HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 25 Nisan 2024, 09:16:58


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: Acil soru! (Dua hakkında)  (Okunma Sayısı 15955 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Cennete.Hasret
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 10


« : 16 Aralık 2013, 23:42:43 »

Allah'ın salatı ve selamı hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Dua ederken, isteyeceği şeyi Allah'tan isteyen fakat araya ölü olan bir veliyi vesile kılarak Allah'ım felan velinin  yada sahabenin hürmetine beni affet gibi.. Dua etmenin hükmü nedir?

Sitede ki konuları inceledim fakat mutmain olamadım..
Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #1 : 17 Aralık 2013, 01:12:12 »

Soru: Dua ederken, isteyeceği şeyi Allah'tan isteyen fakat araya ölü olan bir veliyi vesile kılarak Allah'ım felan velinin  yada sahabenin hürmetine beni affet gibi.. Dua etmenin hükmü nedir?

Cevap: Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve O’na (yaklaşmak için) vesile arayın! O’nun yolunda cihad edin, belki kurtuluşa erersiniz." (Maide: 35)

 Allah (c.c) daha önceki ayetlerde, yahudilerin hasedlerini, kinlerini, Rasulullah (s.a.s) ve mü’minler aleyhine kurdukları tuzağı anlatmış ve onların, Allah (c.c)’ın sevgili oğulları olduklarına dair söylemiş oldukları yalan iddialarını çürütmüştü.

Allah (c.c) bu ayette, mü’minlere hitap ederek onlara, kendisinden gerçek manada korkmalarını ve suçlular için tayin ettiği cezaların bir toplumu islah etmek için yeterli olmayacağını bildiği için, kendisine salih amelle yaklaşmalarını emretmekte, yahudiler gibi hayal ve boş ümitlere bağlanmamaları gerektiğini bildirmektedir.

“Allah’tan sakının....”

Sadece Allah (c.c)’tan sakınmak gerekir. Zira Allah (c.c)’tan sakınan bir mü’min asla hiçbir şeyden korkmaz, hiç kimseye boyun eğmez ve izzeti nefis sahibi olur.

Allah (c.c)’tan gerçek manada sakınan bir kimse, O’nun emirlerine itaat eder ve yasaklarından kaçınır. Allah’tan sakınan bir kimse, kendisine verilecek cezalardan değil, bilakis Allah (c.c)’tan korktuğu için kötü ameller işlemez.

İslam sistemi insanları, işte bu şekilde terbiye eder. Önce Allah (c.c)’tan sakındırarak kalplere Allah (c.c) korkusunu yerleştirmiş, sonra da günahlara karşılık dünyada verilmek üzere cezalar koymuştur. Zira Allah (c.c) çok iyi bilmektedir ki, işlenen suçlara karşılık verilecek ceza, tek başına suçları engellemeye yetmez. Fertlerde Allah (c.c) korkusu olmazsa, en sert cezalar bile suçları tamamen ortadan kaldırmaz. İşte bu sebeble Allah (c.c), insanları ken-disinden sakındırmış ve onlara kendisinden korkmalarını bildirmiştir. Böyle bir durumda suça meyleden kişi,  insanlardan kaçsa bile Allah (c.c)’tan asla kaçamayacağını bildiği için, suç işlemekten mutlaka çekinir.

Özetle bir toplumun ıslahı için, Allah (c.c) korkusu ve dünyada verilen adil cezalar yeterli unsurlardır. Bu iki unsur olmaksızın bir toplumun tam olarak ıslah olması mümkün değildir. Bu gerçeği, Allah (c.c) korkusu taşımayan toplumlarda pratik olarak görmek mümkündür.

Vesile Aramak:

“O’na (yaklaşmak için) vesile arayın!”

Bu ayette geçen “vesile”nin manası; Allah (c.c)’a salih ve razı olduğu amellerle yaklaşmaktır. Yoksa bazı kimselerin anladığı gibi; ölü veya diri salih kimselerden yardım istemek, onları Allah (c.c)’la arasında vesile edinmek değildir.

Salih amellerle Allah (c.c)’a yaklaşmak, dinin temelidir ve İslam’ın farz kıldığı ameldir. Bu sebebledir ki sahih bir hadiste geçtiği üzere, mağarada mahsur kalan üç kişi salih amelleriyle Allah (c.c)’a dua etmiş, Allah (c.c) da onları bu salih amelleri sebebiyle mağaradan kurtarmıştır. Bu kimseler Allah (c.c)’a, herhangi bir şahısla tevessül etmemişlerdir.

Salih ameller, sahibine gerek dünyada ve gerekse ahirette Allah (c.c)’ın rızasını ve mükafatını kazandırmaya bir vesiledir.

Bir kimsenin, sağ olan salih bir kimseden kendisi için Allah (c.c)’a dua etmesini istemesi ve salih kişinin kendisi için yapmış olduğu duayı Allah (c.c)’a yaklaşmak için vesile edinmesi İslam’da caiz olan bir ameldir.

Ömer (r.a), Rasulullah (s.a.s)’tan umre için izin istediğinde Rasulullah (s.a.s) ona şöyle demişti:

“Ey kardeş! Duanda beni unutma!” (Müslim)              

Rasulullah (s.a.s), Ömer (r.a)’e, Uveys el Karani’yle karşılaştığında kendisini mağfiret etmesi için , Allah’a dua ettirmesini söyledi.

Rasulullah (s.a.s), kendisi için vesileyi (en yüksek mertebeyi) versin diye, ümmetine kendisi için Allah (c.c)’tan vesileyi istemelerini söylemiştir.

Rasulullah (s.a.s) şöyle demiştir:

“Her kim Allah (c.c)’tan benim için vesile isterse, o kimse kıyamette şefaatimi hak etmiştir.” (Müslim, Ahmed)

Ömer (r.a), yağmur talebinde bulundukları bir sırada şöyle dedi:

“Ey Allah’ım! Yağmur yağmadığı zaman nebimize dua ettirir ve onun duasını vesile edinirdik. Şimdi ise nebimizin amcası olan Abbas’ın duasını vesile edinerek senden yağmur istiyoruz. Ey Rabbimiz! Rasulullah’ın amcasının duasıyla bize yağmur yağdır.” (Buhari)                                

Bu hadis, gerek Rasulullah (s.a.s) vefat etmeden önce ve gerekse vefat ettikten sonra sahabelerin Rasulullah’ın şahsını hiçbir zaman Allah ile aralarında vesile edinmediklerini göstermektedir. Zira onlar, Rasulullah (s.a.s) hayattayken bir sorunla karşılaştıklarında, Rasulullah (s.a.s)’ın duasını vesile edinirlerdi. Yani ona, “bizim için Allah’a dua et” derlerdi. Rasulullah (s.a.s)’ın vefatından sonra bir sorunla karşılaştıklarında ise Rasulullah (s.a.s)’ın amcası olan Abbas (r.a)’ın duasını vesile edindilerdi. Bu ise, vesile tayin edilenin şahıs değil, o şahsın duası olduğunu göstermektedir.

Bütün alimler, ölü olan bir kimseyi, bu kimse isterse salih bir kişi olsun, vesile edinmenin caiz olmadığını, şirk olan bidatlerden olduğunu söylemişlerdir. Böyle bir ameli hiçbir sahabe, gerek Rasulullah (s.a.s)’a ve gerekse başka bir salih kişiye yapmamıştır.

Fakat mezardaki müslümanlara selam söylemek, onlara meşru dualarla hitap etmek caiz olan bir ameldir.

Rasulullah (s.a.s), sahabelerine mezar ziyareti sırasında şöyle demelerini öğretmiştir:

“Ey kabir ehli! Size selam olsun! Biz inşeAllah size kavuşacağız. Sizden ve bizden önce ölenlere Allah (c.c) rahmet etsin! Size ve bize Allah (c.c)’tan afiyet dileriz. Ey Rabbimiz! Onların ecirlerinden bizi mahrum bırakma! Onlardan sonra bizi fitneye düşürme ve hem bizi hem onları mağfiret et!” (Müslim, Nesei)                             

Sahabeler hayır işlemek için azimle yarışırlardı. Hiçbir zaman ölüden herhangi bir şey taleb etmemişlerdir. Ölüleri hatta Rasulullah’ın şahsını bile hiçbir zaman vesile edinmemişlerdir. Bunun aksini söyleyen yalancıdır. Pis bir müşriktir.

Duada “Filancanın Hakkı İçin” Sözünü Kullanmak:

Dua sırasında; “ey Rabbim! Filan kulunun hakkı için hacetemi gider” şeklinde sözler söylemek, caiz değildir. Böyle bir sözün sadece Rasulullah (s.a.s) için kullanılabileceğine dair El İz İbni Abdisselam cevaz vermiştir.

El İz İbni Abdisselam şöyle dedi:

“Ey Rabbim! Rasulullah (s.a.s)’ın hakkı için hacetimi gider” şeklinde dua etmek caizdir. Çünkü Rasulullah, Adem oğullarının seyyididir. Fakat onun  dışındaki nebiler, melekler ve salihler Rasulullah (c.c)’ın mertebesine ulaşmadıklarından onların hakkı için Allah (c.c)’a dua etmek caiz değildir.”

El İz İbni Abdisselam bu görüşüne şu hadisi delil göstermiştir:

Osman b. Hanif (r.a) dedi ki:

“Kör olan bir kişi Rasulullah (s.a.s)’a gelerek:

“Ey Allah’ın Rasulü! beni körlükten iyileştirmesi için Allah (c.c)’a dua et!” Rasulullah (s.a.s) ona dedi ki:

“İstersen Allah (c.c) seni körlükten iyileştirsin diye dua ederim. İstersen buna sabret! Bu senin için daha hayırlıdır.”

Kör adam:

“Allah’a dua et!” dedi. Rasulullah (s.a.s) ona, güzel bir abdest almasını ve abdestten sonra şu duayı yapmasını emretti:

“Ey Allah’ım! Rahmet nebisi olan nebinle sana yönelerek dua ediyorum.” Ey Allah’ın Rasulü! Hacetimi gidermesi için seninle Allah (c.c)’a yöneldim. Ey Rabbim! Rasulü bana şefaatçi kıl!”  (Tirmizi rivayet etti ve hasen sahih dedi.)

El İz İbni Abdusselam’ın kendisine delil aldığı bu hadis, Rasulullah (s.a.s)’ın hakkı için Allah (c.c)’a dua edilebileği veya Rasulullah (s.a.s)’ın zatı vesilesiyle Allah (c.c)’a dua edilebileceği konusunda delil değildir. Zira hadiste geçen kör kişi, Rasulullah (s.a.s)’ın zatını değil, dua ve şefaatini vesile edinerek Allah (c.c)’a dua etmiştir. Hadisi iyice inceleyen kimse bunu açıkça görür.                                             

Hadisteki “seninle”den kasıt; senin duanla demektir. Çünkü hadisin sonunda: “Ey Rabbim! Rasulü bana şefaatçi kıl” sözü geçmektedir. Zaten hadisin başında, kör adamın Rasulullah (s.a.s)’a gelerek ondan kendisi için dua etmesini istemesi de buna işaret etmektedir.

Ebu Hanife, İmameyn ve cumhura göre; sağ olsun, ölü olsun Rasulullah (s.a.s) dahil herhangi bir kişinin hakkı için dua etmek caiz değildir.

Sahabelerin ve Rasulullah (s.a.s)’ın ehli beytinin yapmış olduğu dualara baktığımızda Rasulullah (s.a.s)’ın zatını vesile tayin ederek dua ettiklerine dair herhangi bir sahih nakil gelmemiştir.

 Yezid el Bustami şöyle dedi:

“Yaratılanın yaratılandan yardım istemesi, hapiste olan bir kimsenin hapiste olan diğer bir kimseden yardım istemesi gibidir.”

Alimler, “yaratılmışın hakkı için” dua etmeyi caiz görmediler. Çünkü yaratılmışın Allah (c.c)’a karşı bir hakkı yoktur.

Dua etmek isteyen kimse, direkt olarak ve vasıtasız bir şekilde sadece Allah (c.c)’a dua eder. Zira Allah (c.c)’a dua etmek için vasıta gerekmez.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Bana dua ediniz ki, size karşılığını vereyim. Bana dua etmeyi büyüklüklerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min: 60)                

“Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.” (Fatiha: 4)                                                                

“(Ey Muhammed!) Kullarım sana benden sorarlarsa (onlara de ki) şüphesiz ben onlara çok yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edene muhakkak cevap veririm.” (Bakara: 186)


İbni Abbas (r.a)’dan, Rasulullah (s.a.s)’ın ona şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Allah (c.c)’ı koru ki, Allah (c.c) da seni korusun! Allah (c.c)’ı koru ki, Allah (c.c) sana yardım etsin! Eğer birisinden isteyeceksen sadece Allah (c.c)’tan iste! Eğer birisinden yardım istersen sadece Allah (c.c)’tan yardım iste!” (Tirmizi rivayet etti hasen sahih dedi.)

“O’nun yolunda cihad edin!”

Allah (c.c), daha önceki ayetlerde mü’minlere haramları terketmeyi ve iyi ameller işlemeyi emrettikten sonra bu ayette doğru yoldan çıkan ve İslam’a düşman olan kafir ve müşriklerle savaşmayı emretmiştir.

Allah (c.c) bu ayette şöyle buyuruyor:

“Allah’ın şeriatini hakim kılmak ve insanları birbirine kul olmaktan kurtarıp sadece Allah’a ibadet ettirmek için hem can hem mal hem de silahla cihad edin!”

“Belki kurtuluşa erersiniz.”


Allah (c.c), kendi yolunda cihad yapan kişilere hitabına şöyle devam ediyor:

“Sizler şayet, Allah’ın şeriatini gerçek manada hakim kılmak için cihad yapar ve Allah’a iyi amellerle yaklaşırsanız hem dünya ve hem de ahirette kazançlı, mutlu olursunuz.”

Allah (c.c)’ın ayette “belki kurtuluşa erersiniz” sözünde “belki” lafzını kullanması bu konuda şüphe olduğunu göstermez.

Bilakis Allah (c.c) bu sözüyle, mü’minlerin Allah (c.c)’a güvenmelerini, amellerine güvenmemelerini öğretmek isemektedir. Zira insanı cennete sokan ameller değil, Allah (c.c)’ın rahmetidir.

Buna rağmen Allah (c.c) kendisine gerçek manada iman eden ve emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınan kimseleri cennete koyacağını bildirmiştir.

İşte bu göstermektedir ki; müslüman bir kimse Allah (c.c)’ın razı olduğu amelleri işlese bile, sürekli olarak korku ve ümit arasında olmalıdır. (Davetçinin Tefsiri: Maide: 35 ayetinin tefsiri)

Şeyh Ziyaeddin El-Kudsi şöyle diyor;

Tevessül ise; bir şeyin hürmetini, zatını, kıymetini vesile edinerek Allah'tan istemektir.

Fakat mahlukun zatını, hürmetini, yüz suyu hürmetini, kıymetini vesile edinerek Allah'tan bir şey istemek caiz değildir. Çünkü bu, duayı Allah'ın istediği şekilde yapmamaktır. Ayrıca bid'attir ve şirke sebep olabilir." (İşte Tevhid)

Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
İmam Tahavi
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 123


« Yanıtla #2 : 17 Aralık 2013, 22:13:50 »

Teymullah! Diyorsun ki: El İz İbni Abdisselam şöyle dedi:

“Ey Rabbim! Rasulullah (s.a.s)’ın hakkı için hacetimi gider” şeklinde dua etmek caizdir. Çünkü Rasulullah, Adem oğullarının seyyididir. Fakat onun dışındaki nebiler, melekler ve salihler Rasulullah (c.c)’ın mertebesine ulaşmadıklarından onların hakkı için Allah (c.c)’a dua etmek caiz değildir.”
Soru: İz İbni Abdis Selama nisbet edilen bu sözün kaynağını verirmisiniz?

Yine diyorsun ki: Ebu Hanife, İmameyn ve cumhura göre, sağ olsun, ölü olsun Rasulullah (s.a.s) dahil herhangi bir kişinin hakkı için dua etmek caiz değildir.
Soru: Cumhur ulemanın görüşü hangi kitaplarda geçiyor?
Kayıtlı
İmam Tahavi
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 123


« Yanıtla #3 : 22 Aralık 2013, 13:05:19 »

Ek SORU: İmameynin (İmam Muhammed ve İmam Ebu Yusuf) bu tür Tevessülü caiz görmediği nerde geçiyor?
Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #4 : 12 Ocak 2014, 19:11:22 »

Soru: İz İbni Abdis Selama nisbet edilen bu sözün kaynağını verirmisiniz?
 
Cevap: İz İbn-i Abdisselam (rah.) sözünü zikredeceğim kaynaktan bulabilirsiniz;
 
“الدر النضيد في إخلاص كلمة التوحيد”
İmam Muhammed b. Ali Eş-Şevkani- Ed’derun’ Nadid Fi-İhlasi-Kelimet’ut’Tevhid

Soru: Cumhur ulemanın görüşü hangi kitaplarda geçiyor?
 
Cevap: Cumhuru ulemanın, Ebu Hanife ve İmameyn’in görüşüne aşağıda vereceğim kaynaklardan bulabilirsiniz;
 
-Tahavi Akidesi: 234. Sayfa
-Aliyy’ul Kari Şerh Fıkhil Ekber: Sayfa: 198

Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
İmam Tahavi
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 123


« Yanıtla #5 : 20 Ocak 2014, 18:46:56 »

Teymullah! Her iki kaynaktan konu ile ilgili nakilleri Arapçasını ve Türkçesini buraya yazırmısın lütfen?
-Tahavi Akidesi: Sayfa: 234
-Aliyy’ul Kari Şerh Fıkhil Ekber: Sayfa: 198
Ayrıca Cumhur ulemanın görüşü meşhur fıkıh ansiklopedisi olan “El Mevsuatul Fıkhiyyetul Kuveytiyye” kitabında şöyle geçiyor:
Ulemâ, Nebi (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in vefatından sonra onunla tevessül etmenin meşrûiyyeti hakkında ihtilaf etmiştir.Yani ''Allahım senden Nebin için veya Nebinin câhı için, veya Nebinin hakkı için istiyorum.'' sözünün söylenmesi gibidir.
Fukahânın cumhuru (Mâlikiler, Şâfîler, Hanefîlerin müteahhirun Alimleri ve Hanbelî mezhebinin görüşü) bu tür tevessül şeklinin Nebi (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in hayatında da ölümünden sonrada caiz olduğu şeklindedir.
(El Mevsuatul Fıkhiyyetul Kuveytiyye: 14/156)
Aynı kaynakta İmam Ebu Yusufun rahimehhulah görüşü de bu tür bir Tevessülde bulunmanın sakıncalı olmadığı yönündedir.
Yüce Allah daha doğrusunu bilendir.
Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #6 : 27 Şubat 2014, 11:02:43 »

Bu konuda cevabımız bir takım sebeplerden dolayı gecikmiştir, hakkınızı helal edin.

Soru: Her iki kaynaktan konu ile ilgili nakilleri Arapçasını ve Türkçesini buraya yazırmısın lütfen?
-Tahavi Akidesi: Sayfa: 234
-Aliyy’ul Kari Şerh Fıkhil Ekber: Sayfa: 198

Cevap: Her iki eserinde Türkçe ve Arapçası mevcuttur. Verdiğim kaynaklardan rahatlıkla bulursunuz. Yok, araştırdığınız halde bulamazsanız bize söylersiniz biz size naklederiz.

Soru: Ayrıca Cumhur ulemanın görüşü meşhur fıkıh ansiklopedisi olan “El Mevsuatul Fıkhiyyetul Kuveytiyye” kitabında şöyle geçiyor:
Ulemâ, Nebi (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in vefatından sonra onunla tevessül etmenin meşrûiyyeti hakkında ihtilaf etmiştir.Yani ''Allahım senden Nebin için veya Nebinin câhı için, veya Nebinin hakkı için istiyorum.'' sözünün söylenmesi gibidir.
Fukahânın cumhuru (Mâlikiler, Şâfîler, Hanefîlerin müteahhirun Alimleri ve Hanbelî mezhebinin görüşü) bu tür tevessül şeklinin Nebi (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in hayatında da ölümünden sonrada caiz olduğu şeklindedir.(El Mevsuatul Fıkhiyyetul Kuveytiyye: 14/156) Aynı kaynakta İmam Ebu Yusufun rahimehhulah görüşü de bu tür bir Tevessülde bulunmanın sakıncalı olmadığı yönündedir.

Cevap: “El Mevsuatul Fıkhiyyetul Kuveytiyye” isimli eser yakınzamanda derlenmiş olup, yeni bir eserdir. Bu yüzden eserde ki bilgilerin delil teşkil edebilmesi için bahsettiği görüşleri ve onların kaynaklarını evvela nakletmek gerekir.

Tevessül meselesine gelince;

Bu konuda Hanefî alimlerden İbn Eb’il-İzz şöyle diyor:

“Kişinin, Allah’tan başkasını duasının kabulüne sebep kılması ve onunla tevessülde bulunması caiz değildir... O şöyle demek ister, “Falanca senin salih kullarından olduğu için duamı kabul eyle.” Onun Allah‘ın salih kulu olmasıyla berikinin duası arasında ne ilgi, ne bağlantı olabilir? Bu, duada taşkınlık yapmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Rabbinize için için ve yalvararak dua edin. O, taşkınlık yapanları gerçekten sevmez.” (Araf: 55)
Bu ve benzeri dualar, sonradan uydurulmuştur. Böyle bir dua ne Hz. Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellemden, ne sahabiden, ne tabiînden, ne de imamların birinden aktarılmıştır. Allah onların hepsinden razı olsun. Bu, ancak cahillerin ve bazı tarikatçıların yazdığı tılsımlarda bulunabilir.” (Ali b. Muhammed b. Ebî’l-izz ed-Dimaşkî, (öl. 792h./1390m.) Şerh’ül-akîdet’it-Tahâviyye, Beyrut, 1408/1988, c.I, s.295-297.)

Tevessül meselesi çok geniş bir mesele olup, alimler bu konuda uzunca konuşmuşlardır. Ve hatta bazı alimler bu konuda müstakil eserler telif etmişlerdir. Örneğin: İbni Teymiyye (rah.)  “Kâidetün Celîle fi't-Tevessül ve'l-Vesîle” isimli eserini telif etmiştir.

Size, görüşlerinizi daha iyi anlamak için birkaç soru sormak istiyorum;

1-Tevessül nedir? Kaç çeşittir? Meşru Olanları ile Olmayan çeşitleri var mıdır? Yoksa her çeşidi meşru mudur? Bu konuda cumhurun görüşünü kendi eserlerinden nakledebilir misiniz?
2- “Falanca kimsenin hakkı, hürmeti için” Allah’tan bir şeyi istendiğine dair veya sahabenin Rasulullah (s.a.s)’in hakkı için Allah’tan bir şey istediğine dair sahih bir delil var mıdır? Bu konuda alimlerin görüşleri var mıdır? Varsa kendi eserlerinden nakledebilir misiniz?
3- Sizin literatürünüzde meşru olmayan tevessül var mıdır? Varsa nasıl yapıldığında meşru olmamış olur?
4-Yaratılmışların Allah’a karşı hakları var mıdır? Vardır diyorsanız bunun delili nedir?

Not: Sizleri köşeye sıkıştırmak veya küçük düşürmek için sormuyorum. Şayet bu sorulara cevap verirseniz sizin bu konuda ki görüşlerini daha iyi anlamış oluruz ve böylece cevabımızı veririz.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
İmam Tahavi
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 123


« Yanıtla #7 : 28 Şubat 2014, 11:31:19 »

Hakkım Helal Olsun.

İbn Ebil İzzden nakl ettiğine gelince, konu hiç de İbn Ebil İzzin iddia ettiği gibi değil. Çünkü Ehli Sünnetin imamlarından Ahmed bin Hanbelin Nebi sallAllahu aleyhi ve sellem ile Tevessül ettiği Hanbeli fıkıh kitaplarında nakl edilmiştir. Ayrıca Hanbeli mezhebin sahih görüşüne göre Salih insanla bile Tevessül caizdir. Bu konu oldukca meşhurdur. İmam Ahmed bin Hanbelin görüşü için İbn Muflihin “El Furu” adlı eserinden okuya bilirsin. Mezhebin sahih olan görüşü için ise Ali bin Suleyman El Merdavinin “El İnsaf” adlı eserine baka bilirsin.
Kayıtlı
İmam Tahavi
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 123


« Yanıtla #8 : 28 Şubat 2014, 14:38:45 »

Hanbeli fakihlerinden Ali bin Suleyman El Merdavi (817-885 h/1414-1480 m) "El İnsaf" adlı  eserinde konumuzla ilgili şöyle diyor:

يجوز التوسل بالرجُلِ الصالحِ على الصحيحِ مِن المذهب , وقيل: يستحبُّ

"(Hanbeli) Mezhebinin sahih görüşüne göre salih insanla Tevessül etmek caizdir. Müstehab olduğuda söylenmiştir."

Kaynak: Ali bin Suleyman El Merdavi: El İnsaf: 375
Beytul Efkarid Devliyye
Kayıtlı
İmam Tahavi
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 123


« Yanıtla #9 : 01 Mart 2014, 12:10:23 »

Tevessülü Caiz Gören Ulema
1. Hanefilerden Kamalud-Din İbn Humam
2. Osmanlı Hanefi alimlerinden Şeyhi Zade
3. Malikilerden İbnul Hacc El Abdari
4. Şafilerden İmam Muhyid-Din En Nevevi
5. Şeyhul İslam Zekeriyya El Ensari Eş Şafii
6. Şeyhul İslam Takiyud-Din Es Subki
7. Şafi fakihlerinden Hatib Eş Şirbini
8. Şafi ulemasından Sahih Buhari şarihlerinden Şihabud-Din El Kastalani
9. Allame İbn Hacer El Heytemi El Mekki
10. Malikilerden Müfessir İmam Ebu Abdullah El Kurtubi
11. Allame İbn Allan Es Siddiki Eş Şafii
12. Şafilerden İzzuddin İbn Camaa
13. Şafi ulemasından Celalud-Din El Mahalli
14. Zamanında Şafilerin Medine şehrinde müftüsi olan Ebul Hasan Es Samhudi
15. "Küçük Şafi" olarak tanınan Şemsud-Din Er Ramli
16. Hanbeli ulemasından Muvafakkud-Din İbn Kudame El Makdisi
17. Hanbeli ulemasından Yusuf bin Kermi
Not: İsimlerini zikr ettiğim fukaha sadece Tevessülü değil bununla yanaşı Nebinin sallAllahu aleyhi ve sellem kabrinden şefaat (dua) talep etmeği bile caiz görüyorlar.

Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #10 : 02 Mart 2014, 01:23:46 »

Salihlerle ve nebilerle tevessül meselesi tafsilatlı bir meseledir. Tahavi, sizin yaptığınız gibi bir kaç alimin görüşünü mutlak sahih görüşmüş gibi nakletmek ilme yaraşır bir tavır değildir. Size bir kaç soru sormuştum. Siz ise sorulara cevap vermek yerine bir takım sitelerden tevessüle cevaz veren alimlerin isimlerini naklediyorsunuz. Madem ki bu alimler tevessülü açıklamışlar ve cevaz vermişler o zaman onların eserlerinde size sorduğum soruların cevapları da vardır. Öyleyse zaman ismini zikrettiğiniz alimlerin eserlerinden konuyla alakalı olan sorularımızın cevaplarını naklederseniz bizi memnun etmiş olursunuz.

Nebiler ve Salihlerle tevessül meselesine arapça sitemizde cevap Arapça olarak verilmiştir. Şayet vaktimiz olur ve müsait olabilirsek bunu tercüme ederiz inşeAllah. Bahsi geçen yazıya ulaşmak için aşağıdaki linke tıklayınız;

Nebi ve Salih kimselerle Tevessülün Hükmü
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
İmam Tahavi
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 123


« Yanıtla #11 : 02 Mart 2014, 07:44:11 »

Hanbeli alimlerinden İbn Teymiyyenin talebesi olan Şemsud-Din İbn Muflih (708-763 h/ 1308-1362 m) Ehli Sünnetin imamlarından olan İmam Ahmedin bu konudakı görüşünü şöyle beyan ediyor:

ويجوز التوسل بصالح ، وقيل : يستحب ، قال أحمد في منسكه الذي كتبه للمروذي : إنه يتوسل بالنبي صلى الله عليه وسلم في دعائه ، وجزم به في المستوعب وغيره ، وجعلها شيخنا كمسألة اليمين به


Kaynak: İbn Muflih: El Furu: 2/127
Kayıtlı
İmam Tahavi
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 123


« Yanıtla #12 : 02 Mart 2014, 10:50:33 »


Bismi'l-lahi'r-Rahmani'r-Rahim

Teymullah! Kusura bakmayın biz burada cumhur ulemanın görüşünün hangi yönde olduğunu tartışıyoruz.
Hanbeli mezhebinin görüşünü ve mezhebin imamı Ahmed bin Hanbelin rahimehullah görüşünü de nakl ettim elhamdulillah.
Biz bir kaç alimin görüşünü değil genel ulemanın görüşünü nakl ettik. Tevessülü caiz görmeyen ulemanın lütfen listesini buraya as bakalım kaç tane alim çıkacak.
Ulemanın ittifakı ile Tevessülün caiz olan nevi ise şudur:
1. Allahu Tealanın İsimleriyle.
2. Salih amelle.
3. Salih bir zatın (hayattayken) duasıyla.
Öldükten sonrakı halinde şefaat (dua) talep etmek, Veya falancanın hatırına Yüce Allahtan bir şeyler istemek konusunda ise ulema ihtilaf etmiş. Bu konuya değinen alimlerin (dört mezhebe mensub fakihlerin) geneli böyle bir ameli caiz görmüşken bazıları ise mekruh ve bidat görmüş.
Bu konu bu kadar basit.
Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #13 : 21 Mart 2014, 12:32:17 »

Tevessül ve vesile hakkında yazılanlara binaen bu konuda açıklama ve ispat bakımından birkaç şey söylemek istiyoruz.
 
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
 
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve O’na (yaklaşmak için) vesile arayın! O’nun yolunda cihad edin, belki kurtuluşa erersiniz.” (Maide: 35)

Allah-u teala birçok ayeti kerimesinde kendisine yaklaşmak için vesileler aramamızı emretmektedir. Bu yüzden Müslümanlar, Allah’a yaklaşmak için şeriatin meşru gördüğü sınırlar çerçevesinde Allah’a yaklaşmak için vesileler arar. Allah’a yaklaşmak konusunda meşru olan vesilelerin bazılarını şöyle sıralayabiliriz;
 
1-Kişinin Allah’a ve rasulüne olan imanı, Kur’an ve sünnete olan bağlılığı ile Allah’a yaklaşması. Bunun meşru olduğuna hiçbir alim ihtilaf etmez.
2-Salih amellerle Allah’a yaklaşmak ve O’nun rızasını elde etmeye, o amellerin vesilesiyle Allah’tan istekte bulunmak. Bu ise meşru olup, alimler bu konuda ihtilaf etmemişlerdir ve sahih naslarla sabittir.
3-Nebi ve rasullerin veya salih kimselerin hayatta iken onların kendileri için dua etmesini, kendilerine Allah katında şefaatçi olmasını istemek. Bu ise caizdir ve bu konuda da ehli sünnet alimleri arasında ihtilaf yoktur.
 
Kişinin Allah’a ve rasulüne olan imanı, Salih amelleri, Nebi ve rasullerin, Salihlerin duasıyla Allah’tan istekte bulunması ve Allah’a tevessül etmesi caizdir. Bu alimlerin ittifakı ile sabittir.
 
Şimdi ise caiz olmayan Allah’a yaklaşma gayretlerini ve vesilelerini şöyle sıralayabiliriz;
 
1-Putperest müşriklerin putlara, salihlere, yıldızlara, nebilere vs. kimselere, kendilerini Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye, ibadet seviyesine çıkan ibadetleri onlara yapan, onları ilahlaştıran müşriklerin yaptığı gibi, salihlere, şeyhlere, kabirlere, vs. kimselere kendilerini Allah’a yaklaştırsınlar diye aşırıya kaçan ve neticede ibadet seviyesine çıkan amelleri onlara yapanlar…
 
Bunlar Allah’ın emretmediği bilakis yasakladığı, sakındırdığı yollarla ona yaklaşmayı temenni ederler. Hâlbuki bunların yaptığı şirk ve küfürden başkası değildir. İlk putperestlerin salihler hakkında aşırıya gitmesi, onları ilah edinmesi ve Kureyş müşriklerinin putlarının ve ilah edindiklerinin Allah katında kendilerine şefaatçi olacağını ve kendilerini Allah’a yaklaştıracağına inanmaları gibi…
 
2-Nebi, rasul ve salihlerin “zatı, hakkı hürmetine” istekte bulunmak.
 
Şu iyice bilinmelidir ki; Rasulullah (s.a.s)’ı en iyi anlayan sahabeleridir. Ve onlar Rasulullah’ı herkesten çok seviyor, Ona şeriatın emrettiği değeri veriyor, sakındırdığı aşırılıktan şiddetle kaçınıyorlardı. Bir amelde fayda olduklarını ve kendilerini Allah’a daha çok yakınlaştırdığını bildiklerinde buna şiddetli bir şekilde rağbet ederlerdi. Ve yine en hayırlı asır; sahabe, tabiin ve selefin yaşadığı asır olan ilk üç asırdır.
 
Sahabeler (r.a) hayatta iken Rasulullah (s.a.s)’a kendilerinin bağışlanması için Allah’a dua etmesini, kendilerine kıyamette şefaatçi olmasını istiyorlardı. Fakat ne sahabelerden ne tabiin ne de seleften öldükten sonra Rasulullah’ın veya salih kimselerin zatını, hürmetini, hakkını vesile edinerek bir şey istememişlerdir. Ve hatta sıkıntı zorluklara düşmelerine rağmen böyle bir yola başvurmamışlardır. Misal verecek olursak: Kıtlıkta Abbas b. Abdulmuttalibi vesile edinerek onunla yağmur duasına çıkmaları ve o zaman ki söyledikleri sözlerdir.
 
Şu kesindir ki; Ne sahabe, ne tabiin, ne de seleften hiç kimse Rasulullah’ın veya salih kimselerin “zatı, hakkı ve hürmetine” şeklinde dualarla Allah’tan istekte bulunmamış, tevessül etmemişlerdir. Bu konuda böyle yaptıklarına veya onlardan nakledilen dualarda böyle bir şeyin olduğuna sahih bir delil veya hadis yoktur. Ve sahabe, tabiin, seleften sabit olan sahih ve meşhur dua mecmualarında böyle duaları görmemekteyiz. 
 
Dolayısıyla Rasulullah’ı en çok seven sahabeler, onlardan sonra gelen tabiinler ve selef böyle bir ameli yapmadığına göre bu amel ne meşru, ne mustehab, ne de vaciptir. Bu amel meşru olmayan bir bid’at’tır. Fakat muteahhir ulemasından bazıları bu amelin caiz ve müstehab olduğunu söylemişlerdir. Ancak bize göre doğru olan görüş; Sahabe, tabiin, selef nebilerin ve salih kimselerin zatını, hakkını, hürmetini vesile edinerek bir duada bulunmadıkları (ve hatta kıtlığa maruz kaldıklarında Rasulullah’ın kıymeti, hürmeti ve zatını vesile edinerek değil onun amcasıyla beraber yağmur duasına çıkmışlardır) ve dolayısıyla bu onlardan sabit olmadığı için bu amel meşru olmayıp, bid’attir.
 
Bu konuda Şeyhul İslam İbn-i Teymiyye (rah.) şöyle diyor;

“Allah'a karşı Resûlüllah'ın zâtına yemin etmek ve istemek anlamında O'nunla tevessül ki, bu, sahabenin yağmur duasında ve başka işlerde, O'nun ne sağlığında, ne vefatından sonra, ne kabri başında, ne de başka bir yerde hiç yapmadıkları bir şeydir. Ashâb arasında meşhur dualar içinde de böyle bir şeye rastlanmamaktadır.

Bu konuya ilişkin bazı rivayetler sâdece merfû veya mevkuf, ama zayıf hadîslerde yahut da Allah izin verirse ileride açıklayacağımız gibi sözü delil teşkil etmeyen kimselerden nakledilmiştir.

Buna karşılık İmâm Ebû Hanîfe ile, Hanefî fukahâsının sözleri şudur:

"Böyle birşey caiz olamaz".

Onlar şöyle de diyerek bu tarz tevessülü yasaklamışlardır:

"Hiçbir yaratık aracılığıyla Allah'tan istenemez".

"Hiç kimse: "Ya Rabbi, peygamberlerinin hakkı için senden istiyorum"
diyemez".

Ebü'l-Huseyn el-Kudûrî , "Şerhu'l-Kerhî" adlı önemli fıkıh kitabının "Mekruhlar" bölümünde şöyle der:
"Bunu Ebû Hanîfe 'nin ekolüne mensup birçok fakîh söylemiştir".

Bişr b. el-Velîd der ki:

Ebû Yûsuf, İmâm Ebû Hanîfe'nin şöyle dediğini bize anlattı:

"Kişiye yakışan, Allah'a, yalnızca O'na yönelerek dua etmesidir; bu kişinin:

"...Arş'ın şeref mahalleri ile..." veya:

"...mahlûkâtın hakkı için..." demesini doğru görmüyorum".


Ebû Yûsuf bunu nakletmiş ve şöyle demiştir:

"Arşının şeref mahalli ile kasıt Allah Teâlâ'dır; bu sebeple ben böyle demeyi mekruh saymıyorum. Ama kişinin"Falanca hakkına, resullerin ve nebilerin hakkı için, beyt-i haram ve meş'ar-ı haram hakkı için..." demesini hoş görmüyorum".

Kudûrî de şunları söyler:

"Allah'tan mahlûkâtı ile istekte bulunmak caiz değildir".

Çünkü yaratılanın Yaratıcı üzerinde hiçbir hakkı yoktur ve ümmetin ittifakıyla böyle bir istek caiz değildir. Ebû Hanîfe ile arkadaşlarının (Hanefî fukahâsının):

"Bir yaratık aracılığıyla Allah'tan istenemez" sözlerinin iki anlamı olup bunlardan birisi üzerinde duralım:
Bu söz, bir şahsın bir yaratığa yemin etmesini kabul etmeyen diğer imamlarla uyuşmaktadır. Çünkü kişinin bir yaratığa karşı başka bir yaratıkla yemin etmesi yasaklanınca, Yaratıcı'ya karşı bir yaratığa yemin etmesinin yasaklanması haydi haydi gereklidir.

Bu, Cenâb-ı Hakk'ın:

"Kararıp ortalığı bürüdüğü zaman geceye yemin olsun" (Leyl:1)

"Açılıp aydınlattığı zaman gündüze andolsun" (Leyl:2)"Güneşe ve onun ışığına yemin ederim" (Şems:1)


"Canları boğarcasına şiddetle çekip alanlara andolsun" (Nâziât:1) ve:

"Andolsun o kuvvetlere, o saf bağlayıp duranlara."  (Saffat:1 )


Ayetlerinde olduğu gibi, yaratıklarına yemin etmesinin aksinedir. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın mahlûkâtına yemin etmesi, kendisiyle yeminin faydalı olacağı kudret, hikmet vevahdaniyetine delâlet eden âyetlerinin anılmasını ihtiva etmektedir.

Ama bir kulun yemini böyle değildir. Çünkü onun mahlûkâta yemini, Sünen'lerde rivayet olunduğu gibi, Yaratıcı'sına ortak koşmaktır. Hz. Peygamber buyurur:

"Allah'tan başkasına yemin eden kimse şüphesiz Allah'a eş koşmuştur" (Tirmizî, Nüzûr 9; Nesâî, Eymân 4; İbn Mâce, Keffârât 2; Dârimî, Nüzûr 6)

İmâm Tirmizî ve diğer muhaddisler bu hadîsin "sahih"olduğunu belirtirler. Diğer bir varyantta:

"Şüphesiz kâfir olmuştur" şeklinde nakledilmiş olup bunu da el-Hâkim "sahih" kabul etmektedir.
Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu Buhari ve Müslimtarafından nakledilir:

"Kim yemin edecekse ya Allah'a yemin etsin, ya da sussun" (Buhârî, Sehâdât 26, Edeb 74, Eymân 4; Müslim, Eymân 3)

Resûlüllah yine buyurmaktadır:

"Atalarınıza yemin etmeyiniz. Şüphesiz Cenâb-ı Hak ecdadınıza yemin etmenizi size yasaklıyor" (Buhârî, Eymân 4; Müslim, Eymân 1)

Buhari ve Müslim'de şu hadis de yer alır:

"Lat ve Uzzâ'ya yemin eden kimse 'La ilahe illAllah' desin(imanını yenilesin)" (Buhârî, Eymân 5; Müslim, Eymân 5)”(İbn-i Teymiyye Kulliyatı-C.1)”

İmâm Mâlik, Ebû Hanîfe'nin ashabından (talebelerinden)İbn Ebî İmrân ve diğer bâzıları, dua eden kişinin:
"Ya Seyyidî, ya Seyyidî! = Ey efendim, aman efendim!"demesini hoş görmemişler ve:
"Peygamberin dediği gibi "Ya Rabbi, ya Rabbi!" de"demişlerdir.” (İbni Teymiyye Kulliyatı-Cilt:1)

Ve yine Şeyhulislam şöyle diyor;

“Peygamber ve sâlihlerin mücerred zâtlarıyla (Cenâb-ı Hak'tan) istemek ise meşru değildir.
Birçok âlim insanları bundan nehyetmiş, "bu caiz değildir" demiş, bazıları buna ruhsat vermişlerdir.
Fakat yukarıda geçtiği üzere, birinci görüş daha kuvvetlidir. Çünkü bu, matlubun yerine gelmesini iktiza etmeyen bir sebep yordamıyla istemektir.   

Halbuki, meselâ Allah Teâlâ'dan, sâlihlerin dualarıyla ve sâlih amellerle istemek, istenilen şeyin yerine gelmesini gerektiren bir tevessül olup, meşrudur. Çünkü, sâlihlerin duası, onların dua ettikleri hacetimizin yerine gelmesi için bir sebeptir.

Sâlih ameller de böyledir; Allah'ın, bize sevap vermesine sebeptirler. Binaenaleyh, sâlihlerin duaları ve yaptığımız sâlih amellerle "tevessül" ettiğimizde, Allah Teâlâ'ya bir vesileyle "tevessülde" bulunmuş oluruz.
Nitekim, Cenâb-ı Hak buyurmuştur ki:

"Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve O’na (yaklaşmak için) vesile arayın! O’nun yolunda cihad edin, belki kurtuluşa erersiniz." (Mâide 35)

Söz konusu vesile, sâlih amellerdir.

"İmdada çağrılan bu ilahların Allah'a en yakın olanları dahil olmak üzere hepsi Allah'a yaklaşmanın yolunu (yaklaşmak için vesile) ararlar. O'nun rahmetini diler ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı korkunçtur." (İsrâ:57)

Fakat, Allah Teâlâ'ya, onların duaları ve kendi amellerimizle değil de, onların şahıslarıyla tevessül edecek olursak, vesile olmayan bir şeyle tevessül etmiş oluruz; çünkü onların zâtları, dualarımızın kabul edilmesini gerektiren bir sebep değildir.

Bundan dolayıdır ki, böyle bir uygulama, ne Hz. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem)'den sahih olarak nakledilmiş ve ne de seleften böyle bir şey, meşhur olarak rivayet edilmiştir.

Mervezî'ye yazdığı ibadet talimatnamesinde (mensek)İmam Ahmed'in, Hz. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem)'le tevessül ederek Cenâb-ı Hakk'a yaptığı bir duası nakledilmiştir.

İşbu rivayet, kimi kez, Hz. Peygamber'e yemin etmenin cevazına dair O'ndan nakledilen iki rivayetten birine hamlolunabilmektedir. Âlimlerin çoğunluğu, her iki keyfiyetin de (Hz. Peygamberle tevessül ve Allah'a karşı O'na (sallAllahu aleyhi ve sellem) yemin etmek) haram odluğu görüşündedirler. Hakikatte, Peygamberlerin Allah yanında büyük mevkileri vardır.

Nitekim Cenâb-ı Hakk'ın, Hz. Musa ve İsa (a.s.) hakkında bu konudaki beyanı yukarıda geçmişti. Fakat, onların, Allah (c.c.) yanındaki mertebe ve derecelerinde, faydası insanlara râcî bir husus yoktur. Bizler bundan, onlara (a.s.), ittiba etmek ve onları sevmek suretiyle ancak yararlanabiliriz. (İbni Teymiyye Kulliyatı-Cilt:1)

Son olarak söylediklerimizi şöyle özetliyoruz;
 
1-Allah Teâlâ'ya, Hz. Peygamber'e olan imanımız, O'na olan sevgi ve bağlılığımız ve sünnetine ittiba etmemiz sebebiyle tevessül edersek bu caizdir.
2-Allah’ın razı olduğu salih amellerle Allah’a tevessül etmekte caizdir.
3-Rasullerin, nebilerin ve salih kimselerin hayatta iken kendisine dua etmelerini istemek de caizdir.
4-Rasullerin, nebilerin ve salih kimselerin “hakkı için, zatı hürmetine” vs. zatıyla tevessülde bulunmak sahabe, tabiin ve selef alimlerinin, cumhurun ittifakıyla meşru olmadığı sabittir. Fakat muteahhirden bazı alimler buna cevaz verdiler.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.