HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 25 Nisan 2024, 12:11:21


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: 1 2 3 [4] 5   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: DOMUZ, JELATİN VE GIDA KATKILARI  (Okunma Sayısı 61744 defa)
0 Üye ve 4 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Ebud_Derda
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 37


« Yanıtla #45 : 21 Ocak 2014, 21:01:37 »

              HİDAYETE TABİ OLANLARA SELAM  OLSUN
B u yazıyı silmemden murad fitneye sebep olmaktan korktuğum içindir.Büyüklük bizde kalsın TEYmullah kardeş Allah için uslubunu düzelt insanları tahrik edici söylemlerden sakın.
 
BEN bu yazımın ehli muvahhid ve bu davaya gönül verenlere müşriklerin gözünde zarar verdiğini bilmeseydim silmezdim.

Kayıtlı
-Zemahşeri-
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 126


« Yanıtla #46 : 22 Ocak 2014, 13:00:03 »

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

Bu mesele uzadıkça uzadı lakin bazı kimslerin niyeti halis olduğu düşünülsede  yaptıkları bazı aşırıklar hem kendilerine hemde başka muvahhidlere zarar verdiği aşikardır.Bugün yaşamakta olduğumuz kapitalist düzen içerisinde müslümanlar öyle yada böyle bilerek yada bilmeyerek birçok haram olan şeyler ve faiz belasına bir şekilde illaki bulaşmaktadırlar.Kendileri bulaşmak niyetinde olmasalar dahi bu haramlar bir şekilde gırtlaklarından midelerine inmektedir.

Çünkü zaruret icabı kullandığımız en hayati besin maddelerimiz bile bu düzenin yapısı itibarıyla bir şekilde şaibeli katkı maddeleri kullanılarak evimize kadar girmektedir.Bilerek haram ve faiz yemekten Allah’a sığınır onun yüce merhametineden ümitvar olduğumuza iman etmişizidir.

Ebud_Derda  müslümanları, birilerini pofpoflamaktan itham etmişin zira bana göre haddini aşmak bu olsa gerek.Haddini aşanlarada Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır.

“Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez”Maide/87

Teymullah  kardeşim birçok nakil aktararak meseleyi aydınlatmaya çalışmış ve farklı görüşlerden birini tercih ettiğini dile getirmiştir.Buna rağmen siz bazı profların meseleye dair onlara ve size  göre bilimsel olan uzunca yazılar aktararak ısrarla meseleyi delillendirdiğinizi ispat ettiğinizi dolayısla muahlifinizi hatasından dönmeye davet ettiniz.
O halde size şimdi aktaracağım  şu içeçek maddesinin bilimsel yapısını izah ediniz.

Sirke nedir nasıl yapılır?

Sirke ;Fermentasyon, yüksek moleküllü maddelerin özellikle karbonhidratların mikroorganizmalar tarafından daha küçük moleküllü maddelere parçalanmasıdır. Dolayısıyla fermentasyon teknolojisinde kullanılan mikroorganizmaların fizyolojileri ve oluşan biyokimyasal olaylar çok önemlidir. Çünkü işlem tekniği bu iki kritere göre tayin edilir. Yani sirkeyi oluşturan mikroorganizmaların beklentileri ve oluşan biyokimyasal olaylar.

Sirke, üzüm, incir gibi şekerli meyvelerin, önce alkol fermentasyonuna ve sonradan sirke fermentasyonuna tabi tutulmasıyla elde edilen maddenin adıdır.

Anlaşılacağı gibi sirke üretiminde birbirinden bütünüyle farklı iki fermentasyon yaptırılır şekerli meyvelere: Alkol fermentasyonu ve sirke yani asetikasit fermentasyonu. Alkol fermentasyonuyla önce meyve ve üzüm şıralarındaki şeker, alkole döndürülür. Bunu mayalar yapar. Sonradan oluşan alkol de sirke bakterilerince asetik aside çevrilir. Asetik asit fermentasyonu başlamadan alkol fermentasyonunu bitmiş olmalıdır.

Bitmişten kasıt da, genç şarapta hiç şeker kalmamış olmasıdır. Sırayı sirke bakterileri alır. Ve bakteriler havanın oksijeni yardımıyla alkolü okside ederek asetik aside çevirirler. Yani kimyasal anlamda asetik asit fermentasyonu bir oksidasyon ya da ve daha doğru tanımlamayla dehidrogenasyon, yani havadaki oksijenin hidrojen alıcısı görevini gördüğü bir olayıdır. Bu bakımdan sirke bakterilerinin çalışması için oksijen ya da havanın bulunması şarttır ve en başta gelen husustur. Sirkeleşmede ne kadar bol hava temin edilirse o kadar hızlı olur. Çabuk usul sirke yapımı da daha fazla hava ile temas yüzeyi temin esasına dayanır. Alıntı



Sirke icadının tahminen onbinyıl öncesine dayandığını düşünürsek ve sirke yapımının aynı yöntemlerle devam ettiğini de biliyor olmamaız gerekmektedir.Bu açıklamada da belirtildiği gibi ham madde Alkol fermentasyonuyla önce meyve ve üzüm şıralarındaki şeker, alkole döndürülür daha sonraki bir işlemle sirkeye dönüştürülür.Böylece ham maddesi aynı olan bir madde iki farklı işlemden sonra dönüşümü gerçekleştirmiş olur.


Şimdi sizin anlayışınıza göre sirke haram olan alkolden dönüşüm sonucu elde edilmiş sayılır dolayısyla alkölün hükmünü alması gerekir.Mantıken baktığımızda bu hiçte haksız sayılamayacak bir yaklaşım gibi görünebilir ancak.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu;

“Sirke ne güzel bir katıktır. Allahım! Sirkeyi bereketlendir. Zira sirke benden önceki peygamberlerin de katığı idi. İçinde sirke bulunan ev, katık sıkıntısı çekmez” buyurmuştur (İ. Mâce et’ime Hadis 3318) .
 
Sirke, parmakların uçlarında ve tırnak diplerinde meydana gelen dolama, egzama, ateşli şişlikler ve ateş yanığına karşı faydalıdır
(İ. Kayyim Zadu’l Mead) .

Daha birçok örnek veirlebilinir ancak siz bunu açıklarsanız sevinirim inaşaAllah.

Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır;

“.....Türettikleri ruhbanlığı ise, biz onlara  yazmadık. Ancak Allah'ın rızasını aramak için (bunu türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.Hadid/27

Size bir soumda şu olacak. Şuanda yediğiniz belkide yüzlerce besin maddesinde sözünü ettiğiniz jelatin maddesi bulunmaktadır siz gerçekten bundan kendinizi koruyabiliyormusunuz, yoksa ayetinde belirtiği gibi uydurduğunuz şeyin gereğini yapmıyormusunuz? Bunada cevap verin lütfen?
Kayıtlı
Fahrun Nisa
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 124


« Yanıtla #47 : 22 Ocak 2014, 16:11:47 »

Doğru diyorsunuz zemahşeri.. Yiyeceklerin içinde olduğu gibi jelatin. sıvı sabunlarda şampuanlarda dismacunlarinda bile var. Sadece özel bitkisel ürünlerde yok ve sürekli tüketilen oldukları için bio olan bu ürünler çok pahalı geliyor ve kimse alamıyor.. Teymullah kardeş gayet açık net anlatmış daha neden anlaşılımiyor sasiyorum imamlarin fetvalarini sunmuş, daha ne desin yani Üzgün
Kayıtlı
Ebud_Derda
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 37


« Yanıtla #48 : 23 Ocak 2014, 20:11:37 »

       HİDAYETE TABİ OLANLARA SELAM OLSUN
B u yazıyı silmemden murad fitneye sebep olmaktan korktuğum içindir.Büyüklük bizde kalsın TEYmullah kardeş Allah için uslubunu düzelt insanları tahrik edici söylemlerden sakın.
 
BEN bu yazımın ehli muvahhid ve bu davaya gönül verenlere müşriklerin gözünde zarar verdiğini bilmeseydim silmezdim.
Kayıtlı
karateci
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 38


« Yanıtla #49 : 24 Ocak 2014, 01:05:43 »

BismillahirRahmanirRahim.


Zemahşeri,

Haddim olmayarak sorduğun sorulara cevap verip. Bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum.

Öncelikle şunu söyleyeyim. Ebud_Derda benim istihaleye uğramış halim değildir. Ebud_Derda başka bir kişidir. Karateci başka bir kişidir.

Yine benim gördüğüm kadarı ile Ebud_Derda Allah'ın rızasını kazanmak için çalışan ve muvahhidleri sevip onların faydasını herşeyin üstünde tutmak isteyen samimi bir muvahhidtir. Bu noktada insanların kınamasından korkmamak gibi güzel bir özelliği var. ( Allah cc. en iyisini bilir. Bu benim gördüklerim yani bir övme amacım yok ve Allah cc. bizlere de nasip etsin.)

Şöyle demişsin:

"Şimdi sizin anlayışınıza göre sirke haram olan alkolden dönüşüm sonucu elde edilmiş sayılır dolayısyla alkölün hükmünü alması gerekir.Mantıken baktığımızda bu hiçte haksız sayılamayacak bir yaklaşım gibi görünebilir ancak."

Bu noktada kendimizi anlatmayı başaramadığımız sebepten ötürü olsa gerek ne dediğimizi anlamamışsın. Eğer biz anlatmakta kusur etmeseydik eminim bizi anlardın.

Mesele şu; biz hiç bir zaman istihale yoktur. İstihale ile elde edilen ürünler her zaman haramdır. Böyle bir şey demedik ve demiyoruz.

Şunu dedik; istihale konusu hadislerin bildirdiği kadardır. Genelleştirip her şeye uygulamak yanlıştır. Çünkü farkında olmadan haramı helal yapmış oluruz. Neden genelleştirmeyelim diyoruz. Çünkü Rasulullah (sas)'den gelen örneklerde genelleştirmeme var. Mesela ayette fers ve kan arasından İSTİHALE İLE ÇIKAN sütün temiz ve helal olduğu söyleniyor. Ancak biz biliyoruz ki her süt helal değil. Domuzdan sağılan süt haramdır. Gennelleştirmemeye başka bir örnek; bir hadiste sirke helal temiz olarak anlatılırken. Başka bir hadiste alkolden elde edilen  sirkenin kullanılması yasaklanıyor.

“Hz. Peygamber hamrın sirkeye çevrilmesini (başka bir rivayette sirke edinilmesini) yasakladı.” (Müslim,Eşribe, 11; Tirmizî, Buyû, 59; Beyhakî, Sünen, VI, 37)

Ebû Talha’dan rivayete göre, onun evinde yetimlere ait şaraplar (hamr) vardı. Kesin içki yasağı bildiren âyet gelince, “Ey Allah’ın Rasûlü! Bunları ne yapayım, sirke yapmayayım mı?” diye sordu. Hz. Peygamber “Hayır yapma, dök!” buyurdu (Tirmizî, Buyû, 37; Beyhakî, Sünen, IV, 37).

Ve yine şunu dedik:
Biz domuzdan elde edilen hiç bir katkının yenemeyeceği kanaatindeyiz. Çünkü domuzda sadece maddi değil manevi necaset var. Bunun yanısıra kuvvetli bir delil olarak domuzdan faydalanmayı yasaklayan Rasulullah'ın (sas) sözleri var.

Mekke'nin fethedildiği sene Peygamber (sav)'i Mekke'de işittim, şöyle buyuruyordu: "Cenab-ı Allah içki, ölmüş hayvan, domuz ve putun alım-satımını yasakladı." Bunun üzerine: "Ey Allah'ın Resulü ölmüş hayvanların iç yağı hakkında ne buyurursunuz, zira onunla gemiler yağlanır, derilere sürülür, kandiller aydınlatılır" dendi. Cevaben:
"O (nun satışı) haramdır" buyurdu ve ilave etti: "Allah Yahudilerin canını alsın. Allah onlara ölmüş hayvanların iç yağını haram kıldığı vakit bu yağı erittiler, sonra satıp parasını yediler."

Cabir r.a. rivayeti ile ; Buhari, Büyu 112, Meğazi 50; Müslim, Müsakat 71, (1581) Ebu Davud, Büyu 66, (3486)

Tirmizi, Büyu 61, (1297) Nesai, Büyu' 93, (7, 309-310) İbnu Mace, Ticarat 11, (2167)


Jelatin konusuna gelince jelatin bir protein olarak besin maddesidir. İstihaleye uğramış falan değildir. Çok açık şekilde domuza ait cüzdür. İnsanlar niye et yer? Protein elde etmek için. Jelatin yiyende etle beslenmiş gibi beslenmektedir. Protein noktasında ihtiyacını tam ve mükemmel karşılamaktadır. O jelatin yiyenin vücudunda kas olmaktadır, organ olmaktadır. Bu açıdan domuzdan elde edilen jelatin domuzun cüzü olarak haramdır.

Zemahşeri kendim bilgim dahilinde jelatinden kaçınmaktayım. Bilmeden hataya düştüğümüz olmuştur. Dediğin gibi jelatinin girmediği bir yer yok. Ama her eti yemeyen bir kişi için böyle bir kaçınma zorluğu olan bir kaçınma değildir. BURDA ESAS NOKTA ŞU; BİR ŞEYİ HARAM OLARAK BİLİP YEMEK KÖTÜ ÇOK KÖTÜ BİR ŞEYDİR. ANCAK HARAM OLANA HELAL DİYEREK HARAMI YEMEK KÖTÜLÜKTE BUNUNLA KIYASI OLMAYACAK KADAR BÜYÜKTÜR.
Kayıtlı
Fahrun Nisa
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 124


« Yanıtla #50 : 24 Ocak 2014, 01:43:01 »

Karateci!! istihaleyle ilgili fakihler ictihadlarini sunmuşlar keza bu fetvalarin içinde istihale ye uğramış domuzdan ve diğer yenilmesi içilmesi haram olanlardanda bahsediliyor, sen farkında olmadan fakihlere muhalefet ediyorsun, bence diyerek.. Teymullah kardeş hiçbir şey kendinden yazmamis sadece fakihlerin görüşlerini sunmuş farkında değilmisin??
Kayıtlı
ŞURA
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 71



« Yanıtla #51 : 24 Ocak 2014, 12:02:05 »

Ebud derda Gizli şirk vardır, kişi nefsi için yaparda üzerine şeriat elbisesi takar, sen açıkça nefsin için yaptıgınıda belirtmişsin.

Bilgin olmayan şeyin peşine düşmüşsün, uyarılınca da nefis yapıyorsun, kızacaksan nefsin için kızmıcaksın nefsin için kızıpta rabbani bir alim hakkında hata nisbet ediyorsun

Bu konuda bilgin olması bir tarafa, araştıracak durumda bile deyilsin. kaynak eserlerin bir çogu verildigi halde, ancak becerebildigini yapmışsın netten şirk ehlinin sözleri.

Mukallit olmaktan bu şekildemi çıktın. nefsin için kızdın ve nefsine uygun yazı söz aradın,

Kişi haddini seviyesini bilecek eger anlamamışsa daha iyi anlatılması açıklanması için soracak örnek isteyecek kalbi mutmain olana dek araştıracak,

Ehliyeti olan Alim fetva vermenin mesuluyetini agırlıgını elbette bilir delilleri bilir delillere göre hüküm verir hatasının dahi ecri vardır acaba cehaletin karanlıgında kalmış dünyada  yolunu aydınlatacak başka bir fakih daha bulabilirmisin??? sende belirtmiştin!!! söyledigin söze inanmışsan nefsi hareket etmessin

Delilleri anlamak için belli bir seviye gerekir. Anlamayan kişi sorar  soran kişinin durumuna göre mesele basitleştirilir anlatılır Mukallit olmaktan ancak adabınca sorarak  araştırarak kurtulursun. Şirk ehlinin peşine düşerek deyil

Sana söylendigi gibi belli bir seviyen varsa o zaman alimin yaptıgı gibi delillerle itiraz edersin kendi görüşünü delilleriyle ısbat edersin

sen hangisisin ebud derda alim fetvasını anlamaya çalışanmı? Alim seviyesinde olup reddiye yapanmı ...



Son olarak biz bu senaryoyu daha öncede okumuştuk. ne dersin kareteci
Kayıtlı
Shuara Al-İslam
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 12


« Yanıtla #52 : 24 Ocak 2014, 17:40:56 »

Konuları kişiselleştirerek tartışma haline getirmek, laf kalabalığı yaparak karşılıklı sataşmak şüphesiz ki ilmin kaybolmasına sebep olur ve hakkın ortaya çıkacağı yolları tıkar...
Kayıtlı
kahya34
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 6


« Yanıtla #53 : 24 Ocak 2014, 18:11:25 »

boş sözlerden ve boş işlerden alemlerin rabbime sıgınır ve konuyu değişikyerlere çekipte insanların kafalarını karıştırmayın..ben konuyu takip ediyorum ve edeceğim biinllah..sadece yöneticilerden herhangi biriside olur..fark etmez..ama bu konu ile ilgilenen teymullah isimli şahıstan cvp bekliyorum...kişisel meseleri burda konuşmayın....
Kayıtlı
Kelimetül İhlas
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 54


« Yanıtla #54 : 24 Ocak 2014, 18:36:42 »

.




Kayıtlı
-Zemahşeri-
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 126


« Yanıtla #55 : 24 Ocak 2014, 21:13:26 »

Kareteci; Kimsenin Ebu_Derda’ya birşey dediği filan yok.Bizde demiyoruz.
Cevaben vermiş olduğun hadislere gelince.

Bakın sirke yapımıyla ilgili bilgi eksikliği içerisinde olduğunuzu görmekteyim.Günümüz dünyasında sanayi ve hızlı tüketim (Kapitalizm) mantalitesi artıkça besin maddeleri başta olmak üzere birçok ürünlerde de suni (Yapay) üretim teknikleri geliştirilmektedir.

Bu anlayış kendisini sirke yapımında da ortaya koymuştur.Bugün bazı ülkelerde fabrikasyon sanayisi ile üretilen sirke imalatı, ürünün hızlı ve daha az zaman dilimi içerisinde daha çok üretmek için sirkeye ilaveten şarap desteği verilmektedir.Yani bir yandan ürün doğal şekliyle hamlanma sürecini devam ettirirken diğer yandan da alkol takviyesi yapılarak bu süreç hızlandırılmaktadır. Allahualem bu vermiş olduğunuz hadislerin kapsamına giren sirke bu olsa gerek.

Bu kısa bilgiden sonra şunu hatırlatmakta fayda görmekteyim, ki bilindiği üzere “sirke” elde edilirken; üzüm, elma gibi meyvelerin önce mutlaka “şarab”a dönüşmesi şarttır, aksi taktirde bunun adı  sirke olmaz, başka bir şey olur.

Arpa,erik,elma,dut daha birçok meyveden yani şekerlenmiş tohumlardan sirke elde edildiğini biliyoruz.Ancak hangi meyveden olursa olsun sirkeyi elde etmek için öncelikli olarak bu meyvenin şarabı elde edilir dolayısıyla sirke şarabın istihale yoluyla değişime uğraması ve başka bir ürün olması artık o yeni ürüne alkol hükmünün verilmesine engeldir. Allahualem Teymullah kardeşimin söylediği ve delillendirdiği şey budur.

Siz ise onu haramı helal kılmakla itham ederek bu değişimin jelatinde gerçekleşmediğini dolayısıyla iddia etmektesiniz.Bunun delil olarakta bazı müşrik profların söylediklerini aktarmaktasınız ve Teymullah’ı kimya konusunda cahil olarak ad etmektesiniz.O zaman size sormak lazım acaba siz kimya konusunda ne kadar ehilsiniz ki bu dönüşümün gerçekleşmediğini iddia edebiliyorsunuz?
Şunu bilmemiz gerekir ki haram olan bir şey, fermantasyon yoluyla helale dönüşebilir. Şaraptan dönüşen sirkeyi kullanmak gibi.Bu noktada asl olan o şeyin helal yada haram olması değil almış olduğunun son şeklinin yeni halidir.Bizim de düşüncemiz bu.

Siz ve sizin gibi düşünen arkadaşlara da kızmak bir yana eğer gerçekten kendinizi bu illetin (jelatinin) değişime uğramadığı noktasında şüpheler  içerisinde his ediyorsanız ve bu ürünleri kullanmama adına dikkat ediyorsanız şüphesiz bu takdir edilecek birşeydir.Şunu bilin ki bizlerde elimizden geldiği kadarıyla şüpheli şeylerden korumaya çalışıyoruz.

O haricinin de dediği gibi bir köye yerleştik ve birçok ürünü doğal yollarla tedarik etmeye çalışıyoruz ancak bu haricinin (Yasin 11 in) unuttuğu birşey var sözünü ettiğimiz  bu madde en hayati besin maddemiz olan ekmekte bile var.Buyrun bunun içerisinden siz çıkın çıkabiliyorsanız.

Sonuç itibariyle diyoruzki. Sirke, şarabın, düşük alkollü içkilerin veya şekerli ve nişastalı çözeltilerin mayalanmasıyla meydana gelen, asetik asit içeren sulu çözeltidir.

Fıkıhta değişime uğrayan bir ürüne istihal denir.

İstihale, bir şeyin yapısının değişerek yeni bir hale yani başka bir maddeye dönüşmesidir.Şarab ın kendisi haram olsa da ondan dönüşen sirke  helaldir. Aynı şey tersi için de geçerlidir; üzüm suyu helaldir, ama şaraba dönüşürse haram olur.

Wesselem:
Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #56 : 24 Ocak 2014, 21:50:29 »

Jelatinin yenilip, yenilmemesi hakkında uzun ve ilmi açıklamalar yapmamıza ve bir çok delillerle ve alimlerin görüşleriyle, ittiba ettiğimiz görüşü ispatlamamıza rağmen yine de bazı kimselerin bunu gereksiz atışma ve tartışmalara sürükledikleri görülmektedir. Biz bu konuda görüşlerimizi açık ve net olarak ortaya koyduk. Fakat yine de üyelerimize faydalı olması açısından sorularına cevap vereceğiz.
 
Bizim hakkı savunduğumuzdan ve onunla insanları irşad ettiğimizden, ehli sünnetin yolunda olmadığımızdan şüphesi ve tereddüdü olanlar varsa bizim hatamızı ehlisünnetin delilleri ve usulüyle bize nakletsinler. Şayet ehlisünnete zıt bir görüşümüz varsa ve sabit delillerle ispat edilirse biz bundan rücu eder ve hak olan, doğru olana döneriz ve bu usulle bizi düzeltenlere teşekkürü borç biliriz. Bundan bizi islah etmek ve bizim hatalarımızı düzeltmek isteyen kimseler hiçbir şüphe ve tereddüdü olmasın.
 
İddia: Ya siz sizler hakkı savunduğunuzu söylüyorsunuz ama her daim insanları küçük düşürmek ve hakaretten başka birşey yapmıyorsunuz.
 
Cevap: Biz kimseyi küçümsemedik, kimseye hakaret etmedik. Kimin hakaret ettiğini, haksız ithamlarda bulunduğunu aklıselim, basiret sahibi kimseler rahatlıkla anlar.
 
İddia: size bir kimse hatanızı söylediği zaman sanki o kimse size hakeret etmiş gibi hemen senin ilmin ne kaç kitap okudun ve buna benzer sözler sarf ediyorsunuz.
 
Cevap: Bir kimsenin hatası ispat edilmeden onu itham etmek elbette cahilliktir. Siz bize sormak yerine ve hatamızı ispat etmek yerine öncelikle bizi itham ettiniz. Ve sizler, ortaya attığınız iddianızı şeriat nezdinde sabit delillerle ispat edemediğiniz gibi bu meseleye vakıf olmadığınızı açıkça gözler önüne serdiniz.
 
İddia: ben şuna kesin olarak inanıyorumki size ben bu mesele hakkında cumhurdan misal getirsem senin ilmin neki alimlerin fetvalarını yorumluyorsun der ve yine hatanızı kabul etmezsiniz benim niyyetim size hatanızı kabul ettirmek değil sizin gibi tassupkar ve mukallid kimseler zaten hatalarından dönmezler.
 
Cevap: İlmi bir meselede karşı tarafı itham etmek veya yanlış olduğunu ispat için yüzeysel veya lafız olarak alimlerin asıl mevzuyla alakasız sözlerini nakletmek yeterli değildir. Sizler aynen bunu yapıyor âlimlerin konuyla alakalı olmayan nakillerini zikrediyorsunuz. Hâlbuki akıl ve basiret sahibi kimse bunun islah ve hatadan döndürme çabası değil bilakis cehaletin arzı olduğunu anlamada zorluk çekmez. Bize bugüne kadar neyi delille ve cumhurun görüşüyle ispat ettin ki biz kabullenmedik? Bu söylediklerini ispat et. Yoksa müfteri ve yalancı olarak anılacaksın. 
 
İddia: Mukallid ve tassupçunun hali şuna benzer karanlıklar içinde kalmış ve karanlıkalar içindeyken bir ışık gören adamın haline bezerki o ışık söndüğü zaman yine karanlıklar içinde kalır.
 
Cevap: Evet, mukallid ve taassupçuların hali budur. Rabbim bizleri ve samimi olan kardeşlerimizi bu kötü hasletlerden sakındırsın.
 
İddia: Allah -a hamdolsunki mukallid değilim.niyyetim hakkı aramak ve kim olursa vasfı sıfatı ne olursa olsun kalbin mutmain oluncaya kadar hakkın peşini bırakmamaktır.
 
Cevap: Şayet mukallid değilseniz ve hakkı arıyorsanız rabbimden sizleri hakkı bulma ve kalbinizin mutmain olması noktasında muvaffak kılmasını dilerim.
 
İddia: Rabbani alimin vasfı şudur hatası söylendiği zaman hatasından dönmek ve ya karşısındakini incitmeyecek şekilde hatalı olmadığını izah etmek.
 
Cevap: Bu, sadece rabbani alime değil, müslüman ve mü'minlere ait bir haslettir. Hatası varsa kendisine tebliğ edildiğinde bundan hemen dönmesi yok eğer yanlış anlaşılmışsa, bu konuda hatası yoksa bu yanlış anlaşılmayı düzeltmesi gerekir. Bizim sitemizde yapılanda bunun ta kendisidir. Biz ise bunun dışında bir şey yapmış değiliz.
 
İddia: Şimdi siz nasıl yapıyorsunuz ona gelelim kareteci denen arkadaş sizin kitaplarınızdaki ibare hatasını yazmış(la ilehe illaın islam alemeti olduğunu beyan eden) siz cevaben ne demişiniz senin ilmin ne işi gücü hak yayınlarına saldırmak
 
Cevap: Mukallid olmadığınızı söylemenize rağmen meselenin aslını araştırmadan ve yine bize sormadan hemen taraftarlığa başladınız? Hâlbuki "Hak Yayınları" tarafından yapılan açıklama ilmi bir açıklama olmakla beraber yapılan ithamlara da cevap mahiyetindeydi. Zira "karateci" bize meselenin hata olup, olmadığını sormak yerine direk bizi küfürle ve küfre rıza ile itham yoluna gitmiştir, jelatin meselesinde de aynısını yapmıştır. Hak yayınları tarafından bahsi geçen eserde herhangi bir hata olmadığı açıklamıştır. Peki, size soruyorum? Bu kimse dediğiniz gibi erdemlilik gösterip, küfür ve küfre rıza ithamından vazgeçmiş ve bunu  itiraf etmiş midir? Nerede kaldı senin ve karatecinin erdimliliği… Ve yine yapılan açıklamadaki sözleri çarpıtıyorsunuz. Açıklamadaki ilk bölüm genel mahiyetlidir. Zira son zamanlarda Hak Yayınları'na saldırmak için çokça çaba sarf edildiğine sizde şahit olmuşsunuzdur. Açıklamanın ilk kısmı bunları ve böyle gayelere hizmet edenleri hedef almıştır. Karateci her ne kadar böyle bir niyeti olmadığını söylese bile yazdıkları bizzat böyle bir anlayışı gözler önüne sermektedir.
 
İddia: ben teymullah-a alimlerin fetvalırındaki hikmeti sordum o bana hikmet armaya gerek yok dedi hal böyle iken insanlar sizin fetva ve yazılarınızdan hikmetmi arayacak?
 
Cevap: İster öğütler kitabında ki ifade, isterse istihale noktasında âlimlerin sözleri açıktır. Siz bunu yanlış anlamışsanız bu sizin sorununuzdur. Fakat bizden izahat isterseniz elbette size izahatını yapacağız ki siz bizleri itham etmenize rağmen biz size istihale meselesini çok basit bir dille izah ettik. Âlimlerin fetvalarının açıklamasını ve izahatını (sizin tabirinizle hikmetini) açıklamış bulunmaktayız. Artık hikmeti arar mısınız, aramaz mısınız onu da siz düşünün.
 
İddia: Zira açık ve net birhtayı siz doğru söylüyorsunuz ne hikmetse insanlar anlamamış oluyor. peki rabbani alim ne derdi kardeş burası gözümüzden kaçmış ve ya farkedememişiz hemen düzeltelim derdi.
 
Cevap: Siz veya karateci eserde hata olduğunu iddia etmişsiniz, yayınevi de bunun hata olmadığını açıkça beyan etmiştir. Şimdi ortada bir hata yoksa (ki zaten hata olmadığı yayın evi tarafından beyan edildi) bu durumda kimin kendisini düzeltmesi gerekir? Sizin gibi yanlış anlayışlarından dolayı itham eden kimselerin mi? Yoksa yazarın mı? Kendinizi muhasebe edin…

İddia: bu celatin meselesinde sen kimin görüşünü alıyorsun ?
 
Cevap: Jelatin konusunda ben ve müslümanlar cumhur-u ulemanın görüşüne ittiba ediyoruz.
 
İddia: zira bildiğim kadarılyla müslümanın bi labaratu arı yokki gerekli tatbikleri yapsın ona ittiba edelim.
 
Cevap: Size naklettiğim bilgiler ehil Müslümanların araştırması sonucu elde edilmiş  bilgilerdir. Ve bu konuda zaten yukarıda jelatinin nasıl olduğunu ve nasıl elde edildiğini açıklamış bulunmaktayız. Bakıp, okuyabilirsiniz.
 
İddia: Bu ziilet benden önce sana müstehak zira sende bu konu da k lere ittiba ediyorsun.
 
Cevap: Benim kafirlere ittiba ettiğimi nereden çıkardın? Ben bu konuda kafirlere değil bir nevi Müslüman cumhur-u ulemaya ittiba ediyorum ve onların cevabını ve tarifini ilmi olarak görüyorum. Ey Ebudderda hangi yazımda kafirlerin görüşü doğrultusunda bir şey yazdım. Bunun ispatını istiyorum. Şayet ispat edemezsen bana haksızlık etmiş olacaksın.
 
İddia: üstelik bi zatihi bilmedğin şahid olmadığın bir şey hakkında helal diyorsun.
 
Cevap: Daha önce ifade ettiğim gibi verilen cevaplar sadece benim kendi kanaatim değil Müslümanların araştırması ve cumhuru ulamanın görüşüdür. Ben buna binaen helaldir diyorum.
 
İddia: Üstelik benim bildiğim öyle k ler varki bu konularda müslereden daha titiz.bilmem anlata bildimmi?
 
Cevap: Bu dediğiniz doğru değildir. Demek ki siz yanlış tahlil ediyorsunuz. Zira kâfirler ne kadar titiz olsalar bile helal ve haramı tam olarak bilmedikleri için helal ve haramı en iyi bilen Müslümanlar gibi sakınmazlar ve bu konularda yeterince titiz olamazlar. Size şöyle bir şey sorayım;
 
İlmi! yazılarını astığınız profesörler, doktorlar vs. göre bizim kafir olarak bildiğimiz kimselerin besmele ile veya şer’i usulle kestiği hayvanların etlerinden sakınıyorlar mı? Yoksa bunları helal mi görüyorlar?
 
İddia: bu hadise bina en ulema hak kimden gelirse gelsin alınır diyor o hakkı almak zillet demiyor ama siz bunu zillet olarak isimlendiriyorsunuz
 
Cevap: Sözlerimi çarpıtıyorsunuz. Biz kâfirlerden gelen hakkın her zaman alınmayacağını söylemiyoruz. Hak olduğu kesinse ve Kur’an ve sünnetten delillerle nakletmişseler bunu onlardan alırız. Ama onların kendilerini içtihad seviyesinde görüp, görüş bildirmelerine itibar etmeyiz. Benim zilletten kastım; Kâfirlerin yarım yamalak bir takım fıkhi bilgilerle varmış olduğu sonuca şer’i açıdan mutlak bir delilmiş gibi sarılmaktır. İşte bu fazilet değil zilletin ta kendisidir.
 
İddia: Ozaman şöyle bir soru geliyor akla gerek fıkhi gerekse hadisi ve selefin bu konudaki fetvalarını sadece siz doğru anlıyor ve yorumluyorsun üstelik kendilerinden asırlar sonra gelmenize rağmen öyle ise bu meseleler sadece sizin tekelinizde başkalrı icazetli olsalarda sırf müş oldukları için hakka isabet edmezler öylemi vah. vah ki ne vah

Cevap: İcazet sahibi olduğunu iddia ettiğiniz kimselere kim icazet verdi? İlahiyat! Fakülteleri mi? Hıyanet İşleri mi? Ve bu kimselerin icazet almaya ehil olduğu kanaatine nereden vardınız, isimlerinin başlarında ki unvanlardan mı? Bunu bize açıklayın. Evet, eski âlimlerin bazı fetvalarını ancak ilim ehli Müslümanlar anlar. Kâfirler her ne kadar bazı fıkhi meseleleri anlamış olsalar bile çoğu konuda yanlışlık ve eksiklikleri vardır. Zira tağutların güdümünde aldıkları ilim sınırlıdır. Ve tercüme ettikleri ve neşrettikleri eserleri Müslümanların tercüme ve neşrettikleri eserlerle mukayese ederseniz aradaki farkı görmüş olursunuz. Kâfirlerden İslami konularda ilim alınacaksa ilim sahibi Müslümanların kontrolünde alınması daha sağlıklı olur.

İddia: Ben bu celatin meselesini hep şüpheli olarak biliyor ve inanıyorum bunun için geçerli sebeplerim var. ve buraya bu konuda yazmamdaki gaye benim gibi inanlarının inancını kaybetmemesi için idi zaten size(yöneticilre ve pofpofçularına) bir şey anlatamıyacağımı biliyorum.

Cevap: “Kötü söz sahibine aittir” sözünden mülhem olarak hakaretlerinize cevap vermiyorum. Jelatin ve onun mahiyeti hakkında gerekli açıklamayı yapmış bulunmaktayız. İnanıyoruz ki; bu kadar yazılanlardan herkes payına düşeni almıştır. Bu sözlerinizden sonra konuyu uzatmanız gereksizdir.

İddia: EBU hanife ve muhammed in domuz ve eşeğin tuzlaya düşme meselesine gelince bu farazi bir görüştür olamıştır.ve domuz ve eşek tuzlaya düşse tuz olmaz.

Cevap: Bu olayın olup veya olmaması bizim için çokta önemli değildir. Önemli olan âlimlerin böyle bir olaya ne hüküm verdikleridir. Ve bu konuda bizler alimlerin görüşlerini zikrettik. Faydalanmak isteyenler yukarıda ki cevaplarımıza bakabilirler.

İddia: Demişsinizki istihalede asl olan rengi kokusu tadının değişmesi demisiniz. peki bir müslüman domuzun etinin,kemiğin tadını biliyormuki dönüşüp dönüşmediğini bilsin?
Cevap: Sözlerin sadece bir kısmını alıyorsunuz hâlbuki söz sadece bundan ibaret değildir. Sözü tam olarak okursanız anlarsınız. Tam okumuş ve halen anlayamamışsanız biz size tekrar açıklarız. Anlamanız için yukarıda ki cevabımızı yeniden naklediyorum;

“Yeni oluşan maddede, necis olan maddenin tat, renk, koku ve diğer o maddeye has ne özellikler varsa tamamen kayboluyorsa işte o yeni madde yeni değişik temiz bir maddedir. Jelatinde domuzdan alınan maddenin ne rengi, ne kokusu, ne tadı ne de domuza ait diğer özellikleri kalır. Tamamen o madde başlı başına yeni bir madde olur. Zira jelatin maddesi olan kolajen (collagen), bir takım kimyasal tepkimeler sonucunda farklı bir özellik taşıyan yeni temiz bir madde olur.”


İddia: Üstelik istihale meselesinde ulemamı bu kıstası koymuş renk.tad .koku yoksa sizin eserinizmi?

Cevap: Bu sorunuzun cevabı yukarıda mevcuttur. Dikkatlice okursanız anlarsınız. Şayet domuzdan elde edilen kollagenin kendisine has olan kokusu, tadı ve rengi ve domuza ait diğer özellikler kimyasal tepkime ile ortadan kalkıp, farklı özellik taşıyan bir madde ortaya çıkarsa bu yeni ortaya çıkan maddeye göre hüküm verilir.

İddia: Teymullah sen celatini hangi testlere tabi tuttunki dönüşdüğü sonucuna vardın ve helal fetvası verdin

Cevap: Aslında bu sorunuzun cevabı da yukarı da mevcuttur. Zahmet edip, okursanız öğrenmiş olursunuz. Jelatin kimyasal tepkimelerle ham maddesi olan kollagenden farklı bir maddeye dönüşmektedir. Bu yüzden cumhura göre bu yeni maddede necislik ve haramlılık vasfı kalktığı için temiz ve helaldir.

El-Kâsânî, İmam Muhammed'in bu konudaki görüşünü açıklarken şöyle diyor;

"İmam Muhammed'e göre necaset zamanın geçmesiyle başkalaşır ve özellikleri nitelik değiştirirse başka bir şey olur ve temiz hale gelir... Necâset istihale geçirip nitelikleri ve anlamı değişince pis olmaktan çıkar. Çünkü necâset sözcüğü bir şeye, belirli bir niteliğinden dolayı ad olarak verilmiştir. Vasıf değişince ad da değişir ve sirkeye dönüşen şarap gibi olur"( El-Kasani-Bedaiu's-Sanai': 85)

İddia: Demişsinki intenette detaylı araştırma yapsaydın dönüştüğünü söyleyenlerin daha çok olduğunu görürdün eğer sen o çoğunluğun  araştırmasını bura asmazsan müfterisn.

Cevap: Daha öncede ifade ettiğimiz gibi kâfirlerin fıkhi konudaki fetvaları bizi ilgilendirmemektedir. Kâfirlerin isimlerini burada zikretmeye gerek yoktur. Dediğim gibi sanalda dakik bir araştırma yaparsanız uzmanların çoğunluğunun sizin söylediğinizin aksini söylediğini bulursunuz.

“Uzmanların büyük bir kesimi jelatin maddesi, girdiği kimyasal muameleden sonra, kendisinin asli maddesi olan "Collagen" maddesinden tamamen farklı bir özellik gösterdiği kanaatindedir. Bununla beraber, bu özelliğin tamamen değişmediğini savunan uzmanlar da vardır.” (bu yazı prof., doç ve dr. vs. kimselerin ilim ve danışma heyeti oldukları sitede geçmektedir.)

(2-4 Haziran 2009 tarihinde Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından tertip edilen toplantıda gıda ve kimya profesörleri, jelatin ve koruyucu maddelerin yapımlarında kullanılan maddeler bakımından tamamen değiştiğini açıkça söylemişlerdir.)
Ey Ebud Derda!

İcazet almak sizin anlayışınıza göre ise;
bu konuda bahsi geçen tağuti kurumlardan icazet almış birçok doç, dr. prof vs. kafir de jelatinin farklı bir madde olduğunu söylüyorlar. Mademki bunlar icazet sahibi iseler o zaman siz hangilerinin görüşlerini tabi olacaksınız? Veya sizin açınızdan hangisi hak?!

Not: Burada bu sözleri nakletmemin sebebi; bu kimselere ve fikirlerine katıldığımız için değil sadece Ebud Derda isimli üyemizin meramını gidermektir. 

İddia: Son olarak gerek fıkhi meselelerde gerekse hadisle ilgili meselelerde sizden daha ehil ve icazet sahibi kimseler var

Cevap: Bu kimselerin fıkhi konularda bizden daha ehil ve icazet sahibi olduklarını nereden biliyorsunuz? Tağutların güdümünde çalışan hıyanetten! Ve İlahiyattan! bir belge aldıkları için mi? Yoksa isimlerimizin başında prof., doç., dr. Vs. unvanlar olmadığı için mi? Bu kimselerin ne kadar cahil ve ilimden mahrum olduklarını fıkıh ve diğer islami ilimleri az da olsa bilen Müslümanlar rahatlıkla anlar.

İddia: sizin bu ilimlerle ilgili icazetiniz varmı varsa asınada bizde bize fetva verenlerin bu konularda ehil olup olmadığını bilelim?

Cevap: Benim, sitede sorulan sorulara ilmi cevap verme, bu konuda Müslüman âlimlerin görüşlerini nakletme konusunda icazetim var. İşte bu yüzden sorduklarınıza ilmi cevap veriyorum. Ve cevaplarını ilmi olarak lanse ettiğiniz kâfirlerden ilim alırken dikkatli olmanızı ve bunları ehil Müslümanların kontrolünde almanızı tavsiye ediyorum.

Selam ancak hakkıyla iman eden mü’minleredir.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
karateci
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 38


« Yanıtla #57 : 24 Ocak 2014, 23:59:30 »

BismillahirRahmanirRahim

Zemahşeri,

Sirkenin üretiminde sirkenin elde edildiği ürünün önce alkol olduğu sonra asetik asite dönüştüştüğü doğrudur. Şu ana kadar da bildiğim bundan farklı değildir.

Sirke üretim sürecinde ara ürün olarak alkolün ortaya çıkması ve süreç sonunda helal olan sirkenin oluşmasına bakıp, Peygamber efendimizin bir yasağı dururken, bakkalda satılan alkolü alıp onu sirkeye dönüştürmenin ve elde edilen bu sirkenin helal olacağını söylemenin buna da istihaleyi kılıf yapmanın doğru bir tarafı olmaz. (Yanlış anlamayın sözüm size değil, bildiğim kadarıyla siz böyle söylemiyorsunuz)

Şimdi bakkalda satılan içki gibi haram olan bir üründen istihale ile sirke elde edip, sonra istihale ile alakalı alim görüşlerini toplayıp bu helaldir çünkü istihale geçirmiş ve helal olmuştur demek ne kadar doğru olur? Çünkü böyle bir yöntemle sirke elde etmenin yasak olduğunu peygamber efendimiz söylemiş. Bu yasağa rağmen istihale de istihale demek ne kadar doğru olur? (Zemahşeri yine yanlış anlamayın bu sözlerim de size değil konu ile alakalı olarak ortaya)

Hadis varsa duracaksın. Ebu Hanife ne demiş. Bir hadis varsa benim sözümü terkedin ve hadise uyun.
 
İstihale vardır ama bu konuyu uygularken genelleştirmeyelim derken de bunu demek istiyoruz. Sirke helaldir. Ama birisi şarabı alıp istihale ile sirke elde ederse bu haramdır. Çünkü hadis böyle bir sürecin temizleyici olmayacağını söylemiştir. O zaman genelleme yapmayacağız. (Keza bu sözler de direkt size değil)

Başka bir örnekle meseleye bakalım. Vahşi (yırtıcı) hayvanların derilerini kullanmak şu hadisler ile yasaklanmıştır.

1771-Ebû’l Melîh (r.a.) ve babasından rivâyete göre: “Peygamber (s.a.v.), yırtıcı hayvanderilerini döşeme yaparak kullanmayı yasaklamıştır.” (Ebû Dâvûd, Libas: 40)
Muhammed b. Beşşâr, Yahya b. Saîd vasıtasıyla Saîd’den, Katâde’den, Ebû’l Melih’den bize rivâyet etti: “Rasûlullah (s.a.v.) yırtıcıhayvan derilerini döşeme ve giyim olarak kullanmayı yasakladı.
Muhammed b. Beşşâr, Muâz b. Hişâm vasıtasıyla babam bana aktardı. Katâde’den Ebû’l Melîh’den rivâyet ederek “Rasûlullah (s.a.v.), yırtıcı hayvan derilerinin kullanılmasını hoşgörmezdi.”
 Tirmizî: Saîd b. Ebû Arûbe’den başkasının bu hadisin senedinde; “Ebû’l Melîh’den ve babasından” dediğini bilmiyoruz. Muhammed b. Beşşâr, Muhammed b. Cafer vasıtasıyla Şu’be’den, Yezîd er Rişk’den,
Ebû’l Melîh’den rivâyet ederek: “Rasûlullah (s.a.v.), yırtıcı hayvanların derilerini kullanmayı yasakladı” demiştir. Bu rivâyet daha sahihtir.


Şimdi vahşi hayvan derilerinden faydalanmanın yasak olduğunu hadislerle ortaya koyan birisine şöyle cevap veren başka bir kişiyi düşünün:

"Tabaklamak ölü hayvana ait derideki necaseti temizler. O halde vahşi hayvanların derilerini tabaklayarak kullanabiliriz. Çünkü deri istihale ile temizlenmiştir."

Böyle söyleyen kişiye ancak gülünür. Yahu tabaklama ve istihale ayrı bir konu, vahşi hayvan derisini kullanmak başka bir konu. Sen ne kadar tabaklarsan tabakla, vahşi hayvan derisinden faydalanmak yasaklanmış.

Şimdi Teymullah'ın yaptığı buna benziyor. İstihale ile alakalı ne kadar alim görüşü varsa toplayıp önümüze boca ediyor. Sonra da diyor ki domuzdan elde edilen jelatin istihale ile temiz olmuştur.

Peki domuzdan faydalanmayı yasaklayan hadis ne oldu? Ne yaptın o hadisi? O hadisi nasıl açıkladın? Bütün bu yaptığın açıklamalarda o hadisin yeri ne? Tık cevap yok.

Domuzun cüzleri ve asılları ne dedik cevap yok. Şimdi işi renk koku ve tat bilimine havale etti.

Allah cc. bir işte ihtilaf ettiğimizde Allah Rasulü'nü hakem tayin etmemizi istiyor;

Artık hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şey hakkında, seni hakem tayin edip, sonra da senin verdiğin hükümden dolayı “içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça” îmân etmiş olmazlar. (Nisa 65)

Buradaki ihtilafta çok açık bir hadis var. O zaman meseleyi bu hadise götürmemiz gerekir. Yapacağımız açıklamalara önce bu hadisi açıklayarak başlamamız boynumuzun borcudur.
Kayıtlı
Ebud_Derda
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 37


« Yanıtla #58 : 25 Ocak 2014, 17:50:22 »

HİDAYETE TABİ OLANLARA SELAM OLSUN

Teymullah iddalarına Allah-ın izniyle cevap vereyim:

2:)istihale meselesine gelince cumhura tabi olduğunu söylemişsin evet bizde bu konuda cumhura tabiyiz.fakat
şimdi sana soruyorum hangi alim haram bir maddeden gerek dönüştürme gerek başka şekide gıda maddesi elde edileceğini söylemiş?

3:)Teymullah benseninde bu konuda k lere ittibe ettiğini söyledim sen ise bu konuda araştırma yapan müslerin olduğunu söyledin Benim bildiğim müslerin bir labaraturı yok gerekli araştırmaları yapacak tıpkı kola meselesinde olduğu gibi ,bu da gösteriyorki sen bu konuda heva ve hevsine tabisin

4:)Celatin bir gıda maddesi değildir.bir gıda bileşenidir.bunun içindirki tarım ve gıda bakanlığı bunu gıda maddesi olarak kabul etmeyip bu  şekilde üretilen yiyeceklere (E) damgası vurmamıştır.ehli insafa aklı selime duyrulur.
(E)damgası olmayan yiyecekleri tüketmeyiniz.

5:)İlmi! yazılarını astığınız profesörler, doktorlar vs. göre bizim kafir olarak bildiğimiz kimselerin besmele ile veya şer’i usulle kestiği hayvanların etlerinden sakınıyorlar mı? Yoksa bunları helal mi görüyorlar?

Cevap: şu soruya bakarmısın zira domuz ve aslı haram olanlar naslarada geçmekte olup müşlerde bunların haramlığına inamakta fakat şer-i usul ve besmele ile kesileni yemekte çünki senin k gördüğünü onlar müs görmekte ve dolayısı ile bu hususta sakınacak bir şey görmemektedirler.Hatırlatayım onlarla bizim aramızdaki fark akide ile ilgili meselerde haramlar ile ilgili meselelerde değil meseleyi bir birine karıştırma.

6:)K PIROFLARALA İLGİLİ söylediğine katılmakla beraber ,Zira eskiler şöyleder. kimin ekmeğini yiyorsan onun için kılıç sallarsın.Lakin benim astığım yazı tağutlara herhangi bir zarar veren açıklamayı içermemektedir.Bundan dolayıdırki bu çalışmanın içinde hiyanet işleri ve üniversiteler yer almıştır. Zira aklı selim kimseler bilir ki  hiyanet işleri devletre zarar veren çalışmalara girmez.Ayrıca bu çalışmaya  bakanlıkta destek vermektedir.

6:)İcazet meselesine gelince bende kesinlikle ilahiyatçıların icazetini kast etmedim ve onların tağutların gölgesinde verdiği ilmide sözüme dikkat edersen öyle k ler varki icazet ehli ve bu konularda sizden yetkin dedim.

Sözümün izahına gelince yine diyorum bu pıroflardan bazıları medreseden yetişmekte ve bu medreselerde tağutların güdümünde değildir ve bu medreselereden icazet almaktadırlar.Şimdi bu medreselerin eğitim şekli kılasik usul olup yani ehli sünnetin yetiştiği ve benimsediği usuldur.Bunlar eğitim ve öğretimde  imam zernucunin talimul muta allim eserini kendilerine kaynak alıp bu minvalde talebe yetiştirmekte ve icazet vermektedir ve ben onlardan gerek arap lisanı gerkse fıkhi konularda istifade etmekteyim.Burada yetişipte bu konularda fıkıh vesaire sizden daha ehil olanlar var.misal kimderseniz cevat akşit kendisi fıkıhçı ve medresen yetişme ve icazetli dir bir çok terceme yapmış fıkıhtan ve hatalı olduğunu söyleyen ve tenkid eden çıkmamıştır.


Şimdi sana soruyorum eğitim ve öretimde ehli sünneti kendilerine ölçü alan insanların fıkhi ve feri meselerde sözlerine ittiba edilmezmi?

Yine idda ediyorumki ve biliyorumki bukonuda müslerden daha titiz müşler var.

6:)Bana celatinin dönüştüğünü idda edenlerin daha çok olduğunu söylemiş ve sözde o çoğunluğun yazını asmış ama aklı seliminde gördüğü gibi asmış olduğun yazı sadece pırof ve doçların üye olduğu birsite bundan ibaret benim astığım mukayese edilecek derecede bile değil.

Son olarak:Allah haramı kullarının sakınmaları için yaratmıştır .Yoksa bu haramı kullarım birşekilde helal kılsındiye değil.Bu tıpkı şuna benzer bu site yöneticilerini istisna ederek söylüyorum .Allahın yahudilere cumartesi avlanmayı haram kılmasına ve iç yağdan işstifadeyi haram kılma meselesine benzerki onlar av işini pazar günü yapmalarınna rağmen Allah onları helak etmiştir. Ben  sadece  doğal ve zaman aşımıyla birlikte olan yani dönüşen istihaleyi dönüştürülen değil kabul etmekteyim onun için özellikle gıda maddelerinde ehli muvahhidin bunlardan sakınmasını istemekteyim.çünki doğal dönüşümde necaset tamamen çözülmekte ve aslını kaybedip çözen maddeye dönüşmektedir .Dönüştürme ise nasıl yapıldığı bilinmeyen kimyasal maddelerele yapılmakta ve bu celatin gibi büyük başalardan elde edilen maddeler aslını muhafaza etmeketedir.

Celatin bir dönüşüm değil gıda bileşeni olup aslını muhafa etmekte ve dönüşmemektedir. bu tür ürünleri tüketenlerin üzerinde (E) İŞARETİ OLMAYAN ÜRÜNLERİ TÜKETMEMESİSİNİ TAVSİYE EDERİM.

Allah-A HAMDOLSUN SALAT SELAM RESULUNUN ÜZERİNE ALİNE ASHABINA VE KIYAMETE KADAR ONA İTTİBA EDNLERİN ÜZERİNE OLSUN.

Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #59 : 30 Ocak 2014, 11:11:26 »

Hamd âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur. Hayırlı akıbet Allah’tan hakkıyla korkanlarındır. Salat ve selamın en güzeli: Onun resulü Muhammed (s.a.s)’e, onun ashabına, ehli beytine ve kıyamete kadar onun yolu üzere yürüyen muvahhidlerin üzerine olsun.

Allah’ın yardımı ve inayetiyle bazı sorulara cevap vereceğiz;

İddia: Sirke üretim sürecinde ara ürün olarak alkolün ortaya çıkması ve süreç sonunda helal olan sirkenin oluşmasına bakıp, Peygamber efendimizin bir yasağı dururken, bakkalda satılan alkolü alıp onu sirkeye dönüştürmenin ve elde edilen bu sirkenin helal olacağını söylemenin buna da istihaleyi kılıf yapmanın doğru bir tarafı olmaz.

Cevap: Şu ilimsizliğe ve meseleyi saptırma gayretine bakın! Daha önce savunduğu şeyleri şer’an ispatlamış gibi şimdi de başka bir konuya atladı. Hâlbuki daha önceki çelişki ve tezatlarını öncelikle düzeltmesi gerekirdi. Ne yazık ki burada da aynı hataları tekrarlamaktan başka bir şey yapmadı. Zira biraz zahmet edip taassubunu bir kenara bırakarak birkaç mezhebin fıkıh kitaplarını okusaydılar Hanefilerin, Malikilerin, bazı Hanbelilerin, Ahmed b. Hanbel’in bir rivayetine göre; sirkeye dönüşme ister başkasının eliyle ister kendiliğinden dönüşsün yine aynı temiz olacağını söylediklerini öğrenmiş olacaklardı.

Sizin usulünüze göre: bu kadar alim hadisleri bir kenara atmış kendi heva ve hevesine göre hüküm vermiş; haramı helal kılmış ve buna da istihaleyi kılıf uydurmuşlardır (Alimlerimizi bu cahili ithamdan tenzih ederiz). Bu ise büyük bir cehalet ve sapıklığın tezahürüdür. İthamda bulunacaksınız bunun sonucunun nereye varacağını bilip, öyle ithamda bulunun. İleri de bazı âlimlerin hadisle ilgili görüşlerini zikredeceğiz inşeAllah.

İddia: Şimdi bakkalda satılan içki gibi haram olan bir üründen istihale ile sirke elde edip, sonra istihale ile alakalı alim görüşlerini toplayıp bu helaldir çünkü istihale geçirmiş ve helal olmuştur demek ne kadar doğru olur? Çünkü böyle bir yöntemle sirke elde etmenin yasak olduğunu peygamber efendimiz söylemiş. Bu yasağa rağmen istihale de istihale demek ne kadar doğru olur?

Cevap: Yukarıda alimlerin içkiyi başkasının eliyle sirkeye dönüştürülmesi ile ilgili görüşlerini naklettik. Böyle bir dönüştürmenin helal olmadığını iddia eden kareteci acaba bu alimlere ne hüküm veriyor? Aklı başında ve birazcık da olsa basiret sahibi olsaydı böyle cahilane sözler sarfetmek yerine bu konuda bir alimin görüşüne tabi olduğunuzu söylerdi. Zira Şafii (rah.) içkinin başkasının eliyle dönüştürülmesini helal kabul etmez. Her ne kadar Şafii (rah.) böyle bir ameli caiz görmese bile caiz gören âlimleri yanlışlıkla itham etmemiştir. Zira bu âlimlerinde delilleri vardır.

İddia: Hadis varsa duracaksın. Ebu Hanife ne demiş. Bir hadis varsa benim sözümü terkedin ve hadise uyun.

Cevap: Bu sözde ne kastediliyor? Bu konuda hadis Ebu Hanife ve diğer alimlere ulaşmadı mı ki buna zıt hüküm verdiler? Yoksa Ebu Hanife ve diğer alimler bu hadisi bildiği halde heva ve heveslerine göre mi hüküm verdiler de sen onun görüşünü terkedip hadise uyuyorsun?

İddia: İstihale vardır ama bu konuyu uygularken genelleştirmeyelim derken de bunu demek istiyoruz. Sirke helaldir. Ama birisi şarabı alıp istihale ile sirke elde ederse bu haramdır. Çünkü hadis böyle bir sürecin temizleyici olmayacağını söylemiştir. O zaman genelleme yapmayacağız. (Keza bu sözler de direkt size değil)

Cevap: İstihalenin sınırını siz ve yukarıda Ebud Derda’nın görüşlerini naklettiği kafirler değil Müslüman fıkıh alimleri belirlemiştir. Ve Hanefilerin, Malikilerin, bazı Hanbelilerin, Ahmed b. Hanbel’in bir rivayetine göre; başkasının eliyle sirkeye dönüşme işlemi yapılırsa bu caiz olur.

İmam Serahsi Mebsut isimli eserinde şöyle geçiyor;

“İbrahim En-Nehai (rah.): “Bir Müslümanın ondan sirke yapacaksa elinde hamr bulundurmasında sakınca yoktur” demiştir.

Elinde hamr bulunan bir Müslümanın bundan sirke yapmasının bir sakıncası olmadığını söylemiştir. Şafii (rah.)’nin söylediğinin aksine bizim alimlerimiz -Hanefi alimleri- (rah.) bu görüşü alarak hamrın sirkeye dönüştürülmesini caiz kabul etmişlerdir. Çünkü hamrdan elde edilen sirkenin mübah olduğuna dair rivayetler bulunmaktadır;

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur;

“En iyi sirkeniz hamrdan yapılandır” (Beyhaki- es-sünen’ul kübra 6/38- Zeylei-Nasbur Raye 4/367) rivayete göre: Ali (r.a) ekmeği hamr sirkesine batırarak yerdi. Hamr sirkesi ittifakla helal olunca hamrın sirkeye dönüştürülmesi bozuk durumdaki bir cevherin düzeltilmesi olmaktadır. Bu işlem yerli yerinde bir davranış biçimi olup, haramlığı gerektirecek bir şey değildir.
 
Ebu Talha rivayetinde bazı raviler şöyle rivayette bulunmuştur. “Onları sirke yapayım mı” diye sorduğunda Rasulullah (s.a.s) “evet, yap”  buyurdu.

Şayet o rivayet edilen sahih olsa bile Rasulullah (s.a.s) alışılmış adetten vazgeçirmek için başlangıçta hamrın sirkeye dönüştürülmesini yasaklamıştır. Çünkü onlara hamr içme adetinden uzaklaşma zor gelmiş bunun üzerine Rasululullah (s.a.s) hamrın dökülmesini emretmiş ve sirkeye dönüştürülmesini yasaklamıştır. Nitekim alışıla gelmiş köpek edinme adetinden uzaklaştırma konusunda mübalağa yoluyla köpeklerin öldürülmesini emretmiştir.

Diğer taraftan ellerinde hiç hamr kalmayan insanların yetimlere ait olan hamrları usullerine uygun kullanmalarına güvenilemez. Bu nedenle Rasulullah (s.a.s) caydırıcılık amacıyla yetimlerin hamrlarının da dökülmesini emretmişti. Vasinin yapması gereken şey yetimlerin bozulan malının iyileştirmesi değil o malları bozulmasından korumasıdır. Görmezmisin yetimin bir koyunu ölse vasinin o koyunun derisini tabaklatması gerekmemekte ancak bunu yaparsa caiz olmaktadır. Buradada vasinin yetimlerin hamrını sirke durumuna getirmesi gerekmez ancak bunu yaparsa sirkeye dönüştürme durumu caiz olduğu takdirde bu caiz olur. Hamr içine tuz ve balık atarak ondan reçel edilmesi de böyledir. Çünkü bu işlem sirkeye dönüştürmekte olduğu gibi  hamr olma özelliğini ortadan kaldırmaktadır. Ömer (r.a)’den gelen bunu yasakladığı yönündeki rivayet ibni Abbas (r.a)’a sorulduğunda onun onda sakınca yoktur şeklinde cevapladığı rivayetle çelişkili durumundadır. Diğer taraftan Ömer (r.a)’in rivayetinin yorumu Rasulullah (s.a.s) bunu caydırıcı bir siyaset yolu olarak yasaklaması yönündeki merfu hadisin yorumu gibidir. (el-Mebsut Serahsi cilt:24 sayfa: 32,36 Arapça kaynak: 24/22-25 )

Açıkça görüldüğü gibi Hanefi alimleri bu konuda hadisin varlığından haberdar ve bu konuda dair görüşlerini bildirmişlerdir. Kareteci ve onun gibi düşünenler birazcık akıl sahibi olsaydı bir alimin görüşüne tabi olduklarını söylerdi. Yoksa ehil olmadan kendi akıllarına göre nasları yorumlamaya kalkışmazlardı.

İddia: Şimdi vahşi hayvan derilerinden faydalanmanın yasak olduğunu hadislerle ortaya koyan birisine şöyle cevap veren başka bir kişiyi düşünün:
"Tabaklamak ölü hayvana ait derideki necaseti temizler. O halde vahşi hayvanların derilerini tabaklayarak kullanabiliriz. Çünkü deri istihale ile temizlenmiştir." Böyle söyleyen kişiye ancak gülünür. Yahu tabaklama ve istihale ayrı bir konu, vahşi hayvan derisini kullanmak başka bir konu. Sen ne kadar tabaklarsan tabakla, vahşi hayvan derisinden faydalanmak yasaklanmış.

Cevap: Ey karateci bu sözün sahibi kim? Veya böyle bir iddiada bulundu? Söyle biz de bilelim? Biz istihale ile tabaklamanın aynı hükümde olduğunu söylemiş değiliz. Asıl konumuz olmaması sebebiyle tabaklama meselesine girmiyoruz. Fakat konumuz tabaklama olsaydı sizin bu konuda bile ne kadar cahil olduğunuzu ispat ederdik.

İddia: Şimdi Teymullah'ın yaptığı buna benziyor. İstihale ile alakalı ne kadar alim görüşü varsa toplayıp önümüze boca ediyor. Sonra da diyor ki domuzdan elde edilen jelatin istihale ile temiz olmuştur.

Cevap: Domuzun veya başka necis bir maddenin istihale yoluyla başka bir maddeye dönüşmesinin tabaklamayla alakası yoktur. Zira dönüşmede maddenin bizzat mahiyeti değişmekte olup, yeni bir madde ortaya çıkmaktadır. Ve yeni maddede haramlık ve necislik vasfı yoksa o temiz ve helal olur. Tabaklama derinin bir takım işlemlerden geçirilmesi suretiyle temizlenmesi işidir. Bu temizleme işinden sonra tabaklanmış deriyi kullanmak caizdir. Deriyi yemek ise caiz değildir. Aynı şekilde bağırsağı, mesaneyi, göbek derisini de tabaklamak onları temiz yapar. Fakat onların yenmesini caiz kılmaz.

Biz, sizin yaptığınız gibi hadisleri kendi heva ve hevesimize göre yorumlamayıp, bu konuda mezhep âlimlerinin görüşlerini naklettik. Fakat yazdıklarınızdan anlaşıldığı üzere siz bunları anlayacak seviyede değilsiniz.

İddia: Peki, domuzdan faydalanmayı yasaklayan hadis ne oldu? Ne yaptın o hadisi? O hadisi nasıl açıkladın? Bütün bu yaptığın açıklamalarda o hadisin yeri ne? Tık cevap yok.

Cevap: Hadiste açıkça bildirildiği üzere: domuzun bizzat kendisinden veya onun cüzlerinden faydalanmaktır. Yani; domuzun kendisi, yağı vs. necistir, istihale uğramadan bunları kullanmak caiz değildir, haramdır. Hadis domuzun yağının kullanılmasının haram olduğunu bildirmektedir. Yoksa domuzun farklı temiz bir maddeye dönüştüğünde onun helal olması ve temiz olması ile alakalı değildir. Nasıl ki içkinin haram olduğu ve sirkeye dönüştüğünde temiz ve helal oluyorsa aynı şekilde domuzda temiz bir maddeye dönüşürse temiz ve helal olur.  Biz buna yukarıda cevap verdik.
 
İddia: Domuzun cüzleri ve asılları ne dedik cevap yok. Şimdi işi renk koku ve tat bilimine havale etti.

Cevap: Siz okumayı bilmiyor musunuz? Yoksa size verdiğimiz cevaplara bakmadan mı yazıyorsunuz? Yukarıda bize cüzün ne olduğunu sordunuz, bizde buna cevap verdik. Zahmet edip, okumanız için yine cevabımızı naklediyorum;

Cüz; kül’ün bağımsız olmayan parçalarıdır. Kül ise; parçaları olan bir bütündür. O halde cüz; külden bağımsız olarak düşünülemeyecek parçalardır. İster domuz olsun, ister başka bir şey olsun ondan alınan herhangi bir parça ondan bağımsız düşünülemez. Bu sebeple domuzdan elde edilen jelatin ibaresi kullanılmıştır. Ve alimler bu sebeple domuz ya da [Yasak Kelime]ten olsun ya da başka şeylerden olsun, değişime uğramak suretiyle yeni temiz bir maddeye dönüşen madde temizdir, demişlerdir. Yukarıda izahını yaptık.

Bizim meselemiz domuzun asılları ya da cüzleri değil, domuzdan elde edilen yeni bir şeyin helal olup olmadığıdır. Bu konuda fetva veren alimler, domuzu asıl ve cüzlere ayırmaksızın bir bütün olarak domuzun tuzlaya düşmesine hüküm vermişler. Oysa temiz bir şeye bir necaset düştüğünde onu necis yapar. Ama domuz tuzlaya düştüğünde tuza dönüştüğünde bu yeni oluşan maddeye temiz fetvası vermişlerdir. Domuz bir bütün olarak düştüğünde hüküm böyle ise ondan ufak bir parçanın temiz bir başka maddeye dönüşmesinde hüküm neden aynı olmasın? ”

İddia: Allah cc. bir işte ihtilaf ettiğimizde Allah Rasulü'nü hakem tayin etmemizi istiyor;

Cevap: Bu konuda gerekli açıklama yapıldığı halde bir takım nasları alıp, kafanıza göre yorumlamanızın anlamı yoktur. Eğer meselede söylenenleri anlamış olsaydınız bu ayeti ve hadisleri sizden daha iyi anlayan âlimlere meseleyi havale edersiniz. Cahilce konuşup, meseleyi uzatmamış olursunuz.

İddia: Buradaki ihtilafta çok açık bir hadis var. O zaman meseleyi bu hadise götürmemiz gerekir. Yapacağımız açıklamalara önce bu hadisi açıklayarak başlamamız boynumuzun borcudur.

Cevap: İstihale meselesi yeni bir mesele olmayıp, alimlerin eserlerin bu konuda yeterince malumat vardır. Derdi ilim olan bu konuda onlardan yeterince istifade edebilir. Alimler bu konuda delillerini nakletmiş ve karşı tarafın delillerine gerekli cevabı vermişlerdir.

Alimlerin cumhuru; necis olan bir maddenin istihale yoluyla başka temiz bir maddeye dönüşmesiyle onun temiz olacağını söylemişlerdir. Biz bu görüşe ittiba ediyoruz. Bunun aksini bildiren âlimlerde vardır, yukarıda bu alimlerin görüşlerini naklettik. Muarrız kimse hadisleri kendine göre yorumlayacağına aksi hüküm veren alimlerin görüşüne tabi olur. Bu onun için daha hayırlı olur.
 
İddia: Teymullah benim bu meseliyi araştırmadığımı söyleyip mukallidlikle itham etmişin şimdi bu yazılar sizin eski bakı kitabınızdan alıntıdır bu bizim akidemize ters bir görüş değilde nedir? bu konuda benseni mukallid görüyorum zira aslını araştırmadan yöneticilerin yaptığı açıklamaya tabi olmuşun, peki siz bu hatayı düzelytmek için ne yaptınız Allah için soruyorm? cevap hiç birşey gizli bir düzeltme oda yeni baskılarda ya eski baskılar ne olacak ?ha unutmuşum siz bunun  hata olduğunuda kabul etmiyorsunuz.ben sizae Allah için yazdım itham etmiyorum bakalım bu meselede hatanızdan dönecekmisiniz.

Cevap: Sizin bir alimin eserini yanlış anlamanız o eserde geçen bilginin yanlış olmasını gerektirmez. Öğütler kitabında herhangi bir hata yoktur. Sadece bir takım kimselerin yanlış anlama ihtimali sebebiyle şerh yapılmıştır. Siz müslümanların görüşüne itibar etmek yerine neden başka şeylerin ardına düşüyorsunuz? Meseleyi araştırmadığı mı nereden biliyorsunuz?

Şimdi sizin mantığınızla bir kimse çıksa ve Rasulullah (s.a.s) “Kim La İlahe İllAllah derse cennette girer, canı ve malı haram olur” buyuruyor. O zaman günümüzde bu kelimeyi söyleyen cennetliktir, kanı ve malı haram olur derse siz bu hadiste hata yapıldığını ve Rasulullah’ı mı itham edeceksiniz?

Veya şuan kafirler İbni Teymiyye’nin eserlerinde La İlahe İllAllah diyen kimseyi Müslüman saydığını söyler ve kendi küfür akidelerine delil alırlarsa bizler kalkıp, İbni Teymiyye’nin küfür söz söylediğini ve onun eserlerini günümüze ulaştıran herkesin kafir olduğunu mu söyleyeceğiz? Şuan İbni Teymiyye’nin sözünü delil alarak kafir imamların akidesini araştırmanın gerekli olmadığına, arkalarında namaz kılınacağını söyleyen kafirler vardır. O zaman siz İbni Teymiyye’ye ne hüküm vereceksiniz? Onun eserlerini günümüze kadar ulaştıran talebelerine ve Müslümanlara ne hüküm vereceksiniz? Yok, eğer onun eserlerine ve talebelerinin sözlerine bakacağız diyorsanız o zaman aynısını neden şuan ki şeyhin kitabı hakkında yapmıyorsunuz?

Bu konuda nefis yapmanıza, illaki hatayı Müslümanlara dayatmanıza gerek yoktur. Yayınevi eserde bir hata olmadığını açık beyan ettikleri halde siz neye göre onların hata yapıldığı konusunda ısrarlı davranıyorsunuz?

İddia: istihale meselesine gelince cumhura tabi olduğunu söylemişsin evet bizde bu konuda cumhura tabiyiz.fakat şimdi sana soruyorum hangi alim haram bir maddeden gerek dönüştürme gerek başka şekide gıda maddesi elde edileceğini söylemiş?

Cevap: Bu yazdığınızdan sizin cumhurun görüşünü anlamadığınız açıktır. Zira Hanefiler, Malikiler, bazı Hanbeliler, Ahmed b. Hanbel’in bir rivayetine göre;: İçki sirkeye dönüşürse temiz olur. Temiz maddeye dönüşme ister başkasının eliyle ister kendiliğinden dönüşsün yine aynı temiz olur.   İçkinin haram olduğu konusunda şüphe yoktur. Madem ki bu alimlere göre içki sirkeye başkasının eliyle dönüştüğünde temiz oluyorsa  başka necis maddeler başkasının eliyle dönüştüğünde neden temiz olmasın?

İbrahim En-Nehai (rah.): “Bir Müslümanın ondan sirke yapacaksa elinde hamr bulundurmasında sakınca yoktur” demiştir.

İddia: Teymullah benseninde bu konuda k lere ittibe ettiğini söyledim sen ise bu konuda araştırma yapan müslerin olduğunu söyledin Benim bildiğim müslerin bir labaraturı yok gerekli araştırmaları yapacak tıpkı kola meselesinde olduğu gibi ,bu da gösteriyorki sen bu konuda heva ve hevsine tabisin

Cevap: Necis olan bir maddenin istihale ile temiz bir maddeye dönüşmesi konusunda görüşümüz cumhuru ulemanın görüşüdür. Bu konuda hiçbir kafirin görüşüne uymuş değiliz. Müslümanlar bu konuda gerekli araştırmayı yapmışlardır. Beni bağlayıcı olanda müslümanların araştırmasıdır. Yoksa birkaç kafirin fıkhi konularda ortaya koydukları reyleri değildir. Halen benim hangi konuda kafirlere ittiba ettiğimi ispat etmiş değilsiniz. Ve tutturmuşsunuz müslümanların labaratuarı yok diye! Domuz tuzlaya düşüp tuza dönüşmesi, necasetin çamura dönüşmesi, misk ceylanının kanının miske dönüşmesi, içkinin sirkeye dönüşmesi, tezeğin küle dönüşmesi sonucu temiz olduğu görüşü sahibi alimlerin labaratuarı var mıydı? Ve bunca alim böyle bir meselede siz ve kanaatlerini naklettiğiniz bel'amlar kadar ince düşünmekten aciz miydi?

İddia: şu soruya bakarmısın zira domuz ve aslı haram olanlar naslarada geçmekte olup müşlerde bunların haramlığına inamakta fakat şer-i usul ve besmele ile kesileni yemekte çünki senin k gördüğünü onlar müs görmekte ve dolayısı ile bu hususta sakınacak bir şey görmemektedirler.Hatırlatayım onlarla bizim aramızdaki fark akide ile ilgili meselerde haramlar ile ilgili meselelerde değil meseleyi bir birine karıştırma.

Cevap: Akidesi bozuk olan kimselerin Müslümanlardan daha titiz olduğunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Kâfirler ister fıkhi, ister akidevi konularda Müslümanlar kadar titiz olamazlar. Müslümanlar jelatinin helal olduğunu söylüyorlarsa bunun muhakkak delillerini bildiriyorlar. O zaman sizin bu çarpık anlayışınıza göre bu kafirler domuzun tuzlaya düşüp, tuza dönüştüğünde temiz olacağını söyleyen alimlerden daha mı titizdirler? Yoksa bu alimler bu kafirler kadar dine ve onun fıkhına önem vermiyorlar mıydı? Kâfirlerin bazılarının sırf jelatini helal görmediklerinden dolayı onların fıkhi bazı konularda Müslümanlardan daha titiz olduğunu söylemek cahilliğin ta kendisidir.

İddia: Lakin benim astığım yazı tağutlara herhangi bir zarar veren açıklamayı içermemektedir. Bundan dolayıdırki bu çalışmanın içinde hiyanet işleri ve üniversiteler yer almıştır. Zira aklı selim kimseler bilir ki  hiyanet işleri devletre zarar veren çalışmalara girmez. Ayrıca bu çalışmaya  bakanlıkta destek vermektedir.

Cevap: Meseleyi yeterince asıl mecradan uzaklaştırdınız. Bizim mevzumuz burada kafirlerin çalışmaları değildir. Bizim için önemli olan Müslümanların çalışması ve onların âlimlerinin görüşüdür. Müslüman cumhuru ulema domuzun tuzlaya düşüp, tuza dönüştüğünde temiz olduğunu söylüyorlarsa bizim itibar edeceğimiz bu alimlerin görüşüdür, şuan ki kafirlerin kanaati değildir.

İddia: Şimdi sana soruyorum eğitim ve öretimde ehli sünneti kendilerine ölçü alan insanların fıkhi ve feri meselerde sözlerine ittiba edilmezmi?

Cevap: Kafiri ancak ilimde kılavuz olarak kullanırız. Tabi bu kılavuz oluşu onu her yönüyle yetkili kılmak manasında değildir. İslam’da hükmü sabit olan meseleleri sağlam kaynakları ondan öğrenmek şeklinde olmalıdır. İlmi iyi olsa bile ona ictihad yetkisini veremeyiz. Çünkü kafirin İslam üzerine ictihad yetkisi yoktur. Ve Müslümanlar üzerine hiçbir yetkisi yoktur.

Bu meselenin daha net anlaşılması için meseleyi şöyle anlatalım:

İslam’da hükmü sabit olan ve belli olan meseleler vardır. Yani o meseleler ayet ve hadislerle sabittir ve o konudaki ayet ve hadisler açıktır. Dolayısıyla ictihada, hakkında teferruat yapmaya gerek yoktur. İşte bu meselelerin hükmünü kâfire sorup ondan öğrenmekte hiçbir mahsur yoktur. Ama bazı meseleler de vardır ki ayet ve hadislerden direkt  çıkmamakta ictihadı gerektirmektedir veya ayet ve hadis var fakat mesele kapalı kalmıştır, açıklamayı gerektiriyordur. İşte bu gibi meselelerde kafire ictihad hakkı tanınmaz, soru sorulmaz. Çünkü bu meseleleri açıklamak müslüman alimin ve müctehidin işidir.

Bu konuda şöyle bir örnek verelim:

Allah (c.c) ayette buyuruyor ki:

“Zina eden erkek ve kadından her birine yüz celde vurun.” (Nur: 4) Şimdi bu ayeti okuyan veya duyan herkes anlar ki zina eden kimseye yüz celde vurulması gerekir. Fakat bu celde nasıl olacaktır, kime uygulanacaktır, zinanın tanımlaması nedir, şekli nasıldır, bu meseleyle ilgili başka hükümler var mıdır? Bu soruları daha da çoğaltabiliriz. İşte bu gibi soruların cevaplarını ya naslarda sabitse naslardan alacağız, yani; bu konuyla ilgili başka ayet veya hadislerden ya da bu konuda yapılan ictihadlara bakacağız. Şayet yine de bir sonuca ulaşamazsak nasların genelinden ictihad yapacağız. İşte bu görev Müslüman alime, müctehide aittir. Kafire bu konuda yetki verilmez.

Örneğin; bir kişi hanımını boşamış ve çocukları da var ise bu durumda çocuklarına nafaka tayin edilmesi gerekir. İşte bu nafakanın miktarını tayin ancak Müslüman bir hâkimin ictihadıyla olur.

İddia: Bana celatinin dönüştüğünü idda edenlerin daha çok olduğunu söylemiş ve sözde o çoğunluğun yazını asmış ama aklı seliminde gördüğü gibi asmış olduğun yazı sadece pırof ve doçların üye olduğu birsite bundan ibaret benim astığım mukayese edilecek derecede bile değil.

Cevap: Daha önce söylediğimiz gibi bahsi geçen kafirlerin sitesinde aynen öyle geçmekte, onlardan hiçbir kafir buna itiraz etmemiş ve onların yaptığı toplantıda gıda ve kimya profesörlerinin görüşlerine yer verdik. Bunun yanında daha çok yazabilirdim. Ama buna gerek yoktur. Bizim için kafirlerin fıkhi konularda verdikleri hükmün bir önemi yoktur. Bizim için aslolan İslamın ve Müslüman alimlerin görüşleridir.

İddia: Allah haramı kullarının sakınmaları için yaratmıştır. Yoksa bu haramı kullarım birşekilde helal kılsındiye değil.Bu tıpkı şuna benzer bu site yöneticilerini istisna ederek söylüyorum .Allahın yahudilere cumartesi avlanmayı haram kılmasına ve iç yağdan işstifadeyi haram kılma meselesine benzerki onlar av işini pazar günü yapmalarınna rağmen Allah onları helak etmiştir. Ben  sadece  doğal ve zaman aşımıyla birlikte olan yani dönüşen istihaleyi dönüştürülen değil kabul etmekteyim onun için özellikle gıda maddelerinde ehli muvahhidin bunlardan sakınmasını istemekteyim.çünki doğal dönüşümde necaset tamamen çözülmekte ve aslını kaybedip çözen maddeye dönüşmektedir .Dönüştürme ise nasıl yapıldığı bilinmeyen kimyasal maddelerele yapılmakta ve bu celatin gibi büyük başalardan elde edilen maddeler aslını muhafaza etmeketedir.

Cevap: Sizin bu görüşte olmanız sizi bağlayıcı bir durumdur. Bizler bu konuda ki görüşümüzü ve delillerimizi bildirdik. Şayet necis olan bir madde ister kendiliğinden, ister başkasının eliyle dönüşürse ve sonuçta temiz olan bir madde ortaya çıkarsa bu helal ve helal olur. Bu konuda ittiba ettiğimiz âlimlerin görüşlerini yukarıda zikrettik. Ve bizler bu konuda hakkı istemekte olan kimseleri yeterince aydınlattığımıza inanıyoruz.

Jelatin; domuzun asıl cüzü, yağları vs. değil kimyasal dönüşümle elde edilmiş yeni, temiz bir maddedir. Nasıl ki içki haram olduğu halde başkalarının eliyle temiz bir madde olan sirkeye dönüştüğünde temiz oluyorsa (bu görüş sahibi alimleri yukarıda zikrettik) aynı şekilde domuz ve başka necis olan bir madde başkasının eliyle temiz olan bir maddeye dönüşürse temizdir.

İddia: jelatin bir dönüşüm değil gıda bileşeni olup aslını muhafaza etmekte ve dönüşmemektedir. Bu tür ürünleri tüketenlerin üzerinde (E) İŞARETİ OLMAYAN ÜRÜNLERİ TÜKETMEMESİSİNİ TAVSİYE EDERİM.

Cevap: Jelatinin ne olduğu hakkında gerekli açıklamayı yapmış bulunmaktayız. Siz ve sizin gibi inananlar ne jelatini tüketirsiniz, ne de onun içinde bulunduğu maddeleri, hatta tıbbi ilaçları vs. dahi. Bunları kullanmanız ve satmanızda sizin düşüncenize göre; jelatin domuzun cüzü olduğu için bunu haram gören kâfirlere satmanız bile caiz olmaz. Şayet kullanır ve satarsanız haram işlemiş olursunuz. Şu iyice bilinmelidir ki;

Bizler jelatinin domuzun cüzü olduğu için helal olduğunu söylemiyoruz. Bundan Allah’a sığınırız. Bilakis jelatinin domuzdan istihale ile elde edilmiş yeni bir temiz madde olduğu için cumhurun görüşüne göre temiz ve helal olduğunu söylüyoruz. Bu konuda ittiba ettiğimiz görüş gerek önceki ve gerekse daha sonra ki cevaplarımızda açıkça beyan edilmiştir.

“Hidayete tabi olanlara selam olsun”
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
Sayfa: 1 2 3 [4] 5   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.