HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 28 Mart 2024, 14:46:53


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1]   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: Aslan-34 ile İlmi Münazara  (Okunma Sayısı 16867 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« : 10 Eylül 2013, 20:45:47 »

Bütün noksanlıklardan münezzeh olan, mü'min kullarını izzetli ve kafirleri zelil kılan Allah'a hamd ve sena olsun. Bize verdiği hidayet nimetinden dolayı ona sınırsız olarak şükrederiz. Muhakkak ki onu hidayete erdiğini saptıracak yoktur. Onu saptırdığına da hidayet edecek yoktur. Şehadet ederim ki; Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur o tektir ve onun ortağı yoktur ve yine şehadet ederim ki Hz. Muhammed (s.a.s) onun kulu ve rasulüdür.

Salât ve selamın en güzeli: Hz. Muhammed (s.a.s)'e, onun ashabına (r.a) ve kıyamete kadar onun yoluna tabi olan muvahhidlerin üzerine olsun.


Ey Aslan-34 isimli üyemiz;

Biz burada Allah'ın yardımı ve inayetiyle sizinle ilmi münazara yapmak istiyoruz. İstiyoruz ki siz delillerini getirin ve bizde delillerimizi getirelim. Ve böylece hakkı delilleriyle en açık şekilde size bildirelim ki; artık hidayeti bulan apaçık bir delilden ötürü hidayeti bulsun. Mahvolan ise apaçık bir delilden ötürü mahvolsun.

Burada takip edeceğimiz usulü kısaca özetleyecek olursak;

Siz sahip olduğunuz akideyi kısaca bize yazarsınız veya bir size soru olarak soralım siz akidenizi bize açıklarsınız. Veya siz bizde gördüğünüz yanlışlara ilmi bir reddiye yazın bizde buna ilmi cevabımızı veririz. Ancak bunu yaparken sadece ilmi olan ve ilmi bir değer arz eden yazılar yazın ve ilmi münazara kural ve kaidelerine riayet edin. Bizde aynı şekilde ilmi olan cevapları yazacağız ve ilmi münazara kural ve kaidelerine riayet edeceğiz. Allah (c.c) bu münazarayı sizlere ve hakkı arayan başka kimselere bir hidayet vesilesi kılsın.

Not: Üyelerimizden istediğim bu konuda yazmamaları ve sadece takip etmeleridir.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
aslan34
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9


« Yanıtla #1 : 11 Eylül 2013, 12:15:23 »

Aslına bakarsanız, ilmi münazara çok güzel herkes de bu münazaradan İlmen nasibedar olur. bunu herkes kabul eder. Ama siz kabul etmeden önce hep bir adım önde olduğunuzu kabul ediyorsunuz bunu anlatamadım size. mesela :
Alıntı
İstiyoruz ki siz delillerini getirin ve bizde delillerimizi getirelim. Ve böylece hakkı delilleriyle en açık şekilde size bildirelim ki; artık hidayeti bulan apaçık bir delilden ötürü hidayeti bulsun. Mahvolan ise apaçık bir delilden ötürü mahvolsun.
diyorsunuz. Bu nedemek. Biz tüm hakikatları biliyor ve inanıyoruz. Siz ise cahil ve sapık yoldasınız burada biz size yolumuzu anlatacaz. Sizde bununla bizim yolumuzu kabul edeceksiniz. Peki ya ikna olmazsam ve kabul etmezsem? o zaman mahvolursunuz. İşet bu yanlış. Ben sizi tekfir etmiyorum. Sizde sizin inancınızı aynı şekilde kabul etmiyeni tkfir etmiyeceksiniz. Bu kendimize ya da delilimize olan inanç zayıflığı değil. Sadece işin sonunda iman açısından kimsenin zarar görmemesi açısındandır.
Bir de şunu bilin. Ayeti kerimeler hadisi şerifler bir zatı hedef alarak kişilerden bahsetmiyor malum. dolaysıyla da sizin alim olarak kabul ettiğiniz zatlar da Bizim Alim olarak kabul ettiğimiz zatlarda Ayeti kerimeler ve Hadisi şerifler ışığında Hayat yaşamayı düstur edinen ama yorum farklılıkları olabilen zatlar. Mezhepler gibi kabul edipte sizin yolunuz size. Ben kabul etmiyorum ama sizi de tekfir etmiyorum. Benim yolumda ban ben de ehli sünnet yolunu yaşamaya gayret ediyorum diyemedikçe tartışılmaz ve münazara yapılmaz. Düşünün imamı azam hazretleri, bir çok konuda tartışıyor devrindeki alimlar ile. Aynı noktada birleşemediği konularda var ve çoğunlukta belki de ama bu tartıştıkları münazara ettikleri kimseleri küfre itmeye değil tekfir etmeye değil sadece bildiklerini karşılıklı paylaşarak bir doğruyu bulmaya çalışıyorlar. Münazara budur. Sizin tarzınız öyle değil. "Ben size hakikatleri anlatacağım kabul ederseniz kurtulursunuz değilse müşrik ve kafir olursunuz" tarzıyla münazara olmaz.
Şimdi bütün bunlarda anlaşabileceksek, yani ayeti kerimelerde eğer yorum farkı çıkarda müfessirlerin bu konudaki ilimlerine atfu nazar edince sizin bahsettiğiniz müfessir ile bizim bahsettiğimiz müfessir aynı fikirde olmazsa küfür yaftasıyla hem onlara hem karşımızdakine saldırmak değil, biz buna böyle inanıyoruz demekle geçmek durmundayız. Sonu ne olacak derseniz. "Biz herkesi o gün imamları ile huzurumuza çağırırız" ayeti kerimesinin sırrı tecelli ettiğinde ben imamım olanla huzura gitmeye zaten razıyım. Tahminimce sizde razısınız. O zaman dünya yaşantımızı da ahiret beklentimizde ikimizde kabul etmişiz. Tek şey var. O da daha doğruyu bulabilmek.
Bunlarda mutabıksak evam edelim. Değilse hiç başlamadan söyliyeyim. Bu kadar araştırmacısınız. Doğruyu yaşamanızı ümit ederim. Ben doğruyu yaşadığıma ehli sünnet itikadı üzere olduğuma tüm kalbimle inanıyorum. Sizin imanınızı bana sormazlar. bu aşıdan bakıp Rabbim samimi olanların cümlesine Hadyeti kamile nasip etsin deyip konuyu kapatalım.
Rabbim hidayet arayışında hakikatı muvaffak kılsın. AMİİİN.
Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #2 : 11 Eylül 2013, 21:42:04 »

İddia: Aslına bakarsanız, ilmi münazara çok güzel herkes de bu münazaradan İlmen nasibedar olur. bunu herkes kabul eder. Ama siz kabul etmeden önce hep bir adım önde olduğunuzu kabul ediyorsunuz bunu anlatamadım size

Cevap: Sizi ilmi münazaraya davet etmemizin sebebi; burada bizim hakkımızda ki ithamlarınıza cevap vermek ve hakkımızda ki ön yargınızı bertaraf etmektir. Ve bize atfettiğiniz fikirlerin bizde mevcut olup, olmadığını, varsa bunlara dair Kur’an ve Sünnet delillerimizi nakledeceğiz. Bunu yapabilmemiz için öncelikle sizin neyi savunduğunuzu bilmemiz lazımdır. Akidenizi bize kısaca yazarsanız, bizde akidemizi yazar ve size Kur’an ve sünnet’ten delillerle ve ehli sünnetin görüşünü açıklarız.

İddia: diyorsunuz. Bu nedemek. Biz tüm hakikatları biliyor ve inanıyoruz. Siz ise cahil ve sapık yoldasınız burada biz size yolumuzu anlatacaz. Sizde bununla bizim yolumuzu kabul edeceksiniz. Peki ya ikna olmazsam ve kabul etmezsem? o zaman mahvolursunuz. İşet bu yanlış. Ben sizi tekfir etmiyorum. Sizde sizin inancınızı aynı şekilde kabul etmiyeni tkfir etmiyeceksiniz. Bu kendimize ya da delilimize olan inanç zayıflığı değil. Sadece işin sonunda iman açısından kimsenin zarar görmemesi açısındandır.

Cevap: Şimdi sizin yazdıklarınıza tek tek cevap verirsem mesele asıl mecrasından sapmış olur. Bu sebeble yazdıklarınızı tek tek olarak cevaplamıyorum. Bizim kimi ve neden tekfir ettiğimizi öğrenmek istiyorsanız sitemizde “Kütüphane” bölümünde yayılanmış eserlere müracaat edersiniz. Ve bizler şirki ve küfrü açık olan kimselere Müslüman hükmünü vermiyoruz. Bizim akidemiz tüm rasullerin ortak daveti “La İlahe İllAllah” akidesidir. Ve bundan hiçbir şüphe ve tereddüdümüz yoktur. Şayet sizinle münazaraya başlarsak bu tekfir meselesi hakkında da konuşabiliriz. Ancak öncelikle sizin bunu kabul etmeniz ve akidenizi bize açıklamanız gerekir. Biz size Kur’an ve sünnetten delilleri ve ehlisünnetin görüşlerini açıklarsak ve akidenizin batıl olduğunu delilleri ile ispat etmemize rağmen yine de bu yoldan dönmeyecek misiniz? Şayet biz hakkı getirdiğimiz de ve bu da delillerle sabit olduğunda siz yine de kabul etmeyecekseniz, sizinle münazara etmek vaktimizi boşa harcamaktır.

İddia: Ayeti kerimeler hadisi şerifler bir zatı hedef alarak kişilerden bahsetmiyor malum. dolaysıyla da sizin alim olarak kabul ettiğiniz zatlar da Bizim Alim olarak kabul ettiğimiz zatlarda Ayeti kerimeler ve Hadisi şerifler ışığında Hayat yaşamayı düstur edinen ama yorum farklılıkları olabilen zatlar. Mezhepler gibi kabul edipte sizin yolunuz size. Ben kabul etmiyorum ama sizi de tekfir etmiyorum. Benim yolumda ban ben de ehli sünnet yolunu yaşamaya gayret ediyorum diyemedikçe tartışılmaz ve münazara yapılmaz.

Cevap: Tevhid ve onun aslı konusunda İslam alimleri ihtilaf etmezler. Ve bu konuda alimlerin sözleri hüccet değildir. Bu konuda hüccet muhkem ayetler ve hadislerdir. Sizin bahsettiğiniz ve ihtilaf edilen meseleler ise fer’i meseleler ve fıkhi meselelerdir. Bu konuda alimlerin ihtilaf etmeleri tabiidir. Ancak tevhid ve onun aslı konuları muhkem naslarla sabittir. Ve bu konularda içtihada ihtiyaç yoktur. Fakat fer’i meselelerde ve alimlerin ihtilaf ettiği meselelerde biz kimseyi başka alimlerin görüşünü tercih ediyorlar diye tekfir etmiyoruz. Ve merak ettim; Sizin alimleriniz, şeyhleriniz ve hocalarınız kimdir? Ve bunlar içtihad ehliyetine sahip kimseler midir?

İddia: Düşünün imamı azam hazretleri, bir çok konuda tartışıyor devrindeki alimlar ile. Aynı noktada birleşemediği konularda var ve çoğunlukta belki de ama bu tartıştıkları münazara ettikleri kimseleri küfre itmeye değil tekfir etmeye değil sadece bildiklerini karşılıklı paylaşarak bir doğruyu bulmaya çalışıyorlar. Münazara budur. Sizin tarzınız öyle değil. "Ben size hakikatleri anlatacağım kabul ederseniz kurtulursunuz değilse müşrik ve kafir olursunuz" tarzıyla münazara olmaz.

Cevap: Biz sizinle fıkhi meseleleri münazara etmek için sizi münazaraya davet etmiş değiliz. Bizim sizi davet ettiğimiz şey; dinin aslını ilgilendiren meselelerdir. Dolayısıyla tevhid ve onun aslı muhkem ayet ve hadislerle sabit olduğu için bu konuda âlimlerin içtihadına ihtiyaç yoktur. Ve alimler her ne kadar fıkhi ve bazı fer’i meselelerde ihtilaf etmiş olsalar da tevhid ve onun aslı konusunda aynı akide üzerindedirler. Ve bu konuda ihtilafları yoktur.

İddia: Şimdi bütün bunlarda anlaşabileceksek, yani ayeti kerimelerde eğer yorum farkı çıkarda müfessirlerin bu konudaki ilimlerine atfu nazar edince sizin bahsettiğiniz müfessir ile bizim bahsettiğimiz müfessir aynı fikirde olmazsa küfür yaftasıyla hem onlara hem karşımızdakine saldırmak değil, biz buna böyle inanıyoruz demekle geçmek durmundayız. Sonu ne olacak derseniz. "Biz herkesi o gün imamları ile huzurumuza çağırırız" ayeti kerimesinin sırrı tecelli ettiğinde ben imamım olanla huzura gitmeye zaten razıyım. Tahminimce sizde razısınız. O zaman dünya yaşantımızı da ahiret beklentimizde ikimizde kabul etmişiz. Tek şey var. O da daha doğruyu bulabilmek.

Cevap: Âlimlerin ihtilaf ettiği meseleler Tevhid’i ve onun aslını ilgilendirmeyen fer’i meselelerdir. Ve bizler fer’i bir meselede başka bir âlimin görüşünü tercih ediyor diye kimseyi tekfir etmiş değiliz. Bizim tekfir ettiğimiz kimseler Tevhidi ve onun aslını sağlamamış kimselerdir. Ve bunların tekfiri konusunda İslam âlimleri ittifak etmiştir.


İddia: Bunlarda mutabıksak evam edelim. Değilse hiç başlamadan söyliyeyim. Bu kadar araştırmacısınız. Doğruyu yaşamanızı ümit ederim. Ben doğruyu yaşadığıma ehli sünnet itikadı üzere olduğuma tüm kalbimle inanıyorum. Sizin imanınızı bana sormazlar. bu aşıdan bakıp Rabbim samimi olanların cümlesine Hadyeti kamile nasip etsin deyip konuyu kapatalım.

Cevap: Daha önce de ifade ettiğim gibi bizler akidemizi hak olan deliller ile size açıklayacağız ve siz akidenizi açıkladıktan sonra bir batıl görmüşsek, ehlisünnete zıt bir itikada sahip olduğunuzu delillerle ispatlarsak ve siz “benim kabul ettiğim budur, asla dönmem” derseniz, bu münazaraya hiç başlamayalım, bu vakti israf sayılır. Zira biz sizinle fıkhi bir mesele konuşmuyoruz ki, herkes istediği âlimin görüşünü seçsin. Bizim konuştuğumuz mesele tevhid ve onun aslıdır. Ve zaten âlimlerde bu konuda ihtilaf etmiş değillerdir. Ona göre hareket edin ve kararınızı verin.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
aslan34
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9


« Yanıtla #3 : 12 Eylül 2013, 00:00:40 »

Analdığım şu. Siz bizi ehli sünnetin akidsi dışında biri olarak görüyorsunuz. Hayır biz ehli sünnet akidesi içinde ve de muktezasınca da amil olmaya çalışıyoruz. Hiç itikatta mezhep diye bir duydunuz mu? ehli sünnet akidesi içinde iki tane muteberv imam varlığını da biliyormusunuz? nasıl olurda misal olarak söylediğim imamı Azam hz. meselesine takılıp biz ameli konuda değil itikadi konuda münazara isteriz diyorsunuz?. itikadi konuda elbette asıllarda görüş tek. kısmen de olsa faklılıklar var.
Şimdi ben diyorum ki benim itikadım sonuna kadar ehli sünnet vel cemaat akidesi. Ya siz? çok iyi biliyorum ki sizde aynı şeyi söyliyeceksiniz. ne oldu? Ehli sünnet akidesi içinde farklı görüş yani aslında yanlış bilgi var. Ben diyorum ki sizin düşünceniz "biz doğruyu biliyoruz, münazara da etsek bizim görüşümüzü kabul etmek zorundasınız" diyorsunuz hala.
Alıntı
akidenizin batıl olduğunu delilleri ile ispat etmemize rağmen yine de bu yoldan dönmeyecek misiniz?
. Ne kadar inatla ben dediğinizin farkındamısınız? ben ehli sünnet akidesine inanıyorum diyorum. Siz de bunun yanlış olduğunu isbat etmeye çalışıyorsunuz. Yani ehli sünnet akidesinin batıl olduğunu mu? diyeceksinzi ki "hayııır". neyin batıl olduğunu? bu kadar kararlı olarak kendi fikirlerinizi enjekte etmeye ısrar ederseniz siz yazın okuyucu da okusun.
Gene diyorum. eğer derseniz ki bizimde bilemediklerimiz olabilir. sizin söylediklerinizle ikna olursak biz de ehli sünnet akidesinde yanlış bilgilerimizin olduğunu kabul eder de düzeltiriz derseniz o zaman konuşalım. Ayrıca benim size Alim dediğim zatlar: Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, İmamı Azam hz. imamı Gazali, imamı Rabbani (R.Anhüm) ve bunlar gibi İslam büyükleri. kitaplar: Başta Kur'anı Kerim olmak üzere Hadis Kitapları, Tefsir, usülü fıkıh, usulü Hadis, Ramazan efendi, gibi itikadi ve ameli husuları müslümanlara anlatan kitaplar. Siz de farklı birşey söylemiyeceksiniz. Aynı kitaplar ve Aynı zatlar. o halde ne fark var. Bunalrın ifadelerini anlama farkı var. Birde Ayetleri sizin lafzından anladığınızla değil defalarca söyledim tefsirlerdeki izahından anlamaya çalışın. Tefsir ilmi lüzumsuzmu? Azcık arapça bilmekle lafzi manalarını anlamaklaHz. kurandan hüküm istinbat edilir mi. Müctehidin Hangi ilimle müctehit olduğunu bilyoruz değil mi? ilmi ledünniye inanıyormuyuz?
İşte bütün bunları siz elekten geçirin. Bu hususları net olarak tamamsa, ondan sonra Ehli sünnet akidesinin dışına çıkmadan ve Akaid ilminde ehli sünnetin Alimlari diyebileceğimiz zatların da görüşlerini alarak devam edelim. yoksa işte kuran diyerek kendi zahiri ilminle ısrar edecekseniz, Rabbim klp gözünüzü de açıncaya kadar bizim sizinle konuşacak bir ortamımız olamaz. Ama dediğim gibi sizi de müslümana kafir demediğiniz sürece küfre nisbet etmem. Bunu yaparsanız da dikkat edin derim.
Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #4 : 13 Eylül 2013, 00:09:39 »

İddia: Siz bizi ehli sünnetin akidsi dışında biri olarak görüyorsunuz. Hayır biz ehli sünnet akidesi içinde ve de muktezasınca da amil olmaya çalışıyoruz.

Cevap: Galiba meramızı anlatamadık. Size akidenizi yazın diyoruz, yazmıyorsunuz. Ehli sünnete zıt bir görüş bulursak bunu delilleriyle size ispat edeceğiz diyoruz. Siz bunu da yapmıyorsunuz. O halde siz ne istiyorsunuz? Akidenizi bize tam olarak bildirirseniz, nasıl bir itikada sahip olduğunu ve tevhidin aslını gerçekleştirip, gerçekleştirmediğinizi öğrenmiş olacağız. Şimdi kaçamak yapmadan ve farklı konulara girmeden akidenizi yazın ya da deyin ki biz yazmıyoruz, bizde konuyu bitirelim. Bizim sitemize giren ve bize ithamlarda bulunan sizlersiniz. Biz de hakkımızda ki ithamlara cevap vermek için sizi münazaraya davet ettik. Şayet korkuyor ve çekiniyorsanız “biz katılmıyoruz” deyip, çekilirsiniz. Yoksa farklı tavırların ve söylemlerin arkasına sığınmanıza gerek yoktur.

İddia: Hiç itikatta mezhep diye bir duydunuz mu? ehli sünnet akidesi içinde iki tane muteberv imam varlığını da biliyormusunuz? nasıl olurda misal olarak söylediğim imamı Azam hz. meselesine takılıp biz ameli konuda değil itikadi konuda münazara isteriz diyorsunuz?. itikadi konuda elbette asıllarda görüş tek. kısmen de olsa faklılıklar var.

Cevap: Daha önce ifade ettiğimiz gibi tevhid ve onun aslında alimlerin arasında ihtilaf olmaz. Ve bir alim muhkem ayet ve hadislere zıt bir hüküm bildirmişse biz bunu kabul etmeyiz. Zira alimlerin sözleri hüccet değildir. Siz meseleyi basit olarak algılıyorsunuz ve akide konusunda ki bir farklılığı sanki fıkhı bir meseledeki ihtilaf olarak değerlendiriyorsunuz. Şimdi ben anlamanız için birkaç örnek vereyim;

Bir kimse Allah’a ait olan hak, sıfat ve yetkileri Allah’tan başkasına verirse bu kimse Allah’a şirk koşmuş ve müşrik olmuş olur ve bu kimsenin hükmü hakkında hiçbir alim ihtilaf etmez. Yine Allah’ın hükümlerini bırakıp, başka hükümlere, tağuta muhakeme olursa müşrik olur. Bu muhkem ayet ve hadislerle sabittir. Şimdi bu açık hükümden sonra bir kimse çıkarda farklı bir hüküm veya yorum ortaya koyarsa, bu ister alim olduğunu iddia etsin, konumu ve vasfı ne olursa olsun bu konu da bu sözüne itibar edilmez. Zira nas açık ve muhkemdir. Bu konuda farklı bir hüküm söz konusu değildir. Siz kalkıpta, Allah ortak koşanlara müşrik demem derseniz, bu sizin Allah’ın hükmünü inkar ettiğinizi gösterir. Örneğin: Allah (c.c) tağuta muhakeme olan kimseye müşrik hükmünü vermiştir. Bir kimse kalkıpta farklı bir yorum ve açıklama getirdiğini zannedip, tağuta muhakeme olmak caizdir derse bu kişinin sözüne itibar edilmez. Zira bu fıkhi bir mesele değildir. Hakkında muhkem ayet ve hadisler vardır. Biz sizi ihtilaflı konularda münazaraya davet etmiyoruz. Sizi davet ettiğimiz husus temel meselelerdir.

İddia: Şimdi ben diyorum ki benim itikadım sonuna kadar ehli sünnet vel cemaat akidesi. Ya siz? çok iyi biliyorum ki sizde aynı şeyi söyliyeceksiniz. ne oldu? Ehli sünnet akidesi içinde farklı görüş yani aslında yanlış bilgi var. Ben diyorum ki sizin düşünceniz "biz doğruyu biliyoruz, münazara da etsek bizim görüşümüzü kabul etmek zorundasınız" diyorsunuz hala.

Cevap: Her asırda insanlar hatta Yahudi ve Hıristiyanlar bile doğru yol üzere olduklarını, seçkin kullar olduklarını iddia etmişlerdir. Bizler yine de onları Müslüman görmüyoruz ve Allah ve rasulünün onlar hakkında bildirdiği hükmü uyguluyoruz. Siz, kendinizi ehli sünnet vel cemaate nispet edebilirsiniz. Şayet iddianızda haklı olduğunuza inanıyorsanız, akidenizi yazın ve gerekli görürseniz ehli sünnet vel cemaatten delillerinizi de yazın. Şayet yazmayacaksanız laf kalabalığı yapıp meseleyi uzatmayın. Zira boş ve abes şeylere ayıracak boş vaktimiz yoktur.

İddia: Ne kadar inatla ben dediğinizin farkındamısınız? ben ehli sünnet akidesine inanıyorum diyorum. Siz de bunun yanlış olduğunu isbat etmeye çalışıyorsunuz. Yani ehli sünnet akidesinin batıl olduğunu mu? diyeceksinzi ki "hayııır". neyin batıl olduğunu? bu kadar kararlı olarak kendi fikirlerinizi enjekte etmeye ısrar ederseniz siz yazın okuyucu da okusun.

Cevap: Biz inat ediyor değiliz, yazın akidenizi ve delillerini. Şayet ehli sünnete zıt bir akideniz varsa biz bunu delilleriyle ispat ederiz. Şayet ehli sünnete bir zıtlık yoksa biz de bunu tasdik ederiz. Neden kaçamak cevaplar verdiğinizi ve akidenizi yazmadığınızı anlamış değilim. Yoksa ehli sünnete zıt bir akidenizin olmasından mı korkuyorsunuz?

İddia: eğer derseniz ki bizimde bilemediklerimiz olabilir. sizin söylediklerinizle ikna olursak biz de ehli sünnet akidesinde yanlış bilgilerimizin olduğunu kabul eder de düzeltiriz derseniz o zaman konuşalım

Cevap: Biz de öyle diyoruz. Varsa bir yanlış, hatamız sahih ve sabit deliller ile ispatlanırsa döneriz.

İddia: Ayrıca benim size Alim dediğim zatlar: Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, İmamı Azam hz. imamı Gazali, imamı Rabbani (R.Anhüm) ve bunlar gibi İslam büyükleri. kitaplar: Başta Kur'anı Kerim olmak üzere Hadis Kitapları, Tefsir, usülü fıkıh, usulü Hadis, Ramazan efendi, gibi itikadi ve ameli husuları müslümanlara anlatan kitaplar. Siz de farklı birşey söylemiyeceksiniz. Aynı kitaplar ve Aynı zatlar. o halde ne fark var. Bunalrın ifadelerini anlama farkı var.

Cevap: Madem ki alim gördüğünüz zatlar bunlardır, o zaman bunlardan öğrendiğinizi iddia ettiğiniz akidenizi yazın. Temel meseleleri yazın, yoksa fıkhı ve fer’i meseleleri yazmanıza gerek yoktur. Sonra gerekli görülürse bunlar hakkında da konuşulur. Ve alimler sadece saydığınız kimseler değildir. Bunların dışında ilimde derinleşmiş olan büyük alim ve mümtaz şahsiyetler vardır.

İddia: Birde Ayetleri sizin lafzından anladığınızla değil defalarca söyledim tefsirlerdeki izahından anlamaya çalışın. Tefsir ilmi lüzumsuzmu?

Cevap: Biz ayetleri meallerden ve piyasadaki sapkın kimselerin yazdığı tefsirlerden öğrenmiş değiliz. Ve tefsir ve meal konusunda günümüzde birçok saptırma ve tahrifler olduğunu defalarca söylemiş bulunuyoruz.  Tefsir konusunda güvendiğimiz eserler; eski Müslüman alimlerin yazdığı tefsirler ve günümüzde yazılmış olan “Davetçinin Tefsiri”dir.

İddia: Azcık arapça bilmekle lafzi manalarını anlamaklaHz. kurandan hüküm istinbat edilir mi.

Cevap: Arapça ilmini, kaide ve kurallarını bilmeden, bu konuda ilme vakıf olmadan sadece Arapça kelimelerin lafzi manalarına bakılarak hüküm istinbat edilmez. Ve yine Türkçe meallerden de hüküm çıkarılmaz.

İlmi ledun; bir kimseye hiçbir çaba harcamaksızın Allah (c.c) tarafından kalbine yerleştirilmiş olan ilim şeklinde izah edilmektedir. Ve genellikle bu kavram sapık tarikat ehli tarafından çokça kullanılmaktadır. Bu şekildeki bir inancın ya da tanımlamanın İslam’la bağdaşır hiçbir yönü yoktur. Bu konuda ileri sürülen deliller batıl ve geçersizdir. (Daha önce verdiğimiz cevaptır.)

İlmi ledunni hakkında ki görüşümüzü “Davetçinin Tefsiri- Bakara: 282” ayetinin tefsirinden olduğu gibi naklediyorum:

“Allah'tan korkun! Allah size öğretiyor.”

Allah (c.c) ayetin bu kısmında müslümanlara şöyle buyuruyor:

"Ey müslümanlar!  Allah'tan korkun. Allah'ın emrettiklerini yerine getirip yasakladıklarından kaçının. Bunları yerine getirirseniz Allah (c.c) İslam ilmini daha iyi anlamanız için size yardımcı olur, size basiret ve anlayış verir. Allah (c.c) size hidayet etmeseydi hiçbir şey bilemezdiniz. Bunu unutmayın.

Çaba Göstermeden Sırf Allah'tan Korkmak İnsanı Alim Yapmaz :

Bazı tasavvuf ehli, Allah'ın: “Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor” ayetine alakasız manalar vererek şöyle derler:  "Çaba göstermeden, uğraşmadan ve kitap okumadan sırf Allah'tan korkmak insanı alim yapar. Çünkü Allah ona öğretir."

Bu anlayışa sahip olanlar; kendi tarikatlarına giren kimselerin bir takım zikir ve İslam'da olmayan hareketler yaparak kitap okumadan, öğrenmeden ilim sahibi olabileceklerini iddia etmekte ve görüşlerini desteklemek için de bu ayeti delil getirmektedirler.

İşte bu anlayış takva örtüsünün arkasına gizlenerek okumadan, öğrenmeden Kur'an, hadis, fıkıh ilmini elde ettiklerini iddia eden sahte alimlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Takva sahibi olmakla; okumadan, öğrenmeden ilim sahibi olduklarını söyleyen bir takım sahte alimler ortaya çıkmış ve Kur'an, hadis, fıkıh konularında söyledikleri sözlerle cahilleri kandırmış, kendilerine inandırmışlardır. Güya takva sahibi oldukları için Allah (c.c) onlara öğretmiş ve ilim vermiştir. Onlar öğrendikleri bu ilme; ilmu'lledünni (Allah tarafından öğretilmiş ilim) adını verirler.
Bu kimselere şöyle cevab verilir:

“Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor” ayeti takva (Allah'tan korkma), çaba göstermeden, uğraşmadan ve kitap okumadan ilme sahip olmaya sebep olur" görüşünü savunanlar için bir delil değildir. Çünkü Allah (c.c) bu ayette: "Allah'tan korkun" buyurduktan sonra atıf edatı olan "vav" harfini kullanarak "Allah size öğretiyor" buyurmuştur. Ayette "vav" harfinin kullanılması öğrenmenin, Allah'tan korkmanın bir parçası ve buna bağlı olmadığını, birbirinden ayrı olduklarını gösterir.  Çünkü atıf edatı olan "vav" harfi ayrı ayrı şeyler için kullanılır.

Atıf edatı olan "vav" harfi değil de yerine atıf edatı olan "fe" harfi kullanılsaydı (yani; ittekullahe fe yuallimukumullah, şeklinde olsaydı) veya hiç edat kullanılmadan cezimle (yuallimkumullah şeklinde) olsaydı veya "lamu'tta'lil" (liyuallimukumullah şeklinde) olsaydı o zaman bu ve buna bağlı ayet onların görüşlerine delil olabilirdi. Dolayısıyla bu ayet öncelikle dilbilgisi bakımından onların görüşlerine delil olamaz. Ayrıca onlar bu şekilde düşünmekle müsebbebi sebep, fer'i asıl, sonucu ise başlangıç yapmaktadırlar.

Bilinen şudur ki; ilim, takvayı doğurur. İlimsiz takva olmaz. Asıl olan ilimdir, fer' ise; takvadır. Onlar asıl olan ilmi fer' yapmışlardır. Takvanın sebebi olan ilmi sonuç yapmışlardır. Halbuki sonuç olan takvadır, sebep ise ilimdir.
Ayrıca bu görüşlerini desteklemek için şu ayeti de delil gösterdiler:

"Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız size furkan yapar ve günahlarınızı örter ve sizi bağışlar." (Enfal: 29)

Bu ayetteki furkan kelimesi ise; çıkış yolu, kurtuluş veya zafer manasındadır ve bu manaların hepsi müslümanların Bedir savaşı başlamadan önceki durumlarını açıklamaktadır. Bu savaş başlamadan önce müslümanlar sıkıntı içerisindeydiler. Fakat Allah (c.c), onlara; Allah'tan korkup  emirlerini yerine getirmelerini ve yasakladıklarından uzak durmalarını emretti. Böylece onları bütünleştirdi ve onlara büyük bir kuvvet verdi. Sonuçta silah ve sayıca az olmalarına rağmen Allah'ın yardımıyla kafirleri yendiler.
 
Allah korkusu, sıkıntının durumuna göre sahibi için bir kurtuluş ve yardım sebebi olur. Çünkü Allah'tan korkan kişi her zaman hazırlıklı olur, nefsinin azgınlığına karşı gelir ve Allah'a gerektiği gibi tevekkül eder. Allah (c.c) da ona muhakkak yardımcı olur.

Furkan; lügat bakımından, gece ile gündüzü ayıran ilk aydınlık yani; fecirdir. Hak ile batılı birbirinden ayırdığı için Kur'an'a da furkan ismi verilmiştir. Her konuda Allah'tan korkan kişiye Allah hak ile batılı ayıran, ince noktaları kavrayabilecek bir anlayış verir. Allah (c.c) bu anlayışı sadece kendisinden hakkıyla korkanlara verir.

Allah korkusu (takva), kişiye özel bir anlayış verir. Takva olmadan bu anlayışı elde etmek mümkün değildir. Takvadan doğan anlayış ve ilim ise ancak çalışıp öğrenilerek elde edilebilen, şer'i ilimler (Kur'an, hadis, fıkıh ilimlerin)den ayrı bir ilimdir. Şer'i ilimler mutlaka çalışıp öğrenilerek elde edilir. Bu ilimleri öğrenmeden takva sahibi olmak mümkün değildir. Çünkü takva; öğrenilen şeylerle amel etmekten ibarettir. Takvanın esası ve sebebi olan ilim ise ancak öğrenmekle elde edilir.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"İlim öğrenmekle olur."   (Dare Kutni, Taberani) (İbni Hacer elaskalani bu hadis için hasen dedi)

Takva sahibi olmayan kimse de basiret ilmine sahip olamaz.

 “(Şüphesiz ki) Allah, herşeyi hakkıyle bilendir.”

İddia: İşte bütün bunları siz elekten geçirin. Bu hususları net olarak tamamsa, ondan sonra Ehli sünnet akidesinin dışına çıkmadan ve Akaid ilminde ehli sünnetin Alimlari diyebileceğimiz zatların da görüşlerini alarak devam edelim. yoksa işte kuran diyerek kendi zahiri ilminle ısrar edecekseniz, Rabbim klp gözünüzü de açıncaya kadar bizim sizinle konuşacak bir ortamımız olamaz.

Cevap: Biz, sizinle konuşmak için can atıyor değiliz. Sadece burada yapılan ithamlara cevap vermek için konuşuyoruz. Şayet münazara etmek isterseniz ve münazara sonucunda hak delillerle sabit olduğunda tabi olacağınızı taahhüd ederseniz, biz hazırız. Aksi taktirde boş ve sadece nefsi tatmin amaçlı sizinle münazara edecek değiliz, boş şeylere ayıracak vaktimiz yoktur. Biz akide konusunda ehli sünnet vel cemaat alimlerinin görüşlerini kabul ederiz, bu konuda sıkıntınız olmasın. O yüzden şayet akidenizi yazacaksanız ehli sünnet alimlerinin sözlerini ve tefsirlerinden deliller getirebilirsiniz ve onların açıklamalarını nakledebilirsiniz.

İddia: Ama dediğim gibi sizi de müslümana kafir demediğiniz sürece küfre nisbet etmem. Bunu yaparsanız da dikkat edin derim.

Cevap: Biz tevhidi ve aslını sağlamış kimseleri tekfir etmeyiz. Bizim tekfir ettiğimiz kimselerin kim oldukları bellidir. Ve bunları tekfir etmemizin şer’i bir hüküm olduğuna inanıyoruz. Ve bu konuda ki akidemiz delillerle sabit olup, ehli sünnetin itikadıdır.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
aslan34
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9


« Yanıtla #5 : 15 Eylül 2013, 22:23:39 »

Ben size Akidemi bildiriyorum işte. Ehli Sünnet vel cemaat akidesidir. Buna önce inanın kabul edin. Ben akidemi Hz. Kur’an Sünneti seniyye ile ölçüp tartıyorum zaten. Eğer bunların dışında bir ölçünüz varsa Sizin tartınızla ölçünüzle bulacak değilim. Ama mesele ben değil ki zaten. Genele bakacağız. Yani tüm Müslümanlara hatta tüm insanlara.
Yazınız güya cevabınız: “Daha önce ifade ettiğimiz gibi tevhid ve onun aslında alimlerin arasında ihtilaf olmaz. Ve bir alim muhkem ayet ve hadislere zıt bir hüküm bildirmişse biz bunu kabul etmeyiz. Zira alimlerin sözleri hüccet değildir. Siz meseleyi basit olarak algılıyorsunuz ve akide konusunda ki bir farklılığı sanki fıkhı bir meseledeki ihtilaf olarak değerlendiriyorsunuz.”
Ya tabikide tevhidin aslında ihtilaf yok. Fer-i meselelerde ihtilaf var. Ama neticede de ehli sünnet vel cemaat mezhebinin iki tane yolu iki tane imamı var. Var mı yok mu? Bunlar hak mı? Batıl mı? Benim itikadıma göre Eş’ariyye ve Maturidiyye yollarının ikisi de hak. Ayrı iki yol demek iki tane ayrı görüş demek. Fer-i meselerde olsa bile. Peki biri diğerine “sen bu çizginin dışına çıktın ve müşriksin” gibi bir görüşe sahip mi? Değil. Her iki imama göre de mesela tasavvuf var mı? Var. Size göre gene yok. Tasavvuftan bahsedelim o zaman.
Siz tasavvuf deyince ne anlıyorsunuz? Ne kadar bilgiye sahipsiniz bilemem. Ama tasavvufa inanmadığınızı hatta tasavvufa inananların da sapıklık içinde olduğunu düşündüğünüzü anlıyorum. Bir kere net olarak söyliyeyim ehli sünnet akidesinde tasavvuf var. Hatta tasavvuf alimlerinin hemen hemen hepsi de ehli sünnetdir. Şiiler müstesna. Size birkaç zat ismi sayacağım. Bunlara sapık itikaldı diyorsanız ben sizinle asla tartışmam. Hz. Ebu Bekir, Caferi Sadık, Selmanı Farisi, İmamı Rabbani Hz., İmamı Gazali, Şahı nakşibend gibi daha çok sayarım da daha fazla kişi hakkında ileri geri konuşulmasına sebep olmak istemem. Bunların hepsi tasavvuf ehli idi.
İslamın üç cüzü var. Biri iman, biri amel biri de Ahlak, maneviyat tasavvufdur. İman ve Amel noktasına itirazınızın olmadığını düşünüyorum. Tasavvufa gelince siz tasavvufu birilerinin dini kendi tekeline alması, dini aracı ederek kendisine hizmet ettirmesi yada bir şekilde menfaat elde etme gayreti olarak düşünür ve inanırsanız – ki ben böyle inandığınız için bu kadar düşman olduğunuza inanmak isterim- o zaman sonuna kadar haklısınız. Birinin bu dini menfaat vesilesi etmesi elbette sapıklık ve bu sapıklığa inanmak ve peşinden gitmek de şirk olur. Yazdıklarınız böyle inandığınız gösteriyor.
Bakınız Tasavvuf kişinin ehli sünnet itikadını yaşama vesilesi ve itikadi noktadan insanı güçlendiren amelleri daha dikkatli inanarak zevk alarak yapmasına vesile olmazsa, ya gittiği yol yanlıştır, ya da kişinin ters giden bir durumu vardır. Bu bazen imanında bazen de amelinde olur. İtikadında ise sıkıntı büyük, amelinde ise de tevbeye mecburiyet hasıl olur.
   Bilmediklerinizi size öğretmek sizi tahkir etmek ya da ben daha alimim gibi bir düşüncem asla yok. Aslında sizin de bildiğiniz ama farklı yorumlarla başkalarının yanlış yapmalarını düzeltme gayretinde olduğunuzu düşünmek istiyorum. İnsanlara Dini hikmetli sözle ve güzel vaazlarla anlatmak farzdır malum. Sizin de bu gayret içinde olduğunuza inanmak istiyorum.
   Kuranı Kerim teferruat kitabı değil mucize bir kitaptır. Her şey orada apaçık belli değildir. Yani ayetlerin bir kısmını anlamakta Sünnete ve İzaha muhtacız. Neymiş o derseniz de –siz demezsiniz tabiî ki ama diyenler için-
   Mesela; Allahü Teala Hz. leri Cuma suresi ayet 9-10 da buyuruyor ki: >Ey iman edenler!... Cuma günü namaz için ezan okunduğunda hemen Allah´ın zikrine koşun, alış verişi bırakın, bu sizin için daha hayırlıdır eğer bilirseniz. Sonra namaz kılınca yeryüzüne dağılında Allah´ın fazlından rızık arayın< Bu ayeti kerimede Allahü Teala:``Cuma günü ezan okunduğunda Allah`ın zikrine koşun`` buyurdu! bu koşmak farzmı? Vacibmi? Sünnetmi? yoksa ihtiyari bir koşmamı? ve bu koşacak olanlar erkekmi yoksa kadınmı? Birde ``namaz kılınca yeryüzüne dağılın`` buyurdu! Bu dağılmak farzmıdır acaba dağılmasak günahkar olurmuyuz? Elbette bunları Resulullah sahabelerine anlattı. Biz de onlardan öğreniyoruz gereğini. Bu amel tarafı.
   Akide tarafına gelelim. Tarz aynı ama gene de belki bir okuyan anlar diye yazalım. Tasavvufdan dediğim gibi biz Şeriatı daha incelerek yaşamak ve takva sahibi olarak amel etmek noktasında bir gayret olarak görüyoruz. Herkes şüpheliye şüpheli olarak bakabilir ama. Tasavvuf erbabı takva sahibi olmak için şüphelilerden de haramdan kaçtığı kadar kaçar şeklinde düşünüyoruz.  Böyle gördük. Tasavvuf erbabı olmayanlar Allahı zikir deyince ne anlar bilemem ama tasavvuf erbabı Allahın ismini kalbe yaptırmak suretiyle, Akıl dil meşgul iken bile kalbin zikretmesi suretiyle >Allahı çok ziretmekle zikredin< emrinin icabını yerine getirme gayretinde olur diyoruz. Çünkü bundan mahrum olmak; “Her kim Rahman olan Allah’ın zikrinden gafil kalırsa, biz ona bir şeytan musallat ederiz; o şeytan ondan hiç ayrılmaz. Bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar, onlar ise kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf/36-37) Ayeti kerimesinde bahsedilen ve de hiç de Allahın sevmediği bir kulluk şekli olduğuna inanırız.
   Bunlardan maksat Allah (CC)’nun rızasını kazanmaktır. Zikri ilahi zatı ilahiye ulaşmaya vesiledir. Mekandan münezzeh olan rabbimize yakınlık hangi manaya geldiği herkesce malumdur diye düşünüyorum. “Kulum Farzlarla ben(im azabım)den kurtulur. Nafilelerle de bana yaklaşır” Kelamı tereddüte mahal bırakmadan bu hakikati açıklar.
   Dolaysıyla da Tasavvufu insanı bu noktalara götüren ulaştıran bir vasıta olarak görüyor ve böyle inanıyoruz. Tasavvufa inanmayan kafir olmaz, sapık da olmaz. Ama tasavvuf ehline dil uzatarak şirk ehli diye lanse etmek nedir? Bunu herkes düşünsün.
   Hz. Ömer radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki:
"Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah'a ve Resulüne ise, onun hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir." (kütübi sitte/ 5715)
   Biz Tasavvufla bunlara niyet ediyor ve bu beklenti içersinde Rabbimizin bilmediğimiz anlayamadığımız noktalarda bizi affetmesini niyaz ediyoruz.
   Tasavvuf Batın ilmi demektir malum. Bununla ilgili birkaç Hadisi şerifi yazacağım. Bu arada Ayetler yazdın ya Ayetlerin lafızlarında ve manalarında kimsenin şüphesi olamaz. Yorumlarına gelince ince manaları gene diyorum müfessirler yeterince anlattı ve tasavvuf ehli de bunlardan anladıklarına göre tasavvuf var dedi. İtiraz edeceğinizi kuvvetle muhtemel gördüğümden o zatların ismini burada zikrederek benden dolayı onlara dil uzatmanıza da sebep olmayacağım.
   Bâtın ilmi, hazret-i Âdem’den beri vardır. Buna ledün ilmi de denir. Tasavvuf ve keramet ilmidir. Allahü teâlânın ihsanıyla kalbe ilham edilen, ilahî sırlara ait bilgilerdir. Görünüşte akla zıt gelebilir. İlm-i ledün sahibi olan, olaylardaki gizli sırları ve hikmetleri bilir.
Birkaç hadis-i şerif meali:
(Din bilgisi iki kısımdır: Kalbdeki faydalı ilimler, dille anlatılan zahirî ilimler.) [Hatib, Süyuti]
(Elbette Kur’anın zahirî ve bâtınî manası vardır.) [İbni Hibban]
(Bâtın ilmi, Allahü teâlânın esrarından bir sır, hikmetlerinden bir hükümdür. Allah onu kullarından dilediğinin kalbine bırakır.) [Deylemi, İ. Süyûti, İ. Münavî]
(Zâhir ve bâtın ilminin âlimleri, peygamberlerin vârisleridir.) [M. Nasihat]
(Öyle ilimler vardır ki, çok gizlidir. Bunları ancak marifet sahipleri bilir.) [M. Nasihat]
(Rabbim bana farklı üç ilim bildirdi. Birincisini kimseye bildirme dedi, çünkü bu ilmi benden başkası anlayamaz. İkinci ilmi, dilediğine bildirebilirsin dedi. Üçüncü ilmi, ümmetinin hepsine bildir dedi.) [Mevahib-i ledünniyye] (İkincisi ledün ilmi, üçüncüsü ise iman, fıkıh ve ahlak bilgileridir.)
   İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Hazret-i Ebu Hüreyre, (Resulullah’tan iki ilim aldım. Birini size bildirdim. İkincisini bildirmedim, çünkü anlayamazsınız) dedi. Birincisi, ilm-i zâhir, ikincisi ilm-i bâtındır. Bunu ancak, evliya zatlar ve sıddıklar bilir. Tasavvuf ilmi böyle yüce bir ilimdir. Bunu anlayamayan inkâr ediyor. (İnkâr eden mahrum kalır) sözü meşhurdur. (2/59, 3/17)
   Cenab-ı Hakkın >Eğer bilmiyorsanız dini müşküllerinizi ehl-i zikirden sual ediniz.< (Nahl: 43) Ayeti kerimesinden ne anlayacağız ve ehli zikir kimlerdir.
   Resul-i Ekrem -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Allah-u Teâlâ bu ümmete, her yüzyıl başında dinini yenileyecek bir müceddid gönderir.” (Ebu Dâvud)
bir Hadis-i şerif’te şöyle buyurulmaktadır:
“Her asırda benim ümmetimden Sâbikûn vardır. Ki bunlara Bûdelâ ve Sıddikûn itlak olunur. Haklarındaki inâyet ve merhamet-i ilâhiye o kadar mebzüldür ki, sizler de o sâyede yer ve içersiniz. Ehl-i arz için vukuu tasavvur edilen belâ ve musibetler onlarla kaldırılır.” (N. Usûl)
- Büreyde radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Bir yerde ölen Ashabımdan hiçbirisi yoktur ki, Kıyamet günü oranın ahalisine bir nur ve onlara (cennete sevkte) bir rehber olmasın." (Tirmizi, Menakıb (3864).
   Peygamber Efendimiz Ebu Hureyre (RadıyAllahu Anh)’den rivayetle şöyle buyuruyor:
“Beş şey ibadettendir; az yemek, camilerde oturmak, Ka’beye bakmak, Okumadan da olsa mushafa bakmak, Âlimin yüzüne bakmak” (Deylemi, Müsnedü’l Firdevs, 2/190 no:2969; Suyuti, nebhani, el-Fehu’l Kebir, No:6097, 1/566)
   Bütün bunlardan sonra hala tasavvuf ehlinin mürşide bakış açısını ona tapmak gibi değerlendirip Zümer suresi 3. Ayeti kerimesini >Gözünüzü açın Halis din sadece Allah içindir. Allah’tan başka yardımcı (dost) edinenler (Derler ki) biz bunlara ancak bizi Allah’a tam bir yakınlıkla yaklaştırsınlar için ibadet ediyoruz< mealindeki ayeti kerimede yanlış anladığınız bir nokta var. Biz anlatalım da nasibi olan anlar. İlim ehli iyi bilir.
Ayeti kerimedeki “İlla” istisna edatıdır. Olumsuzlukla başlayan bir fiilden sonra geldiği zaman olumluya çevirir ve tekid eder, manayı kuvvetlendirir.
Yani “biz ancak ve ancak yaklaştırsınlar için ibadet ediyoruz” demektir. Dolaysıyla da yaklaştırsın için ibadet etmek başka şey yaklaştırsın için vesile edinerek Allaha ibadet etmek başka şey.
Bu ayeti kerimeye aynı manayı ifade etmesi bakımından başka örnekler verilebilir.
“Ve ma erselna ke İlla mübeşşiran ve nezira” Biz seni ancak müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdik. (İsra 105)
Bu ayette de önce “biz seni göndermedik” buyurduktan sonra manayı kuvvetlendirmek için “illa” gelmiş ve mana: “Biz seni ancak müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdik” olmuştur. İnkarcıların yukarıdaki ayete verdiği manadan yola çıkarak mana verirsek: “Biz seni göndermedik, müjdeleyici ve korkutucusun” gibi ilmi olmayan saçma bir mana çıkar ortaya.
Başka bir ayette de: “Ve ma erselna ke İLLA rahmetnen lil alemin” Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik (Enbiya 107)
Zümer Suresinin 3. Ayeti bütün meallerde de olması gereken şekliyle geçmektedir. Birkaç misal verecek olursak:
Diyanet meali: O’nu bırakıp da putlardan dostlar edinenler: “Onlara, bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz” derler.
Elmalılı Hamdi Yazır: “O’ndan başka birtakım dostlar tutanlar da şöyle demektedirler: “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.”
Hasan Basri Çantay: “Onu bırakıb da kendilerine bir takım dostlar edinenler (derler ki:) «Biz, bunlara ancak bizi Allaha daha fazla yaklaşdırsınlar diye tapıyoruz»
Bütün bunlardan sonra bir tesbit ile bu yazımı noktalıyorum.
Hâfız Muhaddis İbn-i Receb el-Hanbelî,şöyle diyor: Bilinmesi lâzım gelen husûslardan biri de şudur: Bir şeyin harâmlık ve helâllik ile zikredilmesi Kitâb ve Sünnet’in nasslarından anlaşılması bazen gizli kalabilir. Zîrâ, nassların ma’nâları göstermesi, kimi zaman nass ve tasrîh (açıkça ifâde etmek)yoluyla, kimi zaman, umûm ve şümûl yoluyla, bazen fehvâ ve tenbîh yoluyla olur. (Bu fehvâ yoluyla olması) O ikisine (anaya ve babaya) öf bile demeyin âyetinde olduğu gibidir. Zîrâ, öf demekten daha büyük olan incitme çeşitlerinin bu yasaklamaya girmesi evlâ yolla olur ve buna mefhûm-i muvâfakat denir. (Nassın harâmlık ve helâlliğe) delâleti bazen mefhûm-i muhâlefet[24] yoluyla olur… Âlimlerin çoğu bunu (mefhûm-i muhâlefeti) almışlar ve hüccet olarak kabûl etmişlerdir. (Nassın harâmlık ve helâlliğe delâleti) bazen da kıyâs bâbından olur. Şâri’ (Allah celle celâlühû veya Resûlü sallallâhu aleyhi ve sellem) ma’nâlardan bir ma’nâdan dolayı bir şeyde bir hükmü anlatır ve o ma’nâ bir başka şeyde de bulunur. O takdîrde şu hüküm âlimlerin çoğuna göre, o ma’nânın bulunduğu her şeye geçer. Bu, Allah celle celâlühû’nün indirdiği ve i’tibâr edilmesini emrettiği adâlet ve terâzî bâbından olur. Bütün bunlar, nassların kendisiyle harâmlık ve helâlliği göstermesi bilinecek şeylerdendir. Hakkında bunların hiç birisi bulunmayan husûslara gelince… Orada (şu husûslarda Kur’ân ve Sünnet’te) vâciblik ve harâmlık zikredilmemekle, onların afvedilmiş(serbet sâha) olduğuna delîl getirirlir.[25]
Şu hâlde delîllerin delîlliğini bilmek de, hidâyet ve istikâmetin yanısıra akıl ve ilim dahî ister. Bu sebeble çokça görülmektedir ki, çok açık delîl gösterilmesine rağmen, hidâyetsizlik yüzünden hani delîl? diye höykürenler vardır. Diğer tastamam olmayan delîl getirme yollarıyla ise, yanlarına hiç yanaşmayın. Öte yanda da, bir çok câhil bazen bir nice isyânı İslâmın Rûhu veya Kur’ân’ın rûhu, yahud Sünnet’in rûhuna uydurur, câiz veya vâcib, yâhud îmânın esasından görür ve gösterir. Kimi zaman da, bir çok câizi veya vâcibi, İslâm’ın Rûhu veya Kur’ân’ın rûhu, yahud Sünnet’in rûhuna ters görüp göstererek harâm veya küfür i’lân eder.
Siz bu konuda neredesiniz düşünün.
NOT: İnternet Ortamını çok temiz bulmadığım için Ayeti kerimeleri Arabi harflerle yazmayı uygun bulmadım. Hiç olmazsa bu saygımızla belki sevap almayı ümit ediyorum. Heli Sünnet ulemasına ve onlara uyanlara uymayı ümit edenler Rabbim Hidayeti kamilede daimiyyet nasip eylesin. AMİN



   
Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #6 : 20 Eylül 2013, 21:59:45 »

İddia: İslamın üç cüzü var. Biri iman, biri amel biri de Ahlak, maneviyat tasavvufdur. İman ve Amel noktasına itirazınızın olmadığını düşünüyorum. Tasavvufa gelince siz tasavvufu birilerinin dini kendi tekeline alması, dini aracı ederek kendisine hizmet ettirmesi yada bir şekilde menfaat elde etme gayreti olarak düşünür ve inanırsanız – ki ben böyle inandığınız için bu kadar düşman olduğunuza inanmak isterim- o zaman sonuna kadar haklısınız. Birinin bu dini menfaat vesilesi etmesi elbette sapıklık ve bu sapıklığa inanmak ve peşinden gitmek de şirk olur. Yazdıklarınız böyle inandığınız gösteriyor.

Cevap: Bilakis ben sizlere tasavvuf veya onunla ilgili bir konu hakkında soru sormuş değilim. Sizden istediğim iman ile ilgili tevhidi meselelerdir. Dinin aslıyla ilgili sormuştum. Zira bu konuda akideniz netleşir ve durulaşırsa zaten tasavvuf noktasından ki görüşlerde anlaşılır. Şimdi ben size Tevhid ve onun aslıyla alakalı ve bir kimseye nasıl Müslüman hükmü verdiğimize dair görüşümüzü bildireceğim, sizde oradaki görüşlerden yola çıkarak akidenizi yazarsınız;

Bahsi Geçen Linke Ulaşmak İçin Linke Tıklayın

Siz verdiğim linki inceleyip, üzerinde durulan meseleler hakkında ki görüşünüzü bildirin. Yoksa başka fer’i ve fıkhi meselelere girmenize gerek yoktur. Ve son olarak; Şayet bu şekilde yine de akidenizi yazamayacaksanız, ben size sorular şeklinde sorarım kısaca cevap verirsiniz. Muhalefet ettiğimiz konularda sizden gerekli delilleri isteriz.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
aslan34
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9


« Yanıtla #7 : 21 Eylül 2013, 00:38:07 »

Hadis-i şerifte buyuruldu ki: Âdem aleyhisselam, (Muhammed aleyhisselamın hakkı için beni affet!) diye dua etti. Allahü teâlâ ise, (Onu henüz yaratmadım. Nereden bildin?) buyurdu. Hazret-i Âdem de, (Arşta "La ilahe illAllah Muhammedün Resulullah" yazılı olduğunu gördüm. Anladım ki, şerefli isminin yanına ancak en çok sevdiğinin ismini layık görürsün) dedi. Allahü teâlâ da buyurdu ki: (Ya Âdem, doğru söyledin. O bana insanların en sevgilisidir. Onun hürmetine dua ettiğin için seni affettim. Eğer O olmasaydı, seni yaratmazdım.) [Taberani, Hakim]
(Bir kimse, ameline göre birkaç kişiye şefaat eder.) [Tirmizi]
(Bir Cehennemlik, bir Cennetliğe, “Dünyada sana su vermiştim. Şimdi sen de bana şefaat et” der. O da Allah’ın izni ile şefaat edip, onu Cehennemden kurtarır.) [Deylemi]
(Bir kişinin şefaati ile Temim oğullarından daha çok kimse Cennete girecektir.) [İbni Mace]
(Kur'an, akraba, emanete riayet eden, Peygamberiniz ve din kardeşleriniz şefaat edecektir.) [Deylemi]
(Hacer-i esved, kıyamette insanlara şefaat eder.) [İbni Hibban]
(Kur’an-ı kerim, okuyanlarına, ya şefaat edecek veya düşman olacaktır.) [Müslim]
(Kur’an-ı kerim, kıyamette yüzü ve ahlakı güzel bir zat suretinde gelir. Kendisinden şefaat talep olunur ve şefaat eder. Kendisini musiki ile [gazel okur gibi ve oyun yerlerinde okuyanlardan ve para kazanmak için] okuyanlardan davacı olur. Bunlardan hakkını ister. Razı olduklarını alıp Cennete götürür.) [İ.Gazali]
(Kur'an okuyun! Çünkü kıyamette şefaat eder.) [Müslim]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Küçük çocuk ana-babasına şefaat eder, onları Cennete çeker.) [İbni Mace]
(Küçükken ölen çocuklar, Cennete girip çıkarlar. Ana-babaları ile karşılaşınca, eteklerinden yapışır veya ellerinden tutarlar. Ana-babaları Cennete girinceye kadar, onlardan ayrılmazlar.) [Müslim]
(Üç çocuğu ölen, Cennete girer) Oradakiler, (İki çocuğu ölen de mi?) diye sual edince Peygamber efendimiz, (İki çocuğu ölen de Cennete girer) buyurdu. (Bir çocuğu ölen de öyle mi?) diye tekrar sual edilince, (Allah’a yemin ederim ki, çocuk düşük de olsa, annesi sabredip sevabını Allahü teâlâdan beklerse, annesini Cennete götürür) buyurdu. (Taberani)
Peygamber efendimiz, (Bir çocuğu ölen de, Cennete girer) buyurunca, Âişe validemiz, (Bir çocuğu da ölmeyenin hali ne olur?) diye sordu. Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Ben önceden gidip ümmetimi bekleyeceğim. Onlar benim gibi şefaat edicisini bulamazlar.) [Tirmizi]
(Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip oldu.) [İbni Huzeyme, Bezzar, Dare Kutni, Taberani]
(Kabrimi ziyaret edenin şefaatçisiyim.) [Taberani]
(Sırf beni ziyaret için gelen, Allah’ın izniyle şefaatime kavuşur.) [Müslim]
(Medine’de ölenlere şefaat ederim.) [Tirmizi]
(Medine’nin sıkıntılarına katlanana, şefaat ederim.) [Müslim]
(Sünnetimi [imanını] elinden kaçıran kimseye [kâfire] şefaatim haram oldu.) [Şir’a]
(Şefaatime inanmayan kimse, ona kavuşamaz.) [Şir’a]
(Şefaatime kavuşmak isteyen kızını fasıka vermesin!) [Şir’a]
(Şefaatime en layık olan, bana en çok salevat okuyandır.) [Tirmizi]
(Cuma günü ve gecesi çok salevat getirene şefaat ederim.) [Beyheki]
(Ümmetimden geri kalan olur korkusu ile Cennete girdiğim halde tahtıma oturmam. Allahü teâlâya, "Ya Rabbi ümmetim ümmetim" derim. Rabbim "Ümmetine ne yapmamı istiyorsun?" buyurur. Ben de "Ya Rabbi onların hesaplarını çabuk gör, sıkıntıdan kurtulsunlar" derim. Cehennemliklerin listesi bana verilir. Onlara şefaat ederim. Hatta Cehennem hazini Malik "Ümmetinden cezalanacak kimse bırakmadın" der.) [Beyheki, Taberani]
Peygamber Efendimiz Ebu Hureyre (RadıyAllahu Anh)’den rivayetle şöyle buyuruyor:
“Beş şey ibadettendir; az yemek, camilerde oturmak, Ka’beye bakmak, Okumadan da olsa mushafa bakmak, Âlimin yüzüne bakmak” (Deylemi, Müsnedü’l Firdevs, Suyuti, nebhani, el-Fehu’l Kebir)
Yine başka bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Beş şey ibadettendir; Ka’beye bakmak, anne-babaya bakmak, Zemzeme bakmak ki o, günahları sildirir, bir de âlimin yüzüne bakmak” (Ali el- Muttaki, kenzu’l Ummal, Münavi, Feyzül Kadir)
Bunları okuyup anladıktan sonra hala gerçek mürşidi kamilleri inkar edip onların yüzüne bakmak şirktir derseniz, Diyeceğim tek şey var. Siz gerçekten insanların dini zevk alarak yaşamasını sünnete uyarak yaşamasını değil, zahiri ibadetle meşgul oluyor gibi görünmesini ama manevi aleminin bundan haberi olmamasını temine çalışıyorsunuz diye bir his geliyor bana. İnşAllah yanılırım.
Rabbim hidayete tabi olmayı isteyenlere hidayeti nasip eder inşAllah. Kulları da sadece hidayeti delalet eder(gösterir).
Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #8 : 21 Eylül 2013, 14:45:58 »

Bunca yazılar yazmanıza rağmen, hiçbir yazınızda akide konusunda kayda değer bir şey yazmış değilsiniz. Ve sizlerin muhatap alınacak ve vakit harcanılacak kadar değerli kişiler olmadığınız anlaşılmış oldu. Ve yine yazdıklarınızdan sizin Tevhidi ve onun aslını bilmediğinizi anladım. Bu sebeble bizimle münazaraya girecek ilme sahip olmadığınız açıkça ortada iken Tevhid ve onun aslını öğrenmeden diğer konularda çarpık anlayışınızdan kurtulmanızda mümkün değildir. Ben size Tevhid ve onun aslı konusunda ki görüşlerinizi yazın demiştim. Siz ise gidip, fikhi konuları, fer’i meseleleri açıklamaya kalkıştınız. Ve cevaplarınızın ekseriyatına bakıldığı zaman zaten Tevhid ve onun aslını bilmediğinizi anlamak çokta zor değildir.

Astığınız şeylere gelince; İlk hadis “Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım” sözü uydurmadır. Bu hadis denilen uydurma sözün tahkik ve tahrici konusunda Aliyyul kari gibi âlimlerin eserlerine müracat edilebilir.  Diğer sözlerin ve hadislerin tahkikine ise mevzu dışında olduğu için girmeyeceğim.

Ve şefaat meselesi hakkında ki hadislere gelince; Bizim kıyamet gününde olacak şefaati kabul etmediğimizi kim size söyledi ki bu hadisleri asma gereği duydunuz? Şefaat hakkında ki görüşümüz sitemizde ve eserlerimiz de açıklanmıştır.

Sizinle bu meseleler hakkında konuşabilmemiz için Sizin Tevhidin ve onun aslını öğrenip, gerçekleştirmeniz gerekir. Aksi takdirde Tevhid ve onun aslını gerçekleştirmeden size bu konularda ne anlatırsak anlatalım yine anlayamayacaksınız ve düştüğünüz tezattan kurtulamayacaksınız. Size bundan sonra öğreteceğimiz şey tevhid ve onun aslıdır. Aksi taktirde bunu öğrenmeden bunu dışında sizinle fer’i meselelerde tartışacak değiliz. Başka sitelerden anlamadan yapılan alıntılara ve hadis diye uydurulan sözlere ayıracak vaktimiz yoktur.

İddia: Bunları okuyup anladıktan sonra hala gerçek mürşidi kamilleri inkar edip onların yüzüne bakmak şirktir derseniz, Diyeceğim tek şey var. Siz gerçekten insanların dini zevk alarak yaşamasını sünnete uyarak yaşamasını değil, zahiri ibadetle meşgul oluyor gibi görünmesini ama manevi aleminin bundan haberi olmamasını temine çalışıyorsunuz diye bir his geliyor bana. İnşAllah yanılırım.

Cevap: Bizler kimsenin yüzüne bakmanın şirk olduğunu söylemiş değiliz. Bizim söylediğimiz şeyler açık ve nettir. Ve bizler müslümanların ibadetlerini halis bir niyetle hu’şu ve hudu içinde yalnızca Allah’ın istediği ve razı olduğu şekilde yalnızca Allah’a yapılmasını istiyoruz.  Bizim şirk olarak vasfettiğimiz; şeyhlere ibadet etmek, onlardan medet ummak ve onların ilah seviyesine çıkarmaktır. Ve şuan ki tarikatlerin çoğunun bu şirk ve küfürleri işlediklerini görmek akıl ve idrak sahibi kimseler için zor değildir. Ve bunlar bu şirk ve küfürlerine kılıf olarak da bazı ayet ve hadisleri ve alimlerin sözlerini delil getirirler. Fakat hiçbir ayet, hadis ve alimlerin sözleri bu kimseler şirk ve küfürlerine cevaz vermemektedir, bilakis bu amellerden sakındırmaktadır. Bunun dışında alimlere saygı göstermek ve onların ilmine hürmet etmek aşırı gitmemek şartıyla caizdir. Buna bizim bir itirazımız yoktur. Ve yine dünyevi boş ve faydasız şeylerden uzaklaşmak, dünya ya karşı zahid olmaya, takva ve vera’ sahibi olmaya da bir şey dediğimiz yoktur. Biz tevhid alimlerine, selef ve halef ulemasına saygı gösteriyor ve onları hayırla yad ediyoruz. Ama bu demek değil ki biz onları aşırı yüceltip, ilah seviyesine çıkartacağız, onlardan medet umacağız, biz sıkıntıya düştüğümüzde Allah’ı yardıma çağırmayıp, onları yardıma çağıracağız. Böyle yapmak sapıklığın ta kendisidir Ve böyle bir şey yapmaktan Allah’a sığınırız.

Ve günümüzde tasavvufçu olduğunu iddia eden gruplarının ekseriyatının gerçek tasavvufla alakası olmadığını her Müslüman bilir.Öyle ki günümüzdeki sapık tasavvuf ehlinin;
a) Kimisi vahdeti vücutçudur.
b) Kimisi vahdeti şuhudcudur.
c) Kimisi rabıta ehlidir.
d) Kimisi zikir adı altında raks ehlidir.
e) Kimisi tevbe alıcıdır.
f) Kimisi gayblerden haber vericidir.
g) Kimisi cennetten insanlara parseller dağıtmaktadır.
h) Kimisi kendisinden ibadetin düştüğünü, ibadetle alakası olmadığını söyler.
i) Kimisi velileleri rasul ve nebilerin üstüne çıkarır, hatta Allah (c.c) seviyesine çıkarır. Ve hatta Allah (c.c)’a tahkir olan söylemleri yapmaktan geri kalmazlar.
j) Kimisi hulul fikrine sahiptir. Yani (haşa) Allah (c.c)’ın insanın bedenine girdiğine inanır.
k) Kimisi kendilerinin yaptığı fiilleri konusunda etkileri olmadığını Allah (c.c)’ın kendilerini zorladığına inanır. Yani cebir inancı söz konusudur.
l) Kimi şeyh olduğ iddia edilen kimselerin Allah (c.c)’ı gördüğüne inanılır.
m) Kimisi ahirete inanmaz, ölüm sonrası ruhun bir şekilde hayatta olduğuna inanır. Reenkarnasyon inancına sahip olanlar bunlardandır. Bu inancın diğer bir ismi tenasuhtur.
n) Kimisi kulun Allah (c.c) ile birleştiği bir bedene girdiğine inanır. İşte bunun adı ittihad inancıdır.

Ve bunlar gibi daha akla hayale gelmeyecek bir çok sapıklığın söz konusu olduğu dünyada bir çok sapık tasavvuf ehli denilen taifeler vardır. Oysa bunların İslami manada tasavvufla uzaktan yakından hiçbir alakaları yoktur.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #9 : 22 Eylül 2013, 16:26:32 »

İddia: Ben buraya yazmaya başlarken, sizin ne kadar laf anlama kapasitesinden mahrum olduğunuzu az çok tahmin edebiliyordum.

Cevap: Evet, bende sizin yazılarınızı ilk okuduğumda sizin tevhide onu aslına vakıf olmadığınızı anladığım için sizi münazaraya davet ettim. Ve sonra münazara sahasında yazdığınız şeyleri görünce sizin hakkınız yaptığım tahlil doğrulandı. Siz gerçekten de Tevhid ve onun aslını bilmiyorsunuz. Size akidenizi yazın dedim. Zira tamamıyla yazarsanız, ehli sünnete zıt olan akideniz ortaya çıkacaktır. Siz ise ilk mesajınızda tasavvufa deyindiniz ve sanki akideniz sadece tasavvuftan ibarettir şeklinde bir imaj çizdiniz. Peki siz tevhidi ve onun aslını sağlamış bir kimsenin sırf mutasavvıf olmadığı için alimlerin ona kafir hükmünü verdiğine ve Müslüman olmadığına dair bir sözünü biliyor musunuz? Eğer yok derseniz, o zaman neden size dinin aslı konularında ki akidenizi yazın dediğim de siz kalkıp tasavvufu anlattınız? Ve yine şefaat konusu dinin aslıyla alakalı bir konumu ki siz onu anlattınız? Siz neden sizden istediğim şeyleri değil de farklı şeyleri asıyorsunuz. Sizin anlayışınızda sıkıntı mı var?

İddia: Sizin için değil bu yazdıkalrım da. buradan öğrnemke isteyen ama sizin saplantılarınız takılmış olanlara zaten.

Cevap: Burada ki üyelerin çoğu bizim ne akide üzere olduğumuzu, siz ve sizin gibilerin ne akide üzerinde olduğunu gayet iyi bilirler kanaatindeyim. Zira “İşte Tevhid” isimli üyenin cevapları da zaten bunu gösteriyor. Ve yine ben üyelerin meseleye dahil olmamasını istemiştim. Yoksa bizi takip eden üyelerden de gerekli cevabını alırdınız, merak etmeyin.

İddia: Tevhid ve onun aslı nerede hangi şartlarda gerçekleşiyor. Ehli sünnet akidesinden kıl kadar sapmadan onun içerisindeyim demek size ne ifade ediyor?

Cevap: Size daha önce de söylemiştim. Siz akidenizi tam olarak yazmadan her nekadar ehlisünnet akidesi üzerinde olduğunuzu iddia etseniz de biz buna itibar etmeyiz. Şayet bu kadar akidenizden eminseniz akidenizi yazar ve ulaştırmak istediğiniz üyelere de ulaştırırdınız. Biz bu fırsatı size verdik. Ama siz tasavvuftan başladınız? Ve ben üyelerimize soruyorum; Hangi eserimizde veya cevabımızda gerçek olan ve İslam’ın tasvip ettiği tasavvufu inkâr ettiğimize şahit oldunuz? Ve yine kıyamet gününde hak olan şefaati kabul etmediğimize dair bir mesajımıza rastladınız mı?

İddia: Hala çok bilmişlikle tevhid ve onun aslı konusunda bilgi vermediniz diyorsunuz? Daha ne diyeyim ben size.

Cevap: Bu sözünüz bile sizin tevhidi ve onun aslını bilmediğinizi açıkça ortaya koymaktadır. Zira sizin tasavvuf ve şefaatle ilgili astığınız şeylerin, verdiğiniz cevapların Tevhid ve onun aslıyla alakası yoktur.


İddia: Daha ne diyeyim ben size. Taberani ve Hakim yalan yazan bir kitap mı ki "sen olmasaydın kainatı yaratmazdım" sözü yalan olsun. Ama yooook. sizin görüşünüzü desteklemezse hadislere bile yok deyip geçiyorsunuz.

Cevap: Siz benim yazdıklarımı okumuyorsunuz galiba. Veya okuduğunuz halde görmezden geliyorsunuz. Bahsi geçen hadisin uydurma olduğu ve tahkikini ben yapmış değilim. Onu yapan hadis alimleri ve bu konuda ehil olan alimlerdir. Aliyyul Kari ve daha bir çok alimin eserlerine muracat edilebilir, demiştim.

İddia: Bu gün Resülüllah efendimiz (SAV) hayatta olsa da kendisine sorulsa bu hadis mesela, o evet doğru dese (HAŞA) ona bile sen bunu söylemedin diye iftira atacaksınız. Hadisi şeriflere var olana yok, ya da yok olana var demenin günahını biliyormusunuz? Bu sizin işiniz değil. Hadisi Şeriflerin senedini araştırmak Hadis Alimlerinin işidir. Onlar mevzu hadis demedi buna.

Cevap: Rasulullah (s.a.s) hayatta olsaydı öncelikle kendisine uydurma hadis atfeden kimseleri ortadan kaldırırdı. Zira hadisinde “Kim bana söylemediğim bir sözü nispet ederse cehennemde ki yerini hazırlasın” buyurmuştur. Mademki o kadar kendinize güveniyorsunuz. Size meydan okuyorum: Bahsi geçen hadisinin sahih olduğuna uydurma olmadığına dair hadis âlimlerinin görüşlerini asın. Bakalım bu hadis uydurma mı değil mi? Alıyyul Kari ve bu hadisin uydurma olduğunu söyleyen diğer âlimler işine geleni alan, işine gelmeyeni ise reddeden âlimler midir? Ben bu konuda kendimden bir şey söylemiş değilim. Eğer isterseniz bizzat eserinden ilgili bölümü aktarabilirim.

İddia: buradaki bilgilerin hemen hemen müslümanların çoğunu tekfir etmeye insanları zorluyor. bunun kimseye faydası olmadığını bilaki,s zararı olduğunu ifade etmeye çalıştım.

Cevap: Sitemiz günümüz insanlarının en büyük sorunlarına cevap vermektedir. Bu sebeple iman, küfür sınırlarını bilmeyenlere ve Müslüman kafir, mümin müşrik ayrımı yapamayanlara cevaplar vermekte ve onlara hakkı öğretmektedir. Şimdi siz kalkıp diyorsunuz ki; küfrü, şirki açık olanları tekfir etmeyelim. Peki, size göre mi dinimizi yaşayacağız yoksa bu dini, şeriatı bize getiren Rasulullah (s.a.s)’e göre mi? Allah ve rasulü açıkça müşrikleri tekfir ettiler ve onları İslam’a davet etmek içinde olsa hükümlerini gizlemediler. Eğer Kafirun suresini okumuşsanız Allah’ın müşriklere “ey kâfirler” diye hitap ettiğini görürsünüz. Ve bu konuda daha birçok ayet vardır. Ve yine siyer okumuşsanız Rasulullah’ın kâfirlere karşı olan tavrını da görmüş olursunuz. Ve yine şunu merak ediyorum: Acaba size göre Müslüman kimdir? Müşrik kimdir? Kafir kimdir?

İddia: Size kim alime cahile büyüğe küçüğe ya da başka bir şeye (Hz. Allahtan başka) ibadet etmeyi doğru olarak lanse ya da iddia ettide siz bunları yazdınız? Bu şeylere İbadet nedir? nasıl olur? Yazdıkalrımızda böyle bir anlaşılma mı var? ben böyle bir itikada sahip değilim ve böyle bir iddia etmeye sebep olacak yazım da yok.

Cevap: Yukarıda sapık, kafir tarikatçıların akidelerini maddeler halinde yazdım. Bunlar Allah’tan başkasına ibadet etmiyorlar da ne yapıyorlar söyleyin? Siz böyle yapmıyorsanız, yapmadığını ifade eder geçersiziniz. Direk olarak tasavvufa girdiniz. Böyle kimselerde tasavvufçu olduklarını iddia ediyorlar. Şeyhlere gidip, tevbe alanlar tasavvufçuyuz demiyorlar mı? Yine kabirlere ibadet edenler, onlardan medet umanlar sizin gibi tasavvufçu olduklarını iddia etmiyorlar mı? Deliler gibi sağa sola çırpınıp, bir çok bidatleri yayanlar, dini ve aslını tahrip edenler tasavvufçu ve ehlisünnetten olduğunu söylemiyorlar mı? Ve yine biz zahire değil manevi âlemle ilgileniyoruz deyip, Allah’ın hâşâ cisme büründüğünü iddia edenler tasavvufçu olduklarını iddia etmiyorlar mı? Biz şeyhin himmetine inanıyoruz diyenler tasavvufçu olduklarını iddia etmiyorlar mı? Şimdi tasavvufun aslı her nekadar İslam’a uygun bir biçimde şekillenmişse belli bir zaman sonra bozuldu ve içine bidat ve hurafeler dolduruldu. Şimdi günümüzde ise tasavvuf kavramının içine birçok küfür ve şirk dolduruldu.

İddia: Buradan şunu mu anlamalıyım: Her ne kadar ekseriyeti sapık ise de sapık olamayanı egal de olsa vardır öyle mi? Bunu demek istediyseniz. eyvAllah derim. Neden mi? hakikaten de bir çok cemaat olduğunu iddia edenler bir sürü sapıklıklarla dolu. Ama siz hepsi böyle derseniz işte o zaman duuuur derim. Asıl sapık fikir ve akide budur derim.

Cevap: Tevhid’i ve onun aslını sağlayıp, şirk ve küfürden beri olanlar, zühd ve takva ehli olup, vera’ sahibi olanlar bizim kardeşimizdir. Bunun dışında tasavvufçu olduğunu iddia etse bile amellerine şirk ve küfür karıştırmış olanları biz Müslüman görmüyoruz.

Ve son olarak şunu söylüyorum;

Aslan-34 isimli üye akidesini açıklayamadığı ve ne kadar sabretsek de meseleyi farklı mecralara çektiği, münazara kural ve kaideleri dışında hareket ettiği için ben tüm yazdıklarına cevap vermiyorum. Ve bu kimsenin ne kadar anlatırsak anlatalım hakka tabi olma gibi bir niyetinin olmadığı da yazılarından açıkça anlaşılıyor. Ve bizim bu tür kısır tartışmalara ve laf atmalara ayıracak vaktimiz yoktur. Burası ilmi bir sitedir. Ve biz de elimizden geldiğince ilim eksikliğini gidermeye ve sorulara cevap vermeye gayret ediyoruz.

Hidayete tabi olanlara selam olsun.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #10 : 23 Eylül 2013, 23:39:58 »

Hidayete tabi olanlara selam olsun

Bahsi geçen şahsın münazara kural ve kaidelerine riayet etmeyip, kendisinden istenilen hiçbir şeye olumlu cevap vermemesi neticesinde münazara tarafımdan sona erdirilmiş ve konu kapanmıştır.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #11 : 26 Eylül 2013, 23:45:09 »

Hidayete Tabi Olanlara Selam Olsun

Bu başlığı kapatmış ve aslan34 rumuzlu üye ile olan tartışma sona erdirmiştik. Fakat üyenin ısrarla bizim sitemizde bir takım konularda yazmayı istemesi sonucunda konuyu yeniden açtık. Daha önce yazılmış bazı konulara bu üyenin ve diğer bazı üyelerimizin cevaplarını sitemizin düzeni ve tertib açısından sildik. Şimdi inşeAllah burada sadece temel meseleler hakkında konuşacağız. Bunun dışında zamanı gelmeyene kadar hiçbir temel mesele dışında ki fer'i meseleye girilmeyecektir. Ve üyelerimizden yine isteğim bu tartışmaya dahil olmamaları ve her iki taraf açısından da hayırla sonuçlanması için dua etmeleridir. Bu tartışmada ben farklı mecralara çekilmemesi aslan34 rumuzlu üyeye bir takım sorular soracağım. İnşeAllah sorulara kısada olsa cevap verilir, istenilen şey yerine getirilirse tartışma usul ve tertibe riayet edilerek devam etmiş olur.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ  

1. Soru: Dinin Aslı ne demektir? Veya Tevhid ve onun aslı ne demektir? Ve dinin aslı nasıl gerçekleşir ve sağlanır?
2. Soru: Tağut nedir? Reddedilmesi gereken Tağutlar kimlerdir? Ve Tağut nasıl reddedilir?
3. Soru: Bir kimseye nasıl Müslüman hükmü verilir? Veya kişi de hangi İslam alameti görülmesi gerekir ki ona Müslüman hükmü verilsin?


Şimdi kısaca bu üç soruya cevap verirseniz, inşeAllah bunun devamında yine gerekli soruları sorarız. Ve böylece ne siz farklı mecralara girmiş olursunuz ne de üyeler bu meselelere dahil olur. Böylece devam ederiz...

Rabbimden bu tartışmayı sizin için ve bizim için hayırlı kılmasını ve hakkı ve hidayeti arayan kalplere bir hidayet vesilesi kılmasını dilerim.
Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
aslan34
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9


« Yanıtla #12 : 26 Eylül 2013, 23:55:07 »

çokda kolay bir sorumvardı cevabı nerede? Hz. Allaha mekan ve de şekil ve de uzuv isnat edenin hali nedir? Akidesine ne diyeceksiniz bu kişinin. Burada cevabını yazın. Zaten sizle bu kadar yazıda asgari müşterek bile bulamadık. Daha yazmaya da okumaya da gerek yok. Diyeceksizniz ki Bilmiyorsun. Sizin bunu demeniz kimseyi cahil etmez ama sizinle muhatap olmak gerçekten hiç de hoş değilmiş. Her vesile ile birilerinin müşrik olduğunu söylemek ve birilerini tekfir etmek. Sonra da dönüp biz hak edenşi tekfir ediyoruz diyorsunuz. Türkçe karakterle yazacağım. Müütüü biğayziküm.
Kayıtlı
Teymullah el-Muvahhid
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 459



« Yanıtla #13 : 27 Eylül 2013, 00:30:47 »

Sorunuzun cevabı zor olduğu için cevap vermiyor değiliz. Şayet siz tartışmak istiyorsanız size imkan sunuyoruz. Sorularımıza cevap verip, farklı mecralara girmeden devam ettirelim. Sorduğunuz sorunun cevabı zaten ileri safhalarda gelecektir. Ama siz öncelikle bizim sorduğumuz sorulara cevap verin. Yok yazmıyorum, bitsin diyorsanız, bizde bitiririz. Ama şunu bilin ki sizinle akide konusunda anlaşmadan başka meselelere geçmeyeceğiz ve bunlar hakkında sizinle tartışmayacağız. Ve bu size son uyarımdır. Farklı mecralara dalıp da asıl meseleyi saptırmadan sorularıma cevap verin.

Son olarak: Sizin Türkçe karakterlerle yazdığınız sözü biz arapça karakterlerle yazalım ve geçtiği ayeti ve manasını da bildirelim;

 مُوتُواْ بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

De ki: "Öfkenizle ölün. Muhakkak ki Allah kalblerde olanı bilendir." (Al'i İmran: 119)

Evet, Rabbimizin emrini işittik ve itaat ettik. Münafıklara ve müşriklere diyoruz ki; Allah'ın kelamı açıktır. Ve Muhakkak ki Allah kalblerde olanı ve açığa vurduklarımızı da en iyi bilendir. Öyleyse kininizle ve öfkenizle ölün...

Kayıtlı


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Davamızın sonu;
Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun
Sayfa: [1]   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.