HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 24 Nisan 2024, 17:37:56


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: Nisa suresi 140. ayet hakkında  (Okunma Sayısı 6029 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
abdussamed
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 72


« : 07 Haziran 2014, 13:18:11 »

El-Bahrur Muhiyt’te şöyle geçmektedir:
“Allah (c.c)’ın ayetlerini inkar eden ve onunla alay eden Mekke’deki müşriklere imkanları olmadığı için karşı koyamayan müslümanlara müşrik hükmü verilmemiştir. Fakat Medine’de durum değişmişti. Zira Medine’de İslam galib gelmiş ve hakim olmuştu. Bu sebeble müslümanların, karşı gelme güçleri vardı.”


Razi Tefsirinde de şöyle geçmektedir:
“Fakat münkeri işleyen kimselerin yaptığından hoşlanmayan, takiye veya korkması sebebiyle onlarla beraber oturan kimse ise o kimselerle aynı hükmü almaz. İşte böyle bir incelik sebebiyle, Kur’an’a ve rasule laf atan yahudilerle aynı mecliste oturan Medine’deki müslümanlara “yahudiler gibi kafir oldular” hükmünü verdik. Allah (c.c)’ın ayetlerini inkar ve onlarla alay eden kafirlerle aynı mecliste oturan Mekke’deki müslümanlara ise kafir hükmü değil, bilakis iman üzerinde oldukları hükmünü verdik. Çünkü  Allah (c.c)’ın ayetlerini inkar eden ve onlarla alay eden yahudi alimleriyle aynı mecliste oturan Medine’deki münafık ve müslümanlar, kendi serbest iradeleriyle o kimselerle oturmaktaydılar. Oysa Allah (c.c)’ın ayetlerini inkar ve onlarla alay eden kafirlerle beraber aynı mecliste oturan Mekke’deki müslümanlar ise zaruret sebebiyle onlarla oturuyorlardı.”

Bu açıklamalara göre; Allah (c.c)’ın ayetlerini inkar eden ve onunla alay eden Mekke’deki müşriklere imkanları olmadığı için karşı koyamayan müslümanlara müşrik hükmü verilmemiş. Darul harpte kafir okullarında, işyerinde vb. yerlerde Allah’a Rasulullah (s.a.s)’e ve İslam dinine alay ve sövme varsa ve orada güçleri yetmediği için ses çıkaramayıp oturan ve sadece buğz eden müslümanlarda Nisa 140 ayetinin hükmüne girer mi? Nisa 140. ayetinin hükmüne girerlerse o halde Mekkede gizlilikten dolayı güçleri yetmediği için kafirlerin küfrüne karşı koyamayan Müslümanlara kafir hükmünün verilmemesinin nedeni nedir?


Kayıtlı
Malik bin Enes
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 391


« Yanıtla #1 : 20 Eylül 2015, 01:23:44 »

Cevap : Ebu Said El-Hudri (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:  "Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu duydum:

"Kim bir münkeri görürse onu eli ile düzeltsin, buna gücü yetmeyen dili ile düzeltsin, buna da gücü yetmeyen kalbiyle buğzetsin. Bu ise imanın en alt noktasıdır." (Buhari, Müslim)


Emribil ma’ruf ve nehyi anil münker güce göredir. Bu hadise göre, Müslüman kendi durumuna göre münkeri değiştirir. Eliyle ve diliyle değiştirebiliyorsa değiştirmesi gerekir . Diliyle değiştirirse değiştirir, eğer ki diliyle değiştiremezse  bulunduğu ortamı terk eder.  Eğer terk etme imkanı yoksa  Allah katında sorumlu değildir. Ama terk etme imkanı olduğu halde terk etmezse sorumludur.


Tağutu reddetmek;  Hem kalple hem dille hem de elle reddetmektir. El ve dille tağudu red güç nispetinde yapılır. Ancak kalp ile reddetmek hiçbir durumda sakıt olmaz .

Tâgutu Reddetmenin Şekilleri:

1 - Tâgutları kalple reddetmek:
Bu, kalple tâgutlara buğzetmek, onların yok olmasını temenni etmek, onlara düşmanlık göstererek, onlardan nefret etmekle söz konusu olur.  Bunlar,  kalbe ait amellerdir. Reddin bu çeşidi her muvvahhide farz-ı ayndır. Bu sebeple ikrah dahil hiçbir durumda sakıt olmaz, terk edilmez. Terk edildiği anda tevhid kalpten gider.

2 - Tâgutu dille reddetmek:
Bu, tâgutun kâfir ve müşrik olduğunu ve ona ibadet edenlerin kâfir olduklarını açıkça dille söylemektir. Bunlar insanın gücüne göre yapacağı şeylerdir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“De ki: “Ey kâfirler! Sizin taptığınıza tapmıyorum.” (Kâfirun: 1-2)

Ayetteki; “De ki” lafzı; “dilinle söyle” demektir. Allah-u Teâlâ başka bir ayette şöyle buyuruyor:
“İbrahim babasına ve kavmine demişti ki: “Beni yaratan hariç sizin taptığınız şeylerden uzağım. Beni doğru yola eriştirecek olan şüphesiz O’dur. İbrahim ardından geleceklere bu sözü devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı. Artık belki doğru yola dönerler.” (Zuhruf: 26-28)
Ayetteki; “demişti ki” ifadesi “diliyle açık bir şekilde demişti” demektir.

Tâgutu dille reddetmek insanın gücü nisbetinde farzdır. Bu sebeple bunu yapmaktan gerçek manada aciz olan kimseden bu hüküm sakıt olur.
Bunun delili; Allah-u Teâlâ’nın şu ayetidir:
“Gücünüz nispetinde Allah’tan korkun”(Tegabun: 16)

3 - Tâgutu elle reddetmek:
Bu, tâgutları elle yok etmek, parçalamak, ortadan kaldırmak demektir. Bu, Müslümanın gücüne göre farzdır.
Bunun delili şöyledir:
Rasûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem Mekke’yi fethettiğinde putları yok etti, parçaladı, ortadan kaldırdı ve putları yok etmek, ortadan kaldırmak için Müslümanları görevlendirdi.
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.