HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 20 Nisan 2024, 10:23:12


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: dilek  (Okunma Sayısı 4839 defa)
0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
ŞURA
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 71



« : 06 Ocak 2010, 11:42:42 »

şimdi bazı insanlar herhangi bi isteklerinin olması için örnegin 500 tane yasin suresi okurmusunuz benim için diyo ve bu adeti bi kaç kişiye okuması için rica ediyo benden böle bişey talep edildi bende kişinin müslüman olup olmadıgını bilmedigim için dogrumu yaptım yanlışmı yaptım dedimki kuranı Allah herhangi bi dilekleriniz olunca okuyun diye degil ordaki hükümlerli hayatınızda yaşayın diye indi dedim.böyle buna benzer konularda neyapmak lazım çünkü günümüzda yani en azından benim yaşadıgım yerde okadar çokki böyle yapan,islamla tanışmadan bende yapmıştım ,beni ve tüm müslümanları islamla şereflendiren Allah a hamd olsun Gülümseme 
Kayıtlı
buhari
Ziyaretçi
« Yanıtla #1 : 06 Ocak 2010, 21:19:04 »

Cevap: Allah c.c. Kitab'ını   okuyup onunla amel etmek her müslümana farzdır. Allah c.c. Kur'anı kerimi okuyup onunla amel etmeyi emretmiştir.
Bu emir Müslüman tarafından uygulanmış ve islam'ın hakim olduğu zamanlarda ve islami hükümlerin uygulandığı dönemlerden böyle devam ede gelmiştir.

Fakat ne acıdırki günümüzde insanlar farz olan şeyleri bırakıp bidaat olan şeylere sarılmış ve imanı terk edip islamdan olmayan şeylerle amel etmeye başlamışlardır.
Kur'an onlar için sadece bir süs yada ölüleri için bir dua yada sadece dileklerin yerine gelmesi için bir araç yada  kötülükten korunması için bir kılıf haline getirmişlerdir.

Evet ne acıdırki Kur'anı Kerimi gerçek amacından saptırıp çeşitli şekilerde kendilerini yarayan tarafını alıp asıl amacını almayıp bir süs eşyası olarak sadece duvarlarda asılı kalan bir süs eşyası haline getirilmişlerdir.
 
Sizin bahsetiğiniz düşünceler piyasada çoktur ve hadi hesabı yoktur.
Böyle iddialar ise islamdan olmayıp sonra ortaya atılmış bidaatlerdir.

Allah c.c. Kur'anı kerimi Sadece duvara asılıp bazı olaylar için indirip okumak yada sadece dilek yerine gelsin diye indirmemiştir
Allah c.c. Kitap'nı bir rehber olarak göndermiştir. Bu Kitap ise insanları karanlıktan kurtarıp aydınlığa götürür.  
Ve bu kitap bir hayat sistemidir.
İnsanlar ancak hayatlarını bu kitaba göre düzenledikleri ve ona göre yaşadıkları hayatını sürdürdükleri zaman mutlu ve ferah bulacaklardır.
Fakat sadece okuyup onunla amel etmeyen Allah c.c. azabına müstahak olacaklardır.
Aynı şekilde onu bir süs haline getirip onunla amel etmeyenler de aynı hükmü alacaklardır.

Allah c.c. Şöyle büyüruyor.
''Bu (Kur’an), kendisiyle uyarıl (ıp sakındırıl) sınlar, O’nun bir tek ilah olduğunu gerçekten bilsinler ve (temiz) akıl sahibleri (düşünüp) öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir tebliğdir.” (İbrahim Sûresi, 13/52)
 

Bu tebliğin, bu bildirinin başlıca temel maksadı "insanların Yüce Allah'ın yalnız ve yalnız tek bir ilah" olduğunu duyup öğrenmeleridir. Bu hem Allah'ın dininin başlıca ilsidir, hem de İslâm hayat sisteminin dayandığı asıl noktadır.

Tabiatı itibariyle asıl maksad bilgi olmayıp, bu bilginin öngördüğü ilye göre insanların günlük hayatlarını yönlendirmeleridir.

İnsanların, "Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur" ilsine dayanan İslâm dinine bağlanmalarıdır.

Madem ki O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur; insanlar sadece O'na karşı boyun eğmelidirler. Çünkü Rablık ve Hakimiyet; efendilik, uygulama, kanun koyma ve hayata yön verme sıfatlarına haiz olanın hakkıdır.

İnsanların hayatlarını bu temel ilye dayandırmaları, onları, beşerin yine kendisi gibi bir beşere kul olmasına ve ona itaat edip boyun eğmesine dayanan cahili hayat sistemlerinden ayrı kılar. Bu ayrılış, inanç ve düşüncede, ibadet amaçlı ferdi davranışlarda, ahlâk kurallarında, değer ve ölçülerde kendini gösterir. Aynı zamanda bu ayrılık ekonomik ve toplumsal sistemlerde, fert ve toplum hayatının her alanında ortaya çıkar.

Hiç kuşkusuz bir ve tek olan Allah'ın uluhiyetine ve onun bu uluhiyetinde ortağı olmadığına dair inanç şekli hayatın her alanını kapsayan eksiksiz bir yaşam biçiminin temelini oluşturur. İslâm akidesinin sınırları, hayatın en ince noktalarını içine alacak kadar geniş ve pratiği olmayan bir inanç sisteminden çok daha kapsamlıdır. Kalbde yer eden ve pratikte hiçbir etkisi olmayan bir inanış şekli kendi başına kesinlikle yeterli değildir. Bu akide, bu inanış biçimi, ahlâk sorununu nasıl bir inanç sorunu haline getirmiş ise, aynı şekilde hakimiyet sorununuda bir inanç sorunu haline getirmiştir. Ahlâk ve değer ölçülerini kapsadığı gibi, rejim ve kanunları da kapsayan hayat sistemi bu akideden kaynaklanır. İnanç noktasında hepsi aynı seviyede ve aynı derecede öneme sahiptirler.

Biz bu dinin akideden asıl kastettiğini en iyi biçimde kavramadan, Allah'dan başka ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed (s.a.v)'in Allah'ın Kul'u ve Rasul'ü olduğuna şahitlik etmenin anlamını bilip öğrenmeden, Kur'an'ın anlatmaya çalıştığı mesajları kavrayamayız. Bu şehadetin anlamının sadece O'na boyun eğmek demek olduğunu, sırf namaz esnasında değil, hayatta karşılaşılan her meselede -bu şehadetin-geçerli olduğunu anlamadan Kur'an'ı anlamamız mümkün olmayacaktır.

“Bu (Kur’an), kendisiyle uyarıl (ıp sakındırıl) sınlar, O’nun bir tek ilah olduğunu gerçekten bilsinler ve (temiz) akıl sahibleri (düşünüp) öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir tebliğdir.” (İbrahim Sûresi, 13/52)  
((Bu (Kur’an), kendisiyle uyarıl (ıp sakındırıl) sınlar, O’nun bir tek ilah olduğunu gerçekten bilsinler ve (temiz) akıl sahibleri (düşünüp) öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir tebliğdir.” (İbrahim Sûresi, 13/52)  


Bu tebliğin, bu bildirinin başlıca temel maksadı "insanların Yüce Allah'ın yalnız ve yalnız tek bir ilah" olduğunu duyup öğrenmeleridir. Bu hem Allah'ın dininin başlıca ilsidir, hem de İslâm hayat sisteminin dayandığı asıl noktadır.

Tabiatı itibariyle asıl maksad bilgi olmayıp, bu bilginin öngördüğü ilye göre insanların günlük hayatlarını yönlendirmeleridir.

İnsanların, "Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur" ilsine dayanan İslâm dinine bağlanmalarıdır.

Madem ki O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur; insanlar sadece O'na karşı boyun eğmelidirler. Çünkü Rablık ve Hakimiyet; efendilik, uygulama, kanun koyma ve hayata yön verme sıfatlarına haiz olanın hakkıdır.

İnsanların hayatlarını bu temel ilye dayandırmaları, onları, beşerin yine kendisi gibi bir beşere kul olmasına ve ona itaat edip boyun eğmesine dayanan cahili hayat sistemlerinden ayrı kılar. Bu ayrılış, inanç ve düşüncede, ibadet amaçlı ferdi davranışlarda, ahlâk kurallarında, değer ve ölçülerde kendini gösterir. Aynı zamanda bu ayrılık ekonomik ve toplumsal sistemlerde, fert ve toplum hayatının her alanında ortaya çıkar.

Hiç kuşkusuz bir ve tek olan Allah'ın uluhiyetine ve onun bu uluhiyetinde ortağı olmadığına dair inanç şekli hayatın her alanını kapsayan eksiksiz bir yaşam biçiminin temelini oluşturur. İslâm akidesinin sınırları, hayatın en ince noktalarını içine alacak kadar geniş ve pratiği olmayan bir inanç sisteminden çok daha kapsamlıdır. Kalbde yer eden ve pratikte hiçbir etkisi olmayan bir inanış şekli kendi başına kesinlikle yeterli değildir. Bu akide, bu inanış biçimi, ahlâk sorununu nasıl bir inanç sorunu haline getirmiş ise, aynı şekilde hakimiyet sorununuda bir inanç sorunu haline getirmiştir. Ahlâk ve değer ölçülerini kapsadığı gibi, rejim ve kanunları da kapsayan hayat sistemi bu akideden kaynaklanır. İnanç noktasında hepsi aynı seviyede ve aynı derecede öneme sahiptirler.

Biz bu dinin akideden asıl kastettiğini en iyi biçimde kavramadan, Allah'dan başka ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed (s.a.v)'in Allah'ın Kul'u ve Rasul'ü olduğuna şahitlik etmenin anlamını bilip öğrenmeden, Kur'an'ın anlatmaya çalıştığı mesajları kavrayamayız. Bu şehadetin anlamının sadece O'na boyun eğmek demek olduğunu, sırf namaz esnasında değil, hayatta karşılaşılan her meselede -bu şehadetin-geçerli olduğunu anlamadan Kur'an'ı anlamamız mümkün olmayacaktır.

“Bu (Kur’an), kendisiyle uyarıl (ıp sakındırıl) sınlar, O’nun bir tek ilah olduğunu gerçekten bilsinler ve (temiz) akıl sahibleri (düşünüp) öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir tebliğdir.” (İbrahim Sûresi, 13/52) ((((Bu (Kur’an), kendisiyle uyarıl (ıp sakındırıl) sınlar, O’nun bir tek ilah olduğunu gerçekten bilsinler ve (temiz) akıl sahibleri (düşünüp) öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir tebliğdir.” (İbrahim Sûresi, 13/52)  

Bu tebliğin, bu bildirinin başlıca temel maksadı "insanların Yüce Allah'ın yalnız ve yalnız tek bir ilah" olduğunu duyup öğrenmeleridir. Bu hem Allah'ın dininin başlıca ilsidir, hem de İslâm hayat sisteminin dayandığı asıl noktadır.

Tabiatı itibariyle asıl maksad bilgi olmayıp, bu bilginin öngördüğü ilye göre insanların günlük hayatlarını yönlendirmeleridir.

İnsanların, "Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur" ilsine dayanan İslâm dinine bağlanmalarıdır.

Madem ki O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur; insanlar sadece O'na karşı boyun eğmelidirler. Çünkü Rablık ve Hakimiyet; efendilik, uygulama, kanun koyma ve hayata yön verme sıfatlarına haiz olanın hakkıdır.

İnsanların hayatlarını bu temel ilye dayandırmaları, onları, beşerin yine kendisi gibi bir beşere kul olmasına ve ona itaat edip boyun eğmesine dayanan cahili hayat sistemlerinden ayrı kılar. Bu ayrılış, inanç ve düşüncede, ibadet amaçlı ferdi davranışlarda, ahlâk kurallarında, değer ve ölçülerde kendini gösterir. Aynı zamanda bu ayrılık ekonomik ve toplumsal sistemlerde, fert ve toplum hayatının her alanında ortaya çıkar.

Hiç kuşkusuz bir ve tek olan Allah'ın uluhiyetine ve onun bu uluhiyetinde ortağı olmadığına dair inanç şekli hayatın her alanını kapsayan eksiksiz bir yaşam biçiminin temelini oluşturur. İslâm akidesinin sınırları, hayatın en ince noktalarını içine alacak kadar geniş ve pratiği olmayan bir inanç sisteminden çok daha kapsamlıdır. Kalbde yer eden ve pratikte hiçbir etkisi olmayan bir inanış şekli kendi başına kesinlikle yeterli değildir. Bu akide, bu inanış biçimi, ahlâk sorununu nasıl bir inanç sorunu haline getirmiş ise, aynı şekilde hakimiyet sorununuda bir inanç sorunu haline getirmiştir. Ahlâk ve değer ölçülerini kapsadığı gibi, rejim ve kanunları da kapsayan hayat sistemi bu akideden kaynaklanır. İnanç noktasında hepsi aynı seviyede ve aynı derecede öneme sahiptirler.

Biz bu dinin akideden asıl kastettiğini en iyi biçimde kavramadan, Allah'dan başka ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed (s.a.v)'in Allah'ın Kul'u ve Rasul'ü olduğuna şahitlik etmenin anlamını bilip öğrenmeden, Kur'an'ın anlatmaya çalıştığı mesajları kavrayamayız. Bu şehadetin anlamının sadece O'na boyun eğmek demek olduğunu, sırf namaz esnasında değil, hayatta karşılaşılan her meselede -bu şehadetin-geçerli olduğunu anlamadan Kur'an'ı anlamamız mümkün olmayacaktır.

Bu (Kur’an), kendisiyle uyarıl (ıp sakındırıl) sınlar, O’nun bir tek ilah olduğunu gerçekten bilsinler ve (temiz) akıl sahibleri (düşünüp) öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir tebliğdir.” (İbrahim Sûresi, 13/52)  

Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.