HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 26 Nisan 2024, 03:37:41


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: Tevil Nedir?  (Okunma Sayısı 12638 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Ebu Zerr el-Muvahhid
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 137



« : 18 Ekim 2013, 13:57:03 »

Tevil  Nedir?
Kayıtlı
Ebu Zerr el-Muvahhid
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 137



« Yanıtla #1 : 18 Ekim 2013, 13:58:06 »

Alimler  Tevili hangi manalarda kulanmışlar?
Kayıtlı
Ebu Zerr el-Muvahhid
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 137



« Yanıtla #2 : 18 Ekim 2013, 13:59:10 »

Sahih ve Fasit Tevil örneklerle açıklar mısınız?
Kayıtlı
Ebu Zerr el-Muvahhid
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 137



« Yanıtla #3 : 18 Ekim 2013, 14:03:30 »

Yanlış Tevilin sakıncaları nelerdir?
Kayıtlı
Ebu Zerr el-Muvahhid
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 137



« Yanıtla #4 : 18 Ekim 2013, 14:04:46 »

Hucetle bilinmesi gereken meselelerde sahih zannedilip yapılan fasit tevil kişinin tekfirine engel midir? Açıklar mısınız?
Kayıtlı
Ebu Zerr el-Muvahhid
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 137



« Yanıtla #5 : 18 Ekim 2013, 14:07:04 »

Dinin aslında kişinin tevili mazeret olur mu?
Kayıtlı
Bismirrahman
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 205


قتل الانسان ما اكفره


« Yanıtla #6 : 27 Kasım 2013, 00:02:27 »

Soru: Tevil  Nedir?
Cevap: Tevil demek; şer’i bir delili yanlış ictihad veya  şüphe ya da nassın delalet ettiği manayı anlamadan başka yerde koyarak ona başka  mana vermektir. Bu sebeple bir meselenin küfür olduğunu bilmeden, küfür olmadığına inanarak o mesele işlenmiştir. Veya şirk olan bir şeyi şirk olmadığına inanarak tevil ederek şirk işlemiştir.
Soru: Alimler  Tevili hangi manalarda kulanmışlar?
Cevap: alimler tevili yukarıda anlattığımız şekilde kullanmışlardır. Fakat burada bilinmesi gereken şudur: tevil eğer dinin aslında ise kişinin tekfirinde mazeret olmaz. Alimler büyük şirk işleyen kimse için tevili gerçerli bir mazeret olarak kabul etmemişlerdir.
Soru: Sahih ve Fasit Tevil örneklerle açıklar mısınız?
Cevap: Bilinmesi gerekir ki; her te’vil muteber değildir. Bu  sebeple her te’vil tekfire engel değildir. Zira tekfire engel  te’vil ancak şer’an muteber olan tevildir. Öyleyse yapılan tevil asla dinin aslında ve tevhidi bozan meselelerde olmamalıdır. Örneğin; bir kimse te’vil yaparak büyük şirk olan bir meseleyi işlerse bu tevili geçerli değildir. Yine bir kimsenin yaptığı te’vil Arapça diline uygun değilse o kimsenin de te’vili geçerli değildir.
Fathul Bari kitabında şöyle bir söz geçmektedir:
“Tevhid hükümlerinin hepsi muhkem olduğuna göre o konuda te’vil; inkar manasındadır, şer’i hakikatlere ve kat’i naslara  zıttır.”
İmam elBekai şöyle demiştir:
“Eğer tevil kapısını tam olarak açarsak yeryüzünde hiç kimse küfre girmez.” (Tenbihul Gani Fi Tekfiri İbni Arabi)
Örneğin: tağuta muhakemeye çağrılan bir kişi için bu kişi mahkemeye başvurmadı muhakeme olmayı istemiyor sadece nefsini ve malını savunuyor. O yüzden kafir olmaz. Çünkü Allah ayette tağuta muhekeme olmayı istiyorlar diyor halbuki bu adam istemiyor bu sebeple kafir olmaz derse: bu fasit bir tevildir ve tevil yapanı kafir olmaktan kurtarmaz. Çünkü bu mesele tevile açık bir mesele değildir. hakkında icma olan muhkem naslarla sabit dinin aslından olan bir meseledir.

Soru: Yanlış Tevilin sakıncaları nelerdir?
Cevap: Yanlış tevilin çok sakıncaları vardır. Bu şekilde tevil ile küfür olan meseleler küfür değilmiş gibi anlaşılabilir. Aynı şekilde şirk olan meseleler şirk değil gibi anlaşılabilir. Bunun terside mümkündür.
Soru: Hucetle bilinmesi gereken meselelerde sahih zannedilip yapılan fasit tevil kişinin tekfirine engel midir? Açıklar mısınız?
Cevap: Hüccetle bilinen (dinin aslından olmayan) mesellerde tevil şayet arap diline uygun ise ve tevil eden kişi kasıt olmaksızın şüpeden veya yanlış içtihad ile veya nassı yanlış anlayarak tevil yapmış ise tevili geçerlidir.
Soru: Dinin aslında kişinin tevili mazeret olur mu?
Cevap:  Dinin aslı muhkem naslar ile belirlenmiştir. Bu naslar delaleti ve subuti kati naslardır. Bu naslar yanlış anlaşılmaz dinin aslında içtihad yapılmaz ve dinin aslında şüphe olmaz yani dinin aslında tevil küfürdür.
Fathul Bari kitabında şöyle bir söz geçmektedir:
“Tevhid hükümlerinin hepsi muhkem olduğuna göre o konuda te’vil; inkar manasındadır, şer’i hakikatlere ve kat’i naslara  zıttır.”
Kayıtlı

İzzetli yaşamayı arzu edenler; inancı uğruna ölümü bir sevgili bilip mücâdele edenlerdir...
karateci
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 38


« Yanıtla #7 : 27 Kasım 2013, 09:33:55 »

"Dinin aslı muhkem naslar ile belirlenmiştir. Bu naslar delaleti ve subuti kati naslardır. Bu naslar yanlış anlaşılmaz dinin aslında içtihad yapılmaz";

demişsiniz. Belirttiğiniz bu doğru kaideye göre günümüzde kelime-i tevhidi islam alameti kabul eden bir kişinin dinin aslını hangi delaleti ve subuti kati naslarla bozduğunu açıklar mısınız?

Yani şöyle bir kişi; günümüzün şirkleri konusunda tam bilgili ve uygulamada titiz ama diyor ki bir kişi kelime-i tevhidi söylerse islama girmiştir; müslüman muamelesi yaparım; bundan sonra onun şirkini görürsem onu tekfir etmekte hiç tereddüt etmem. Delil olarak kelime-i tevhidin söylenmesi ile alakalı hadisleri getiriyor. Yine bu kişiye yaşadığı beldenin hükmü sorulduğunda darul harp hükmünü verip insanları genel olarak tekfir ediyor; ancak kelime-i tevhidi bir kişiden duyduğu zaman o kişiye ta ki küfrünü görene kadar müslüman hükmü veriyor; küfrünü gördüğü zaman tereddütsüz tekfir ediyor.

Siz de verdiğiniz bir fetvanın gereği olarak müslümanım diyen kişiye müslümandır diyor ardından şirk işlemeye devam ettiği için tekfir ediyorsunuz.

Şöyle ki kafir anne babadan miras alınır mı konusunda imam Şafii'nin bir kişi müslümanım derse müslümandır fetvasını alıp kafir anne baba için bunlar önce müslümanım dediler ve müslüman oldular ardından dini yaşamadıkları için mürted oldular ve mürted olarak öldüler. Artık onların mirası alınır tevilini getiriyorsunuz.

Eğer siz kelime-i tevhidi islam alameti kabul edenleri silsile ile tekfir ediyorsanız; bunlar müslümanım dediler ve müslüman oldular farazası ile başlattığınız miras hakkındaki fetvaya göre siz de bu kaideyi bozmuş olmuyor musunuz? Bu fetvanızı ve ortada duran çelişkiyi nasıl açıklayacaksınız?

Allaha emanet olun.
Kayıtlı
Bismirrahman
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 205


قتل الانسان ما اكفره


« Yanıtla #8 : 15 Haziran 2015, 23:13:09 »

                                                                                       بسم الله الرحمن الرحيم

Bizi hakka ulaştırarak üzerimizdeki nimetini tamamlayan, dinini kemale erdiren ve din olarak bize İslam’dan razı olan Allah-u tealaya hamd olsun.
 
Salât ve selamın en güzeli ve en mükemmeli; Rasulullah (s.a.s)’e onun tertemiz ehli beytine, ashabına ve kıyamete kadar onun nurlu yolunda yürüyenlerin üzerine olsun.


@karateci adlı üyemiz, bize isnad etmiş olduğunuz fetvâya gelmeden evvel sormuş olduğunuz soruların üzerinde duralım. Ki, bu konuda ki akidemiz net bir şekilde anlaşılmış olsun.

Demişsiniz ki; ''Dinin aslı muhkem naslar ile belirlenmiştir. Bu naslar delaleti ve subuti kat’i naslardır. Bu naslar yanlış anlaşılmaz, dinin aslında içtihad yapılmaz";demişsiniz. Belirttiğiniz bu doğru kaideye göre günümüzde kelime-i tevhidi islam alameti kabul eden bir kişinin dinin aslını hangi delaleti ve subuti kati naslarla bozduğunu açıklar mısınız?

Cevap: İslam alâmeti nedir, günümüzde neler İslam alâmetlerinden sayılır, İslam alâmetlerinden sayılan meseleler her zaman için İslam alâmeti olarak kalır mı,  bunları açıklayalım ki sormuş olduğunuz soruda ki şahsın durumu da açıklanmış olsun. İslâm alameti; ancak Müslümanlardan bulunan kafirler de bulunmayan şeyler, ancak Müslümanların söylediği sözler ya da ancak Müslümanların yaptığı amellerdir. Örneğin Rasûlullah (s.a.s) zamanında -selam- kelimesi ancak Müslümanların söylediği bir sözdü. Yani Müslümanlardan başkası bu şekilde selam vermezdi. Bunun hakkında da ayet vardır ve şöyledir:

Allah (s.w.t) şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyice araştırın da size selam verene dünya hayatının geçici menfaatini arzulayarak; “sen mü’min değilsin” demeyin. Allah katında bitmez tükenmez ganimetler vardır. Önceden siz de öyleydiniz. Fakat Allah size lütufta bulundu. Öyleyse iyice araştırın. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa: 94)
 
İşte bu ayete dayanarak ve fasit akılları ile çıkarımlarda bulunarak bir takım kimseler “Allah size selam verenlere mü’min değilsin demeyin yani onlara kafir demeyin, selam ise günümüzde Müslüman hükmü vermek için yeterli bir İslam alametidir” derler. Oysa günümüzde selam vermek artık islam alameti sayılmamaktadır. Zîra daha sonraları bu şekilde selam vermek insanlar arasında yayılmaya başlamış ve hatta kâfirler de birbirlerine bu şekilde selam verir olmuşlardır. Böyle olunca, bu sözün İslâm alameti olması için gereken şartı kalkmış ve böylece selam İslâm alameti olmaktan çıkmıştır. Selamın herkes tarafından, hatta Yahudi ve Hristiyanlar tarafından da söylenir hale gelmesi, günümüzde İslâm alameti olmasını engellemiştir. Bu durumda selamı eğer İslam alâmetinden saymazsak ayete muhalefet etmiş mi oluruz? Asla!


Rasulullah (s.a.s) zamanında müşriklerde haccediyorlardı fakat bu, Müslüman olmaları için yeterli değildi. Tavafta böyledir. Müslüman’da kâfirde Kâbe’ye tavaf eder. Dolayısıyla bu alamet artık İslam alameti olmaktan çıkmıştır. Zamanımızda da kelime-i şehadet de böyledir.

Bir zamanlar kelime-i şehadeti söyleyen kimseye Müslüman hükmü veriliyordu. O zaman kelimeyi şehadeti söyleyenler ne söylediklerini çok iyi biliyorlardı ve bundan dolayı Arap müşrikleri bu kelimeyi kullanmıyorlardı. Hatta kelime-i şehadet Rasulullah (s.a.s) zamanında bile herkes için yeterli bir İslam alâmeti olmayıp, sadece putperest müşrikler söylediği zaman Müslüman hükmü vermek için yeterli bir İslam alâmeti sayılırdı. Yahudi ve Hristiyanlardan bir kimse bu kelimeyi söylediği zaman ise Müslüman hükmü vermek için yeterli olmayıp bununla beraber ''Muhammedur’r-rasulullah’’ da demeleri gerekmektedir. Yahudilerden Irak Yahudileri ise ''La ilahe illAllah’’ kelimesiyle beraber ''Muhammedur’r-rasulullah’’ diyorlardı, fakat bu da onlar için yeterli bir İslam alameti sayılmıyordu. Zira onlar, Rasulullah (s.a.s)’in sadece Araplara gönderilen bir rasul olduğuna inanırlar.

 Bu durumda günümüze bakıldığında Müslümanlarla birlikte; Yahudi, müşrik, kafir, mürted olmak üzere, kalplerinde tevhidi iman bulunmadığı halde kendisini İslam’a nispet eden herkesin bu kelime-i şehadeti zikrettiğini görmekteyiz. Oysa bu kelime onlar için bir inancı temsil etmemekte olup kuru bir lafızdan ibarettir. Bunun en güzel örneği ise Rasulullah’ın zamanında ki Hristiyanların yaptıklarıdır. Rasulullah (s.a.s) Necran Hristiyanlarına ‘’Müslüman olun!’’ dediği zaman, onlar üç ilah inancına sahip oldukları halde ‘’Biz senden önce Müslüman olduk’’ dediler. Yani kalpleri ile iman etmedikleri halde dilleri ile Müslüman olduklarını iddia ettiler. Bunun boş bir iddia olduğunu ise ancak hakiki Müslümanlar anlayabilirler. Günümüzde de aynı şekilde Tevhid den uzak olan bu insanlara ''imam edin!’’ denildiğinde; ‘’biz zaten Müslümanız’’ derler, ancak küfür ve şirk bataklığında boğulmuşlardır da haberleri yoktur. Bunlarda kelime-i şehadet getiriyor, namaz kılıyor, hac ediyor. Bununla birlikte Allah (s.w.t) ortaklar ediniyorlar. Hal böyleyken bunlar nasıl Müslüman olabilir ki? Bunu ancak hakkıyla ihlaslı bir şekilde tevhide iman eden kişi fark edebilir. Tevhidi bilmeyen, anlamayan ve hakkıyla iman etmeyen bunu bilmesi beklenemez.



Diyorsunuz ki; Yani şöyle bir kişi; günümüzün şirkleri konusunda tam bilgili ve uygulamada titiz ama diyor ki bir kişi kelime-i tevhidi söylerse islama girmiştir; müslüman muamelesi yaparım; bundan sonra onun şirkini görürsem onu tekfir etmekte hiç tereddüt etmem. Delil olarak kelime-i tevhidin söylenmesi ile alakalı hadisleri getiriyor.; Yine bu kişiye yaşadığı beldenin hükmü sorulduğunda darul harp hükmünü verip insanları genel olarak tekfir ediyor ancak kelime-i tevhidi bir kişiden duyduğu zaman o kişiye ta ki küfrünü görene kadar müslüman hükmü veriyor; küfrünü gördüğü zaman tereddütsüz tekfir ediyor.

Cevap: Verdiğiniz örnekte bahsi geçen kişi, aslında İslam’a hiç girmemiş olan bir kimsedir. Zîra bu kişi, kişinin İslam’a nasıl gireceğini, bir kişiye nasıl Müslüman hükmü verileceğini bilmemektedir. Eğer bilmiş olsaydı, kendisinin Müslüman olmadan önce(!) Müslüman olmadığı halde kelime-i şehadeti söylediğini idrak ederdi. Ve yine eğer dediğiniz gibi günümüzde ki şirkleri, küfürleri, yaşadığımız ortamdakilerin durumunu bilmiş olsaydı, bu beldeye daru’l harp hükmü verseydi; İnsanların çoğunun kelime-i tevhidi söyledikleri halde bu kelimenin gereklerini yerine getirmeyip Müslüman olmadıklarını da bilirdi! Çünkü kelime-i tevhid, birşeyin ilânıdır. Şayet ilan eden kişiden bu kelimenin manasını bilmediğini hissedersek, bu kişinin yapmış olduğu ilan doğru değildir, deriz ve ilânını reddederiz.
 
Zamanımızda kendini İslam’a nispet eden kişiler, namaz kılabilirler, oruç tutabilirler. Bunlar kendilerini İslam’a nispet ediyorlar ama Müslüman değillerdir.
 
Şahadet kelimesini söyledikleri halde şirk koşmaktadırlar. Ve çoğunun durumu bundan ibarettir. Şahadetin kısa manası; Tağutu red, Allah'a iman demektir. Tağutu reddetmeyen kişi bu kelimeyi söylerse, ya bu kelimenin manasını bilmiyor ya da bilerek bunu kabul etmiyor ama yine de söylüyordur.

Her iki halde de bu kişi Müslüman değildir. Çünkü tağutu red etmemiştir ve şahadet kelimesi artık onun için İslam alameti değildir. Zîra müşriklerde bunu söylemektedirler. 

Evet, sakal bırakmak, namaz kılmak, oruç tutmak, hac etmek, şahadet kelimesini söylemek İslam alametidir. Ama bu alametler zamanımızda ayrıcalık alameti değildir. Yani bir kişi hakkında Müslüman hükmü vermek için yeterli bir alamet değildir. Çünkü artık müşriklerle müşterek bir alamet olmuştur.
Aynı şekilde zamanımızda ki insanların çoğu, artık İslam’dan habersizdirler. Bildikleri İslam, Allah'ın dini olan İslam değildir. Tıpkı yukarıdaki verdiğimiz örnekte geçen; Necran halkının Rasulullah (s.a.s)'a ‘’Biz senden önce Müslüman olduk’’ demeleri gibi... O Necran heyeti İslam’ı nasıl biliyorlarsa, zamanımızdakiler de öyle biliyorlar! İşte zamanımızdaki kendini Müslüman sananların en iyi hali, Necran heyetinin hali gibidir.

Sizin verdiğiniz örnekten anladığım kadarıyla, bahsi geçen kişiyi Müslüman kabul ediyor ve kendini Müslüman görenlerin müslüman olmaları için kelime-i tevhidi söylemelerini İslam alâmeti olarak yeterli görüyorsunuz! Böyle olmadığına delilimiz; Necran halkının kendilerini İslam’a nispet etmeleri gibi… Kişi  kendini nispet ettiği dine gerçek manada ve bütün şartları gerçekleştirdikten sonra, ancak  o dine girmiş olur, aksi halde yalancıdır. Böyle bir kimsenin hâli, aynı Necran heyetinin hâli gibidir.



Diyorsunuz ki; Delil olarak kelime-i tevhidin söylenmesi ile alakalı hadisleri getiriyor.

Cevap: Şayet bahsi geçen şahıs sizin dediğiniz gibi şirk konusunda titiz olsaydı, konu ile ilgili manasını tam olarak anlamadığı sadece bir hadise bakıp hüküm vermez, bu konu ile ilgili rivayet edilen birçok hadisi okur, araştırır, ona göre hüküm verirdi. Hakiki bir Müslümanın böylesine tevhidi ilgilendiren bir konuda yapması gerekende budur.



Yine diyorsunuz ki; Yine bu kişiye yaşadığı beldenin hükmü sorulduğunda darul harp hükmünü verip insanları genel olarak tekfir ediyor…

Cevap: Vermiş olduğunuz örnekte bahsi geçen şahıs hakkında bilgi veriyorsunuz. Fakat verdiğiniz bilgilere göre bu şahsın söyledikleri ile verdiği hüküm arasında kendisi ile çelişmektedir. Çünkü dediğiniz gibi bu kişi yaşadığı beldeye Daru’l harp hükmünü verip insanları genel olarak tekfir etseydi, genel olarak tekfir ettiği! kişilerinde kelime-i tevhidi söylediklerini, namaz kıldıklarını, oruç tuttuklarını, bir zamanlar İslam alâmeti sayılan konuların kendilerinde bulunduklarını, buna rağmen Müslüman olmadıklarını bilir ve kelime-i tevhidi söyleyen bir kimseye ta ki küfrünü görünceye kadar Müslüman hükmü vermezdi. Yine bu kişinin verdiği hükme baktığımızda onun İslâm alametinin ne demek olduğunu bilmediğini görüyoruz. İslam alâmeti bir alâmettir, kişinin dinine kesin olarak delalet eder. Eğer sadece Müslümanların yaptığı kafirlerin ise yapmadığı hareketi yapıp söylediklerini söylüyorsa bu, kendisini kafirlerden ayıracak İslam alametinin göstergesidir. Ama bu hareket veya söze kafirlerin, müşriklerin hareketleri veya sözleri karışıyorsa bu, kafirlerden onu ayırmak için yeterli İslam alameti değildir.


Gelelim bize isnad etmiş olduğunuz fetvaya…

Diyorsunuz ki; ''Siz de verdiğiniz bir fetvanın gereği olarak müslümanım diyen kişiye müslümandır diyor ardından şirk işlemeye devam ettiği için tekfir ediyorsunuz. Şöyle ki kafir anne babadan miras alınır mı konusunda imam Şafii'nin bir kişi müslümanım derse müslümandır fetvasını alıp kafir anne baba için bunlar önce müslümanım dediler ve müslüman oldular ardından dini yaşamadıkları için mürted oldular ve mürted olarak öldüler. Artık onların mirası alınır tevilini getiriyorsunuz.

Cevap: Bize isnad etmiş olduğunuz bu fetvayı bizim hangi kitabımızda ve sitemizde gördünüz de bunu bize nispet ediyorsunuz?! Bu fetvayı kim verdi ve siz, bu fetvayı nereden bilgi edindiniz?!

Biz, asla böyle bir şey söylemiş değiliz. Biz, üzerinde mücadele verdiğimiz akidemize göre; Daru’l-harp’te tanımadığımız kişiler için  ne Müslümanım diyene Müslüman hükmü veririz, ne namaz kılana, oruç tutana hacca gidene, ne de kelime-i şehadeti söyleyene Müslüman hükmü veririz! Biz inanıyoruz ki; İslam alâmeti, zamanımızda sadece ve sadece Müslümanların kullandıkları kafirlerin kullanmadıkları fiiller ve sözlerdir. Ve bu, sadece Müslüman olanın alâmetidir.

 Örneğin; sadece İngilizlerin kullandığı kıyafetler… Sadece İngilizlere has olan kıyafeti bir kimsede gördüğümüz zaman, ‘'Bu, ingilizdir.’’ Deriz. Çünkü o kıyafet İngilizleri temsil etmektedir. Kezâ aynı şekilde bir kimse İstanbul’da sadece bir köye ait olan bir elbise giydiğinde ve biz o kimseyi gördüğümüzde, ‘’Bu kimse, şu köye aittir.’’ Deriz. Bunlar birer alâmettir. Ama eğer bu alâmetler karışık olursa; o elbiseler başka milletler tarafından da giyilip kullanılmaya başlarsa, artık o elbiseler o milletin veya köyün alâmeti olmaktan çıkmıştır. Buna ‘’علامة فارقة’’ denir. Bunun manası ise; Bir kişiyi diğer bir kişiden ayıran özellik, demektir. İslâm alâmeti ise, Müslümanı diğer insanlardan ayıran علامة فارقة’dır. Eğer Müşriklerde de bulunursa bu, علامة فارقة sayılmaz.

Son olarak demişsiniz ki;

Eğer siz kelime-i tevhidi islam alameti kabul edenleri silsile ile tekfir ediyorsanız; bunlar müslümanım dediler ve müslüman oldular farazası ile başlattığınız miras hakkındaki fetvaya göre siz de bu kaideyi bozmuş olmuyor musunuz? Bu fetvanızı ve ortada duran çelişkiyi nasıl açıklayacaksınız?

Ve bizde son olarak diyoruz ki; Bizim hakkımızda Allah’tan korkun. Bize ait olmayan fetvâları bize isnad ederek kendi hevanıza göre hüküm vermeyin. Şu bilinen bir gerçektir ki; bizim hiçbir eserimizde günümüzde tanınan (hangi topluma ve millete tabi olduğu bilinen) kimselere sadece kelime-i tevhidi ikrar ettiğinden dolayı Müslüman hükmü verdiğimiz şeklinde bir inanç söz konusu değildir. Biz bundan Allah’a sığınırız. Hakkımızda böyle bir iddiada bulunanlar, iddialarını ispat etmek zorundadırlar. Eğer edemiyorsanız bize iftira atmış oluyorsunuz ki bu durumda Allah katında davacınız olacağımızdan hiç kuşkunuz olmasın…!

Hidayete tâbi olanlara selam olsun…



Kayıtlı

İzzetli yaşamayı arzu edenler; inancı uğruna ölümü bir sevgili bilip mücâdele edenlerdir...
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.