HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 28 Mart 2024, 23:09:26


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: miras  (Okunma Sayısı 14308 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Enahnul_Ensar
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 2


« : 25 Aralık 2009, 00:07:02 »

 Seri mahkemesi olmayan devletlerde miras konusunda “erkeğe bir, kıza bir” kanunu geçerlidir. Ve devlet mirasın dağılımını mahkemeye bırakmıştır. Bir müslüman mirasçı, mirasını almak için bu mahkemeye müracaat ederse küfre girer. Çünkü o, böyle yapmakla mahkemenin hükmünü, yani tağutun hükmünü istemiştir. Fakat müslüman mirasçılar babalarının mirasını kendi aralarında kafir, kanunlarına göre değil de İslam’a göre paylaştırıp bunu kafir mahkemeye sunarak:

    “Biz aramızda böyle paylaştık, mirasın aramızda bu şekilde dağılmasını istiyoruz” derler.

    Hakim de bunu bu şekilde kabul ederse bu yaptıkları caizdir. Çünkü bu durumda hakimin hükmü değil mirasçının hükmü uygulanmış olur. Bu, tağuttan İslam hükümlerinin uygulanmasını istemek gibidir. Fakat hakimin istenilen bu şeyi reddedeceği, kafir kanunlarının uygulayacağı bilinirse caiz değildir.


bununla ilgili bir şey sormak istiyorum misal bir kafir veya müşrik anne babadan
 kafir,müslüman ve müşrik  çocuklarına miras kalıyor bunlar kendi aralarında bu günki miras dağılımını mahkemeye baş vurmadan yapabilirlermi yani islama göre dağılım olmasa (mahkeme olmadan)böyle bir şey mümkün mü? mümkün değilse yapanın hükmü nedir  açıklarmısınız.
Kayıtlı
Kadızade
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 20


« Yanıtla #1 : 25 Aralık 2009, 01:17:25 »

Cev-Günümüz mahkemeleri velevki taraflar islama göre taksimat yapsalar dahi, bu şeri uygulamayı kabul etmeye elverişli değildir. Elverişli ola bilmesi için şu yazacaklarımı kabul etmelidir.

1-Yapılan taksimatın Allahın hükmü olduğunu hakimin kabul etmesi ve kendisinin bu konuda bir yetkisi olmadığını kabl etmesi lazım.

2-Şeri hükümlerin de verildiği bir mahkeme olması lazım.


3-Hükmü islamda belli olan meselelerde Allahın hükmünü uyguladığını hakiminde kabul etmesi lazım.

4-Hakimin uyguladığı hüküm içtihadi konularda olmaması lazım.


5
-Günümüzde, özellikle bulunduğumuz yerde bu sıtatüde bir mahkeme yoktur.

Günümüzde kendi aralarında taraflar bu dağılımı yaparlar ama resmi bir paylama olmaz. yani islama göre olur fakat taguta göre olmaz. Örneğin tapuyu üzerine alamazsın hiç bir taraf resmi bir paylama olmadan tek başına bir şey yapamaz.
Kayıtlı
Enahnul_Ensar
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 2


« Yanıtla #2 : 25 Aralık 2009, 12:26:31 »

Cevabınız için tşklr.
Peki şöyle olsa müslüman kadın onlara zarar konusu olduğu için mahkemesiz onların hükmünü
uygulayabilirmi(yani müşrik ve kafir kardeşlerle 1 e 1 alabilirmi mahkeme olmadan)
Kayıtlı
мüмiηє
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 48



« Yanıtla #3 : 25 Aralık 2009, 13:02:29 »

Meseleleri birbirine karıştırmamak lazım...Bir kafirden hüküm istenilemez, ona muhakeme olunamaz, ona hiçbir şekilde hükmetme ve velayet yetkisi verilemez. Bunların her biri caiz olmayan amellerdir. Aynı şekilde bir kafirden velev ki bilgili olsa dahi; ictihad yapacağı bir meselede hüküm istenemez. Ya da kendisini hüküm merci görerek İslami kanunları uygulasa dahi o kanunları uygulaması da istenemez. Ama onun bilgisinden şu şekilde istifade edilebilir: İslam’da hükmü sabit olan bir meselenin hükmünün ne olduğu kendisine sorulabilir, bu konudaki hükmü bize bildir, denilebilir.(kadızade yazmış zaten ) İctihadi meselelerde ise o kimselerden fetva istenmez. Bu gibi meselelerde müslümanın olması şarttır. Çünkü ictihad ehliyeti ancak müslümana hastır, kafire değil. Velev ki ilim sahibi olsa bile.
İslam’ın hükmün sabit ve kesin olan meselelerde kesin olan hükümleri tasdik ettirmek caizdir.
Bu şekilde yapmak kafire velayet hakkı tanımak değildir. Zira kafire verilen bir yetki yoktur ortada. İslam’da hükmü sabit olan bir meseleyi ona kabul  ettirmek ve Allah (c.c)’ın hükmünü ona tasdik ettirmek söz konusudur. Günlük hayatta herhangi bir şeyi tasdik ettirmekten fark yoktur, bu durumda. Zira kafirin bu meseleye hiçbir etkisi ve yetkisi yoktur. Tam aksine kafiri kendine hizmet ettirmek vardır. Bu durumun pratiği şöyledir:Müslüman kimse kafirlerin hakim olduğu devlette yaşamakta ve kafirler kendi kanunlarını insanlara uygulamaktadırlar. Fakat bazı meselelerde İslam’ın da kanunlarını uyguluyorlar. İşte Müslüman kimse bu uygulanan kanunları bilmekte ve kendisiyle ilgili meselenin hükmünü de bilmektedir. Böylece hükmünü bildiği meseleyi kendisi İslam’a göre gerçekleştirip kafir kimseye o meseleyi tasdik ettirmektedir. Zira kafirler koydukları kanunlarla adeta şöyle demek istemektedirler: “Eğer sen İslam’a göre uyguladığın bir meselenin hallolmasını istiyorsan şu müesseseye gideceksin. Orada meselen İslamın istediği  şekilde çözülecektir.” Dolayısıyla Müslüman kimse İslam’ın hükmünü kendisinin hayatında uygulayarak o müesseseye gidip hükmü tasdik ettirmesinde hiçbir mahsur yoktur. Bu aynen şuna benzer. Rasulullah (s.a.s) kafir krallara mektup yazacaktır. Fakat onlar mühürsüz mektubu kabul etmezler. Bu sebeple Rasulullah (s.a.s) onların isteğine uyarak mühür yaptırmış ve mektuplarına mühür koymuştur. İşte böyle yapmakla onlara ne velayet hakkı verdi ne de itaat etti.
Aynı şekilde kafirler de demişler ki: “Bizim şeri mahkemelerimiz var, oradan evrak alarak İslam’a göre belirlediğin meseleni tasdik ettireceksin.” Bir Müslüman da gitti miras paylaşımı için evrakı aldı ve İslam’a göre paylaştığı mirası o evraka yazarak kafirlerin şer’i mahkemelerinde tasdik ettirdi. Bu durumda kafire ne velayet verdi, ne de ona caiz olmayan bir konuda itaat etti. Bilakis kafiri kendi işinde kullandı ve Allah (c.c)’ın hükmünü ona kabul ettirip onaylattı.  
Kayıtlı
ALİ
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 10


« Yanıtla #4 : 25 Aralık 2009, 13:09:31 »

 müslüman olmayan anne babanın mirasını müslüman evlat alabilirmi?
Kayıtlı
мüмiηє
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 48



« Yanıtla #5 : 25 Aralık 2009, 13:18:34 »

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
  "Ne kafir müslümandan, ne de müslüman kafirden miras alır." (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn-i Mace)
    Bütün alimler, kafirin, müslümandan miras alamayacağı konusunda ittifak etmişlerdir. Fakat müslümanın kafirden miras alıp alamayacağı konusunda ihtilaf vardır.

    Cumhura göre; müslüman, kafire mirasçı olamaz.

    Bazı alimlere göre; müslüman, kafirden miras alır.

    Şabi (r.a) dedi ki:

   "Muaviye: "Müslüman kafirden miras alır" diye hüküm verdi. Sonra bu hükmü Ziyad'a gönderdi. Ziyad da bu hükmü Kadı Şerih'e bildirdi. Kadı Şerih daha önce müslümanlara, ölen kafirlerden miras vermiyordu. Ziyad bu emri ona ulaştırınca, Şerih kafirlerden müslümanlara miras vermeğe başladı ve şöyle dedi:

   "Mü'minlerin emiri böyle emretti." Bunların delili ise:

    Muaz (r.a) Yemen'deydi. Ona şöyle dediler:

    "Bir yahudi öldü ve onun müslüman bir kardeşi var." Muaz (r.a):

    "Rasulullah (s.a.s)'in:

    "İslam artırır, eksiltmez." söylediğini duydum" dedi. (Ebu Davud)    Bu görüşe göre; ayetten, kafir dahil bütün çocuklara miras verilebileceği hükmü çıkar. Fakat Rasulullah (s.a.s): "Ne kafir müslümandan, ne müslüman kafirden miras alır." hadisiyle kafirin müslümandan, müslümanın kafirden miras alamayacağını bildirmiştir ve ayeti tahsis etmiştir. Muaz (ra)'nun hadisi de bu hadisi tahsis etmiştir. Buna göre kafir müslümana mirasçı olamaz, fakat müslüman kafire mirasçı olur.

    Hanefilerden imam Muhammed ve Ebu Yusuf'a göre; mürtedin malı müslüman varislerine kalır.
Kayıtlı
ιвηι тєумιуує
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 151


« Yanıtla #6 : 26 Aralık 2009, 12:42:30 »

Günümüzde fitnelerin çoğalması, İslam’ın asıl kaynakları bırakılıp, aklın şer’i delillerin önüne geçmesiyle insanlar fesada uğradı, ihtilaflar çoğaldı. Rabbani yolda yürüyenler bir kenara itilip yerine; İlahi sistemi tahrife kalkışıp aşırıya giden ve aynı şekilde ilahi sistemi tahrif edip onun hükümlerini pratikte uygulamaktan geri duranlar ortada cirit atmaya başladı. Açıkçası mürcie ve harici fırkalarının torunları onların vasiyetlerini yerine getirdi ve son bulan fitnelerini yeniden canlandırdı. Bu sebepledir ki; bazıları aşırıya kaçıp bu davanın önderini bile tekfire kalkmış, bazıları da geri durup Allah’ın kafir dediğine Müslüman demeye yeltenmiştir. İşte! Bu, büyük bir fitnenin yeryüzünü kaplamasının alametidir. Bu, bir süreliğine yok olan şirkin yeniden müşriklerin canlandırmasıyla ortaya çıkmasıdır Allah-u âlem…

İslam’ı ya anlamadıklarından, ya da anlayıp bilerek saptırmalarından dolayı, ondan olmayan veya onun kaide ve kurallarına bire bir örtüşmeyen unsurlarla İslam kılıf edinerek yeni kaide ve kurallar çıkarmıştır. Bu kaide ve kurallar İslam’dan çıkan bir hüküm değil, bilakis İslam’a zıt olan kaide ve kurallardır.  Çünkü İslam ne aşırılığı, nede verilen hükümden geri durmayı emretmiştir. Aksine vasat ümmet olmayı verilen hükmü harfiyen uygulamayı ne artış, ne de eksiltme yapmadan kabul etmeyi emretmektedir.  Ancak insan vasat ümmet olduğu zaman kurtuluşa erebilir. Aksi takdirde ne aşırılık, ne de eksiklik İslam’ın emirlerinin bir gereği değil insanların heva ve heveslerinin bir ürünüdür.

İşte, bizim yaşadığımız dönem böyle fitnelerin çoğaldığı, cahilin âlimden üstün tutulduğu devirdir. Bu apaçık cahiliye döneminin biraz daha modernleşmiş şeklidir. Günümüzde İslam kılıfı altında her gördüğü kişiye sadece kılığına bakarak İslam kimliği dağıtan zır cahillerin yanında, yanında ki not defterine “her gördüğüm kişi kafirdir.” yazan sapıkların türemiştir. Bu apaçık bir cahiliye döneminin başlangıcıdır. Çünkü aşırılık ve gericilik cahilliktendir ki buda cahiliye döneminin şiarlarındandır. Muvahhidlerin mücadelesi bu yüzden bu kadar, zorlu ve çilelidir. Çünkü İslam düşmanları fitne yayarak her türlü grubun oluşumunu sağlamıştır. Böylece cahil ve zayıf insanlar kime itibar edeceklerini şaşırmışlardır.

Soru: bununla ilgili bir şey sormak istiyorum misal bir kafir veya müşrik anne babadan
 kafir, müslüman ve müşrik  çocuklarına miras kalıyor bunlar kendi aralarında bugün ki miras dağılımını mahkemeye baş vurmadan yapabilirlermi

Cevap:  Hüküm neye göre verilirse veya hangi kaynağa başvurularak hüküm çıkartılırsa hüküm onundur. Çünkü hükmü uygulayan kim olursa olsun, hüküm aslında kendisine başvurularak alınan kaynağındır. Kişi eğer İslam’ın hükmünü uygularsa bu hüküm kişinin değil İslam’ındır. Eğer hüküm veren, yani hükmü çıkaran hakim ise aynı şekilde hükmü uygulayan kimse hüküm yinede hakimindir. Çünkü hükmü çıkartan odur hükmü uygulayan başkası olsa bile…

Vuku bulan ihtilaf veya çözüme kavuşturulacak bir mesele İslam’a götürüldüğü zaman çözüm İslam’ındır. Bunu kim uygularsa uygulasın hüküm İslam’ındır. Çünkü hükmü veren İslam’dır, uygulayan başkası olsa bile.

Sorduğunuz soruya gelince;

Meselenin daha iyi anlaşılması için şöyle bir örnek verelim;

"İslam mahkemesinin bulunmadığı bir yerde yaşayan, taraflardan birinin Müslüman olması durumunda iki kişi arasında bir ihtilaf zuhur etti. Müslüman bu ihtilafı Allah ve rasulüne götürmek ister ve kâfir bunu kabul eder. Hüküm Allah ve rasulünün metoduyla çözüme ulaşır. Ama kişiler arasındaki ihtilaf hallonulmasına rağmen tağutların koyduğu bazı statüler gereği kişi oradaki rejimin şirk kanunlarına muhakeme olmaktan kurtulmak için oranın yetkili bir kurumuna başvurup  “Biz aramızdaki ihtilafı çözdük, sorun kalmadı (çözüm yolunu açıklayıp), artık siz bizim çözdüğümüz şekilde bunu resmileştirin” derse ve yetkili kurum bunu kabul ederse bu caizdir. Nitekim burada hükmü veren İslam’dır. Ancak sadece burada kişi küfre düşmemek veya hakkını küfre bulaşmadan almak için bu çözüm yoluna başvurabilir. Ancak eğer hakim uygulanan hükmü İslam hükmü kabul etmeyip veya müslümanın talebini red edecek olursa bu kesinlikle caiz değildir."

Miras meselesi de böyledir. Müslümanların içinde bulunduğu kardeşler ailelerinden kendilerine kalan mirası İslam’a göre paylaşıp sonra bunu yetkili bir kuruma sunup “Biz İslam’a göre miras dağılımını yaptık, sizinde resmi evrakımızda böyle bir dağılım yapmanızı istiyoruz.” derse ve hâkim bunu kabul ederse bu caizdir. Ancak hâkimin kesin kabul etmeyeceğini bilerek böyle bir işlem yapılamaz.

Soru: yani islama göre dağılım olmasa (mahkeme olmadan)böyle bir şey mümkün mü? mümkün değilse yapanın hükmü nedir  açıklarmısınız

Cevap: Müslüman arasında vuku bulan ihtilafın çözümü ancak İslam’a götürülür ve ona göre çözüme kavuşturulur. Aksine başka bir merciye götürüldüğü takdirde kişi küfre girer. Bu merci ister tağuti olsun, ister başka bir şey olsun buna ihtilafları çözüm için götürmek küfürdür. Ancak bizim bahsettiğimiz miras meselesi böyle değildir. Biz İslam hükmünü uygulamaktan bahsediyoruz. Yoksa başka mercilerin hükmünün uygulaması durumunda kişinin İslamlılığı ortadan kalkar.

Şöyle ki;İslam’ın hükmünü uygulayan kafir olsa bile, bu İslam’ın hükmünü uygulayan bunu İslam’ın hükmü olarak kabul edip uyguluyorsa bu kafir olsa bile uyguladığı hüküm İslam’ındır. Bu hükme muhakeme olunur. Çünkü aslolan hükümdür, kimin uyguladığı değildir. Nasıl küfür hükmü Müslüman uyguladığı takdirde buna başvurmak küfür oluyorsa (burada hakim Müslüman olsa da uyguladığı hüküm küfürse) aynı şekilde İslam hükmünü uygulayan kişi kafirde olsa uyguladığı hüküm İslam’ındır ve başvurulan hükümde aynı şekilde İslam’ındır. Burada hâkim İslam’dır.

Eğer miras meselesi İslam’a göre değil de başka kanunlara göre paylaştırılırsa bu küfürdür. Ve miras meselesini çözüm için bu merciye götüren kişi kâfir olur. Şu iyice bilinmelidir ki; Küfür hükmünü kim uygularsa uygulasın ona başvurmak apaçık küfürdür. Bu ister Müslüman olsun, ister kafir olsun fark etmez; hüküm küfürdür. Ve hükme başvuran da kâfirdir. Delilleri ise tağuta muhakeme olmanın küfür olduğu ile ilgili delillerdir.

Soru: bir kişi hem islami hukuku hemde beşeri yani kafir muhakemeyi kabul etmiş olmazmı? bunu dediğinde nasıl kişi müslüman kalabiliyor.kafir mahkemeye sunarak: “Biz aramızda böyle paylaştık, mirasın aramızda bu şekilde dağılmasını istiyoruz” derler bu istek şeri usule göre küfürdür. Burada taraflar birde tağutun hükmünü isteği vardır.bu istekte tağutun muhakemesini ortak kılmaktadır.Bunu oraya sunmak'la oranın varlığını ve onayını istek kişiyi kafir yapar. akidesini bozar. dikkatlice okuyup baktıgınızda bunun farkında olaçaksınız...

Cevap: İslam’ın hükmünü kâfire uygulatmanın küfür olduğuna nasıl bir kanaatle vardınız? Velayet vermek mi? Ancak burada velayet veya hüküm isteme durumu söz konusu değil… Sadece İslam’da hükmü alınan bir mesele kafire götürülüp resmileştirme vardır. Siz bunun şer’i usüle göre küfür olduğunu söylüyorsunuz. O zaman bunu ispatlayın. Nitekim iddia ispat ister.

Burada ne tağuttan hüküm istenilmektedir, ne de ona hâkimlik yetkisi verilmektedir. Sadece kafir bir yetkilinin İslam hükmünü uygulaması talebi vardır. Bu iddianız aşırıya kaçmanızın bir alametidir. Nitekim küfür hükmü ancak küfür fiil, söz ve hareketi sadır olunan kişiye verilir. Yoksa böyle durum zuhur etmeden küfür hükmü vermek aşırılıktır. Çünkü hükümler durumlara göre verilir varsayımlarla değil… Burada küfür fiili tağuta muhakeme olmak, ondan hüküm istemektir. Yoksa İslam hükmünü uygulamasını talep etmek değildir. Bu caizdir.
Kayıtlı
мüмiηє
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 48



« Yanıtla #7 : 26 Aralık 2009, 14:33:06 »

Kafire müracaat meseleyi çözmesi için olmayıp meseleyi tasdik ettirmek içindir. Hükmü belli olan meseleyi tasdik ettirmek için velayeti ona vermek demek olmayıp aksine hükmü ona kabul ettirmektir. İslamda miras paylaşımı net ve katidir.

нαкιмιуєт αℓℓαнıη∂ıя:

İslam’da hükmü alınan bir mesele kafire götürülüp resmileştirme vardır. Siz bunun şer’i usüle göre küfür olduğunu söylüyorsunuz. O zaman bunu ispatlayın. Nitekim iddia ispat ister.

Burada ne tağuttan hüküm istenilmektedir, ne de ona hâkimlik yetkisi verilmektedir. Sadece kafir bir yetkilinin İslam hükmünü uygulaması talebi vardır. Bu iddianız aşırıya kaçmanızın bir alametidir. Nitekim küfür hükmü ancak küfür fiil, söz ve hareketi sadır olunan kişiye verilir. Yoksa böyle durum zuhur etmeden küfür hükmü vermek aşırılıktır. Çünkü hükümler durumlara göre verilir varsayımlarla değil… Burada küfür fiili tağuta muhakeme olmak, ondan hüküm istemektir. Yoksa İslam hükmünü uygulamasını talep etmek değildir. Bu caizdir.

Muwahh1d  Bu meseleleri iyi anlamak için tağuta muhakemeyi iyi anlamak lazım

Ayrıca diyorsun ki
işte bu islama (tağutları ve sistemini ) ortak koşmanın adıdır.onlara hükümde pay sahibi kılma vardır.

Hakem Allah'ın kitabı ve Rasulünün sünnetidir.kafirden hüküm istenmiyor aksine ona Allah'ın hükmü kabul ettiriliyor.Burda islamda hükmü belli olan bir meseleyi onaylattırmak ve o hükme muhakeme var tağuta değil!



нαкιмιуєт αℓℓαнıη∂ıя adlı kardeş meseleyi gayet güzel şekilde açıklamış yazıları dikkatli okursan anlarsın inşAllah

İslam’ın hükmünü uygulayan kafir olsa bile, bu İslam’ın hükmünü uygulayan bunu İslam’ın hükmü olarak kabul edip uyguluyorsa bu kafir olsa bile uyguladığı hüküm İslam’ındır. Bu hükme muhakeme olunur. Çünkü aslolan hükümdür, kimin uyguladığı değildir. Nasıl küfür hükmü Müslüman uyguladığı takdirde buna başvurmak küfür oluyorsa (burada hakim Müslüman olsa da uyguladığı hüküm küfürse) aynı şekilde İslam hükmünü uygulayan kişi kafirde olsa uyguladığı hüküm İslam’ındır ve başvurulan hükümde aynı şekilde İslam’ındır. Burada hâkim İslam’dır.

Selam Hidayete Tabi Olanlara
Kayıtlı
ιвηι тєумιуує
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 151


« Yanıtla #8 : 26 Aralık 2009, 19:06:18 »

İddia: işte bu islama (tağutları ve sistemini ) ortak koşmanın adıdır.onlara hükümde pay sahibi kılma vardır.

Diyorlar ki: "Hüküm vaaz etme işinde bize bir pay var mı?" De ki: "Emir. ve hüküm yalnız Allah'a mahsustur." (Al-i İmran: 154)

Cevap: Allah'ın hidayetinden nasibini almayan ve boş kaldığı için sağa sola saldıran cahil cevatlar İslam'ı kendi çirkef oyunlarına alet edip bir oyuncakmış gibi onun üzerinden şirk tezgahlar kurmaya başlamıştır. Sizin bu haliniz ancak içinde bulunduğunuz koyu cehaletin eseridir. Nitekim hiç hakkında bilginiz olmadığı meselelerde direk küfür hükmü veriyorsunuz. Bu aşırılık değilde nedir? Yoksa aşırılığın daha koyu bir hali mi? Adını siz koyun... Sadece kıt aklınızla insanlara hüküm vererek, şer'i delillere gerek duymadan aklınızın estiği konularda hüküm veriyorsunuz. Ama dikkat edin ki; adına hüküm verdiğinin dinin önderini tekfire yelteniyorsunuz. Bu en büyük aşağılık ve en büyük zillettir.

Burada söylediklerimizi kasıtlı olarak saptırıp, sanki tağutma muhakeme olmaya cevaz veriyormuşuz gibi bir imaj verilmektedir. Ancak bu apaçık bir iftiradır. Çünkü biz her halukarda tağuta muhakeme olmanın küfür olduğunu beyan etmekteyiz. Ancak bizler sadece Allah'ın hükümlerine zıt olan ve aşırılıktan Allah-u tealaya sığınıyoruz. Bu yüzden ortalıkta cirit atan cahil zevatlar hiçbir kural kaide bilmeden, ayetlerin sadece meallerine bakıp hüküm çıkartan cahiller her öğrendikleri amele küfür hükmünü vermeyi kendilerine bir adet haline getirmişlerdir. Bunlar bu amelleriyle kendilirini bile tekfir ederler. Yukarıda yaptığımız açıklamayı kabul etmeyip alakasız delillerle reddiye yapan zevat aslında sadece bizim söylediklerimizin doğruluğunu ispat etmektedir. Nitekim bizler tağuta muhakeme olmanın küfür olduğu her zaman beyan ederiz. Al-i İmran: 154, Bakara:256, Nisa:60 vb. ayetler buna apaçık bir delildir.

Öncelikle bu ayetler hüküm verme yetkisinin Allah'a ait olduğunu bildiren muhkem ayetlerdir. Ve bunun aksini iddia eden yok zaten... Ancak Allah'ın ait olan hüküm yetkisini Allah'tan başkasına vermek başka bir mesele, Allah'ın verdiği hükmü resmileştirmek başka bir meseledir. Bunlardan birincisi küfür ikinci caizdir. Burada Allah'a ortak koşulmamaktadır. Sadece Allah'a ait olan hükmü resmiyette uygulama talebi vardır.

İddia: bir kalpki! hem Allah'a hemde tağut'a atıyor. neden evraki resmileştiriyorsun dinde olmayan bir şeyi dine ihdas edenler acaba dinde aşırı gidenlerden değillermidir. müslümanın sorunlarını ne zamandan berli kafir tağuti otoriteler çözer olmuş, dikkat edin! Allah sinelerinizde iki kalp yaratmadı dine ilave olmadığı gibi dinde eksiklikte yoktur. sözü egip bükmekninde bir gereği yoktur..resmileştirmenin islamda delilini nerden çıkarıyorsunuz?


Cevap:
Elhamdulillah bir tağutların verdiği hükümden beriyiz ve hiçbir zaman ihtilafların çözümünü onlara götürmemekteyiz. Asıl aşırılık sizin gibi her önüne gelene kafir diyene, ve her öğrendiği amele küfür diyen cahillerin vasfıdır. Dikkat edin kendinizle başkalarını karıştırmayın. Dine sonradan bir şey ihdas etmek isteyen varsa o da sizsiniz. Hiç anlamadığınız meselede cehlininizin size çizdiği rotada hareket ediyorsunuz. Kim gidip muhakeme oluyor veya hüküm istiyor bunu bilmekten dahi acizsiniz. Allah bize bir kalp vermiş ama bunu hidayetiyle şekillendirmiştir. Ama sizler öyle değilsiniz. Hidayetsiz kalmaktan kalbiniz zifir karanlığına dönmüş, gözlerinizden müslümanlara kin fışkırmaktadır. Öyle ki bu haliniz cehlinizin üzerinizde ki yan etkileridir. Allah-u alem...

Burada kimsenin tağuta muhakeme olması söz konusu değildir. Nitekim muhakeme, hüküm istemektir ve ihtilafı çözmesini istemektir. Ancak ihtilaf zaten İslam'la çözülmüş, bu sadece resmiyyete geçip evrak haline gelmektedir.  Bu amelin küfür olduğunu söyleyen apaçık bir şekilde aşırıya kaçmış olur.

İddia: Müslümanların itilaflarını ve sorunlarını başka mercihlere götürenlerin götürdükleri mercihlere kul köle olduklarını görüyoruz..

Cevap: İhtilaları kafür kanunlarının çözümüne götüren kişi sapmıştır bunu biz de tastik ediyoruz. Ama ortada ihtilaf yok, hüküm istemek yok. Sadece İslam'ın hükümünü uygulama talep edilmektedir. Bu bir kafire para vererek İslam'ın hükmünü uygulatmaya benzer.

Soru: Resmileştirmenin içini nasıl dolduruyorsunuz?bu durum evraka sitatü (işlerlik) kazandırmanın o otoriteyi kabulun başka çeşididir.

Cevap: Eğer kişi mirasın dağılımı için tağutların kanunlarına başvurarsa bu durumda kişi o kanunları kabul etmiş ve küfre düşmüştür. Ancak sadece İslam'ın hükümlerini götürüp kafire uygulatmak veya resmiyete geçirmek küfür değildir. Çünkü burada hakim İslam, hüküm İslam'ındır. Hükmü uygulayan kafir olsa bile, hüküm İslam'ındır. Bu durumda kişi hiçbir zaman tağuta hakimlik yetkisini vermemektedir. Çünkü hakim hüküm verendir. Bu yüzden hüküm veren kimse muhakeme olunan odur.

İddia: olmayan bir şeye delil istenmez sizler iddia sahbisiniz delil verecek olanda sizlersiniz çeşitli teviller yorumlar dinde delil olmaz otoriteyi kabul eden sizlersiniz ben değil.

Cevap:
Öncelikle bizim tağuta muhakeme olduğumuzu veya  ihtilafların çözümünü tağuta götürdüğümüzü iddia edenler cehaletlerinden kudurmuş, nefsine söz geçiremeyen zavallılardır. "İslam'a ait olan bir hükmü kafire uygulatmak küfürse o zaman İslam'a muhakeme olan da kafir olur. Çünkü hüküm İslam'ındır. Onun hükmünü uygulatmak küfürse o zaman hükmü uygulamakta küfür olması gerekiyor."Sizin dediğiniz bu netice ile sonlanır. Çünkü siz İslam'ın hükümlerini uygulamaka ve uygulatmanın tağuta muhakeme olmakla karıştırıyorsunuz. Bu da apaçık sapıklıktır.

İddia: "Rabbine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra da senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar." (Nisa: 65)

Tağuta (tağut; İslâm’ın dışındaki bütün sistemler ve kanunlardır) muhakeme olmak isteyenlerin Allah'a ve Rasulullah'a iman hususundaki bütün iddialar boş bir laf olmaktan ileriye geçmez. Doğrudan doğruya yalan bir iddiadır bu.... Bu iddianın yalan oluşunun delili tağuta muhakeme olmayı kabul etmeleridir. (Fi- zilâl-il Kur'an 5/115)

Cevap: Bu kendinize delil olarak aldığını görüş ve ayet aslında bizim bahsetiğimiz meseleye delil olmaz. Bu ancak tağuta muhakeme olamaya veya muhakeme olmayı istemeye delildir. Ancak bizim böyle bir sıkıntımız yok... İsterseniz tağuta muhakeme olmanın küfür olduğu ile ilgili delillerin devamını da ben getireyim. Ancak bizim hakkında konuştuğumuz mesele olmadığı bu delillerin burada sunulması hiçbir şey ifade etmez.

Kendisini Muwahh1d zanneden zavallı dönde arkana bak... Hiç bilmeden verdiğin veya senin körü körüne bağlandığın kişilerin hükmüne takılma. Şüphesiz hüküm Allah'ındır. Onu ondan başkasına vermek küfürdür. Onun hükmünü kafire uygulatmak ise caizdir. Ne kadar yazarsak yazalım siz yinede cedel etmek için yazacaksınız. Eğer yazdıklarımızı kaale almadan sadece cedelleşmek istiyorsanız size çıkış butonun yerini gösteririm. Çünkü ilimden uzak sadece cedel amaçlı yazmakla hiçbir yere varılmaz.
Kayıtlı
ιвηι тєумιуує
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 151


« Yanıtla #9 : 26 Aralık 2009, 19:57:46 »

Soru) Allah ın hükmü dışında hüküm veren tağutlara baş vurmak şirktir ve bazı tağutlar bazı İslami hükümleri uygularsa ve bu hükümlerin islamdan olduğunu söylerse  Müslüman bir kişi tağutan bu İslami hükümleri kendisine uygulamasını isteyebilir’mi benim bildiğim bir Müslüman tağutan bu İslami hükümleri kendisine uygulamasını istey bilir bu caizdir

Cevap: Bu sorunun cevabını doğru anlayabilmek için öncelikle şu iki şeyin net olarak doğru anlaşılması gerekir.

1) Bir kişiye Muhakeme olmak
2) Bir kişiden Allah (c.c)’ın hükmünü öğrenmek ya da bir kişiye Allah (c.c)’ın hükmünü tasdik ettirmek.


Bunlardan birincisi açıkça muhakeme olmaktır.

İkincisi ise; bir kimseden fetva istemek ya da varolan bir hükmü doğrulatmaktır. Yani Allah (c.c)’ın dini konusundaki hükümleri öğrenmek için bilen bir kimseden fetva istemek ya da hükmü bilinen bir nassın hükmünü o bilen kimseye doğrulatmaktır.

O halde bu iki mesele net olarak anlaşıldıktan sonra bunlardan hangisinin caiz, hangisinin caiz olmayacağı da doğru ve net olarak daha iyi anlaşılır. Şöyle ki:

Bir kafirden hüküm istenilemez, ona muhakeme olunamaz, ona hiçbir şekilde hükmetme ve velayet yetkisi verilemez. Bunların her biri caiz olmayan amellerdir. Aynı şekilde bir kafirden velev ki bilgili olsa dahi; ictihad yapacağı bir meselede hüküm istenemez. Ya da kendisini hüküm merci görerek İslami kanunları uygulasa dahi o kanunları uygulaması da istenemez. Ama onun bilgisinden şu şekilde istifade edilebilir: İslam’da hükmü sabit olan bir meselenin hükmünün ne olduğu kendisine sorulabilir, bu konudaki hükmü bize bildir, denilebilir. Örneğin; bize hırsızlığın veya zinanın İslam’daki hükmünü bildir.

İşte bu şekilde ondan bilgi istemek, İslam’ın hükmünü ondan öğrenmektir, yoksa ondan hüküm istemek söz konusu değildir. Bu durum aynen ilim sahibi bir kafirden İslam’ın sabit olan hükümlerini öğrenmek gibidir. İctihadi meselelerde ise o kimselerden fetva istenmez. Bu gibi meselelerde müslümanın olması şarttır. Çünkü ictihad ehliyeti ancak müslümana hastır, kafire değil. Velev ki ilim sahibi olsa bile.

Hükmü tasdik ettirmek meselesine gelince… Örneğin miras meselesini ele alalım. Müslüman kimseler aralarında mirası İslam’a göre pay ederler ve şer’i mahkeme diye tayin edilen yere giderek oradaki kadıya bu hükmü tasdik ettirirler. Yani; biz mirasımızı aramızda şu şekilde pay ettik, bunu onaylayın, tasdik edin” şeklinde aralarındaki paylamayı resmiyete dökerler. Ve asla böyle bir durumda kafir kadıya başvurarak, velev ki İslam’la hükmedeceğini söylesin, ictihad yetkisi verilerek hüküm istenmez. Kendisine ictihad yetkisi verilerek hüküm istenecek kişi ancak Müslüman olan kişidir.
Şimdi bu meselenin daha net anlaşılması için kafalarda yer eden bazı değişik soruların cevaplarını verelim:

Eksoru) Öyleyse bir Müslüman bunu isterken tağuta velayet vermiş olmaz mı? Yada İslam alimleri hükmeden kişi Müslüman olmasını şart koşmuşlardır bir Müslüman tağutan İslami hükümleri kendisine uygulamasını isterken bu sınırları aşmış kafir olmazmı?

Cevap: Velayet ancak ictihadi meselelerde bir kafiri hakem tayin etmekte ya da ona “aramızda hakem ol” denildiğinde olur. Fakat kafir kimseye velayet göstermeksizin hükmü sabit olan ve ictihadı gerektirmeyen bir meseleyi ona tasdik ettirmekte bir sakınca yoktur. Yine bir kafire İslam’da hükmü belli, fakat bilemediğimiz bir meseleyi sormakta ve onun hükmünü öğrenmekte bir sakınca yoktur. Fakat kendisinden meselenin hükmü sorulan kafir kimse o meseleyi çok iyi biliyor olması gerekir. Aksi takdirde doğru hüküm öğrenilemez. Tabiki hükmü söylerken açık ve güvenilir kaynak göstermesi gerekir. O halde kafire velayet vermiş olmamak için ictihadi meselelerde ona müracaat etmemek veya onu hakem tayin etmemek gerekir. Aksi taktirde ona ictihad yetkisini vermek ya da hüküm yetkisini vermek olacağını ve dolayısıyla onun veli tayin edilmesinin söz konusu olacağı için bu durum küfürdür. Aynı şekilde kafirin dinde  ictihadine göre haraket etmek de küfürdür .

 Ancak hükmü sabit meseleyi sormakta ve öğrenmekte bir sakınca yoktur. Zira bu durumda ona İslam’ın hükmünü tasdik ettirmiş ve kabul ettirmiş oluruz.

Ek soru)   Müslüman tağutan bu İslami hükümleri kendisine uygulamasını istey bilir bu caizdir   Bunun delili nedir selef alimlerinden bu konu hakkında  görüş verebilir misiniz?
Allah'ın hükmünü  istemekte olsa onu kadıdan istemek ona velayeti vermek demek değilmidir.Kafir bir kadıya velayet verilebilirmi ?

Cevap:
Bu şekilde yapmak kafire velayet hakkı tanımak değildir. Zira kafire verilen bir yetki yoktur ortada. İslam’da hükmü sabit olan bir meseleyi ona kabul  ettirmek ve Allah (c.c)’ın hükmünü ona tasdik ettirmek söz konusudur. Günlük hayatta herhangi bir şeyi tasdik ettirmekten fark yoktur, bu durumda. Zira kafirin bu meseleye hiçbir etkisi ve yetkisi yoktur. Tam aksine kafiri kendine hizmet ettirmek vardır. Bu durumun pratiği şöyledir:

Müslüman kimse kafirlerin hakim olduğu devlette yaşamakta ve kafirler kendi kanunlarını insanlara uygulamaktadırlar. Fakat bazı meselelerde İslam’ın da kanunlarını uyguluyorlar. İşte Müslüman kimse bu uygulanan kanunları bilmekte ve kendisiyle ilgili meselenin hükmünü de bilmektedir. Böylece hükmünü bildiği meseleyi kendisi İslam’a göre gerçekleştirip kafir kimseye o meseleyi tasdik ettirmektedir. Zira kafirler koydukları kanunlarla adeta şöyle demek istemektedirler: “Eğer sen İslam’a göre uyguladığın bir meselenin hallolmasını istiyorsan şu müesseseye gideceksin. Orada meselen İslamın istediği  şekilde çözülecektir.” Dolayısıyla Müslüman kimse İslam’ın hükmünü kendisinin hayatında uygulayarak o müesseseye gidip hükmü tasdik ettirmesinde hiçbir mahsur yoktur. Bu aynen şuna benzer. Rasulullah (s.a.s) kafir krallara mektup yazacaktır. Fakat onlar mühürsüz mektubu kabul etmezler. Bu sebeple Rasulullah (s.a.s) onların isteğine uyarak mühür yaptırmış ve mektuplarına mühür koymuştur. İşte böyle yapmakla onlara ne velayet hakkı verdi ne de itaat etti.

Aynı şekilde kafirler de demişler ki: “Bizim şeri mahkemelerimiz var, oradan evrak alarak İslam’a göre belirlediğin meseleni tasdik ettireceksin.” Bir Müslüman da gitti miras paylaşımı için evrakı aldı ve İslam’a göre paylaştığı mirası o evraka yazarak kafirlerin şer’i mahkemelerinde tasdik ettirdi. Bu durumda kafire ne velayet verdi, ne de ona caiz olmayan bir konuda itaat etti. Bilakis kafiri kendi işinde kullandı ve Allah (c.c)’ın hükmünü ona kabul ettirip onaylattı.

Ek soru) Örneğin; miras ya da Kur'an-ı Kerimde hükmü açık olan bir meselenin çözümü için kafire yetki vermek ona velayeti vermek demek değil midir?

Cevap)
Kafire müracaat meseleyi çözmesi için olmayıp meseleyi tasdik ettirmek içindir. Hükmü belli olan meseleyi tasdik ettirmek için velayeti ona vermek demek olmayıp aksine hükmü ona kabul ettirmektir. İslamda miras paylaşımı net ve katidir, dolayısıyla bu konuda ictihada yer yoktur.

Eksoru) Kafire başvuran kişi bu durumun ictihadi olup olmadıgını nereden bilecek veya bilmiyorsa ne olur?

Cevap: Kafire başvurmak hüküm için değil ya hükmü belli bir meseleyi tasdik içindir veya ondan hükmü belli olan bir meselenin hükmünü öğrenmek içindir. Yoksa ona ictihad yapması konusunda yetki vermek için değildir. Bu sebeple onun söylediğinin ictihad olup olmadığı Kur’an ve sünnetten delil verip vermemesiyle anlaşılır. Ve bu konudaki alimlerin görüşlerini söylemesiyle, kendi görüşünü ortaya koymamasıyla anlaşılır. Dolayısıyla hakkında bilgi istenilen meselede kafirin anlayışıyla hareket edilmemiş olunacak. İşte böylece İslam’da hükmü sabit bir mesele öğrenildikten sonra bu meselenin uygulattırılması, İslam’ın hükmünü uygulayan bir hakimden istenir. Örneğin; mirasın İslam’daki hükme net bir şekilde öğrenildikten sonra Müslümanlar aralarında mirası İslam’a göre paylaşırlar ve bu paylaşmayı kafir olan ve İslam’ın hükmünü uygulayan hakime tasdik ettirirler. Ona şöyle derler: “Biz İslam’a göre mirası bu şekilde aramızda taksim ettik. Siz buna göre gerekli işlemleri yapınız.” İşte böyle yapmak kafirden hüküm istemek değil, hükmü tasdik ettirmektir.
Daha açık bir ifadeyle; aslında burada bu şeri mahkeme İslam’a göre yapılan muameleleri, yapılan işlem resmileşsin diye tasdik ettirme yeridir.

Ek soru) Bu konuda kafirin bilgisi iyiyse ilmi varsa, ondan hüküm isteyebilir miyiz?

Cevap: Kafiri ancak ilimde klavuz olarak kullanırız. Tabi bu klavuz oluşu onu her yönüyle yetkili kılmak manasında değildir. İslam’da hükmü sabit olan meseleleri sağlam kaynaklardan  ondan öğrenmek şeklinde olmalıdır. İlmi iyi olsa bile ona ictihad yetkisini veremeyiz. Çünkü kafirin İslam üzerine ictihad yetkisi yoktur. Ve Müslümanlar üzerine hiçbir yetkisi yoktur. Dolayısıyla ondan hükmü belli bir meseleyi sorup öğrenmek aslında ona İslam’ın gerçek hükmünü tasdik ettirmekten ibarettir.

Bu meselenin daha net anlaşılması için meseleyi şöyle anlatalım:

İslam’da hükmü sabit olan ve belli olan meseleler vardır. Yani o meseleler ayet ve hadislerle sabittir ve o konudaki ayet ve hadisler açıktır. Dolayısıyla ictihada, hakkında teferruat yapmaya gerek yoktur. İşte bu meselelerin hükmünü kafire sorup ondan öğrenmekte hiçbir mahsur yoktur. Ama bazı meseleler de vardır ki ayet ve hadislerden direkt  çıkmamakta ictihadı gerektirmektedir veya ayet ve hadis var fakat mesele kapalı kalmıştır, açıklamayı gerektiriyordur. İşte bu gibi meselelerde kafire ictihad hakkı tanınmaz, soru sorulmaz. Çünkü bu meseleleri açıklamak müslüman alimin ve müctehidin işidir.

Bu konuda şöyle bir örnek verelim:

Allah (c.c) ayette buyuruyor ki:

“Zina eden erkek ve kadından her birine yüz celde vurun.” (Nur: 4)Şimdi bu ayeti okuyan veya duyan herkes anlar ki zina eden kimseye yüz celde vurulması gerekir. Fakat bu celde nasıl olacaktır, kime uygulanacaktır, zinanın tanımlaması nedir, şekli nasıldır, bu meseleyle ilgili başka hükümler var mıdır? Bu soruları daha da çoğaltabiliriz. İşte bu gibi soruların cevaplarını ya naslarda sabitse naslardan alacağız, yani; bu konuyla ilgili başka ayet veya hadislerden ya da bu konuda yapılan ictihadlara bakacağız. Şayet yine de bir sonuca ulaşamazsak nasların genelinden ictihad yapacağız. İşte bu görev Müslüman alime, müctehide aittir. Kafire bu konuda yetki verilmez.
Örneğin;bir kişi hanımını boşamış ve çocukları da var ise bu durumda çocuklarına nafaka tayin edilmesi gerekir. İşte bu nafakanın miktarını tayin ancak Müslüman bir hakimin ictihadıyla olur, kafir kadıya başvurularak nafaka tayini yaptırmak caiz olmaz, küfürdür.

Ek soru) Müslüman, tağutan bu İslami hükümleri kendisine uygulamasını isteyebilir bu caizdir   Bunun delili nedir selef alimlerinden bu konu hakkında  görüş verebilirmisiniz

Cevap: Bu mesele kafir bir kimseye: “İslam’a gir, namazı kıl, ibadetleri yap” demek gibidir. Şayet kafir kimse bu denilenleri yaparsa İslam’ın hükmünü hayatında uygulayacaktır. İşte aynı şekilde İslam’da hükmü sabit olan meseleler konusunda kafir kimseye diyoruz ki: “İşte Allah (c.c)’ın şu konudaki hükmü budur, bunu onayla, tasdik et.” Böylece kafir kimse tıpkı namazı, İslam’ın diğer hükümlerini tasdik etmesi gibi bu meseledeki hükmü kendisine müracaat eden kimse adına tasdik ediyor, onaylıyor. İşte bu, İslam’ın hükmünü uygulatmaktır, yoksa ondan hüküm istemek değildir. Ama mesele ictihadi konuda olsaydı işte bu, ondan hüküm istemek olurdu.

Burada önemli bir meseleyi hatırlatmakta fayda vardır: Hiçbir zaman unutulmalıdır ki, kafir hakimden İslam’ın hükmünü uygulatmak isterken ona hüküm verme hakkı ve yetkisi vermemek gerekir. Yani onun müslümanlarin üzerinde velayet hakkının olduğunu kabul etmemek gerekir. Aksi takdirde, yani onun velayetinin veya  hakimiyetini müslümanların üzerine olduğunu kabul etmek caiz değildir, küfürdür.

Daha açık bir ifadeyle ona: “Sen bizim veli emirimizsin, bunu kabul ediyoruz, fakat bu konuda bize İslam’ın hümünü uygulamanı istiyoruz” şeklinde bir tavır içerisinde olmak asla caiz değildir, küfürdür. Zira kafirin Müslüman üzerinde hiçbir zaman velayet hakkı yoktur.

Ek soru) Bu meseleye Rasulullah (s.a.s)’ın Yahudilere zinanın hükmü konusunda sormak için: “Kitabı getirin” sözü delil olur mu?

Cevap: Bu meseleye Rasulullah (s.a.s)’ın bu sözü delil olmaz. Bu mesele farklıdır ve bu meselede hükmü uygulayan Rasulullah (s.a.s)’ın kendisidir. Onların kitaplarında da bu hükmün olduğunu onlara isbat etmek ve onların durumunu ortaya koymak için kendi yaptıklarına kendilerine şahit tutmuştur. Oysa bizim meselemiz; kafire İslam’ın hükmünü tasdik ettirmek, uygulattırmaktır. Bunda bir beis yoktur.

Ek soru) Moğollar zamanında böyle bir uygulama olmuş mu?

Cevap: Moğollar zamanında hem şer’i mahkemeler, hem de yesakın mahkemeleri vardı. Ve şer’i mahkemelerde Müslüman hakimler görev yapmakta idiler. Durum farklıdır.

Ek soru) Kafirden İslam’ın hükmünü istemek değil de ondan hükmü öğrenebiliriz, bunu mu anlamak gerekir?

Cevap) Evet, kafirden İslam’ın hükmünü istemek caiz değildir. Fakat İslam’ın hükmünü sabit ve kesin olan meselelerde sorup yerini ondan öğrenmek ve de sabit ve kesin olan hükümleri tasdik ettirmek caizdir. İctihadi meseleleri ise ondan alamayacağımız gibi hüküm de alamayız.

Ek soru) Kafirden İslam’ın hükmünü uygulamadan, istedik. Bu kafir İslami değil de başka bir hükmü uygularsa isteyeni bağlar mı?


Cevap:
Biz kafir hakimden İslam’ın hükmünü dahi isteyemeyiz. Çünkü kafir kendisinden hüküm istendiğinde kendi hükmünü verebilir. Fakat hükmü belli bir meseleyi sorup öğrendikten sonra Müslüman kendi hükmünü vererek kafire bu hükmü tasdik ettirir. Bu sebeple kafirden İslami hükmü veriyor olsa bile istememek gerekir.
Örneğin; miras meselesinde Müslümanlar bu meselenin hükmünü en teferruatlı şekilde öğrenir ve kendileri aralarında uygularlar, ondan sonra bu meseleyi kafirlerin şer’i mahkemelerine götürerek tasdik ettirirler.

Ek soru)  Kafirden konuyla ilgili delil istedik oda verdi fakat konuyu saptırdı ve kuran ve sünnetten verdiği delilde yorum yaparak bizi saptırdı ve biz de bunu anlıyamadık o zaman ne olur. Çünkü böyle belam ve kafirler günümüzde çok büliyoruz. İnsanları hakkı bildikleri halde saptırırlar.Yani onlara güven olur mu?

Cevap) İşte bu sebepledir ki kafirler tarafından kandırılmamak için onlardan ictihadi sayılacak meselelerde fetva istememek gerekir. Ancak hükmü sabit olan meseleleri sorup yerini sağlam kaynaklardan  öğrenmek gerekir Bu gibi konularda bir müslümanın kandırılması mümkün değildir. Zira Müslüman körü körüne taklid etmez, her söylenene kulak vermez. Verilen delillerde İslam’a tutarsızlık var ise mutlaka araştırması gerekir. İctihad gerektiren meselelere gelince… İctihad gerektiren meseleler ancak müctehidden öğrenilir ki bu da Müslüman olması gerekir. O sebeple kafirlere ictihadi meselelerde güvenmemek, onlardan fetva istememek gerekir. Zira insanların çoğu bu şekilde kandırılmışlardır. Çoğu da Allah (c.c)’ın ayetlerine ve Rasulünün hadislerine kulak vermeyip söylediklerinin doğru olup olmadığına bakmaksızın hoca, şeyh denilen kimselerin söylediklerine körü körüne tabi olmuşlardır.

Ek soru) İngiltere şu anda şeri mahkeme kurmaya çalışıyor bu durumda  muracaat edilir mi?

Cevap: Eğer Arap memleketlerindeki gibi olursa belirtilen şartlar altında müracaat edilir. Ama İngiltere’deki uygulamada farklı olarak şu özellik vardır: Bir üst mahkemenin verilen kararı onaylaması gerekmektedir. Eğer o mahkeme kararı onaylamazsa verilen hüküm geçerli değildir. Bu durumda velev ki tasdik ettirmek amacıyla olsun şer’i mahkeme diye tabir edilen yere başvurmak caiz değildir. Ama eğer tasdik mahiyetinde ise işte o zaman uygulama aynen Arap memleketlerindeki gibi olur.

Bir Açıklama: Kadi tayını prensip olarak Halifeye aittir. Bir belde halkının toplanarak bir kimseyi kaza yargı vazifesine tayin etmeleri caiz değildir. O kimse bu tayinle kadi olamaz. Fakat sultanın ölümünden sonra halkın bir araya gelerek kendilerine bir kimseyi sultan seçmeleri zaruridir.  (İbn Abidin. lV.308: Navavi.s 269)

Bazı Hanefi Kaynaklarının KADI tayin eden sultanın Müslümanlığının şart olmadığını: kafirde olabileceğini kaydederler. Hatta ondan kaza vazifesi nin kabulü nünde caiz olduğunu belirtiler. (el-Feteva’t-Tatarhaniye.ll. 116: İbn Nuceym .ag.e. a.y. el-Fetevayı Hindiye 111. 307: İbn Abidin .a.y.: Nevavi.s 249)

Açıklamaya Cevap:  Bu nakilleri dikkatle incelemek ve meseleleri birbirine karıştırmamak gerekir. Bilinmesi gerekir ki: Kadı tayini ile muhakeme olma meselesi iki farklı konudur. Kadı ancak yönetici, hükümdar, halife tayin eder. Muhakeme meselesi ise; her hüküm verebilecek kimsenin hakemliği altında yapılabilir. Yani hakemi herkes tayin edebilir, ama kadıyı herkes tayin edemez.

Meselenin daha net anlaşılması için İslam sisteminde bu meselenin pratiğini şöyle açıklayalım:

Müslüman devlette kadıyı ancak halife tayin eder. Ve tayin edilen bu kadının verdiği hüküm devlet tarafından uygulamaya konur. Fakat iki Müslüman arasındaki ihtilafı çözmek için bir müslümanı hakem tayin edebilirler, yani ona muhakeme olabilirler. Ancak bu muhakeme sonucunda verilen hükmü devlet uygulamayabilir. Buna rağmen muhakeme olan şahısların verilen hükme uymaları, teslimiyet göstermeleri gerekir.

Aynı şekilde kafir sistemler de Müslümanlar arasında hüküm vermesi için musluman kadı tayin edebilirler. Moğollarda olduğu gibi. Bu sistemlerde Müslümanlar arasında İslam’a göre hüküm vermek için kadı olunabilir. Ve yine Müslümanlar kendi aralarında meselelerini çözmek için bir müslümana muhakeme olabilirler. Ama kafir sistemlerde Müslümanların kendi aralarında tayin ettikleri hakemin hükmünü kafir sistem uygulanmasına müsaade etmez. Ancak kafir hakimin tayin ettiği Müslüman kadının  verdiği hükmün uygulanmasına müsaade ederler.

İşte bu iki mesele birbirinden farklı meselelerdir. O sebeple karıştırmamak gerekir.

Ek soru) Küfrün hakim oldugu bir ortamda hadler uygulanir mi? uygulanmasi istenebilinir mi? örnek versniz?

Cevap)
Küfrün hakim olduğu bir ortamda kafirler hadlerin uygulanmasına izin vermezler. Bu sebeple hadler uygulanmaz. Ama kafir kimselere Allah (c.c)’ın hükmünü uygulamaları söylenebilir. İşte böyle söylemek onlardan hüküm ya da kanun istemek değil, Allah (c.c)’ın hükmünü onlara tasdik ettirmektir.

Bu konuda şöyle bir örnek verebiliriz:

Hırsızlık yapmış bir kimse hakkında: “Hırsızın elini kesin” diyebiliriz. Böylece ona Allah (c.c)’ın adaletini uygulattırmış, hükmünü tasdik ettirmiş oluruz. Yoksa ne kanun istemiş ne de hüküm istemiş oluruz.

Kayıtlı
мüмiηє
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 48



« Yanıtla #10 : 27 Aralık 2009, 01:06:54 »

İslamın kural ve kaidelerini bilmeden yazı yazıyorsun.Burada kimse tağuta muhakemenin küfür olmadığını savunmuyor zaten.Nisa 60 ı bu meseleye neden delil getiriyorsun ki .İslamın hükmünün (belli şartlar dahilinde)uygulattırılmasını nasıl tağuta muhakemeyle bir tutarsın!

Ona muhakeme yok! Ondan  hüküm isteme  yok!
Bahsettiğimiz meselede muhakeme islama ve onun hükmünedir.

Diyorsun ki:uzun yazılar yazmak iki sebeptendir.bir ya o kişi o konuda şüpe içindedir yada tahrife tevile giderek reklam yaparak konuyu saptırmak ister.

Kimseni konuyu saptırdığı filan yok cevaplar gayet açık ve net.Siz anlamak istemiyorsunuz o başka!

Konunun açıklanmasına rağmen iddiana bir delil getirmiyor(Nİsa 60 buna delil değildir)Kafana göre yorum yapıyor doğruları eleştirmeye çalışıyorsun.

Ne kadar anlatılıp,açıklansa da anlamamakta inat ediyorsunuz her zaman ki gibi...
Kayıtlı
ιвηι тєумιуує
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 151


« Yanıtla #11 : 27 Aralık 2009, 12:22:32 »

İddia: uzun uzun yazılar yazmaya gerek yok

Cevap: Anlaşılan sizler ne getirilirse getirilsin sadece sapık fikre saptanmış, kulaklarınız var ama söylediğimizi duymaz, gözleriniz var ama hakkı görmez, aklının var ama akılsızlığı tercih ediyorsunuz. Size söylecek sözüm kalmadı. Çünkü cehaletinizin giderilmesi için meseleyi en ince detayına kadar anlatmaya gayret gösterdik. Size daha önce de söylemiştim. Size ne söylesek de fayda etmez. Çünkü sizler sadece bir fikre taasupla bağlanmış söylenenleri ancak sapıklıkla tevil edip hiç alakası olmayan delillerle savuşturuyorsunuz. Ama şunu iyi bilin ki; Mühim olan delil getirmek değildir. Mühim olan konuya uygun ve konuya delil olabilecek delilleri getirmektir. Yoksa kafir birisinden İslam'da sabit olan bir hükmü öğrenmeye kalkıp tağuta muhakeme olmanın küfür olduğuna dair delil getirmek sizin delil getirme gücünüzü ortaya koyuyor. Yazıların uzunluğu sizin cehaletinizin giderilmesi için ince ince detayına kadar anlatılmasındandır. Ama ne yazarsak yazalım bu sizin için bir şey ifade etmemektedir. Çünkü önceden kısa cevaplarla size meseleyi anlattık ama siz anlamadığınız için yinede daha ince detaylara girip gerçeği görmeniz istedik. Ama anladık ki; şeytan sizleri kendisine köle edip verdiği vesveselerle sizi kukla gibi oynatmaktadır.  

İddia:  şuanda dünyada muracaat edilecek bir şeri muhakeme yoktur.
aslen hepsi tağuti muhakemlerdir. bir müslüman ne muracaat edebilir nede onlara bir hükmü onaylatamaz

Cevap: Öncelikle siz sanki dünyada tüm mahkemeleri ve statülerini inceleyip öyle mi yazıyorsunuz? Dünyada şer'i mahkelerin yokluğu konusunda ise; Bazı ülkelerde bu mahkemelerin olması durumunda bunlara islam hükmü tasdik edilebilir. Ve onlara İslam hükmünü uyguladıkları için başvurulabilir. bunun bazı şartlar vardır. Bunlar yukarıda yazılmıştır.

İddia: bu imanla çelişir..

Cevap: Sizler iman ile sapıklığı birbiri ile karıştırıyorsunuz. Bu yüzden bizim yaptıklarımızın imanla çeliştiğini iddia ediyorsunuz. İmanı bilmeyen bir kişi ne ona itikad edebilir. Ne ona uyumlu veya zıt olan şeyleri söylebilir. Bu yüzden siz öncelikle imanın ne olduğunu öğrenin. Sonra imanla çelişen meselelere geçin....

İddia:uzun yazılar yazmak iki sebeptendir.
bir ya o kişi okonuda şüpe içindedir yada tahrife tevile giderek reklam yaparak konuyu saptırmak ister.

Cevap: Burada söyledikleriniz apaçık bir iftiradır. Nitekim alimler bazı meselerde öyle detaylara girmiş, öyle uzun yazılar yazmıştır ki; artık o konularda insanların teredütleri azalır. Ve bir nebzede olsa kafalarındaki soru işaretleri giderilir. Bizden bu kanaatle yola çıkarak sizin cehlinizi gidermek için ince detaylara gidip inip sizin sapık fikirlerinizi çürütmek istedik. Ancak ne yazık ki; ne yaparsak yapalım siz bir fikre saptanmış bundan bir türlü çıkamıyorsunuz. Bizim ne tahrife, ne tevile, ne de reklama ihtiyacımız yoktur. Ancak sizler sapık akidenizi ispatlamak için rant ve reklama çok ihtiytacınız var... Bu araçlarınızı burada tüketmeyin başka yerlerde de lazım olacak sizlere... Allah size hidayet etsin...
Kayıtlı
ιвηι тєумιуує
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 151


« Yanıtla #12 : 27 Aralık 2009, 12:59:30 »

Konu hakkında gerekenler söylendiği, yazılanlar yazıldığı için akibetin cedele dönüşmemesi için konu tarafımdan kilitlenmiştir.
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.