ιвηι тєумιуує
|
|
« Yanıtla #16 : 16 Şubat 2010, 18:45:05 » |
|
Soru: Peygambere veya Allahı veli kullarına istiğase de bulunulduğunda eğer bu işlerin Allahın izniyle olduğuna iman ediliyorsa bu istiğasenin şirk olmayıp aynen karşımızda duran kişiden yardım istemek gibi olduğu iddia ediliyor, ne dersiniz?
Cevap: İstigase; sıkıntı ve darlığı gidermesi için bir kimseden yardım istemek demektir. Allah’tan başkasının güç yetiremeyeceği şey, yalnızca Allah’tan istenir. Kendisinden istigasede bulunulan, kendisinden istenilen ve dua edilen makamındadır. Kuldan, kendi gücü dahilinde olan birşey için yardım istenir.
Allah’u Teala şöyle buyuruyor:
“Yalnızca sana kulluk eder ve yalnızca senden yardım dileriz” (Fatiha: 4)
“Yalnızca sana kulluk ederiz” demek; bütün şirklerden uzuk durarak, kendimizi şirkten tamamen arındırarak sana ibadet ederiz demektir.
“Senden yardım dileriz” demek; her konuda yalnız senden yardım isteriz, demektir. Çünkü gerçek kuvvet sahibi yalnız Allah’tır.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Yardım istediğin zaman yalnızca Allah’tan yardım iste.” (Müslim)
Hadisi şerifte yardımın sadece Allah’tan istenebileceği ve herşeyde O’na güvenilmesi gerektiği bildiriliyor.
Muvahhid olan bir kimse duayı sadece Allah’u teala’ya yapar. Her Allah’u teala’dan başkasına dua yapan (yardım isteyen) kimse müşrik olur mu yoksa olmaz mı?
Bu mesele dua yapan (isteyen) kimsenin durumuna bağlıdır. Yani; duruma göre müşrik olur ya da olmaz. Şöyle ki;
Eğer sadece Allah’ın yapabileceği bir şey için her hangi bir yaratılana zararı defetmesi için sığınır, dua ederse (yardım isterse) müşrik ve kafir olur. Örneğin; Allah’u teala kendisine rızık, çocuk yada hastalığına şifa versin diye yada kendisinden bir zararı kaldırsın diye, Allah’u teala ile kendisi arasında bir vasıta olsun diye bir ölüye veya hayatta olan o onda orada mevcut olmayan veya yanına gelmesi mümkün olmayan birisine sığınır, dua ederse (yardım isterse) büyük şirk işlemiş olur.
Yaratılanları Yardıma çağırmak Üç kısma Ayrılır:
1- Caiz olan yardıma çağırma: Bu; yapabileceği bir konuda mahluku yardıma çağırmaktır. Böyle yapmak caizdir ve ibadet duası değildir. Hayatta olan bir kişiden yapabileceği bir şeyi istemek ise caizdir. Örneğin; hayatta iken bir adamdan borç para istemek gibi…
2- Genel bir şekilde bir mahluku yardıma çağırmak: Bu; sadece Allah’ın yapabildiği bir konuda, ister ölü, ister diri olsun bir mahluku yardıma çağırmaktır.
Bir kişi yalnız Allah’ın yapabileceği birşey için Allah’tan başkasından her hangi bir yaratılana zararı defetmesi için sığınır, dua ederse (yardım isterse) müşrik ve kafir olur. Çünkü sadece Allah’ın yapabildiği bir meselede bir başka varlık O’na denk (ortak) kılınmıştır.
Örneğin; Allah’u teala kendisine rızık, çocuk yada hastalığına şifa versin diye yada kendisinden bir zararı kaldırsın diye, Allah’u teala ile kendisi arasında bir vasıta olsun diye bir ölüye veya hayatta olan o onda orada mevcut olmayan veya yanına gelmesi mümkün olmayan birisine sığınır, dua ederse (yardım isterse) büyük şirk işlemiş olur.
3- Ölüyü yardıma çağırmak: Bu; kendisine yapılan çağrıyı işitmeyen, yapılan isteklere cevap veremeyecek olan ölü bir kimseyi yardıma çağırmaktır. Böyle yapmak da büyük şirktir. Çünkü ölünün ölümü sonrası kainatta artık tasarruf hakkı kalmamıştır. Bu yüzden ölü asla bilinen şeylerle hissetmez. Bütün bunlara rağmen ölüyü yardıma çağıran kimse; onun ölümü sonrası da kainatta gizli bir tasarruf hakkına sahip olduğuna ve isteklere cevap verme güç ve kudretine sahip olduğuna inanmıştır. Dolayısıyla büyük şirk işlemiştir.
Ölümlerinden sonra ve gıyaplarında, melek ve peygamberlere dua etmek, onlar aracılığı ile istekte bulunmak ve bu durumda şefaat etmelerini dilemek, Allah’ın teşri buyurduğu bir peygamberi veya bir kitabı onunla gönderdiği hiçbir dinde yoktur. Böyle birşey müslümanların ittifakıyla ne vacip ne müstehaptır. Ne sahabeden ne onlara tabi olanlardan böyle birşey gelmiş nede müçtehid imamlar böyle bir şeyin yapılmasını caiz görmüşlerdir. Nitekim, Allah Rasulünün vefatından sonra ashab nice belalarla karşı karşıya kalmıştır. Bazen kuraklıkla yüz yüze gelmişler, bazen yemek için yeterli gıda maddesi bulamamış, bazen güçlü düşman ordusu ile karşı karşıya kalmışlardır. Ama onlardan hiçbiri, ne peygamberin, ne Hz. İbrahim’in, nede diğer peygamberlerin kabirlerine gidip şikayetlerini arzetmişler, ne yardım istemişler nede bağışlanma dilemişlerdir.
“Ey efendim! Bana yardım et! Sana sığınıyorum, senden yardım istiyorum, düşmanlarıma karşı bana yardım et vs...” Gibi sözlerle, ölü yada gaib, Allah’tan başka bir kimseden istemek ve dua etmek, istenilen kişi ister peygamber, ister salih bir kimse, isterse başka birisi olsun, Allah’a şirk koşmaktır.
Şeytan bazen, yaratıklardan yardım isteyen kişinin hacetinin tamamını veya bir kısmını yerine getirebilir. Medet beklediği zatın kılığında ona görünebilir. O kimse de bunu yardım beklediği zatın kerameti sanır. Halbu ki, Allah’a şirk koştuğu için kendisine musallat olan ve onu sapıklığa düşüren şeytanın ta kendisidir.
Nitekim Rasulullah (s.a.s)’ın şefaati, Allah’a ortak koşanlara değil, ancak tevhid ehline ve ihlas sahiplerine olacaktır. Melekleri, Peygamberleri ve salih zatları yardıma çağırmak, yahut onlara sığınmak sureti ile şirke düşenler, yaptıklarının şirk olmadığını söyleyerek:
“Biz bunları Allah’ın yarattığını biliyoruz. Fakat, bunlar yaratılmışlar içinde seçkin ve Allah katında değerli kimselerdir. Biz onları, bizi Allaha yaklaştırsınlar ve Allah’ın rızasını kazanmak için Allah katında bize şefaat etsinler diye yardımımıza çağırıyoruz ve onlara sığınıyoruz. Biliyoruz ki fayda verecek olan sadece Allah’tır. Biz istediğimizi Allah’tan istiyoruz. Fakat bunlar Allah’a yakın kimselerdir. Biz onların vasıtasıyla Allah’a yaklaşıyoruz derler.”
Bunların hepsinin niyetleri Allah-u teala’ya yaklaşmaktır. Fakat bu iyi niyetleri onlara fayda vermemekte müşrik olmalarına engel olmamaktadır. Çünkü bu davranışlarıyla büyük şirk işlemektedirler.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“İyi bilinmelidir ki, halis din Allah’ındır. Allah’ı bırakıp O’ndan başka dostlar edinenler “Biz onlara ancak bizi daha çok Allah’a yaklaştırsın diye ibadet ediyoruz” derler. Muhakkak ki Allah aralarında ayrılığa düştükleri konularda hükmedecektir. Şüphesiz ki Allah yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.” (Zümer: 3)
Görüldüğü üzere müşrikler iyi niyetleriyle Allah’a daha çok yaklaşmak için aracılar kılıyorlardı. Ama bu iyi niyet onları şirkten kurtaramamıştır.
Kur’an-ın haber verdiği, peygamberin kan ve mallarını helal saydığı kureyş ve diğer müşrikler de, gökleri ve yeri yaratanın, yedi göğün de yüce arşında sahibinin sadece Allah olduğunu kabul ediyorlardı.
Müşrikler, ilahlarının gücünü Allah’tan aldığını hayal ederlerdi. Ama bu, dayanaksız bir iddiaydı. Müşriklerle ilgili şu âyetleri biraz düşünmek gerekir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Desen ki: ’Gökten ve yerden size rızık veren kim? Ya da işitmenin ve gözlerin sahibi kim? Kimdir o diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran? Ya her işi düzenleyen kim?’ Onlar: ’Allah’tır!’ diyeceklerdir. Deki; ’O halde O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?’ İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Hakkın ötesi sapıklık değildir de ya nedir? Nasıl da çevriliyorsunuz?” (Yunus: 31-32)
“Andolsun ki onlara “Gökleri ve yeri yaratan kimdir?” diye sorsan “Allah’tır” derler. De ki; hamd Allah’a mahsustur, ama çoğu bilmezler.” (Lokman: 25)
“Ey Muhammed! De ki: “Biliyorsanız söyleyin bakalım yeryüzü ve oradakiler kimindir?” “Allah’ındır” diyecekler. “O halde hiç düşünmez misiniz” de. “Yedi göğün Rabbi ve o yüce arşın Rabbi kimdir?” de “Allah’tır” diyecekler. “Öyleyse O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” de. “Biliyorsanız söyleyin, her şeyin hükümranlığı elinde olan, barındıran fakat himayeye muhtaç olmayan kimdir?” de. “Allah’tır” diyecekler. “Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz?” de. Hayır! Biz onlara gerçeği getirdik, ama onlar yalancıdırlar.” (Mü’minun: 84-90)
“Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine zarar veya fayda veremeyen şeylere ibadet ederler ve: “Bunlar Allah katında şefaatçilerimizdir” derler. Ey Muhammed! De ki: “Göklerde ve yerde Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz? Allah onların ortak koşmalarından beridir, yücedir.” (Yunus: 18)
|