Alkame
|
 |
« Yanıtla #4 : 03 Aralık 2018, 00:57:14 » |
|
Metin: Şayet; “Bütün lafızlarda bu şekilde bir farklılığın olduğunu iddia ederseniz, bu doğru değildir. Zira Arapça “خُبْز (hubz: ekmek)” ile Farsça “نَان (nân: ekmek)” lafızları arasında, yine Arapça “لَحْم (lahm: et)” ile Farsça “گوشت (guşt: et)” lafızları arasında bir fark yoktur. Eğer "Evet, bazı sözlerde fark yoktur." derseniz, o zaman değiştirilen lafız farklı manalara geldiği zaman yasaklayın, aynı manayı verdiği zaman yasaklamayın." denilirse bu kimselere verilecek hak olan cevap şudur: Bütün lafızlarda farklılığın olmayacağı haktır (doğrudur). Belki el manasına gelen Arapçadaki “يَد (yed: el)” lafzı, Farsçadaki “دست (dest: el)” lafzıyla her iki dilde de eşittir. Aynı şekilde manalarda müşterek olma, istiare ve diğer meselelerde de eşit olabilirler. Fakat diğer bütün lafızların hepsine aynı hükmü veremeyiz; bazıları her konuda birebir eşit, bazıları ise böyle değildir. Bu lafızların arasını ayırt etmek ve onların dakik manalarını öğrenip bilmek bütün insanlar için kolay değildir, bu konuda çok ihtilaflar olabilir ve bütün insanlar farklılıkları ayırt edemeyebilir. Dolayısıyla bizim ihtiyatlı davranmamız gerekir, ancak bu şekilde ihtilafı çözmüş oluruz. Üstelik bu lafızları başka dile çevirme zarureti de yoktur. Zaruret olmadığına göre neden bu kapıyı açalım ve avamı tehlikeli olan bir duruma sokalım. Zaruret yokken acaba “lafızları değiştirmeyin” demek mi yoksa tehlike kapısını açık tutup avamı tehlikeye sokmak mı daha iyi? Üstelik hakkında konuşulan mesele; Allah-u Teâlâ’nın zatı ve sıfatlarıdır. Akıllı olan ve dine bağlı olan bir kimse bu meselenin tehlikeli olduğunu ve ihtiyatlı davranmak gerektiğini mutlaka ikrar eder. Bu sebeple Allah-u Teâlâ’nın sıfatları konusunda tehlikeden mutlaka uzak durmak gerekir. Allah-u Teâlâ, kendisiyle cima yapılmış evli bir kadının kocası tarafından boşandığında, rahminde bir şey olmadığının belli olması, neseplerin karışmaması, nesepten dolayı meydana gelen velayetin yanlış olmaması, mirasın farklı kişilere gitmemesi için o kadına iddeti farz kılmıştır. Bununla birlikte âlimler ihtiyaten şöyle dediler: İddet; kısır olan kadına, hayız görmeyene, henüz büluğa erişmemiş küçük kıza ve hatta azil yapılan kadına da kocaları tarafından boşanmaları halinde farzdır. Çünkü rahimlerin içi gizli olup içinde ne olduğunu yalnızca gaybleri bilen (Allah) bilir. Muhakkak ki rahimlerde olanı sadece O bilir. O halde böyle konularda tafsilat kapısını açarsak işte o zaman tehlikeli bir gemiye binmiş oluruz. Buna göre iddeti bu vasıflardaki (kocaları tarafından boşanan; kısır, hayız görmeyen, büluğa gelmemiş, azil yapılmış) kadınlara da farz kılmak, tehlikeli gemiye binmekten daha iyidir. İddetin bu durumlarda bile farz olması nasıl ki şer’i bir hüküm ise, Arapça olan müteşabih lafızları Arap dilinden başka bir dile değiştirmenin, ihtiyatlı durumu tercih ederek haram olması da aynı şekilde şer’i bir hükümdür. Öyleyse Allah-u Teâlâ ve sıfatları hakkındaki Kur’an’ın lafızlarında ihtiyatlı davranmak, elbette iddet konusunda ihtiyatlı davranmaktan ve fıkıh âlimlerinin ihtiyatlı davrandığı hükümlerden daha önceliklidir.
Açıklama: İmam Gazali rahmetullahi aleyh Allah-u Teâlâ hakkındaki Kur’an veya sahih sünnetteki Arapça lafızların başka dile çevrilmeksizin geldiği gibi kullanılması gerektiğini ve bunun sebeplerini bildirdikten sonra gelmesi muhtemel şöyle bir soru soruyor: “Arap dilindeki lafız ile başka dildeki karşılığı olan lafız, sizin dediğiniz gibi her zaman farklı olmayabilir, bazen tıpatıp aynı da olabilir. Farklılık varsa tercüme edilmemesi gerektiğinde haklısınız, fakat farklılık yoksa niye tercüme edilmesin?” İmam Gazali bu soruya cevaben, Arapçadaki her lafzın çevirisi yapıldığında farklılık olmayabileceğini; verdiği mana, istiare ve müştereklik bakımından birebir aynı olmasının mümkün olduğunu kabul etmekle birlikte şöyle diyor: “Bu dakik bir ilimdir; hangi lafız çevirisi olan karşılığı ile tıpatıp aynıdır, hangisi farklıdır bunu herkes bilmeyebilir, özellikle de avamlar. Bu sebeple hataya düşmemek için ihtiyatlı davranıp Arapçadaki lafız olduğu gibi kullanılmalı, avama tercüme etmesi yasaklanmalıdır.” Ardından İmam Gazali meselenin önemi ve tehlikenin boyutu daha iyi anlaşılsın diye ve neden ihtiyatlı davranmak gerektiğine dair şöyle bir örnek veriyor: Şeriata göre, bir koca kendisiyle cima yaptığı hanımını boşar veya ölürse, bu kadının başka biriyle evlenebilmesi için hamile olmadığının sabit olması yani hayız görmesi şart koşulmuştur. Bu, nesiller karışmasın diyedir. Hayızdan kesilen (menopoz olan) veya kısır olan kadının ya da henüz adet görmeye başlamamış küçük kızın hamile olması söz konusu olmadığı halde kocası vefat ettiğinde ya da boşandığında ihtiyaten hamile olmadığının anlaşılacağı kadar bir iddet geçmesi gerekir. Çünkü rahimlerde olanı Allah’tan başka tam anlamıyla bilen yoktur. İşte bu gibi basit meselelerde bile ihtiyatlı davranmak gerekiyorsa Allah-u Teâlâ hakkındaki sıfatlar konusunda elbette daha fazla ihtiyatlı davranılması gerekir.
|