HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 28 Mart 2024, 14:13:41


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: Kendisine Ebediyyen Haram Olan Kişilerle Nikâh Akdi ‎Yapanın Hükmü  (Okunma Sayısı 14454 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Alkame
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1174


« : 19 Eylül 2018, 20:58:12 »

بِسْــــــــــــــــــــــمِ ﷲِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيم

Allah-u Teâla’ya hamd ve senalar olsun. O’na şükreder, O’ndan yardım ‎dileriz. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin kötülüklerinden O’na ‎sığınırız. Şehadet ederiz ki Allah’tan başka ibadete layık ilah yoktur ve ‎Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem) O’nun kulu ve Rasulüdür. ‎Kalpleri elinde bulunduran Allah-u Teâla’dan ayaklarımızı ve kalplerimizi ‎kabul ettiği tevhid dini üzerinde sabit kılmasını ister ve niyaz ederiz. Zira ‎Allah’ın hidayet ettiğini saptıracak hiçbir güç ve kuvvet yoktur. Ve yine ‎Allah’ın saptırdığını da hidayete erdirecek hiçbir güç ve kuvvet yoktur.

Salât ve selamın en güzeli Muvahhidlerin imamı, nebilerin sonuncusu ve ‎en üstünü olan Muhammed’e, onun âline, ‎ashabına ve kıyamete kadar onun nurlu yolunun üzerinde yürüyenlerin ‎üzerine olsun.‎

Bu yazımız, kendisine ebediyyen haram olan kişilerle nikâh akdi yapan ‎kişilerin hükmüyle alakalıdır. Yine bu konunun delillerinden olan, üvey ‎annesiyle nikâh akdi yapan kişiyle alakalı rivayeti ve âlimlerin bu rivayet ‎hakkındaki sözlerini nakledeceğiz. Hidayeti ve hakkı isteyen kişilere ‎yazacağımız yazının yeterli olacağını; haktan ve hidayetten uzak, hakka ‎tabi olmak istemeyen kişilerin ise, önlerine yüzlerce nakil yapılsa, bu ‎konuda sağlam hüccetler sunulsa yine de tabi olmayacaklarını biliyoruz. ‎Bundan dolayı asıl gayemiz bu konuda hakkı isteyen kişiler olduğundan onlara ‎tavsiyemiz yazacağımız yazıyı dikkatli bir şekilde okumaları olacaktır. ‎Böyle yaptıkları takdirde mevzuyu güzel bir şekilde hıfzetmiş olacaklar, ‎aynı şekilde aksi görüşte olanların ise inançlarının temelsiz olduğunu ‎göreceklerdir. Bu konuyla alakalı rivayeti ve âlimlerin sözlerini ‎nakletmeden önce şunları anlatmamızda fayda vardır. Zira bazı temel ‎kaideler bilinmeden meseleye bakmak, su üzerinde çer çöp olmaktan ‎farksızdır. Bu kimseler temel kaideleri bilmeden meseleye baktıklarından, ‎su onları bir o tarafa, bir bu tarafa savuruyor; bugün hak dediklerine yarın ‎batıl diyorlar. Nitekim muhaliflerimizde bu durumu görerek çok kere şahit ‎olmuşuzdur. Üç beş kitap okuyup, üç beş nakil yapmakla ortaya ilim ‎koyduğunu sanan bu kimseler, kendilerindeki çelişkiler sağlam hüccetle ‎ortaya konulduğu halde hakka tabi olmamış, aksine cahilliklerine ‎devam etmiş ve ancak yine kendileri gibi cahil kimseleri kandırmışlardır. ‎Fakat gayesi hak olan kimselere karşı bu cahillerin yapabileceği hiçbir şey ‎yoktur. ‎

Emmâ ba’d;‎
Bazı ameller vardır ki, bu amelleri yapan kişinin kalbinde iman ‎olmadığını gösterir. İnandığını iddia ettiği şeye aslında inanmadığı ya da ‎haram olan o şeyi meşru gördüğünü gösterir. Bir kaide vardır ve âlimler ‎bu konuda ittifak etmişlerdir. Bir kişi bir amel işler, bu amel o kişinin ‎Müslüman olmadığını gösterir, velev ki tersini iddia etmiş olsa da. Daha ‎iyi anlaşılması için şöyle bir örnek verelim: Bir kimse “Ben Muhammed ‎‎(sallAllahu aleyhi ve sellem)’e inanıyorum.” dediği halde ona sövmesi gibi. ‎Ya da Rasule iman ettiğini iddia ettiği halde onu öldürmeye çalışması ‎gibi. İşte bunlar birer ameldir ve kişinin “Rasule iman ettim.” sözüne ‎zıttır. Küfür sadece söz ve inanç ile değil, amelle de olur. Bir kimsenin ‎Kur’an’a iman ettiğini söylemesine rağmen, elindeki kitabın Kur’an ‎olduğunu bildiği halde pisliğe atması da buna örnektir. ‎

İmam Karafî (ö. 684) el-Zahîrâ kitabında şöyle demiştir:‎

وفي الذخيرة للقرافي ج 12 ص 13‏
(‎الْجِنَايَةُ الثَّانِيَةُ الرِّدَّةُ‎)‎
نَسْأَلُ اللَّهَ تَعَالَى الْعَافِيَةَ مِنْهَا وَمِنْ غَيْرِهَا وَالنَّظَرُ فِي حَقِيقَتِهَا وَحُكْمِهَا النَّظَرُ الْأَوَّلُ: فِي حَقِيقَتِهَا وَهِيَ ‏عِبَارَةٌ عَنْ قَطْعِ الْإِسْلَامِ مِنْ مُكَلَّفٍ وَفِي غَيْرِ الْبَالِغِ خِلَافٌ إِمَّا بِاللَّفْظِ أَو بِالْفِعْلِ كإلقاء الْمُصحف فِي ‏الْقَاذُورَاتِ


‎“İkinci Suç Mürted Olmak
Allah’ın bundan ve başka şerlerden bizi korumasını ondan istiyoruz. ‎Mürted olmanın hakikati ve hükmü vardır. Mürted olmanın hakikati bir ‎mükellefin İslam dinini sonlandırması hakkında kullanılan bir tabirdir. ‎Buluğa ermeyen kişi hakkında ihtilaf vardır. Mürted olmak lafızla ‎olabildiği gibi amelle de olur. Mushafı pisliğe atmak amelle mürted ‎olmaya örnektir.” (Karafî: el-Zahîrâ c.12 s.13)‎

Buna benzer örnekler çoğaltılabilir. Kısacası küfür, kişinin inancıyla ve ‎diliyle olduğu gibi ameliyle de olur. Yine bazı ameller vardır ki, kişi o ‎ameli işlemekle haram olan o şeyi aslında haram görmeyip meşru ‎gördüğünü göstermektedir. Bir kişinin kendisine ebediyyen muhkem ‎naslarla haram olduğu Allah tarafından bildirilen bir kişiyle şer’i nikâh ‎akdi yapması, kişinin o hükmü ameliyle reddetmesi, meşru sayması ‎demektir. Kişinin bu ameli (kendisine ebediyen haram olan kişiyle nikâh ‎akdi yapması), bu haramı helalleştirdiğini göstermektedir. Bu konuda ki ‎delil ise, üvey annesiyle nikâh akdi yapan kimsenin malının ganimet ‎olarak alınması ve öldürülmesidir. Bu rivayete ve âlimlerin bu konu ‎hakkındaki sözlerine ileride geleceğiz. Bundan önce nikâh nedir, neden ‎yapılır bununla alakalı kısa bir açıklama yapalım.‎

Allahu Teâla şöyle buyuruyor:‎

وَلاَ تَنكِحُواْ الْمُشْرِكَاتِ حَتَّى يُؤْمِنَّ وَلأَمَةٌ مُّؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ وَلاَ تُنكِحُواْ الْمُشِرِكِينَ ‏حَتَّى يُؤْمِنُواْ وَلَعَبْدٌ مُّؤْمِنٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ أُوْلَئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَاللّهُ يَدْعُوَ إِلَى الْجَنَّةِ ‏وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿٢٢١﴾‏

‎“‎(Ey iman edenler!) İman etmedikçe sakın (Yahudi ve Hristiyan kadınları ‎hariç) müşrik ‎kadınlarla evlenmeyin! Bilin ki müşrik kadın (güzelliği, ‎soyu, zenginliği veya asaleti ile) ne ‎kadar hoşunuza gitse de mümin köle ‎kadın ondan daha hayırlıdır. İman etmedikleri ‎müddetçe sakın müşrik ‎erkeklerle (mümin) kızlarınızı evlendirmeyin! Bilin ki müşrik ‎erkek ‎‎(güzelliği, soyu, zenginliği veya asaleti ile) ne kadar hoşunuza gitse de ‎mümin köle ‎erkek ondan daha hayırlıdır. Onlar (müşrik kadın ve ‎erkekler) ancak ateşe girmenize sebep ‎olacak şeyler yapmaya çağırırlar. ‎Allah ise doğru yolu bildirerek cennete girmenize ve ‎günahlarınızın affına ‎vesile olacak ameller yapmaya çağırır (öyleyse yalnız O’nun ‎emirlerine ‎itaat edin). Allah, (Rasulüne indirdiği kitapta) cennete ve cehenneme ‎götüren ‎yolları delilleriyle insanlara açıklamaktadır. Umulur ki akıllarını ‎kullanırlar da (dünya ve ‎ahiret mutluluğu için) doğru yolda giderler.‎” ‎‎(Bakara: 221)‎


Âlimlerin çoğuna göre; Bakara 221 ayetinde geçen “nikâh‎” kelimesinden ‎kasıt evlenme akdi yapmaktır.‎

Bazı âlimlere göre; ayetteki nikâh‎tan kasıt; cima yapmaktır.‎
‎“Nikâh” kelimesi evlenmiş olan kadınlar için kullanıldığında “cima ‎yapmayı”, erkekler için kullanıldığında da “evlenme akdi yapmayı” ifade ‎eder.‎

Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) veda hutbesi diye bilinen hadiste ‎şunları söylemektedir:‎

‎“Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz. Çünkü şüphesiz siz onları Allah'ın ‎emaneti (yâni iyi davranma ahdi) ile aldınız. Onların ırzlarını Allah'ın ‎kelimesi (nikâh akdi) ile kendinize helâl kıldınız.” (Müslim: Hac 147, 194; ‎Ebû Dâvud: Menâsik 56; İbn Mâce: Menâsik 84)‎

Hadisten açıkça anlaşılacağı üzeri nikâh akdi, haram olan cimayı helal ‎kılmak için yapılan bir akiddir. Yine fıkıh kitaplarına bakıldığında nikâh ‎akdinin mahiyeti hakkında, erkeğin kadından helal yolla faydalanması ‎için yapılan bir akit olduğu, yani şer'an nikâhına mani bulunmayan bir ‎kadından istifade etmesini helal kılan bir akid olduğu söylenmiştir.‎

Konuyla alakalı olan rivayete gelince:‎

رَوَى الإِمَامُ أَحْمَدُ وَالنَّسَائِيُّ وَغَيْرُهُمَا: عَنِ البراء رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، قَالَ: لَقِيتُ خَالِي أبا بردة وَمَعَهُ الرَّايَةُ، فَقَالَ: أَرْسَلَنِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى رَجُلٍ تَزَوَّجَ امْرَأَةَ أَبِيهِ أَنْ أَقْتُلَهُ وَآخُذَ مَالَهُ

‎ ‎وَذَكَرَ ابْنُ أَبِي خَيْثَمَةَ فِي " تَارِيخِهِ "، مِنْ حَدِيثِ مُعَاوِيَةَ بْنِ قُرَّةَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَعَثَهُ إِلَى رَجُلٍ أَعْرَسَ بِامْرَأَةِ أَبِيهِ ، فَضَرَبَ عُنُقَهُ ، وَخَمَّسَ مَالَهُ . قَالَ يَحْيَى بْنُ مَعِينٍ : هَذَا حَدِيثٌ صَحِيحٌ‎


Bera b. Azib
(r.anh) şöyle rivayet etmiştir:‎

‎"Dayım Ebu Burde elinde sancak ile yanımdan geçti.‎

‎"Nereye gidiyorsun?" diye sordum. Dedi ki:‎

‎"Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) beni, babasının hanımıyla ‎evlenen birini öldürüp malını da ganimet olarak almam için gönderdi." ‎‎(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbn-i Mace, Ahmed) (Senedi Sahihtir.)‎

Bu hadis değişik lafızlarla gelmiştir ve onlarda sahihtir. Birbirini mana ‎olarak destekleyen rivayetlerdir. Biz Arapça olarak iki rivayet nakledip ‎sadece birinin tercümesini yazdık.‎

Bu hadis, Allah (c.c)’ın kesin haram kıldığı bir ameli, kendisine helal ‎saymak suretiyle meşrulaştıran kimsenin mürted olduğunu gösteriyor.‎

Hadisteki kişi, üvey annesiyle cinsi münasebette bulunarak haram olan ‎zina amelini işlediği için öldürülmemiştir. Çünkü üvey annesiyle cinsi ‎münasebette bulunan, yani zina eden bir kişinin malı ganimet olarak ‎alınmaz. Ancak kâfir olan kimselerin malı ganimet olarak alınır. ‎

Bu kişi, Allah (c.c)'ın, üvey anneyle cinsi münasebette bulunmayı haram ‎kılan emrine rağmen, bu haramı helal kılan evlilik akdini yaptığı için ‎kâfir olmuştur. ‎

Çünkü normalde, üvey annesiyle cinsi münasebette bulunan kişi kâfir ‎değil günahkâr olur. Bu kişi üvey annesiyle, nikâh yapmaksızın sadece ‎cinsi münasebette bulunsaydı, ona mürtedlere uygulanan hüküm değil, ‎zina yapanlara uygulanan hüküm tatbik edilirdi. ‎

Fakat bu adam, haram olan; "üvey anneyle cinsi münasebette bulunma" ‎amelini, evlilik akdiyle helal (meşru) kıldığı için, yani; Allah'ın haramını ‎helal kıldığı için, meşrulaştırdığı için mürted olmuştur. ‎

Buna göre, Allah (c.c)'ın kesin haram kıldığı bir ameli helal saymak ‎küfürdür ve bu helal kılma, sadece sözle değil, amel ile de olur. Bir kimse, ‎Allah (c.c)'ın kesin haram kıldığı bir ameli, tıpkı üvey annesiyle evlenen ‎kişi gibi, hareketiyle helalleştirirse, sözüyle "helalleştiriyorum" demese ‎bile kâfir ve mürted olur. Çünkü ameli, sözünü yalanlamıştır. Bu ‎hareketinden vazgeçmeyenlere mürtedlere verilen hüküm tatbik edilir.‎

Hadis açıktır ve biraz ilmi olan kimse, hadisten ne anlatılmak istendiğini ‎gayet açık bir şekilde anlayacaktır. ‎

Hadisi tahlil edecek olursak:

Hadiste ne var?‎ Sahabenin savaş sancağı taşıdığı. Demek ki sahabe savaşa gidiyor. Savaş ‎ise kim(ler)e yapılır? Elbette ki İslam’a savaş açmış kimselere. Peki, ‎sahabe neden bu adama savaş açmış? Bu sorunun cevabı da rivayette zikredilmiştir, ‎biz ekleme yapmıyoruz. Olayı nakleden sahabe bunu da söylemektedir ki o da ‎şu: Bir adam, babasının hanımıyla (üvey annesiyle) nikâh akdi yapmış ‎‎(evlenmiş). Peki, bu amelin cezası nedir? Cezası, o kişinin öldürülmesi ve ‎malının ganimet olarak alınmasıdır. ‎

Bir Müslümanın canı ancak şu üç şeyle helal olur.‎
‎1- Haksız yere bir Müslümanı öldürmek,‎
‎2- Evlenip muhsan olan kişinin zina yapması,‎
‎3- İslam’dan dönüp mürted olmak.‎

Peki, bu adam zina mı yapmış? Eğerki muhsan ise başı kesilmez, recm ‎yapılır ve bu cezadan sonra ise cenaze namazı kılınır ve malı Müslüman ‎akrabalarına dağıtılır. Ama görüyoruz ki malı beytülmale fey olarak ‎alınmıştır. Âlimlerin ittifakıyla bir kimsenin malı akrabalarına değilde ‎beytülmale veriliyorsa, bu kişi mürted olmuş demektir. Demek ki bu kişi ‎mürted olarak öldürülmüş, yani ne kısas sebebiyle ne de zina yapması ‎sebebiyle öldürülmüştür. Peki, adam neden mürted olmuş? Bu illetin ‎cevabı da yine bu hadiste geçmektedir, oda şu: Babasının hanımıyla (üvey ‎annesiyle) nikâh akdi yaparak İslam’ın haram kıldığı bir şeyi ameliyle ‎helal kılmaktır.‎

Ehlisünnet âlimlerinin eski kitaplarında şöyle geçer: ‎

‎"Allah (c.c)'ın kesin haram kıldığı bir ameli helal saymadıkça, büyük ‎günah işleyenler tekfir edilmezler."‎

Ehlisünnet âlimlerinin bu sözden kasıtları; haramın, sadece sözle helal ‎olarak söylenmesi değil, hareketle de helal olarak gösterilmesidir. Bu ‎nedenle bir haram işleyen kimse, sözüyle veya hareketiyle bunu ‎meşrulaştırırsa İslam milletinden çıkar. Bu kişinin İslam milletinden ‎çıkmaması için; işlediği haram fiilini sözüyle veya hareketiyle ‎meşrulaştırmaması gerekir.‎

Buraya kadar yaptığımız açıklamalar hakkı isteyen kimseler için yeterli ‎olacaktır. Fakat suyu bulandırmaya çalışan kimselerin, suyu bulandırma ‎çalışmalarının faydasız olduğunu onlara da ispatlamak için, konuyla ‎alakalı âlimlerin sözlerini nakledeceğiz. İnşeAllah bu sefer şeytanlarının ‎yolunu bırakırlar ve bu konuda hakka teslim olurlar.‎

İbn Kesir (ö. 774), Nisa 22 tefsirinde şunları söylemiştir:‎

‎وَقَالَ عَطَاءُ بْنُ أَبِي رَبَاحٍ فِي قَوْلِهِ وَمَقْتاً أَيْ يَمْقُتُ اللَّهُ عَلَيْهِ، وَساءَ سَبِيلًا أَيْ وَبِئْسَ طَرِيقًا لِمَنْ سَلَكَهُ مِنَ النَّاسِ، فَمَنْ تَعَاطَاهُ بَعْدَ هَذَا فَقَدِ ارْتَدَّ عَنْ دِينِهِ، فَيُقْتَلُ وَيَصِيرُ مَالُهُ فَيْئًا لِبَيْتِ الْمَالِ. كَمَا رَوَاهُ الْإِمَامُ أَحْمَدُ وَأَهْلُ السُّنَنِ مِنْ طُرُقٍ عَنِ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ، عَنْ خَالِهِ أَبِي بُرْدَةَ- وَفِي رِوَايَةِ: ابْنِ عُمَرَ، وَفِي رِوَايَةٍ: عَنْ عَمِّهِ- أَنَّهُ بَعَثَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى رَجُلٍ تَزَوَّجَ امْرَأَةَ أَبِيهِ مِنْ بَعْدِهِ أَنْ يَقْتُلَهُ وَيَأْخُذَ مَالَهُ. وَقَالَ الْإِمَامُ أَحْمَدُ  : حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ، حَدَّثَنَا أَشْعَثُ عَنْ عَدِيِّ بْنِ ثَابِتٍ، عَنِ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ، قَالَ: مَرَّ بِي عَمِّي الْحَارِثُ بْنُ عَمْرٍو وَمَعَهُ لِوَاءٌ قَدْ عَقَدَهُ لَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقُلْتُ لَهُ: أَيْ عَمِّ أَيْنَ بَعَثَكَ النبي؟ قَالَ: بَعَثَنِي إِلَى رَجُلٍ تَزَوَّجَ امْرَأَةَ أَبِيهِ فَأَمَرَنِي أَنْ أَضْرِبَ عُنُقَهُ ‎

‎“Ata ibn Ebi Rabah “‎وَمَقْتًا‎” kavlinde, Allah buna kızar demiştir. “‎وَسَاء سَبِيلاً‎” ‎yani giden insan için kötü bir yoldur. Kim, bu hüküm geldikten sonra ‎bunu yaparsa mürted olur; öldürülür, malı beytülmale fey olarak alınır. ‎Nitekim İmam Ahmed ile Sünen sahipleri birçok yollardan, Bera ibn ‎Azib’ten, dayısı Ebu Burde’de –bir rivayette: İbn Ömer’den, bir rivayette ‎amcasından- Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem onu babasının ‎hanımıyla evlenen bir adamı öldürmek ve malını beytülmale fey olarak ‎almak için gönderdi. İmam Ahmed şöyle demiştir: Bize İbn Huşeym ‎anlattı, bize Eş’as anlattı, o da Adiyy ibn Sabit’ten, Bera ibn Azib’ten, ‎diyor ki: Amcam Haris ibn Amr uğradı. Yanında da bir sancak vardı, onu ‎Nebi sallAllahu aleyhi ve sellem vermişti. Ona: “Ey amca! Nebi ‎sallAllahu aleyhi ve sellem seni nereye gönderdi?” dedim. O da: Babasının hanımı ‎ile evlenen birinin boynunu vurmam için gönderdi. dedi.” (İbn Kesir: ‎Tefsiru’l Kur’an’il-Azim c. 2 s. 215) ‎

İbn Kesir, tabiinden olan Ata’dan nakil yaparak ayeti açıklıyor. Ayette ‎‎“öldürülür ve malı ganimet olarak” alınır geçmiyor ama İbn Kesir ayeti ‎açıklarken hüküm bildiriyor ve akabinde o hükme delalet eden üvey ‎annesiyle nikâh akdi yapan kişinin rivayetini naklediyor. Kendisine ‎ebediyyen haram olan kişiyle nikâh akdi yapan kişinin bu ameli, haramı ‎helal saymaktır ve böyle bir kimse hükmü bildiği halde bunu yaparsa, ‎haramı helal saymaktan dolayı küfre girer. İşte bu apaçık haramı ‎helalleştirmektir.‎

İmam Ahmed’in oğlu Abdullah’ın rivayet ettiği Mesaili İmam Ahmed ‎kitabının c.1 s. 351, 352’de, Bir Kişinin ‎Mahremiyle Evlenmesinin Hükmü ‎başlığında şöyle geçmektedir:‎

قول‎ الإمام أحمد مسائل الإمام أحمد رواية ابنه عبد الله
فِي الرجل يتَزَوَّج ذَات الْمحرم

1294 - سَأَلت ابي عَن الرجل يتَزَوَّج بِذَات محرم مِنْهُ وَهُوَ لَا يعلم بِهِ ثمَّ علم
قَالَ ان كَانَ عمدا يضْرب عُنُقه وَيُؤْخَذ مَاله وان كَانَ لَا يعلم يفرق بَينهمَا كَأَنَّهُ اسْتحْسنَ ان يكون لَهَا مَا اخذت وَلَا يرجع عَلَيْهَا بِشَيْء
قلت لابي حَدِيث الْبَراء ان رجلا اعرس بِامْرَأَة ابيه
قَالَ ذَاك على انه علم تزوج واعرس بِامْرَأَة ابيه هَذَا لَا يكون الا على الْعلم

‎ 1295 - سَأَلت ابي عَن حَدِيث النَّبِي صلى الله عَلَيْهِ وَسلم ان رجلا تزوج امْرَأَة ابيه فَأمر النَّبِي صلى الله عَلَيْهِ وَسلم بقتْله واخذ مَاله
قَالَ ابي نرى وَالله اعْلَم ان ذَلِك مِنْهُ على الاستحلال فَأمر بقتْله بِمَنْزِلَة واخذ مَا لَهُ
قَالَ ابي وَكَذَلِكَ الْمُرْتَد لَا يَرِثهُ أَهله لَان النَّبِي صلى الله عَلَيْهِ وَسلم قَالَ لَا يَرث الْمُسلم الْكَافِر

‎1294: Babama, bir adam mahremiyle, mahremi olduğunu bildiği halde ‎evleniyor, hükmü nedir diye sordum, şöyle dedi: Eğer ki mahremi ‎olduğunu bildiği halde‏ ‏onunla evlenmişse boynu ‎vurulur ve malı ‎beytülmale alınır. Eğer ki mahremi olduğunu bilmiyorsa ayrılırlar. ‎İmam ‎Ahmed kadına verilen mehrin ondan alınmamasını iyi görüyor ‎gibiydi. Kadına verilen mehir ya da hediyeler geri alınmaz. Babama: Bera ‎hadisinde geçen babasının hanımını nikâhlayan adamı sordum. Şöyle ‎dedi: ‎Bu kişi o kadının babasının hanımı olduğunu biliyordu ve onunla ‎evlenip zifafa girdi. Bu ise ancak bilerek ‎olur. ‎

‎1295: Babama, babasının hanımı ile evlenip Rasulullah’ın öldürülmesini ‎ve malının alınmasını emrettiği ‎kişi ile ilgili hadisin manası hakkında ‎sordum. Babam şöyle dedi: "Allah en doğrusunu bilir. Bu kişinin bu ‎ameli, haramı helalleştirmektir. Rasulullah bu sebeple öldürülmesini ve ‎malının alınmasını emretti. ‎Babam şöyle dedi: Aynı şekilde mürtede de ‎ailesi mirasçı olamaz. Çünkü Rasulullah şöyle buyuruyor: ‎‎"Müslüman ‎kâfire mirasçı olamaz."‎ (‏Abdullah ibn Ahmed: Mesaili İmam Ahmed c.1 s. ‎‎351, 352)‎

İmam Ahmed’in oğlu Ebi Fadl Salih’in rivayet ettiği Mesaili İmam Ahmed ‎kitabının c.3 s.131 de şöyle ‎geçmektedir:‎

مسائل الإمام أحمد رواية ابنه أبي الفضل صالح   

 من تزوج امْرَأَة أَبِيه

1497 - قلت الَّذِي تزوج امْرَأَة أَبِيه أَو أمته يُسْتَتَاب
قَالَ لَا هَذَا على الإستحلال يقتل إِذا عرس‎


‎1497: Dedim ki: Babasının hanımı veya cariyesi ile evlenen tevbeye ‎çağrılır mı? Babam şöyle dedi: “Hayır. Bu o ‎ameli helalleştirmektir. Nikâh ‎yapıp zifaf girerse öldürülür.”‎ (‏Ebi Fadl Salih ibn Ahmed: Mesaili İmam ‎Ahmed c.3 s.131)‎

Allah İmam Ahmed’e rahmet etsin, verdiği hüküm ne kadarda doğru. Bir ‎kimse eğerki nikâh akdi yaptığı kişinin mahremi olduğunu bildiği halde ‎onunla nikâh akdi yaparsa mürted olur. Bu kişinin küfre girmesinin ‎sebebi, kendisine ebediyyen haram olan bir kişiyle nikâh akdi yaparak, ‎haramı helalleştirmesidir. Nitekim İmam Ahmed’de bu amelin haramı ‎helalleştirmek olduğunu söylemiştir. Allah’ın kesin naslarla haram kıldığı ‎bir şeyi helal saymak ise apaçık küfürdür.‎


İmam Taberi (ö. 310) Tehzibu’l Asar Musnedu İbni Abbas kitabının s.572-574 de şöyle demiştir:‎

فَإِنْ قَالَ: فَإِنَّكَ وَجَّهْتَ مَعْنَى قَوْلِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «وَمَنْ وَقَعَ عَلَى بَهِيمَةٍ فَاقْتُلُوهُ» ‏، إِلَى أَنَّهُ قَتْلٌ بِالرَّجْمِ إِذْ كَانَ حُرًّا مُحْصَنًا، وَالْأَخْبَارُ الَّتِي ذَكَرْتَهَا آنِفًا عَنِ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ وَغَيْرِهِ، ‏وَارِدَةٌ عَنْهُمْ، عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ أَمَرَ بِضَرْبِ عُنُقِ الَّذِي عَرَّسَ بِزَوْجَةِ أَبِيهِ، ‏وَذَلِكَ غَيْرُ الرَّجْمِ‎  . ‎قِيلَ: إِنَّ الَّذِي أَمَرَ عَلَيْهِ السَّلَامُ بِضَرْبِ عُنُقِهِ، لَمْ يَكُنْ أَمْرًا ‏بِضَرْبِ عُنُقَهُ عَلَى إِتْيَانِهِ زَوْجَةَ أَبِيهِ فَقَطْ دُونَ مَعْنًى غَيْرِهُ، وَإِنَّمَا كَانَ لِإِتْيَانِهِ إِيَّاهَا بِعَقْدِ نِكَاحٍ كَانَ ‏بَيْنَهُ وَبَيْنَهَا وَذَلِكَ مُبَيَّنٌ فِي الْأَخْبَارِ الَّتِي ذَكَرْتُهَا قَبْلُ، وَذَلِكَ قَوْلُ الرَّسُولِ الَّذِي أَرْسَلَهُ رَسُولُ اللَّهِ ‏صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى الَّذِي فَعَلَ ذَلِكَ لِلْبَرَاءِ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَرْسَلَنِي إِلَى ‏رَجُلٍ تَزَوَّجَ امْرَأَةَ أَبِيهِ لِأَضْرِبَ عُنُقَهُ وَلَمْ يَقُلْ: إِنَّهُ أَرْسَلَنِي إِلَى رَجُلٍ زَنَى بِامْرَأَةِ أَبِيهِ لِأَضْرِبَ عُنُقَهُ ‏وَكَانَ الَّذِي عَرَّسَ بِزَوْجَةِ أَبِيهِ، مُتَخَطِّيًا بِفِعْلِهِ حُرْمَتَيْنِ، وَجَامِعًا بَيْنَ كَبِيرَتَيْنِ مِنْ مَعَاصِي اللَّهِ ‏إِحْدَاهُمَا: عَقْدُ نِكَاحٍ عَلَى مَنْ حَرَّمَ اللَّهُ عَقْدَ النِّكَاحِ عَلَيْهِ بِنَصِّ تَنْزِيلِهِ بِقَوْلِهِ: {وَلَا تَنْكِحُوا مَا ‏نَكَحَ آبَاؤُكُمْ مِنَ النِّسَاءِ} [النساء: 22] وَالثَّانِيَةُ: إِتْيَانُهُ فَرْجًا مُحَرَّمًا عَلَيْهِ إِتْيَانُهُ وَأَعْظَمُ مِنْ ذَلِكَ ‏تَقَدُّمُهُ عَلَى ذَلِكَ بِمَشْهَدٍ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، وَإِعْلَانُهُ عَقْدَ النِّكَاحِ عَلَى مِنْ حَرَّمَ ‏اللَّهُ عَلَيْهِ عَقْدَهُ عَلَيْهِ بِنَصِّ كِتَابِهِ الَّذِي لَا شُبْهَةَ فِي تَحْرِيمِهَا عَلَيْهِ، وَهُوَ حَاضِرَهُ. فَكَانَ فِعْلُهُ ذَلِكَ ‏مِنْ أَدَلِّ الدَّلِيلِ عَلَى تَكْذِيبِهِ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِيمَا أَتَاهُ بِهِ عَنِ اللَّهِ تَعَالَى ذِكْرُهُ، ‏وَجُحُودِهِ آيَةً مُحْكَمَةً فِي تَنْزِيلِهِ فَكَانَ بِذَلِكَ مِنْ فِعْلِهِ كَذَلِكَ، عَنِ الْإِسْلَامِ إِنْ كَانَ قَدْ كَانَ ‏لِلْإِسْلَامِ مُظْهِرًا مُرْتَدًّا، أَوْ إِنْ كَانَ مِنَ الْكُفَّارِ الَّذِينَ لَهُمْ عَهْدٌ، كَانَ بِذَلِكَ مِنْ فِعْلِهِ وَإِظْهَارِهِ مَا ‏لَيْسَ لَهُ إِظْهَارُهُ فِي أَرْضِ الْإِسْلَامِ لِلْعَهْدِ نَاقِضًا، وَكَانَ بِذَلِكَ مِنْ فِعْلِهِ، حُكْمُهُ الْقَتْلُ وَضَرْبُ ‏الْعُنُقِ. فَلِذَلِكَ أَمَرَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِقَتْلِهِ وَضَرْبِ عُنُقِهِ إِنْ شَاءَ اللَّهُ، لِأَنَّ ذَلِكَ ‏كَانَ سُنَّتَهُ فِي الْمُرْتَدِّ عَنِ الْإِسْلَامِ، وَالنَّاقِضِ عَهْدَهُ مِنْ أَهْلِ الْعَهْدِ‎  ‎وَفِي خَبَرِ الْبَرَاءِ ‏الَّذِي ذَكَرْنَاهُ قَبْلُ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَمَرَ بِضَرْبِ عُنُقِ الَّذِي تَزَوَّجَ امْرَأَةَ أَبِيهِ الدَّلِيلُ ‏الْوَاضِحُ وَالْبَيَانُ الْبَيِّنُ، عَنْ خَطَأِ قَوْلِ مَنْ زَعَمَ أَنَّ رَجُلًا مِنَ الْمُسْلِمِينَ لَوْ تَزَوَّجَ أُخْتَهُ أَوْ عَمَّتَهُ أَوْ ‏غَيْرَهَا مِنْ مَحَارِمِهِ الَّتِي نَصَّ اللَّهُ عَلَى تَحْرِيمِهَا فِي كِتَابِهِ، وَعَقَدَ عَلَيْهَا عُقْدَةَ نِكَاحٍ، ثُمَّ وَطِئَهَا وَهُوَ ‏بِتَحْرِيمِ اللَّهِ ذَلِكَ عَلَيْهِ عَالِمٌ أَنَّ لِلْمَنْكُوحَةِ مِنْ مَحَارِمِهِ مَهْرُ مَتَاعِهَا وَأَنَّهُ لَا حَدَّ عَلَيْهِ، وَلَا عَلَيْهَا ‏عُقُوبَةٌ وَلَا تَعْزِيرٌ وَأَنَّ النِّكَاحَ الَّذِي عَقَدَ عَلَيْهَا شُبْهَةٌ تُوجِبُ دَرْأَ الْحَدِّ عَنْهُمَا، وَيَلْزَمَ الرَّجُلَ لَهَا بِهِ ‏مَهْرٌ إِذَا وَطِئَهَا


‎"Eğer şöyle derse: Sen Rasulullah’ın: "Kim bir hayvanla cima yaparsa ‎onu öldürün." hadisinin manasını ‎bu kişi hür ve muhsan ise recm ‎olarak öldürülür diye mana vermektesin. Oysa Bera ibn Azib ‎ve ‎başkalarından rivayet edildiğine göre babasının hanımını nikâhlayıp ‎zifafa giren kişinin, Rasulullah ‎boynunun vurulmasını emretmiştir. Bu ‎ise recm değildir. ‎

Ona şöyle denilir: Rasulullah’ın boynunun vurulmasını emrettiği başka ‎bir mana olmadan sadece ‎babasının hanımı ile cima yaptığı için ‎boynunun vurulmasını emretmemiştir. Bu kişi daha önce ‎zikrettiğim ‎hadislerde açık olduğu üzere kendisi ile kadın arasında nikâh akdi ‎yaparak onunla ‎cima yapmıştır. Rasulullah’ın bu ameli yapana ‎gönderdiği sahabenin Bera (r.anh)'a söylediğinde bu açık ‎olarak ‎anlaşılmakta. O şöyle demişti: “Babasının hanımı ile evelenen bir ‎kişinin boynunu vurmam için ‎beni gönderdi." ama şöyle demedi: ‎‎"Babasının hanımı ile zina yapan bir kişinin boynunu vurmam ‎için ‎beni gönderdi." Babasının hanımı ile nikâh yapıp cima yapan bir ‎kimse bu ameli ile iki hürmeti aşmış ve ‎iki büyük mesiyeti bir araya ‎toplamıştır.‎

Bunların birincisi: Allahu Teâla’nın kitabında kendisi ile nikâh akdinin ‎yapılmasını haram kıldığı biri ile ‎nikâh akdi yapmaktır. Yüce Allah ‎şöyle buyuruyor: "(Ey iman edenler!) Babalarınızın ‎evlendiği ‎hanımlarla sakın evlenmeyin (bu, haram kılınmış bir ‎ameldir).” (Nisa: 22)‎

İkincisi: Allah’ın, cima yapılmasını haram kıldığı bir kadınla cima ‎yapmasıdır. Bu iki suçtan daha büyüğü ise şudur: ‎Bu kimse bu ameli ‎Rasulullah hayatta iken yapmış ve Allah (c.c)’ın Kur’an’da hiç şüphe ‎olmadan kesin olarak ‎kendisi ile nikâh yapılmasını haram kıldığı biri ‎ile nikâh yapmış ve bunu ilan etmiştir. Bu kimsenin bu ‎ameli ‎Rasulullah’ın Allah katından getirdiklerini ve Kur’an’daki muhkem ‎ayetleri yalanladığına dair en ‎açık bir delildir. Bu kişi şayet İslam’da ise ‎bu ameli ile mürtedliğini izhar etmiş olup İslam’dan çıkmıştır. ‎Veya bu ‎kişi ahdi olan bir kâfir olsaydı bu fiili ile ahdini bozmuş olurdu. Çünkü ‎bu fiili ile İslam ‎topraklarında izhar olmayan bir ameli izhar etmiş ‎böylece ahdini bozmuştur. Bu yaptığı fiil sebebi ile ‎onun hükmü ‎boynunun vurulup öldürülmesidir. Bu sebeple Rasulullah onun ‎boynunun vurulup ‎öldürülmesini emretmiştir. Çünkü bu İslam’dan ‎dönen ve zimmet ehlinden ahdini bozan kişiler ‎hakkındaki onun ‎sünneti idi. Daha önce zikrettiğimiz Rasulullah’ın babasının hanımı ile ‎evlenen kişinin ‎boynunun vurulmasını emrettiği Bera ibn Azib ‎hadisinde aşağıda zikredilen görüşün yanlış olduğuna dair ‎çok açık bir ‎delildir. O görüş şöyledir: ‎

‎"Müslümanlardan bir kimse Allah’ın bunu haram kıldığını bildiği ‎halde kız kardeşi, halası veya bunlar ‎dışında Allah’ın kitabında haram ‎kıldığı mahremi olan bir kimse ile nikâh akdi yapar ve sonra ‎onunla ‎cima yaparsa mahremlerden nikâhlanan kadına mehir gerekir ‎ve adama had gerekmez. Kadına da ceza ‎ve tazir gerekmez. Yaptıkları ‎akid onlardan haddin kalmasını gerektiren bir şüphedir. Bu durumda ‎şayet ‎adam kadınla cima yapmışsa mehrini vermesi gerekir.” (Taberi: ‎Tehzibu’l Asar Musnedu İbni Abbas s.572-574)‎

İmam Taberi burada kişinin halini vasfediyor. Diyor ki: Üvey annesiyle ‎nikâh akdi yapan kişi, kendisine nikâh akdi yaptığı kişinin haram ‎olduğunu Kur’an’ı Kerim’de ki sabit naslarla biliyor ve buna rağmen ‎Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) hayatta iken herkese ilan ederek ‎bunu yapıyor. Ayrıca rivayette bahsi geçen kimse yaptığı amelin ‎hükmünü dili ile reddettiğine dair en ufak bir ibare yoktur. Ama buna ‎rağmen İmam Taberi bu kişinin Allah ve Rasulünü yalanladığını ama ‎bunu dili ile yapmayıp, ameli ile apaçık bir şekilde yaptığını ‎söylemektedir. Demekki bu kimse haram hükmünü dili ile değil ameli ile reddetmiştir. Bu tahlil basit bir kimsenin değil, müçtehid olan bir ‎âlimin tahlili ve sözüdür.‎

Allah-u Teâla muhkem ayetle kişinin babasının hanımıyla evlenmesini ‎haram kılmıştır. Bu kişi buna rağmen cahili adetlerini devam ettirip, ‎babası öldükten sonra onun hanımıyla evleniyor ve bunu babaya ikram ‎olarak görüyor. Bu amelini ise açık olan hükmü bilmesine rağmen ‎ve Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) ‎hayatta iken bunu duyurarak yapmasıdır.‎ Şayet bu kimse Müslüman olduğunu ‎söylüyorsa ve buna rağmen bu ameli yaparsa mürted olur. Ama ‎bu kişi kafirse ve Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem)’den ahit almışsa ‎‎(zimmet ehli ise), İslam devletinde bu ameli yapması yasaktır. İslam ‎devletinde bu ameli açıktan yapıp, herkesin önünde izhar ettiği için ‎İslam’a hakaret etmiş ve verdiği ahdi bozmuş demektir. Dolayısıyla kâfir kişi bu ameliyle verdiği ‎ahdi bozmuş olur ve boynu vurularak öldürülür.‎

Mesele daha iyi anlaşılması için basit bir şekilde misallendirmek ‎gerekirse:‎

Bir kimse, ehlikitap kadınları dışındaki müşrik bir kadınla evlenmek ‎istediği zaman, öncelikle ona: “Sen bu kadının müşrik olduğunu kabul ‎ediyor musun?” diye sorsak, bize: “Elbette kabul ediyorum.” ‎diyecektir. Ve buna rağmen kadını babasından Allah’ın emri, ‎peygamberin sünnetiyle isteyecektir. Hâlbuki Allahu Teâla muhkem ‎naslarla ehlikitap haricindeki kadınlarla evlenmeyi, Müslüman ‎erkeklere haram kılmıştır. Bu kişi ise “Allah’ın emri, peygamberin ‎sünnetiyle” diyerek, Allah’ın haram kıldığı kişiyi babasından istemiş, ‎Allah’ın kesin naslarla haram kıldığı bir şeyi inkâr etmiş, küfre girmiştir. ‎Kaldı ki “Allah’ın emri, Rasulün sünnetiyle” demese bile, âlimlerin ‎açıkladığı üzere, nikâh akdi yaparak zaten haramı meşru görmüş, küfre ‎girmiş demektir. İşte bu kişinin durumu tıpkı Rasulullah ‎‎(sallAllahu aleyhi ve sellem) ‎zamanındaki üvey annesiyle evlenen kişiyle ‎aynıdır. Nasıl ki rivayette bahsi geçen kimse ‎İslam’dan sonra küfre ‎girip mürted olmuşsa, bu kişide aynı şekilde küfre girmiştir. ‎İstediği ‎kadar yaptığı işi haram saydığını söylesin ona fayda vermez. Çünkü ‎ameliyle hükmü ‎inkâr etmiş, İslam’dan sonra küfre girmiştir.‎


İmam Tahavi (ö. 321) Mutasaru İhtilafu'l Ulema kitabında şöyle ‎demiştir:‎

مختصر اختلاف العلماء للطحاوي ج 4 ص 442‏
فَإِن قيل روى الْبَراء بن عَازِب قَالَ مر بِي خَالِي أَبُو بردة وَمَعَهُ الرَّايَة فَقلت إِلَى أَي تذْهب فَقَالَ ‏أَرْسلنِي رَسُول الله صلى الله عَلَيْهِ وَسلم إِلَى رجل نكح امْرَأَة أَبِيه أَن أَقتلهُ وآخذ مَاله فَهَذَا يدل ‏على أَن مِيرَاث الْمُرْتَد فَيْء
قيل لَهُ إِنَّمَا فعل ذَلِك لِأَن الرجل كَانَ مُحَاربًا مَعَ استحلاله لذَلِك حَرْبِيّا فَكَانَ مَاله مغنوما لِأَن ‏الرَّايَات إِنَّمَا تعقد للمحاربة
وَقد روى مُعَاوِيَة بن قُرَّة عَن أَبِيه أَن النَّبِي صلى الله عَلَيْهِ وَسلم بعث جد مُعَاوِيَة إِلَى رجل عرس ‏بِامْرَأَة أَبِيه أَن يضْرب عُنُقه ويخمس مَاله فَهَذَا يدل على أَن مَال ذَلِك الرجل كَانَ مغنوما بالمحاربة ‏وَلذَلِك أَخذ مِنْهُ الْخمس


‎"Eğer şöyle denilirse: 'Bera ibn Azib şöyle demiştir: 'Dayım Ebu Burde ‎kendisinde savaş sancağı olduğu halde yanımdan geçti. Ben ona ‎‎'Nereye gidiyorsun?' diye sordum. Şöyle dedi: 'Rasulullah beni ‎babasının hanımını nikâhlayan bir adamı öldürüp malını almam için ‎gönderdi.' Bu hadis mürtedin malının fey olduğuna delalet eder.” ‎

Ona şöyle denilir: Hadiste zikredilen kişiye bu muamelenin ‎yapılmasının sebebi bu kimsenin helalleştirmekle birlikte harbi ‎olmasıdır. Çünkü savaş sancakları ancak savaş için taşınır. Bu kişi ‎harbi olduğu için malı ganimet olarak alınmıştır.‎

Muaviye ibn Kurra babasından şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah ‎Muaviye'nin dedesini babasının hanımı ile nikâh‎ yapıp cima yapan bir ‎adamın boynunu vurup malını alıp beşe bölmesi için gönderdi. İşte bu ‎hadis bu adamın malının savaşılarak ganimet olarak alındığına delalet ‎eder. Bu nedenle malın beşte biri beytülmale alınmıştır.” (İmam ‎Tahavi: Muhtasaru İhtilafu'l Ulema c.4 s.442)‎


Ebu Bekir el-Cessas (ö. 370) “Ahkamu'l Kur’an” adlı kitabın da ‎şöyle demiştir:‎

قول الإمام الجصاص
أحكام القرآن للجصاص ج 3 ص 40‏
فَإِنْ احْتَجَّ مُحْتَجٌّ بِحَدِيثِ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ قَالَ: مَرَّ بِي خَالِي أَبُو بُرْدَةَ وَمَعَهُ الرَّايَةُ فَقُلْت: إلَى أَيْنَ ‏تَذْهَبُ؟ فَقَالَ: أَرْسَلَنِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إلَى رَجُلٍ نَكَحَ امْرَأَةَ أَبِيهِ أَنْ أَقْتُلَهُ وَآخُذَ ‏مَالَهُ وَهَذَا يَدُلُّ عَلَى أَنَّ مَالَ الْمُرْتَدِّ فَيْءٌ. قِيلَ لَهُ: إنَّمَا فَعَلَ ذَلِكَ; لِأَنَّ الرَّجُلَ كَانَ مُحَارِبًا مَعَ ‏اسْتِحْلَالِهِ لِذَلِكَ حَرْبِيًّا فَكَانَ مَالُهُ مَغْنُومًا; لِأَنَّ الرَّايَةَ إنَّمَا تُعْقَدُ لِلْمُحَارَبَةِ; وَقَدْ رَوَى مُعَاوِيَةُ بْنُ قُرَّةَ ‏عَنْ أَبِيهِ: أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَعَثَ جَدَّ مُعَاوِيَةَ إلَى رَجُلٍ عَرَّسَ بِامْرَأَةِ أَبِيهِ أَنْ يَضْرِبَ ‏عُنُقَهُ وَيُخَمِّسَ مَالَهُ, وَهَذَا يَدُلُّ عَلَى أَنَّ مَالَ ذَلِكَ الرَّجُلِ كَانَ مَغْنُومًا بِالْمُحَارَبَةِ وَلِذَلِكَ أُخِذَ مِنْهُ ‏الْخُمُسُ‎.‎


‎“Bir kimse Bera ibn Azib (r.anh) rivayet ettiği hadisi delil alıp ‎mürtedin malının fey olduğunu söylerse ona şöyle denilir: ‎

Bera ibn Azib'ten nakledilen hadis şudur:‎

Bera ibn Azib şöyle demiştir: “Dayım Ebu Burde kendisinde savaş ‎sancağı olduğu halde yanımdan geçti. Ben ona: "Nereye gidiyorsun?" ‎diye sordum. Şöyle dedi: "Rasulullah beni babasının hanımını ‎nikâh‎layan bir adamı öldürüp malını almam için gönderdi." ‎

Hadiste zikredilen kişiye bu muamelenin yapılmasının sebebi bu ‎kimsenin helalleştirmekle birlikte harbi olmasıdır. Çünkü savaş ‎sancakları ancak savaş için taşınır. Bu kişi harbi olduğu için malı ‎ganimet olarak alınmıştır.‎

Muaviye ibn Kurra babasından şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah ‎Muaviye'nin dedesini babasının hanımı ile nikâh‎ yapıp cima yapan bir ‎adamın boynunu vurup malını alıp beşe bölmesi için gönderdi. İşte bu ‎hadis bu adamın malının savaşılarak ganimet olarak alındığına delalet ‎eder. Bu nedenle malın beşte biri beytülmale alınmıştır.” (Ebu Bekr el-‎Cessas: Ahkamu'l Kur’an c.3 s.40)‎


İmam Maverdi (ö. 450) “el-Havil Kebir” kitabında şöyle demiştir:‎

قول الإمام الماوردي
الحاوي الكبير للماوردي ج 8 ص 146‏
وَالدَّلِيلُ عَلَى أَنَّ الْمُرْتَدَّ لَا يُورَثُ وَيَكُونُ مَالُهُ فَيْئًا رِوَايَةُ أُسَامَةُ بْنُ زَيْدٍ أَنَّ النَّبِيَّ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ ‏وَسَلَّم َ - قَالَ: " لَا يَرِثُ الْمُسْلِمُ الْكَافِرَ وَلَا الْكَافِرُ الْمُسْلِمَ " فإن منعوا من إطلاق اسْمِ الْكُفْرِ ‏عَلَى الْمُرْتَدِّ دَلَّلْنَا عَلَيْهِ بِقَوْلِهِ تَعَالَى: {إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا} [النساء: 137] وقوله - صَلَّى ‏اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم َ -: " لا يحل مال امْرِئٍ مُسْلِمٍ إِلَّا بِإِحْدَى ثَلَاثٍ كُفْرٌ بَعْدَ إِيمَانٍ " وَرَوَى مُعَاوِيَةُ ‏بْنُ قُرَّةَ عَنْ أَبِيهِ أَنَّ النَّبِيَّ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم َ - بَعَثَ أَبَاهُ جَدَّ مُعَاوِيَةَ إِلَى رَجُلٍ عَرَّسَ بامرأة ‏أبيه فأمرني بضرب عنقه وخمس مَاله فَجَعَلَهُ النَّبِيُّ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم َ - باستحلال ما نص ‏الله تعالى عَلَى تَحْرِيمِهِ مُرْتَدًّا، وَجَعَلَ مَالَهُ بِتَخْمِيسِهِ إِيَّاهُ فَيْئًا


‎“Mürtede mirasçı olunmayıp malının fey olduğunun delili Usame ibn ‎Zeyd'den gelen rivayettir. Usame ibn Zeyd'den rivayet edildiğine göre ‎Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Müslüman kâfire mirasçı olamaz. ‎Kâfirde Müslümana mirasçı olamaz.” Şayet mürtede küfür ismi ‎kullanılmaz derlerse, bizde mürtede de küfür isminin kullanıldığına ‎dair şu ayeti delil gösteririz: “Muhakkak ki iman edip sonra küfre ‎giren‎…” (Nisa 137) ve Rasulullah'ın şu sözünü de delil olarak gösteririz: ‎‎“Müslümanın malı ancak şu üç şeyden biri ile helal olur; imandan ‎sonra küfre girmesi…” ‎

Muaviye ibn Kurra babasından şöyle rivayet etmiştir: “Rasulullah ‎Kurra'nın babasını yani Muaviye'nin dedesinin babasının hanımı ile ‎nikâh‎ yapıp cima yapan bir adamın boynunu vurup malını alıp beşe ‎bölmek için göndermiştir. Rasulullah, Allah’ın haram kıldığını ‎helalleştirene mürted hükmü vermiş ve malını da beşe bölerek fey ‎hükmünü vermiştir.” (Maverdi: el-Havi'l Kebir c.8 s.146)‎


Şevkani (ö. 1250) “Neylu'l Evtar” kitabında şöyle demiştir:‎

قول الإمام الشوكاني
نيل الأوطار للشوكاني ج 7 ص 286‏
‎( ‎وَالْحَدِيثُ ) فيه دَلِيلٌ على أَنَّهُ يَجُوزُ لِلْإِمَامِ أَنْ يَأْمُرَ بِقَتْلِ من خَالَفَ قَطْعِيًّا من قَطْعِيَّاتِ الشَّرِيعَةِ ‏كَهَذِهِ الْمَسْأَلَةِ فإن اللَّهَ تَعَالَى يقول وَلا تَنْكِحُوا ما نَكَحَ آبَاؤُكُمْ من النِّسَاءِ
وَلَكِنَّهُ لا بُدَّ من حَمْلِ الحديث على أَنَّ ذلك الرَّجُلَ الذي أَمَرَ صلى الله عليه وسلم بِقَتْلِهِ عَالِمٌ ‏بِالتَّحْرِيمِ وَفَعَلَهُ مُسْتَحِلًّا وَذَلِكَ من مُوجِبَاتِ الْكُفْرِ وَالْمُرْتَدُّ يُقْتَلُ لِلْأَدِلَّةِ الْآتِيَةِ


‎“Bu hadiste imamın şeriatın kati hükümlerine muhalefet eden kimseyi ‎öldürme emri vermesinin caiz olduğuna dair delil vardır. Bu meselede ‎‎(babasının hanımı ile nikâh‎ yapan adamın durumunda) olduğu gibi. ‎Çünkü Allah (c.c) “‎(Ey iman edenler!) Babalarınızın evlendiği ‎hanımlarla sakın evlenmeyin (bu, haram kılınmış ‎bir ameldir).” ‎buyurmaktadır. Ancak bu hadisin muhakkak şöyle anlaşılması gerekir: ‎Rasulullah'ın öldürülmesini emrettiği bu adam babasının hanımı ile ‎evlenmenin haram olduğunu biliyor ve bunu helalleştirerek yapmıştır. ‎Bu ise küfrü gerektiren bir ameldir.  Mürted bu delillere göre ‎öldürülür.” (Şevkani: Neylu'l Evtar c.7 s.286)‎


İbni Teymiyye (ö. 728) şöyle demiştir:‎

كتب ورسائل وفتاوى ابن تيمية في الفقه لابن تيمية ج 20 ص 91و92‏
وَأَيْضًا {حَدِيثُ أَبِي بُرْدَةَ بْنِ نِيَارٍ لَمَّا بَعَثَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إلَى مَنْ تَزَوَّجَ امْرَأَةَ أَبِيهِ فَأَمَرَهُ ‏أَنْ يَضْرِبَ عُنُقَهُ وَيُخَمِّسَ مَالَهُ} فَإِنَّ تَخْمِيسَ الْمَالِ دَلَّ عَلَى أَنَّهُ كَانَ كَافِرًا لَا فَاسِقًا وَكُفْرُهُ بِأَنَّهُ لَمْ ‏يُحَرِّمْ مَا حَرَّمَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ‎.‎


‎“Ebu Burde ibn Niyar hadisinde geçtiği üzere Rasulullah onu babasının ‎hanımı ile evlenen bir adamı öldürüp malını beşe bölmek için ‎göndermiştir. Bu kişinin malının beş hisseye bölünmesi onun fasık ‎olmayıp kâfir olduğuna delalet eder. Onun küfrü; Allah ve Rasulünün ‎haram kıldığını haram kılmamaktır.” (Kitabu ve Resail ve Fetava İbni ‎Teymiyye Fi'l-Fıkh c.20 s.91-92)‎


İbni Hacer el-Askalani (ö. 852) “Fethu'l Bari” kitabında şöyle demiştir:‎

وفي فتح الباري لابن حجر ج 12 ص 118‏
وَأَشْهَرُ حَدِيثٍ فِي الْبَابِ حَدِيثُ الْبَرَاءِ لَقِيتُ خَالِي وَمَعَهُ الرَّايَةُ فَقَالَ بَعَثَنِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ ‏عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى رَجُلٍ تَزَوَّجَ امْرَأَةَ أَبِيهِ أَنِ اضْرِبْ عُنُقَهُ أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ وَأَصْحَابُ السُّنَنِ وَفِي سَنَدِهِ ‏اخْتِلَافٌ كَثِيرٌ وَلَهُ شَاهِدٌ مِنْ طَرِيقِ مُعَاوِيَةَ بْنِ مُرَّةَ عَنْ أَبِيهِ أَخْرَجَهُ بن مَاجَهْ وَالدَّارَقُطْنِيُّ وَقَدْ قَالَ ‏بِظَاهِرِهِ أَحْمَدُ وَحَمَلَهُ الْجُمْهُورُ عَلَى مَنِ اسْتَحَلَّ ذَلِكَ بَعْدَ الْعِلْمِ بِتَحْرِيمِهِ بِقَرِينَةِ الْأَمْرِ بِأَخْذِ مَالِهِ ‏وَقِسْمَتِهِ


"Bu babda en meşhur hadis Bera (r.anh)’dan rivayet edilen hadistir. O ‎hadis şöyledir: Bera (r.anh) şöyle demiştir: "Dayımla kendisinde bir ‎savaş sancağı olduğu sırada karşılaştım. O bana şöyle dedi: “Rasulullah ‎beni babasının hanımı ile evlenen bir adamın boynunu vurmam için ‎gönderdi.” Bu hadisi Ahmet ve sünen sahipleri tahric etmişler. ‎Senedinde çok ihtilaflar vardır. Ancak bu hadis için İbni Mace ve ‎Darekutni'nin tahric ettiği Muaviye ibn Murre yoluyla gelen hadis ‎şahittir. Ahmed bu hadisin zahirine göre fetva vermiştir. Cumhur ‎âlimleri hadiste adamın malının alınıp bölünmesine dair bir karine ‎olduğu için bu kişinin babasının hanımı ile evlenmenin haram ‎olduğunu bildiği halde bu ameli yaparak bunu helalleştirmiş olarak ‎anlamışlardır." (İbn Hacer el-Askalani: Fethu'l Bari c.12 s.118)‎


Ebu el-Hasan Nureddin ibn Abdulhadi el-Sindi (ö. 1138) Nesei'nin el-‎Sünen’ine yaptığı haşiyede bu hadis hakkında şöyle demiştir:‎

وفي حاشية السندي على سنن النسائي ج 6 ص 110‏
نكح امْرَأَة أَبِيه على قَوَاعِد أهل الْجَاهِلِيَّة فَإِنَّهُم كَانُوا يَتَزَوَّجُونَ بِأَزْوَاج آبَائِهِم ويعدون ذَلِك من ‏بَاب الْإِرْث وَلذَلِك ذكر الله تَعَالَى النَّهْي من ذَلِك بِخُصُوصِهِ بقوله وَلَا تنْكِحُوا مَا نكح آباؤكم ‏مُبَالغَة فِي الزّجر عَن ذَلِك فالرجل سلك مسلكهم فِي عد ذَلِك حَلَالا فَصَارَ مُرْتَدا فَقتل لذَلِك


‎“Bu kişi cahiliyye kaidelerine göre babasının hanımını nikâh‎lamıştır. ‎Çünkü cahiliyye de insanlar babasının hanımı ile evlenirler ve bunu ‎miras olarak görürlerdi. Bu sebeple Allah (c.c) özel olarak bunu ‎zikredip bundan nehyetmiştir. Allah (c.c) bu konuda şöyle buyuruyor: ‎‎“‎(Ey iman edenler!) Babalarınızın evlendiği hanımlarla sakın ‎evlenmeyin (bu, haram kılınmış ‎bir ameldir)." (Nisa: 22) Allah (c.c) ‎ayette mübalağalı bir şekilde bundan nehyetmiştir. Bu kişi de cahiliye ‎insanlarının yoluna uyup bunu helal saymış böylece mürted olmuştur. ‎İşte bu sebeple öldürülmüştür.” (İmam el-Sindi: Haşiyetu el-Sindi c.6 ‎s.110)‎

Bu âlimlerin açıklamaları da diğer âlimlerle aynıdır. Burada şunu ‎belirtmekte fayda var: İlim çok nakil yapmak değil, yapılan nakilleri ‎anlamaktır. İşte nur budur. Ama çok nakil yapmayı ilim sanan ‎cahiller, hem bu konuya alakasız nakiller yapıyorlar hemde ortaya ilim ‎koyduklarını sanıyorlar. Allah onların basiretini açsın. ‎


‎(Bedir Reşid) Muhammed b. İsmail (ö. ‎768‎), Risâle ‎fî Elfâzıl ‎Kufr ‎isimli eserinde şöyle demiştir: ‎
‎ ‎
‎ ومن استحل حراماً قد علم تحريمه في الدين كنكاح المحارم ، أو شرب الخمر ، أو أكل الميتة والدم ولحم الخنزير من غير إكراه – كفر. ‎ ‎  
‎ ‎
‎538 – Kim ikrah olmaksızın mahrem ‎‎(kendisiyle ‎evlenilmesi ‎haram) ‎olan kadınlarla evlenmek, içki içmek, ‎ölü eti, kanı ‎ve ‎domuz eti yemek ‎gibi dinde haram olan şeyleri ‎haramlığını ‎bildiği ‎halde helal görürse ‎kâfir olur.‎ ‎
‎ ‎
وعن محمد ، بدون الاستحلال من ارتكب – كفر
‎ ‎
‎539 – Muhammed’den gelen rivayete göre, bunu helal ‎görmeyerek de yapsa kâfir olur.” (Bedir Reşid: ‎Risâle ‎fî Elfâzıl ‎Kufr)‎

"Helal görmeyerek de yapsa"dan kasıt; mahrem kadınla evlenmektir. ‎Yani kişi mahremi olan biriyle evlenirse bunu helal görmese bile kâfir ‎olur. Bu sözden kastedilen budur. Zira içki içen, ölü ve domuz eti yiyen ‎kişi yaptığını haram saydığı müddetçe küfre girmez. Ama ‎mahremlerinden herhangi biriyle nikâh akdi yaparak evlenirse, örneğin ‎babasının hanımıyla nikâh akdi yaparsa veya kendi kız kardeşiyle ya da ‎kendi teyzesiyle veyahut mahremi olan herhangi bir kadınla nikâh akdi ‎yaparsa açık bir şekilde diliyle "helal" demese bile bu ameli yaptığı için ‎kâfir olur. Çünkü nikâh akdi yapmak bu ameli helal saymak demektir. ‎Diliyle açık bir şekilde "Ben helal görüyorum." demesi şart değildir. ‎Kuran'ın sarih ayetiyle haram olan bir şeyi ameliyle helal gören kişi de ‎kâfir olur.‎

Son duamız, alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.

Kayıtlı
osman ed-darimi
Ziyaretçi
« Yanıtla #1 : 22 Eylül 2018, 01:48:51 »

https://www.davetulhaq.com/tr/forum/index.php?topic=20424.0

Bismillahirrahmanirrahim. Yukardaki linki verilen yazınızla alakalı birkaç itirazım olacak. Bunları aydınlatabilirseniz memnun oluruz. Şimdi, konuyla alakalı İmam Ahmed’in bir görüşünü nakletmişsiniz ve şu şekilde tercüme etmişsiniz:

İmam Ahmed’in oğlu Ebi Fadl Salih’in rivayet ettiği Mesaili İmam Ahmed ‎kitabının c.3 s.131 de şöyle ‎geçmektedir:

مسائل الإمام أحمد رواية ابنه أبي الفضل صالح   

 من تزوج امْرَأَة أَبِيه

1497 - قلت الَّذِي تزوج امْرَأَة أَبِيه أَو أمته يُسْتَتَاب
قَالَ لَا هَذَا على الإستحلال يقتل إِذا عرس‎


‎1497: Dedim ki: Babasının hanımı veya cariyesi ile evlenen tevbeye ‎çağrılır mı? Babam şöyle dedi: “Hayır. Bu o ‎ameli helalleştirmektir. Nikâh ‎yapıp zifaf girerse öldürülür.”‎ (‏Ebi Fadl Salih ibn Ahmed: Mesaili İmam ‎Ahmed c.3 s.131)‎

Bu ibareyi bu şekilde tercüme etmek doğru değildir. Bunu, hem sözün kendi içindeki karinelerden, hem de harici karinelerden yola çıkarak şu şekilde açıklayabiliriz.

Şimdi Salih (rh.a) babasına şunu soruyor:

قلت الَّذِي تزوج امْرَأَة أَبِيه أَو أمته يُسْتَتَاب

“Dedim ki: Babasının hanımı veya cariyesi ile evlenen tevbeye ‎çağrılır mı?”

Fıkıh literatürüne vakıf olan birisi, “tevbeye çağırmak” ifadesinin küfürle alakalı kullanıldığını bilir. Yani Salih (rh.a) üvey annesiyle evlenen kişinin kafir olup olmadığını sormaktadır. İmam Ahmed ise buna cevaben şöyle demektedir:

قَالَ لَا هَذَا على الإستحلال يقتل إِذا عرس‎

“Hayır. Bu, helalleştirme üzerine sözkonusu olur. Nikâh ‎yapıp zifaf girerse öldürülür.”‎

İşte Allahın izniyle doğru tercüme bu şekildedir. Çünkü İmam Ahmed, "hayır" diyerek oğlunun sözünü reddetmektedir. Oğlu ise böyle birinin kafir olup olmadığını sormuştu. İmam (ra) üvey annesiyle evlenen kişinin kafir olduğu iddiasını bu şekilde reddettikten sonra bunun ancak yaptığı işi helal sayanla alakalı sözkonusu olacağını ifade etmektedir. Şimdi burada  söz konusu : لَا هَذَا على الإستحلال ifadesini hangi mantıkla Türkçeye “Hayır. Bu o ‎ameli helalleştirmektir.” Şeklinde çevrildiğini merak ediyoruz? İfade هَذَا الإستحلال şeklinde olsaydı böyle bir tercümenin mantığı olurdu. Burada على harfi cerri vardır ve ifadeyi harfiyyen tercüme edecek olursak şu manayı vermektedir: Bu, helalleştirme üzerine olur. Yani, tevbeye davet etme işi helal sayan için sözkonusudur. Helal saymadan günah olarak yapan kişi ise küfren değil hadden öldürülür. Kaldı ki durum sizin dediğiniz gibi olsa İmam Ahmed, “hayır” sözüyle neye itiraz etmektedir? Oğlu, tevbeye çağırılır mı diyor, Ahmed çağrılmaz diyor. Bunun ardından “bu helalleştirme sayılır” demesinin ne gibi bir mantığı vardır? İmam’ın burada üvey anneyle evlenmeyi küfür saymadığı tevbeye çağrılmaz sözünden açıkça bellidir. Bir an için farzedelim ki İmam burada meselenin küfür olup olmadığına değil de mücerred olarak bunu yapan kişinin öldürülmeden önce tevbeye davet edilip edilmediği sorusuna cevap verdi. O zaman ardından söylediği iddia edilen “bu helalleştirmektir” sözü, cümle akışında ne gibi bir anlam ifade etmektedir? Yani tevbeye çağrılmamasıyla yaptığı işin helalleştirme olmasının ne gibi bir alakası var? Haramı helal kılan tevbeye çağrılmıyor mu? Tevbeye davet edilmeden öldürülme hükmü sadece sihirbaz veya zındık gibi gizliden küfür işleyen mürtedlerle alakalı sözkonusu edilmiştir. Bunun dışında haramı helal kılanlarla alakalı, hele ki üvey anneyle evlenenlerle alakalı böyle bir görüş biz bilmiyoruz. Kısacası, bu tercümenin hatalı olduğu açıktır. İfadenin akışı da böyle bir tercümeye müsaade etmemektedir.

Bu zikrettiklerimiz söz konusu tercümenin hatalı olduğunu gösteren dahili, ifadenin içindeki karinelerdir. Harici karinelere gelecek olursak; İmam Ahmed’in üvey annesiyle evlenen kişi hakkındaki görüşü onun kafir olduğu değil, günahkar olduğu lakin cezasının aynı hadisteki gibi boynunun vurulup malının alınması olduğu şeklindedir. Buna delalet eden şey ise bizzat aynı yazıda İbn Hacer’den naklettiğiniz şu ifadedir:

İbni Hacer el-Askalani (ö. 852) “Fethu'l Bari” kitabında şöyle demiştir:‎

وفي فتح الباري لابن حجر ج 12 ص 118‏
وَأَشْهَرُ حَدِيثٍ فِي الْبَابِ حَدِيثُ الْبَرَاءِ لَقِيتُ خَالِي وَمَعَهُ الرَّايَةُ فَقَالَ بَعَثَنِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ ‏عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى رَجُلٍ تَزَوَّجَ امْرَأَةَ أَبِيهِ أَنِ اضْرِبْ عُنُقَهُ أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ وَأَصْحَابُ السُّنَنِ وَفِي سَنَدِهِ ‏اخْتِلَافٌ كَثِيرٌ وَلَهُ شَاهِدٌ مِنْ طَرِيقِ مُعَاوِيَةَ بْنِ مُرَّةَ عَنْ أَبِيهِ أَخْرَجَهُ بن مَاجَهْ وَالدَّارَقُطْنِيُّ وَقَدْ قَالَ ‏بِظَاهِرِهِ أَحْمَدُ وَحَمَلَهُ الْجُمْهُورُ عَلَى مَنِ اسْتَحَلَّ ذَلِكَ بَعْدَ الْعِلْمِ بِتَحْرِيمِهِ بِقَرِينَةِ الْأَمْرِ بِأَخْذِ مَالِهِ ‏وَقِسْمَتِهِ


"Bu babda en meşhur hadis Bera (r.anh)’dan rivayet edilen hadistir. O ‎hadis şöyledir: Bera (r.anh) şöyle demiştir: "Dayımla kendisinde bir ‎savaş sancağı olduğu sırada karşılaştım. O bana şöyle dedi: “Rasulullah ‎beni babasının hanımı ile evlenen bir adamın boynunu vurmam için ‎gönderdi.” Bu hadisi Ahmet ve sünen sahipleri tahric etmişler. ‎Senedinde çok ihtilaflar vardır. Ancak bu hadis için İbni Mace ve ‎Darekutni'nin tahric ettiği Muaviye ibn Murre yoluyla gelen hadis ‎şahittir. Ahmed bu hadisin zahirine göre fetva vermiştir. Cumhur ‎âlimleri hadiste adamın malının alınıp bölünmesine dair bir karine ‎olduğu için bu kişinin babasının hanımı ile evlenmenin haram ‎olduğunu bildiği halde bu ameli yaparak bunu helalleştirmiş olarak ‎anlamışlardır." (İbn Hacer el-Askalani: Fethu'l Bari c.12 s.118)‎

İbn Hacer'in sözünün son kısmının daha anlaşılır tercümesi şu şekildedir:

“Ahmed bu hadisin zahirine göre fetva vermiştir. Cumhur ‎ise hadiste adamın malının alınıp taksim edilmesi karinesinden yola çıkarak ‎bunu (yani öldürüp malını alma hükmünü) haram olduğunu bildikten sonra bunu helalleştiren kimseye hamletmişlerdir."

Görüldüğü üzere İbn Hacer, açık bir şekilde İmam Ahmed’in üvey annesiyle evlenen kişinin cezası konusunda cumhurdan farklı düşündüğünü belirtmektedir. Cumhur ulemayla ayrıldığı nokta ise şudur: Cumhur, üvey annesiyle evlenen kimsenin ancak bunu helal kıldığı takdirde hadisteki adam gibi öldürüleceğini savunurken, İmam Ahmed tamamen hadisin zahirini alarak –tıpkı evli iken zina edenin cezasının recm olması gibi- üvey annesiyle evlenen kişinin de had cezasının öldürülüp malının alınması olduğunu söylemiştir ve bu cezayı bunu helal kılan kişiye tahsis etmemiştir. İbn’ul Kayyim’in Zad’ul Mead’daki sözleri de bunu açığa kavuşturmaktadır:‎

وَقَدْ نَصَّ أحمد فِي رِوَايَةِ إسماعيل بن سعيد، فِي رَجُلٍ تَزَوَّجَ امْرَأَةَ أَبِيهِ أَوْ بِذَاتِ مَحْرَمٍ، فَقَالَ: يُقْتَلُ، وَيَدْخُلُ مَالُهُ فِي بَيْتِ الْمَالِ.
وَهَذَا الْقَوْلُ هُوَ الصَّحِيحُ، وَهُوَ مُقْتَضَى حُكْمِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ.
وَقَالَ الشَّافِعِيُّ ومالك وأبو حنيفة: حَدُّهُ حَدُّ الزَّانِي، ثُمَّ قَالَ أبو حنيفة: إِنْ وَطِئَهَا بِعِقْدٍ، عُزِّرَ، وَلَا حَدَّ عَلَيْهِ، وَحُكْمُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَضَاؤُهُ أَحَقُّ وَأَوْلَى.


“İmam Ahmed, İsmail b. Saîd rivayetinde söz edilen, babasının karısıyla ya da mahremi olan birisiyle evlenen bir kimse hakkında; onun öldürüleceğini ve malının da beytülmâl'e konulacağını ifade etmiştir. Sahih olan bu görüştür. Bu Hz. Peygamber'in (s.a.) verdiği hükmün de gereğidir. İmâm Şafiî, Mâlik ve Ebu Hanife ise, böyle birinin cezasının zina cezası olduğunu söylemişlerdir. Sonra Ebu Hanife: "Eğer bir akitle cinsî ilişkide bulunmuşsa, ta'zir cezası uygulanır, had cezası verilmez." demiştir ki, bizzat Hz. Peygamber'in (s.a.) hükmü ve uygulaması daha doğru ve uyulmaya daha lâyıktır.” (Zad’ul Mead, 5/13-14)

Böylece alimler arasındaki ihtilafın mahiyeti de ortaya çıkmaktadır. Cumhur ulema açık bir şekilde babasının karısıyla ya da yakın akrabasıyla evlenen kişiye zina cezası verileceğini ifade etmişler ve hadiste geçen durumu da bu şahsın bunu helal sayarak yapmasına hamletmişlerdir. Eğer onların nezdinde mahremiyle evlenen kişi mürted olsaydı zina haddi değil ölüm cezası vermeleri gerekirdi. Hatta Ebu Hanife zina haddini de uygun görmemiş, üvey annesi gibi mahremleriyle evlenen kişinin sadece tazir edileceğini söylemiştir. İmam Ahmed ise üvey annesiyle veya başka nikah düşmeyen yakın akrabasıyla evlenen kimseye hadiste geçen öldürülüp malının alınması cezasını uygun görmüştür. Ancak bu, irtidadın cezası değil işlenen haram fiilin cezasıdır. İmam Ahmed böyle bir kimsenin tevbeye çağrılmayacağını ifade ederek üvey anneyle ve diğer mahremlerle evleneni tekfir etmediğini açıkça ortaya koymuştur. Bütün bunları –ilmi kaidelere ve Arapça’ya sadık kalarak- bu dediğimizden başka bir şekilde açıklayabilecek varsa buyursun açıklasın bekliyoruz. Velhamdulillahi Rabbil alemin.

Kayıtlı
osman ed-darimi
Ziyaretçi
« Yanıtla #2 : 22 Eylül 2018, 01:52:45 »

Not: Bunları cedel yapmak için gündeme getirmiyorum, maksadım bu husustaki hakkın ortaya çıkmasıdır. O yüzden karşılıklı sataşmadan ziyade konu hakkında kendisini ilim sahibi gören, Arapça aslından konuyu tahkik edebilecek kadar dile vakıf olan birisi cevap verirse memnun olurum. Kısacası yetkili kişilerin cevabını bekliyorum.
Kayıtlı
Alkame
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1174


« Yanıtla #3 : 25 Eylül 2018, 18:06:30 »



Şunu hiç kimse merak etmesin, bu konuda gelen itiraza gerekli cevabı vereceğiz fakat bu cevabımız zıplayıcı güruhlara değil, bu konuda hakkı isteyenlere olacaktır. Zaten itiraz sitemize gelmemiş olsaydı kale alıp cevap dahi vermezdik. Fakat mesele sitemize taşındığı için cevap vereceğiz. Bahsi geçen cahil topluluk hakka tabi olmak gibi bir gayesi olmayan, zanlarının peşinden giden kimselerdir. Cevap versek bile anlamayacak, kendi kafalarındaki kurguları bize nispet edecekler. Kaldı ki bahsi geçen meselede yazdıklarımızı, dahası İmam Ahmed'in sözünü de anlamış değiller. Dolayısıyla bunlara cevap vermek havanda su dövmek gibidir. Faydasız. O yüzden bu meselede hakkı isteyen fakat kafasında şüphe olan kimseler vereceğimiz cevabı beklesinler.

Şunu kısaca belirteyim: Bu cahil kimselerin iddia ettiği gibi ortada tahrif falan yoktur. Bunu Arapçayı biraz bilen, hatta okuduğunu anlayan bir kimse bile görür. Dolayısıyla yapılan tercüme doğrudur.

Cevap verene dek konuyu kilitliyorum.
Kayıtlı
Alkame
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1174


« Yanıtla #4 : 03 Ekim 2018, 21:21:11 »


Allah'ın adıyla başlar ve yalnız O'ndan yardım dilerim.‎

Öncelikle Abdullah’ın babasından bu mesele ile ilgili naklettiği sözler, ‎sizlerin Salih’in babasından ‎naklettiği sözlere yüklediğiniz mananın ‎batıl olduğunun apaçık örneğidir. Buna ileride geleceğiz, bu ‎bir ‎kenarda kalsın!‎

Diyorsunuz ki: “Bu ibareyi bu şekilde tercüme etmek doğru değildir. Bunu, ‎hem ‎sözün kendi içindeki karinelerden, hem de harici karinelerden yola çıkarak ‎şu ‎şekilde açıklayabiliriz.”  

Cevap: Mahremi ile evlenen kişinin hükmüne dair ‎yazdığımız yazıda naklettiğimiz ‎İmam Ahmed'in ‎fetvasının tercümesinde herhangi bir hata ‎bulunmamaktadır. ‎Tercüme cümlenin siyakına göre ‎Arapça verdiği manaya yönelik yapılmıştır. ‎Bunun ‎aksini iddia eden kişinin öncelikle güzel bir şekilde ‎Arapça öğrenmesi ‎ve anlayış sahibi olması gerekir. ‎

Diyorsunuz ki: “Şimdi Salih (rh.a) babasına şunu soruyor:  
‎  
قلت الَّذِي تزوج امْرَأَة أَبِيه أَو أمته يُسْتَتَاب‎  
‎  
‎“Dedim ki: Babasının hanımı veya cariyesi ile evlenen tevbeye ‎çağrılır mı?”  
‎  
Fıkıh literatürüne vakıf olan birisi, “tevbeye çağırmak” ifadesinin küfürle ‎alakalı ‎kullanıldığını bilir. ‎


Cevap: Bu sözleriniz ile ne kadar cahil olduğunuzu ortaya ‎koymuşsunuz. Çünkü ‎"tevbeye çağrılır mı?” ifadesi, hiçbir ‎zaman “kâfir olur mu?” manasında değildir. ‎İmam Ahmed'in ‎oğlu burada asla babasına bu kişinin hükmünün kafir ‎olup ‎olmadığı ile alakalı değil, bu kimsenin tevbeye ‎davet edilip edilmeyeceğini ‎soruyor. Ayrıca fıkıh ‎kitaplarında tevbeye davet edilme konusu meşhurdur. ‎Hatta ‎fıkıh kitaplarında tevbeye davetin müddeti hakkında da ‎hükümler vardır. ‎Fazla uzağa gitmeye gerek yok, ‎kendisinden nakil yaptığımız bu kitapta da bu ‎konunun ‎hemen ardından tevbeye çağırmanın müddeti hakkında ‎hükümler ‎bildirilmiştir. Bu göstermektedir ki burada ‎hakkında konuşulan konu kâfir ‎olup olmaması değil, tevbeye ‎davet edilip edilmemesidir. ‎

Diyorsunuz ki: Yani Salih (rh.a) üvey annesiyle evlenen kişinin kafir olup olmadığını ‎sormaktadır. İmam Ahmed ise buna cevaben şöyle demektedir:

قَالَ لَا هَذَا على الإستحلال يقتل إِذا عرس‎

‎“Hayır. Bu, helalleştirme üzerine sözkonusu olur. Nikâh ‎yapıp zifaf girerse öldürülür.”‎

İşte Allahın izniyle doğru tercüme bu şekildedir. Çünkü İmam Ahmed, "hayır" diyerek oğlunun ‎sözünü reddetmektedir. Oğlu ise böyle birinin kafir olup olmadığını sormuştu. İmam (ra) üvey ‎annesiyle evlenen kişinin kafir olduğu iddiasını bu şekilde reddettikten sonra bunun ancak ‎yaptığı işi helal sayanla alakalı sözkonusu olacağını ifade etmektedir. Şimdi burada  söz ‎konusu : ‎لَا هَذَا على الإستحلال‎ ifadesini hangi mantıkla Türkçeye “Hayır. Bu o ‎ameli ‎helalleştirmektir.” Şeklinde çevrildiğini merak ediyoruz? İfade ‎هَذَا الإستحلال‎ şeklinde olsaydı ‎böyle bir tercümenin mantığı olurdu. Burada ‎على‎ harfi cerri vardır ve ifadeyi harfiyyen tercüme ‎edecek olursak şu manayı vermektedir: Bu, helalleştirme üzerine olur. Yani, tevbeye davet ‎etme işi helal sayan için sözkonusudur. Helal saymadan günah olarak yapan kişi ise küfren ‎değil hadden öldürülür. Kaldı ki durum sizin dediğiniz gibi olsa İmam Ahmed, “hayır” sözüyle ‎neye itiraz etmektedir? Oğlu, tevbeye çağırılır mı diyor, Ahmed çağrılmaz diyor. Bunun ‎ardından “bu helalleştirme sayılır” demesinin ne gibi bir mantığı vardır? İmam’ın burada üvey ‎anneyle evlenmeyi küfür saymadığı tevbeye çağrılmaz sözünden açıkça bellidir. Bir an için ‎farzedelim ki İmam burada meselenin küfür olup olmadığına değil de mücerred olarak bunu ‎yapan kişinin öldürülmeden önce tevbeye davet edilip edilmediği sorusuna cevap verdi. O ‎zaman ardından söylediği iddia edilen “bu helalleştirmektir” sözü, cümle akışında ne gibi bir ‎anlam ifade etmektedir? Yani tevbeye çağrılmamasıyla yaptığı işin helalleştirme olmasının ne ‎gibi bir alakası var? Haramı helal kılan tevbeye çağrılmıyor mu? Tevbeye davet edilmeden ‎öldürülme hükmü sadece sihirbaz veya zındık gibi gizliden küfür işleyen mürtedlerle alakalı ‎sözkonusu edilmiştir. Bunun dışında haramı helal kılanlarla alakalı, hele ki üvey anneyle ‎evlenenlerle alakalı böyle bir görüş biz bilmiyoruz. Kısacası, bu tercümenin hatalı olduğu ‎açıktır. İfadenin akışı da böyle bir tercümeye müsaade etmemektedir.‎

Bu zikrettiklerimiz söz konusu tercümenin hatalı olduğunu gösteren dahili, ifadenin içindeki ‎karinelerdir. Harici karinelere gelecek olursak; İmam Ahmed’in üvey annesiyle evlenen kişi ‎hakkındaki görüşü onun kafir olduğu değil, günahkar olduğu lakin cezasının aynı hadisteki gibi ‎boynunun vurulup malının alınması olduğu şeklindedir. Buna delalet eden şey ise bizzat aynı ‎yazıda İbn Hacer’den naklettiğiniz şu ifadedir:

İbni Hacer el-Askalani (ö. 852) “Fethu'l Bari” kitabında şöyle demiştir:‎

وفي فتح الباري لابن حجر ج 12 ص 118‏‎
وَأَشْهَرُ حَدِيثٍ فِي الْبَابِ حَدِيثُ الْبَرَاءِ لَقِيتُ خَالِي وَمَعَهُ الرَّايَةُ فَقَالَ بَعَثَنِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ ‏عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى رَجُلٍ تَزَوَّجَ امْرَأَةَ ‏أَبِيهِ أَنِ اضْرِبْ عُنُقَهُ أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ وَأَصْحَابُ السُّنَنِ وَفِي سَنَدِهِ ‏اخْتِلَافٌ كَثِيرٌ وَلَهُ شَاهِدٌ مِنْ طَرِيقِ مُعَاوِيَةَ بْنِ مُرَّةَ عَنْ أَبِيهِ أَخْرَجَهُ ‏بن مَاجَهْ وَالدَّارَقُطْنِيُّ وَقَدْ قَالَ ‏بِظَاهِرِهِ أَحْمَدُ وَحَمَلَهُ الْجُمْهُورُ عَلَى مَنِ اسْتَحَلَّ ذَلِكَ بَعْدَ الْعِلْمِ بِتَحْرِيمِهِ بِقَرِينَةِ الْأَمْرِ بِأَخْذِ ‏مَالِهِ ‏وَقِسْمَتِهِ‎

‎"Bu babda en meşhur hadis Bera (r.anh)’dan rivayet edilen hadistir. O ‎hadis şöyledir: Bera ‎‎(r.anh) şöyle demiştir: "Dayımla kendisinde bir ‎savaş sancağı olduğu sırada karşılaştım. O ‎bana şöyle dedi: “Rasulullah ‎beni babasının hanımı ile evlenen bir adamın boynunu vurmam ‎için ‎gönderdi.” Bu hadisi Ahmet ve sünen sahipleri tahric etmişler. ‎Senedinde çok ihtilaflar ‎vardır. Ancak bu hadis için İbni Mace ve ‎Darekutni'nin tahric ettiği Muaviye ibn Murre yoluyla ‎gelen hadis ‎şahittir. Ahmed bu hadisin zahirine göre fetva vermiştir. Cumhur ‎âlimleri hadiste ‎adamın malının alınıp bölünmesine dair bir karine ‎olduğu için bu kişinin babasının hanımı ile ‎evlenmenin haram ‎olduğunu bildiği halde bu ameli yaparak bunu helalleştirmiş ‎olarak ‎anlamışlardır." (İbn Hacer el-Askalani: Fethu'l Bari c.12 s.118)‎

İbn Hacer'in sözünün son kısmının daha anlaşılır tercümesi şu şekildedir:

‎“Ahmed bu hadisin zahirine göre fetva vermiştir. Cumhur ‎ise hadiste adamın malının alınıp ‎taksim edilmesi karinesinden yola çıkarak ‎bunu (yani öldürüp malını alma hükmünü) haram ‎olduğunu bildikten sonra bunu helalleştiren kimseye hamletmişlerdir."

Görüldüğü üzere İbn Hacer, açık bir şekilde İmam Ahmed’in üvey annesiyle evlenen kişinin ‎cezası konusunda cumhurdan farklı düşündüğünü belirtmektedir. Cumhur ulemayla ayrıldığı ‎nokta ise şudur: Cumhur, üvey annesiyle evlenen kimsenin ancak bunu helal kıldığı takdirde ‎hadisteki adam gibi öldürüleceğini savunurken, İmam Ahmed tamamen hadisin zahirini alarak ‎‎–tıpkı evli iken zina edenin cezasının recm olması gibi- üvey annesiyle evlenen kişinin de had ‎cezasının öldürülüp malının alınması olduğunu söylemiştir ve bu cezayı bunu helal kılan kişiye ‎tahsis etmemiştir.‎


Cevap: Salih’in sözlerine bu şekilde mana vermek apaçık kelimeleri yerlerinden oynatmak, ‎alakasız manalar vermek, bariz bir şekilde tahrif yapmaktır. Yukarıda da izah ettiğimiz üzere, ‎Salih’in babasına “tevbeye çağrılır mı, çağrılmaz mı?” sorusu, “kâfir olur mu, olmaz mı” noktasında ‎değil, “mürted olarak direk öldürülür mü yoksa tevbeye mi davet edilir?” noktasındadır. Çünkü ‎hadisin zahirinde bu kimse tevbeye davet edilmeden öldürülmüş, malı da beytülmale alınmıştır. ‎İşte İbn Hacer’in “Ahmed bu hadisin zahirine göre fetva vermiştir.” sözü bu manadadır. ‎

İmam Ahmed’in oğlu Ebi Fadl Salih’in rivayet ettiği Mesaili İmam ‎Ahmed ‎kitabının c.3 s.131 de şöyle ‎geçmektedir:‎

‎1497: Dedim ki: Babasının hanımı veya cariyesi ile evlenen ‎tevbeye ‎çağrılır mı? Babam şöyle dedi: “Hayır. Bu o ‎ameli ‎helalleştirmektir. Nikâh ‎yapıp zifaf girerse öldürülür.”‎ (‎‏Ebi Fadl Salih ‎ibn Ahmed: Mesaili İmam ‎Ahmed c.3 s.131)‎

Ben sana bu fetvadan ne anlaşılması gerektiğini biraz daha açarak ‎anlatayım.‎ İnşeAllah bu sefer yanlışta ısrar etmez ve hatanı kabul edersin.

Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) bu meselede nasıl hüküm vermişse, İmam Ahmed’de hadisin zahirine göre ‎hüküm vermektedir.
Şöyle ki: Salih babasına, babasının hanımı veya cariyesi ile evlenen ‎kişinin tevbeye çağrılır mı, çağrılmaz mı diye soruyor. Yani bir kişi bilerek babasının ‎hanımı veya cariyesi ile nikâh akdi ‎yaparak evlenirse kâfir olur fakat tevbeye çağrılır mı yoksa tevbeye ‎çağrılmadan kellesi kesilir mi diye ‎soruyor. İmam Ahmed ise: Hayır, tevbeye çağrılmadan öldürülür çünkü bu kişi üvey ‎annesiyle evlenmenin haram olduğunu bildiği halde onunla nikâh akdi yapıp zifafa ‎girmiş, bu ameliyle haramı helal kılmıştır. Hadisin zahirinde ise Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem)’ın ‎gönderdiği sahabe adamı tevbeye davet etmeden öldürmüş ve malını da beytülmale ‎almıştır. İşte İmam Ahmed böylece hadisin zahirine göre hüküm vermiştir. Kısacası ‎sizin iddia ettiğiniz gibi İmam Ahmed bu kişiye haram hükmü vermiş değil, aksine ‎adamın amelinin haramı helal kılmak olduğunu söylemiş ve bu kişinin mürted olduğuna ‎hükmetmiştir. Nitekim bunu imamın diğer oğlu Abdullah, babasından nakletmektedir. ‎

İmam Ahmed’in oğlu Abdullah’ın rivayet ettiği Mesaili İmam ‎Ahmed ‎kitabının c.1 s. 351, 352’de, Bir Kişinin ‎Mahremiyle ‎Evlenmesinin Hükmü ‎başlığında şöyle geçmektedir:‎

‎1294: Babama, bir adam mahremiyle, mahremi olduğunu bildiği ‎halde ‎evleniyor, hükmü nedir diye sordum, şöyle dedi: Eğer ki ‎mahremi ‎olduğunu bildiği halde‏ ‏onunla evlenmişse ‎boynu ‎vurulur ve malı ‎beytülmale alınır. Eğer ki mahremi ‎olduğunu bilmiyorsa ayrılırlar. ‎İmam ‎Ahmed kadına verilen mehrin ‎ondan alınmamasını iyi görüyor ‎gibiydi. Kadına verilen mehir ya da ‎hediyeler geri alınmaz. Babama: Bera ‎hadisinde geçen babasının ‎hanımını nikâhlayan adamı sordum. Şöyle ‎dedi: ‎Bu kişi o kadının ‎babasının hanımı olduğunu biliyordu ve onunla ‎evlenip ‎zifafa girdi. Bu ise ancak bilerek ‎olur. ‎

‎1295: Babama, babasının hanımı ile evlenip Rasulullah’ın ‎öldürülmesini ‎ve malının alınmasını emrettiği ‎kişi ile ilgili hadisin ‎manası hakkında ‎sordum. Babam şöyle dedi: "Allah en doğrusunu ‎bilir. Bu kişinin bu ‎ameli, haramı helalleştirmektir. ‎Rasulullah bu sebeple öldürülmesini ve ‎malının alınmasını ‎emretti. ‎Babam şöyle dedi: Aynı şekilde mürtede de ‎ailesi mirasçı ‎olamaz. Çünkü Rasulullah şöyle buyuruyor: ‎‎"Müslüman ‎kâfire mirasçı ‎olamaz."‎ (‎‏Abdullah ibn Ahmed: Mesaili İmam Ahmed c.1 s. ‎‎351, 352)‎

Öncelikle Abdullah ibn Ahmed'in meseleye dair attığı başlık çok ‎önemli. Abdullah ibn Ahmed konuya, "Bir Kişinin ‎Mahremiyle ‎Evlenmesinin Hükmü” başlığını atmış ve bu konuda babasından ‎meselenin hükmüne dair sözler nakletmiştir. ‎
Abdullah babasına kişinin mahremiyle evlenmesinin hükmünü sormuş, ‎babası da eğer kişi evlendiği kimsenin mahremi olduğunu biliyorsa ‎öldürüleceğini ve malının beytülmale alınacağını söylemiştir. Müslüman bir kimsenin malı öldüğünde/öldürüldüğünde varislerine değilde beytülmale alınıyorsa, o kişinin Müslüman olmayıp kafir olduğunu gösterir. Nitekim İmam Ahmed bahsi geçen kimsenin evlendiği kişiyi ‎mahremi olduğunu bildiği halde evlenmesinin, amel ile haramı helal ‎kılmak olduğunu söylemiştir. Çünkü Abdullah babasına üvey annesiyle ‎evlenen kişinin durumunu sormuş, İmam Ahmed'de bu kişinin ameliyle ‎haramı helal kıldığını söylemiştir. Bir Müslüman hükmü bildiği halde ‎haram olduğu icma ile sabit olan bir şeyi helal kılarsa elbetteki bu kimse küfre girer. İşte İmam Ahmed'de ‎bu kimsenin mürted olduğunu, dolayısıyla malının varislerine ‎verilmeyip beytülmale alındığını söylemiştir. Zaten İmam Ahmed'in ‎sözlerinin devamında mürtede, ailesinin mirasçı olamayacağını ‎söylediği görülmektedir. İmamın mürtede ailesinin mirasçı olmayacağını söylemesi, rivayette ki ‎bahsi geçen kimseye de mürted hükmü verdiği ve hadisin zahirine göre ‎bu kimsenin tevbeye davet edilmeden öldürülmesi, malının da ‎beytülmale alınması gerektiğini söylediği görülmektedir. Kısacası ‎Abdullah'ın babasından naklettiği şeyler birbiri ile bağlantılı olan ‎şeylerdir. Sizler ise Abdullah ibn Ahmed'in babasından naklettiği ‎şeylere hiçbir şekilde değinmeyip, Salih'ten nakledilen sözlere yapılan ‎tercümeye, "tercüme tahrifi" söylemleriniz, ‎aslında meseleyi sulandırmak istemenizin işaretidir. ‎ Ya da ‎her zamanki gibi meseleleri anlamamış, kendi batıl itikadınıza ‎delil ‎olabilecek şekilde mevzuyu çarpıtarak insanlara sunmanızdır. Kaldıki yaptığınız açıklamalarda bile mesele hakkında cahil olduğunuzu ispat etmişsiniz. Velhasıl, her iki durumda da ‎cahil olduğunuz ortaya çıkmış oluyor. ‎

Ayrıca şayet İmam Ahmed bu kişinin kafir olmayacağını ve ancak ‎bu ‎ameli helal sayarsa kafir olacağını söylüyorsa, neden nikah yapıp ‎zifafa ‎girerse öldürülür demektedir?! Helal saydığı anda hemen mürted ‎olup, mürtede ‎uygulanan ahkamı hak etmez mi?! Elbette bu kişi nikah ‎yapmadan önce bu ‎amelin helal olduğunu söylerse nikah yapıp zifafa ‎girmesini beklemeksizin ‎hemen mürted olup ve kendisine mürtede ‎uygulanan ahkam uygulanır. Fakat ‎bu kişi dili ile bu amelin helal ‎olduğunu söylemediği için ameli ile ‎helalleştirdiği, ancak nikâh yapıp ‎zifafa girmesi ile bilinir. Dolayısı ile İmam ‎Ahmed kendisine bu kişinin ‎tevbeye çağrılıp çağrılmayacağı sorulduğunda, ‎tevbeye ‎çağrılmayacağını söyleyip daha sonra o kişinin yaptığı ‎amelin ‎mahiyetini beyan ederek bu amelin haramı helalleştirmek ‎olduğunu, bu sebeple ‎nikâh yapan ve zifafa giren kimsenin tevbeye ‎çağrılmadan öldürüleceğini beyan ‎etmiştir. İşte İmam Ahmed'in ‎sözünden anlaşılan mana budur. Oysa sizin metne verdiğiniz manaya ‎göre bu kişi helal sayarsa öldürülmeyecek, ‎ancak nikâh yapıp zifafa ‎girerse öldürülecektir. Çünkü İmam Ahmed nikâh ‎yapıp zifafa girerse ‎öldürülür demiştir. Nassı bu şekilde anlamak apaçık bir ‎cehalettir.‎

Sözlerinizin arasında diyorsunuz ki: İmam Ahmed’in üvey annesiyle evlenen kişi ‎hakkındaki görüşü onun kafir olduğu değil, günahkar olduğu lakin cezasının aynı hadisteki gibi ‎boynunun vurulup malının alınması olduğu şeklindedir. ‎

Cevap: Bu iddianızın apaçık batıl olduğu, Abdullah’ın babasına, babasının ‎hanımıyla evlenip Rasulullah’ın öldürülmesi ve malının alınmasını ‎emrettiği kişi ile ilgili hadisin manasını sorduğu soruya, İmam ‎Ahmed’in verdiği şu cevaptır:‎

ان ذَلِك مِنْهُ على الاستحلال فَأمر بقتْله بِمَنْزِلَة واخذ مَا لَهُ

‎“Bu kişinin bu ‎ameli, haramı helalleştirmektir. Rasulullah bu ‎sebeple öldürülmesini ve ‎malının alınmasını emretti.”‎

Açıklama: Dikkat edilirse İmam Ahmed burada ‎فَأمر‎ demiştir. Buradaki fa ‎harfi, harfu ta’lildir. Yani sebep bildiren fa'dır.
Bu kişinin bu ameli, ondan ancak helalleştirmek suretiyle sadır olmuş ve bundan dolayı öldürülüp malının alınması emredilmiştir. Yani amelin kendisi helal sayma olduğundan dolayı öldürülmesi ve malının beytülmale alınması emredilmiştir. Ona, “Sen bu ameli helal sayıyor musun?” diye sorulmamıştır. Çünkü bu ameli onun helal saydığını göstermiştir.
Sizler ise adamın kâfir olmadığını ama boynunun vurulup ‎malının alındığını söylediniz. İşte bu apaçık İmam Ahmed’in ‎sözlerini saptırmaktır. Bu kadar açık bir meseleyi bile böyle ‎anlamayan kimselerin kalkıp, bizim tercümemizin yanlış ‎olduğunu söylemesi ve yazılarımızda batıl araması şaşılacak bir şeydir. ‎Hele hele bu kadar bariz bir saptırma olan ve basit meseleyi bile anlamayan bu kimselerin itirazını doğru kabul edip sitemize taşıyanlara ne ‎demeli?!‎

Ayrıca sizlerin Salih’ten nakledilen sözlere yaptığımız ‎tercümeye itiraz edip, Abdullah’tan gelen nakle yapılan ‎tercümeye itiraz etmemeniz şaşılacak bir durum. Çünkü iki ‎nakilde de İmam Ahmed amelin kendisinin haramı ‎helalleştirmek olduğunu söylemiştir. Hâlbuki size göre ‎rivayetteki kimse küfre girmemiş, haram işlemiştir. Size göre ‎haramı helalleştirenler haram mı işlemiş oluyor?‎ Çünkü İmam Ahmed amelin haramı helalleştirmek olduğunu söylemiştir.

Soruyorum size: Bir kimse üvey annesi ile evlenmeyi helal ‎sayarsa tevbeye ‎davet edilir mi? ‎

İmam Ahmed neden bu kişinin tevbeye çağrılmayacağını ‎söylemiştir?  

Yine ‎İmam Ahmed bu kişi hakkında neden nikâh yapıp zifafa ‎girerse öldürülür ‎demiştir? ‎

Hadiste bu kişinin neden öldürülüp malının beytülmale verildiği ‎aşikardır. Bu ‎kişinin babasının hanımı ile nikâh yapıp zifafa ‎girmesi ve bunu ilan etmesi bu ‎ameli açık bir şekilde meşru ‎gördüğünü göstermektedir. Yoksa bu kimse diliyle ‎"bu ameli ‎helal sayıyorum" dememiştir. Eğer böyle iddia eden varsa ‎buyursun ‎getirsin bu sözü!‎

Sonuç: İmam Ahmed'in sözünün tercümesinde herhangi bir tahrif olmadığı, asıl tahrifi alimlerin sözlerine alakasız manalar veren bu kimselerin yapmış olduğu böylece ortaya çıkmış oldu. Tabii bunun sebebi, bu kişilerin temelsiz bir inanca sahip olmaları, anlayışlarının kıt olması, karşısındaki kimselere olan kinleri sebebiyle sözlerini anlamamalarından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bize karşı yazdıkları her sözde cehaletlerini yine kendileri ortaya koyuyorlar. Biz her ne kadar çok açık bir şekilde yazmış olsakta, bu kimseler Allah dilemediği sürece bizi anlamayacaklardır. Allah basiretlerini açsın ki bizi anlasınlar. Aksi halde bize karşı yazdıkları her sözde cehaletlerini bir kez daha ortaya koymuş olacaklardır.

Son duamız, alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.