HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 28 Mart 2024, 14:07:17


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: 1 2 [3] 4 5   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: DOMUZ, JELATİN VE GIDA KATKILARI  (Okunma Sayısı 61098 defa)
0 Üye ve 6 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Ebud_Derda
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 37


« Yanıtla #30 : 08 Ocak 2014, 21:53:34 »

                                    HİDAYETE TABİ OLANLARA SELAM OLSUN

Silmiş olduğun o bilgi notunda İbrahim el-Halebi (rahmetullahi aleyh) şöyle bir cümle etmişti. : Domuzun her şeyi haramdır, "herşey". Bu konu ile ilgilenen kişileri "herşey" kelimesi hakkında düşünmeye sevk etmek için bu bilgi notunu astım. "Herşey" ne demek? Yani herşey dendiğinde domuzdan elde edilen ve faydalanmak için kullanılan herhangi bir element her hangi bir atom da bu herşeyin içine girer. Yani siz domuzun yağından karbon yada hidrojen elde ettiniz ve bu elde ettiğiniz elementler de domuzdan elde ettiğiniz için "herşey" kelimesinin kapsamına girer ve domuzun bir cüzü olarak değerlendirilir.


Allah için ben teymullah ve burada emeği geçen muvahhidleri seviyorum.Senin niyyetin ne  üzümmü yemek, bağcıyımı dövmek Allahtan kork ben Arkadaşlara bir kaç soru sordum sormamın maksadı l Allah için bu konuda şüpheleri ortadan kaldırmaktır.

Şimdi senin meselelere nekadar yüzeysel baktığını Alah-ın izni ile isbat edeyim?

Demişsinki ibrahim haleplinin fetvasına domuzdan elde edilen herşey,yani faydalanmak için kullanılan,hidrocen nitrocen ve saire ve saire şu kelimeri yazarkemn Allahtan korkmadınmı Sen Ali r.a dan,ebu hanife serahsi ve diğer ulemadan dahamı ince anlayışılısınki onların cevaz verdiğine cevaz vermiyorsun.

 Bu sözüm niyyeti sırf yazmak olanlara yani yazıyor desinlerdiye yazanlara ve edpve ahlakın vurgusna binaendir. eskilerin meşhur bir sözünü hatırlatayım ilim ,ahlak olmayınca neylesin medrese mektep okusa alim olsa illa merkep illa merkep girdim ilim mecline ilim ta gerideymiş önce edep önce edep. Edep ya hu

Sana senin sözünü çürütecek  ulemanın fetvalarını aktarıyorum.
 
Domuz yağı ile Zeytin yağının karışması meselesine ulema şöyle fetva vermiştir.

Parçaları bitişik olan karışıma örnek ise murdar hayvanın iç yağı  ve domu yağı karışmış olan yağdır.Bu üç kısma ayrılır.
1:) Murdar hayvanın yağı, daha çoksa o yağdan yemek veya başka bir şekilde yararlanmak caiz değildir.Çünki hüküm çoğunluğa göredir.

2:)Zeytin yağı daha çok ise zorunluluk durumu dışında bu yağdan yenmez.
çüki murdar hayvanın yağı herne kadar diğer yağdan az ve hükmen tüketilmiş olsada,gerçekte o yağın içinde bulunmaktadır helalle haram-ı birbirinden ayırmanın yolu kalmamıştır. BUdurumda ise helalden bir parça yendiğnde haramla birlikte yenmiş olacaktır.Kişinin haram yemesi dinen yasaklanmıştır.

Ancak bu yağ aydınlatmada ve deri tabaklamasında kullanılabilir.Çünki helal daha çoktur.amamaç helalden yayrarlanmaktır.Biz namaz bölümünde peygamber s.a.vden Ali r.a dan pisyağdan yararlanmanın caiz oduğunu nakletmiştik. çünki o sıvı ise yemek dışında ondan yaralanabilirsiniz.

Ebu hanife ve müntesiplerine göre bu yağın kusuru açıklanarak satışı caizdir.
Şafi r.a bu yağı satmak caiz değildir ona göre bu yağda şarap gibi pistir.


Kayıtlı
karateci
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 38


« Yanıtla #31 : 09 Ocak 2014, 00:31:24 »

Ebud_Derda,

Cehaletimi ortaya koymak için uğraşman güzel ve edepsizliğimi de. Alimliğim cahil olduğumu bilecek kadar daha fazla değil. Kızdıklarım olsa da muvahhidlerin hepsini seviyorum. Onlara kin gütmem mümkün değil.

Tabi seni anlamaya çalıştım. Ama kusura bakma anlayamadım. Anlayışsızlığıma ver. Belki cahile cehaletini açıklayacak edepsize haddini bildirecek cesaretin buna sebep. Cahile söz anlatmak deveye hendek atlatmaktan güçtür.  

Açıkçası ispat için yazdıklarını anlayamadım. Yine kusura bakma. Belki birkaç değişik versiyonla anlatırsan sonunda anlamayı başarırım. Muhtemel buna sebep; benim cehaletim ve ne demiştin?: edepsizliğim. Rabbime dua edeceğim beni cehalet ve edepsizlik bataklığına sokmasın.

Sana niye cevap yazdığımı da anlayamadım.

Ama sen şu anlamadığım denklemi çözersen bana anlat dinlerim. Sadece bilki bu denklem benim değil.

Körü körüne taklit etmeyin deyip insan aklı ile alay eden ifadeleri yutturan hokkabazların.

Denklem şu:

Körükörüne taklit etmeyeceksin. Kuran ve sünneti anlamak için alimlerin eserlerine gideceksin. Ama bir de her sorulana MUHAKKAK cevabı olan birilerine de gideceksin. Öyle ki hiç bilmiyorum demez. Oysa bilmediğini itiraf etmek alimin vasfıdır. Ama buna rağmen bulur buluşturur ne sorsan cevap verir ne sorsan bilir.

O birileri bilgisi ile övünür. Okuduğu kitapların çokluğu ile övünür. Hatta büyük bir hışımla ve tepeden bakan ifadeler ile sana sorar: "sen kaç tane kitap veya fıkıh kitabı okudun?" Bildiği çatpat bir lisan var ise onunla her bilinmezi çözebileceğini zanneder. (Yahu dur arkadaş bilmiyorum de ne olur? Her şeyi bilmek zorunda değiliz ki. Ayrıca bilmek sadece bilgi değil ki hikmet de var.)

Sonra o birilerinin, insan aklı ile alimlerin kitaplarında okuduğun hikmet ile alay eden ifadelerine kalbin, hissin
ve aklın kabul etmese de itiraz etmeyeceksin. Çünkü bu edepsizlik olur. Ama bütün bunları yaptıktan sonra yine de körü körüne taklit etmemeyi başaracaksın. Yine de başaracaksın. Yine de başaracaksın. (Tabi bu durumda nasıl başarılacağını ben bilmiyorum açıkçası). Sen bilirsen söyle.


Akıl kutsaldır, sadece Allah'a kulluğu başarmak için çalıştıkça.

Bak Rabbim cc. ne diyor:

"Allah, azabı ve rezilliği, akıllarını kullanamayanlara musallat eder." (Yunus 100)

Hem körükörüne taklit etmeyeceksin hem de KUTSAL OLAN insan aklı ile alimlerin kitaplarında okuduğun hikmet ile alay eden ifadelere kalbin, hissin ve aklın kabul etmese de itiraz etmeyeceksin. Bu nasıl olacak? Ben bu denklemi çözemedin. Niye yazdığımı bilmezken sana sorduğum denklemi çözebilirsen sen bana anlat. Anlayamasam da dinlerim. Belki de anlarım.

Bi de şunu da sormadan edemeyeceğim. Mesela bir bütünden bir parçayı bir şekilde alacaksın. Sonra diyeceksin ki bu parça o bütünün cüzü değil başka bir şey. Bu nasıl olur? Hani kimya ile matematik ile veya her ne şekilde
anlatırsan anlat. Anlamasam da belki anlarım. Belki anlamasam da en azından dinlerim.

Bir de kitap yüklü eşşek olmak var (Sen söylemiştin). Kitap oku oku oku bitmez. İlim oku oku oku bitmez. Gerekli olan şer-i ilimlerden başka dünya ilimleri de var Kimyası var gıdası var biyolojisi var maetmatiği var. Bak şaşırma renk bilimi diye bir bilim var. EVET RENK BİLİMİ. Bir de kurban edeceği ineğin rengini bile soracak düzeyde sözüm ona renk bilimine vakıf olmuş yahudi var. Oku da oku. Bütün bunları okuduktan sonra kitap yüklü eşşek olmak var. Allah BÜTÜN MÜSLÜMANLARI KORUSUN. BUNU OLMAMAK İÇİN NE YAPMAK GEREK BU KONULARA DEĞİNİR MİSİN?

Hikmet mi renk bilimi mi? desen ben hikmeti tercih ederim. Eminim sen de hikmeti tercih edersin.

Yalnız dikkat konuyu yeterince dağıttık!
Kayıtlı
Ebud_Derda
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 37


« Yanıtla #32 : 09 Ocak 2014, 00:57:05 »

 HİDAYETE TABİ OLANLARA SELAM OLSUN
Allah-a hamdolsunki gerk kendim gerkse  hakkında nasihat ettiğm anlayışlı arkadaşlar var.

Karetci benim niyyetim sana hakaret değil sadece ulemanın sözlerini yorumlamnı eleştirmek idi Zira Ulemanın Sözlerini sarih (açık) değilse Ancak Kendileri gibi alimler yorumlar.

Sana anlatmak istediğm necis olan bir şeyden herhan bir şekide istifade edilemiyeciğini söylemendir oysa hanefi uleması ve ali r.a pisyağın yeme dışında aydınlatmada ve sairede kullanacağını söylemeleridir

Ben teymullah-a sorduğum sorulardan vazgeçmiş değilim seninde denkleminde arkadışın soru soran muhatabı küçümseyici tavrını eleştirel mahiyyette yazdım ve bukonuda anladıysa kendini uyardım.

İslam-ın bir çok hükmü akla uygundur yalnız islam akla uymaz akıl islam uyar sana tavsiyem alimlerin fetvalarını yorumlarken alimlerin bu tür maddelerin Kullanılıp kullanılmıyacağına dair fetvalarını daha tedaylı araştırmandır.

Kareteci dediğin gibi körü körüne mukallid ve kıraldan çok kıralcı olmaktan ve hak yoldan yani orta yoldan ifrattan ve tefritten Allah muvahhidleri korusun.Öalesef bunlar günümüzn enbüyük hastalıklarıdır.

Ben haddi aşmaktan ve birin hakkına girmekten Allah a sığınırım sana yazdıklarımı düzelttim kusura bakma bensenin anlayışsız ve dikbaşlı olacağını bekliyordum senin anlayışlı sözlerin benimde sana karşı olan görevimi yerine getirmemi gerektirir. onun için yukarıdaki yazdığım yazıdaki seni incitecek şeyleri sildim kusura bakma neyse HAKBİLDİĞN MESELEDEN ASLA TAVİZ VERME VE BU HAK UĞRUNDA GEVŞEKLİK GÖSTERME NUKALLİDDE OLMA YALNIZ BİRİ YANLIŞINI DELLİERİ İLE İZAH EDERSE ONA UY.

Sen bana son yazında birkaç yerde taş atsanda ben baştaki anlayışlı ve kibirden uzak hakkı arayan uslubundan dolayı sana karşı biraz ölçüsüz davrabdığımı gördüm benim niyyetim niyyeti halis olan talipleri hor görmek,küçükdüşürmek azarlamak değil ama bazen insan elinde olmadan dilinden bazı şeylersudur oluyor ben riya vekibirden Allah-a sığınırım insanların encahili benim ve insanlardanda ençok ilme muhtac olan Allah bütün muvahhidlere husnul huluk güzel ahlak versin hatalarını düzelten hatada ısrar etmiyenlerden eylesin.
Senden ricam bana taş attığın yerleri benim sana yazdığım yerleri silmem gibi silmendir.

Aynı anlayışı teymullah tan da bekliyorum ama hala ondan bu konuda bir işaret göremedim.

Kayıtlı
karateci
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 38


« Yanıtla #33 : 09 Ocak 2014, 20:47:20 »

Ebud_Derda,

Hakkını helal et seni kırdıysam. Sana dokundurma olabilecek yerleri sildim. İstemediğin bir yer varsa söylersen onları da silerim; sen birşey silmiş olmasan da...


Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #34 : 12 Ocak 2014, 20:33:49 »

Bir takım yazılar yazarak hadlerini aşan ve işleri güçleri aşırılık olan kimselere onların seviyesine inmeksizin istihale hakkında sözü uzatmamak adına öz bir anlatım yaparak iddia ve ithamlara cevap vereceğim. Bununla birlikte; “kötü söz sahibine aittir” sözü çerçevesinde kötü söz sahiplerine, kötü sözlerini iade edeceğim biiznillah.

Öncelikle istihale meselesinde istihalenin tanımıyla söze başlayalım.

İstihalenin Tanımı:

İstihale lügatte; bir şeyin yapı ve asıl şeklinin başka bir hale değişmesidir. Bu manada buna tahavvul, tegayyur ya da tebeddul de denilebilir.

İstilahta ise; bir şeyin hakikatinin bir başka şeyin hakikatine dönüşmesidir.(Reddu’l Muhtar, 1/191)

İlmi istilahta ise; kimyevi bir tepkimeyle bir maddenin başka bir bileşiğe dönüşmesidir. Şöyle ki; bir maddenin bizzat kendisi, dönüşüm yoluyla yeni başka bir maddenin bizzat kendisi olmasıdır. Örneğin; zeytinyağının veya iç yağlarının sabuna dönüşmesi gibi. Zira zeytin yağı başlı başına bir maddenin kendisidir. Aynı şekilde sabun da bir başka maddenin bizzat kendisidir.

İstihalenin Hükmü:

Necis bir şeyin değişime uğraması (ya da değiştirilmesi) sonucu başka bir maddenin hakikatine dönüşmesi konusunda alimler farklı görüşler belirtmişlerdir. Yani; bir maddenin hakikatinin başka bir maddenin hakikatine yakılmak veya başka bir şekilde dönüşmesi halinde temiz olup olmayacağı konusunda alimler arasında ihtilaf olmuştur. Bu ihtilafın doğal sonucu olarak iki farklı görüş ortaya çıkmıştır:

Birinci görüş; necis olan bir şey istihale yoluyla necis olmayan başka bir maddenin hakikatine dönüşürse o şey temizdir.  Bu görüş; Ebu Hanife, İmam Muhammed’e, Hanefi ve Maliki alimlerinin çoğunluğuna aittir. Bu alimler değişime uğrayan şeyin bizzat necis olmasıyla, mana olarak necis olması arasında bir fark görmediler. (Bak; Reddu’l Muhtar, 1/191, Bahru’r Raik, 1/239, Haşiyetu li ibni Abidin, 1/216, Şerhu Fethu’l Kadir, c: 1/200, Haşiyetu Reddu’l Muhtar, 1/216, Şerhu’l Kebir maa Haşiyetu’d Desuki, 1/57)

Hanbelilerden İbni Teymiyye o şeyin temiz olduğu görüşünü kabul etti. Aynı şekilde zahiriler de bu görüşü kabul ettiler. (Mecmu’ul Feteva, İbni Teymiyye, 21/500, El-Muhalla, 1/138)

İkinci Görüş: Necis olan bir şeyin değişim yoluyla yeni bir maddeye dönüşmesi konusunda Şafii alimleri ölünün derisinin mana olarak necis olması gibi necis olduğu görüşüne sahip oldular.

Bu açıklamalar çerçevesinde anlaşılan şu ki; istihale yoluyla bir madde başka bir maddeye dönüşebiliyor. Bu konuda üzerinde ittifak edilmiş bazı hususlar vardır. Örneğin; naslarla da sabit olduğu üzere içkinin sirkeye dönüşmesi gibi… Fakat bazı alimler bu gibi durumlarda istihale konusuyla ilgili olarak; başkasının müdahalesi olmadan, şartını koşmuş, bazı alimler ise böyle bir şart koşmamışlardır.

Bir şeyin bizzat kendisinin yeni olan başka bir şeyin bizzat kendisine dönüşmesi konusunda âlimlerin bazı sözleri vardır.

Örneğin; ölünün kemiğinin küle dönüşmesi veya yanmak suretiyle dumana dönüşmesi veya başka bir şeyin yanmasıyla bir başka şeye dönüşmesi gibi… İşte bu gibi şeyler yanma sonucu alimlerin çoğunluğuna göre; yanması öncesi necis ise yanması sonrası temiz olur. Fakat bazı Şafii ve Hanbeli alimlerine göre o şey yanmadan önceki hali üzere, yani necis olarak kalır.

Bu durumda Malikiler ve Hanefilerden bir gruba göre; bizzat kendisi necis olan bir maddenin gerek özellik ve gerekse sıfat itibariyle başka bir maddeye dönüşmesi durumunda o maddenin bizzat kendisi yeni olan değişik bir madde olması halinde onun kullanılması ve alınması konusunda ancak şu durumları istisna ederek cevaz vermişlerdir: O madde habes (necaset) özelliğini taşımamalı, bedene ve akla zarar vermemelidir.

Buna göre gerek Hanefiler, gerek Malikiler ve gerek onların tabileri, ayrıca İbni Teymiyye, İbnu’l Kayyım istihale yoluyla necis olan şeylerin temiz şeylere dönüşeceği meselesiyle ya da necis olan şeylerin temiz olan şeylere dönüşeceği meselesiyle ilgili şunları söylemişlerdir:

1– Eğer ki bir necaset yakılır, kül veya onun gibi bir şey ya da toprak olursa işte bu yeni şey temizdir.

2– Ölü yakılır, kül veya onun gibi bir duruma dönüşürse o şey temizdir.

3– Eğer [Yasak Kelime], domuz ve bunlara benzer bir hayvan değişim yoluyla tuz veya kimyevi bileşiklere dönüşürse temiz olur.

4– Ölünün kemiği küle, dumana, buhara veya herhangi bir kimsayasal maddeye dönüşürse temiz olur.

5– Temiz bir şey istihale yoluyla habis bir şeye dönüşürse, meyve suyunun içkiye dönüşmesi veya su ve yemeğin sidik ya da necasete dönüşmesi halinde bu dönüşüm necistir.

6– Necis bir şey istihale yoluyla temiz bir şeye dönüşürse, içkinin sirkeye, necasetin veya hayvan gübresinin ağaçların meyvesine veya toprak ürünlerine dönüşürse o şey temiz olur.

7– Necis olan şeyler kimyevi tepkimelerin etkisiyle istihale yoluyla temiz olan sanayi maddelere dönüşmesi halinde şayet bu dönüşen maddeleri almakla bir zarar söz konusu olmuyorsa alınmasında bir mahsur yoktur.

8– Şüphesiz ki hükümler Allah (c.c)’ın verdiği hüküm üzere gerçekleşir. Bir isim üzerinde Allah (c.c) hüküm bildirmişse o ismi o hükümle alırız. Eğer o isim o şeyden düşerse bu durumda Allah (c.c)’ın diğer düşen yeni isim üzerinde hükmü üzere amel edilir. Örneğin; necaset, topraktan ya da külden başka bir şeydir. Aynı şekilde içki, sirkeden başka bir şeydir. İnsan, kandan başka bir şeydir. Oysa Allah (c.c) insanı kandan yarattı. Yine ölü, topraktan başka bir şeydir.

9– İlaç ve gıda sanayinde necasetten istihale yoluyla elde edilmiş kimyevi bileşiklerin kullanılması şayet o elde edilen yeni madde; necis olmayıp temiz ise veya zarar verici özelliği yoksa bu durumda alınmasında, kullanılmasında, yenilmesinde, içilmesinde bir mahsur yoktur.(Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyenler şu eserlerden faydalanabilirler: Şerhu’l Kebir Maa Haşiyeti’d Desuki, 1/57, Feteva Hindiyye 1/44-45, Haşiyetu Reddu’l Muhtar li İbni Abidin, c: 315-316, El-Mugni ve Maahu’ş Şerh, c: 1/740, Mecmu’ul Feteva, 21/72, El-Mugni, c: 1/97, İ’lamul Muvakkiin, c: 1/12, Şerhu Kadir, c: 1/200)

İstihale meselesi fıkıhta çok önemli bir mesele olup, bir çok eserde bunun hakkında malumat vardır. Biz ise sadece bunların genel ve öz anlatımıyla yetiniyoruz. Bu açıklamalardan sonra yazdıklarıyla adeta ilim sahibi edası takınan kişi ya da kişilerin durumlarına bir bakalım:

İddia: kızılbaş aleviler gibi "bu domuzdan başka bir şey; bu domuz değil! tavşan! tavşan!; hadi hep birlikte afiyetle jelatin yiyin"

Cevap: Şu cahilliğe ve fasit kıyasa bakın! Alevi benzetmesi ile istihale arasında hangi ortak illetten dolayı kıyas yapılmış acaba… Oysa birinde Allah (c.c)’ın bir mahlûka verdiği ismi değiştirme var, diğerinde Allah (c.c)’ın iki mübah kıldığı şeye verilen isim var. Hiçbir zaman domuz, tavşan olmaz ne ismen, ne sıfat olarak. Ama domuzdan elde edilen bir yeni temiz ürün isim ve sıfat olarak değişebilir. İşte jelatinle elde edilen ürünler böyledir. Artık o ürün ne domuzdur, ne domuzun bir parçasıdır. Bu ürün ister kendisi domuzun tuzlaya düşmesi gibi değişime uğramış olsun, isterse kimyevi tepkimelerle değiştirilmiş olsun, cumhura göre bu yeni şey temiz bir şey ise ve zarar verici ya da necis bir şey değilse yenilmesinde bir mahsur yoktur. Bu kimse bizi bir takım sapık ithamlara maruz bırakmak için savunduğumuz cumhurun görüşünü kızılbaş alevilerinin yaptığı sapık bir teville mukayese ediyor. Halbuki domuzun istihale yöntemleriyle başka temiz bir maddeye dönüşmesi görüşü cumhurun görüşüdür ve bizde onlara tabiyiz. Cumhuru ve onun görüşüne tabi olan Müslümanları alevilerle veya başka kâfirlerle mukayese etmek sizce de edepsizlik ve hadsizlik değil midir?

İddia: "domuzdan elde edilen jelatin yenebilir helaldir" demeyin

Cevap: Biz böyle söz sarfetmiş değiliz. Bu şekilde istihale yoluyla değişime uğrayan ve temiz başka bir şeye dönüşen, üstelik zarar verici özelliği olmayan yeni bir maddeye helal diyen alimlerin söylediklerini söylüyoruz. Bu durumda eğer adil olarak söz söyleyeceksen en azından şunu diyebilirsin; ben bu alimlerin değil, şu alimin görüşüyle amel ediyorum. Böylece en azından bir dayanağın olurdu.

İddia: İnsanlara afiyetle domuz jelatini yiyebilecekleri hükmünü verdin.

Cevap: Bizim söylediğimiz söz, istihale yoluyla değişime uğrayarak yeni temiz bir maddeye dönüşmüş maddenin yenileceğidir. Yoksa domuzun kendisinin ya da cüzünün yenileceği değil. Bu görüşte olan alimlerin sözleri açıktır.

İddia: Allah Rasulü (sas)'nün sözlerini getiriyorum. Para etmiyor. Sana fıkıh aliminden alıntı yapsam ne olur

Cevap: Alimlerin sözlerinde ve görüşlerinde Rasulullah (s.a.s)’ın sözüne zıt ne gördün ki, fıkıh alimlerinden ayrıca bir görüş getirebilesin. Yoksa bizim yukarda iki farklı görüş sahibi olarak söylediğimiz fıkıh alimleri dışında yeni bir görüş mü ortaya koyacaksın ki böyle söylüyorsun? Oysa bu konuda alimlerin görüşleri açık ve nettir. Fıkıh kitaplarını iyi oku.

İddia: Sen senin aliminin kitabındaki sözleri alim sözü olarak kabul etmiyor musun?

Cevap: Biz, hak olan her sözü kabul ederiz. Bu sebepledir ki alimlerin istihale konusundaki hak olan sözleriyle amel ediyoruz. Bizim âlimimizden naklettiğin sözü kabul etmekle beraber bunun istihale mevzusuyla hiçbir alakası yoktur.

İddia: jelatinin domuzdan mı yoksa başka bir hayvandan mı elde edildiğinin kimyasal testlerle tespit edilebileceği sonucunu okumuş olmalısın (yoksa okumadın mı).

Cevap: Jelatinin ne şekilde elde edildiğinin hiçbir önemi yok. Önemli olan kimyasal tepkimelerle nasıl bir maddeye dönüştüğüdür. Dönüştüğü yeni madde necis olan farklı bir madde mi yoksa temiz olan farklı bir madde mi? Temiz olan yeni bir madde şer’an temizdir. O halde aslının ne olduğuna bakılmaz. Bu konuda istihale kaidesini söyleyen alimler acaba bu kadar ince düşünmekten aciz mi kaldılar ve meseleyi derin boyutlarıyla araştırmadan hüküm verdiler. Tuzlaya düşen domuz, [Yasak Kelime] acaba kimyasal testlerle yine tesbit edilemez mi? Elbette ki yine tesbit edilir.

İddia: şu andaki kimya bilimi domuzdan elde edilen jelatinin domuz olma vasfını kaybetmediği sonucuna varmıştır Yani domuzdan elde edilen jelatinin DOMUZDAN BAŞKA BİR MADDE OLDUĞU söylenemez.

Cevap: Jelatin denilen yeni bir madde ortaya çıktığında artık o şeyin domuz olma vasfı kalkar. Kimyasal testlerle o şeyin domuzdan üretildiği tesbit ediliyor olsa bile, o şey domuz hükmünü almaz, jelatin denilen yeni bir madde hükmü alır. Dolayısıyla domuz haram, jelatin ise helaldir. Çünkü temiz olan yeni bir maddeye dönüşmüştür.

İddia: Niçin kendi koyduğun kaideye uymaktan imtina edip haramı helal yapan bir fetva yayınlıyorsun?

Cevap: Haramı helal etmek şeklinde bir fetva söz konusuysa şayet senin iddia ettiğin gibi bu konuda fetva veren cumhur alimlerine de aslında bu ithamı yapıyorsun demektir. Zira bu görüşe sahip olanların alimlerin çoğunluğunun olduğunu yukarıda yazdık. İtham edeceksen veya bir söz söyleyecek önce meseleyi iyi anla, oku ve meseleyi dakik bir şekilde araştır. Tabi ki araştırma yapacaksan googleden veya youtubeden değil Müslüman alimlerin eserlerinden araştır.

Soru: Domuzdan jelatin elde etmede kullanılan kimyasal yöntemler ile insan ölüsünden elde edilen kollajen proteini (jelatin) yenir mi?

Cevap: Eğer aynı yöntemlerle elde edilen yeni madde temiz bir maddeyse hüküm yine aynıdır, yenmesinde bir mahsur yoktur, bu görüşe sahip olan alimlere göre... Zira insan ölüsünün haramlılığı ile, köpeğin, domuzun haramlılığı arasında fark yoktur. Dolayısıyla bu gibi necis şeyler, temiz farklı bir maddeye dönüşmüşlerse o temiz şey yenilebilir.

Soru: Size göre domuzun asılları yada cüzleri nelerdir. Bunu şer-i delillerle ortaya koyar mısınız? KİMYA VE HANGİ KİMYASAL TESTLER BU ASILLARI BELİRLEMEDE HANGİ ŞERİ NASLARA GÖRE BİR MERCİ OLABİLİR.

Cevap: Bizim meselemiz domuzun asılları ya da cüzleri değil, domuzdan elde edilen yeni bir şeyin helal olup olmadığıdır. Bu konuda fetva veren alimler, domuzu asıl ve cüzlere ayırmaksızın bir bütün olarak domuzun tuzlaya düşmesine hüküm vermişler. Oysa temiz bir şeye bir necaset düştüğünde onu necis yapar. Ama domuz tuzlaya düştüğünde tuza dönüştüğünde bu yeni oluşan maddeye temiz fetvası vermişlerdir. Domuz bir bütün olarak düştüğünde hüküm böyle ise ondan ufak bir parçanın temiz bir başka maddeye dönüşmesinde hüküm neden aynı olmasın?

Soru: Jelatin elde etmek için domuzun kemik et ve bağ dokularından faydalanabilme hakkına sahip olmanız gerekir. Şeriat size bu hakkı tanıyor mu? Rasulullah'a (sas) sorulan ölü yağlarının gemi ve kandillerde kullanılması ile ilgili hadisi de açıklamanıza dahil edin.

Cevap: Meselemiz jelatinin nelerden de üretileceği değil, şu anki üretilmiş şekliyle ne hale geldiğidir. Öncelikle meseleleri iyice tahkik edin. Dolayısıyla şu haldeki jelatin farklı bir madde olup temiz hükmündedir. Eğer ki şu anki şekliyle değil yine domuzdan alınan başka bir parçayla bu değişim gerçekleşseydi hüküm yine aynı olurdu. Çünkü oluşan yeni madde domuzdan farklı yeni temiz bir maddedir.

Ölü yağları ise; değişme uğramış şeyler değil, bizzat ölünün bir parçasıdır. İstihale ile, bir şeyin asıl parçası bir değildir. Hatta o yağ ile yemek yapıp, erimekle yemeğin içerisinde kaybolmasıyla da asıl parçası olmaktan beri olunmaz. Yine haram olan et, pişirilip yenildiğinde de hüküm aynıdır. Meseleleri birbirine karıştırma!

Soru: Domuzun kemiklerini kaynatın. Kemik suyu üzerinde biriken madde kollajen proteini yani jelatindir. Siz bu maddeyi helal kabul edip yiyen kişiye ne hüküm verirsiniz?

Cevap: Bu, kişinin bu meseledeki hükmü meseleyi nasıl anladığıyla ilgilidir. Eğer bu meseleyi istihaleden saymış ve böyle bir yanlış anlayışa sahip olarak helal saymışsa haram işlemiştir. Ama bunun haram olduğunu bildiği halde helal saymışsa küfür işlemiştir. Zira bu kişi domuzun kemiklerini kaynattığında o kaynayan kemik suyu çorba olmuştur. Çorba değişime uğramış yeni temiz bir madde değil, haram olan bir kemikten elde edilmiş bir yiyecektir. Jelatinle çorba asla bir değildir, buradaki kıyas fasit bir kıyastır.

Soru: Ölü domuz, ölü insan yada putlara adanan hayvanların etlerindeki veya cüzlerindeki manevi necaset illetinin nasıl kaldırılabileceğini şeri delillerle bize açıklayın. Bu açıklamalarınıza jelatin elde edilmesinde kullanılan kimyasal yöntemlerin, manevi necaseti temizleyici olacağı noktasındaki şeri delillerinizi de dâhil edin.

Cevap: Bu konuda âlimlerin görüşleri olduğunu yukarıda açıkladık. Geniş bilgi elde etmek istiyorsan zikri geçen eserleri inceleyebilirsin. Yeterli gelmezse bir o kadar daha isim veririz. Mesela tuzlaya düşen domuzun, miske dönüşen kanın, sabuna dönüşen iç yağın temiz olabileceğini söyleyen âlimlerin delillerini tahkik etmekle başlayabilirsin.

Soru: Fıkıhta cüz ne demektir. (Genel olarak domuz cüzü bağlamında değil)

Cevap: Cüz; kül’ün bağımsız olmayan parçalarıdır. Kül ise; parçaları olan bir bütündür. O halde cüz; külden bağımsız olarak düşünülemeyecek parçalardır. İster domuz olsun, ister başka bir şey olsun ondan alınan herhangi bir parça ondan bağımsız düşünülemez. Bu sebeple domuzdan elde edilen jelatin ibaresi kullanılmıştır. Ve alimler bu sebeple domuz ya da [Yasak Kelime]ten olsun ya da başka şeylerden olsun, değişime uğramak suretiyle yeni temiz bir maddeye dönüşen madde temizdir, demişlerdir. Yukarıda izahını yaptık.  

İddia: Yazdıklarını iyice tashih etmedenmi  yazıyorsun yoksa alimlerin fetvalarındaki hikmeti düşünüp öylemi yazıyorsun? Zira ben senin ulemadn yazdığın fetvarın neticesinde celatinin yenile bileceğini ve domuzun cüzlerin yeneceğine dair fetva verdiğini görüyorum.

Cevap: Ben ne yazdığımı gayet iyi biliyorum. Âlimlerin fetvaları açıktır, ayrıca bir hikmet aramaya ihtiyaç yoktur. Jelatin değişime uğramış temiz yeni farklı bir maddedir. Buna ben değil, cevaz veren âlimler vardır. Fetva domuzun cüzlerinin yeneceği yönünde değil, domuzdan değişim yoluyla elde edilen yeni temiz maddenin temiz olduğu yönündedir. Sırf haklı çıkmak için başkalarını onlarda olmayan vasıflarla itham etme, muhallif olsan dahi Müslümanlara haksızlık etme.

Soru: Alim fetvaları iyice tetkik edildiğinde şunu görüyoruz. Necaset olan bir madde temiz bir maddeye dönüşürse ,Dikkat edilirse fetvaların hemen hepsinde dönüşürse ibaresi geçmekte,Alimlerin niçin dönüşürse demiş fakat dönüştürülürse lafzını kullanmamıştır.sen bu fetvaları nasıl dönüştürülürse diye anladın?Zira dönüşüm, ve dönüştürme faklı şeylerin etkisi ile olur.

Cevap: Başka bir maddeye dönüşmek her zaman için kendiliğinden dönüşmeyi değil, dönüştürülmeyi de içerir. Örneğin; tezeğin yakılmak suretiyle küle dönüştürülmesi gibi. Veya necis olan dışkının tarlaya gübre olarak atılıp toprağa dönüştürülmesi gibi ve o tarladan elde edilen ürünün yenilmesi gibi. Yine ceylanın kanından elde edilen ve bir koku olan miskin temiz bir madde sayılıp kullanılması gibi… Yine pis zeytin yağının veya ölüden elde edilen iç yağının sabuna dönüştürülüp, sabun olarak kullanılması gibi. Öyleyse bir madde hem dönüşebilir, hem dönüştürülebilir… Yeter ki yeni elde edilen maddenin kendisi bizzat temiz bir madde olsun.

Soru: celatin ve diğer hayvansal ürünlerin dönüşümünde aslını muhafaza edip dönüşürse burada temiz bir maddeye dönüşüm gerçekleşmemiş olur.Sen neye istinaden bunların helal ve yenilebileceğini söylüyorsun? Zira aslı bozulmadan yapılan dönüşümde yine necaset özeelliğini muhafa etmekte ve haram olmaktadır. Sen bu dönüştürme( celatin,ve saire) bizatihi gördünmüki yenileceğine fetva veriyorsun ? Eğer görmedinse Bilmeden haram ve şüpheli bir şeyin yenileciğine nasıl fetva verirsin.

Cevap: Necis bir madde bir takım kimyasal tepkimelerle yeni bir maddeye dönüşmüş olduğu şu şekilde rahatlıkla anlaşılabilir: Yeni oluşan maddede, necis olan maddenin tat, renk, koku ve diğer o maddeye has ne özellikler varsa tamamen kayboluyorsa işte o yeni madde yeni değişik temiz bir maddedir. Jelatinde domuzdan alınan maddenin ne rengi, ne kokusu, ne tadı ne de domuza ait diğer özellikleri kalır. Tamamen o madde başlı başına yeni bir madde olur. Zira jelatin maddesi olan kolajen (collagen), bir takım kimyasal tepkimeler sonucunda farklı bir özellik taşıyan yeni temiz bir madde olur.

Evet, böylece Allah’ın yardımı ve inayeti ile sorulan sorulara cevap verdim. Son olarak şunu söylemek isterim;

İstihale meselesi, diğer ilmi meseleler ancak kişinin meselenin özüne vakıf olmasıyla, itiraz edeceği konuları tam olarak tahkik etmesiyle güzelce anlaşılır. Sırf itiraz etmek adına nasları alıp, kendince yorumlamak veya alimlerin farklı konularda sözlerini o konuya getirip de ilmi açıklamalar yapmak ve son derece aşırılık ve hadsizlik olan ithamlar yapmak ne ilim ehlinin ne de hakkı öğrenmek isteyen kimsenin takip edeceği usul değildir. Bu yüzdendir ki; ilim ve ıslah iddiasında bulunan kimselerin söylediklerini ancak alimlerin takip ettiği üsül ve metodla delillendirmeleri ve ortaya koymaları gerekir. Aksi takdirde kendi heva ve hevesine göre bir usul ortaya koyup, sonra buna bir takım nakiller yapmakla hiçbir yere varılmayacaktır. Şimdi inşeAllah istihale ile ilgili bize itiraz edip, bizi itham eden kimselere şunu söylüyorum;

1-Domuz ve onun cüzleri haramdır. Bu konuda biz aksi bir şey söylemiş veya nakil yapmış değiliz. Dolayısıyla bu konuda yapılan nakiller meselemize delil niteliği taşımamaktadır. Bizim meselemiz; domuz ve cüzlerinin haram olup, olmaması değil domuz ve cüzlerinden elde edilen yeni maddenin helal olup, olmadığıdır. Bunu yukarıda detaylı olarak açıkladık.

2-İster domuzdan olsun, ister başka necis sayılan bir maddeden olsun istihale yöntemleriyle temiz olan yeni bir maddeye dönüşüm olursa bu durumda yeni maddede necaset ve haramlılık vasfı yoksa bu durumda yeni oluşan maddeye temiz ve helal hükmü verilir. Bu cumhurun görüşüdür, bizler bu alimlerin görüşlerini kabul ediyor ve ona ittiba ediyoruz, yeni bir şey getirmiş değiliz. Bizi itham edecek olan kimse bizim bu alimlerin söylediklerinden başka bir şeyi söylemediğimizi bilerek itham etsin.

3-Jelatin; domuz ve domuzun cüz’ü değil, yapılan kimyasal yöntemlerle oluşan yeni bir maddedir. Bu yüzden bu yeni maddede necaset, haramlılık illeti kalktığı için jelatin helaldir ve temizdir. Bu konuda biz cumhur-u ulemaya ittiba ediyoruz.

Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
Ebud_Derda
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 37


« Yanıtla #35 : 16 Ocak 2014, 00:57:22 »

            HİDAYETE TABİ OLANLARA SELAM OLSUN



Kayıtlı
Fahrun Nisa
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 124


« Yanıtla #36 : 16 Ocak 2014, 03:16:09 »

Teymullah el Muvahhid kardeşim benim.. Allah cc senden razı olsun.. Emek vermiş tek tek delilleriyle çok güzel izahat etmiş sin.. El Vedud seni çok sevsin sevdirsin, el Mucib dualarıni kabul etsin. Bizede dua edin inşaAllah. Karateci, burdaki Münazaranin temasını anlamamis.. Karateci burda domuz haram mi değilmi sorulmuyor !! Burada istihale ile dönüşüme uğrayan necisin hükmü soruluyor.. Keza bu dönüşüme uğrayan müşrik lerin kestiği leşlerde var.. Fkh etmek başka bir şey.. Alimlerden Allah razı olsun ki ictihadlariyla yolumuza ışık tutuyorlar.
Kayıtlı
AllahKulu
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 39


« Yanıtla #37 : 16 Ocak 2014, 13:24:21 »

Teymullah el Muvahhid kardeşim benim.. Allah cc senden razı olsun..
.. Alimlerden Allah razı olsun ki ictihadlariyla yolumuza ışık tutuyorlar.

Dualarina katilıyorum ve Amin diyorum
Kayıtlı
Ubeydullah_Ali
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1


« Yanıtla #38 : 16 Ocak 2014, 14:02:34 »

Allah Teymullah kardeşten razı olsun ve ecrinizi kat kat versin cennetiyle mükafatlandırsın.
Kayıtlı
Ebud_Derda
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 37


« Yanıtla #39 : 17 Ocak 2014, 19:59:16 »

                         HiDAYETE TABİ OLANLARA SELAM OLSUN
teymullah benden ilmi bir cevap istemiştin işte sana cevabımız.12 ünüversite ve 20 profosörün ortak açıklaması


Gıda katkı maddelerinin bir kısmı hayvansal kaynaklardan elde edilmektedir. Elde edildiği kaynak ve üretim sürecinde geçirdiği kimyasal işlemler bu maddelerin fıkhi durumunu belirlemektedir. Tüketilmesi caiz olmayan bir kaynaktan elde edilen ancak üretim aşamasında kimyasal değişime yani istihaleye uğrayarak özelliğini değiştiren maddeler caiz hale gelebilmektedir. Bu bildiride İslam hukukundaki istihale örnekleri topluca değerlendirilerek örneklerdeki değişimlerin mantığı gıda katkı maddelerine uyarlanmaya çalışılmıştır. Buna göre aşağıdaki sonuçlar çıkarılmıştır: Domuzun her şeyi necis olduğundan istihaleye uğrasın veya uğramasın gıda katkı maddesi üretiminde hammadde olarak kullanılamaz. Trigliseritler gliserol ve yağ asitlerine, proteinler ise amino asitlerine kadar parçalanırlarsa istihaleye uğrarlar. Bu parçalanmayla ortaya çıkan gliserol, yağ asitleri ve amino asitlerin başka maddelerle birleşerek oluşturdukları yeni bileşikler de istihaleye uğramaktadırlar. Monogliserit, digliserit, fosfolipit, nükleotitler, jelatin ve fosfatidik asit kendisini oluşturan temel yapılara kadar parçalanmadığı için istihaleye uğramamıştır. Bu maddelerin başka maddelerle birleşerek oluşturdukları yeni katkı maddeleri de istihaleye uğramamaktadırlar.

Anahtar kelimeler: İstihale, kimyasal değişim, gıda katkı maddeleri

 Giriş

Gıda katkı maddelerinin bir kısmı hayvansal kaynaklardan elde edilmektedir. Elde edilen hayvansal kaynağa bağlı olarak katkı maddesinin tüketilmesi caiz olmayabilir. Bunun yanında tüketilmesi caiz olmayan bazı hayvansal kaynaklar kimyasal değişime  (istihaleye) uğrayarak tüketilmesi caiz hale gelebilir. Ancak belirtmek gerekir ki, domuzun her şeyi necis olduğundan gıda katkı maddesi üretiminde hammadde olarak kullanılamaz. Domuz üretelim de onun ürünlerini istihaleye uğratıp gıda konusunda kullanalım, şeklinde bir düşünceye sahip olunmamalıdır. Domuz bu ümmetin bir imtihanıdır.

Bu bildiride hayvansal kaynaklı gıda katkı maddeleriyle ilgili bilgi verilecek ve daha sonra fıkıhtaki istihale örnekleri katkı maddelerine yönelik değerlendirilecektir.

Gıda Katkı Maddelerinin Elde Edildiği Hayvansal Kaynaklar

Gıda katkı maddesi elde edilebilen hayvansal kaynaklar ve elde edilen katkı maddelerini iki grupta değerlendirmek mümkündür:

Birinci grup: Elde edildiği hayvansal kaynak kesin olarak belli olanlar

Bu gruptaki kaynaklar ve elde edilen katkı maddeleri şunlardır:

Bal petekleri: Balmumu (E901) elde edilir.

Bir böcek türü olan Dactylopius coccus Costa: Karminik asit (E120) elde edilir.

Süt şekeri olan Laktoz: Laktitol (E966) elde edilir.

Tavuk yumurtası beyazı: Lizozim (E1105) elde edilir.

Bir böcek türü olan Laccifer lacca’nın salgısı: Şellak (E904) elde edilir.

Bu gruptaki katkı maddeleri bu tebliğin konusu içine alınmamıştır. Çünkü bu katkı maddelerinin tüketilmesinde fıkhen bir sorun olmadığı daha önceki çalıştaylarda tartışılarak sonuca bağlanmaştır.

İkinci grup: Elde edildiği hayvansal kaynak kesin olarak belli olmayanlar

Bu grupta yer alan hayvansal kaynaklar şunlardır: Domuz, büyük ve küçükbaş hayvanlar, kümes hayvanları ve balık. Bu hayvanların et, kemik, deri, yağ gibi dokuları ile kılları katkı maddesi üretiminde kullanılabilmektedir.

Bu hayvansal kaynaklardan elde edilebilen katkı maddeleri aşağıdaki şekilde gruplandırılarak sıralanabilir. Bu gruptaki katkı maddeleri hayvansal kaynakların yanında bitkisel kaynaklardan da elde edilebilir. Ayrıca bazıları mikrobiyal biyoteknoloji (mayalanma) yoluyla veya sentetik olarak da üretilebilmektedir.   

Hayvansal Kaynaklı Gıda Katkı Maddeleri:

Hayvansal kaynaklı katkı maddelerinin üretim süreçleri dikkate aldığımızda iki grupta değerlendirilebilir:

A.  Büyük moleküllerin parçalanmasıyla elde edilenler

B.  Büyük moleküllerin parçalanmasıyla elde edildikten sonra başka moleküllerin sentezinde kullanılanlar

 

Büyük moleküllerin parçalanmasiyla elde edilenler
Hayvan yağlarından elde edilenler: Monogliserit, digliserit, gliserol, yağ asitleri

Hayvanların muhtelif dokularından elde edilenler: Lesitin (Fosfolipit)

Hayvan deri ve kemiklerden elde edilenler: Kollajen → Jelâtin

Hayvanların deri ve kemiklerinden elde edilmiş olan jelâtinden elde edilenler: Glisin

Hayvanların et ve kıllarından elde edilenler: L-sistein

Hayvan etlerinden elde edilenler: Örneğin: Guanilik asit, İnosinik asit

Büyük moleküllerden elde edildikten sonra başka molekülün sentezinde kullanılanlar
1. Hayvanların yağından elde edilen yağ asitlerini kullanarak üretilenler:

Örneğin: Askorbil stearat, Sorbitan monostearat

            2. Hayvanların yağından elde edilen monogliseritler veya digliseritleri kullanarak üretilenler:

Örneğin: Yağ asitlerinin mono ve digliseridlerinin asetik asit esterleri, Yağ asitlerinin mono ve digliseridlerinin laktik asit esterleri

3. Hayvanların yağından elde edilen fosfatidik asidi kullanarak üretilenler:

            Örneğin: Amonyum fosfatidler

4. Hayvanların yağından elde edilen gliserolü kullanarak üretilenler:

            Örneğin: Gliseril diasetat (diasetin), Ağaç reçinesinin gliserol esterleri

5. Hayvansal kaynaklardan elde edildikten sonra o molekülün tuzlarına dönüştürülenler

Örneğin: Yağ asitleri → Yağ asitlerinin magnezyum tuzu, Guanilik asit → Dipotasyum guanilat

 

İslam fıkhındaki istihale örnekleri:

İstihale ile ilgili kaynaklarda geçen örnekler şunlardır:
a) Şarabın içine dökülecek buğday henüz şişmemiş durumda ise, üç defa yıkamakla temiz hale gelir. Ancak her defasında kurutmak gerekir. Bunun sonucunda içkinin tat ve kokusu kalmamışsa buğday temiz sayılır.[1]
b) Un, içki dökülerek hamur haline getirilse yıkamakla temizlenmiş olmaz. Ancak hamurun içine sirke dökülüp yeniden karıştırılır ve renk, koku ve tat olarak içkinin eseri kalmazsa hamur temizlenmiş olur.[2]
c) Bir çorbaya içki dökülse, sonradan üzerine sirke ilave edilse, eğer çorba ekşilikte sirke gibi olursa temizlenmiş bulunur.[3]
d) Domuz veya eşek, tuz gölüne düşmüş ve orada tuz haline gelmiş olsalar, Ebû Hanife ve İmam Muhammed’e göre bu tuz temiz olur. Ebû Yusuf aksi görüştedir.[4]
e) Misk ahusunun kanı miske dönse bunlar temizlenmiş olur.
f) Bir yığın gübre toprak kesilse, tezek yanıp kül olsa, pis bir toprak altüst edilmekle, dinen necis (pis) bir zeytinyağı sabun haline getirilmekle temizlenmiş olur.
g) Kuzu veya oğlak eşek sütü, domuz sütü veya necis bir sıvı yada şarap içerse o kuzunun eti haram değildir. Çünkü o necis sıvı istihaleye uğrar ve yok olur (istihlak).[5]
 
Fıkıh müdevvenatında istihaleyi gerçekleştiren faktörler arasında şunlar sayılmaktadır.
a) Yakma veya yanma (Tam oksidasyon): Necis olan bir şeyi kül haline gelinceye kadar yakmak suretiyle istihale sağlanmış olur. Mesela necis bir odun parçasının, tezeğin veya atıkların yakılması gibi.
b) Başka bir maddenin içine düşerek o maddenin bir parçası haline gelmesi ve o maddeye dönüşmesi.
c) Taşlaşma (Mineralizasyon): Kendiliğinden ölen hayvanın uzun bir zaman zarfında tabii tesirlerle taşlaşması yani mineralize olması (toprak haline gelmesi)
d) Kendiliğinden dönüşüm: Mayalanma (fermantasyon) yoluyla üzüm ve diğer bazı meyve sularının sarhoşluk verici maddeye (şaraba) dönüşmesi, daha sonra farklı bir fermantasyon ile şarabın sirkeye dönüşümü gibi.
 
Kaynaklarda necisi temiz yapmayan istihale örnekleri şunlardır:
a) Bir şıra veya şarap, içine herhangi bir pislik düşüp dağıldıktan sonra sirke yapılmakla temizlenmiş olmaz. Bunların içine fare düşmesi de aynıdır.
b) Yine pis olan bir süt peynir yapılmakla veya pis bir buğday öğütülmekle veya unundan ekmek yapmakla, pis bir susamdan yağ çıkarılmakla temiz olmaz. Çünkü bunlarda hal değişikliği yoktur.
 
Aşağıdaki durumlar istihale hükmüne dâhil edilemez:
a) Ateşte kızartmak
b) Öğütmek ve parçalara ayırmak
c) Şekil değişikliği. Hamur yapma gibi
d) Mekân değişikliği. Mesela mekânın değişmesi sebebiyle ismin değişmesi
 

Fiziksel bir olay olan buharlaşma, daha önceki çalıştaylarda tartışılmış ve sonuçta helal ve temiz kılıcı istihale olduğu kanaatine varılmıştır.

 

DEĞERLENDİRME

Yukarıda verilen fikhi örnekler incelenerek buradaki ana fikir, gıda katkı maddelerine uyarlanmaya çalışılacaktır.

Bir madde kendisini oluşturan küçük parçalara ayrışıp bu küçük parçalardan yeniden başka özellikte bir madde elde edildiği zaman hem oluşan küçük parçalar, hem de bu parçaların kullanılmasıyla oluşan yeni maddeler istihaleye uğramış olarak kabul edilmektedir. Burada belirleyici olan nokta parçalanmanın hangi düzeye kadar olduğudur.

Değerlendirmeye alınan hayvansal kaynaklı gıda katkı maddeleri de büyük moleküllerin parçalanmasıyla ve/veya parçalanmış ürünlerin kullanılmasıyla elde edilmektedir. Bu parçalanmalara yakından baktığımızda üç düzey parçalanma olduğu görülmektedir. Bu düzeyler ve her düzeyin sonucundaki parçalanma ürünleri aşağıdaki şekilde verilmiştir.



 

Fıkhi kaynaklarda verilen istihale örneklerini incelerken kimyasal olarak geçirdikleri değişimleri irdeleyeceğiz. Ancak sadece kimyasal formüllerdeki değişimler göz önüne alarak yaklaşmak da yanıltıcı olabilir. Çünkü örnekler verilirken kimyasal formüller bilinerek veya göz önüne alınarak verilmemiştir. Örneklerin hangi amaç için verildiğinin anlaşılması önemlidir. Kanaatimizce önemli olan özelliğin değişmesidir.

Öncelikle belirtelim ki, fıkhi örneklerin bir kısmı mevcut bilgilerimize uymamaktadır. Örneğin istihale örneklerinden domuz veya eşeğin tuz gölüne düşerek orada tuz haline gelmesi ile içine balık ve tuz atılarak şaraptan reçel yapılması. Bu örnekler gerçek mahiyeti itibariyle anlatılmış değildir. Bir faraziye olarak sunulmuştur. Faraza bir eşek tuz gölüne düşse…demektir. Bu öyle olabileceği anlamında değildir. Özellikle Hanefi fıkıh kitapları farazi uç örneklerle fıkıh melekesi kazandırma amacıyla yazılan konularla doludur. Bunu çözebilen öğrenci reel hayattaki meseleleri daha rahat çözebilir. Amaç budur.

Bu örnekler yüz yıllar önce verilen örnekler olduğu için bilimsel olarak yanlış olabilir. Ancak burada yukarıda belirtildiği üzere vurgulanmak istenen bu olaylardaki değişimlerdir. Eşek eti tuz gölünde tuz haline gelmez veya şarap içine tuz ve balık atılarak reçel olmaz. Ancak olduğu varsayılırsa etin tuza dönüşmesi, şarabın reçele dönüşmesi istihale olarak kabul edilmiştir.

Şarabın sirkeye dönüşmesi örneğinde şaraptaki etil alkol, okside olarak asetik aside dönüşmekte ve böylece erek sirke oluşmaktadır. Bu örnekte etil alkol ve asetik asit moleküllerini ve bu moleküllerin arasındaki farkları değerlendirmemize gerek yoktur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta maddenin sarhoş edici özelliği değişmiştir. Sarhoş eden etil alkol kimyasal bir tepkimeyle sarhoş etmeyen asetik aside dönüşmüştür. Molekül üzerinde nasıl bir değişim olduğu önemli görülmemiştir.

Una ve çorbaya içki dökülmesi, daha sonra bunlara sirke eklenmesi örneklerinde herhangi her hangi bir değişim olmamaktadır. Dönüşümü sağlayacak unsurlar ortamda faal olmadıklarından, içki sirkeye, yani etil alkol asetik aside dönüşmemektedir. Hamur veya çorbadaki içkiden kaynaklanan renk, koku ve tat gibi özellikler baskın olmaktan çıkıp, sirkenin özellikleri baskın hale gelmektedir. Dolayısıyla bu iki örnekte herhangi bir kimyasal değişim olmamakla beraber, baskın olan (görülen veya hissedilen) özellik değiştiği için hükmü değişmiştir. Bu konu belki istihaleden ziyade istihlak konusunu ilgilendirmektedir.

Kendiliğinden ölen hayvanın uzun bir zaman zarfında tabii tesirlerle taşlaşması (toprak haline gelmesi) ve Misk Geyiği kanının miske dönüşmesi örneklerinde 2. ve 3. düzeye kadar parçalanma gerekmektedir. Bir maddenin kül haline gelinceye kadar yanması (tezeğin yanıp kül olması) örneği ise 3. düzeye kadar parçalanmayı gerektirmektedir.

Yağın sabuna dönüşmesi 1. düzeye kadar bir parçalanma ve parçaların yeni bir tepkimeye girmesini gerektirmektedir.

Başka bir maddenin içine düşerek o maddenin bir parçası haline gelmesi ve o maddeye dönüşmesi ifadesi genel bir ifadedir. Örneklendirilmediği için üzerinde yorum yapmak güçtür. Ancak oluşacak maddenin özelliğine göre en az 1. düzey olmak üzere 2. veya 3. düzeyde bir parçalanma gerekebilir.

Pis bir sütün peynire dönüşmesinde hal değişikliğinin yani istihalenin olmadığı kabul edilmektedir. Sütün peynire dönüşmesindeki temel değişiklik süt içerisindeki proteinlerin denatüre olmasıdır. Bu süreçte proteinler üç boyutlu yapılarını kaybederler, uzun polipeptit zincirleri bazı yerlerden kesilerek daha küçük polipeptitlere dönüşür. Burada polipeptitlerin en azından bir kısmı amino asitlere kadar parçalanmadığından, bu polipeptitlerde amino asit dizeleri korunur. Dolayısıyla 1. düzeye kadar bile bir parçalanma gerçekleşmemektedir.

Örneklerde görüldüğü üzere, tüm örneklere uyarlanabilecek bir değişim formülü bulmak mümkün değildir. Çorbaya içki dökülmesi örneğinde olduğu gibi hiçbir değişim olmayan örnekler olduğu gibi, her üç düzeyde parçalanmanın gerçekleştiği örnekler de mevcuttur. Dolayısıyla değerlendirme yaparken her ne kadar parçalanma düzeyini dikkate alsak da, asıl karar verdirici olan nokta özelliğin değişmesi olacaktır.

Pis bir gıda ile beslenen kuzu örneğinde görüldüğü üzere, tüketilen pis bir gıdanın bağırsaklardan emilirken istihaleye uğrayarak temizlendiği kabul edilmektedir. Bu kuraldan hareketle bağırsaklarımızdan emilebilecek kadar küçük parçalara ayrılma düzeyini istihale için gerekli şartlardan biri olarak görebiliriz. Pekiyi bu kabulde hangi düzeye kadar parçalanma olmaktadır?

Sindirim sisteminde proteinler sindirilerek amino asitlere parçalanır bağırsaklardan amino asitler emilerek kana geçerler. Trigliseritler (sıvı ve katı yağlar) yaklaşık olarak % 78 oranında monogliserit ve iki yağ asidine, % 22 oranında ise gliserol ve üç yağ asidine parçalanarak bağırsaklardan emilirler.[6] Fosfolipitler emilebilmeleri için öncelikle yapılarındaki iki yağ asidini ayırmaları, daha sonra ise daha ileri yıkıma uğramaları gerekmektedir.[7] Nükleotitlerden ise önce fosfatlar koparılarak emilir. Nükleotitlerden fosfatın kopmasıyla oluşun nükleozitler ise ya bu halde emilir veya riboz ve bazlara ayrılarak emilir.[8]

Bu örneklere göre diyebiliriz ki:

Proteinlerde amino asitlere kadar; trigliseritlerde yağ asitleri ve gliserole kadar; fosfolipitlerde yağ asitleri, gliserol, fosfat ve yan gruba kadar; nükleotitlerde ise fosfat, riboz ve bazlara kadar parçalanma emilim için yeterlidir. İstihale için bu düzeyde bir parçalanma, sınır olarak kabul edilebilir mi?

Sınır olarak bağırsaklardan emilebilecek kadar parçalanmayı istihale için sınır kabul edersek burada özelliğin değişmesi gerçekleşmekte midir? Bu sorunun cevabı için her bir grup maddeyi ele alalım:

Proteinlerin amino asitlere kadar parçalanması proteinlerin özelliğini göstermez. Bir protein amino asitlere kadar parçalandıktan sonra, bu amino asitler kullanılarak farklı bir protein sentezlenebilir. Amino asitler belirli bir hayvanı veya insana özgü değildir. Aynı amino asit temel yapı taşı olarak bitkilerde, hayvanlarda ve insanlarda bulunabilir. Örneğin glisin amino asitine bitki, insan, sığır veya domuz amino asiti denemez. Çünkü hepsi aynıdır. Ancak glisinin elde edildiği kollajen proteini her canlıda farklılık arzeder. Bir kollajen molekülü analiz edilerek hangi hayvansal kaynaktan elde edildiği belirlenebilir.

Trigliseritler yağ asitleri ve gliserole parçalanır. Yağ asitleri ve gliserol de canlı türüne özgü moleküller değillerdir. Bitki, sığır, domuz veya insan gliserolü aynı moleküldür. Yağ asitleri de aynı şekildedir. Bir gliserolün veya bir yağ asitinin şayet saf halde bulunuyorlarsa kaynağını belirlemek bu günkü bilgilerimize göre mümkün değildir.

Fosfolipitler de yağ asitleri, fosfat ve gliserole kadar parçalanır. Trigliseritlerde olduğu gibi şayet saf halde bulunuyorlarsa fosfolipitlerin parçalanmasıyla açığa çıkan yağ asitleri, gliserol ve fosfatın hangi hayvansal kaynaktan elde edildiğini belirlemek mümkün değildir. Çünkü hepsi aynı moleküldür.

Nükleotitlerin emilmek için fosfat, riboz ve bazlara kadar parçalanması gerekmektedir. Saf haldeki riboz, fosfat veya bazların kaynağı belirlenemez. Tüm hayvanlardaki moleküller aynı moleküllerdir.

Görüldüğü üzere, bağırsaklardan emilme düzeyini istihale için bir sınır kabul edersek (monogliseritlerin durumu aşağıda ayrıca değerlendirilmiştir), parçalar bütünü temsil etmemektedir. Yani büyük moleküller temel yapı taşlarına ayrılmış olmaktadırlar. Bu yapı taşlarıyla başka moleküller sentezlenebilmektedir.

 

SONUÇ

Gıdaların bağırsaklardan emilebilmeleri için 1. düzeyde bir parçalanmaya ihtiyaç vardır. Bu parçalanma düzeyinde parçalanma ürünlerinin bütünün özelliklerini taşımadığını düşünmekteyiz.

İstihalenin, gıda henüz ağza ulaşmadan gerçekleşmesi gerekir. Burada ifade edilmek istenen, gıdaların bağırsaklardan emilebilmesi için geçirdikleri sindirim sürecinin laboratuar ortamında gerçekleşmesi sağlanabilir ise, elde edile ürünlerin istihaleye uğradığı kabul edilmektedir.

Bunun yanında elde edilen katkı maddelerinin saflık derecesi de dikkate alınmalıdır. Örneğin trigliseritin yıkım ürünü olarak gliserol elde edildiyse, bu ürün teorik olarak istihaleye uğramıştır. Ancak ticari olarak bu ürün belirli bir oranda istihaleye uğramamış olduğu kabul edilen monogliserit veya digliserit içerebilir. Bu konunun ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

 İstihale için 1. Düzey parçalanmanın yeterli olduğu kabul edilirse, istihaleye uğrayan ve uğramayan gıda katkı maddelerini şöyle sıralayabiliriz:

İSTİHALEYE UĞRAYANLAR

 

A.    Büyük moleküllerin parçalanma ürünleri

 

Trigliserit ve Proteinlerin parçalanma ürünleri

Bu gruptaki gıda katkı maddeleri büyük moleküllerin bağırsaktan emilebilecek kadar küçük parçalara ayrılmasıyla elde edilir. Trigliseritlerin parçalanma ürünleri yağ asitleri ve giliserol, proteinlerin parçalanma ürünleri ise amino asitlerdir.

 

Bu grupta bulunan ve gıdalarda doğrudan kullanılabilecek katkı maddeleri şunlardır:

Gliserol, Yağ asitleri, Amino asitler

 

B.     Büyük moleküllerin parçalanmasıyla ortaya çıkan ürünlerin kullanılmasıyla üretilenler

 

1.      Yağ asitlerinin kullanıldığı katkılar

Bu gruptaki gıda katkı maddeleri trigliseritlerin yağ asitleri ve gliserole parçalanmasıyla açığa çıkan yağ asitlerinin, başka bir molekülle birleşerek yeni bir molekül oluşturmasıyla elde edilir. Yağ asitleri bağırsaklardan emilebilecek kadar küçük moleküller olduğu için istihaleye uğramış kabul edilir. İstihaleye uğramış bir molekülün başka bir maddeyle birleşerek oluşturduğu yeni molekül de istihaleye uğramış kabul edilir.

 

Bu katkı maddeleri için verilebilecek örnekler şunlardır:

Yağ asitlerinin magnezyum tuzları, Kalsiyum stearol-2-laktilat

 

2.      Gliserolün kullanıldığı katkılar

Bu gruptaki gıda katkı maddeleri trigliseritlerin yağ asitleri ve gliserole parçalanmasıyla açığa çıkan gliserolün, başka bir molekülle birleşerek yeni bir molekül oluşturmasıyla elde edilir. Gliserol bağırsaklardan emilebilecek kadar küçük bir molekül olduğu için istihaleye uğramış kabul edilir. İstihaleye uğramış bir molekülün başka bir maddeyle birleşerek oluşturduğu yeni molekül de istihaleye uğramış kabul edilir.

 

Bu katkı maddeleri için verilebilecek örnekler şunlardır:

Ağaç reçinesinin gliserol esterleri, Diasetin (Gliseril diasetat)

 

3.      Amino asitlerin kullanıldığı katkılar

Bu gruptaki gıda katkı maddeleri proteinlerin amino asitlere parçalanmasıyla açığa çıkan amino asitlerin, başka bir maddeyle birleşerek yeni bir molekül oluşturmasıyla elde edilir. Amino asitler bağırsaklardan emilebilecek kadar küçük moleküller olduğu için istihaleye uğramış kabul edilir. İstihaleye uğramış bir molekülün başka bir maddeyle birleşerek oluşturduğu yeni molekül de istihaleye uğramış kabul edilir.

 

Bu katkı maddeleri için verilebilecek örnekler şunlardır:

Glisinin sodyum tuzu (Glisin ve sodyum tuzu)

 

 

İSİTİHALEYE UĞRAMAYANLAR

 

A.    Büyük moleküllerin kendisi veya parçalanma ürünleri

 

Bu gruptaki gıda katkı maddeleri büyük moleküller olarak kalmakta veya kısmen parçalansa da bağırsaktan emilebilecek kadar parçalanmamaktadır.

 

Bu gruptaki katkı maddeleri şunlardır:

Monogliserit, Digliserit, Lesitin (Fosfolipit), Jelâtin, Guanilik asit (GMP), İnosinik asit (IMP

Trigliseritler kendisinden bir yağ asidi ayrılınca digliseride, iki yağ asidi ayrılınca monogliseride dönüşmektedir. Digliserit bağırsaktan emilemez. Monogliserit ise bağırsaktan emilebilir. Monogliseritler bağırsaktan emilebildiği halde bunların istihaleye uğramadığı kabul edilmiştir. Çünkü istihalenin gerçekleşmesi için asıl belirleyici olan unsur özelliğin değişmesi dir. Trigliseritlerin bağırsaklarda monogliseritlere kadar parçalanmasının istihale açısından yeterli olmayacağını düşünüyoruz. Örneğin proteinler amino asitlere kadar parçalandığı için protein özelliği kaybolmaktadır. Fosfolipitler ve nükleotitler de kendini oluşturan unsurlara parçalanınca özelliklerini yitirmektedirler. Trigliseritlerin parçalanmasıyla ortaya çıkan monogliseritlerin yaklaşık ¾’ü her ne kadar bağırsaktan emilebilse de, trigliserit ve digliseride benzer bir şekilde yağ özelliğini hala korumaktadır diye düşünmekteyiz. Ayrıca trigliseritlerin parçalanmasıyla ortaya çıkan monogliseritlerin yaklaşık ¼’ü gliserol ve yağ asidine parçalanarak emilmektedir. Bunun yanında yağların vücuttaki metabolizmaları yani sentez ve parçalanmaları göz önüne alınırsa, trigliseritlerin monogliseritlere kadar değil de yağ asidi ve gliserole kadar parçalanma düzeyinin istihale için daha uygun olduğu düşüncesi ağır basmaktadır.

 

Fosfolipitler bağırsaktan emilebilmesi için parçalanması gereklidir.

 

Jelâtin, kollajen proteininden elde edilir. Her ne kadar üretim aşamasında bazı amino asit ve karbonhidrat yapılarını kaybetse de, kollajenin amino asit dizesini büyük oranda korur. Bağırsaklardan emilebilmesi için amino asitlere kadar parçalanması gereklidir. Jelâtinle ilgili bir noktayı hatırlatmakta fayda vardır. Jelatin Türk Gıda Kodeksine göre gıda katkı maddesi olarak kabul edilmeyip bir gıda bileşeni olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden E numarası yoktur.

 

Nükleotitler olan GMP ve IMP’nin de bağırsaktan emilebilmesi için parçalanması gereklidir.

 

 

B.     Büyük moleküllerin parçalanmasıyla ortaya çıkan ürünlerin kullanılmasıyla üretilenler

 

1.    Monogliserit ve digliseritlerin kulanıldığı katkılar

Bu gruptaki gıda katkı maddeleri trigliseritlerin bir yağ asidi kaybederek bağırsaktan emilemeyecek büyüklükte bir molekül olan digliseride, iki yağ asidi kaybederek monogliseride dönüşmesinden sonra, başka bir molekülle birleşip yeni bir molekül oluşturmasıyla elde edilir. Monogliserit ve digliseridin istihaleye uğramadığı kabul edildiğinden, istihaleye uğramamış bir molekülden elde edilen bu gruptaki katkı maddelerinin de istihaleye uğramadığı kabul edilmiştir. 

 

Bu katkı maddeleri için verilebilecek örnekler şunlardır:

Yağ asitlerinin mono ve digliseritlerinin tartarik asit esterleri, Yağ asitlerinin mono ve digliseridlerinin laktik asit esterleri

 

2.      Fosfatidik asitin kullanıldığı kakılar

Bu gruptaki katkı maddeleri fosfatidik asitin başka bir molekülle birleşmesiyle elde edilir. Fosfatidik asit yağlardan elde edilen bir molekül olup, bağırsaklardan emilemeyecek kadar büyüktür. Emilebilmesi için parçalanması gerekmektedir. Bu yüzden istihaleye uğramadığı kabul edilmiştir. Fosfatidik asidin istihaleye uğramadığı kabul idildiğinden, istihaleye uğramamış bir molekülden elde edilen bu gruptaki katkı maddelerinin de istihaleye uğramadığı kabul edilmiştir.

Bu katkı maddeleri için verilebilecek örnek şudur:

Amonyum fosfatidler

 

3.      Nükleotitlerin kullanıldığı katkılar

Bu gruptaki katkı maddeleri nükleotitlerin başka bir molekülle birleşmesiyle elde edilir. Nükleotitlerin bağırsaklardan emilebilmesi için parçalanması gereklidir. Bu yüzden istihaleye uğramadığı kabul edilmiştir. Nükleotitlerin istihaleye uğramadığı kabul idildiğinden, istihaleye uğramamış bir molekülden elde edilen bu gruptaki katkı maddelerinin de istihaleye uğramadığı kabul edilmiştir.

Bu katkı maddeleri için verilebilecek örnekler şunlardır:

Dipotasyum guanilat, Kalsiyum inosinat

 

Peynir yapımında kullanılan enzimler:

Enzimler protein yapısındadır. Peynir içerisinde tamamen amino asitlere kadar parçalanmadığı için istihaleye uğramamaktadır. Bu yaklaşım, pis sütün peynire dönüşümünde hal değişikliğinin olmadığı yaklaşımıyla da uyumludur.
Kayıtlı
Fahrun Nisa
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 124


« Yanıtla #40 : 18 Ocak 2014, 01:46:09 »

Ebu Derda astığınız yazıyı başta okumaya başladım ortalarda beni çok yordu okumayı bıraktım. Başını ve sonunu okudum, sonundaki peynirin içine katılan maddenin dönüşüme uğramadığı ziktedilmis.. Peynir yapılır ken mayalanmasi için hayvanın iç organindan bir parça kondugu malum.. Organik olan peynirler genelde böyle mayalaniyor.. Peki tebuk seferinde Resullah sav me müşrikler tarafından peynir gönderiliyor ve Resullah sav peyniri yiyor ve çok beğeniyor sahabeler den tarifini öğrenmesini istiyor.. Şimdi sizin son yazdığını za göre istihale ye uğramamış, oluyor sa.. Müşriklerin gönderdiği peynir o zaman ne ile yapılmış??
Kayıtlı
Ebud_Derda
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 37


« Yanıtla #41 : 18 Ocak 2014, 20:05:55 »

   HİDAYETE TABİ OLNALARA SELAM OLSUN
Hakkı ortaya çıkaran,adaleti ayakta tutan,helal ve haramı yaratan ve bunlarda kullarının masalahatına uygun bir çok şey var eden Allah-a hamdolsun.

Teymullah bakalım hatadan dönme faziletini gösterebilecekmisin?
Ben sana bu dönüştürme celatin elde etme meselesi hakkında bir kaç soru sormuştum bana sen kaç tane fıkıh kitabı okudunki diye hitap eden bir yazıyla cevap vermiştin ve ilmi bir yazı istemiştin sana gerek ilmi gerekse bilmi cevabımdır.
Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #42 : 20 Ocak 2014, 23:23:13 »

Soru: Hakkı ortaya çıkaran,adaleti ayakta tutan,helal ve haramı yaratan ve bunlarda kullarının masalahatına uygun bir çok şey var eden Allah-a hamdolsun.Teymullah bakalım hatadan dönme faziletini gösterebilecekmisin?
Ben sana bu dönüştürme celatin elde etme meselesi hakkında bir kaç soru sormuştum bana sen kaç tane fıkıh kitabı okudunki diye hitap eden bir yazıyla cevap vermiştin ve ilmi bir yazı istemiştin sana gerek ilmi gerekse bilmi cevabımdır.

Cevap: Ey Ebu Derda!

Sizden istediğim ilmi cevap; sizin bu kanaate hangi delillere binaen, hangi alime ve mezhebe tabi olarak vardığınızı ispat etmenizdi. Yoksa googleden veya başka arama motorlarından kafirlerin kanaat ve tezlerini nakletmeniz değildi. Fakat siz azınlık bir grup kafirin  tezlerini bile naklederken adaletli davranmıyor ve sanki mutlak tek doğru buymuş gibi lanse ediyorsunuz. Şayet sanalda dahi güzel bir araştırma yapmış olsaydınız bu kanaat sahiplerinin sadece bir kısım olduğunu, bunun aksini söyleyen (jelatinin tamamen kollajenden farklı bir madde olduğu) uzmanların daha çoğunlukta olduğunu öğrenmiş olurdunuz.

Siz bu cevabınızda geçen kafirlerin kanaatlerini şeriat nezdinde delil olması açısından mı naklettiniz, yoksa sadece bilim açısından böyle bir tezin olduğunu ispat için mi? Şayet kafirlerin kanaatlerinin şeriat nezdinde delil olması açısından nakletmişseniz, biz kafirlerin bu tür sözlerine itibar etmiyoruz. Bunun sebebini de daha önceki cevaplarımızda açıklamış bulunmaktayız. Yok eğer bilim açısından böyle bir tezin (jelatinin kollagenden farklı bir madde olmadığı) olduğunu ispat açısından zikretmişseniz; bu tür tez ve kanaatlerin aksini ispat eden yani; Uzmanların büyük bir kesimi jelatin maddesi, girdiği kimyasal muameleden sonra, kendisinin asli maddesi olan "Collagen" maddesinden tamamen farklı bir özellik gösterdiği kanaatindedir. Bununla beraber, bu özelliğin tamamen değişmediğini savunan uzmanlar da vardır. Yani sizin burada nakletmiş olduğunuz şeyler sadece bir kısım uzmanların görüşüdür. Fakat uzmanların büyük kesimi ise sizin söylediklerinizin aksini yani; jelatinin kimyasal tepkimeden dolayı collagenden tamamen farklı bir madde olduğunu söylüyorlar.

Ve şer'i açıdan jelatini incelediğimiz de; asıl madde olan collagenden farklı bir madde olduğunu (tadı, rengi, kokusu farklı ve zarar verme özelliği olmadığını ve necislik ve haramlılık vasfının kalktığını) görüyoruz. Bizim için önemli olan da budur. Yani şayet jelatin kollajenden farklı bir madde ise ve onda haramlılık ve necislik vasfı ortadan kalkmışsa bu durumda bu temizdir ve helaldir. Biz jelatinin farklı yeni bir madde olması sebebiyle temiz olduğunu söylüyoruz. Bizler şeriat nezdinde geçerli olabilecek bir şekilde sözlerimizi ispat ettik. Gerisi artık size kalmış; ya bize itibar eder, görüşümüzü alırsınız, ya da kafirlerin tezleriyle ve kanatlerine uyar, bu ürünü yemez ve bunlardan uzak durursunuz.

Ayrıca ikidebir bir şey ispat edebilmiş gibi havalara girip "hatadan dönmek fazilettir" şeklinde naralar atmanızı da anlamsız buluyorum. Siz burada bir şey ispat etmiş değilsiniz. İçinde bulunduğunuz karmakşıklığı, delil hezimetini bizlere fazilet olarak takdim ediyorsunuz. Fakat şunu bilmeniz gerekir ki; Fıkıh kitaplarını okumak ve müslümanların bu konuda ulaştırdıkları ilme ve delile itibar etmek yerine kafirlerin (ister prof. ister doç. olsun) şahsi kanaat ve reylerine uymak ve bunları ilmi olarak takdim etmek fazilet değil bilakis zilletin ta kendisidir. Allah (subhanehu ve teala) müslümanları bu zilletten muhafaza kılsın.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
ŞURA
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 71



« Yanıtla #43 : 21 Ocak 2014, 01:04:08 »

Acaba ebudderda  karetecinin istihale ye ugramış halimi
Kayıtlı
-Zemahşeri-
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 126


« Yanıtla #44 : 21 Ocak 2014, 12:06:28 »

Acaba ebudderda  karetecinin istihale ye ugramış halimi?

Cevap: OLabilir
Kayıtlı
Sayfa: 1 2 [3] 4 5   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.