  bildirdiği ahkama göre hareket etmem gerekmez mi yani ben okudum diye okumanın sakıncası yokmu diyeceğiz. Yada ben cahiliye dönemimize göremi hüküm vereceğiz ben okul okudum da önlem etiğim vermeden çocuklarınız okusun mu  diyelim..Bu cahiliye sözleridir kendimiz nasıl bildik yada atalarımızı nasıl gördük ise bize öylemi olacağız dememiz mi gerekir. bunumu istiyorsunuz. biz bundan Allah sığınırız.Kendini haklı çıkarmak böyle cahiliye sözlerini kullanmayın.Benim daha önce okumam okulun hükmünü değiştirmez. Yada okuyan kişilerin İslam la şereflenip tağuta karşı mücadele etmesi okulun iyi bir yer olduğunu göstermez.Bunu iyi anlayın


 
Benim burada asıl anlamak istediğim sizin de belirttiğiniz gibi diyarı harpte olan olumsuzluklar sebebiyle orada yaşamak, kişinin kendini koruyarak, ne kadar mümkünse aynı şekilde küfür okullarında da korunmanın mümkün olup olmayacağını vurgulamanızı istemektir. Bu sebeple neden meseleyi sadece okulla sınırlandırdınız ve ona bir takım hükümler bina ettiniz de aynı durumda olan başka meseleleri de bu arada bildirmediniz?
Meselemiz okul meselesi onun için onun üzerinde durdum diyorsanız, o zaman okul meselesine uyguladığınız hükümleri diyarı harpte başka hangi meselelere de uyguluyorsunuz, bunları da ortaya koyun ki, sizin de saydığınız tüm olumsuzluklardan müslümanlar korunsun veya müslüman kalabilsinler. Çünkü diyarı harpte insanlara işlettirilecek küfürler çokcadır ve bir müslüman veya onun çocuğu bu küfürlere mutlaka düşebilir. O halde küfre rıza söz konusu olmaması için müslümanları bu halden koruyunuz ve insanların küfre düşebilecekleri bildiğiniz her konuyu okul konusu gibi net ve açık bir şekilde anlatınız da müslümanların küfre düşüşlerine razı olmayınız. O halde okul meselesine benzer meseleleri  de anlatınız?


Cevap. Siz bu soruyu neden soruyorsunuz ki anladığım kadarıyla demek ki siz bu mesellere yabancısınız bu sitede yada okuduğumuz kitaplarda kişinin darul harpte nasıl hareket edeceğini ve ne yapması gerektiğini nasıl yaşayacağını zaten açıklanmıştır. Aynı şekilde okul meselesi de anlatılmıştır. Ben bu meselleri yeni açıklamıyorum Hak yayınlarında çıkan kitaplarda sizin dediğiniz meselleler gerek tevhide gerek tefsirde gerek siyerde gerek diğer bütün kitaplarda değinmiş ve açıklanmıştır. O Kitaplarda darulharple ilgili bütün meselleler ele alınmış tek,tek açıklanmıştır. Okumak isterseniz orda okuyabilirsiniz. Aslında bu dediğiniz meselleler açıklamıştır ancak siz okumamış olabilirsiniz. Okumak isterseniz o kitaplara müracaat edebilirsiniz.


İkinci soruya verdiğiniz cevap, biz tur'ye biliyoruz ve bizi orası ilgilendirdiği için o hükmü verdik diyorsunuz? Peki sizi ilgilendiren başka yerler yok mu? Veya sizin eğitimi tur gibi olmadığını, muslumanların rahatlıkla çocuklarını gönderebileceğini bildiğiniz bir yer var mı? Veya böye yapanlar var mı? yapanlar varsa nerede ve nasıl yapıyorlar? Veya o yerlerde gönerenler imtihana tabi tutulmuyor, ya da küfür söz konusu olmuyorsa oraları böyle kılan etken nedir? Bildiriniz. Özellikle tur ve onun durumunda olan ülkeleri konuşuyorsunuz. Veya tur'un durumunda olan ulkeler var mı? Zira yazdığınız mesele ilmi bir mesele ve herkesi ilgilendirir.  Ve internet ortamında bu gibi sitelere her yerden insanlar girebilir. O zaman herkese lazım olacak şekilde bu meseleyi netlik kazandırınız. Ve şayet rahatlıkla çocukların okula gönderildiği yerler varsa bunu ilan ediniz. Sizin müslümanlara yapacağınız yardımlardan bir tanesi bu şekilde yol göstermek olabilir.

Cevap: Tabiî ki insan bildiği vakıaya göre hüküm bildirir. Bilmediğimiz vakıaya hüküm bildiremeyiz. Onun için ben Türkiye’yi iyi bildiğimiz için onun hakkında hükmü bildirdik. Başka ülkelerde okullarının durumu nasıl ve ne şekil eğitim verildiğini bilmiyorum.Onun için başka ülkelerde yaşayan ve bu siteye giren kişiler eğer okula ilgili soruları varsa oradaki eğitim durumu nasıl ve ne şekil olduğu yazar bizde ona göre araştırır ona göre alimlerin görüşlerini bildiririz.
Hangi ülkenin verdiği eğitimin İslam a göre uygun olup olmadığını nasıl olduğunu bilmiyorum. Ve eğitimi hakkında bilgim olmayan ülkeleri tavsiye etmem yada üzerinde tartışmak yada hüküm bildirmek yanlıştır.Onun için bilenler varsa yazsın bizde öğreniriz. Ancak genel anlamda islam devleti olmadığı ve islami bir okul olması mümkün  değildir.Ama bazı devletler verdiği eğitimi küfre ve şirke dayalı olmama ihtimalide var olabilirde olmaya bilirde onun için genel konuşmak gerekmez.



Üçüncü soruya verdiğiniz cevap:
Genel anlamda küfür hükmü verilen meseleler zanni delillerden mi kat'i delillerden mi çıkıyor? Zanni delillerden çıkıyor diyorsanız zanni delillerden ancak ictihadle hüküm çıkar ve bu da kati hükmünde olmaz. Örneğin; bir alim bir meselede ictihad yapar ona küfür hükmü verir, diğeri de başka ictihad yapar küfür hükmü vermez. Küfür hükmü veren, vermeyeni tekfir etmez. Veya haram hükmü verir, diğeri vermez. Haram hükmü vermeyeni haram hükmü veren tekfir etmez.
O halde siz bir meseleye küfür hükmü vermişseniz ve bunun zanni delillerden çıktığını söylemişseniz, bu durumda sizin dediğiniz şekliyle küfür demeyeni tekfir etmemeniz lazım. Çünkü hakkında kati nas olmayan bir meselede, bir takım naslardan yola çıkarak, ictihad yaparak hüküm verdiniz. Sizin gibi ictihad yapmayan ve sizin ictihadınızı kabul etmeyen veya bu konuda  tutunduğu delillere dayanarak sizi dinlemeyen kimseyi tekfir etmemeniz lazım.
Siz genel küfür hükmü verdiğiniz bir meselede bir kimseyi bir konuda istisna yapıp ancak sizin oluşturduğunuz şartlarda küfrüne hüküm vermişseniz, bir başkası da küfür sebebine bakarak küfrün işlenip işlenmemesine göre hüküm verir veya kişinin beyanına göre hüküm verir. Bu durumda siz diğer kimseyi tekfir etmemeniz lazım. Tabi burada geçerli şart heva ve hevesin söz konusu olmaması, gerçek delillerin söz konusu olmasıdır.



Cevap:Siz bu meseleyi anlamamışsınız.. Biz zanla hüküm verdiğimizi nerde çıkardın yada içtihatla hüküm verdiğimizi nerde çıkardın. Benim yazdıklarımda zan yada içtihatla tekfir edildiğine dair bir yazı varmı lütfen meseleleri saptırmayın.Benim demediklerimi bana itham etmeyin.
Küfre rıza küfürdür.Zani değil kati bir hükümdür. Biz zaniye göre değil zahire göre hüküm verilmiştir ve İslam da hüküm zahir göredir. Ve İslam da takip edilecek yolda budur.Hiçbir alim bunda ihtilaf etmemiştir.
AbduIIah b. Utbe b. Mes'ud (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
Ömer (r.a)'den işittim. O şöyle diyordu:

«İnsanlar Rasulullah (s.a.s) zamanında vahiy ile gizli hallerinden de sorumlu tutulurlardı. Rasulullah'ın vefatı ile vahiy kesilmiştir. Bugün sizi gördüğümüz amellerinizden dolayı sorumlu tutarız. Bu yüzden kim bize hayır ve adalet gösterirse onu emin sayar ve güvenilir kabul ederiz. Onların gizli hallerini araştırmak bize düşmez. Gizli hallerinin hesabını da Allah görür. Bize zahiren fena hal gösterenlerden de emin olamayız. Niyetinin iyi olduğunu söylese bile ona inanmayız.»
(Buhari)
Zahiren küfre rıza gösteren kişi zahiren küfre rıza gösterdiği için kafirdir. Yani Allah ın diniyle alay edildiği Allah a ve resulüne sövüldüğü ve Müslüman’ın küfre girdiğini gördüğü ve gücü yetiği halde engel olmayan korumayan kişi zahiren küfre rıza göstermiş kafir olmuştur. Bu zanla verilen hükümler değil zahire göre verilen hükümdür. Bir kişi zahiren bu amelleri işlerse ve niyetinin iyi olduğunu söylese bile niyeti geçerli değildir. Şöyle bir önek verelim şimdi bir adam mümeyyiz olmayan çocuğunu okula gönderdi ve dedi ki ben çocuğuma gerekli eğitimi verdim ve ondan sonra okuma yazma öğrenmesi için gönderdim derse bu kişi gösterdiği ameller zahiren küfürdür. Çünkü mümeyyiz olmayan çocuk ne kadar eğitim verilirse verilsin verilen eğitimi almaz. Mümeyyiz olmayan çocuk ne verilen eğitimi idrak eder, nede leh ve aleyhine olan şeyleri bilir. Bu kişinin bu çocuk hakkında söyledikleri şeyler yanlıştır. Ve çocuğu bu şekilde okula gönderdiği için  zahiren küfürdür. Bunun niyeti herne kadar iyiyse eğer tövbe edip çocuğu okulda almasa zahiren küfre rıza gösterdiği için tekfir edilir. Ancak bu Kişi ben çocuğum için gerekli olan tedbirler aldım ve ondan sonra gönderdim derse bu kişin aldığı tedbirlere bakılır eğer aldığı tedbirler muteber olan tedbirler ise geçerli sayılır. Yok eğer aldığı tedbirlerde geçerli tedbirler değil bu kişi tövbeye davet edilir Ve tövbe edip çocuğu okuldan alması gerekir. Bu kişi tövbe etiğini söylese çocuğu hala okula gönderse ve aldığı tedbirler geçerli değilse tekfir edilir.Bunun tekfir etme sebebi küfre rıza gösterdiği içindir.



Verdiğiniz örneklere bakalım şimdi:
Müşriklerle beraber oturmak onlarla haşir neşir olmak küfürdür, özel durumlar istisna.
Müşriklerle oturmayı ve haşir neşir olmayı küfür kılan etken nedir? Şeri bir sebep olmaksızın olması değil midir?
O halde bir müslüman sürekli müşriklerle oturuyor ve haşir neşir oluyorsa, bu durumda ona küfür hükmü vermemek için ne yapmalısınız?
Sizin okul konusundaki pratiği buraya uygulayalım: Gideceğiz bu kimsenin yanına. Hatta biz değil alim kişi gidecek. Ona el vela ve'l bera konusuyla ilgili bir çok sorular soracak. O da bunları ya cevaplayacak ya da cevaplamayacak. Cevaplarsa küfür hükmünü kaldıracaksınız, cevaplamazsa küfür hükmünü vereceksiniz öyle mi? Oysa ona sorulacak soru, imtihan: Niye onlarla oturup kalkıyorsun şeklinde olacaktır. Onun verdiği cevap bizim ona inanmamızı gerektirecek. Yani o derseki: Benim onlardan menfaatim var, maddi menfaat elde ediyorum bu sebeple böyle davranıyorum. Şimdi siz el vela vel bera konusuyla ilgili tüm sorularla onu imtihan etmeden onun yanından ayrılmayacak mısınız? Ona sen yalancısın mı diyeceksiniz ya da yanılıyorsun mu diyeceksiniz?
Diğer örneklerinizi de bu minval üzere değerlendiriniz.
Ben ne kendi kafamı karıştırıyorum ne de başkasının kafasını karıştırmak istiyorum. Sadece açıklamalarınızı doğru şekilde, İslama uygun şekilde anlamaya çalışıyorum. Bu şekilde ithamlardan vazgeçiniz.

Cevap: Verdiğim örnekler gayet açık ve anlaşılır bir şekilde yazmışım ancak siz yinede anlamamışsınız.
Şimdi müşriklerle haşir neşir olmakla kast edilen vela kapsamına giren amellerdir.Yani Kafirlerle iç içe yaşamak onlara yardım etmek onlara yakınlaşmak gibi amellerdir. Zahiren bu gibi ameller vela kapsamına aldığı için genel hükme göre küfürdür. Ancak hüküm ferde indirildiği zaman istisnalar olabilir ve istisnalar kaideyi bozmaz.Bu istisna ise eğer darul islam yoksa ve yeryüzünde akidesinden taviz vermeyerek bazı şartlar dahilinde kafirlerle oturmak onlara  iç içe yaşamak istisna edilmiş ve yaşanmış istisna edilmiştir.
Ve bu küfür değildir. Bunu örnek vermemizin nedeni genel olan hükümler ferde indiği zaman istisnalar olabilir. Ve küfür olan hükümlerden istisnalar yapılmıştır örneklerle sunduk. Siz neden anlamıyorsunuz. Küfre rıza zahiren genel anlamda küfürdür. Ancak hüküm ferde indiği zaman istisnalara olabilir. Bu İslam hukukunda temel kuralardır.  Ve ben İslam da istisnalar nasıl yapıldığını örnekler vererek açıkladım. İslam da ilmin usulü neyse onun dışına çıkmak istemiyorum ancak siz meseleleri harman yaparak kafa karıştırmaya çalıştığınız. Halde ben yinede usulden ayrılmayacağım: Sen halada aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun. Ben sizin sorduğunuz sorulara göre cevap veriyorum fakat siz verdiğim cevaplarla alay ediyorsunuz. Yada bir takım kelime kalabalığı yaparak meseleleri amacından saptırıyorsun.Hal böyle olsunca tabiî ki anlamasınız.



Okuma yazma öğrenmek küfür değildir. Tagut okulları küfre dayalı eğitim verdikleri için küfürdür diyorsunuz. Yani temeli küfürdür diyorsunuz.
Diyarı harbin de temeli küfür üzere kurulmuştur ama buna rağmen, ister avam olsun ister alim olsun, ister mümeyyiz olsun, ister gayri mümeyyiz olsun, ister kadın olsun, ister erkek olsun bu müslüman olan kimseler bu ortamda yaşayabiliyorlar. Öyleyse sizin anlayışınıza göre hiç bir diyarı harpte istisnai olanlar hariç hiç bir müslüman yaşayamaz. Ya öyle yerde yaşamak için alim olmak lazım, ya da bir alimin icazetiyle yaşamak lazım, kişi için başka yolu yoktur. Çünkü kendisini küfürden koruyamayan kimseler aynen öğretildiği halde küfür işleyen mümeyyiz gibidirler. Ya da ot durumunda olan gayri mümeyyiz durumundadırlar, öyle mi?

Cevap: Öncelikle siz meseleyi karıştırmışsınız. Demediğimiz şeyleri bize isnat ederek laf kalabalığından başka kayda değer soru teşkil edecek bir şey söylemiyorsunuz. Tutturmuşsun darul harp neden böylede okul neden böyleymiş de yaşanırmıyımış yada yaşanmazmıymış. Meselemiz darulharp meselesi değildir. Meselemiz okul meselesidir. Sen acaba okul ile darul harbi aynı konuma koyarken kendine ne sıfat veriyorsun yoksa alim mi oldun. Ve sizin okul ile darul harbi birbiriyle kıyas yaparken hangi naslara yada illetlere dayandınız da kıyas yaptınız.? İçi boş laflarla meselleri tekrarlamanın anlamı yok.


Alimlerin görüşlerini yazmışsınız güzel de bu konuya nasıl uyarladınız çıkaramadım. Oysa alimlerin yazdıkları görüşler genel olan görüşlerdir.
Kim küfre rıza gösterirse kafir olur. Kim masiyete rıza gösterirse masiyet işlemiş olur. Kim küfür kelimesini konuşur, dinleyenler de ona rıza gösterirlerse onlar da o küfrü işlemiş olurlar. Kim ilerde küfür işleyeceğine niyet etse o kimse daha şimdiden kafir olur. vs.
Bu kaideler ve sözler açık sözler ve kaidelerdir. Öyleyse buradaki sözlerin okulla alakası nedir ki? Okul konusunda kim küfre rıza göstermiş ki? Bilakis veli rızası olmadığını söyleyerek gönderiyorsa nasıl senin rızan vardır diyebilirsiniz? Hala bu meseleyi net bir şekilde açıklamadınız? Üstelik okulun küfür oluşunu temeli şirke ve küfre dayalı olduğu için diyorsunuz. Yani okul kurulurken asıl amacın küfür ve şirk işletmek olduğunu söyluyorsunuz. Çocuğunu okula gönderen veli de benim temel amacım küfrü ve şirki öğretmemektir, bu konuda önlemlerini alıdm diyor. Bu durumda veliye itibar etmiyorsunuz, imtihan ederek, hem kendisi, hem çocuğunu ona göre karar veriyorsunuz.


Cevap. Alimlerin sözleri okula ne alakası var diyorsun.şimdi bağlantı kuramıyorsanız anlamıyorsanız bu sizin anlayışına bağlı olan bir durumdur yazıyla alakalı olan bir durum değildir. Sen küfre rıza küfürdür. Kaidesinin nasıl açıklandığını sordun bende sorularına âlimlerin sözleriyle nasıl açıkladığını yazdım. Ve okul içinde küfür işleyenleri neden dolayı tekfir edildiğini söylediniz. Bende küfre rıza gösterdikleri için tekfir edilir dedim. Ve dediniz ki çocuğunu okula gönderen kişiler nasıl küfre rıza göstermişler dediniz ben nasıl küfre rıza gösterdiklerini açıkladım. Şimdi diyorsunuz ki âlimlerin görüşleri okul meselesiyle ne alakası var. Ya gerçekten şaşırıyorum siz nasıl bir anlayışa sahipsiniz sen daha ne sorduğunu bile bilmiyorsun. Verdiğim cevapları nasıl anlayacaksın. Allah anlayış versin. Ben yine tekrar anlatayım. Şimdi siz diyorsunuz ki âlimlerin sözlerinin okula ne alakası var? Nasıl alakası olduğunu sana anlatayım. Şimdi alimler diyorki kim bir toplumda oturuyorsa ve o toplumda küfür söz söyleniyorsa ve o toplumda bulunanlar o küfür olan söze kabullenip susuyorsa onlar topluca kafir olmuş olur.yada kişi küfre azmettirirse  yada küfür karşısında susar oturursa kafir olur v.s. demişlerdir.Şimdi sizce bunun okula alakası yokmu.... Şimdi okul içinde bu küfür olan sözler telaki edilmiyor mu İslam şeriatıyla alay edilmiyor mu Allah la resulüyle alay edilmiyor mu yada diniyle alay edilmiyor mu yada İslam kanunları gerici yobaz deyipte eğlenilmiyor mu,Yada Allah ın yaratığı varlıklar Allah ın yaratmadığı Allah inkar edilmiyor mu ve bununla eğlenilmiyor mu? yada İslam düşmanları kahraman ilan edilip Müslüman muvahhidlerle alay edilmiyor mu.Bunlar küfür sözler değilmi bunlar okulda söylenmiyor mu.Bunları söyleyen kişilere karşı sesiz kalan çocuk ve bu çocuğu hiçbir eğitim vermeden gerekli tedbirler önlemler almadan oraya gönderen küfre rıza göstermemişmidir. Velev ki koruyorum deyip çocuğu her gün orda küfür işleyen ve tekrar çocuğu oraya gönderen kişi küfre rıza göstermemişmi. Sizce alimlerin sözleri bunlarla alakası yokmu. Ve bunlar gibi nice örnekler verebiliriz. Sizin derdiniz amacınız başkaysa beni boşuna boş laflarla uğraştırmayın.Bana meseleleri yüzeysel cevaplar yada yorumlar yaparak geçiştirdiğimi iddia etmeniz sizin anlayışınızdan kaynaklanır yazdıklarımdan değil.Bunu bilin…. Sayfalarca soru sormak marifet değil marifet olan sahih anlayıştır. Siz eğer anlamaya karar vermişseniz anlamaya önem verin sorulara değil.Yani sorduğu sorular hepside aynıdır.


 Bir de imtihanı mutlak alimler yapacak diyorsunuz. Tarihte Müslümanlardan hangisi alimlere çocuğunu götürmüş de benim çocuğum mümeyyiz mi değil mi bir imtihan yapın bakalım demiş? Veya alimler bir kimseye gitmişler de senin çocuğun mümeyyiz oldu mu olmadı mı bir bakalım anlayalım demiş? Var mı böyle bir deliliniz de mümeyyizlik imtihanı sizin alim dediğiniz kimselere kaldı?
Okula çocuğunu gönderen kimsenin küfre düşmemesi için istisna şartı olarak koştuğunuz şartlar tamamiyle sizin şahsi görüşlerinizdir. Bunun böyle olmadığını isbat etmediniz.


Cevap:Siz ne tarihi yada alimlerin verdiği hükümleri biliyorsunuz. Bakın bakalım çocuğun alış verişi hakkında hüküm verenler alimler mi yoksa avam mı yada çocuğun İslami geçerli değilmi hükmü veren alimler mi avamı yada çocuğun mümeyyizmi değilmi belirleyen alimlermi yoksa avamı bir araştırma yap bakalım bunu kimler belirlemiş. Ya siz tarihi bilmiyorsunuz ki çocuğun işlediği suçlardan dolayı ceza gerektirir mi gerektirmez mi. Hakkında hükümleri bildiren alimler mi yoksa avamı.Bak bakalım alimler mi bunlar hakkında hüküm belirtmişler yoksa avam kendi aralarında mı belirlemişler.
Bugün kâfirler arasında zeka testi diye bir test yapılıyor bu kafirler bile senin dediğin gibi herkes kendi çocuğunun testini yaptırmıyorlar. Ancak bilge dedikleri kişilere yaptırıyor. İslam devletinde bile âlimler çocukların yaptığı alış veriş yada yaptıkları akitlere dair hüküm verirken çocuktan bazı şartlar ve mümeyyizlik ararken, bugün biz çocuğu küfürden şirkten korumak için çocuk için alimlerin koyduğu şartlarını belirtirken neden caiz olmuyor. Yani alimler İslam da ve İslam devletinde çocuklar için hükümler bildirirken ve çocuklar için bazı şartlar dahilinde onların yaptıkları amellere cevaz verirken biz niye darulharpte İslam hukuku çerçevesinde Müslüman’ı korumak ve küfre düşmemsi için şartlar koşmayalım. Biz okul için de olan küfürlerden nasıl korunur ve nasıl önlem alınır ve kendini koruyan nasıl bir çocuk olması gerektiğini açıklamamız neden İslam a ters düşüyor.Yada İslam dışı sayılıyor.....Bu benim cehaletim mi yoksa sizin anlama kıtlığınızdan mı onu siz  kendiniz için seçin.
 


Dördüncü soruya verdiğiniz cevap:
İkrah konusunu, harbilere yardım konusunu istisnaya örnek olarak vermişsiniz. Bu meselelerin küfür oluşu nasla sabit ve yine istisnası nasla sabittir. Fakat siz okul konusunu neye kıyas ettiniz ki istisnası da kıyas ettiğiniz gibi oldu? Bu konuda açık bir nas getiremediniz. İmtihan ayeti, tebeyyun ayetini delil getirdiniz. Şartları o naslarda geçtiği şekilde uygulamadınız. Bu uygulamanın ilk öncüleri sizlersiniz herhalde? Okul konusuyla ilgili olarak ya da bu uygulama yeni bir uygulamadır. Böyle bir uygulama ben şimdiye kadar hiç bir kimseden duymuş değilim ya da okumuş da değilim.
O halde yeni bir meseleyle karşılaştığınızda nasıl hüküm veriyorsunuz? eğer kurana bakıyoruz diyorsanız kuranda sizin dediğiniz şekliyle bir tekfir, yani ilerde kesin küfür işleyecekleri sizler de bilebilirsiniz, zannı galiple bunu tesbit mümkündür, o yüzden genel küfür hükmü verdiğiniz her meseleyi ilerde işleyecek ihtimali olanları tekfir ediniz, şeklinde bir hüküm bilmiyorum, açık küfür ve şirk olan meseleler dışında.
 eğer sünnete bakıyoruz diyorsanız sünnet için de aynı durum söz konusu.
Yok eğer sahabe görüşlerine ya da alimlerin yaptıkları ictihadlara bakıyoruz diyorsanız yine getirdiğiniz alim sözlerinde bu şekilde diyene rastlamış değilim, ya da ben anlamaktan acizim. Lüften bu meseleye anlamamda yardımcı olunuz.
İstisna şeri bir kaide olabilir ama istisnayı sizin yaptığınız ya da algıladığınız gibi yapan ve algılayan kaç alim var söyler misini



Cevap. Siz bu hükümleri bilmemeniz.Yada kuranda sünnete alimlerin görüşlerinde rastlamamanız. Bu Hükümlerin Kur’an ve sünnete olmadığını göstermez. Yoksa siz onları görmediniz duymadınız diye bu hükümler yok demek değildir. Bizim uygulamamız yada hükümleri bildirmemiz yeni bir hüküm değil kur’anda sünnete ve alimlerin sözlerinden alına hükümlerdir. Ve günümüzdeki mesellelere yorumlamak ve anlaşılması için kolaylaştırmaktır. Sana bir misal anlatayım Biz kuran ve sünnete göre tağuta muhakeme olmak küfürdür tağutun mahkemesine başvuran müşriktir dediğimiz zaman bazı belam ve müşrikler diyorlardı ki ya biz ne kuranda ne sünnete nede alimlerin sözlerinde böyle bir hüküm görmedik yoktur diyorlardı. Yani tağuta muhakeme olan kişilerin kafir olacağına dair delil yoktur. diyorlardı hala diyenler var sakın sizde onlar gibi olmayın.
Dikkatli olun karşınızda İslam ahkamından kur’an dan sünnetten alimlerin sözlerinden habersiz insan yok.Ben bu hükümleri havadan hevesten yazmıyoruz.
Yani siz diyorsunuz ki küfre rıza küfürdür kur'anda sünnete yada alimlerin sözlerinde yok oysa ben bunun olduğunu ayetlerle alimlerin sözleriyle ispat etik ve bu kaideden nasıl istisnalar olabileceğini de ispat etik: Siz neden anlamıyorsunuz. Biz dediki küfre rıza küfürdür. Bunun istisnası ise küfür konuşulan mecliste yada müslümanın küfre girmesine sesiz kalmamak müdahale etmektir küfre rıza göstermemektir dedik yine siz anlamadınız.Şimdi eğitimin temeli küfre şirke dayalı olan  okula çocuğu göndermek zahiren küfre rıza gösterdiğini gösterdiği için genel hükme göre küfürdür.Ancak çocuğunu bu okullara gönderen kişiler çocuklarına gerekli eğitim ve tedbirleri alarak gönderirse bu kişi zahiren küfre rıza göstermediği için istisna edilmiştir. Ve bu meselenin hükmünü böyle açıkladık .Tabiî ki biz bunu açıklarken İslam ahkamına göre açıkladık: Bunun kuranla sünnetle alimlerin sözlerine çelişki düştüğü nokta nedir. Yada hevadan kaynakladığını nerden çıkardınız. İnşAllah bize açıklarsın
.


Beşinci cevabınız:

Mümeyyizlik kavramı alimlerce üzerinde konuşulan bir kavramdır diyorsunuz ama alimlerin sözlerini burada söylemiyorsunuz. Mümeyyizlik lafzı üzerinde ihtilaf olmayabilir, ama mümeyyizin kim olduğu konusunda ihtilaf vardır. Yani önemli olam isim değil, vasıftır. Öyleyse mümeyyiz kimdir?
Mümeyyizlikte en ayırt edici özellik iyiyi kötüden ayırt etmektir diyorsunuz. O halde demek ki önemli olan yaşadığı iklim ve çocuğun fiziksel gelişimi değildir. Akli gelişimidir? Bir çocuğun aklı zamanımızda kaç yaşında gelişir, madem ki sorunumuz Tur, bölgelere göre çocukların mümeyyizlik yaşlarını söyleyiniz?

Cevap: Şimdi ben alimlerin sözlerini aktarmadı mı öyle diyorsunuz oysa ben alimlerin sözleri ve mümeyyizlikle ilgili kaideyi de anlatım.
Yazılanları iyi oku ben hiçbir yerde mümeyyizlik testi çocuğun kuvetine cismine yada fizikine göre yapılır demedim. Ancak siz anlamamışsanız tekrar anlatayım. Çocuk gerek aklen gerek vucuden gerek fiziken olsun gelişimi bölgeden bölgeye farklı olabilir ve değişebilir.Bu yaşla sınırlandırılmaz.Sizde biliyorsunuz ki eğer çocuk iyiyi kötüyü birbirinde ayırt edecekse  bu ancak aklen yani zekası ve aklı gelişmesi gerekir demektir. Ve akıl zekasına göre bu hüküm verilir.Yoksa vucuden yada fizikken olabilecek bir şey değildir. Önceki yazdığım yazı dada söyledim çocuğun kesin hangi yaşta mümeyyiz olacak diye bir nas yoktur. Bu yaşı alimler kendi içtihatlarıyla belirlemişlerdir.Ve alimler bu yaş tespiti kendi zamanlarında yapmışlar ve yaptıkları bu yaş tespiti ise kendi zamanlarından bölgeden bölgeye değişebileceği için kendi aralarında bile ihtilaf etmişlerdir. Onun için kesin bu yaşta mümeyyiz olur demek yanlıştır. Çünkü mümeyyizlik yaşla belirlenmez. Akıla belirlenir.Bunu daha öncede açıkladım. Ve alimler en önemli belirleyici özelik iyiyi kötüyü birbirinden ayırmaktır demişleri dir. Şimdi sizin daha iyi anlamanız için biraz daha açalım bu mevzuyu.
Bazı alimler mümeyyiz olan çocuk Alış verişte kar ve zararı bilen çocuktur. Yada kendisine verilen bir mülkün başkasına verirse kendinin değil başka kişinin mülkü olup kendi mülkünden çıkacağını ayırt eden çocuktur.  Bazı alimler ise mümeyyiz olan çocuk kendi leyhine neyin şer neyin hayır olduğunu bilecek idrak edecek olan çocuktur.Bazı alimler mümeyyiz olan çocuk haram olan şeyleri ile helal olan şeyleri birbirinden ayırd eden çocuktur derler.
Ve bunlar gibi bir çok alimin görüşü vardır. Alimler yaptıkları bu tanıtım bir birine yakın olan tanımlardır. Ancak ayrı  birbirini tamamlayıcı olan tanımlardır. Yaş konusunda bazı alimler yedi yaş ile buluğ çağına erişinceye kadar değişebilir. Bazıları oynaş ile buluğ çağına kadardır. Gibi değişik görüşler vardır. Ve bu şekilde alimler arasında ihtilaflı olan durumlardır. Şimdi biz alimlerin bu görüşlerini nasıl anlayacağız. Biz alimlerin bu görüşlerini zaten yazdık yukarda çıkarılacak sonuç önemli olan yaş değil vasıftır. Çünkü vasıf  daha küvetlidir.  Hem hadis hemde alimlerin görüşlerinde de ve uygulamalarında öne çıkan küvetli olan vasıftır.Ve dedik ki vasıf’a göre hüküm verilir. Yaşa göre değil ve dikkat ederseniz alimler her ne kadar yaşı belirmişlerse de yaşa göre değil vasıfa göre hüküm vermişlerdir.Pratikte ve uygulamalarında böyledir.



Veya Rasulullah döneminde kaç yaşındakilere mümeyyiz deniliyordu. Mesela Ali 10 yaşında İslam'a girmiş ise 10 yaşında mı mümeyyizdi yoksa daha önce mümeyyiz olmuş mu idi? veya müctehid alimler bu yaşı nasıl saptamışlardır? Büluğ yaşı konusunda nasıl ki görüşleri varsa mutlaka mümeyyizlik yaşı konusunda da görüşleri vardır? Bu görüşleri neden yazmıyorsunuz?


Cevap: Rasulullah s.a.s zamanında böyle bir uygulama yok ancak alimler gerek Ali (r.a.) Durumuna bakarak gerek diğer çocukların durumuna bakarak  bu hükümleri belirtmişlerdir.
Alimle çocuğun İslami hakkında değişik görüşler zikretmişlerdir.
Mümeyyiz çocuk, Müslüman olduğunu beyan edip kelime-i şehâdet getirse İslâm''a girmiş olup olmadığı hakkında İslâm hukukçuları değişik görüşler ileriye sürmüşlerdir. Bu hususta İmam Şafiî cumhura muhalefetle meşhur olmuştur.
İmam Şafiî, mümeyyiz çocuğun, Müslüman oldum, demesine itibar edilmez demiştir. Hanefilerden İmam Züfer de bu görüştedir. Onlar delil olarak şunları söylerler:

a. Mümeyyiz çocuk mükellef değildir. Bu yönüyle mümeyyiz çocuk, gayri mümeyyiz çocuk ve deliye benzer. Aynı zamanda mümeyyiz çocuğun kelime-i şehâdet getirişi onun sözlü tasarruflarına benzer ki sözlü tasarrufları bâtıldır.
Mümeyyiz çocuğun mükellef olmadığı hususu ise nass ile sâbittir. Rasulullah (s.a.s.):

"Kalem (amellerin kaydedilişi) üç kişiden kaldırılmıştır: Uyuyandan uyanıncaya kadar, çocuktan ihtilâm (baliğ) oluncaya kadar ve deliden aklı başına gelinceye kadar" (Buharî. Talak: 11 Hııdûd: 22; Ebû Dâvûd, Hudûd: 17; Tirmizi. Hudûd: 1; Nesâî Talak) buyurmuştur.
b. İslâm''a giriş, kendisine bir takım hükümlerin bina edildiği ve çeşitli hükümlerin gerektiği bir sözdür. Çocuğun sözü ise sahih (geçerli ve hükme medar) olmadığı için, İslâm''a girişi muteber değildir.
Hanefilerden İmam Ebû Hanife, Ebû Yusuf, Muhammed, imam Mâlik ve İmam Ahmed b. Hanbel''e göre, mümeyyiz çocuğun İslâm''a girişi, muteberdir ve çocuk Müslüman olmuş kabul edilir. Bu İmamlarımız da şu delilleri ileri sürerler:
a. Resûlullah (s.a.s.):
"Kim, (La İlahe İllAllah) Allah''tan başka ilah yoktur, diye şehâdet getirirse, ''Cennet''e girer (İbn Mâce. Talak: 15; Dârimî. Hudûd:), buyurmuştur.
Bu hadisin umûmundan. "La İlahe İllAllah" diyen kim olursa olsun Müslüman olacağını ve nihayet Cennet''e gireceğini anlarız. Mümeyyiz çocuk da bu umûmî ifadeye dahîl birisi olarak Lâ ilahe illAllah diyecek olursa İslâm''a girmiş olur.
b. İslâm''a girmek sırf ibadettir. İbâdetler de mümeyyiz çocuktan sahih olduğuna göre İslâm''a girişi de sahih olmak gerekir. Sahih olması yönüyle mümeyyiz çocuğun namaz, oruç, hac, umre gibi İbadetleri ve İslâm''a girişi arasında fark yoktur.
c. Hz. Ali 7-11 yaşlarında iken Müslüman olmuş (Suyûtî, el-Felhu''l-Kebîr. 3 / 203: Ayrıca Bkr. -3/220. Beyrut) ve onun Müslümanlığı kabul görmüştür. Hatta Hz. Ali "İslâm''a girmede ben hepinizden öndeyim, bulûğ yaşlarına basmadan İslâm''a girdim" demiştir (İbn Sa''d, et-Tabakatu''l-Kübra, 3/21 vd. Beyrut, 1968; Belâzûrî; Ensâbu''l-Eşrâf, 1/114, Mısır, 1959; Suyûtî, Târîhu''l-Hulefa, s. 166)
Mümeyyiz çocuğun İslâm''a girişinin sahih olduğu görüşü, delil itibarıyla ağır basmaktadır.
İslâm''a girmek çocuğun menfaatinedir. Çocuğun, menfaatine olan tasarrufları sahih olduğuna göre İslâm''a girişinin de sahih olması gerekmektedir
Alimlerin çocuk için ceza gerekirmi gerekmezmi çocuğun mali tasarufu yada çocuğun akti ile ilgili bu mesele gibi mümmeyizle ilgili bir çok görüşü vardır hemsini buraya alırsam sayfalarca uzayıp gider  Ben burda sadece meselenin anlaşılması için bir bülümü aktardardım inşAllah mesele anlaşılrı.



İlk müctehid alimlerle son asır alimlerinin mümeyyizlik konusundaki görüşleri farklılık arzediyor mu? Çünkü aradan geçen uzunca zaman önceki alimlerin fetvalarını geçersiz kılar. Hatta o alimlerin yaşadığı bölgeler için bile geçersiz kılar. Bu meseleyi nasıl anlamamız gerekiyor?
Durumu ferde indirdiğinizde hüküm değiştiriyorsunuz ama sizin belirlediğiniz şartlar tahakkuk ederse değiştiriyorsunuz. Aksi takdirde bir müslüman sizin şartlarınızı kabul etmemesi, reddetmesi halinde tekfir ediyorsunuz. yazılanlardan ben bunu anlıyorum.


Cevap: İlk müçtehitlerin ile son alimlerin bu konuda görüşleri aynıdır. Öncelik sınırı vasfı belirten ilk müçtehitleridir.Sonra gelen alimler onların çizdiği sınırı ve vasfı takip etmişlerdir. Siz bizim yazıları yanlış anlıyorsunuz. Bakın küfre rıza meselesinde yada mümeyyizlikle ilgili hükümlerde şartları sınırları biz koymamışız Bu sınırları  kur’an sünnet Ve ehli sünnet alimleri koymuşlardır. Biz bu şartları koymuş değiliz biz bu şartları uygulayan kişileriz.Yoksa biz yeni şartlar bildirmemişiz. Bu şartları reddeden ise Küfre rıza küfürdür kaidesini reddeden ve heva ve hevesine göre yorumlayan kur’anı hadisi reddetmiş olur.Mümeyyizlikle ilgili şartları reddeden ise Ehli sünnet vel cemaat a muhalefet etmiş olur. Biz kuran ve sünnete ve ehli sünnet alimlerine göre bu hükümleri uygulayan kişileriz. Ve bu şartlara muhalefet edenler bize değil asıl bizim uyguladığımız hükümlere muhalefet etmişlerdir. Ve İslam in hükümlerine muhalefet eden kişiler Hükmü belidir. Bizim yeni koyduğumuz bir hüküm değildir.
Bu hükümler zaten vardı ve biz uygulayan kişileriz.



Altıncı Cevabınız:
Mümeyyizlik tesbitini alimler mi yapar yoksa alimler mümeyyiz kimdir konusunda ictihad mı yapar ve bu genel ictihada göre insanlar hareket ederler? Tarihte müslümanların çocukları mümeyyiz mi değil mi tek tek imtihanla mı tesbit edilmiştir? Oysa bütün müslümanlar alim değildiler, avam olan, cahil olan kimseler elbette vardı? Bu kimselerin çocukları mümeyyiz mi değil mi kim karar vermiş?



Cevap: Bu konuyu yukarda açıkladım Çocukla ilgili olan hükümleri bildiren tespit eden yalnızca alimlerdir. Çocuğun anne babası değildir. Ve açın fıkıh kitaplarına bakın Bu konuda tespitler hükümler bildiren alimlerdir.Anne babamı yada avamın  bu tespiti yaptığı ne tarihte nede İslam hukukunda bildirilmemiştir.Ancak anne baba bu işin ehli iseler yapabilirler. Defalarca anlatım ilmi bir tespit ilim gerektiren bir meseledir. Ve ancak ilim sahibi olan kişi bu tespiti yapabilir. Örneklerde verdim.
Eğer bir kişi alimlerin yaptığı tespitleri ve alimlerin belirlediği sınırları biliyorsa eğitimini almışsa ve bu konuda uzmanlaşmışsa bu kişide mümeyyizlik tespiti yapabilir.Bunu kimse sınırlandırmamış sınırda Koyulmamıştır.Avamın çocukları mümeyyizmi değilmi kararı veren İslam alimleri ve kadılarıydı.Bu mevzular İslam tarihinde sabittir Örneğin bir çocuk islamda alış veriş yaptı ve bu alış verişin sahihmi değimli  karar veren kadılar İslam alimleriydi. Ve Buna benzer örnekleri fıkıh kitaplarında çoktur.Oradan okuyun bulursunuz. İnşAllah
.

 
Çocuğa verilmesi gereken eğitim sadece okulla sınırlı değilse, o zaman bir aile reisi olarak baba çocuğunu her türlü olumsuzluklardan koruyacağı şekliyle eğitir. Yine bir halife tebasını hem okul, hem başka konularda küfre düşmeyeceği şekilde eğitir. O halde halife olan kimse sorumluluğunu yapmazsa babanın yapmaması konusunda sadece babayı mı suçlamak gerekir? Bir halifenin sorumluluğu altındakiler küfür olan konularda eğitilmemişlerse ve insanlar da küfür işliyorlarsa halife de bundan haberdarsa bu durumda halifenin hükmü nedir?


Cevap: Bakın siz meseleyi ne kadar yanlış anlamışsınız. Peki bugün halife olsaydı İslam devleti olsaydı Bizim böyle bir sorunumuz olur muydu bu kötü durumların başımıza gelmesinin nedeni İslam devleti ve halifesinin olamayışıdır.Eğer siz şu konuda diyorsan her Müslüman Allah ın bir halifesidir. Ve tebasından sorumludur dersen Bu doğru bir tanımdır.Ancak Allah ın halifesi olan her fert kendisinden sorumlu olduğu gibi tebasındada sorumludur. Gereken eğitimi ve korumayı vermesi üzerine farzdır. Eğer eğitim eksikliği bırakırsa korumasa kurda teslim ederse Mutlaka sorumlu olacak ve cezasını çekecektir. Ve eğer bildiği halde onun tebaasında Müslüman olan bir kişi küfür işliyor ve oda sesiz kalıyorsa o halife küfre rıza göstermiş ve tevbe etmesi gerekir.Ve halifenin tebaası üzerinde görevleri olduğu gibi tebaanında yapması gereken görevler fardır.Ve bunlar birbirini tamamlayanlardır birbirinden eksik olmaz. Kim görevini eksik yaparsa yaptığı eksiklikten sorumlu olacaktır. Bu muhakkaktır. Ancak kim halifesine yani kendisinden sorumlu olan babasına itaat etmese oda cezasını çekecektir.


Okul konusunda insanların yanlışa düşmelerinin sebebi nedir? veya kimdir? Bu konuda insanlar yanlış mı yönlendirilmişlerdir? Yoksa yanlışı kendileri mi yapmıştırlar? Şayet yanlış yönlendirilmişlerse bugüne kadar işledikleri küfürlerin sorumlusu kimdir? Ya da onları yanlış yönlendirene bir pay var mıdır? Var ise bu kimse için çözüm nedir?

Cevap: Okul konusunda insanların yanlış düşmesinin sebebi verilen yanlış bilgiler saptırıcı belamlardır.
Bugün piyasa hem yanlış yönlendirme var hemde yanlış yapanlar vardır.Yanlış yönlendiren insanların dünyevi şeylerden korkutarak  Bir takım sapık fetvalar vererek insanları hiçbir önlem almaksızın küçük çocukları kafirlere teslim ederek alın çocuklarımı eğitin ve bize verin diyenlerdir. Tabiî ki kim bir yanlışta bir çığır açarsa kim o çığırdan hata işlerse o açan kişiyi bağlar .Ve genel olarak yönlendiren sorumlu olduğu yönlendirilenlerde sorumlu olacaklardır.Çünkü yönlendirilenler akıl sahibi olan kişilerdir taklitçi olmamaları gerekir
.


Yedinci Cevabınız:
Mümeyyizlik meselesini tesbit etmek; bir kimseyi tevhidin manasını ve şartlarını biliyor mu bilmiyor mu, şeklinde tesbit etmek gibi gerçekten ilim mi gerekiyor? Normal bir kimse mümeyyiz tesbiti yapamaz mı? Bu ictihad gerektiren bir mesele midir? Mümeyyizlik meselesini bilmek islamın diğer ahkamlarını bilmek gibi midir?

Cevap: Tevhidin şartlarını bilmek ile mümeyyizlik şarlarını bilmek aynı şeyler değildir.Tevhidin şartlarını bilmeyen tevhidi yerine getirmemiş Müslüman olmamış sayılır.. Ancak mümeyyizlikle ilgili şartları bilmeyen kişiler Müslüman sayılırlar.
Tevhid ve tevhidin şartlarını bilmemezlik olmaz. Ancak mümeyyizlik öyle değil mümeyyiz lik hakkında herkes bilgi sahibi olmayabilir. Ama herkes tevhid ve şartlarında bilgi sahibi olması ve yerine getirmesi gerekir. Siz böyle kıyaslar yapmanız yanlıştır böyle yanlış kıyaslar yaparak meseleyi öğrenemezsiniz..
Eğer kişi mümeyyizlik seviyesini tespitin yapacaksa mümeyyizlikle ilgili hükümleri bilmesi gerekir.
Bilgisizce mümeyyizlik tespiti yapılmaz  ancak bilgi dahilinde yapılabilir. Kişi eğer bilgi sahibi ve İslam ahkamını ve alimlerin bu konuda görüşlerini öğrenmiş uzmanlaşmışsa yapabilir. Ancak normal ve bu ilimleri bilmeyen kişiler yapamazlar.
Mümeyyizlik İslam ın diğer fıkıh kural ve kaideleri gibi bir ahkamdır. Ve eğer kişi çocuk hakkında hükümler bildirecek hakkında hüküm verecekse mutlaka diğer hükümleri bildiği gibi mümeyyizlikle ilgili hükümleri de bilmesi şarttır. Yoksa çocuk hakkında hüküm veremez.



Mümeyyizlik meselesi fıkhi meseleyse bu konuda imtihan yaptırmayan kimse tekfir mi edilir? Şimdi adam abdestin farzlarını almayı biliyor. Ve bu şekilde yapıldığını gördüğünde o gördüğü şeye abdest hükmü verirse yanlış mı yapmış olur? Oysa abdest konusu da fıkıh konusudur. Ve öğretilen bilgilerle nasıl tahakkuk ettiği öğrenilebilir. Bu kimse kendisinin nasıl abdest aldığı konusunda kendisi imtihan ettirmezse tekfir mi edersiniz?

Cevap: Siz meseleyi yanlış anlamışsınız. Ben mümeyyizlik hükmünü bilmeyen kişi tekfir edilir diye bir şey demedim. Siz karıştırmışsınız. Biz mümeyyiz olmayan çocuğu hiçbir tedbir almadan temeli küfre ve şirke dayalı olan okullara gönderen kişiler tekfir edilir.Tabiki mümeyyizlik hükmünü bilmek tevhidin gereği değildir. Kişi bilmese kafir olmaz. Kişi bu konularda cahil olabilir.Bu kişi şeriatın bu hükümlerinden cahildir diye kafir olmaz.Siz meseleyi anlamamışsınız Ben hiçbir yerde mümeyyizlik hükmünü bilmeyen kafir olur demedik Bu sizin ithamınızdır. Biz bundan beriyiz. Biz çocuğun küfür yuvlarına gönderen ve imtihan ettirmeyen önlem almayan kişiler tekfir edilir dedik.
Yani mümeyyizlik testi yapmayan tekfir edilir nerde dedik meselleri iyi anla biz sana defalarca yazdık mümeyyizlik testi yapmadan tedbir almadan çocuğu okula gönderen kişi kafir olur dedik sen ise meseleyi hiç anlamamış gibi abdesti bilmeyen imtihan yapmadan tekfir edilirmi edilmezmi diyorsun hem öğrenmek istiyorum diyorsun fakat alim kisvesine girip batıl itham ve kıyaslar yapıyorsun  Bu yazdıkların gösteriyor ki siz  meseleyi hiç anlamamışsınız.



Bir meseleye hem fıkhi mesele diyeceksiniz, hem de fıkhi meselede o meselenin aksine davranan, üstelik de bir nassı değil de bir takım kimselerin uygulamalarını reddeden kimseyi tekfir mi edeceksiniz? Bu nasıl hüküm vermedir böyle?

Cevap: Bu bize bir iftiradır.Biz nerde bu sözü söyledik ispat et. Mümeyyizlik tespitini bilmeyen tekfir edilir. Nerde dedik Ney??
Dikkat edin biz küfür ve şirk işleyenler yada buna rıza gösteren tekfir edilir. Dedik
.

Alimlerin mümeyyizlik hakkındaki sözlerini yazmışsınız ama bunları tek tek açıklamanızı istesem belki siz de alimlerin söyledikleri sözlerin neyi ifade ettiğini anlamamışsınız. Kopyala yapıştır usulu yazdığınız yazının o kısmını geçiyor ve bu konuda size bir şey sormuyorum.

Cevap: Siz Hep bir şeyi öğrenmek istediğinizi söylüyorsun fakat bizi cahillikle itham ediyorsun.Gerçek niyetin ve amacın neyse  açıkla bizde bilelim.
 Şimdi sen bizim alimlerin görüşlerini açıklayamayacağımızı nasıl tespit etin Bana kopyala yapıştır misali diyorsun Ama kendinde aynı şeyleri akabinde yapıyorsun Yoksa sana onlarmı gönderiyor.Ben alimlerin görüşlerini elbette eserlerinden kopyalayacağım yoksa bana vahiyle gelmeyecek bunu bil. Şunu da unutma  ben anlamadığım alimlerin görüşlerin koysaydım Senin gibi karma karışık ederdim.Ve anlaşılmaz bir hale getirirdim.
Anlamadığın bilmediğin ve kavrayamadığın meseleyi böyle itham lar yaparak öğrenemesin bunu unutma.
Ancak akıl selim okuyarak düşünerek adabında sorular sorarak öğrenebilirsin.



Yanlız size şöyle bir görüş söyleyeyim. Bilmiyorsanız araştırınız.
İbni Abbas'tan nakledilen bir hadiste: Bir kadın peygambere bir çocuğu kaldırıp gösterdi. Ve buna hac var mı diye sordu? Peygamber de: Evet, ayrıca senin için de sevap vardır, buyurdu. Müslim Hacc 15/72 no 1336
Bu hadise dayanarak çocuğun haccı İmam Malik ile İmam Şafii sahihtir demişlerdir. İmam Ebu Hanife ise sahih değildir demişlerdir.
Yine imam malikin tabileri süt emen çocuğun haccı sahih midir değil midir diye kendi aralarında ihtilaf etmişlerdir.
Malikilerden ibni rüşd yedi yaşındaki çocuğun namazının sahih olduğunu söylemiştir. Ve buna delil olarak yedi yaşında namazın emredilmesi hadisini getirmiştir. Ebu Davud salat 2/26 no: 495
Alimler arasında bu mesele bile ihtilaflı olabiliyor ve belli kurallara bağlanıyorsa neden mümeyyizlik konusundaki ihtilaflarda kurallara bağlanmış olmasın?

Cevap: Ben bu kuraları hem birinci hem ikinci hemde üçüncü yazımda açıkladım: Yukarda alimlerin koyduğu kuralar. Ve çocuğun İslami sahih mi değimli meselesinde alimlerin görüşlerini sundum orda okur meseleyi daha iyi anlarsın inşAllah. Çocuğu ibadeti geçerlimi değimli meselesi ise aynı şekilde ihtilaflı olan bir meseledir. Sizin aktardığınız. Eksiktir Bu ihtilaf daha geniştir. Çocuğun hacı sahih mi değimli meselesi aynı şekilde mümeyyizlik yani temyiz şartına bağlanmıştır. Ve bu konudaki ihtilaflar uzundur.Dört mezhep fıkhına bakabilirsiniz.


Sekizinci Cevabınız:
Çocuk dediğiniz şekilde eğitildikten sonra mümeyyiz çocuğu kontrollü olarak sokağa okula ya da bir başka yere gönderen veli ve çocuğu yine mümeyyizlik tesbitinden geçirilir mi? Geçirilimez diyorsanız o zaman neden bu eğitimler verilmiş olsun ki? İmtihandan geçirilir diyorsanız ki siz bunu sadece okul için söylüyorsunuz, o zaman verilmiş olan eğitim çocuğa ne kazandırmışdır ki? ve çocuğa ne kazandırdığını velisi anlayamaz mı? Bu anlaşılması karmaşık bir mesele mi?

Cevap: Çocuk eğitildiği halde Tam emin olabilmek için ve sağlıklı bir hüküm ve karar vermek için küfür dolu olan yuvalara gönderilmeden önce hata eğitmeden önce mümeyyizlik testi yapmak şarttır.Çünkü çocuğa verilen eğitimi anlayıp anlamadığı ancak mümeyyiz mi değilmi tespit etikten sonra karar verilebilir.Mümeyyizlik tespiti yapmadan Çocuğun verilen eğitimi anlayıp anlamadığı ve kendini koruyup korumayacağı mümkün değildir. Eğitimin çocuğa faydası olabilmesi ve kendini küfür ve şirkten koruması için mümeyyiz olması şarttır.
Çünkü mümeyyiz olmayan çocuk leh ve aleyhine olan şeyleri ayırd etmesi mümkün değildir. Aynı şekilde verilen eğitimden faydalanması da mümkün değildir.
Eğitim ancak mümeyyiz olan çocuk anlar ve idrak eder. Gayri mümeyyiz çocuk eğitimi idrak edemez ve anlayamaz. Ona verilen eğitim fayda vermez.
Okul sokak aynı şeyler değildir. Kıyas yaparken meseleleri karıştırmayın siz okulu sokağı nasıl kıyas etiniz ikisinin konumu ileti aynımı, nasıl kıyas etiğinizi bize açıklarsın bizde bilelim ??


Okul içinde başlıklandırarak yazdığınız küfürlerin çocuğa öğretilmesi ya da çocuğun bunları algılaması gerçekten zor mudur? Kaldı ki çocuğa şu şu eğitimleri veli vermeli diyorsunuz. Aslında veliyle birlikte, imtihan zamanı gelmeden önce, yani çocuk o duruma düşmedem önce müslüman sorumlular ya da imtihan edecek ilim sahipleri bu konuda da veliyi eğittikleri gibi çocuğunu da eğitmeleri gerekmez miydi?


Cevap: Mümeyyiz olmayan hayrı ve şeri birbirinden ayırmayan bir çocuk okul içinde olan yazdığım şeyleri ayırd etmesi mümkün değildir.Gayri mümeyyiz olan çocuk bunu idrak etmesi ve kendini bunlardan koruması ne şeran nede aklen mümkün değildir.
Müslümanların eğitimine gelince Tabiî ki kişi ilk Müslüman olduğu zaman gereken eğitimler verilmeli ve Bu konulardan eğitilmeli ve Birer uzman haline getirilmelidirler. İlim sahibi olan kişi hem veliyi ve hem de Velinin çocuğunu eğitmekle mükelleftir. Ve eğitmesi şarttır.Sadece okul meselesinde değil Hem İslami hem ahlaki hem ticari hem dünyevi ve uhrevi ne gerekiyorsa ne lazımsa eğitmelidir.Eğitim sadece çocukla sınırlı olacak diye bir kaide yoktur.eğitime ihtiyacı olan bütün Müslümanlarda eğritilmelidir. 



Akil, gayri akil ilmi terimler değil midir? Bir kimsenin akıllı olup olmadığını anlamak için alim mi olmak gerekir. Ya da bir kimsenin deli olduğunu anlamak için alim mi olmak gerekir? Bir kişinin akil mi gayri akil mi olduğunu anlamak için imtihan yapması için ilim sahibi birisine mi götürmek gerekir? O halde bütün müslüman veliler çocuklarını dini emirleri öğretme yaşı geldi mi gelmedi mi diye karar versinler diye ilim sahiplerine onları götürecekler onlar da bunlar dini emirlere tabi tutulmazlar, bunlar tabi tutulurlar demeleri doğrultusunda çocuklara ilim verilecek ya da verilmeyecek. zira ilmi tesbiti alimler yapar, avam yapamaz. Öyle mi?

Cevap: Kişi akılı mı yoksa gayri akılımı tespiti normal avam olan insanlar yapabilirmi ? İslam hukukuna ve tarihine bak iyice bakalım kim bunu belirlemiş.
Kişi çocuğuna İslami emirleri öğretmesi için mümeyyizlik testi yapmasına gerek yok ki Çocuk gerek mümeyyiz olsun olmasın İslim’i emirler yasaklar öğretilir. Fakat çocuk İslam ilimlerini idrak etmişmi etmemişmi anlamak için mümeyyizlik testi yapılabilir bu yol izlenilebilir..
Ancak sen meseleleri anlamadığın için  karma karışık yapmışsın. Çocuğa ilim öğretmek yada öğretmemek mümeyyizlikle alakası yok.
Çocuk kendini küfürden şirkten koruyabilir mi koruyamaz mı bunu tespit etmek için mümeyyizlik tespiti yapılabilir. Meseleleri daha iyi anlamak için yazıları olduğu gibi oku kendi kafanda tasarladığın ve batıl kıyaslar yaparak kafanı karıştırma.Yani kişi çocuğuna Allah ın emirlerini öğretmek  için mümeyyizlik tespiti yapılsın demedik nerde uydu yorsun bunları anlamıyorum.
Biz kafirler tarafında çocuklara  verilen eğitimin iyimi kötümü şirkmi küfürmü yada doğrumu yanlışmı idrak etmesi anlayabilmesi için mümeyyizlik tespiti yapmak ve bunlara karşı eğitmek şarttır dedik. Bizim dediğimiz Budur.Yoksa sizin anladığınız gibi değildir.



Mümeyyizlik kavramını açıklamak, ehil olmadan bir mirasın hükmünü açıklamak gibi midir? Veya bir mahkemede hüküm vermek gibi midir? Bunun böyle olduğunu neye göre söylüyorsunuz? Her ilmi meseleyi bilmek için alim mi olmak gerekir? Örneğin; talakın hükümlerini öğrenmiş avamdan bir kimse talakla ilgili bir meselede hüküm verirse, bildiği konuda hüküm verdiği için yanlış mı yapmıştır? Öyleyse bu gibi şeri meseleleri açıklamak ve hakkında bir takım hükümler vermek için mutlaka alim mi olmak gerekir? Şimdi siz bu sitede yazı yazıyor ve bir takım hükümler söylüyorsunuz? Hem de şeri olan konularda? O halde siz alim misiniz?

Cevap: Gerek mümeyyizlik kavramını açıklamak gerekse mümeyyizlik hükmünü açıklamak olsun ilim sahibi olmayı gerektirir. Çünkü kişi mümeyyizlikle ilgili hükümleri, açıklamaları bilmese nasıl mümeyyizlik hakkında hüküm verecek, kişi bilmediği anlamadığı bir meselede hüküm verirse yada bir kavramı açıklarsa sizce sonuç nasıl olur?
Kişi nasıl mirasla yada başka meseleler hakkında açıklamak için onların hükümlerini bilmeyi gerektiriyorsa  mirasla ilgili hükümleri bilmeyi gerektirir kişi mümeyyizle ilgili hükümleri vermek için mümeyyizlikle ilgili hükümleri bilmesi gerekir. Sizde biliyorsunuz İslam hukukunda ilim sahibi olmayan kişinin sözü muteber değildir ne kadı olur nede  ders verir nede fetva makamı verilir. İslam hukukunu belirleyenler ancak ilim sahibi olan alimlerdir.Ve bu görevler ancak ilim sahibi olan kişilere verilmiştir.
Talak ile ilgili hükümleri bilen kişi ancak alimlerin görüşlerini  ve hükümleri söyler ve önerir ancak mesele hakkında hüküm veremez.Mesele hakkında hüküm vermek için sadece alimlerin bildirdiği hükümleri bilmek yetmez. Ancak kişi bildiği alimlerin görüşlerini nakleder veya önerir. Yoksa başka mesellere hüküm veremez. Hüküm vermek basit bir mesele değildir. Sadece talak ilgili hükümleri bilmek yetmez. Kur’anı hadisi Usulü hadisi fıkhı v.s. bilmesi ve idrak etme gücüne sahip olması gerekir. 
Ben bu sitede hüküm vermiyorum. Ve böyle bir iddiada bulunanlarda yok. Ben alimlerin görüşlerini söylüyorum. Ve günümüze göre açıklıyorum. Ben ancak alimlerin koydukları hükmü söylüyorum. Yoksa yeni bir hüküm bildirmiyorum.
Meseleler hakkında hüküm vermek ile meseleler hakkında alimlerin verdiği hükmü uygulamak farklıdır.
Meseleler hakkında hüküm vermek alimlerin işidir.
Fakat alimlerin verdiği hükmü uygulamak alim olmak şart değildir. İster alim olsun ister avam olsun alimlerin görüşünü anlayan idrak eden kim olursa olsun alimlerin verdiği hükümleri uygulayabilir. Önünde engel yoktur ancak hüküm vermesi hakkında engeller çoktur. Onun için herkes hüküm verme fetva verme işine ehil değildir. Ancak alimler Bu işe ehil olan insanlardır.Bununla ilgili deliler çoktur.



Dokuzuncu Cevabınız:
Müslüman ve çocuğunun mümeyyiz olduğunu tesbite ehil, ama başkasının da imtihan etmesini istemiyor, ya da bu konuda kimseyi yeterli görmüyor veya çocuğu üzerinde psikolojik bir etki yapar diye bir başkasını söz sahibi kılmak istemiyor. Bu durumda bir başkasının imtihan etmesini istememesi onu kafir mi yapar?
 
Cevap:İslam da bu meselenin çözümü basittir.Bu kişinin durumuna göre hüküm verilir. Ve bu kişi hakkında hüküm vermekte ancak yine alimlerin işidir.
Alim meseleyi araştırır Ve o kişinin neden böyle bir şey yaptığını ve neden imtihan ettirmediği hakkında yapılan araştırma sonucunda hüküm verilir.

 

İslam'da iş ehline verilir, doğrudur. Temel kuralları bilmediğimi söylüyorsunuz ama sizler de kuralları yerlerine oturtamıyor, meseleleri hep yuvarlıyorsunuz. zira hep aynı şeyleri cevap olarak tekrarlıyorsunuz.
Bir kimsenin mümeyyizin, iyiyi kötüden ayırt eden olduğunun tesbiti için mutlaka bir müftiye mi ihtiyac vardır? Bu konuda islam sınırı koymamış mı? İyiyi kötüden ayırabilme sınırı? Kim bu sınırı sağladığı tesbit edilmişse bu mümeyyizdir denilemez mi? Bunun tesbiti neden o kadar zor ki? Yoksa bu, hakkında İslam'ın hüküm bildirmediği, zaman ve şartlara göre hakkında ictihadle hüküm verilecek yeni çıkan meselelerden midir? Böyle olduğunu söylüyorsanız o zaman bu konuda deliller sununuz? Deyiniz ki şu imam zamanındaki şu durumda olan çocuklara mümeyyiz demiş, ama şu zamanda ondan yüz yıllar sonra gelen başka imam o durumdaki değil de şu durumdaki çocuklara mümeyyiz demiştir? Var mı böyle ayırt edici delileriniz? İslam tarihinde böyle denildiği görmedim? Varsa siz bildiriniz lütfen!

Cevap: Temel kuraları yerine koymadığımız söylüyorsun ve akabinde yuvarlandığımızı söylüyorsunuz. Oysa biz meseleyi delileriyle açıkladık ancak siz anlamıyorsunuz. Size şunu tekrar izah edeyim Bakın  Alimler hangi çocuğun hangi tarihte hangi saate hangi  asırda nasıl ve ne şekilde mümeyyiz mi değimli tarihi bilgi vermemişlerdir. Alimler çocuğun nasıl mümeyyiz olacağını ve nasıl gayri mümeyyiz olduğunu vasıfları açıklamışlardır.Ve ondan sonra gelen alimlerde bu vasıflara göre hüküm bildirmişlerdir. Ve tarihte bu böyle gelmiştir. Ve hüküm böyledir ve bizde bu hükmü uyguluyoruz.Ve alimler in mesele hakkında görüşlerini daha önce açıkladım ve bu yazı dada tekrar açıkladım yetinmiyorsanız açın fıkıh kitaplarını tekrar araştırın
Kayıtlı
Ebu muvahhid
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« Yanıtla #23 : 09 Ağustos 2010, 23:34:36 »

Devamı

Cahil insanlar dediğiniz kimseler ya yaşadıkları sistemi bilmeyen cahiller, ya okuldaki küfürleri bilmeyen cahiller ya tevhid konusunda cahiller? Müslüman bir kimse şayet bu cehaleti taşıyorsa o zaman onun cehaletinin sebebi kimin tasarrufu altında yaşıyorsa o değil midir? Böyle bir müslümanın çocuğunu imtihan etmeden önce onun kendisini iyice bir yetiştirmeniz gerekmez mi? Yani şayet sizseniz bu cahil kimsenin sorumlusu. Zaten bir kimsenin sorumluluğu altında değilse, o kimse nasıl tevhidi anlamıştır, bilinmez ve yaptıkları Allah'la kendisi arasındadır.

Cevap: Tabiî ki bu kişiler yetiştirilmesi ve hazırlanması gerekir Ancak bu kişiler cahildirler diye meselenin hükmü değiştirmez. İzlenilen metod neyse ona göre öğretilir ve ona göre harekete edilir. Yoksa rahat kaçmak yada nemelazımcı tavırlar takınarak suç başkasına atılmaz.Tevhid konusunda kimsenin cehaleti mazeret değildir. Tevhidin temel esaslarını bilmeyen kişi cahil olan kişi zaten iman etmemiş kişidir.Bu kişiye okuldan önce tevhid öğretilir.Onda sonra okul meselesi öğretilir. 
 
Diploma sahibi olsun diye gönderen kimsenin meseleleri bilen birisi olması da muhemeldir. Bunu neden hesaba katmadınız?

Cevap Bu kişi ister meseleleri bilsin yada bilmesin bu kişi için hüküm değişmez. Ve bu kişin amacı ne olursa olsun bu kişin amacı okul hakkındaki hükmü değiştirmez.Bu kişi ister diploma sahibi olmak istersin ister okuma yazma öğrenmek istesin bu kişi kendisini ve ehlini küfür ve şirkten koruması için gereken eğitim ve önlemleri almadan göndermişse hükmü kafirdir.Ancak gerekli olan eğitim ve önlemler almış ise bu kişi tekfir edilmez.

Rızık endişesi taşıyan bir kimse söz konusuysa zaten bu kimsenin okul konusuyla ilgili sorunundan önce rızık konusuyla ilgili sorunu vardır. Bu kimseyi önce kaza ve kadere iman noktasında eğitmeniz gerekir, şayet varsa böyle bir müslüman!
O halde şayet bir toplum ya da topluluktan bahsediyorsanız, topluluğun başındaki ferdin toplumunu iyi tanıması, fertleri durumlarına göre eğitmesi ve değerlendirmesi gerekir. Bunları yapmıyorsa o da güttüğünden sorumludur.

Cevap: Rızık endişesi taşımaktan kasıt iş güç sahibi olmak ve işsiz kalmamaktır. Aksi takdirde kaza ve kaderi ilgilendiren noktayı kast etmemiştim.
Kaza ve kader noktasında kişinin rızık endişesi varsa dediğiniz gibi o ilk önce o konuda eğitilmelidir bu doğrudur. Ve toplumda sorumlu olan kişininde toplumu eğitmesi ve gütüğünü koruması  onun üzerine farzdır. Ve bunu yerine getirmese Mutlaka cezasını çekecektir. 


Ben meseleyi bilmiyorsam öğretmek size düşer. Bu da cevaplarınızın doğru verilmesiyle olur. Ve üstelik benim karıştırmak istediğim bir şey söz konusu değildir. Sadece meselenin aydınlığa kavuşmasını istiyorum o kadar? Ne diye meseleyi karıştırayım ki? Daha önce de yazdım ve şimdi de yazıyorum. Birilerini savunmak ya da belli şeyleri meşru kılmak için burada yazmıyorum. Sadece meseleyi doğru öğrenebilmek ve anlamak için yazıyorum.
Her ne kadar alim değilsem de gerek fıkıhda olsun gerek hadiste olsun, gerek diğer ilimlerde olsun eski alimleri okumayı seviyorum ve okuduklarımla sizlerin yazdıklarınızı karşılaştırıyorum. Ve yazdıklarınız bana çelişkili geliyor. Bunun bir çelişki olmadığını ise ancak siz ortaya koyabilirsiniz.
Diyelim her türlü egitimi verdiniz ama bir konuda siz de okuldaki küfürlerden birisini atladınız veya kaçırdınız. Bu durumda o küfürü çocuk işlediği için siz, bu çocuk bu küfürü işlediyse başka küfürleri de işler, bu işin tevbesi göndermemektir, deyip çocuğu gönderecek misiniz? Yoksa göndermeyecek misiniz?

Cevap: Sizin ne niyetle yada neden soru sorduğunu gerçek niyetini ancak Allah bilir biz ancak zahiren görünene göre konuşabiliriz. Siz karıştırıyorsunuz kastım Siz soru sormak uslubunuz hem soru hem kıyaslar yaparak ve hemde sayfalarca aynı şeyleri sorarak uzatmanızdır.Ve ben bunu kast etmiştim ancak siz aynı tavrını hala sürdürüyorsunuz meseleyi karma karışık yapmışsınız.Ve onun içindir ki anlamamışsınız.
Eğitilip ve gerekli eğitim Verilen çocuk okulda küfür işlerse ve çocuğun eğitim eksikliği varsa bu küfür işleyen çocuğun durumuna göre hüküm verilir. Genel hüküm verilmez. Ancak genel olarak gönderilmemesi gerekir. Çünkü çocuk okula gönderilmeden bütün eğitimler verilmeli ve eksiklik bırakılmamalıdır.


Veya çocuk o kadar öğretildiği halde bildiği bir konuda küfre düştü, şimdi bu çocuk o işlediği küfürden tevbe etmesi halinde bir daha okula gönderilirse , neden küfre rıza olsun ki? Bir konudaki küfrü, diğer konularda da küfür işleyeceği manası taşımaz ki? O halde diyarı harpte tevhid ilmini öğrendiği halde bir konuda küfre düşen kimse, diyarı harpte tekrar küfre maruz kaldığında küfür işleyecektir, o yüzden onun bir daha bu diyarı harpte kalmaması gerekir mi diyeceğiz? Çocuğun küfür sebebi okulda bulunması, büyüğün küfür sebebi diyarı harpte bulunması. Çocuk velisinin isteğiyle okula gitmiştir, büyük kendi isteğiyle diyarı harpte kalmıştır?

Cevap: Çocuk eğitildiği halde okulda küfür işlerse tekrar okula gönderilmez. Nedeni ise çocuk küfre mayili olabilir veya korkudan işliyor olabilir yada kendini korumayabilir. Onun için gönderilmemesi gerekir.Ve bu durumlarda olan çocuğu okula göndermek genel hükme tabidir ve küfürdür. Kendini korumayan çocuğu okula göndermek zahiren küfre rıza göstermektir ve küfürdür. Darulharp  okulu kıyas yapmışsını gene inşAllah bize açıklarsın nasıl kıyas yaptığını..

Nasıl olacak bu iki ayrı kimsenin tevbesi?
Tevbenin şartı olarak işlediği küfrü bir daha işlememek için önlem almasıdır. Bu konuda alınacak önlem okula gitmemek mi, küfürle karşılaşma ihtimali olan durumlardan okulda uzak durmak mı? Bir kişi ben bu şekilde önlemimi alıyorum derse o kimseye yalan söylüyorsun? Bu kesinlikle olacak şey değildir, seni tekfir ediyoruz mu diyeceğiz?

Cevap: Bu kişilerin durumu nasıl küfürle karşılaştıkları zaman kendisini koruması gerekiyorsa bu aynı şekilde küfür işlenen yerden de uzaklaştırılması gerekir. Küfre meyili olan korkan yada zayıf olan kişi sadece küfürle karşılaştığı zaman değil küfür işlenen yerden uzaklaştırılması gerekir.Aksi takdirde küfürden uzaklaşmış sayılmaz.

Diyorsunuz ki küfür işlediği halde tekrar küfür işlemeye niyet edenin tevbesi kabul edilmez. Bu kimse zaten tevbe etmemiştir ki tevbesi kabul olsun. Okulda küfür işlediği halde işlediği konudan dolayı tevbe eden kimse tekrar küfür işlemeye niyet eden kimsemidir acaba? Bu hükmü nasıl ve neye göre verdiniz?
Bir kimse Allah ve rasuluyle alay edilen yerde durdugu için küfre girmişse, sonra bu meseleyi iyice öğrenip o alay edilen yere, alay edenlere karşı çıkmak için giderse oraya girmesi küfre niyet etmesi manasına mı gelir?

Cevap: Okulda küfür işleyen kişi Verilen eğitime rağmen yada küfre meyili olduğu için küfür işlemiş yada korkuttuğu için küfür işlemiş yada küfrü önemsemediği için küfür işlemiştir.Onun için eğitildiği halde küfür işleyen kişi ister eğitilsin iste tekrar aynı şekilde gönderilsin Bu kişi daha önce eğitildiği halde nasıl küfür işlemişse aynı şekilde        işleyecektir.Kişi aynı hataya düşmemesi ve imanını korumak için onu oradan uzaklaştırması gerekir.  Yoksa bu kişi onu orda uzaklaştırmasa hiçbir şekilde özür sahibi değildir.


Onuncu Cevabınız:

Küfrü hafife almakla ilgili bir tanımlama yapmışsınız ama okul konusunda bir kere küfre düşen ve tevbe edip orada kalmaya devam eden kimsenin yaptığınız tanımlama içine girdiğini göremedim.
Bu durumda ehlini küfürden şirkten korumadığını söylüyorsunuz ama bu küfür amelinden sonra veli daha titiz davranıyor ve önlemlerini artırıyor olsa bile o küfür işlenen yere çocuğunu göndermeye devam ettiği için küfre razı mı oldu, ya da küfrü hafife mi aldı? Bu ilme nereden vakıf oldunuz? Bu sizin görüşünüz müdür bir alim görüşü müdür?

Cevap: Acaba siz kendini korumayan Küfre meyili olan yada korkarak küfür işleyen yada küfrü önemsemeyerek işleyen Çocuğu bir daha küfür yuvalarına göndermeyi nerden almışsınız. Bu durumda olan çocuğu okula gönderen kişi koruduğu söylerse ne derece doğru söylemiş olur.
Siz bu güzel ilmi nerde aldınız hangi alimden aldınız. Siz önce bi onu açıklayın.Bizde o alimi tanıyalım.Bizi dersen biz ilmi ehli sünnetten alıyoruz.Aldığımız yer kaynaklarıyla belidir.





Küfre rızayı açıkladığınızı söylemişsiniz ama küfre rızayı anlaşılabileceği netlikle, sorularıma cevap olacak şekilde cevaplamamışsınız. Öyleyse böyle ciddi meseleleri geçiştirerek değil de net olarak anlatınız?

Cevap: Biz Allah ın izni ve yardımıyla soruları elimizden geldiği kadar net cevaplar vermeye çalıştık ve elimizden gelen gayreti gösterdik siz anlamamışsanız benim suçum değil sizin suçunuzdur. Çünkü sizin amacınız üzüm yemek değil bağcıyı dövmektir. Ve sorularınızdan da anlaşılan budur. Kusura bakmayın.

Gerçi bu gibi şeri kavramları alim olan kimselere sormam gerekiyor ama sizler birer alim edasıyla fetvalar yazdığınız için, bilemiyorum belki de ilim sahibi kimselersinizdir, sizlere sorma konusunda kendimi sorumlu hissediyorum ve soruyorum. Yok eğer siz alim değilseniz, sayfalar dolusu yazdığınız fetvalar, getirdiğiniz alim delilleri, ayetlerden, hadislerden çıkan hükümler kime aittir? Bir alimin görüşüyse alim görüşü dersiniz ve alimin ismini ya da alimlerin isimlerini yazarzınız. Böylece şeri kavramlar hakkında ictihad yetkisi alimlerin konuştuğunu bilerek daha rahat ve müsterih oluruz.

Cevap: Şüphesiz ki Ben alim olduğumuzu iddia etmedik Ben alimlerin şerri kavramları nasıl açıklamışlarsa öyle aktardım İslami konularda hüküm veren ben değil İslam alimleridir. Biz sadece uygulayanlarız. Ben ancak ilim talebesiyim.Ve ben bu fetvaları da alimlerden alıyorum Kendi kafamıda koyduğum fetvalar değildir.Sizin Alaycı sözleriniz size iade ediyorum! Çünkü baksana kıyas bile yapıyorsunuz….
 BU fetvaların sahibi belidir. Bugüne kadar nasıl saptırılan  şerri kavramları Gerçek anlamıyla açıklamışsa bugün bu konu hakkında da aynı şekilde şerri kavramları  açıklamıştır.
 

 
Küfre rıza küfür işlemekle alakalı değildir derken ne kastettiğinizi anlamadım. Yani kişi kendisi küfür işlemiyor, başkasının işlediğinden mi razı oluyor manasında söylediniz? başkasının işlediğinden razı olmasa bile kendisi ilerde küfür işleyeceğine niyet ederse bu kimsenin işlenecek küfre şimdiden razı olduğu manasına gelmez mi? Kişi kendinin ilerde küfür işlemesinden razıysa başkasının işlemesinden de razı olur. Bu da elbette küfre rızaya girer. Öyleyse küfrün işlendiği yere değil, küfür işleme ihtimali olan yere çocuğunu gönderen ve tedbir aldığını söyleyen kimse neden küfre razı olsun ki? Kullandığınız küfür işlenen lafzıyla, küfür işleme ihtimali olma lafzı arasında fark vardır. Birincisi tamamiyle küfür varlığını ifade eder, ikincisi sadece küfürlerin varlığını ifade eder. Okulda ise sadece işlenmesi muhtemel küfürler vardır. Tamamı küfür olan bir yer değildir.
Sürekli küfre rızadan, küfrü hafife almaktan bahsediyorsunuz. Ama bunu bir türlü netleştiremiyorsunuz. Kullandığınız her cümle bu şekilde yorumlarla geçiyor.
ve yine yüzme bilmeyen örneğini veriyorsunuz. Bu konuda daha önce yazılanları bir kez okuyunuz. Bu kıyasınız şeri bir kıyas mıdır? Akıl ve mantığın uygulaması bir yorum mudur? Lütfen yorumlarla değil de delillerle konuşunuz?

Cevap:  Küfre rıza nasıl olduğunu alimlerin sözleriyle açıkladık ve onun gibi bir çok alimin görüşü vardır.Küfre rıza küfrü hafife almak gibi durumların nasıl olduğunu da alimlerin sözleriyle açıkladım ve onlar gibi örnekler çoktur. Bakın Siz meseleyi anılamamışsınız. Biz ihtimale kişi kafir olur demedik yada ihtimale küfür işleyecek diye kimseyi tekfir etmedik. Ben meselenin aslının nasıl olduğu açıkladım. Gayri mümeyyiz olan çocuğun okulda küfür işlemeyecek diye bir şey yok gayri mümeyyiz mutlaka küfür işleyecektir.Peki Neden mutlaka diyoruz. Çünkü gayri mümeyyiz hayrı şerri ayırd edecek kudrete sahip değildir.Ve kendini koruması mümkün değildir.Ve aynı şekilde yüzme bilmeyen kişi denize atmayı da ona örnek verdik. Kişi bilmediği idrak etmediği bir şeyden kendini koruması ne şeren nede aklen mümkün değildir.Onun için küfür işlemesi kesindir. Ve bu durumda olan çocuğu okula göndermek onun küfre girmesine rıza göstermektir. Ve küfürdür.Ancak kişi gerekli,İslam da muteber olan tedbirleri alırsa tekfir edilmez.Gerekli olan tedbirlerde ilk yazıda ikinci yazıda açıkladık.

Amel söze tersse amele göre hüküm verilir diyorsunuz. Bu kimsenin amelinin sözüne ters olduğunu çocuğunu küfür işlerken gördünüz de mi tesbit ettiniz? Yoksa çocuk % 100 küfür işleyecek diye mi karara bağladınız? Nasıl oldu amelin sözü yalanlaması?

Cevap: Ben çocuk gerek mümeyyiz olsun gerek mümeyyiz olmayan çocuk olsun  nasıl küfre gireceği ve nasıl kendisini koruyacağı ve korumayacağı yukarda hepsini açıkladım ve nasıl hüküm verileceğini de açıkladım. Orda oku burada tekrar yazmama gerek yok. Bununla ilgili delilide verdim Yukarda Ömer (r.a.) uygulamasını iyi okuyun. Ve idrak edin.


Onbirinci Cevabınız:

Hem diyorsunuz okulda bir küfür işlemişse onun tevbesi işlediğinin küfür olduğuna inanması ve onu yapmamasıyla ve ondan tevbe etmesiyle olur. Hem de okul bir bütündür bir konuda küfür işlemesiyle diğer konularda işlemesi arasında fark yoktur. Diğer konularda da küfür işlemesi kaçınılmazdır. O sebeple tevbe ettiği halde oraya çocuğunu gönderen kimse tevbe etmemiş, kafir hükmündedir. Çünkü küfre rızası vardır. Bir küfürün ardından ikinci bir küfrün işleneceğine kesin hükmün verilmesinin dayanağı nedir? Bu hüküm hangi şeri naslardan çıkmıştır anlaşılmış değildir?

Cevap: Sözlerimde çelişki yoktur.Ancak siz anlamamışsınız.Kendini koruyamayan ve küfre meyili olan yada korkarak küfür işleyen yada küfrü önemsemeyen hafife alan işleyen kişilerin kendini korumayacağı apaçıktır. Siz böyle kişilerden nasıl emin olacaksınız. Yani böyle çocuklardan nasıl emin olabilirsiniz.Ve imanınızı buna nasıl teslim edeceksiniz. Bu durumda olan kişileri küfür yuvalarına tekrar tekrar göndermek küfre rıza değilde nedir.
Bunun şeri delili çoktur.Biz zahire göre hükmederiz.
Kişin yaptığı ameller eğer küfür ve küfre rızaysa bu kişin niyetine bakılmaz.Ameline göre hüküm veririlir
Bizim uygulamamız bütün ulemanın üzerinde ittifak etiği h.z. Ömer’in uygulamasıdır.



Okul okumak elbette ne farzdır, ne vacibtir. Ama çocuğu okuyan kimse de bir takım şartlar ileri sürülerk mutlak küfre razıdır hükmü de verilmesi naslardan uzaklaşmaktan başkası değildir. Sunduğunuz görüşler ve deliller bu konuyu netleştirecek boyutta değildir. Ve hep görülen şu ki şahsi görüşler youğun durumdadır.

Cevap: Sen hem bilmediğini öğrenmek istediğini söylüyorsun hemde baksana bizim delilerimizin meseleyi netleştirmediğini söylüyorsunuz. Peki meseleleri bilmeyen meseleleri öğrenmek isteyen bir adam delilin kuvetlimi değimli nasıl hüküm veriyor. Yani nasıl hemen o tespiti ve seviyeyi belirleyebiliyor.
Sizin meseleleri anlamadığınız malumdur. Ancak delilerin meseleyle alakalımı değimli veya netleştiriyor mu netleştirmiyor mu ona karar verecek seviyede olup olmadığınız ise meçhuldür.



Yeni müslüman olan kimsenin çocuğunu siz eğitip okula gitmesine izin veriyorsunuz, sonra da sizin de yanıldığınız, atladığınız konularda çocuk küfre girince bir daha o konuda eğitip gönderelim mi göndermeyelim mi karar aşamasına sokuyorsunuz? Niye siz önce bu konuda tevbe etmiyorsunuz. Niye İslam'a çıkılan kapıdan girmiyorsunuz? Niye aynı şekilde egiten ve bir takım meseleleri atlayan veliye aynı hakkı sunmuyorsunuz? Yoksa siz insanların İslam'da kalmasına, ya da küfürden çıkmasına karar veren bir otorite misiniz? Doğrusu siz kimsiniz? Bu şekilde yazdığınızın muhatabı olarak sizi alıyorum çünkü verdiğiniz hüküm size ait?

Cevap: Gerek çocuğu biz eğitelim gerek veli eğitsin eğer verdiğimiz eğitimden eksiklik varsa ve biz gereken bilgiyi vermemişsek ve öyle göndermişsek tabiî ki bizimde tevbe etmemiz gerekir.Ve şartlar bizim içinde geçerlidir.Biz eğitik diye biz bizde kaynaklanan hatadan dolayı sorumlu olmayız diye bir kaide yoktu. Hatayı kim işlerse işlesin sorumlu olacaktır.Ve eğere anne baba değilde eğiten kişi göndermişse ve eksik eğitim vermişse tabiî ki anne baba gibi sorumlu tutulacaktır.


Ben meselelerin cahili değilim, sizin nasıl hüküm verdiğinizi sadece anlamaya çalışıyorum. Elbette namaz konusuna irtidad eden namaz konusunda tevbe ederek İslam'a döner. Ama namaz bir bütündür. Okul ise diyarı harp beldesi gibi bir yerdir. Orada işlenmesi muhtemel küfürler vardır. Dolayısıyla bir konuda küfre düşen her konuda küfre düşmeyebilir ya da küfre düşmesi gerekmez. Bu nedenle kişi ancak işlediği küfürden tevbe ederek İslam'a girer. O kimsenin tevbesi okuldan ayrılması değildir. O halde diyarı harpte yaşayan ve bir konuda küfre düşen kimse her konuda küfre düşecektir diye diyarı harbi terk etmeli öyle mi? Çünkü bu kişi kendini bu diyarda küfürden koruyacak durumda değildir?

Cevap: Bu  sorularının yukarda aynı sorular olduğu  için yukarda cevapları verdim tekrar vermeme gerek yoktur.Okul ile diyarı harp eynı değildir. Ancak bazı benzerlikleri vardır. Eğer kişi kendini diyarı harpte korumayacak orayı terk etmesi üzerine farzdır. Eğer terk etmeyerek orda kalırsa ve küfre girerse kesinlikle mazur değildir.

Kafirlerin safında savaşa katılanlar, küfrün işlendiği yerde kaldıkları için kafir olmamışlar, kafirleri sayılarıyla destekledikleri için kafir olmuşlardır. Demek ki küfür işlenme ihtimali olan yerde bulunmak her zaman küfür değildir. Ve okulda bir kere işlenmiş küfür oradaki okuyan müslüman çocuğun her defasında küfür işleyeceği manasına gelmez. Hicret etmeyenler, küfre düşme ihtimalleri olan bir yerde kaldıkları halde tekfir edilmemişlerdir. Taki bedire kadar. Ve orada da öldürülmüş olup tevbe fırsatları kalmamıştır. Yoksa siz, onların işledikleri küfürleri sonrası diyarı harpte kalmaya tekrar karar verdikleri için tevbe ettikleri halde tevbelerinin söz konusu olmadığını mı söylüyorsunuz?

Cevap: Siz meseleyi karıştırıyorsunuz.Biz darul harpte yaşayanların kafir olduğunu söylemiyoruz.Aynı şekilde her okula giden Müslüman ın da kafir olacağını söylemiyoruz.Ancak gerek darulharpte olsun gerek okulda olsun kişi akidesinden taviz vermeyerek İslam hükümleri çerçevesinde yaşarsa yada okula giderse kafir olmaz diyoruz.Ancak kişi akidesinde taviz vererek darulharpte yaşayacaksa yada okula gidecekse kafir olacağı hiç şüphesizdir.
 Biz kafir ordusuna katılmakla verdiğimiz örnekten kasıt kişi işlediği küfürden dolayı mazur görülmemiş ve tekfir edilmiştir. Ve bu kişilerin hiçret etme imkanı olduğu halde kendilerini koruyabildikleri halde kendilerini korumayıp hicret etmeyip müşriklerin onları zorla savaşa çıkarmaları onlar için mazeret kabul edilmemiştir. Ve onların işledikleri küfür  kafirlerle birlikte Müslümanlara karşı savaşa çıkmaları ve sayılarını artırmalarıdır bunu elbette biliyoruz.
Ve okula giden küfür işleyen tekrar gönderen küfür işleyen kişi için mazeret kabul edilmeyecektir. Onun için biz yukarda aldığı eğitime rağmen küfre meyili olan korkudan dolayı küfür işleyen yada küfrü hafife alan önemsemeyen çocukları okula gönderenler mazur sayılmaz ve tekfir edilirler.
Biz darülharpe kafirlerle birlikte kalmaları ve tövbe etmeleri halinde tövbelerinin kabul edilmeyeceğini söylememişiz.Okul ile darulharp hükmen aynı konumda değildir. Ve birbiriyle kıyas edilmez.
Ancak benzerlikleri vardır bazı konularda.
Müslüman ların böyle durumlarda kendilerini sakındırması ve böyle bir şeyle maruz kalmamaları için İslam diyarına hicret etmeleri farzdır. Ve eğer kişi tekrar Müslümanlara karşı savaşa çıkaracağını bildiği halde ve o diyarı terk etmiyorsa zahiren küfre rıza göstermiş ve kafir olmuştur.İşte bu kişi herne kadar tövbe etiğini söylese küfre rıza gösterdiği için kafir olmuştur.Fakat kişi tövbe etti ve bir daha Müslümanlarla karşı karşıya gelmemek ve kafirlerin onu zorla savaşa çıkarmaması için  hicret ederse elbette tekfir edilmez. Ve bu hem amelen hem sözlerle kendini koruyacağını ispat etmiş ve küfürden sakınmıştır.Zahiren hükmü böyledir.


Küfürde ileri boyutta anne baba konumu küfür işlenmesi açısından ne fark vardır? Çocuk orada da büyük ihtimalle küfür işleyecek okulda da? Anne babayı farklı kılan durum nedir?
Dikkat ediniz, herhangi bir sokaktan değil, küfürlerin çokca işlendiğ, çocuğun bu küfürler içerisinde yetiştiğii sokaktan bahsediliyor. Bu şekilde kıyaslara fasit diyor, sizin yaptığınız tüm kıyasları sahih addediyorsunuz. doğrusu şaşılacak bir durumdasınız? Zamanımızda çocuğu eğiten sadece okul mudur?
Sokaktır,
Televizyondur,
Gazetedir,
Mecmualardır
Arkadaşlardır
Akrabalardır
Dede ve ninelerdir
Cahiliye kültürünü içeren her unsur
Bunları siz çocuğun eğitiminde etkili görmüyorsunuz. Bunlar konusunda velinin şahit olduğu küfürlere kayıtsız kalmasını  normal mi karşılıyorsunuz?
Bunlar arasındaki hükümleri farklı kılan sebepler nelerdir? Bu gibi yerlerde işlenen küfürler, şahit olunsa bile hükümsüzdür öyle mi?

Cevap: Müslüman ister okulda olsun,ister sokakta olsun,ister televizyon arkadaşlar anne baba veya cahili yenin her türlüsü olsun çocuğunu küfür ve şirkten koruması üzerine farzdır.Müslüman ın temel amacı küfürden şirkten haramdan korunmaktır.Ve koruması gerekir.Çocuk nerde olursa olsun küfür işlerse ne anne ne baba kayıtsız kalmaması gerekir ve gereken bilgiyi korumayı ihmal etmemsi gerekir ihmal ederse mutlaka sorumlu olacaktır. Eğer anne ve baba ihmalkar davranırsa durumuna göre hüküm alır.
Fakat sizin saydığınız.Bu şeylerin işlevi aynı değildir. Bu durumlar hepsi bir birinden ayrı olan durumlardır.
Televizyon gazete sokak anne baba arkadaşlar akrabalar bunların herhangi zorlatıcı bir küfür öğretme ve zorlama diye bir etkileri yoktur.Bunların konumu farklıdır.Ancak küfür işletme zorlayıcı baskısı varsa tabiî ki okul gibi olur.ancak bunlar böyle değildir ve hükmü de okulun hükmü gibi değildir.Okulun içinde verilen eğitim zorlayıcı yani orda okuyan kişiyi yapmaya mutlaka zorlanacaktır. Örneğin yazılı olsun sözlü olsun veya hareketle olsun yaptırımlar zorlayıcıdır. Ve eğitimin temel amacı küfür öğretmektir.Ve işlevi de aynı bu şekildedir. Sokaklar öyle değildir. Anne baba öyle değildir arkadaşlar öyle değildir televizyonlar öyle değildir.
Bunlar birbirinden ayrı meselelerdir. Bunları birbirine karıştırırsan tabiî ki içinde çıkamasın ve meseleyi anlı yamasın. Müslüman elinde geldiği kadar evine televizyon koymaması ve vaktini onun önünde geçirmemsi gerekir. Ve yalnız başına çocuğa izletir memesi gerekir.



On ikinci cevabınız:

Okul okul olduğu için küfür değil orada işlenenler sebebiyle küfürse bir meselede küfür işleyen, bütün küfürleri işleyecek diye bir kayıt yoktur. Sizde diyorsunuz ki küfür işlenen bir yere bir daha gidilmez diye bir kayıt yoktur. Böyle bir kayıt yoksa tevbe sonrası gidilmeyeceğine dair nasıl bir kayıt var acaba?
Okula gönderilen çocuğu eline kuran verilene kıyas etmeniz sizin kıyastaki hafifliğizin göstergesidir. Okulun kendisi küfür degil diyorsunuz, okulda büyük oranda küfür var diyorsunuz, ama az ihtimal de olsa küfür işlenmeme ihtimalleri de var diyorsunuz. O zaman okul konusu nasıl kuran sahifeleri konusuna kıyas ediliyor? Neden hep gayri mümeyyiz olan çocuk örnek gösteriliyor ve yine neden gayri mümeyyiz çocuk kuran yırtacak, ona pisleyecek çocuk kategorisine sokuluyorda buna rağmen bazı tedbirlerle okula gönderileceği söylenebiliyor? Aynı tedbirler eline kuran sahifeleri verilen için de söz konusu olmaz mı?

Cevap: Siz meseleyi anlamamak için özelikle karıştırıyorsunuz.Bizim açıklamalarımızı bile anlamıyorsunuz. Biz kur’ana basmak ile okulu kıyas etmemişiz biz mümeyyiz olmayan çocuğun hayrı ve şerri birbirinden ayırd edemeyeceği eline kuran veren kişi onun kur’anı yırtabileceğini ve pisleteceğini veya üzerine çıkacağını bildiği halde eline kuran verirse zahire küfre rıza gösterdiği için kafir olur.
Ve aynı şekilde mümeyyiz olmayan ve kendini küfürden ve şirkten korumayan çocukları eğitimin temeli küfre ve şirke dayalı olan okullarda kenidlerini korumayacağını bildiği halde gönderse küfür rıza gösterdiği için kafir olmuş olur. Nasıl mümeyyiz olmayan çocuk kuran a hakret sayılan hareketleri idrak etmediği için hakaret edecekse okuldaki küfr ve şirki ayırt edemeyen çocukların kendini koruması mümkün değildir.
 Mümeyyiz olan çocuk için alına tedbirleri açıkladık neden bir daha tekrar takrar aynı şeyleri tekrarlıyorsunuz.tabiî ki kişi çocuğun yanında durup mümeyyiz olmayan çocuğa kuran öğretebilir ve koruyabilir.Ve böylece çocuk kur’ana
Hakaret sayılacak şeyler yapmayacaktır.


Tevbenin şartları hakkında yazdıklarınız doğrudur ama çocuğu bir konuda küfür işleyen kimse o küfür işletmediği müddetçe başka küfürlerden koruduğu müddetçe neden tevbesi bu şartlara uygunluk arzetmiyor denilsin ki? İnsanların tevbeleri şartlara uyuyor mu uymuyor mu bunun kararını sizler mi veriyorsunuz? Yoksa bu konuda bir ölçü yok mudur?

Cevap. Tevbenin şartlarının uyuyor mu uymuyor mu kararı kişi kendi hareket ve emelleriyle gösterecektir. Ve zahiren uyup uymadığı beli olacaktır. Ve bizde zahirine bakarak karar vereceğiz.


On üçüncü cevabınız:

Yine benim meseleleri karıştırdığımı söylemişsiniz. Ben mümeyyiz olan yada mümeyyiz olmayan çocuğun durumu farklı değildir demedim. Ama sizin yapıtığınız izahatlardan mümeyyiz olmayan çocukla ilgili alınması gereken tedbirler konusunda çocuk velisiyle ilgili takındığınız tavır ile, mümeyyiz olan çocuk ve onun velisiyle ilgili takındığınız tavır arasında bir hafiflik olduğunu görüyorum. Ve siz mümeyyiz olmayan çocukla ilgili velinin aldığını söylediği tedbirler konusunda velinin sözüne itibar ediyor,  mümeyyiz çocukla ilgili velinin aldığı tedbirlere itimat etmiyorsunuz ve hem veliyi hem de çocuğu imtihana tabi tutma ihtiyacı hissediyorsunuz. Ve şayet imtihana yanaşmaz ise tekfir ediyorsunuz. Bu durumda siz aklı olmayan hükmünü verdiğiniz gayri mümeyyiz çocuğu aldığını söylediği tedbirlere bakarak, o çocuk orada hiç küfre ve şirke düşmez edası takınıyorsunuz. Oysa örneğin bir öğretmen müslüman olsa bile, yani alınan tedbir müslüman öğretmene teslim etmek olsa bile, müslüman öğretmen o çocuğu okulda belli bir yere kadar muhafaza edecektir. Ve sizler okulu % 90'lara varan ölçülerde küfürle sınırlandırıyorsunuz. Acaba böyle bir okulda öğretmen mümeyyiz olmayam çocuğu %'de kaç koruyabilir? Diyelim % 80 korudu. % 10 alınan tedbirler sebebiyle önemsiz midir küfrün vaki olması için?

Cevap: Biz mümeyyiz olmayan çocuğu okula gönderenler için belirttiğimiz. Tedbirler İslam da muteber olan tedbirlerdir dedik ve o tedbirleri de açıkladık.Müslüman bir öğretmen eğer çocuğu dediğiniz ihtimaller de koruyacaksa ona teslim edilmez. Ancak kesinlikle onun kontrolü ve koruması altında olarak gönderilecektir. Bu işin yüzdesi falan yok.Tedbirler kesin olacak ihtimal olmayacak.Kesin bir karar verilecek küfür işleme ihtimali varsa teslim edilmeyecek.Tedbirler önemlidir. Mümeyyiz çocuk hakkında verilen eğitim nasıl önemli ise gayri mümeyyiz çocuk alınacak tedbirler ondan daha önemlidir. Biz bir ayırım falan yapmıyoruz. Siz yanlış anlıyorsunuz.

Bu durumu küfre razı saymaktan istisna kılan nedir? İstisna kaidesini burada nasıl uygulayabilirsiniz? Belki dersiniz ki; azın hükmü yoktur. İmanla birlikte az küfür zarar vermez. Bilinen bir şey vardır ki küfür küfürdür. Azı veya çoğu kişinin dinden çıkmasına yeterlidir. Örneğin: içkiden bir damla tatmak ile bir şişe içmek bu yapılanın haram olduğu hükmü verilmesi noktasında bir fark var mıdır? Nihayetinde öyle de haramdır,  böyle de haramdır?

Cevap: Bizin kast etiğiniz şekilde öyle bir ayırım yapmıyoruz.istisna nasıl yapıldığını yukarda açıkladık oradan okursunuz.

Eğitim ancak mümeyyiz olan çocuğa veriliyorsa, tabi sizin kastınız küfürden koruma eğitimidir, o halde eğitilmiş olduğu ve iyiyi kötüden ayırt edebildiği veli tarafından söylenildiğinde onun verdiği mümeyyiz hükmünü kabul etmiyorsunuz ve mümeyyizlik sanki tesbiti imkansız bir meseleymiş gibi ilim gerektirir diyorsunuz?

Cevap: mümeyyizlikle ilgili hükümleri bilmeyen ve idrak edemeyen anlamayan kişiler için mümeyyizlik tespiti yapmak elbette imkansızdır.Mümeyyizlik tespiti nasıl yapıldığını yukarda açıkladım okursunuz.tekrar burada anlatmam gerek yok.

 Ve yine niye eğitilmesi gereken mümeyyizin gerçek manada eğitimi sonucunda okula gitmesine izin veriyorsunuz da, eğitilmesi söz konusu olmayan gayri mümeyyizi zamanımız okullarına gitmesi için söylediğiniz tedbirleri yeterli görüyorsunuz? Diyelim müşrik bir öğretmen, İslam'a düşman olmasa, bilakis sevse ve sizin söylediklerinizi yapacağına söz verse, fakat bu öğretmen iman ehli olmadığı için siz buna rağmen tedbirimi aldım diyerek mümeyyiz olmayan çocuğunuzu okula gönderseniz bu durumda sizin hükmünüz nedir?

Cevap: Böyle diyen bir kişiye güvenmeyiz ve çocuğumuzu da teslim etmeyiz.

 Veya sizin doğru söyleyip söylemediğinizi araştırmayan, söz konusu öğretmenle durumu gidip görüşmeyen sizin alim dediğiniz kişi sizin sözünüze bakarak çocuğunuzu okula gönderebileceğinizi söylese bu alimin hükmü nedir? Ve sizce okula mümeyyiz olmayan çocuğu gönderme konusunda amaç hasıl olmuş mudur?

Cevap: Gerekli olan eğitim tedbirler alındığı ve gerekli olan imtihanlar araştırmalar tamamlandığı zaman hüküm hasıl olur.Bu eğitim ve tedbirler imtihanlar ancak meselelerle vakıf olan kişiler tespit yapacaktır.Ve meselelere vakıf olan kişi uygulamaları gerçekleştirecektir.

Bu sorular ve önceki sorular, daha önce de açıkladığım üzere benim amacımda bir tek kastı gösterir, o da meseleyi net hale getirmektir. Sizin görüşlerinizi herkes kabul etmek zorunda mı? Bu sebeple size soru soran kimse amaçlı mı sormuş oluyor yoksa anlayış sorunu mu yaşıyor sizce acaba? siz herhalde karşınızda sizin her söylediğinizi tasdik eden, size soru sormayan, meseleleri anlaşılması için çalışmayan, ne derseniz, ne yaparsanız doğrudur mantığını güden ve böylece amel eden dalkavuklar arıyorsunuz herhalde? Ya da siz alimsiniz, verdiğiniz fetvalar mutlaktır, alime soru sorulmaz, yazılanları okuyanlar avamdır. avama düşen alimlere tabi olmalarıdır idosuna sahip sapık taifeler gibi kimseler mi istiyorsunuz karşınızda?

Cevap: Sizin soru sorma üslubunuz yanlıştır. Hem soru soruyorum diyorsun aynı zamanda meseleleri yanlış anladığımızı ve alimleri anlamadığımızı ve yanlış hükümler belirttiğimi söylüyor ve kendini haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz. Böyle soru sorulurmu.Siz hem soruyorsunuz hemde kıyaslar yaparak bizi cahlikle suçluyorsun soru sormak böylemidir.
Soru soran kişi sorusunu sorar anlamadığı bir şey varsa izahını ister ve ona izah edilir. Ya kabul eder yada kabul etmez.Zorla kimseye kabul ettirmek zorunluluğumuz yok.Bize düşen hakkı açıklamaktır. Hakkı kabul ettirmek hak sahibine aittir.
Biz Allah ın izniyle kimseyi ne kendimize nede sapık taifelere bağlanmak neden sapık taifelere bağlanmayı istiyoruz.Biz sadece hak üstün olsun ve hakka tabi olan lar üstün olmasını ve doğruyu bulmasını istiyoruz.Sizin yazdığınız ithamlardan beriyiz.

 

Ama yine de ben size şöyle diyorum: Benim meseleleri karıştırdırğımı, hatta yanlış anladığımı düşünerek, böyle değerlendirerek cevaplarınızı yazınız. Ama ilmi cevaplar olsun, kelam içeren cevaplar olmasın!

Cevap. Eğer kayda değer sorularınız varsa elbette delileriyle cevaplanacaktır. Ancak siz kelam yaparak  meseleleri bir birine karıştırarak batıl kıyaslar yaparak meseleleri karmaşık bir hale getirecekseniz tabiî ki size kelamla cevap verilecektir. Allah ın izniyle biz delil getirmekten aciz değiliz. Delil getiririz ve delilerin anlaşılması için örnekler vererek veya örnekler vererek açıklanır. İlmin usulü budur. Alimler ilmi meseleleri açıklarken  getirilen delilerin anlaşılması için tefsirler fıkıh kitapları hadis şerhleri yazarak açıklamışlardır. Yoksa eğer deliler olduğu gibi anlaşılsa veya açıklansa cilt cilt tefsirlere fıkıh kitaplarına şerh kitaplarına ne gerek vardı neden bu kadar yazıldı tabiî ki anlaşılması için yazıldı ve ilmin usluda budur.Delilerin anlaşılması meselelerin bilinmesi için mutlaka  örnekler verilerek açıklanır.Yoksa açıklama yapmadan örnekler vermeden meseleler anlaşılmaz. Sizde bunu biliyorsunuz.

On dördüncü cevabınız:

Mesele veliye itibar edip etmeme meselesi değilse şayet o zaman velileri okul gibi bir sıkıntıyla yüz yüze geldikleri anda kendi hallerine kendileri çözüm ararken değil, diyarı harp sistemlerinde bu sorun her zaman var olduğu için daha önceden bu gibi durumlara hazır hale getirmeniz gerekmez mi? O zaman kimlerin hazır hale geldiğini, kimlerin gelmediğini bilirdiniz. Ve bir kimse yeni müslüman olmuş ise onu okul konusunda da uyarmanız ve şayet okulla ilgili sorun yaşarsa karşılaşılabilecek küfürlerin ve onlardan nasıl kurtulunacağını açıklamanız gerekmez mi? Bir kimseye tebliğ ettiniz ve siz okul meselesinin insanı düşüreceği küfür boyutunu biliyor olduğunuz halde o kimsenin okula gidecek veya giden çocuklarının olduğunu bildiğiniz halde bu konudaki ilmi ona vermez ve bu arada o kimse küfre rıza bir şekilde çocuklarını okula gönderirse sizin durumunuz nedir, müslümanın küfrüne razı olduğunuz için? Siz yukarlarda bu konulara değinmiş ve geçiştirmişsiniz. sadece yeni müslüman olan kişinin çocuğunun okuldan alınması gerekir demişsiniz. Eğitilir ve ondan sonra gönderilmesine karar verilir demişsiniz. Peki neden aynı eğitimi daha önceden müslüman olmuş kimselere yapmıyorsunuz da ancak okula göndermesi söz konusu olduğunda bu eğitimin, daha doğrusu bu kimse kendisini okuldan korur mu korumaz mı imtihanının yapılmasına başlıyorsunuz. Oysa önceden müslüman olmuş kimselere de sonradan müslüman olmuş kimsenin çocuğuna verdiğiniz küfürden korunma eğitimini verip ondan sonra tutacağınız imtihanla kimlerin başarılı olup kimlerin başarılı olmayacağına karar verebilirdiniz. Bu sorumluluğunuzu yerine getirmediğiniz halde sorumluluğunu yerine getiren veliye de itibar etmeniz gerekir. Çünkü veli yaşadığı sistemdeki şirk ve küfürlerden kendisini koruduğuna şahitsiniz. ve okul konusunda da çocuğunu aynı şekilde koruduğunu söylemesi onun kendisini kandırdığı manası taşımaz. Bu ancak suizandır, taki aksi isbat edilinceye kadar. aksinini isbatı ise çocuğun kendisini koruyamadığıdır.

Cevap: Biz burada meselenin hükmünü açıklıyoruz. Müslümanların bu konuda eğitip eğitilmemiş olması ayrı şeylerdir. Tabiî ki bilen kişiler Müslümanları bu konularda eğitecek ve hazır hale getirecektir.Bu onun mesuliyeti altındadır.Ve Müslüman ı  küfür ve şirkten korumak ve küfrü yıkmak için gerekli olan eğitimler verilmelidir.Bu bütün Müslümanların temel amacı ve hedefidir. Kişi tevhide muhatap olduğu zaman tevhidi ilgilendirecek ve kendisini küfürden ve şirkten koruyacak bilgilerle eğitilmelidir. Buna kimsenin itirazı yok elbette böyle olmalıdır.
Ancak kişi beni eğitmediler bana yardımcı olmadılar gereken bilgileri vermediler diye bende çocuğumu okula gönderecem  ve çocuğumu ve beni kafirler eğitsin dememeli ve böyle bir inanca sahip olmamalıdır. Çünkü Müslümanların hedefi Allah ı razı etmek ve onun emirlerine uygun hareket etmektir. Kendi heva ve hevesine yada şeytanın emrine göre hareket etmesi değildir.Kişi bu gibi düşüncelerle kendisini tehlikelere atarsa kendisi helak olacaktır.
Eğer kişi tevhid inancına sahipse ve halis bir şekilde iman etmişse yalnız Allah a tevekkül edecek ve yalnız onu razı etmek için çalışacak hedefi ne kendi nefsini nede başkalarını razı etmek olacak tek hedefi sadece Allah c.c. razı etmek olacaktır.Müslüman buna göre hareket etmesi gerkir



On beşinci cevabınız:

Bir sistemin amacına göre fertler hakkında hüküm verileceğinin delili nedir? Şimdi diyarı küfrün amacı bütün insanları kafirleştirmektir diye, müslüman bildiğimiz bir kimseye bu ilerde bu sistemin amacına hizmet eder veya falanca aklı kıttır % 100 küfür işleyecek, o kimsenin orada bulunuyor olması sebebiyle o kimseyi tekfir mi edeceğiz?

Cevap: Bir sistemin amacına göre hizmet edenler onların hükmünü alırlar. Örneğin Darul harpte yaşayan Müslümanlar darulharbin genel hükmünü alırlar. Ancak hüküm ferde indiği zaman istisnalar olabilir. Darulharbin genel hükmüne göre darulharpte yaşayan herkes kafirdir.Ancak darulharpte yaşayan ve  İslam akidesine sahip olan kişiler bundan istisna edilerek kafir hükmü almazlar. Sistemin amacına göre hareket edenler zahiren onun istediği doğrultuda hareket etiği için Kafirdir.Fakat sistemin amacına göre hareket etmeyen ve ona ters düşen kişi sistemin amacına göre hareket etmediği için sistemin amacına göre hüküm verilmez. Eğitim sistemindeki hedef insanlara kendi dini ideolojisini enjekte etmektir. Eğer kişi bunun amacına uygun bir şekilde hareket eder ve  bu küfürlerden korumak için herhangi bir önlem alamaz ve onların istediği gibi hareket ederse onlar gibi kafir olur. Ancak onların istediği gibi değil de İslam’ın istediği gibi hareket edip kendini onların küfür ve şirklerinde beri tutarak onların isteği doğrultuda hareket etmese kafir olmazlar. Yani onlar gibi olmazlar. İslam da kaidesi şöyledir.. ‘’Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması esastır’’.Bu fıkıh kaidesinin açıklaması şöyledir.Emredilen,istenilen amele uygun davranışta bulunulur ve ona karşı çıkıcı,onu reddedici  söz ve amelde bulunulmazsa,emredilenin istenilenin hükmünü alır.
Yani kişi aksi ispat edilinceye kadar istenilen emredilin ve istenen şeye göre hareket ediyorsa onun hükmünü alır.
Onun için darulharpte yaşayan veya okula giden kişiler onlardan istenilen ve onlara emredilen şeylerden karşı herhangi bir reddedici Bir amel söz ve hareket bulunmasa onların isteğine göre hüküm alır.  Ben bunları havadan söylemiyorum Bunlar İslam hukukunda sabittir.


Örneğin diyarı harpte bir müslüman ferdi düşünelim. O her türlü pislikten kendisini koruyabilecek durumda. Fakat onun ilgilenmesi sonucu müslüman anne ve babası var. Ve sadece o müslümanın öğretileri doğrultusunda hayatlarını sürdürüyorlar, ama meselelere delillerle vakıf değiller? Sadece diyarı harpte olan küfürleri öğrenmişler ve onlardan uzak durarak diyarı küfür içinde serbestçe dolaşabiliyorlar. Şimdi bu kimseler hakkında bunlar ancak taklidcidir, delillerle amel etmedikleri için diyarı harpte % 100 küfre düşecekler diyerek o kimselerin o diyarda rahatça dolaşabilmeleri ve yaşayabilmeleri için onlara tebliğ eden müslüman akil baliğ yetişkin çocuğunu ve o anne ve babayı imtihan etmemiz mi gerekir?

Cevap:Bu kişileri birbiriyle kıyas etmen yanlıştır.Hiçbir zaman mümeyyiz olacak çocuk ile büyükler gibi değildir. Mümeyyiz çocuk ne kadar eğitim alırsa alsın büyük kişiler gibi olmaz.Okul ortamı da hiçbir zaman darulharp ortamı gibi değildir. Bunların benzerlikleri her noktada aynı değildir. Bazı noktalarda birbirine benzemektedir.
Örnek olarak verdiğiniz kişiler taklitçi olmaları hesabıyla bunlardan sorumlu olan kişi onların küfür şirk toplumlarından uzak tutmalı ve korumak için elinden geleni yapmalıdır.Bunlar her ne kadar taklitçi olsalar eğer bunlar samimi sağlam kişiler olsa çocuk gibi değildir.Çocuk mümeyyiz olsa dahi onun ahkamı farklıdır. Birbiriyle kıyas edilmez.Tabiî ki Müslüman bu akil baliğ olan taklitçileri korumak için eğitebilir imtihan edebilir.Ve böylece daha sağlam eğitim almış ve emin olunabilir. Eğitim ve imtihanın amacı Müslümanları  sağlamlaştırmak ve korumaktır.Onun için gerek büyükler ve gerek küçükler kendini nasıl koruyacakları ve kendini nasıl İslam la terbiye edileceğini eğitmeli ve imtihandan geçirmelidir.
Günümüzde yaşadığımız toplumlar ve neticede küfür şirkle beslenen ve içinde yaşıyan toplumlardır. Müslümanlar bunlar arasında kendini ehlini korumak için bütün eğitimlerden ve imtihanlarda geçmesi gerekir ki kendisini ve ehlini bu küfür ve şirk toplumlara karşı kendilerini korusunlar.Aksi takdirde kendisini zor korur.



Zira o yaşanılan sistemin amacı insanları şirke ve küfre düşürmektir. Ve her an insanın karşısına şirk ve küfür ve haramlar çıkması ihtimal dahilindedir. Aynı ihtimal okulda da vardır. Çünkü okulun tamamı küfür değildir. Orada işlenen fiiller, söylenen sözler, taşınan inançlar küfürdür. Bunlardan korunan mümeyyiz ya da gayri mümeyyiz çocuk için küfür hükmü söz konusu olmaz.
Ayrıca biz çocukları okula göndermek ya da göndermemek uygundur değildir meselesini konuşmuyoruz. Elbette bir insan müslümansa ve müslümanlarla yaşıyorsa elbette müslümanlar düşen kendi eğitimlerini çocuklarına vermeleridir.
Ama biz, bu konuda tekfir olur mu, olursa ne şekilde olur ne şekilde olmaz? Bu meselede küfre rıza nasıldır, nasıl değildir? Aglabuz zanla bu konuda nasıl hüküm verilir, nasıl verilmez, imtihan yapılır mı yapılmaz mı? Bunları konuşuyoruz ve bunları netleştirmeye çalışıyoruz.
 
Cevap: Okul bazında çıkan küfürler ile okul dışında insanın karşısına çıkan küfürler herne kadar aynı olsa da insan baskı altında olması başka serbest bir iradeye sahip olması başkadır.Örneğin kişi baskı altında olsa karşısına çıkan küfrü tahrif etmek yada reddetmek zor olabilir ancak kişi serbest ve baskı altında olmasa küfrü reddetmek basittir ve kolaydır. Örneğin kişi bir sokakta geçiyorsa ve sokakta Allah ve resulüne sövülüyorsa kişi gücü olsa müdahale edebilir. Gücü olmasa kolaylıkla terk edebilir.
Ancak okul içinde durum  böyle değildir. Kişi ya karşı çıkacak yada zorla orayı terk edecektir. Eğer kişi bunları yapmasa orda otursa şüphesiz kafir olur.Çünkü kişi orda kurtulma ve girmeme gücü olduğu halde kendi iradesi ve isteğiyle girmiştir. Ve orda zorla durması onun için mazeret değildir.


On altıncı cevabınız:

Peki öncelikle yine soruyorum eğitiminin temelinin şirke ve küfre dayalı olmadığı bir sistem gösterebilir misiniz acaba?
Yine özel ve devlet diye ayırım yapmıyorsanız madem ki neden eğitimin temeli küfre şirke dayalı olmayan özel okullara mümeyyiz olmayan çocuğu göndermekten bahsetmişsiniz de mümeyyiz olan çocukla ilgili hükmü bu konuda da yazmamışsınız? Yoksa özel okullara mümeyyiz olmayanlar gönderiliyor da devlet okullarına mümeyyiz olanlar mı gönderiliyor? Siz fetvanızda sadece mümeyyiz olmayan çocukla ilgili hükü açıklamışsınız? Ve bu okullara gerekli tedbirleri alarak gönderenleri tekfir etmemişsiniz, gerekli tedbiri almadan gönderenleri tekfir etmişsiniz. Üstelik yazdıklarınızda ne ilim sahibinin araştırmasından bahsetmişsiniz ne de çocuğun nasıl korunacağından. Baştan beri yaptığınız gibi hep yuvarlama usulü cevap verip duruyorsunuz. Ben yazdıklarınızı gayet iyi okuyorum.

Cevap: Yaptığım bazı araştırmalara göre bazı Arap devletlerinde eğitim sistemi farklıdır. Ve Verilen eğitim İslam a dayalı olan eğitimdir. Tabiî ki bu sadece bir araştırmadır kesin değildir. Onun için daha detaylı bilgi edinmek kesin konuşmak için yerinde incelemek gerekir.
Bakın siz bu meseleyi hala anlamamışsınız. Ben özel okul ile devlet okulunu birbirinden ayırmadım,
Gerek devlet okulara gönderilecek çocuk ile özel okula gönderilecek çocuğa verilen eğitim ve tedbirler aynıdır. Birbirinden ayıracak farklı bir şey söylemedik.
Ancak eğer eğitimin temeli küfre ve şirke dayalı olmayan özel okullar varsa ve bu okulun durumuna bakılır ve bu okula nasıl ne şekil gönderileceğine karar o zaman karar verilir
.

On yedinci cevabınız:

Okulun yönetiminin kafir olması müslümanı kafir yapmaz demişsiniz. Ama bir meseleyi atlamışsınız. Öyle bir zikrediyorsunuz ki oraya girildiğinde şirk ve küfrün işlenmemesinin imkansız olduğu bir yer burası. Buraya gelen mümeyyiz çocuk olsun, eğitilmemiş bir veli olsun veya mümeyyiz olmayan çocuk olsun küfür işleyeceği kesindir gözüyle baktığınız bir yer. O halde madem ki böyle bir yer gözüyle bakıyorsunuz okula, o zaman neden kafirin sevk ve idaresi altındaki bu yerde öğretmenlik yapılmasına cevaz veriyorsunuz ve öğretmenlik yapacak müslüman dediğiniz kimsenin müslümanın gayri mümeyyiz çocuğunu koruyabileceğini söylüyorsunuz? Kesin olarak küfür işlenecek böyle bir yerde akidenin korunabileceğinden nasıl söz ediyorsunuz? Peki orada öğretmenlik yapacak müslüman dediğiniz kimseleri de yine Mumtahine ayeti ve hucurat ayeti gereği imtihana tabi tutuyor musunuz? Çocuğunu koruduğunu söyleyen veli cahil de öğretmen alim mi diyorsunuz? İslam'da hüküm gerçekten böyle mi yoksa bu sizin verdiğiniz hükmü islam adına tescillendirme ameliyesi midir? Şimdi bütün bu açıklamalarınız doğrultusunda sözleriniz arasında çelişki olmadığını söyleyebiliyor musunuz? Bu izahlarınızın bir ikilemde kalmaktan başka bir şey olmadığını nasıl izah edebilirsiniz?

Cevap: Daha önceki sorularınızda bu söylediklerinizi tek tek cevapladım. Örneğin küfür işleyen çocuğun vasfını küfür işlemeyecek çocuğun vasfını açıkladık tek tek. Öğretmenlik yapan kişide nasıl öğretmenlik yapacağını da açıkladık.Tekrar anlatmama gerek yoktur.

On sekizinci cevabınız:

Dilerim şeri naslara dayandığınız için iddianızda sabit kalıyor ve halen aynı sözleri tekrarlayıp duruyorsunuz. Bu durum ya sizin ilminizin derinliğini, böylece de müctehidliğinizi ifade eder, veya başkalarının görüşlerini kafanızda sabitleştirip onu o başkalarının yönlendirdiği şekliyle savunduğunuzu ifade eder, ya da heva ve hevesinize bir takım nasları dayatarak şeri hüküm diye ortaya koyduğunuzu ifade eder. Öyleyse size sorulan sorulara hiç eksik bırakmayarak ve atlama yapmayarak ve ictihade mahal bırakmadan, kendinizin yorumlarını katmadan veya alim görüşlerine dayanıyorsanız onların görüşlerini ortaya koyarak veysa sizin gibi düşünen alimlerin varolduğunu ortaya koyarak meseleyi daha net bir şekilde şeri sınırlar dahilinde açıklarsınız.
Sorularımda ve soru sorma şeklimde bir usulsüzlük gördüyseniz bu konuda beni uyarınız. Sizin ilmi terbiyenizden faydalanmak isterim.
Sorular sıkıştırmak ya da alaya almak için sorulmuş değildir. Bu sizin kötü zannınızdır. size düşen hakkı ortaya koyabileceğiniz şekilde meseleyi hiç eksiksiz açıklamanızdır. Tebliğde eksiklik tebliğcinin eksikliğidir, tebliğ edilenin değil. eğer size sorulan sorular tekrar sorulma ihtiyacı hissediliyorsa bunu kendi eksikliğiniz olarak addediniz de cevaplarınızı her okuyucunun anlayacağı netlikle yazınız.
Heva ve hevese uymaktan ve uyanlardan, sapmaktan ve saptırılmaktan Allah'a sığınırım.

Cevap. Astığım yazılar ve görüşler bana aittir. Ve bu kendi düşüncem ve akidemdir. Ancak ne içtihat falan yapmamışım ve içtihat yapacak seviye dede değilim ben ancak alimlerin içtihadıyla ve görüşleriyle meseleyi açıklamaya çalıştım. Soru sormanıza kızmadım bilakis ilk yazı astığım zaman soru sorulacağını ve reddiyeler olacağını ve hata bundan dolayı tekfir edenlerin olacağını tahmin ederek ve göz önünde bulundurarak astım. Ve astığım görüşleri herkes mutlak olarak kabul edecek diye bir şey söz konusu değil bunu yukarda anlatım.
Ben dilerim ki Müslümanlar sağlam samimi kendi heva ve hevesine değil İslam şeriatına ve hukuku çerçevesinde hayatlarını sürdürsün ve tağutlara karşı sağlam bir şekilde hem kendileri hemde nesilleri mücadele etsin. Ve tertemiz bir İslam akidesine sahip olsunlar. Ve Allah c.c. gönderdiği nebilerin rasulerin ve gönderdiği şeriatların amacıda budur insanları islah etmek ve doğruya ulaştırmak kötülüklerden korumaktır.
Eğer bizimde buna bir yardımımız olmuş ve bir kişin kurtulmasına veya korumasına sebeb olmuşsa ne mutlu bize biz mukafatımızı Allah tan istiyoruz.Dünyalık kimseden bir beklentim yok.
Bundan sonra soruların varsa kısa yaz inşAllah elimde gediği kadar cevaplamaya çalışacağım Byöle uzun karmakarışık yazarsan vaktim olmadığı için cevaplamadığım için mazur görün.
Allah c..c bizi kendisine hakkıyla kullardan olmayı nasip etsin.
Hidayete tabi olanlara selam olsun. 
[/color]
Kayıtlı
Muhammed Ali
Ziyaretçi
« Yanıtla #24 : 15 Ağustos 2010, 14:15:01 »

Benimde Ebu muvahhid e bi sorum var
Çocugun işledigi küfrün babayı küfre sokmayacagına dair alim görüşleri varmıdır? varsa delilleri ile  buraya asarmısınız?
Kayıtlı
Ebu muvahhid
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« Yanıtla #25 : 15 Ağustos 2010, 23:43:37 »

Cevap: Bu meseleye açıklamadan önce şu meseleyi bilmeniz gerekir. Çocuğun küfür yuvalarına gönderek çocuğun küfür işlemesi farklıdır. Çocuğun normal hayata küfür işlemesi farklıdır.
Birincisi tamamen babayı bağlar. Yani kişi çocuğunu küfür yuvalarına göndermesi ve çocuğun orda küfür işlemesi tamamıyla babayı bağlayan bir durumdur. Ve baba hiçbir önlem almayarak çocuğu küfür yuvalarına gönderirse bu baba çocuğun küfür işlediğini bildiği halde onun için hiçbir önlem almamış ve gönderdiği için küfre rıza göstermiş ve kafir olmuştur.
Bu baba çocuğu o küfür yuvalarına gitmesi için kaydediyor yada kaydedilmesine rıza gösteriyor ve çocuğun orda olan ihtiyacını harfiyen karşılıyor hata belki kendisi sabah teslim edip akşam kendisi alıyor.
Kendisi götürmese bile oraya ulaşması ve oraya gitmesi için her türlü imkanı sağlıyor ve hiçbir eksiklik bırakmıyor. Ve ondan sonra bütün bu çabalara rağmen çocuk küfür işlerse babayı bağlamaz mı elbette bağlar.

İkinci duruma gelince normal hayata çocuğun işlediği küfürler babayı bağlayacağı gibi bağlamayabilirde. Babanın bilgisi dahilinde çocuk küfür işlerse baba engel olmasa babayı bağlar. Ancak babadan habersiz küfür işlerse babayı bağlamaz.
Allah c.c. insanları yaratmış ve insanlara ayrı ayrı görevler sorumluluklar vermiştir. Örneğin peygamberlere risalet görevi vermiş ve kıyamet günüde onlara verdiği görevi yerine getirip getirmediği hakkında onlara hesaba çekecektir. Yüce Rabbımız buyuruyor ki: "Ândolsun ki, kendilerine peygamber gönderilenlere soracağız. Peygamberlere de soracağız" (el-A'raf, 7/6).
Peygamber Efendimiz ise, Vedâ hutbesinde yer yer konuşmasını keserek, kendisini dinleyen Ashabına üçer defa: "Tebliğ ettim mi?" diye sorarak, her defasında "Evet!.' cevabını aldıkça: "Şahid ol yâ Râb!. " demiştir. Peygamber Efendimiz bu ifade ve tavrıyla, âyette belirtilen sorumluluktan kurtulma arzusunu izhar etmiştir.Bir hadiste ise Her biriniz bir yöneticisiniz ve her biriniz yönetiminizdekilerden sorumlusunuz: Devlet adamı bir yöneticidir ve halkından sorumludur; erkek, ailesinin yöneticisidir ve onları gözetmekten sorumludur; kadın, kocasının evinin muhafızıdır ve bundan sorumludur; hizmetçi efendisinin malının bekçisidir ve bundan sorumludur. Her biriniz bir yöneticisiniz ve yönetiminizdekilerden sorumlusunuz " (Buhârî, Cenâiz, 32; Ahkam, 1).
Ancak bazı durumlarda sorumluluğun -iyilik yahut kötülük olsun- başkalarına da geçtiği olur. Yapılan amel (iş) hayır ve iyilik ise, bunun sevabı; şer veya kötülük ise, günâhı, hem o işi yapana, hem de onu yapmasına sebep olduğu kimselere ulaşır. Bir âyette Yüce Rabbımız (c.c.) şöyle buyuruyor: Böylece kıyamet günü kendi günahlarını tam olarak, bilmeden saptırdıkları kimselerin günahlarını (ise) kısmen yüklenirler. Dikkat edin, yüklendikleri yük ne kötüdür!" (en-Nahl, 16/25).
Peygamber Efendimiz ise, hadislerinin bazılarında şöyle buyuruyor: Her kim İslam içinde güzel bir çığırı açarsa ve bu güzel çığır kendisinden sonra da tatbik edilip sürdürülürse, kendi sevaplarından hiç birşey eksilmeksizin, onu sürdürenlerin sevaplarının benzeri, kendisi lehine yazılır. Ve her kim de İslâm içinde kötü bir âdet çıkarır ve bu kötü âdet kendisinden sonra da sürdürülürse, kendi günahlarından hiçbir şey eksilmeksizin onu sürdürenlerin günahlarının benzeri de o kimse üzerine yazılır" (Müslim, İman, 15; Tirmizi, İlm, 14).
" Ey iman edenler Kendinizi ve ehlinizi yakacağı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun (Tahrim Süresi 6.ayet)
emretmiştir
bu emir bütün anne ve babaların üzerine farzdır,çünkü hanımlar ve çocuklar Allah 'ın verdiği birer emanettirler o amenetlere emanetin sahibi nasıl emretmişse öyle davranmalıyız. O nasıl emretmişse o şekilde mümin olarak yetiştirmeliyiz.

İbn Kesir’in açıklaması:
Hz Ali’den naklen (Süfyan es-Sevri’den)
“Ey iman edenler;
kendinize ve çoluk çocuğunuzu, yakacağı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun .”
kavli ile, onları terbiye edip öğretin, demek istenmiştir.

ibn Abbas’tan naklen (Ali b Ebu Talha’dan)
Bu ayette; Allah ’a itaat için çalıştırın,
Allah ’a isyandan koruyun ve ailenize zikri emredin ki,
Allah onları cehennemden korusun,
Bu ayetler ve hadisler gösteriyor ki kişi sorumlu olduğu kişilerden mutlaka hesaba çekilecektir. Ve aynı şekilde Kişilerin sorumluluğu altında olan kişilerin yaptıkları şeyleri kendileri bağladığını ve kişilerin elinin altındakileri yetiştirmeleri ve onlara gereken iman ahlak itaat gibi İslami eğitim vermeleri üzerilerine farz olduğu göstermektedir. Bu delilere ve başka delilerde olduğu aşikardır aksi bir delil bulunmadığı için kişi çocuğunu eğitmesi ona isyandan koruması üzerine farzdır.
Allah c.c. sorumluluk yüklediği kişilerden hesap soracağını ayetlerle hadislerle açıkladık ve buna benze hadisler ayetler vardır. Aksi hiçbir delil yoktur. Ancak kişinin sorumlu olduğu toplumda ve kişinin bilgisi dışında bir kötü amel işlerse kişiyi bağlamayacağı sabittir.
Ancak babanın bilgisi dahilinde eğer çocuk küfür işlerse babayı bağlamayacağına dair delil yoktur. Ancak baba çocuğunu gereken eğitimleri ve ilimleri verdikten sonra çocuk babanın bilgisi dışında küfür işlerse babayı bağlamaz. Buda ancak normal hayata olur. Yoksa baba çocuğunu küfür yuvalarına gönderecekte babayı bağlamaz demek değildir.
Çünkü çocuğu küfür yuvalarına göndermek genel anlamda küfürdür. Ve bunu bazı istisnalarıyla yukarda açıkladık.
Normal hayat gibi değildir.
Kayıtlı
Memo80
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 14


« Yanıtla #26 : 16 Ağustos 2010, 13:34:49 »

ebu muvahhid bey, yaziniz güzel hosuma gitti. sadece anlamadigim bir nokta var, diyosunuzki "Çünkü çocuğu küfür yuvalarına göndermek genel anlamda küfürdür", peki, her cocugunu okula gönderen tekfirmi edilir?veya her okula giden cocuk orada küfürmü isler?
Kayıtlı
Ebu muvahhid
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 35


« Yanıtla #27 : 16 Ağustos 2010, 23:02:22 »

Cevap: Sizin anlamadığınız noktaları Allah ın izni ve yardımı ile açıklayayım inşAllah. Çocuğu okulla göndermenin genel hükmünün küfür olması eğitimin temeli küfre ve şirke dayalı olmasındandır.
Verilen eğitimin amacı çocuklara İslam’a aykırı olan şeyleri öğretmek hata İslam’ın küfür ve şirk dediği şeylerin çocuklara enjekte edilmesi ve bu hususta eğitilmeleridir.
Ayrıca kendi dinlerini ve ideolojilerini çocuklara enjekte etmek çocukları sisteme karşı kısırlaştırmak hatta sistem dişlisi bir diş haline getirmektir.Ve çocukları küfür ve şirk bataklığına sürüklemektir.
Ve bunlar hepsi küfür olan düşüncelere ameller sözlerdir. Okulda çocuklara verilen eğitim budur.
Verilen eğittim içinde her ne kadar okuma yazma gibi şeyler öğretseler bunu da küfür olan sözlerle öğretmektedirler. Böyle okullarda eğitimin temel amacı bu olunca genel anlamda eğitim küfür ve şirk olduğu için.
Genel olarak bu okullara çocukları göndermek küfürdür. Aynı şekilde mümeyyiz olmayan çocukları ve eğitmemiş mümeyyiz olan çocukları göndermekte küfürdür.
Ve genel hükme tabidir. Bu şekilde çocuğunu okullara gönderen her kişide tekfir edilir.
Mümeyyiz olmayan ve eğitilmeyen çocuğun kendisini okulda küfürden ve şirkten koruması ve küfre düşmemesi mümkün değildir. Bunu ne siz nede başkası ispat etmesi mümkün değildir.
Ve bunun aksi ispat edilmediği müddetçe bu genel hükmü alır eğer aksi ispat edilirse istisna edilebilir.
Ancak bu genel hüküm ferde indirildiği zaman bazı istisnalar olabilir.
Ve bu istisnaların nasıl olması gerektiğini ve şartların ne olduğunu nasıl eğitilmesini gerektiğini ve nasıl tedbirler alınması gerektiğini okul meselesi hakkında daha önceki yazılarda tek tek açıkladım.  İnşAllah okur ondan faydalanırsınız.
Kayıtlı
Sayfa: 1 [2]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.