HAKKA DAVET FORUMU
 
*
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun. 25 Nisan 2024, 12:14:38


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz


Sayfa: [1] 2   Aşağı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
Gönderen Konu: Ynt: ALİMLERDEN DİNİNİ AÇIĞA VURMAYAN KİŞİLERE UYARI!  (Okunma Sayısı 30842 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Zemahşeri2
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 41


« : 26 Mart 2013, 21:45:24 »

Davetin içerikliğinin açık olması peygamberi bir metotdur. Hiçbir müslümana peygamberin yolunu bırakıp kendi hevasına göre bir yol tayin edip bu yola uyması yakışık almaz.Bizde bu anlamda Nebi (svs)in yolunu takip ediyor ve bunun delillerini de sunuyoruz.

DARİMİ kardeşim; hastanın teşhisinde ilim gereklidir diyerek çok doğru bir noktaya parmak basmıştır.Bizde tam olarak bunu söylüyoruz.Davetçi bu ilme (Bilgiye) ulaştığı takdirde bu bilgiyi gizleme yada anlaşılmayan tevilli şeylerle hastasını oyalama yoluna gidemez.Çünkü hastasının hastalığından kurtulma ve tamamen iyileşme imkanı mevcuttur.

Hastayı oyalamak ona iyilik yapmak değil bilakis onu kendi elleri ile öldürmek anlamına gelir. DARİMİ’nin ilim gereklidir sözünü biraz açacak olursak çünkü burasıda çok önemli.

Şimdi; Tahsilli, ileri zekalı kişiler ile bedevi olayları geç anlayan ve kıvrak zekaya sahip olmayan kişilerin kavimlerini islama daveti arasında da fark olması gayet normaldir.Sayın DARİMİ’nin sözlerinden sanki herkes bu daveti yapamaz,bu daveti yapabilmeninde şartları olduğunu söylemek istediğini sezer gibiyim.Eğer böyle bir anlayış varsa biz onuda kabul etmiyor islamda bu düşünceninde dayanağı olduğunu görmüyoruz.   

Rasulullah (svs) bilgiye ulaştığı andan itibaren bu bilgiyi etüt edip doğruluğuna kani olduktan sonra en yakınlarından başlayarak bu bilgiyi anlaşılır bir şekilde  aktarmıştır.

Gördüğümüz kadarıyla akidenizle ilgili sıkıntılar gözükmüyor fakat bazı konularda sizi anlamakta güçlük çekiyoruz,sizi anlamaya çalışıyoruz.

Davette şu yoktur ben bunuda anlatırsam acaba ne olur.

Defalarca şunu söyledik ilk vahiy alak/suresinin ilk 5 ayetidir,daha sonra takriben üçyıl vahyin arası  kesilmiştir.Bizde diyoruz ki bizim elimizde şuan tüm sınırları çizilmiş nimet tamamlanmış ve bu biginin tamamı elimizdedir.Şöyle bir soru sormak lazım acaba vahyin arası kesilmesiydi Rasulullah (svs) hz.Aliye bunu şimdilik saklı tut diyecekmiydi.? Bunu diyen Rasulullah (svs) hz.Ali’ye davetin içerikliğini de açık bir şekilde anlatmıştır.Bunların delilleri vermiştik.

Bu gaybi soruya şuanda cevap vermek elbetteki zordur fakat bu soruya Kuran’da isimleri ve hayat hikayeleri anlatılan peygamberlerin toplumlarına karşı verdikleri mücadelelere bakılırsa kesinlikle yolumuz bu noktada aydınlanacaktır.

Varsayalım ki dediğiniz gibi olsun, ilk merhale gizli tebliğ etme süreci olsun,peki davetin içerikliğinin gizli kalması ve kimliğin açığa vurulmamasının sizdeki dayanağı nedir onu da anlamıyoruz.? Birde her kişiye anlatılmaz seçilerek anlatılmalıdır mantığını zinhar anlamıyoruz.

İnanın diğer kardeşleri bilmem, ama ne biz ne o dediğiniz selefilerdeniz,nede  o dediğiniz telefilerdeniz.Onlar ki henüz müslüman kim kafir kim bunun tespitini bile yapmaktan acizdirler.Onların yapacağı tebliğde hastayı kangren etmekten başka bir işe yaramaz. Biz elhamdülillah müslümanız.

Şunu herkes kabul eder ki islam dini kuşatıcı bir dindir.Maide/5. ayetin hikmetleri arasında şunu görebiliyoruz. İslam dini ehli-kitabı kendi potası altında eritme onların müslüman olma yolunda önlerini açma ve onlara Mekke müşriklerine tanılmayan imtiyazlar  tanıdığını görürüz.

Bu anlamda müslüman davetçi elbette ki karşısındaki insanları en güzel şekilde en yumuşak şekilde ve islamın kuşatıcılık dini olduğunun bilincinde olarak tebliğ çalışmalarını devam ettirir.Bunuda en güzel bir şekilde yapanlar peygamberlerdir.

Fakat şunu unutmamak lazım ki en çok düşman kazananlar da yine peygamberler olmuşlardır.Tevhid dini küffarın şirkin varlığını tümünden red eder,küffar ve şirk buna her türlü imkanları kullanarak saldırır.Çünkü bu saldırganlık onun kimyasında vardır.Bu anlamda müslüman üzerine düşeni yapar sabır ve sabat içerisinde yoluna devam eder,bazende bu yolda şehit olur.Bu hep böyle olmuştur.

İslam-ı davet ederken,davet metodunda hata yapmayan müslüman birilerin hidayet bulması yada düşman olması meselesi davetçiyi alakadar etmediği gibi Allah katında sorumluda kılmaz.
Yeter ki islamı Allah’ın istediği şekilde açık seçik bir şekilde muhatabına ulaştırsın.Bu ulvi görevi layıkıyla yerine getirsin,asl olan budur.

Allah’ın selamı tüm müslümanların üzerine olsun.
Kayıtlı
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« Yanıtla #1 : 28 Mart 2013, 15:01:19 »

Dikkat ederseniz bu konuda sadece peygamberin s.a.v nasıl hareket ettiğini anlatıyorsunuz ancak sahabeleriyle alakalı yönlendirmelerine, emirlerine hiç değinmiyorsunuz, bu konuda bilgi sahibi olmadığınızı zan ediyorum, hareket metodunda sadece peygamberin nasıl hareket ettiği örnek alınmaz onunla birlikte sahabelerini nasıl yönlendirdiği önemlidir bizleri en çok ilgilendiren işin bu yanıdır.
Dikkat edilirse davetçiden bahsediyorsunuz! Davetçinin bazı şartlara haiz olması gerektiğini de bilmeniz gerekir, biz davetçi derken davetçide bulunması gereken şartlar ile birlikte ele alıyoruz. Ve herkese davetçi sıfatını vermiyoruz.
Davet ederken davetin içeriğinin gizli kalması gerekir diye bir idamız yoktur bunu hangi sözümüzden çıkardınız? Kişi davet ettiği zaman gereken neyse yapması gerekir önemli olan davet edeceğin kişiyi bilmek ve davet zamanını iyi hesaplamak gerekir.
Söylemek istediğimiz davette başlamadan önce İslam ve Müslümanlara gelebilecek zararları göz önünde bulundurarak gerekli olan şartların oluşması gerekir sanırım itirazınızda burasıdır.
Bizi daha iyi anlamak için şeyh Abdurrahman El Muhacir in yazdığı İslami hareket metodunu iyi okumanız gerekir eğer bir itirazınız varsa bize değil kitaba reddiye yazarsınız.

Kayıtlı
Zemahşeri2
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 41


« Yanıtla #2 : 29 Mart 2013, 03:46:31 »

Öncelikle şunu belirtmekte fayda  vardır,hac ve umre meselesinin artık kapanması müslümanlar için hayırlı olacağı kanaatini taşıyoruz.Çünkü daha fazlası müslümanların biirbirlerinin kalplerini kırmaktan başka işe yaramayacağını görmekteyiz.Herkes bilgilerini tekrar gözden geçirsin konuyu  sahih kaynaklarımızdan tekrardan okusun ve ona göre düşüncelerini oluştursun.Bizim önerimiz budur.

Tebliğde gizlilik meselesi yada kimliğin açığa vurulması veya vurulmaması meselesinde konuşulmayan birçok yönünün olduğunu düşünüyoruz.Bu mesele güncel bir mesele olmakla birlikte her bir müslümanı çok yakından ilgilendiren,tüm yönleriyle çözülmesi gereken bir meseledir.

DARİMİ bey davetin içerikliliğinin gizli tutulması gerektiğini umre meselesini başlatan üyenin “Eğer ben onlara muhakemeleri de anlatırsam kim bilir neler olur” sözünden hareketle itirazımızı dile getirmiştik.Soruya cevap veren kardeşimiz Melih Saygın beyde bu düşünceyi düzeltme  gereği duymamıştır.

Neyse eğer sizler davetin içerikliğinin açık olması gerektiğini söylüyorsanız bu meseleyi konuşmaya lüzum yoktur.Biz diğer konulara geçelim.

DARİMİ  bey konuya soruyla başlamak istiyorum.

Diğelim ki önümüzde ki birkaç gün içerisinde hiç tanımadığınız bir bedevi size geldi ve bana islamı anlatın dedi.Sizi herhangi bir şekilde duymuş ve hakkı öğrenmek adına size gelmiş siz bu durumda nasıl bir yol haritası takip edersiniz.

1.Kusura bakamayın biz şuanda gizli tebliğ döneminde olduğumuz için size islamı tebliğ yapamayız.

2. Sizi tanımıyoruz,bu sebeple tanımadığımız insanlara islamı anlatmıyoruz.

3.Siz tebliğ için belirlediğimiz kriterlere sahip değilsiniz.

Birinci mesele bu;

İkinci mesele;

Diyelim ki birinci meselede itifak ettik bu kişiye islamı anlatmaya karar verdik.

1.Yine kusura bakmayın biz, size islamı  tüm yönleriyle anlatamayız,ancak şu kısımlarını anlatabiliriz.

2.Biz size islamı anlatıyoruz fakat bu aramızda sır olarak kalsın.

3.Siz bu bilgiye aldıktan sonra köyünüze veya kasabanıza gittiğinizde sakın olaki başkalarına anlatmayın.Çünkü daveti tebliğ etme vasfına sahip değilsiniz.

4.En iyisi siz kavminizi buraya getirin size islamı anlattığımız gibi onlarada anlatalım.

5.Şartların olgunlaşmasını bekleyin öyle kavminize islamı anlatın.Çünkü merhale bunu gerektirir.

6.Şartlar olgunlaşan kadar kimliğinizi saklı tutun.

Şunu açmakta fayda vardır; sizler böyle yapıyorsunuz diye itham etmiyoruz,sadece konunun enine boyuna anlaşılması için varsayımlar üzerinde duruyoruz.

Biz  bu meselelerle ilgili islamdan edindiğimiz  şekliyle  izah etmeye çalışalım, siz hangi konuda delil isterseniz biz o konuyu hangi naslardan çıkardığımızı izah edelim inşeAllah.Niyetimiz burada hiçkimsenin bilgisini ölçmek değil,eğer yanlışımız varsa düzeltmek yok eğer kardeşlerimizin bir yanlışı varsa düzelmelerine vesile olmaktır.Rabbim muavvafak eylesin.

Konuya girmeden evvel şunu açıklamakta fayda görüyoruz.Hepimizin takdiridir ki islam dini evrensel bir dindir.Bu sebeple müslümanların karşısına en kıdemli insanlar  çıkabileceği gibi bir bedevide çıkabilir.O halde biz müslümanlar islam gibi ulvi bir dinin temsilciliğini yaparken bu dinin normlarının evrenselliğini hiç bir zaman göz ardı etmememiz gerekmektedir.
Böyle bir kişi bize geldiğinde yada biz böyle bir kişiyle karşılaştığımızda öncelikle bu kişinin herhangi bir özelliğinden dolayı geri çevirmeyiz.Bu kişi hırsız olabileceği gibi dolandırıcıda olabilir,hatta mevki sahibide olabilir,hatta kör topalda olabilir,zenginde olabilir, fakirde olabir,harbi bir laik kemalist olabileceği gibi,hakkı arayıpta bulamayan bir dincide olabilir,ister kendisi daveti alma talebinde bulunsun, isterse de daveti doğrudan red eden biri olsun ,bizim için bunların hiçbir önemi yoktur.

Bizim için önemli olan teşkilatın gizli yapısıdır.Davet esnasında bu yapılanmadan hiçbir şekilde söz edilemeyeceği gibi bu yapının çakıl taşlarını oluşturan hiçbir müslümanlada tanışma kaynaşma gibi ilişkiler söz konusu olamaz.Taki el emin olana dek.Buda sınırlıdır.

Biz de asl olan davetin mümkün olduğu kadar açık ve net şekliyle insanlara ulaşmasının sağlanmasıdır.Eğer  şartlar kimliğimizi saklı tutmamızı gerektiren bir boyutta değilse,yani can tehlikemiz söz konusu değilse amacımızdan asla sapma göstermeyiz.Fakat  şartlar böyle bir boyutta ise o zaman hem davetimiz hemde kimliğimiz saklı olur.

Bize gelen bedevi dahi olsa islam tüm çıplaklığıyla onun anlayabileceği bir seviyle kendisine islamı tebliğ ederiz.Bedevi yada muhatap  islamın ön şartlarını kabul  ettiğinde onu islama adım atmış olarak kabul eder müslüman olarak görmeye başlarız,taki aksi sarih olana de.
Bu durumda bedeviye; Bizim vesilemizle  edinmiş olduğun dini git kavmine avette bulun deriz.Biz seni daha sonra belirli zamanlar içerisinde,ihtiyaç duyabileceğin bilgiler noktasında  destekleriz .İlk daveti nasıl aldıysan aynı yolu takip ederek sende kendi kavmine tebliğ yapmalısın.Biz özetle tebliğ çalışmalarımızı bu şekilde yapıyoruz.

İman deyince aklıma hep Ebuzer Gifari gelmektedir. Özetle; Ebuzer Gifari (r.a) dan örnekler vererek  dayanaklarımızı açıklamak istiyoruz. Ebuzer Gifari (r.a)  Mekke’ye geldi Rasulullah (s.a.s) i aramaya başladı,derken hz.Ali ile karşılaştı. hz.Ali (r.a) onu evine misafir etti,üçüncü günün sonunda hz.Ali (r.a) sen artık derdini söylemeyecekmisin dedi. Ebuzer Gifari (r.a) ; Rasulullah (s.a.s) i görmek istediğini söyledi.Bunun üzerine hz.Ali (r.a) onu Rasulullah (s.a.s) in huzuruna çıkardı ve Ebuzer Gifari (r.a) müslüman oldu.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s) ona “kavmine git ve benden haber bekle” dedi. Henüz yeni müslüman olmuş Ebuzer Gifari (r.a) birinci gün dinini açığa vurarak Mekke putperestlerinin hışmına uğradı ve bunu tam üç gün devam ettirdi.

Bizim bu olaydan çıkardığımız sonuç şu:

1.Hz.Ali (r.a) onu; gerek konumu hakkın da  gerekse karakteristik özellikleri hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığı  halde Peygamber efendimiz  (s.a.s)’in huzuruna çıkardı.Oysa ki Ebuzer Gifari (r.a) bir harami  kabilesine mensup bir bedevi idi.Mekkeliler tarafından hırpalanırken onlardan biri bu adama daha fazla zarar verirseniz o bölgeden kervanlarınızı nasıl geçireceksiniz deyip Ebuzer Gifari (r.a) yı korumak istemiştir.Çünkü o dönemde arap yarım adasında baskın, soygun, yol kesip haraç alma gibi hadiseler sıkça yaşanmakta idi.

Bu duruma Kur’an’da şu ayetlerle işaret edilmektedir.

Kureyş/2-3“Yaz ve kış yolculuğunda onları (güvenliğe kavuşturduğu ya da başkalarıyla) ısındırıp yakınlaştırdığı için”“Şu Ev (Kâ'be'n)in Rabbine kulluk etsinler.”

Varmak istediğimiz sonuç şu. Ebuzer Gifari (r.a) böylesine bir kabileye mensup bir birey olmasına rağmen Hz.Ali (r.a) onu bu yönleriyle araştırma girişiminde bulunmamış onu doğrudan Rasulullah (s.a.s) ile görüştürmüştür.

Bir başka olayda Ümmü Mektum hadisesidir.Bilindiği gibi Ümmü Mektum ama biri idi. Rasulullah (s.a.s) Mekke ileri gelenlere daveti tebliğ ederken Ümmü Mektum geldi.Davet tartışmaya dönüşmüş tüm hararetiyle devam ederken Mekke ileri gelenleri ısrarla Rasulullah (s.a.s)i inkar ediyorlardı,tam o sırada Ümmü Mektum ey Allah’ın Rasulu bana anlat diyerek ısrarla  Rasulullah (s.a.s)’in elbisesinden çekiyordu.

Olayın hararetine kendini kaptıran Rasulullah (s.a.s) Ümmü Mektum’a o mübarek süratını ekşitti ve davet etmedeki insiyatıfını Mekke ileri gelenlerden yana Kullandı.Yani insanlar arasında bir seçim yaptı.Bunun üzerine Yüce Allah (c.c) elçisine o güne kadar eşine rastlanmamış bir şekilde azar üstüne azar içeren ayetlerle yaptığı şeyin çok yanlış olduğunu bildirdi.

Bu sebeple Rasulullah (s.a.s) ,Ümmü Mektum’u her gördüğünde “Benim hakkında azar işittiğim adam”diye hitap ederdi.Bu her iki insanda imanı kamil müslüman olarak hayatlarının sonuna kadar  imanlarını korumuşlardır. Rasulullah (s.a.s) ,Ümmü Mektum’u iki kez Medine vekil tayin etmiştir.

Bizler kimlerin hidayet bulacağı noktasında bilgi sahibi değiliz,çünkü bu gaybi bir meseledir,o halde tebliğ yaparken insanları sınıflandırmak,yada kategorize etmek gibi genellemelerle insanları belirli kalıplara sokmak suretiyle sergilenebilecek bir eylem son derece yanlış bir yaklaşımdır.Davette sağlıklı olan yol insanları müsavi(eşit)  aynı tornadan çıkmış gibi davranmak kendi akidesini onlara benimsetmektir.

Buradan çıkardığımız birinci sonuç şudur insanlar seçilerek değil, yer durum pozisiyon gereği kim olursa olsun islam dini ile onun  muhatap  olmasını sağlamaktır.İkinci mesele davete muhatap alınan kişilerin konumlarının ve mevkilerinin hiç bir önemi yoktur.Asl olan insan olmalarıdır.

Dinin Açığa vurulması;

Ebuzer Gifari(r.a) darp edileceğini bildiği halde  dinini açığa vurmuştur.Bir başka delilde hz.Ömer (r.a)’nın durumudur.Davette kimliğin açığa vurulması genel bir kaide olmuş olsaydı Rasulullah (s.a.s) onları yapmış oldukları bu eylemlerinden men ederdi.Silinen bir yazımızda orjinal metnini verdiğimiz hz.Hamza’nın durumuda aynen bu şekildedir.

Başka bir delilde Cafer (r.a) komutasında Habeşistana hicret etmek zorunda kalan kafilenin kral Necaşinin huzuruna çıktıklarında dinlerini canları pahasına hiçbir tevil yoluna gitmeden açığa vurmalardır.Bunlar  Rasulullah (s.a.s)’in etrafında cereyen eden bazı hadiselere örnektir.

Biz dinini açığa vurmayıp gizli kalmasını genel kaide olarak görmüyor bunun özel şartlar ve durumlar sonucu olduğuna inanıyoruz.Tüm delillerin bu yönde olduğunu düşünüyoruz.Mekke de herkesin dinini açığa vurmamasının sebeplerinin arasında şunu göstermek mümkündür. Mekke putperstlerinin aşırı baskısı,zulmü ve sonuç itibarıyla öfkelerinden kudurup artık müslümanların canlarına,mallarına gasp etmeleri müslümanları bu yola itmek durumunda bırakmıştır. Bunun en bariz ispatı Ammar bin Yasirin ailesinin şehit edilmesidir.

Mekke de üçyıllık gizlilik merhalesi genel bir kaide olmuş olsaydı bu metodun izlerini Medine de görmemiz gerekirdi diye düşünüyoruz.Halbuki Medine de bunun izlerini gösteren herhangi bir bilgiye biz bugüne kadar rastlamış değiliz.Çünkü Medineye davet,  Rasulullah (s.a.s)’in  oraya iştirakinden önce gitmiştir.

Bu açıklmalardan sonra DARİMİ kardeşimizn şu satırlarına gelelim; Dikkat edilirse davetçiden bahsediyorsunuz! Davetçinin bazı şartlara haiz olması gerektiğini de bilmeniz gerekir, biz davetçi derken davetçide bulunması gereken şartlar ile birlikte ele alıyoruz. Ve herkese davetçi sıfatını vermiyoruz;diyorsunuz.Peki.

Davetçide Bulunması Gereken Özellikler;

Ben kendi adıma söyleleyim böyle bir tasnifi hiç duymadım ve hiçbir kitaptan da rastlamadım.Bunu hiçbir kitapta yoktur anlamında söylemiyorum.Ben rastlamadım.Eğer siz bu düşüncenizi oluşturan dayanakları izah ederseniz bizde o dayanakları gördükten sonra inşeAllah yanlışımız varsa bu noktada hemen size tabi oluruz.

Bu konuyu nasıl anladığımızla ilgili görüşlerimizi izah etmeden önce yazımızın ilk satırlarına dönmek istiyoruz.Sanırım ikinci meselenin üçüncü şıkkında bu düşünceye bir başlık şeklinde değinmiştik.

3.Siz bu bilgiye aldıktan sonra köyünüze veya kasabanıza gittiğinizde sakın olaki başkalarına anlatmayın.Çünkü daveti tebliğ etme vasfına sahip değilsiniz.

Yine bu meseleye Ebuzer Gifari(r.a) üzerinden örnek vermek istiyoruz. Ebuzer Gifari(r.a) islam dini ile müşerref olduktan sonra Mekke de kaç gün kaldı.? Üçgünmü, dört günmü, veya bir haftamı.? Rivayetlere bakılırsa altı gün kalmıştır.Daha sonra kavmine gitmiş ve altı günde edindiği bilgileri kavmiyle paylaşmıştır.Bunun delili Ebuzer Gifari(r.a)’nın kardeşinin islama tabi olup müslüman olmasıdır.Buda gösteriyor ki  Ebuzer Gifari(r.a) kavmine gider gitmez davet çalışmalarına başlamıştır.

Biz daha evvel Ebuzer Gifari(r.a) ve kabilesinin yapısı hakkında bazı bilgileri bu yüzden verme ihtiyacı duymuştuk. Ebuzer Gifari(r.a)’nin kabilesinin harami olması ve kırsal bölgede yaşamlarını devam ettirmesi bize Ebuzer Gifari(r.a)’nın da genel yapasının kari, okumuş,mu’alim bir yapıya sahip olmadığı yönünde  işaretler vermektedir.

O dönem itibariyle okuma yazma bilenlerin  yok denecek kadar az olduğunuda göz önünde bulunudurursak o halde şu sonuca rahatlıkla varmakta güçlük çekmeyiz. Ebuzer Gifari(r.a) bir bedevidir.Bu bedevi geldi Rasulullah (s.a.s)  ile görüştü,islamı kabul etti ve kavmine o zamanın şartlarına göre  Rasulullah (s.a.s) ‘den almış olduğu bilgi her ne kadar ise o bilgiyle kavmini  iman etmeye davet etti ve davetinde muafak oldu.

Şöyle düşünelim Ebuzer Gifari(r.a)  bugün bizim sahip olduğumuz bilginin kaçta kaçına o an sahipti acaba.? Bunu düşündüğümüz de her davetçinin full donanımlı olması gerektiği yada davetçinin bazı vasıfları taşıması gerektiği fikri pekte sağlıklı bir fikir olmadığını çok rahat bir şekilde görmek mümkündür.

Elbette ki herkes bir peygamber gibi yada bir alim gibi islamı tebliğ edemez.Fakat şunuda bilmemiz gereklidir ki herkez kendi kavmini başka insalardan daha iyi tanımaktadır.Çünkü o,o kavmin içerisinde doğmuş, büyümüş onların diline,kültürüne,yanlışlarına doğrularına daha çok hakimdir.

Allah Teala hazretleri şöyle buyurmuştur.

İbrahim/4- “Biz bütün peygamberleri soydaşlarının dili ile gönderdik ki, onlara Allah'ın buyruğunu açıkça anlatabilsinler. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O üstün iradelidir ve her işi yerindedir.”

Bu ayette tüm peygamberlerin kendi kavimlerine gönderilmesinde ki hikmetin, ilahi mesajın anlaşılır açık,seçik bir şekilde muhataplarına ulaşması olarak beyan edilmiştir.Yani daveti davetçi kendi kavmine götürmesi davetin daha kolay anlaşılacağı vurgulanmıştır.

Sözlerimizi şimdilik bağlarken,gerek şuan yaşadığımız coğorafya gerek yaşadığımız toplum din bakımından her ne kadar  Mekke isede şartlar ve koşullar olarak asla Mekkey’le kıyaslanmayacak kadar müslümanlara rahat hareket imkanı tanıyan bir yapıya sahiptir.Şartlar ve koşullar bu kadar elverişli iken davetin gizli kimliğin açığa vurulmaması gerektiği  ve bu sürenin müslümanların kendilerini güç bakımından savunabilecekleri bir duruma gelinceye kadar bu şekilde devam etmesi  görüşü dipsiz bir kuyunun misali gibidir.

Böyle bir metodun yüzyıllar dahi geçse,milyon askeri güce sahip,müslümanları alt edecek her türlü argümanı ellerinde bulunduran tağuti güçlerle denk hale gelmek yada kendilerini savunabilecek kadar güce sahip olmaktan söz etmek tam olarak hayalperestliktir,realiteye uzak bir anlayıştır,eşyanın tabiatına ters bir yaklaşımdır.

Her davetçi davet çalışmalarını yaparken elbetteki şer güçlerin başka müslümanlara zarar vermemesi noktasını nazarı itibar alacak bunun yolu böyle forumlarda konuşulmayacak kadar mahrem olup,bu mesele merkezi yapılanmanın kendi içerisinde taktikler geliştirerek merhale merahele uygulayacağı şeylerdir.Bu durum değişkendir.

Hata yaptıysak bizdendir isabet ettiysek Rabbimizin müslümanlara bahş etmiş olduğu basiretindendir.Hakaret etmeden kalp kırmadan varsa yanlışlarımız inşeAllah hemen dönmeye hazırız.Çünkü müslüman gurur,kin,kibir,inat,riya  gibi hasletleri bertaraf ettiğinden dolayı bu sıfatı hak etmiştir.Yanlıştan dönmek kesinlikle erdemliktir.

Allahın selamı hidayete erenlere olsun.
Kayıtlı
DARİMİ
Yönetici
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 998


« Yanıtla #3 : 29 Mart 2013, 11:02:51 »

Müslümanlara selam olsun
Hareket metodu konusu Müslümanların arasında kalması gerekir düşüncesindeyiz.
Bununla birlikte, bu söylediklerinizin çoğu yanlıştır anlamına gelmez.
Hiç kimseye tebliğ etmeyin tebliğ çalışmasını durdurun diye bir sözümüz olmamıştır bilakis iman edin, ilim öğrenin önce kendinizi sonra en yakınlarınızdan başlayarak tebliğ edin diyoruz çünkü insanlığın buna çok ihtiyacı vardır her zaman olduğu gibi.
ilimsiz bir şekilde tebliğ etmek islama zarar verir ve insanları islama girmekten çok uzaklaştırır.
Mekke döneminde insanlar kelime'i tevhidi söylemiyorlardı manasını bildikleri için içeriğine karşı geliyorlardı çünkü bu kelime onların bütün sapık inançlarını terk etmeye davet ediyordu dolaysıyla ısrar ediyorlardı.ancak günümüzde böyle değil bizim söylediklerimizi onlardan çoğu söylüyorlar ve kabul ettiklerimizi kabul ettiklerini söylüyorlar ancak yaşantıılarına bunu aktarmıyorlar çoğunluk bu kelimenin manasını bilmiyor onun içindir ki gerçek tebliğcilere ihtiyaç vardır, ama bunun dışında kalan hiç kimsenin kesin kes tebliğ etmeyeceği anlamına gelmez.
Allah Resulü s.a.v farklı beldelere tebliğci gönderirken elbette yetişmiş sahabeleri göndermiştir bunun açık örneği Muaz Bin Cebel r.a dır.
 
Bir kavim emri bil maruf nehyi anilmünker’i terk ederse Allah c.c o kavmi yaptıklarıyla baş başa bırakır.
Size de aynı şeyleri tavsiye ediyoruz Allah ın dini yeryüzüne hâkim olması için var gücünüzle çalışın bu yolda iki gününüz aynı geçmesin.

Böyle bir metodun yüzyıllar dahi geçse,milyon askeri güce sahip,müslümanları alt edecek her türlü argümanı ellerinde bulunduran tağuti güçlerle denk hale gelmek yada kendilerini savunabilecek kadar güce sahip olmaktan söz etmek tam olarak hayalperestliktir,realiteye uzak bir anlayıştır,eşyanın tabiatına ters bir yaklaşımdır

Cevap: Müslümanlar cennete talip olurlarken sadece iman gücüyle hareket ederler, Tağutların askeri gücü varlığı onları bir an bile olsun hedeflerinden alı koyamaz ancak erteleyebilirler. Fakat güç ve Müslümanlara eziyet bakımında kâfirler üstün olduklarında Allah Resulü s.a.v İslam toplumunu bunların şerrinden muhafaza etmek için nasıl hareket etmişse öyle hareket etmek gerekir.
Kayıtlı
Fahrun Nisa
Girişimci Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 124


« Yanıtla #4 : 29 Mart 2013, 14:23:25 »

Aleykum Selam.
alinti iste tevhid rumuzlu üyeden.
“Eğer ben onlara muhakemeleri de anlatırsam kim bilir neler olur” sözünden hareketle itirazımızı dile getirmiştik.Soruya cevap veren kardeşimiz Melih Saygın beyde bu düşünceyi düzeltme  gereği duymamıştır.

Benim sözüm yanlis anlasilmis galiba..teblig asama asamadir,tagutu red etmenin imanin geregi oldugunu,anlamamis insana muhakemeyi nasil anlatacaksin?

mirastan men edilme mevzusu vardi(yani ebeveynler hayat´tayken ogluna yapacaklardi ne var ne yok)ve olmaz mahkemeyle geri alma haklari var demisler.biz öldükten sonra mahkemeye verir diye düsünmüsler..bu konuya istinaden muhakameye küfür dedigizi bilselerdi ne yapmazlardi dedim.

evet muhakeme var dedim orda tevil yaptim..
Kayıtlı
Zemahşeri2
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 41


« Yanıtla #5 : 30 Mart 2013, 22:46:16 »

Tamam  bu noktalarda fazla sıkıntı yok elhamdülillah.Allah sizlere bizlere tüm müslümanlara yardımcı olsun inşeAllah.
Allah’ın selamı üzerinize olsun.

Kayıtlı
ilimtalebesi
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 30


« Yanıtla #6 : 01 Nisan 2013, 13:44:51 »

http://www.davetulhaq.com/tr/forum/index.php?topic=11317.msg29721#msg29721

Hakaretler yağdırarak, ardından konuyu kilitleyerek umre meselesini çözdüğünüzü mü zannediyorsunuz?

“hayal görmeye devam ediyorsun!”

“Senin gibi çok zır cahiller gördük.”

“Bu soruya cevap vermiyorum, çünkü bu soruyu soran kişi ne kadar cahil ne kadar anlayıştan yoksun olduğu ortada.!”

“Bu kadar cahillik ve bu kadar basiret körlüğü olamaz!”
 
“Bu mide bulandırıcı anlayışa cevap vermek istemiyoruz.”


İşte bu tür veciz (!)sözlerle beraber konuyu toparladın, özetledin, bütün ilmini (!) ortaya koydun, bize diyecek bir söz bırakmadın, kısacası bizi mağlub ettin.(!) Tıpkı İmam Şafii’nin dediği gibi “Hangi alimle tartıştıysam galip geldim, hangi cahille tartıştıysam mağlup oldum”
 
İnsan aklıyla ve zekasıyla ancak bu kadar alay edilebilir. Ben sana sizin bahsettiğiniz şekilde “Mekkede İslamın hakim olmadığı bir dönemde müşrikler hacca teşvik edilebilir mi” veyahut da genel manada “normal şartlar altında caiz olmayan bir amel merhaleden ötürü caiz olur mu”konularında sizden önce herhangi bir müçtehidin görüşü var mı onu soruyorum, sen ise  hacla alakalı getirdiğin nakilleri hatırlatıp, bakın müçtehidlerden nakil getirdim daha ne istiyorsun diye demagoji yapıyorsun. Çünkü böyle bir nakil olmadığını sen de biliyorsun. Aklı başında bütün okuyucular olayı seyrediyor hepsinden de önemlisi Alemlerin Rabbi bütün bu olanlara şahittir.

Ayrıca Cessas’ın sözlerini de kendi hevana göre yorumluyorsun. Şöyle demişsin:

"Cesas�a göre ayetin manası ayet her zaman müşriklerin mescidi harama girmesini yasaklamaz hac zamanında onları hac yerlerinden engelleyin yasaklayın demek.
Engellemek için güç lazım ve bu hüküm Müslümanların orada hâkim oldukları zaman uygulanması gereken hüküm, hâkimin müşrikleri engellemesi belli sebeplerden dolayıdır. Müşrikler İslam dışı hareketler yaparak hac esnasında Müslümanları rahatsız ediyorlardı, hâkimin engellemesi hac esnasında Müslümanları rahatsız etmesinler diyedir. Çünkü İslam�a aykırı şeyler yapıyorlardı çıplak tavaf alkışla tavaf gibi,
Yoksa zaten وقد روى شريك ، عن أشعث ، عن الحسن ، عن جابر بن عبد الله ، عن النبي صلى الله عليه وسلم ، قال : " لا ‏يقرب المشركون المسجد الحرام بعد عامهم هذا إلا أن يكون عبدا أو أمة يدخله لحاجة ".‏
 Bu hadise göre bazı müşriklerin hac zamanında girmesi caizdir, köleler, cariyeler ve zimmîler gibi çünkü bunlar Müslümanların kontrolü altındaydı ve bu İslam dışı hareketleri yapamazlardı. Yani engellemenin bir sebebi vardı ve Cesas bunu anlatıyor. Eğer Cesas�ın anlattığını baştan sona okusaydın zaten meseleyi anlardın ve sorumuza cevap verirdin. Gerekirse bu konuda ayrı bir yazı yazarız."


Cessas’ın sözünü bırak kendisi izah etsin. Senin nakletmiş olduğun kölelerin Mescidi harama girebileceğini beyan eden hadisi Cessas, aynı yerde aynı senetle nakletmektedir. Muhtemelen siz de ordan aldınız. Şimdi Cessas, sözkonusu hadisin açıklamasında şöyle demektedir:


وَقَدْ رَوَى شَرِيكٌ عَنْ أَشْعَثَ عَنْ الْحَسَنِ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لَا يَقْرَبْ الْمُشْرِكُونَ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هَذَا إلَّا أَنْ يَكُونَ عَبْدًا أَوْ أَمَةً يَدْخُلُهُ لِحَاجَةٍ
فَأَبَاحَ دُخُولَ الْعَبْدِ وَالْأَمَةِ لِلْحَاجَةِ لَا لِلْحَجِّ وَهَذَا يَدُلُّ عَلَى أَنَّ الْحُرَّ الذِّمِّيَّ لَهُ دُخُولُهُ لِحَاجَةٍ إذْ لَمْ يُفَرِّقْ أَحَدٌ بَيْنَ الْعَبْدِ وَالْحُرِّ وَإِنَّمَا خَصَّ الْعَبْدَ وَالْأَمَةَ وَاَللَّهُ أَعْلَمُ بِالذِّكْرِ لِأَنَّهُمَا لَا يَدْخُلَانِهِ فِي الْأَغْلَبِ الْأَعَمِّ لِلْحَجِّ

Cabir (ra)’dan Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Bu seneden sonra hiçbir müşrik Mescidi Harama yaklaşmasın. Ancak köle ve cariye olması müstesna, bunlar bir ihtiyaçtan dolayı oraya girebilirler.”

Görüldüğü gibi, köle ve cariyenin girmesini hacetten, ihtiyaçtan dolayı mübah kılmıştır yoksa hacca gitmeleri için mübah kılmamıştır. İşte bu, hür olan zimminin de ihtiyaçtan ötürü Mescidi Harama girebileceğini gösterir. Zaten hiç kimse bu hususta hür ile köle arasında bir ayrım yapmamıştır. Hadiste sadece köle ve cariyeyi zikretmesinin sebebi Allahu a’lem bunların Mescidi Harama çoğunlukla hacc amacıyla girmemelerinden dolayıdır.” (Cessas, Ahkam’ul Kur’an, Tevbe: 28. Ayetin tefsiri)

Açıkça görüleceği üzere Cessas, müşrik köle ve cariyelerin Mescidi harama girmesine izin verilmesini, Senin dediğin gibi “bunlar Müslümanların kontrolu altında oldukları için Kabeyi çıplak tavaf etmek vb batıl adetleri icra edemezler, o yüzden bunlara hacc müsaadesi verilmiştir” gibi cahilane bir tarzda izah etmemiştir. Bilakis bunlara izin verilmesi ihtiyaçtan ötürüdür. Zaten hadisin devamında bu iznin ihtiyaçtan kaynaklandığını açıkça beyan etmektedir. Müşrikler, müslümanın kontrolunde İslama uygun bir şekilde hacca edebilirler şeklinde bir kavli hiçbir alimden getiremezsin Allahın izniyle.

Kayıtlı
Kelimetül İhlas
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 54


« Yanıtla #7 : 01 Nisan 2013, 15:57:28 »

İlimtalebesi,kimsiniz, necisiniz ,neye hizmet ediyorsunuz bilmiyorum,ama şu bariz ortadaki sizleri kibir,kin haset,hırcınlık kaplamış bundan dolayı birçok noktada sıhhatli düşünmüyor anlayıştan yoksun saldırganlık eğilimleri içersine yönelmişsiniz.sizin bir topluluğa olan düşmanlığınız hakkı ortaya koyuyoruz iddanızı çürütmektedir. hata sizler kendinizi tatmin etmek adına birçok şekil usluba giriyorsunuz.  

Başından beridir uslubunuzda konuşma tarzınız ve hakaret içerikli kendi yazılarınız görmezden gelerek burda mağdur profili çizmenin size hiç faydası yoktur.kimi insanlar vardır bilerek veya bilmeyerek başkalarının kuklası haline gelebilir. bu kişiler başından beridir. zaten meseleye yaklaşımları ile kendilerini göstermiş hatta ''cahil cesaretli olur'' diye bir söz vardır bant kaset  velhasıl hodri meydana! kadar indiler. Allah müslümanları şeytanların şerrinden ve pisliğinden korusun. Günümüzde islam düşmanları, bu daveti yıkmak için her türlü şeytani imkanlarını kullanmaktadirlar.

Son olarak size şunları söylemek istiyorum, kimsenin kuklası  olmayın,daha Talebe olmadan alim kesilmeyin.Sizler ne okuyucu nezdinde ne site yönetimi tarafından ciddiye alınmazsiniz.hatta sizlerin geçmişten anlaşıldığı gibi  ilk denemeleriniz değil, Allaha sizlere hidayet versin. bundan yapacağiniz tek şey bu saplantılarınız haset hırçınlıklarınızdan kurtulup halis bir şekilde Allahın rızasını gözeterek her konuda itidal bir yol izlemektir. Allah şüpesiz aşırıya gidenleri sevmez.
Kayıtlı
Zemahşeri2
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 41


« Yanıtla #8 : 01 Nisan 2013, 16:19:50 »

Said bey kusura bakmayın ama tarafgirliğinizi çok öne çıkarıyorsunuz. Bur da konuyu tartışan iki müslüman görüyorum.O halde her iki müslümanın delillerine göre hareket etmemiz gerekmektedir.
 
“Ey iman edenler! Müşrikler necistirler. Artık bu yıllardan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar! Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah sizi dilerse fazlından zenginleştirecektir. Allah Âlim’dir, Hakim’dir.”Tevbe/28
 
Bu ayet Mekke’nin fethinden bir yıl sonra, hicretin dokuzuncu yılında nazil oldu. Bilindiği üzere Mekke hicretin sekizinci yılında fethedilmişti ve Peygamber Efendimiz (asm) Attab bin Üseyd’i Mekke’ye vali tayin etmişti.
 
Bundan bir yıl sonra, Peygamber Efendimiz (s.a.s) Hazret-i Ebu Bekir’i (ra) hac emiri tayin etti ve hac mevsiminde Mekke’ye gönderdi. Hazret-i Ebu Bekir (r.a) Mekke’ye hareket ettikten sonra bu ayet nazil oldu.

Evet, Mekke fetholunmuş kabe’nin içindeki tüm putlar imha edilmişti. Mekkeliler de çoğunlukla İslam’a girmiş ve Peygamber Efendimiz (s.a.s) cahiliye döneminde kendisine ve diğer Müslümanlara yaptıkları eziyetleri affetmişti.

Fakat etraf köy, mahal ve şehirlerde hala çok sayıda putperest ve müşrik Arap vardı ve bu Araplar hac mevsiminde Kabe’ye gelip hac ediyorlar, hac mevsimi dışında da umre yapıyorlardı.

İşte Mekke’nin fethinden bir yıl sonra gelen Tevbe/28. ayet, putperestlerin ve müşriklerin artık ebediyen Kabe’ye yaklaşmasını yasaklıyordu. Bu ayet nazil olunca Peygamberimiz (s.a.s) Hazret-i Ali’yi (r.a) elçi olarak kendi devesine bindirerek, bu ayeti hac emiri Hazret-i Ebu Bekir (r.a) Mekke valisi Attab bin Üseyid’e ve Mekke halkına sür'atle bildirmeye memur etti. Hazret-i Ali (r.a) hac sırasında Hazret-i Ebu Bekir’in (r.a) hutbesinden sonra kalkarak yeni inen ayetleri okudu ve Mekke halkına bu seneden sonra müşriklerin Kabe’ye yaklaşmalarının ve daha önce adetleri olduğu gibi çıplak tavaf etmelerinin ve hac etmelerinin yasaklandığını bildirdi.
 
Kabe'ye yaklaşmasınlar kavlinin daha evvelde açıkladığımız gibi ayetin devamındaki ziyaretçi sayısının azalması kısmından anlaşıldığı üzere girmesinler olarak ayetin kendisini tefsir ettiğini söylemiştik.

Bu ayetin hüküm değerini daha sonraki müçtehit imamlar tartışmışlar ve şu değerlendirmelerde bulunmuşlardır: Özetle

İmam-ı Malik: “Mescid-i Haram’a hangi gerekçe ile olursa olsun, müşriklerin girmesi yasaktır demiştir..”

İmam-ı Şafii: “Müşrikler Mekke sınırlarından içeriye giremezler. Hatta müşriklerin bir elçisi Mekke valisi ile görüşecek olsa, vali Mekke dışında bir yerde bu elçi ile görüşür.” demiştir.
 
İmam-ı Azam’a göre ise bu ayet müşriklerin Mescid-i Haram’da hac ve umre yapmalarını yasaklamıştır. “Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar” demek, “Artık cahiliye adeti üzere hac ve umre yapmasınlar” demektir. Nitekim Hazret-i Ali (r.a) duyurusunda bu ayeti “Bu seneden sonra müşrikler haccetmeyecek” şeklinde yorumlamıştır. Bu sebeple Hanefi mezhebine göre, müşrikler hac ve umre dışında başka maksatlar için kontrollü ve ihtiyatlı bir şekilde Mekke’ye girebilirler demişlerdir.

Soruyu soran üyenin sorusuna bakılacak olunursa bu üç mezhep imamının görüşlerine göre umre ve hacca bir müşriğin götürülmesi caiz değildir buda ancak kıyasla vardığımız sonuçtur bunun nedenini aşağıda anlatacağız inşeAllah.
Müşriklerin hac ve umre gibi ibadetlerin dışında sokulması üzerine tartışma ve ihtilaf vardır.Buraların üstü hep örtülüyor.

Bunu gören İlim talebesi dikkatleri “Tahsis” meselesine çekmeye çalıştı,oda şu demekti.Bir örnek verecek olursak İslam dininde müslüman olmayan kadınlarla nikah ekdi yapmak haram kılınmıştır.Fakat Maide/5 ayetiyle bu hükümden ehl-i Kitap tahsis edilmiştir yani istisna edilmiştir. Bunuda ancak Allah ve Rasulu yapabilir demiştir.

Meseleye burdan bakılınca müşriklerin kabeye girmesine izin vermek genel anlamda haramdır..Fakat hac ve umre dışında bazı kafirlerin ihtiyaç dahilinde kabeye sokulabileceği genel hükmü tahsis (istisna kılma) kavlindendir. İşte tüm ihtilaflı meselede tam olarak bu noktadır.

Zira ilimtalebesinin de gözden kaçırdığı birşey vardır.Eğer dikkatli bir şekilde bu hüküm üzerine görüş beyan eden meçtehid alimlerimizin sözlerine bakılırsa bu mülatakın kabenin kontrölü müslümanların elinde olması  üzerine cereyan etmiştir.

Yani aslında şuanda görüşlerine baş vurduğumuz alimlerimizin hiç bir tanesi bizim meselemiz üzerine konuşmadıklarını görüyoruz, bu sebeple helalı haram kıldınız sonucuna varıp küfürle itham etmek sonucuna varmak çok ağır bir ithamdır .

Bizim konumuz Kabe'nin kontrölünün müslümanların elinde olmadığı halde bir müşrik anne yada babanın kendisiyle birlikte Kabe'ye götürülmesi meselesidir.Bizim buna uygun müçtehid alimlerden bir fetva bulmamız ancak müçtehid alime böyle bir meselenin arz edilmesiyle tam olarak cevap bulabilirdi. Tevbe suresinin/28.ayetinin nuzül zamanına baktığımızda Kabe fetih edilmiş kontröl tamamen müslümnaların elindedir.Tüm bu tartışmalar bunun üzerine bina edilmiştir.Biz bunun üzerine fetva veren müçtehid imamlarımızın görüşlerinden kıyasla soru soran üyenin sorusuna verilen cevazın caiz olmadığını düşünüyoruz.
 
Bu nedenle daha evvel DARİMİ beye şöyle bir soru yöneltmiştik fakat cevabını alamamıştık.”Kabenin kontrölü sizde olsa, daha az azap görsünler mantığıyla müşriklerin Kabe'ye girmesine izin verirmisiniz.?” eğer bu sorunun cevabı evet olsaydı işte o zaman helalı haram kılmış hükmüyle karşı karşıya kalırlardı.

Bizim konuştuğumuz mesele Allah’u alem alimler arasında tartışılmamış ki günlerdir tüm araştırmalarımıza rağmen  tam konunun aslına uygun bilgilere rastlayamıyoruz.

Bizim tüm müçtehid alimlerin  tartışmalarından ve tüm naslardan çıkardığımız şahsi kanatimiz şudur ki müşriklerin Mescidi Harama  hangi sebeplerle olursa olsun hele ki hac ve umre gibi ibadetlerde asla müslümanların  ön ayak olmamaları yönündedir.Bunun caizliğine fetva vermek çok riskli bir durumdur.

Allah’a emanet olunuz.

Kayıtlı
Zemahşeri2
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 41


« Yanıtla #9 : 01 Nisan 2013, 23:50:36 »

Sami kardeşim ben o manada söylemedim.Yani konuyu mülakat eden kardeşlerin ortaya koyduğu deliller açısından baktığımızda müşriklerin mescidi harama götürülmemeleri gerektiği noktasında biraz tarafgirlik gördüm yoksa uslüp açısından demedim.O nokta da haklısınız.
Kayıtlı
ilimtalebesi
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 30


« Yanıtla #10 : 02 Nisan 2013, 19:15:57 »

İŞTE TEVHİD İSİMLİ ÜYEYE BİRKAÇ HATIRLATMA

Alimlerin yaşadığı dönemde Kabe’nin Müslümanların kontrolunde olduğunu, günümüzde ise kafirlerin kontrolunde olduğu için bu tartıştığımız meselenin yeni bir mesele olduğunu söylüyorsunuz ve buradan hareketle günümüzde müşrikleri hacca götürmenin de şüpheli bir amel olduğunu, aynı şekilde bunun caiz olduğunu iddia eden kişileri tekfir etmenin de doğru olmayacağını iddia ediyorsunuz. Yanlış anladığım bir yer varsa düzeltirsiniz.

Evvela, günümüzde İslam devletinin olmamasını gerekçe göstererek şeriatta asıl olan hükümleri terk etmek veya bu hükümlerin geçerliliğini koruduğu hususunda şüpheye düşmek veyahut da bu hükümleri tartışmaya açmak batıl ehlinin vasfıdır. Günümüzde birçokları bu fasit anlayıştan yola çıkarak iman küfür hükümlerinde bile tahrifat yapmaya teşebbüs etmişlerdir. Mesela biz onlara tağuta muhakemenin küfür oluşu Kitab, Sünnet ve İcma ile sabit bir hükümdür, dediğimizde batıl ehli cevap olarak diyorlar ki “Tağuta muhakemenin küfür oluşuna delalet eden bütün nasslar İslam mahkemesinin mevcut olduğu bir zamanda varid olmuştur. Halbuki günümüzde İslam mahkemesi yoktur, o yüzden siz darul harpte tağuta muhakeme olmanın küfür olduğuna dair ayrıca delil getirmeniz gerekir” Halbuki bu, batılın da batılı bir iddiadır. Tağuta muhakemenin küfür oluşu, bizzat la ilahe illAllahın içinde yer alan bir meseledir, darul harp olmasından ötürü küfür olmaktan çıkmaz. İslamın diğer esasları ve hükümleri de böyledir. Her kim bu hükümlerde istisna getiriyorsa kendisinin delil getirmesi gerekir. Asıl hükmü tatbik edenin delil getirmesi gerekmez. Yoksa her meseleye tek tek delil getirmek icab eder ki –mesela darul harbte namaz farz mıdır, oruç farz mıdır vs- bunun batıl olduğu açıktır.

Hacc ve umre meselesinde de aynı şekilde genel hüküm bellidir, müşrikler alimlerin ittifakıyla hacca kabul edilmezler. Her kim İslamın hakim olmadığı yerde bu hükmün tamamen ilga olacağını iddia ederse onun bu iddiası kabul edilmeyeceği gibi ciddiye de alınmaz. Ona karşı hiçbir delil getirmek de gerekmez. Onun delil getirmesi gerekir. Kabe müşriklerin kontrolu altında bile olsa Müslümanlar en azından müşriklerin Kabeye gitmesine aracı olmamakla mükelleftir. Çünkü insan ancak gücü yettiği şeyden mesuldur.

Ayrıca bu meseleden dolayı tekfir olmayacağını iddia ediyorsunuz. Öncelikle bizim sözlerimizi ve karşı tarafın sözlerini iyi anlamanızı tavsiye ediyorum. Karşı taraf şu an Mescidi Haram Müslümanların kontrolunde olmadığı için müşrikleri hacca götürmeme hükmü uygulanamaz, o yüzden bu hüküm şu an merhalesi gelmemiş bir hükümdür ve uygulanamaz diyor. Biz de diyoruz ki ister hacc meselesinde ister sakal meselesinde isterse de başka bir meselede olsun her kim şeriatta var olan bir hükmün, merhale veya gizlilik gerekçesiyle değişeceğini; haramın helal olacağını, mekruhun mübah olacağını, farzın müstehab olacağını hatta sakal örneğinde olduğu gibi vacibin yerine göre haram olacağını iddia ederse bu iddia Allahın dininde izin vermediği bir teşri koymaktır. Yoksa bu kimseler hacc, sakal vb meselelerde zayıf bir rivayete veya görüşe dayanmış olsalar asla tekfir gündeme gelmez. Hatta bir nassı yanlış anlayarak tevil yoluyla bunu söylemiş olsalar velev ki icmaya muhalif bir görüş dahi olsa bundan dolayı kişi en fazla bidat ve dalalete nisbet edilir, inkar edenin küfre gireceği nebevi hüccet ikame edilinceye kadar küfre nisbet edilmeleri sözkonusu olmaz. Çünkü bu konular hüccet gerektirmeyen, dinin aslından olan meseleler değildir. Yani kısacası demek istiyorum bu ortaya atılan görüşleri teşri olarak nitelendirmemiz, meselenin kendisiyle alakalı değildir. Meseleyi izah etmek için getirilen batıl usulle alakalıdır. Yani merhale ve gizlilik gerekçesiyle şeriattaki bir hükmün değişeceğini iddia etmek, şari’nin hükmünü bir nassa dayanmaksızın iptal etmek manasına gelir ki bunun küfür olduğu ortadadır. Bu usul küfürdür. Bunu hocanız Abdurrahman el-Muhacir bile kabul ediyor. Bu küfür olan usulu ister hacc meselesine ister sakal meselesine hangi meseleye tatbik ederseniz edin, bu usulden vazgeçmediğiniz müddetçe reddettiğinizi iddia ettiğiniz tağutun durumuna düşmekten kurtulamazsınız.
Kayıtlı
Zemahşeri2
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 41


« Yanıtla #11 : 02 Nisan 2013, 23:55:09 »

Konuya geçmeden önce evvela şunu açıklamakta fayda görüyoruz.Biz Hak Yayınlarının akidesini daha evvelden biliyoruz her ne kadar kendilerini tanımazsak da ve bazı konularda onlar gibi düşünmezsek de .Sizin de serd ettiğiniz görüşleriniz ve kullandığınız cümlelerizden akidenizi anlayabiliyoruz.Aksi bir duruma tanık olmadığımız müddetçe sizlere müslüman muamelesi yapmak inancımızın geriğidir.

Allâh Teâlânın müslümanlara bahş ettiği basirette bu olsa gerek.Bu kısa ön bilgiden sonra o zaman müslümanların tekfirin de tüm engellerin kalkması gerektiğini hatırlatır,bir takım yorumlarla tevhid ehlininin tekfirinin yanlış olduğu kanaatini taşıyoruz. Bununla ilgili müçtehid alimlerden çok sayıda nakil aktarabiliriz.Şimdi sizin sözlerinize gelecek olursak.

Alimlerin yaşadığı dönemde Kabe’nin Müslümanların kontrolunde olduğunu, günümüzde ise kafirlerin kontrolunde olduğu için bu tartıştığımız meselenin yeni bir mesele olduğunu söylüyorsunuz ve buradan hareketle günümüzde müşrikleri hacca götürmenin de şüpheli bir amel olduğunu, aynı şekilde bunun caiz olduğunu iddia eden kişileri tekfir etmenin de doğru olmayacağını iddia ediyorsunuz. Yanlış anladığım bir yer varsa düzeltirsiniz.
(Alıntı)


Alimlerin yaşadığı dönemde Kabe’nin Müslümanların kontrölun de olduğunu söylemedik.Tevbe/suresi/28.ayetin nuzulü esnasında Kabe’nin tamamen müslümanların kontrölünde olduğunu söyledik.Bu ikisi farklı şeylerdir.Bu sebeple delil olarak görüşlerine baktığımız tüm alimler de bu durumu nazarı itibar alarak görüş beyan ettiklerini söyledik bununda aksi bir durumu söz konusu değildir zaten.

Yani  İmam Şafi-i yaşadığımız çağda olmuş olsaydı (Bu bir varsayımdır).İmam bu ayeti yorumlarken bu ayetin iniş zamanını ve o günün koşullarına uygun bir şekilde ayeti açıkladıktan sonra bizim meselemizi buna kıyas yaparak fetva vereceğini söylemeye çalıştık.

O yüzden tüm görüşler Mescidi Haramın müslümanların kontrölünde iken ne yapılması gerektiği üzerine beyan edilmiş görüşlerdir.Yani alimlerin yaşadıkları zaman dilimde Mescidi Haramın kontrölü kimin elinde olduğunun görüşleri üzerinde bir etkisi yoktur diyoruz önemi de yoktur.Onların görüşlerinin üzerindeki etki Tevbe/28.ayetin indiği dönem ve koşullardır.Bu kaide tüm ayetler içinde böyledir.Çünkü aksi bir kayda rastlayamıyoruz.

Yani şöyle bir tartışmaya rastlayamıyoruz Mescidi Haram müslümanların hakimiyetinde olursa durum şöyle olur, yada Mescidi Haram kafirlerin elinde olursa durum şöyle olur gibi bir tartışma göremiyoruz.Yada vardır biz bilmiyoruz.Bu şuna benzer nasıl ki Allah'ın hükümleriyle hüküm etmeyenler "Tağut" kavramıyla açıklamadıkları gibi.Onların döneminde bizim şuan tartıştığımız mesele gibi bir mesele olmadığı için haliyle konumuzla doğrudan bağlantılı görüşler bulamıyoruz.

Bu tartışmayı Allah’u alem ilkkez burda ki arkadaşlar dile getiriyorlar.Fakat bu kardeşler diyorlar ki Mescidi Haram eğer bizim hakimiyetimiz altında olsa biz asla Mescidi Harama müşriklerin girmesine müsade etmeyiz,eğer yanlış hatırlamıyorsam Sayın Melih Saygının böyle bir ifadesini okumuştum.

Bu görüş tam olarak ayetin aslına manasına lafzına ve diğer naslara ve alimlerin genel görüşüne uygun bir görüştür.

Siz ise onların bu beyanına rağmen onları bu hükmü ihlal etmekle itham ediyorsunuz.Sonra ki tartışmalarımız bu konunun dışında bir konu olmakla birlikte, şartlar koşullar ve karşılaştığımız problemler farklılaşıyor doğal olarak görüşlerde farklılaşıyor.Yani konu değişiyor.Konu tamamen alimlerinin tartışmalarının dışında vuku buluyor.O halde Tevbe/28.ayetin hükmünü bizim meselemize doğrudan delil olarak sunmamız usül açısından doğru değildir diyoruz.Ancak mülakat ettiğimiz konuyu  bu ayetin hükmüyle kıyas yoluyla sonuca gidebiliriz diyoruz.

Biz şuanda müslüman olarak Mescidi Haramda olmuş olsaydık ve yönetimde bu kardeşlerimizde olsaydı eğer yine böyle bir uygulamaya cevaz vermiş olsalardı birebir bu ayetin hükmüne muhatap olacaklardı.Söylediğimiz şey bu. Usül hatasından söz ediyorsun kardeş kendin aynı şeyi yapıyorsun.

Buna rağmen verdikleri fetvanın yanlış olduğu kanaatine varıyor bu kardeşlerin derhal bu fetvalarından dönmeleri için dua ediyoruz.Fakat konuya bu şekilde yaklaşımlarını tekfir sebebi olduğunu düşünmüyoruz.

(Evvela, günümüzde İslam devletinin olmamasını gerekçe göstererek şeriatta asıl olan hükümleri terk etmek veya bu hükümlerin geçerliliğini koruduğu hususunda şüpheye düşmek veyahut da bu hükümleri tartışmaya açmak batıl ehlinin vasfıdır. Günümüzde birçokları bu fasit anlayıştan yola çıkarak iman küfür hükümlerinde bile tahrifat yapmaya teşebbüs etmişlerdir. Mesela biz onlara tağuta muhakemenin küfür oluşu Kitab, Sünnet ve İcma ile sabit bir hükümdür, dediğimizde batıl ehli cevap olarak diyorlar ki “Tağuta muhakemenin küfür oluşuna delalet eden bütün nasslar İslam mahkemesinin mevcut olduğu bir zamanda varid olmuştur. )
(Alıntı)


Kardeş öncelikle günümüz müşrikleriyle müslümanları kıyaslamak başlı başına hatanın ta kendisidir.Günümüz müşrik dincilerin naslara bakışıyla müslümanların bakışı aynı şeymi.? Onlar temelde Allah’ın helal haram sınırlarını inkar etmiş taifelerdir. Sizinde belirtmiş olduğunuz gibi tağuta muhakemenin küfür oluşu kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir hükümdür.Halbuki bizim meselemizi aydınlatacak bir tek alim görüşü dahi bulmakta zorluk çekiyoruz.Şimdi bu iki şey aynı mesele midir.?

Bak kardeş bize göre açık olan birşey başka bir müslümana göre kapalı olabilir.Şunu neden unutuyoruz ki çok sarih gözüken bazı ayetlerin bile,hükümleri  alimler arasında ihtilaf meselesi olmuştur.Örneğin Tevbe/28.ayetin şu rüknü gibi.”Müşrikler necistirler;Bu aslında bize göre çok açık bir ibaredir.Çünkü müşriklerin et hariç diğer yiyeceklerinin müslümanlara helal olduğunu biliyoruz.Bu ibarede manevi bir necasetin kast edildiği birçok açıdan deliller getirilerek ortaya konulabilir.Fakat gel gör ki bu bile alimler arasında ihtilaf konusu olmuştur.

Şimdi müşrikler cismani olarak necistirler diyen alimleri Allah’ın hükmüyle hüküm vermedikleri dolayısıyla küfre girdiklerini söyleyebilirmiyiz.? Elbetteki hayır.Bu kardeşlerde bu ayet üzerinde ihtilaf olmuştur bizde bu ihtilaflardan birini tercih ederek cevaz verdik diyorlar,ama doğru ama yanlış orası ayrı mesele.

(Halbuki günümüzde İslam mahkemesi yoktur, o yüzden siz darul harpte tağuta muhakeme olmanın küfür olduğuna dair ayrıca delil getirmeniz gerekir” Halbuki bu, batılın da batılı bir iddiadır. Tağuta muhakemenin küfür oluşu, bizzat la ilahe illAllahın içinde yer alan bir meseledir, darul harp olmasından ötürü küfür olmaktan çıkmaz. İslamın diğer esasları ve hükümleri de böyledir. Her kim bu hükümlerde istisna getiriyorsa kendisinin delil getirmesi gerekir. Asıl hükmü tatbik edenin delil getirmesi gerekmez. Yoksa her meseleye tek tek delil getirmek icab eder ki –mesela darul harbte namaz farz mıdır, oruç farz mıdır vs- bunun batıl olduğu açıktır.)
(Alıntı)


Söylediğimiz gibi kıyas yaptığınız mesele hükmü açıktır (sarihtir) hükmü sarih olan tüm meseleler aynen dediğiniz gibidir.Kim hangi gerekçelerle olursa olsun bu meselelerde sapma gösterirse küfrüne hükm etmek imanın gereğidir.Ancak meselede Allah ve Rasulu tahsis getirmişse o başka.Fakat bizim meselemiz böyle değildir.

(Hacc ve umre meselesinde de aynı şekilde genel hüküm bellidir, müşrikler alimlerin ittifakıyla hacca kabul edilmezler. Her kim İslamın hakim olmadığı yerde bu hükmün tamamen ilga olacağını iddia ederse onun bu iddiası kabul edilmeyeceği gibi ciddiye de alınmaz. Ona karşı hiçbir delil getirmek de gerekmez. Onun delil getirmesi gerekir. Kabe müşriklerin kontrolu altında bile olsa Müslümanlar en azından müşriklerin Kabeye gitmesine aracı olmamakla mükelleftir. Çünkü insan ancak gücü yettiği şeyden mesuldur.)
Alıntı


Elbetteki; zaten sizinle görüşlerimiz birçok noktada paralel.Bunda hiç bir sıkıntı yoktur elhamdülillah. Bakın sizde aynı şeyi söylüyorsunuz,onlarda aynı şeyi söylüyorlar,bizde aynı şeyi söylüyoruz.Hacc ve  umre meselesinde de aynı şekilde genel hüküm bellidir, müşrikler alimlerin ittifakıyla hacca kabul edilmezler.Fakat bizim konumuz müşriklerin Hacc ve  umre için kabulu değil.Çünkü onları oraya kabul yada red edecek konumda değiliz.

Tekrar şunu söylüyorsunuz Kabe müşriklerin kontrölu altında bile olsa Müslümanlar en azından müşriklerin Kabeye gitmesine aracı olmamakla mükelleftir.Yüzde yüz doğrudur.Fakat dikkat ettiyseniz başta söylediğiniz hüküm ile şimdiki hüküm ve konu farklılaştı. Bur da ki hüküm sizin naslardan elde ettiğiniz şahsi görüşünüzdür bunu anlatmaya çalışıyoruz.

Kabe müşriklerin kontrolu altında bile olsa Müslümanlar en azından müşriklerin Kabeye gitmesine aracı olmamakla mükelleftir diyorsunuz ,onlarda götürebilir diyorlar her iki görüşte birer yorumdur fakat her iki görüşte birebir delil sunmakta güçlük çekiyorken bunu açık bir hüküm ihlali olarak değerlendirmek yanlıştır.Yani bunlar birer görüştürler nas değiller.Fakat bize göre de doğru olan bir görüş sizin görüşünüzdür.

(Ayrıca bu meseleden dolayı tekfir olmayacağını iddia ediyorsunuz. Öncelikle bizim sözlerimizi ve karşı tarafın sözlerini iyi anlamanızı tavsiye ediyorum. Karşı taraf şu an Mescidi Haram Müslümanların kontrolunde olmadığı için müşrikleri hacca götürmeme hükmü uygulanamaz, o yüzden bu hüküm şu an merhalesi gelmemiş bir hükümdür ve uygulanamaz diyor.)
(Alıntı)


Bak kardeş ne dediğimiz tam olarak anlaşılmıyor sanki.

Diyorsunz ki (Karşı taraf şu an Mescidi Haram Müslümanların kontrolunde olmadığı için müşrikleri hacca götürmeme hükmü uygulanamaz diyorlar.) Bizde diyoruz ki onlar böyle söylemiş olabilirler müşrikleri hacca götürmeme hükmüyle ilgili elimizde bir belge yok.Bu sadece cevap bulması gereken bir görüştür.Bunun bir hüküm olduğunu ne Kur’an’da ne Sünnette nede alimlerin görüşlerinde göremiyoruz diyoruz.

Dediğimiz gibi bizim mülakat ettiğimiz konu farklı Tevbe/28.ayetin hükmü farklı alimlerin görüşleri farklı,konu da farklıdır.Dikkatinizi buraya çekmeye çalışıyoruz.

Bu yeni bir meseledir.Bunun hükme bağlanması için bizlere nas lazım.Onlar naslardan çıkardıkları görüşlere dayanarak götürmekte bir mahsur yoktur diyorlar, biz ise yine naslara dayanarak götürmenin yanlış olduğunu söylüyoruz,her iki görüşte kıyasla yapılmış yorumlardır diyoruz.O yüzden bu ihtilaf tekfir meselesi olmaz diyoruz.

Müşrikleri Mescidi Harama götürmek haramdır hükmü hakkında açık bir nas yada görüş varsa bunun üzerine konuşalım.

(Biz de diyoruz ki ister hacc meselesinde ister sakal meselesinde isterse de başka bir meselede olsun her kim şeriatta var olan bir hükmün, merhale veya gizlilik gerekçesiyle değişeceğini; haramın helal olacağını, mekruhun mübah olacağını, farzın müstehab olacağını hatta sakal örneğinde olduğu gibi vacibin yerine göre haram olacağını iddia ederse bu iddia Allahın dininde izin vermediği bir teşri koymaktır.)
(Alıntı)


Bu cümlelerinize nasıl bir cevap vereceğimi şaşırdım.Genel olarak görüşlerinizin isabetli olduğunu tasdik etmekle birlikte öylesine hassas noktalara değiniyorsunuz ki bunun çerçevesini biraz genişlettiğimiz takdirde kendi kendimizi bile tekfirden kurtaramayız.Elastik bir yaklaşım nereye isterseniz oraya çekebilceğiniz kaideler.

Dinde teşri koymak elbetteki bir küfür sebebidir.Zira her meseleyi bu çerçevenin içerisinde değerlendirdiğimiz takdirde bu meselenin alanı oldukça geniştir.Bu kaideyi tekelimize aldığımızda içinden çıkılmaz bir hal almakla birlikte pratiği olmayan yüzlerce meseleylede karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır.

Evvela bu meseleleri konuşurken yada değerlendirirken muhataplarımızın dini kimliklerini gözardı edemeyiz.Daha evelde dile getirdiğimiz gibi müşriklerin meselelere olan tutumlarıyla müslümanların meselelere yaklaşımları arasında dağlar  kadar fark vardır.Müslümanlar dinde teşri koymanın kendilerini mürşik yapacakları bilincidedirler.Fakat kafirler böyle bir bilince sahip değildirler.Kafirlerin dinin temellerini sarsan meselelerde bile nasıl konuştuklarını ayetleri nasıl hoyratça kendi pisliklerine alet etmeye çalıştıkları heppimizin malumudur.

Anladığımız kadarıyla sizler birbirinizi daha iyi tanıyorsunuz,ihtilaf ettiğiniz başka meseleler varmı yokmu onu bilemeyiz fakat eğer diğer meselelerde de bu şekilde yaklaşıyorsanız yanlış yapıyorsunuz demekten başka birşey elimizden gelmiyor.

Bu meseleyi ve dinini açığa vurma meselesinde birçok nakiller yapmakla birlikte görüşlerini dayandırıkları naslarıda tek tek açıkladılar. Bize göre usül hatası,yada nasları yanlış yorumlamış olabilirler.Şunu çok iddialı söyleyebilirim ki bir konu hakkında iki farklı müçtehid görüşü varsa birinde biri yanlıştır.Bundan daha doğal ne olabilir.

Bizde onlara nerelerde nasıl hata yaptıklarını kendimizce anlatmaya çalıştık.Fakat asla şunu iddia edemeyiz, kıyas,naslardan hüküm çıkarma (istinbad),alimlerin görüşlerini çarptırma veya saptırma, gibi bir takım batıl yolları tercih ettiler diyemeyiz.Bunu iddia etmek gerçekten çok ama çok haksızlık olur.

Müslümanın tekfirinde tüm engellerin oratadan kalkmasıyla mümkün olur ancak.Bizim bu konuda görüşümüz şudur.Biz tekfirci değiliz.Ancak Allah’ın kafir dediğine kafir müslüman dediğinede müslüman demenin imanın gereği olduğuna iman etmişiz.Kim bu konuda küfür olan bir kimliği islam gibi sunmya kalkışırsa bunu,hakkın üstünü örtme,gizleme,saptırma,batılı hak olarak gösterme,Allah’ın hükmüyle hüküm etmeme küfür sebebi olarak görür bunu böylece hayatımıza aktarırız.Fakat Kelimetullaha temel noktalarda iman eden bunu ameliyle bozmayan insanlara  birtakım zorlama yorumlarla küfrüne çabuk çabuk hüküm vermeyiz.Taki açık bariz meselelerde düşünce ve amel noktasında bir sapma veya saptırma göstermedikleri müddetçe o insanlar dinde kardeşlerimizdirler.

Allah’a emanet ol kardeş biraz daha dikkat diyoruz.
Kayıtlı
ilimtalebesi
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 30


« Yanıtla #12 : 03 Nisan 2013, 11:08:05 »

Allahu a’lem size meramımı yeterince anlattığımı zannediyorum, mesele yeterince açık elhamdulillah. Ama şurası da var ki sapmış olan bir kimseyi onun gibi olan bir kimse teşhis edemez. O yüzden size ne desem Allah kalbinizi açmadıkça bir faydası olmaz. Allah cümlenize hidayet etsin. Aklı ve dini olan herkes şu hacc meselesinde hakkın ne olduğunu Allahın izniyle görür, çünkü hakkın üzerinde nur vardır.

Şimdi bu forum yöneticilerine göre madem biz cahiliz, o zaman bizim gibi cahillerin anlayacağı tarzda şu Abdurrahman el-Muhacir’in sözlerini izah edin. Ardından tıpkı hac meselesini açıkladığınız (!) gibi sakal meselesini de açıklayın bi zahmet. Sakal kesmenin mübah olduğu hatta yerine göre farz olacağı görüşünü bakalım hangi müçtehide dayandıracaksınız?
Kayıtlı
Kelimetül İhlas
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 54


« Yanıtla #13 : 03 Nisan 2013, 15:24:31 »

 Allah-u teala kime hidayet ederse onu saptıracak, kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. işte insan basiret ve anlayıştan yoksun olunca bu noktalara gelinmesi çokta şaşılacak bir durum değil bunlar gecmişte olduğu gibi günümüzde  de örneğine rastlamak mümkündür.senin meramını anlamak için senin gibi olmak gerekiyor ki bunu  bu duruma düşenler ancak bilir. Allah müslümanları sapık,harici fitne ehlinden korusun...

Bunlar, işi Seyyid kutub'a (Allah ona rahmet etsin) kadar dayandırmaya çalıştılar ancak  farklı tevillerle işin içinden sıyrılmaya çalıştılar.biz biliyoruz ki bu basiretleri körelmiş şahsiyetlerin  alim hakkında hangi ithamlarda bulunduklarını,konumuz bu olmadığı için değinmek istemiyorum.

Hac ve umre konusu,site yönetimi tarafından delili ile acıklandı. hatta muhaliflerininde duymadıklarını burda dile getirdiler bizde bu konudaki eksik ve cehaletimizi giderdik.Allah onlardan razı olsun firdevs cennetlerine koysun.(Amin) bundan sonra bu adamlara cevap verilmemesinden yanayım çünkü bunların niyetleri halis değil bunu acık olarak  cevaplarında bulabilisiniz.

Allah buyurur ki  :


Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah yanında, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler. (Mumin-35)


Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri hakkında münakaşa edenler var ya, hiç şüphe yok ki, onların kalplerinde, asla yetişemeyecekleri bir büyüklük hevesinden başka bir şey yoktur Sen Allah'a sığın Kuşkusuz O, işiten ve görendir (Mumin-56)

''Rasul size neyi verdiyse onu alınız ve hangi şeyi yasakladıysa ondan da kaçınınız.'' (haşr:7)                                                                                                                                              

İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır ( Lokman-6)


Hidayete tabi olanlara selam olsun.....


Kayıtlı
Ebu Abdullah El-Hanbeli
Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 3


« Yanıtla #14 : 03 Nisan 2013, 16:47:38 »

Bismillahirrahmanirrahim

Savunduğu fikirlerin yanlış olduğunu anladığı anda yılanın derisinden sıyrılıp çıktığı gibi fikirlerinden sıyrılıp çıkan ve kendisine ulaşan hüccete sımsıkı sarılan kimselere müjdeler olsun.

Bir kişi pis müşrik’i Beytullah’a Hacc etmesi için getiriyor  ve:

Ey Müslüman! Bu Allah düşmanı pis müşriği yanına aldın ve Mescid-i Haram’a  gidiyorsun. Allah seni bundan nehyetmedi mi? 

Şeklinde yapılan itiraza şu cevabı veriyor:

Doğru Allah beni bundan nehyetti.  Ama biz şu anda Mekke dönemindeyiz. Gücümüz de yok. Merhale gereği şuan için bu ameli işlemememde ya da işlenmesinde bir mahsur yoktur.

İlim Talebesi’nin teşri dediği diye ısrar ettiği durum budur. Bunun neresini anlamadınız? Ya da neresine itiraz ediyorsunuz anlamış değilim.

Bunu iddianın sahibine şunları sormak hakkımız değil midir?

1.Gücümüz yetmediği için bu hükmü uygulayamadığımız ve gücümüzün yetmediği bir husustan dolayı mesul olmadığımız sözünde haklısın ve bu durumun bir çok delili de vardır.
Peki gücümüz yetmediği için uygulayamadığımız bir hükmün merhale gereği müslümanların kendileri tarafından çiğnenebileceğini nereden çıkardın?

2.Bu merhale adı altında İslam dininin bir çok hükmünün çiğnenmesi için insanlara açıkça bir yol açmak değil midir?

3.Şeriatin  bir hükmü hakkında: Biz şuanda Mekke dönemindeyiz. Onun içinde merhale gereği bu hüküm aşılabilir. Bunu yapmak kişi için mubahtır. Sözünün delili nedir?

4.Bu Allah'ın bir emridir ama şu anda bunu tatbik etmeye bizim gücümüz yoktur. Bu sebeple Allah bizi bununla mükellef tutmamasını ümit ederiz. Bu hükmü şu an için tatbik edemiyor olmamız bu hükmü aşmamızı da mubah kılmaz. Yani Allah'ın bir emrini tatbik etmeye güç yetiremiyor olmamız, merhale adı altında bu emri çiğnememiz için bir ruhsat olmaz. Ey kişi! Bu Allah Düşmanlarını Mescid-i Haram’dan men etmeye gücün yoksa, sana gelip “Beni Hacca götür” diyen Allah düşmanına  hitaben:
 
Allah şirki terk etmediğin sürece seni Hacca götürmekten beni nehyetmiştir.  Allah seni temiz evine kabul etmiyor.

Diye söylemeye de gücün yetmiyor mu? Ya da en azından sebebini gizlesende ” ben bu talebini yerine getiremem” demeye demi gücün yetmiyor? Adam beni Hacca götüreceksin diye kafana silah mı dayadı?
Kayıtlı
Sayfa: [1] 2   Yukarı git


Eğer üye iseniz lütfen üye girişinden giriş yapınız.

Eğer üye değilseniz 10 saniyenizi ayırarak üye olabilirsiniz. 

Dosyaları indirebilmek ve de içerikleri görebilmek için

üye olmanız gerekmektedir.


  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Sitemiz üzerinden erişilebilen şeylerde Allah'ın razı olmadığı şeyler varsa, bunları reddediyoruz.